1 |
bill |
fatura |
n. |
|
- Why is our electric bill higher than usual?
- Elektrik faturamız neden normalden yüksek?
- In my view, rail transport would be left with an enormous bill.
- Benim görüşüme göre, demiryolu taşımacılığı çok büyük bir faturayla karşı karşıya kalacaktır.
- The European Union is footing that particular bill.
- Bu faturayı Avrupa Birliği ödüyor.
- These bills come on top of the EUR 1.8 billion pledged for 2002 in Tokyo in January.
- Bu faturalar, Ocak ayında Tokyo'da 2002 yılı için taahhüt edilen 1.8 milyar Euro'nun üzerine eklenmektedir.
- In future the mix of energy sources will have to appear on the bill every year.
- Gelecekte enerji kaynaklarının karışımı her yıl faturalarda yer almak zorunda olacak.
- These responsible companies cannot now be allowed to pick up the bill again.
- Bu sorumlu şirketlerin şimdi faturayı tekrar üstlenmelerine izin verilemez.
- Unless we are able to do that, we are going to have to pick up a huge bill.
- Bunu yapamadığımız takdirde büyük bir faturayı üstlenmek zorunda kalacağız.
- Across Europe, this bill will rise and rise like the water level.
- Avrupa genelinde bu fatura su seviyesi gibi yükseldikçe yükselecektir.
- Our generation must pay for its own bills, rather than pass them on to the next.
- Bizim neslimiz, faturaları bir sonrakine devretmek yerine kendi faturalarını ödemelidir.
- The total bill in Upper Austria will probably be in the region of EUR 3 billion.
- Yukarı Avusturya'daki toplam fatura muhtemelen 3 milyar Avro civarında olacaktır.
- The Commission can support the new Amendment No 43 on itemised bills.
- Komisyon, kalem kalem faturalara ilişkin 43 sayılı yeni Değişikliği destekleyebilir.
- Unless we are able to do that, we are going to have to pick up a huge bill.
- Bunu yapamadığımız takdirde, büyük bir faturayı üstlenmek zorunda kalacağız.
- The bill for the American Government's public relations is USD 1.5 billion.
- Amerikan Hükümeti'nin halkla ilişkilerinin faturası 1.5 milyar dolardır.
- Who pays the bill in society when we act inefficiently?
- Verimsiz davrandığımızda toplumda faturayı kim öder?
- Equally, the bill for enlargement must not fall to the richest.
- Aynı şekilde, genişlemenin faturası da en zenginlere kesilmemelidir.
- I too am affected and I shudder when I think of my last service bill, which was extortionate.
- Ben de bu durumdan etkileniyorum ve fahiş olan son hizmet faturamı düşündüğümde ürperiyorum.
- What do all of your medical bills come out to?
- Tüm tıbbi faturalarınız ne kadar tutuyor?
- They arrive with a kid, a taxi bill and now the family.
- Bir çocuk, bir taksi faturası geliyor ve şimdi de aileyle geliyorlar.
- The bill for the dinner comes out to $15 per person.
- Akşam yemeğinin faturası kişi başına 15 dolar tuttu.
- They arrive with a kid, a taxi bill and now the family.
- Bir çocukla, bir taksi faturasıyla ve şimdi de aileyle geliyorlar.
- I thought she was angry at me because I didn't pay the bill in time.
- Faturayı zamanında ödemediğim için bana kızgın olduğunu düşündüm.
- Why shouldn't I pay the bill?
- Faturayı neden ben ödemeyeyim?
- Would you like big bills or small bills?
- Büyük faturaları mı yoksa küçük faturaları mı istiyorsun?
- I paid the bill.
- Faturayı ben ödedim.
- We pay a lot of bills.
- Bir sürü fatura ödüyoruz.
- Have you paid all the bills?
- Bütün faturaları ödedin mi?
- There was a dispute about our bill.
- Faturamızla ilgili bir anlaşmazlık vardı.
- Who's the one who pays all the bills?
- Bütün faturaları ödeyen adam kim?
- The bill amounts to five thousand yen.
- Fatura beş bin yen tutuyor.
- I think there's a mistake in my bill.
- Faturamda bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum.
- How did you find out that Tom hadn't paid his bills?
- Tom'un faturalarını ödemediğini nasıl öğrendiniz?
- Our grocery bill soared last month because of higher vegetable prices.
- Geçen ay sebze fiyatları arttığı için market faturamız yükseldi.
- Do you think I need to pay this bill?
- Sence bu faturayı ödemem gerekiyor mu?
- I'll put it on your bill.
- Faturana eklerim.
- I received my electricity bill.
- Elektrik faturamı aldım.
