Tureng - at - Inglés Turco Frases

Historia

	Inglés	Turco
1	at	-de (ismin -de hali)	prep.
	Their child is becoming better at playing the piano. Çocukları piyano çalmada daha iyi olmaya başladı. The cancer is still at a stage that we can cure. Kanser hala tedavi edebileceğimiz bir aşamada. She managed to hit the bullseye on her first attempt at darts. İlk dart denemesinde hedefi vurmayı başardı. His grandfather made an appearance at their wedding at his special invitation. Büyükbabası özel daveti üzerine düğünlerinde boy gösterdi. My friends will wait for me at the train station. Arkadaşlarım beni tren istasyonunda bekleyecek. The meeting will be held at his restaurant. Toplantı onun restoranında yapılacak. The concert will start at 9 pm. Konser akşam 9'da başlayacak. Show More (4)
2	at	da	prep.
	This also means that we must at the same time be prepared to act smartly. Bu aynı zamanda akıllıca hareket etmeye hazır olmamız gerektiği anlamına da gelmektedir. They are really good at marketing, just like me. Onlar da benim gibi pazarlama konusunda gerçekten çok iyiler. I'm not very good at doing that, either. Bunu yapmakta da pek iyi değilim. Show More (0)
3	at	ile	prep.
	The old boat was sailing at about 10 knots. Yaşlı tekne yaklaşık 10 knot hız ile seyrediyordu. Everyone was surprised at his sudden appearance. Aniden ortaya çıkışı ile herkesi şaşırttı. Show More (-1)
4	at	de	prep.
	Life at this college is nothing like I expected. Bu üniversitedeki hayat hiç de beklediğim gibi değil. It is hard to be successful at both study and club activities. Hem ders çalışıp hem de kulüp faaliyetlerinde başarılı olmak zordur. Show More (-1)
5	at	-e	prep.
	The marketing for the product is aimed at young people. Ürünün pazarlaması gençlere yöneliktir. Show More (-2)
6	at	-den	prep.
	He just took another bite at his hamburger. Hamburgerinden bir ısırık daha aldı. Show More (-2)
7	at	olduğunda	prep.
	The truck driver said that he prefers driving at night. Kamyon şoförü gece olduğunda araba kullanmayı tercih ettiğini söyledi. Show More (-2)
8	at	üzerine	prep.
	She studied artificial intelligence at the university. Üniversitede yapay zeka üzerinde eğitim aldı. Show More (-2)

	Inglés	Turco
1	horse	at	n.
	People are losing sight of the point here and putting the cart before the horse. İnsanlar burada asıl meseleyi gözden kaçırıyor ve arabayı atın önüne koyuyorlar. To do otherwise would be to put the cart before the horse. Aksini yapmak arabayı atın önüne koymak olur. There is no point in locking the stable door after the horse has bolted. At kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemenin bir anlamı yoktur. Our fellow citizens have had enough of this sort of horse trading. Yurttaşlarımız bu tür at pazarlıklarından bıkmış durumdalar. That really would be putting the cart before the horse. Bu gerçekten de arabayı atın önüne koymak olur. Perhaps you are putting the cart before the horse. Belki de arabayı atın önüne koyuyorsunuz. It is not enough to ascertain the existence of the deficit, closing the stable door after the horse has bolted! Açığın varlığını tespit etmek, at kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmak yeterli değildir! As we already know horse is a powerful animal. Bildiğiniz gibi at büyük bir hayvandır. As we already know horse is a powerful animal. Atın güçlü bir hayvan olduğunu zaten biliyoruz. That is the only reason for a horse to live, kid. Bir atın yaşamasının tek sebebi budur, evlat. The horse figure is a symbol of both freedom and independence. At figürü hem hürriyetin hem de bağımsızlığın sembolüdür. Smith, I take it you're not a horse person. Smith, sanırım atlarla aran iyi değil. The horse figure is a symbol of both freedom and independence. At figürü hem özgürlüğün hem de bağımsızlığın sembolüdür. As we already know horse is a powerful animal. Bildiğimiz gibi at kuvvetli bir hayvandır. That is the only reason for a horse to live, kid. Bir atın yaşamasının tek nedeni budur evlat. Smith, I take it you're not a horse person. Smith, anlıyorum ki, atlarla pek alakanız yok. I don't want a horse. Ben bir at istemiyorum. I am neighing like a horse. At gibi kişniyorum. The horse would not move. At kımıldamadı. Tom rode his horse to school. Tom okula atıyla gitti. I have no horse. Benim hiç atım