Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | çıtırdamak | crunch v. | ||
Tom could hear Mary crunching on a carrot. Tom, Mary'nin bir havucu çıtırdattığını duyabiliyordu. More Sentences |
||||
General | ||||
General | çıtırdamak | snap v. | ||
I heard Tom snapping his fingers. Tom'un parmaklarını çıtırdattığını duydum. More Sentences |
||||
General | çıtırdamak | scrunch v. | ||
The fallen leaves scrunch under my feet as I walk. Dökülen yapraklar ben yürüdükçe ayaklarımın altında çıtırdıyor. More Sentences |
||||
General | çıtırdamak | crunch v. | ||
What's that crunching sound? Bu çıtırdama sesi de ne? More Sentences |
||||
General | çıtırdamak | crackle v. | ||
Water gurgles while fire crackles. Ateş çıtırdarken su gürler. More Sentences |
||||
General | çıtırdamak | click v. | ||
General | çıtırdamak | spit v. | ||
General | çıtırdamak | splutter v. | ||
General | çıtırdamak | runch [scotland] v. | ||
General | çıtırdamak | crump v. |