- Where is the counter to pay my bill?
- Faturamı ödeyeceğim gişe nerede?
- I wanted to help Tom pay his bills.
- Tom'un faturalarını ödemesine yardım etmek istedim.
- Who should pay the bill?
- Faturayı kimin ödemesi gerek?
- Who'll pay the bill?
- Faturayı kim ödeyecek?
- Can I have the bill, please?
- Faturayı alabilir miyim, lütfen?
- Did they say why they couldn't pay their bill on time?
- Faturalarını neden zamanında ödeyemediklerini söylediler mi?
- Why don't you just go ahead and pay all your bills?
- Neden gidip tüm faturalarını ödemiyorsun?
- I suppose it makes sense to go ahead and pay the bill right now.
- Gidip faturayı hemen ödemek sanırım mantıklı olur.
- Tom signed the bill.
- Tom faturayı imzaladı.
- We haven't been able to find out who paid all our bills for us.
- Faturalarımızı kimin ödediğini öğrenemedik.
- Here's your bill, sir.
- İşte faturanız, efendim.
- The bill amounted to 500 dollars.
- Fatura 500 dolar tuttu.
- The bill still has to be paid today.
- Faturanın bugün hâlâ ödenmesi gerekiyor.
- Tom makes enough to pay his bills.
- Tom faturalarını ödeyecek kadar kazanıyor.
- Credit companies send their customers monthly bills.
- Kredi firmaları kendi müşterilerine aylık faturalar gönderir.
- Even though Tom had promised to pay, he stuck Mary with the bill.
- Tom ödemeye söz vermiş olmasına rağmen faturayı Mary'nin sırtına yükledi.
- Who's the one who pays all the bills?
- Bütün faturaları kim ödüyor?
- The bill added up to three thousand dollars.
- Fatura üç bin doları buldu.
- Sir, you smoked in your hotel room and we've added a $200 dollar fee to your bill.
- Efendim, otel odanızda sigara içtiniz ve faturanıza 200 dolarlık bir ücret ekledik.
- Send the bill to my house.
- Faturayı evime gönder.
- Could you bring us the bill, please?
- Bize faturayı getirebilir misin, lütfen?
- He paid a bill.
- Faturayı ödedi.
- Which bills are you talking about?
- Hangi faturalar hakkında konuşuyorsun?
- Please send me the doctor's bill.
- Lütfen bana doktor faturasını gönder.
- Tom couldn't pay all his bills.
- Tom bütün faturalarını ödeyemedi.
- Give me the bill, please.
- Faturayı verin lütfen.
- We can't be the only two people who forgot to pay our bills on time.
- Faturalarını zamanında ödemeyi unutan sadece biz olamayız.
- I thought I had already paid these bills.
- Bu faturaları çoktan ödediğimi sanıyordum.
- The problem is we don't have enough money to pay all of our bills this month.
- Sorun, bu ay tüm faturalarımızı ödeyecek yeterli paramızın olmamasıdır.
- Who's the one who pays the bills?
- Faturaları kim ödüyor?
- They paid their bills.
- Onlar faturalarını ödediler.
- What does the bill amount to?
- Fatura ne kadar tutuyor?
- Which bills are you talking about?
- Hangi faturalardan bahsediyorsun?
- Tom wouldn't pay his bills.
- Tom faturalarını ödemezdi.
- Can you bring me the bill, please?
- Lütfen bana faturayı getirir misin?
- I have to pay a medical bill.
- Tıbbi bir fatura ödemek zorundayım.
- The bills are all done by computers.
- Faturaların hepsi bilgisayarlar tarafından yapılıyor.
- I think there's a mistake on my bill.
- Sanırım faturamda bir hata var.
- The problem is that Tom doesn't pay his bills on time.
- Sorun Tom'un faturalarını zamanında ödememesi.
- Many people worry about paying their bills.
- Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- I paid her bill today.
- Bugün onun faturasını ödedim.
- We're splitting the bill.
- Faturayı bölüşüyoruz.
- I'll send you my bill.
- Sana faturamı gönderirim.
- Tom forgot to pay the electric bill.
- Tom elektrik faturasını ödemeyi unuttu.
- I'll send you a bill.
- Sana bir fatura göndereceğim.
- My electricity bill is expensive.
- Elektrik faturam çok yüksek.
- I want to thank Tom for paying my bills.
- Faturalarımı ödediği için Tom'a teşekkür etmek istiyorum.
- I have a lot of bills I have to pay.
- Ödemek zorumda olduğum bir sürü faturam var.
- The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak istediğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
- I don't like having to pay your bills.
- Faturalarını ödemek zorunda olmayı sevmiyorum.