yok. Can that person see our horse? O kişi atımızı görebilir mi? Tie the horse to that tree. Atı şu ağaca bağla. I watered my horse. Atımı suladım. It's too late to shut the barn door when the horse is already out. At zaten dışarıdayken ahır kapısını kapatmak için çok geç. He watered his horse. Atına su verdi. Where did the horse go? At nereye gitti? My horse is dead. Benim atım öldü. His horse had a heart attack. Onun atı kalp krizi geçirdi. The horse stopped and refused to go any further. At durdu ve daha ileri gitmeyi reddetti. Tom has a horse. Tom'un bir atı var. He couldn't control the horse. O, atı kontrol edemedi. He returned home and bought a horse. Eve döndü ve bir at satın aldı. My horse is dead. Atım öldü. This horse has visited our street as well. Bu at bizim sokağı da ziyaret etti. Tom looped a rope around the horse's neck. Tom atın boynuna bir ip doladı. The horse that won the race is owned by Tom. Yarışı kazanan atın sahibi Tom'du. It's too late to shut the stable door after the horse has bolted. At kaçtıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç. The horse neighs. At kişner. The man was no better than a horse. Adam bir attan daha iyi değildi. Get on your horse. Atına bin. Your horse is beautiful. Atın güzel. Tom and Mary went horse riding on the beach. Tom ve Mary plaja at binmeye gitti. She watered her horse. Atını suladı. Tom bought a horse. Tom bir at aldı. A horse is very useful. Bir at çok faydalıdır. You want a beautiful horse. Güzel bir at istiyorsun. I hope this horse doesn't kick. Umarım bu at tekme atmaz. The horse had to be broken in before it could be ridden. At, binilmeden önce terbiye edilmek zorunda kaldı. The horse lives in the stable. At ahırda yaşıyor. Tom got off his horse. Tom atından indi. Did Tom tell you the name of his horse? Tom sana atının adını söyledi mi? The horse ran through the fields. At tarlalarda koşuyordu. That's Tom's horse. Bu Tom'un atı. The horse is jumping. At atlıyor. Incitatus was Caligula's favorite horse. Incitatus, Caligula'nın en sevdiği atıydı. A horse can run faster than a man can. Bir at bir insandan daha hızlı koşabilir. This medication could knock out a horse. Bu ilaç bir atı bayıltabilir. Has Tom told you the name of his horse? Tom sana atının ismini söyledi mi? Tom never told me he had a horse. Tom atı olduğunu bana hiç söylemedi. I'll try to jump over this stream on a horse. Bir at üstünde bu dereyi atlamaya çalışacağım. That horse can talk. O at konuşabiliyor. That horse can talk. O at konuşabilir. The brown horse is fast. Kahverengi at hızlıdır. Tom jumped on his horse. Tom atına atladı. He jumped his horse over the fence. Atını çitin üzerinden atladı. Tom never told me he had a horse. Tom bana bir atı olduğunu hiç söylemedi. The horse of the King's daughter was called Falada, and could speak. Kralın kızının atına Falada deniliyordu ve konuşabiliyordu. Tom tied his horse to the wooden post. Tom atını tahta direğe bağladı. A lame cat is more valued than a fast horse when the palace is full of mice. Saray farelerle dolu olduğunda topal bir kedi, hızlı bir attan daha değerlidir. It's very unlikely that you'll ever see a horse around here. Buralarda bir at görmeniz pek olası değil. I have a horse. Benim bir atım var. The horse did not want to even approach the trailer. At, römorka bile yaklaşmak istemedi. Tom bought this horse at an auction. Tom bu atı bir açık artırmada aldı. Did Tom tell you the name of his horse? Tom sana atının ismini söyledi mi? Rocinante is a work horse. Rocinante tam bir iş atı. I had to shoot my horse. Atımı vurmak zorundaydım. Tie the horse to that tree. Atı o ağaca bağlayın. I don't own a horse. Benim bir atım yok. This is a very expensive horse. Bu çok pahalı bir attır. I ride my horse almost every day. Neredeyse her gün atıma biniyorum. This horse is expensive. Bu at pahalı. I have no horse in this race. Bu yarışta benim atım yok. Look at that knight on the horse. Atın üstündeki şu şövalyeye bak. That's a horse of a different color. Bu farklı renkte bir at. Tom said he wanted to buy a horse. Tom bir at satın almak istediğini söyledi. Has Tom told you the name of his horse? Tom sana atının adını söyledi mi? The horse is a useful animal. At yararlı bir hayvandır. Tom mounted his horse. Tom atına bindi. She