|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
onların bazıları |
some of them pron.
|
|
Yoko bought some of them.
Yoko onlardan bazılarını satın aldı.
More Sentences
|
2 |
General |
onların çoğu |
most of them pron.
|
|
Most of them just don't care.
Onların çoğu sadece umursamıyor.
More Sentences
|
Speaking |
|
3 |
Speaking |
onların evi |
their house expr.
|
|
After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house.
Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim.
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
ebeveyn ya da onların ebeveyninin ingiltere'de doğmuşlukları nedeniyle orada yaşama hakkı |
patriality n.
|
|
5 |
General |
bağışı yapanlara ve onların ailelerine öldükten sonra ruhları icin duacı olunması karşılığında hibe edilen arazi |
frankalmoigne n.
|
|
6 |
General |
bağışı yapanlara ve onların ailelerine öldükten sonra ruhları icin duacı olunması karşılığında hibe edilen arazi |
tenure by free alms n.
|
|
7 |
General |
britanya ve galler'in roma dönemi öncesi halkı ve onların soyundan gelen |
celt n.
|
|
8 |
General |
sadece üyelerini ve onların davetlilerini kabul eden, üyelerinde mekanın anahtarının bulunduğu bir gece kulübü |
key club n.
|
|
9 |
General |
(japonya'da) eski samuraylar ile onların aileleri ve torunlarından oluşan bir sosyal sınıf |
shizoku n.
|
|
10 |
General |
cajunlar ve onların kültürleri ile alakalı |
cajun adj.
|
|
11 |
General |
kenanlılarla ve onların konuştukları dil veya kültürleriyle ilgili |
canaanite adj.
|
|
12 |
General |
sadece maddi olayların anlaşılabileceğini ve manevi meselelerin veya onların nihai sebeplerinin bilinmesinin imkansız olduğunu düşünen |
nescient adj.
|
|
13 |
General |
faeroe adaları, onların sakinleri veya faroe diliyle ilgili |
faroese, adj.
|
|
14 |
General |
faeroe adaları, onların sakinleri veya faroe diliyle ilgili |
faeroese adj.
|
|
15 |
General |
onların en önemlisi |
chief among them adj.
|
|
16 |
General |
onların hepsi |
to a man adv.
|
|
|
Phrases |
|
17 |
Phrases |
çoğu(onların) |
a lot of them expr.
|
|
18 |
Phrases |
işte onların bir listesi |
here is a list of them expr.
|
|
19 |
Phrases |
sorgulamak onların işi değil |
theirs not to reason why expr.
|
|
Colloquial |
|
20 |
Colloquial |
(onların) hiçbiri |
none of them n.
|
|
21 |
Colloquial |
canına oku onların |
sock it to them expr.
|
|
Idioms |
|
22 |
Idioms |
genç bir çift görüşürken onların başında/yanında duran üçüncü kişi olmak |
pick gooseberry [obsolete] v.
|
|
Speaking |
|
23 |
Speaking |
burada onların hiçbiri yok |
there is none of that here expr.
|
|
24 |
Speaking |
onların gizli silahı |
their secret weapon expr.
|
|
25 |
Speaking |
onların yeni bebekleri oldu |
they have just had a baby expr.
|
|
26 |
Speaking |
onların kim olduğunu bilmiyorum |
I don't know who they are expr.
|
|
27 |
Speaking |
onların seni kandırmasına izin verme |
don't let them fool you expr.
|
|
28 |
Speaking |
onların seni aldatmasına izin verme |
don't let them fool you expr.
|
|
29 |
Speaking |
onların yardım edip edemediğini gör |
see if they can help expr.
|
|
30 |
Speaking |
onların yardım edip edemeyeceğini gör |
see if they can help expr.
|
|
31 |
Speaking |
onların resmi dili ne? |
what is their official language? expr.
|
|
32 |
Speaking |
onların resmi dili nedir? |
what is their official language? expr.
|
|
33 |
Speaking |
onların seni bezdirmesine izin verme |
don't let them wear you down expr.
|
|
34 |
Speaking |
onların seni ezmesine izin verme |
don't let the bastards wear you down expr.
|
|
35 |
Speaking |
onların seviyesine inmenin bir manası yok |
there's no need to stoop to their level expr.
|
|
36 |
Speaking |
sonunun onların ki gibi mi olmasını istiyorsun? |
do you want to end up like them? expr.
|
|
|
37 |
Speaking |
umarım onların evlenip çocuk sahibi olduklarını görene dek yaşarım |
I hope I live to see them get married and have children expr.
|
|
38 |
Speaking |
onların bir erkek çocuğu var |
they have a son expr.
|
|
39 |
Speaking |
onların bir oğulları var |
they have a son expr.
|
|
40 |
Speaking |
onların bir kız çocuğu var |
they have a daughter expr.
|
|
41 |
Speaking |
onların bir kızları var |
they have a daughter expr.
|
|
42 |
Speaking |
onların bir kızı var |
they have a daughter expr.
|
|
Trade/Economic |
|
43 |
Trade/Economic |
başkalarına veya onların mallarına karşı yapılan haksız fiil ya da zarar |
tort n.
|
|
44 |
Trade/Economic |
bir şirketi, çalışanları ve onların yetenekleri/birikimleri/bildikleri için satın alma |
acqui-hiring, acq-hiring, talent acquisition n.