brushes the horse. Atı fırçalıyor. We watered our horse. Atımızı suladık. Tom got kicked by a horse. Tom bir at tarafından tepildi. That's not a horse, it's a donkey. O bir at değil, eşek. Tom fell from his horse. Tom atından düştü. Your horse is beautiful. Atınız güzel. What a fast horse that is! Ne hızlı bir at! I'm ready to eat a horse. Ben bir at yemeye hazırım. I'm champing at the bit like a wild horse. Vahşi bir at gibi azimle koşturuyorum. It's not a horse. Bu bir at değil. Caligula appointed his horse as a priest. Caligula, atını papaz olarak atadı. Who stole my horse? Atımı kim çaldı? She cheered for her favorite horse. En sevdiği at için tezahürat yaptı. She fell off her horse. Atından düştü. The horse rose on its hind legs. At arka ayaklarının üzerinde yükseldi. Tom is as strong as a horse. Tom bir at kadar güçlü. He was tying his horse to the fence. Atını çite bağlıyordu. A horse went through my house. Bir at evimden geçti. The horse is a domestic animal. At evcil bir hayvandır. You can lead a horse to water, but you can't make it drink. Bir atı suya götürebilirsiniz ama içmesini sağlayamazsınız. Take my horse. Atımı al. It's good that the horse didn't suffer. Atın acı çekmemesi iyi oldu. The horse rose on its hind legs. At arka ayakları üzerinde yükseldi. I wanted a horse, but I got a bicycle. Bir at istedim ama bir bisiklet aldım. Caligula appointed his horse as a priest. Caligula atını rahip olarak atadı. Tom mounted his horse and rode off. Tom atına bindi ve yola çıktı. Why does Tom want a horse? Tom neden bir at istiyor? I got on my horse. Atıma bindim. Where is the horse? At nerede? I will talk about it with my horse. Bu konuyu atımla konuşacağım. They have a horse. Bir atları var. A horse doesn't eat cucumber salad. Bir at hıyar salatası yemez. I had to shoot my horse because he was in a lot of pain. Çok acı çektiği için atımı vurmak zorunda kaldım. This man has a horse. Bu adamın bir atı vardır. He was satisfied with the horse's name. Atın isminden memnun kaldı. Tom fed his horse. Tom atını besledi. The plural of horse is horses. Atın çoğulu atlardır. A pony is a small horse. Midilli küçük bir attır. He jumped his horse over the fence. Atını çitin üzerinden atlattı. Tom bought a very expensive horse. Tom çok pahalı bir at satın aldı. The horse is out of the barn. At ahırdan çıktı. The horse snorts. At kişniyor. Tom is as strong as a horse. Tom bir at kadar güçlüdür. The Princess's horse was called Falada, and could speak. Prensesin atının adı Falada'ydı ve konuşabiliyordu. I own a horse. Benim bir atım var. I'm so hungry I could eat a horse. Öyle açım ki bir at bile yiyebilirim. The dog is afraid of the horse. Köpek attan korkuyor. Is Mother scolding the horse? Annem atı azarlıyor mu? The horse is very docile and is ideal for beginner riders. At çok uysaldır ve yeni başlayanlar için idealdir. Get off your horse. Atından in. It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word. Kaçan bir atı yakalamak, kaçan bir sözü geri almaktan daha kolaydır. The girl has a white horse. Kızın beyaz bir atı var. Sami fell off his horse. Sami atından düştü. I hope this horse doesn't kick. Bu atın çifte atmayacağını umuyorum. The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks. At o kadar zayıftı ki, kemiklerini böğründen hissedebiliyordum. The boy has a horse. Çocuğun bir atı var. The horse must have stumbled and have toppled the knight. At tökezleyip şovalyeyi düşürmüş olmalı. I've got to stay here with my horse. Burada atımın yanında kalmalıyım. He showed us how to ride a horse. Bir atı nasıl süreceğimizi bize gösterdi. Girls, open your eyes, marriage isn't buying a horse. Kızlar, gözlerinizi açın, evlilik bir at satın almak değildir. The horse stopped and refused to go on. At durdu ve devam etmeyi reddetti. My horse likes apples. Atım elmayı seviyor. Why does Tom want a horse? Tom neden at istiyor? He's as strong as a horse. O, bir at kadar güçlü. Napoleon's horse was white. Napolyon'un atı beyazdı. The girl treated her horse kindly. Kız atına nazik davrandı. That's a beautiful horse. Çok güzel bir at. Tom looped a rope around the horse's neck. Tom atın boynuna bir ip bağladı. The horse is very docile and is ideal for beginner riders. At çok uysal ve acemi biniciler için ideal. He's as strong as a horse. Bir at kadar güçlü. My horse is white. Benim atım beyaz. What a fast horse that is! Ne kadar hızlı bir at! It's not a horse. O bir at değil. Mary brushed her horse. Mary atını fırçaladı. That's a horse of another colour. Bu başka renkte bir at. Our neighbour bought himself a charming horse. Komşumuz kendine güzel bir at aldı. They watered their horse. Atlarını suladılar. I cannot hold the horse. Atı tutamıyorum. Incitatus was Caligula's favorite horse. Incitatus, Caligula'nın en sevdiği attı. The horse is far from the house. At evden uzakta. I still want a horse. Hâlâ bir at istiyorum. That's not a horse, it's a donkey. O bir at değil, bir eşektir. She watered her horse. O, atını suladı. Layla's horse has died. Layla'nın atı öldü. I'm champing at the bit like a wild horse. Yabani bir at gibi içim içime sığmıyor. Is it a horse? At mı? You're slower than a villain's horse. Kötü adamların atından daha yavaşsın. Tom is a horse trainer. Tom bir at eğiticisi. The horse broke its neck when it fell. At düştüğünde boynunu kırdı. The Greeks built a giant wooden horse. Yunanlılar dev ahşap bir at inşa ettiler. Where's my horse? Atım nerede? The horse that we can't buy will always have a defect. Satın alamadığımız atın her zaman bir kusuru olacaktır. A lame cat is more valued than a fast horse when the palace is full of mice. Saray farelerle doluyken topal bir kedi hızlı bir attan daha değerlidir. Tom said he wanted to buy a horse. Tom bir at almak istediğini söyledi. His horse ran in the Derby. Atı Derby'de koştu. I am neighing like a horse. Bir at gibi kişniyorum. His horse won by three lengths. Onun atı üç boy farkla kazandı. The horse did not want to get into the trailer. At römorka binmek istemedi. That would be putting the cart before the horse. Bu, arabayı atın önüne koymak olurdu. I own a horse. Benim de bir atım var. Tom fell down from the horse's back. Tom attan düştü. Tom mounted his horse and rode off. Tom atına bindi ve gitti. How many teeth does a horse have? Bir atın kaç tane dişi var? My cat eats like a horse. Kedim bir at gibi yiyor. The horse stopped and wouldn't move. At durdu ve kımıldamadı. It's too late to shut the barn door after the horse is out. At dışarı çıktıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç. A whale is no less a mammal than a horse. Bir balina, bir attan daha az memeli değildir. Our neighbour bought himself a charming horse. Komşumuz kendini büyüleyici bir at satın aldı. I didn't know Tom had a horse. Tom'un bir atı olduğunu bilmiyordum. I don't own a horse. Atım yok. The horse snorted impatiently. At sabırsızlıkla homurdandı. The horse that Tom bet on came in last. Tom'un bahis oynadığı at sonuncu geldi. Who stole my horse? Kim atımı çaldı? You can't change your horse when crossing a river. Nehri geçerken atını değiştiremezsin. Mary groomed her horse. Mary atını tımar etti. The tall woman is listening to the brown horse. Uzun boylu kadın kahverengi atı dinliyor. Tom got kicked by a horse. Tom bir at tarafından tekmelendi. She brushes the horse. O, atı fırçalar. It's too late to shut the barn door after the horse is gone. At gittikten sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç. Is it a horse? O bir at mı? You have a horse. Bir atın var. The horse trotted down the road. At yolda tırıs gidiyordu. Tom's horse is fast, but mine is faster. Tom'un atı hızlı ama benimki daha hızlı. She loves brushing her horse. O, atını fırçalamayı sever. Even the fastest horse only has four legs. En hızlı atın bile sadece dört bacağı vardır. The horse that Tom bet on came in last. Tom'un oynadığı at sonuncu oldu. The horse is thirsty. At susamış. Tom leapt off his horse. Tom atından atladı. My horse ran away. Atım kaçtı. You can't change your horse when crossing a river. Dere geçerken at değiştirilmez. He fastened the horse's pack with a rope. O, atın yükünü iple bağladı. The horse you bought is fast. Satın aldığın at hızlıdır. He returned home and bought a horse. O eve döndü ve bir at satın aldı. The boy has a horse. Oğlanın bir atı var. I'm champing at the bit like a wild horse. Vahşi bir at gibi sabırsızlanıyorum. I'm as healthy as a horse. Bir at kadar sağlıklıyım. Do you think you can ride that horse? Sence o atı sürebilir misin? Jackson fell from his horse. Jackson atından