|
|
45 |
Trade/Economic |
bir firmanın faaliyetlerinin diğer firmalar üzerinde yarattığı ve onların buna karşılık bir ödemede bulunmadıkları olumlu etkiler |
external economies n.
|
|
46 |
Trade/Economic |
insanları etkileme ve onların grup amaçları doğrultusunda daha arzulu ve heyecanlı bir biçimde çaba göstermelerini sağlama sanat veya süreci |
leadership n.
|
|
47 |
Trade/Economic |
karın şirketin üye sahipleri arasında onların şirketle yaptıkları alışveriş oranında dağıtıldığı bir şirket türü |
mutual company n.
|
|
48 |
Trade/Economic |
müşterileri çeken ve onların alışveriş ihtiyaçlarını karşılayan fiziki özellikler ve güzellikler |
atmospherics n.
|
|
49 |
Trade/Economic |
1975'de arap olmayan afrika ülkelerine kredi ve teknik yardım sağlayarak onların kalkınmalarını desteklemek üzere arap ülkeleri tarafından kurulan kalkınma bankası |
arab bank for economic development in africa n.
|
|
50 |
Trade/Economic |
belirli bir dönem yeni şirketlere sermaye sağlayan ve düzenli aktarımlarla onların gelişimini destekleyen bir fon |
evergreen fund n.
|
|
Law |
|
51 |
Law |
ülkedeki insanların sahip olduğu hakları korumak amacıyla mahkeme tarafından memurlara verilen ve onların yasal yetkileri dışına çıkmalarını engelleyen emriler |
prerogative writs n.
|
|
Politics |
|
52 |
Politics |
işçiler ve hak sahipleri ve onların yükümlülüğü altında yaşayanlar |
workers and dependants n.
|
|
53 |
Politics |
orta sınıftan ailelerin daha önce işçi sınıfının yaşadığı bir semte gelip onların yerini alması |
urban gentrification n.
|
|
54 |
Politics |
orta sınıftan ailelerin daha önce işçi sınıfının yaşadığı bir semte gelip onların yerini alması |
gentrification n.
|
|
Technical |
|
55 |
Technical |
ışık ışınları ve onların kimyasal etkilerini inceleyen bilim dalı |
actinology n.
|
|
Biology |
|
56 |
Biology |
yeryüzünün tüm canlıları ve onların çevresini içeren bölümü |
ecosphere n.
|
|
57 |
Biology |
memleri ve onların aktarımını inceleyen bir bilim dalı |
memetics n.
|
|
Biochemistry |
|
58 |
Biochemistry |
belirli enzimlerle kompleks oluşturup onların çalışması için gerekli olan proteinsiz bir madde |
cofactor n.
|
|
Astrology |
|
59 |
Astrology |
zodyaktaki burçları ve onların sembollerini gösteren figür |
zodiac n.
|
|
Social Sciences |
|
60 |
Social Sciences |
kuzey irlanda'ya yerleşmiş iskoçlar veya onların ataları |
ulster scots n.
|
|
61 |
Social Sciences |
güney carolina ve georgia'ya bağlı ada ve sahil yerleşimlerinde yaşayan ve bir zamanlar kölelik yapmış kimselerden ve onların altsoyundan oluşan topluluğa mensup kimse |
gullah n.
|
|
Archaeology |
|
62 |
Archaeology |
homo sapiens türleri veya onların üyelerinden biri |
homo n.
|
|
Philosophy |
|
63 |
Philosophy |
memleri ve onların toplumsal ve kültürel etkilerini inceleyen bir disiplin |
memetics n.
|
|
Football |
|
64 |
Football |
ofansif futbolda, oyun kurucu ve beklerin orta saha gerisinde dizilip orta saha oyuncularının onların iki yanında durmasıyla oluşan bir saha dizilişi |
t formation n.
|
|
Mythology |
|
65 |
Mythology |
cabiri ya da onların mistik ibadetleriyle ilgili |
cabirian adj.
|
|
66 |
Mythology |
cabiri ya da onların mistik ibadetleriyle ilgili |
cabiric adj.
|
|
Latin |
|
67 |
Latin |
onların hesapları |
loro n.
|
|
Ornithology |
|
68 |
Ornithology |
yabani kuşlar için yuvalanma yeri olarak tasarlanmış ve onların orada üremelerini teşvik etmek için bir bahçeye, parka veya tabiatı koruma alanına yerleştirilmiş kutu |
nest box n.
|
|
Slang |
|
69 |
Slang |
afrika kökenli amerikalı siyahilerin karpuz yetiştirip satmalarına gönderme olarak 1863'teki özgürlük bildirgesi'nin ardından onların özgürlüklerine karşı çıkan beyazlar tarafından kullanılan aşağılayıcı bir klişe |
african grape n.
|
|
70 |
Slang |
afrika kökenli amerikalı siyahilerin karpuz yetiştirip satmalarına gönderme olarak 1863'teki özgürlük bildirgesi'nin ardından onların özgürlüklerine karşı çıkan beyazlar tarafından kullanılan aşağılayıcı bir klişe |
african golf ball n.
|
|
71 |
Slang |
bu da onların halt yemesi |
(someone) can kiss my arse [uk] expr.
|
|