düştü. It's a horse. Bu bir at. You have a horse. Senin bir atın var. His horse jumped over the fence. Onun atı çitin üzerinden atladı. We watered our horse. Biz atımızı suladık. A horse went through my house. Evimin içinden bir at geçti. It's my horse. Bu benim atım. The horse trotted down the road. At yolun aşağısına doğru tırıs gitti. Can that person see our horse? O kişi bizim atımızı görebilir mi? I could eat a horse. Bir atı bile yiyebilirim. His horse jumped over the fence. Atı çitin üzerinden atladı. That horse came in first place. O at birinci geldi. She was kicked in the head by her horse and died. Atından kafasına tekme yedi ve öldü. The shoe fell off the horse's hoof. Nal atın toynağından düştü. You can lead a horse to water, but you can't make it drink. Bir atı suya götürebilirsin ama ona su içiremezsin. The horse is the noblest conquest ever made by man. At şimdiye kadar insan tarafından yapılmış en asil fetihtir. It's too late to shut the barn door after the horse has escaped. At kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç. Not every horse can run fast. Her at hızlı koşamaz. The horse is not white. At beyaz değildir. Sami is a horse lover. Sami bir at aşığıdır. This is my horse. Bu benim atım. I saw a horse galloping toward me. Bana doğru dörtnala koşan bir at gördüm. She fell off her horse. O, atından düştü. He walked his horse to the gate. Atını kapıya kadar yürüttü. They have a horse. Onların bir atı var. Even the fastest horse only has four legs. En hızlı atın bile sadece dört ayağı vardır. He loves to ride on his high horse. Yüksek atına binmeyi sever. They have the horse. At onlarda. This medication could knock out a horse. Bu ilaç bir atı yere yıkabilir. How many teeth does a horse have? Bir atın kaç dişi vardır? I'm so hungry that I could eat a horse. O kadar açım ki bir atı bile yiyebilirim. Golden reins do not make a better horse. Altın yaldızlı dizginler atı daha iyi bir at yapmaz. Layla's horse has died. Leyla'nın atı öldü. I could eat a horse tonight. Bu gece bir at yiyebilirim. I will talk about it with my horse. O konuyu atımla konuşacağım. Sami used a horse rope to strangle Layla. Sami, Leyla'yı boğmak için bir at ipi kullandı. You mustn't change your horse when crossing a river. Bir nehri geçerken atınızı değiştirmemelisiniz. Tom bought a very expensive horse. Tom çok pahalı bir at aldı. He walked his horse to the gate. O, atını kapıya kadar yürüttü. Is the horse black? At siyah renkli mi? She didn't like the horse at first. İlk başta atı sevmedi. I still want a horse. Hala bir at istiyorum. Tom urged his horse into a gallop. Tom atını dörtnala koşturdu. The horse stopped and refused to move. At durdu ve hareket etmeyi reddetti. Tom stroked the horse's head. Tom atın başını okşadı. He fell from the horse. O, attan düştü. I don't want the horse. Atı istemiyorum. I hope this horse doesn't kick. Bu atın tekme atmayacağını umuyorum. You watered your horse, didn't you? Atını suladın, değil mi? It's too late to shut the barn door after the horse has already gotten out. At zaten çıktıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç. Lexington, Kentucky, is the horse capital of the world. Lexington, Kentucky, dünyanın at başkentidir. Tom has been bitten by his horse. Tom atı tarafından ısırıldı. The Lone Ranger got on his horse and rode off into the sunset. Yalnız Kovboy atına bindi ve gün batımına doğru yol aldı. It's too late to shut the barn door after the horse has run away. At kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç. Tom watered his horse. Tom atına su verdi. My horse is black. Atım siyah. What's your horse's name? Senin atının adı ne? Tom fell down from the horse's back. Tom atın sırtından düştü. It's too late to shut the barn door after the horse has run off. At kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç. Tom managed to jump off his horse. Tom atından atlamayı başardı. The good old man broke through the ice with the horse, and fell into the cold water. İyi yaşlı adam atı ile buzu kırdı ve soğuk suya düştü. Kelly eats like a horse. Kelly at gibi yiyor. It's too late to shut the barn door when the horse has already run off. At zaten kaçtığında ahır kapısını kapatmak için çok geç. This is a horse. Bu bir at. That horse is very expensive. O at çok pahalı. The horse is in the stable. At ahırda. I'm so hungry I could eat a horse. O kadar açım ki bir atı yiyebilirim. Sami used a horse rope to strangle Layla. Sami, Layla'yı boğmak için bir at ipi kullandı. Gilded reins do not make for a better horse. Altın yaldızlı dizginler atı daha iyi bir at yapmaz. Tom is a horse trainer. Tom bir at eğitmeni. Where's my horse? Benim atım nerede? That's a horse of a different colour. Bu farklı renkte bir at. Do you have any good ideas on what I should name my horse? Atıma ne ad koymam gerektiği konusunda iyi bir fikriniz var mı? He fell off the horse. Attan düştü. I don't have a horse. Benim bir atım yok. I cannot hold the horse. Ben atı tutamıyorum. The horse you bought is fast. Aldığın at çok hızlı. The horse is mine. At benim. Tom asked Mary if she wanted to ride his horse. Tom, Mary'ye atına binmek isteyip istemediğini sordu. His horse ran in the Derby. Onun atı Derbi'de koştu. His horse won by three lengths. Atı üç boy farkla kazandı. Neither Tom nor Mary has a horse. Ne Tom'un ne de Mary'nin bir atı var. I didn't even know you had a horse. Bir atın olduğunu bilmiyordum bile. The horse was also valuable. At da değerliydi. Sami is a horse lover. Sami bir at sevdalısıdır. Sami fell of the horse. Sam attan düştü. The horse of the King's daughter was called Falada, and could speak. Kralın kızının atının adı Falada'ymış ve konuşabiliyormuş. That's Tom's horse. O, Tom'un atı. The horse neighs. At kişniyor. I have no horse. Benim atım yok. My horse ran away. Benim atım kaçtı. I had to shoot my horse. Atımı vurmak zorunda kaldım. A horse doesn't eat cucumber salad. Bir at salatalık salatası yemez. I'm ready to eat a horse. Bir at yemeye hazırım. The horse took fright and bolted. At ürküp fırladı. A whale is no more a fish than a horse. Bir balina, bir attan daha fazla balık değildir. Every rare thing is expensive, besides a cheap horse is rare, therefore a cheap horse is expensive. Her nadir şey pahalıdır, ayrıca ucuz bir at nadirdir, bu nedenle ucuz bir at pahalıdır. The shoe fell off the horse's hoof. Ayakkabı atın toynağına düştü. I don't have a horse. Bir atım yok. That horse came in first. O at birinci geldi. Can he see our horse? Atımızı görebiliyor mu? The horse is old, but healthy. At yaşlı ama sağlıklı. He fell from the horse. Attan düştü. Tom urged his horse into a gallop. Tom atını dört nala koşmaya zorladı. The horse is in the forest. At ormanda. I am training a horse for the race. Yarış için bir at eğitiyorum. Tom jumped on his horse and rode off. Tom atına atladı ve yola çıktı. They watered their horse. Onlar atlarına su verdiler. The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks. At o kadar zayıftı ki, kemiklerini yanlarından hissedebiliyordum. The horse is a useful animal. At yararlı bir hayvan. Tom was thrown from his horse. Tom atından düştü. You mustn't change your horse when crossing a river. Dere geçerken at değiştirilmez. I'm champing at the bit like a wild horse. Vahşi bir at gibi yerimde duramıyorum. The Princess's horse was called Falada, and could speak. Prensesin atının ismi Falada idi ve konuşabiliyordu. Have you fed the horse? Atı besledin mi? She didn't like the horse at first. O, ilk önce atı beğenmedi. Tom rode his horse through the woods. Tom atını ormanda sürdü. Sami fell of the horse. Sami attan düştü. Tom let Mary ride his horse. Tom, Mary'nin atına binmesine izin verdi. Tom fell off his horse. Tom atından düştü. The horse jumped over the fence. At çitin üzerinden atladı. This horse has beautiful big eyes. Bu atın çok güzel kocaman gözleri var. This horse has beautiful big eyes. Bu atın büyük güzel gözleri var. We can't afford to keep a horse. At besleyecek paramız yok. The horse is white. At beyazdır. My father says he's planning to buy me a horse. Babam bana bir at almayı planladığını söylüyor. His horse had a heart attack. Atı kalp krizi geçirdi. Get back on your horse. Atına geri bin. It's too late to shut the barn door after the horse is stolen. At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geçtir. The horse snorted impatiently. At sabırsızca homurdandı. I dreamt I was a horse. Rüyamda bir at olduğumu gördüm. What's your horse's name? Atının adı ne? Sami's horse bit Layla. Sami'nin atı, Leyla'yı ısırdı. He couldn't control the horse. Atı kontrol edemedi. He fed the horse. Atı besledi. I had to shoot my horse because he was in a lot of pain. Atımı vurmak zorundaydım çünkü çok acı çekiyordu. This is the best horse in the stable. Bu ahırdaki en iyi at. I don't have a horse. Benim atım yok. Your horse is fast, but mine is faster. Senin atın hızlı ama benimki daha hızlı. He is strong as a horse. O, bir at kadar güçlüdür. Tom dismounted the horse. Tom attan indi. Get down from your horse. Atından in. This is his horse. Bu onun atı. My horse likes apples. Atım elma sever. This man has a horse. Bu adamın bir atı var. She chose the most spirited horse in the stable. Ahırdaki en enerjik atı seçmiş. Take my horse. Benim atımı al. That horse is not white. O at beyaz değil. Mary loves to ride her horse. Mary atına binmeyi sever. That's a beautiful horse. O, güzel bir at. The horse stopped and wouldn't move. At durdu ve hareket etmedi. Girls, open your eyes, marriage isn't buying a horse. Kızlar, gözlerinizi açın, evlilik at satın almak değildir. A horse can run faster than a man can. Bir at bir insanın koşabildiğinden daha hızlı koşabilir. Tom stroked the horse's neck. Tom atın boynunu okşadı. The horse has four feet. Atın dört tane ayağı vardır. I bought a horse. Bir at aldım. Tom asked Mary if she wanted to ride his horse. Tom Mary'ye onun atına binmek isteyip istemediğini sordu. Is Mother scolding the horse? Anne atı azarlıyor mu? Tom rode away on his horse. Tom atına binip uzaklaştı. He fastened the horse's pack with a rope. Atın yükünü bir iple bağladı. I saw a horse galloping toward me. Bir atın bana doğru dört nala geldiğini gördüm. The horse has four feet. Atın dört ayağı var. How fast was the horse running? At ne kadar hızlı koşuyordu? A horse is an animal. At bir hayvandır. The horse must have stumbled and have toppled the knight. At tökezlemiş ve şövalyeyi devirmiş olmalı. Do you have any good ideas on what I should name my horse? Atıma ne isim vermem gerektiği üzerine iyi fikirleriniz var mı? A horse is very useful. At çok kullanışlıdır. I've got a white horse. Beyaz bir atım var. Can he see our horse? O bizim atımızı görebilir mi? She got off her horse. O, atından indi. Your horse is beautiful. Atın çok güzel. Tom gave his horse some oats. Tom atına biraz yulaf verdi. I'm champing at the bit like a wild horse. Vahşi bir at gibi can atıyorum. Don't look a gift horse in the mouth. Hediye atın ağzına bakma. They have the horse. Onların atı var. The horse ran fast. At hızlı koştu. The horse came first. At birinci geldi. That horse came in first place. O at birinci oldu. The horse stomped its foot. At ayağını yere vurdu. Her horse had a heart attack. Onun atı kalp krizi geçirdi. The good old man broke through the ice with the horse, and fell into the cold water. İyi kalpli yaşlı adam atıyla buzu kırdı ve soğuk suya düştü. The horse is the noblest conquest ever made by man. At, insanoğlunun yaptığı en asil fetihtir. The horse is not white. At beyaz değil. She got off her horse. Atından indi. Get back on your horse. Atına geri dön. He is training a horse for a race. Yarış için bir atı eğitiyor. Before the grass grows, the horse dies. Otlar büyümeden önce at ölür. The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks. At öyle zayıftı ki böğrünü elleyince kemiklerini hissedebiliyordum. You're backing the wrong horse. Sen yanlış atı destekliyorsun. The horse that won the race is owned by Tom Jackson. Yarışı kazanan atın sahibi Tom Jackson'dı. A horse is a friendly animal. At dost canlısı bir hayvandır. Today my horse is not behaving like he usually does. Bugün atım her zamanki gibi davranmıyor. The Greeks built a wooden horse. Yunanlar tahtadan bir at inşa etti. Tom asked Mary if she wanted to ride his horse. Tom Mary'ye atına binmek isteyip istemediğini sordu. The horse is in the forest. At ormandadır. Tom's horse bit him. Tom'un atı onu ısırdı. He fell off the horse. O, attan düştü. The plural of horse is horses. Atın çoğulu attır. Tom can't tell a horse from a pony. Tom bir atı midilliden ayıramaz. I ride my horse almost every day. Neredeyse her gün atıma binerim. I have a horse. Bir atım var. The horse that won the race was owned by Mr Johnson. Yarışı kazanan atın sahibi Bay Johnson'dı. I see your horse. Ben senin atını görüyorum. Tom fed the horse. Tom atı besledi. The prince wants a white horse. Prens beyaz bir at istiyor. My horse is white. Atım beyazdır. Tom rode his horse to school. Tom okula atıyla giderdi. The horse took fright and bolted. At korktu ve kaçtı. I speak Spanish to God, Italian to women, French to men, and German to my horse. Ben Tanrı'yla İspanyolca, kadınlarla İtalyanca, erkeklerle Fransızca ve atımla Almanca konuşurum. I will discuss it with my horse. Atımla konuşacağım. Tom jumped on Mary's horse. Tom, Mary'nin atına atladı. This is a very expensive horse. Bu çok pahalı bir at. I don't want a horse. At istemiyorum. I'm as hungry as a horse. Bir at kadar açım. I own a horse. Bir atım var. Tom eats like a horse. Tom bir at gibi yiyor. Is the horse black? At siyah mı? A horse passed my house. Evimin önünden bir at geçti. Her horse had a heart attack. Atı kalp krizi geçirdi. Tom watered his horse. Tom atını suladı. The clothes horse is always in the way! Elbise atı her zaman yoluma çıkıyor! The horse did not want to even approach the trailer. At römorka yaklaşmak bile istemedi. It's too late to shut the barn door after the horse has been stolen. At çalındıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç. He is strong as a horse. Bir at kadar güçlüdür. The horse ran through the fields. At tarlalarda koştu. I wanted a horse, but I got a bicycle. At istiyordum ama bisiklet aldım. A pony is a small horse. Bir midilli küçük bir attır. Tom groomed his horse. Tom atını tımar etti. Mary is a horse trainer. Mary bir at eğitmeni. Tom gave some oats to his horse. Tom atına biraz yulaf verdi. A horse runs quickly. Bir at hızlı koşar. I fed the horse. Atı besledim. The horse is jumping. At zıplıyor. That's his horse. Bu onun atı. Tom bought this horse at an auction. Tom bu atı bir müzayededen aldı. The horse that won the race is owned by Tom Jackson. Yarışı kazanan at Tom Jackson'a aittir. She loves brushing her horse. Atını fırçalamayı seviyor. It's lonely in the saddle since the horse died. At öldüğünden beri eyerde yalnızım. The horse that won the race is owned by Tom. Yarışı kazanan at Tom'a aittir. A horse can run very fast. Bir at çok hızlı koşabilir. Let's not put the cart before the horse. Arabayı atın önüne koymayalım. I dreamt I was a horse. Rüyamda at olduğumu gördüm. The horse is at the farm. At çiftlikte. Tom tied his horse to the hitching post. Tom atını otağ direğine bağladı. The horse would not move. At hareket etmiyor. Mary watered her horse. Mary atını suladı. Tom brushed his horse. Tom atını fırçaladı. The Greeks built a wooden horse. Yunanlılar tahta bir at yapmışlar. This horse has visited our street as well. Bu at da bizim sokağı ziyaret etti. I have a horse. Atım var. Tom whistled for his horse. Tom atı için ıslık çaldı. Tom tied his horse to the hitching post. Tom atını bağlama direğine bağladı. I didn't even know you had a horse. Bir atın olduğunu bile bilmiyordum. This is the best horse in the stable. Bu, ahırdaki en iyi at. Tom got on his horse. Tom atına bindi. Mary is brushing her horse. Mary atını fırçalıyor. Tom bought a horse. Tom bir at satın aldı. Kelly eats like a horse. Kelly bir at gibi yer. I own a horse. Atım var. She cheered for her favorite horse. O favori atını alkışladı. He watered his horse. Atını suladı. Sami's horse bit Layla. Sami'nin atı Layla'yı ısırdı. Tom couldn't control the horse. Tom atı kontrol edemedi. I see your horse. Atınızı görüyorum. Tom stroked the horse's muzzle. Tom atın ağzını okşadı. Show More (488)
2	equine	at	n.
	Therefore, it is vitally important that the new Amendment No 65 for equine species is adopted. Bu nedenle, at türleri için 65 sayılı yeni Değişikliğin kabul edilmesi hayati önem taşımaktadır. The final point concerns the use of medicines for equine species. Son olarak at türlerine yönelik ilaçların kullanımına değinmek istiyorum. Show More (-1)
3	knight	at	n.
	I captured Tom's queen with my knight. Atımla Tom'un vezirini yedim. I captured Tom's queen with my knight. Tom'un vezirini atımla ele geçirdim. Show More (-1)
4	discard	at	expr.
	As with all things, take from this video any wisdom that is useful, and discard the bullshit. Her şeyde olduğu gibi, bu videodan da işinize yarayacak her türlü bilgeliği alın ve saçmalıkları atın. Show More (-2)