- Tom struggles to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemekte zorlanıyor.
- How much is your monthly gas bill?
- Aylık gaz faturanız ne kadar?
- Layla thought her electricity bill was too high.
- Layla elektrik faturasının çok yüksek olduğunu düşünüyordu.
- Grocery bills are big.
- Market faturaları kabarık.
- I've already paid the bill.
- Faturayı çoktan ödedim.
- You didn't forget to pay the electricity bill, did you?
- Elektrik faturasını ödemeyi unutmadın, değil mi?
- I have a lot of bills to pay.
- Ödemem gereken bir sürü faturam var.
- Tom makes enough to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için yeterince kazanıyor.
- I paid the bill out of my expense account.
- Faturayı gider hesabımdan ödedim.
- Charge this bill to me.
- Bu faturayı benden tahsil edin.
- Tom struggled to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için çabalıyordu.
- Add that to my bill.
- Onu faturama ekle.
- Send me the bill.
- Bana faturayı gönder.
- I need to pay some bills.
- Bazı faturaları ödemem gerek.
- I only asked Tom to pay his bill.
- Tom'dan sadece faturasını ödemesini istedim.
- The bill was $30.
- Fatura 30 dolardı.
- I'm the one who pays all the bills.
- Bütün faturaları ödeyen benim.
- I want to pay my bills.
- Faturalarımı ödemek istiyorum.
- Who should pay the bill?
- Faturayı kim ödeyecek?
- Why didn't you tell me you'd already paid the bill?
- Faturayı çoktan ödediğini niye söylemedin?
- I paid my bills.
- Faturalarımı ödedim.
- I usually pay my bills on time.
- Genelde faturalarımı zamanında öderim.
- Can you pay half the bill?
- Faturanın yarısını ödeyebilir misin?
- Tom decided that it wasn't necessary to pay that bill today.
- Tom bugün o faturayı ödemenin gerekli olmadığına karar verdi.
- Add this to my bill.
- Bunu faturama ekle.
- The bill amounts to 500 dollars.
- Fatura 500 dolar tutuyor.
- I pay my bills on time.
- Faturalarımı zamanında öderim.
- The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak isteyeceğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
- Sami paid Layla's bills.
- Sami, Layla'nın faturalarını ödedi.
- Send the bill to me.
- Faturayı bana gönder.
- The bill triggered a storm of outrage.
- Fatura şiddetli bir tartışmanın fitilini ateşledi.
- Tom refused to pay his bill.
- Tom faturayı ödemeyi reddetti.
- I have to pay this bill by Monday.
- Bu faturayı pazartesiye kadar ödemek zorundayım.
- I have to pay all these bills by the end of the month.
- Ay sonuna kadar bütün bu faturaları ödemek zorundayım.
- The bill amounts to five thousand yen.
- Fatura tutarı 5000 yendir.
- I can pay part of my bill now.
- Şimdi faturamın bir kısmını ödeyebilirim.
- This bill is long past due.
- Bu faturanın vadesi çoktan geçti.
- I'm the one who has to pay all the bills.
- Tüm faturaları ödemek zorunda olan kişi benim.
- Tom reminded me to pay my bills.
- Tom bana faturalarımı ödememi hatırlattı.
- I asked Tom to pay his bill.
- Tom'dan faturasını ödemesini istedim.
- Add that to my bill.
- Bunu faturama ekle.
- We need to pay our bill.
- Faturamızı ödemeliyiz.
- I pay my bills on time.
- Ben faturalarımı zamanında öderim.
- Tom had to pawn his guitar so he could pay his bills.
- Tom faturalarını ödeyebilmek için gitarını rehin vermek zorundaydı.
- Tom decided that it wasn't necessary to pay that bill today.
- Tom o faturayı bugün ödemenin gerekli olmadığına karar verdi.
- The problem is we don't have enough money to pay all of our bills this month.
- Sorun şu ki, bu ay tüm faturalarımızı ödeyecek kadar paramız yok.
- I'll send you the bill.
- Faturayı size göndereceğim.
- There is a mistake in the bill.
- Faturada bir hata var.
- He never forgets to pay a bill.
- Fatura ödemeyi asla unutmaz.
- How much is your monthly gas bill?
- Aylık gaz faturan ne kadar?
- I almost forgot to pay my bills last month.
- Geçen ay faturalarımı ödemeyi neredeyse unutuyordum.
- I'm the one that pays all the bills.
- Bütün faturaları ödeyen kişi benim.
- Dan struggled to pay his bills.
- Dan faturalarını ödemekte zorlanıyordu.
- I'll pay my bill.
- Faturamı ödeyeceğim.
- Dan struggled to pay his bills.
- Dan faturalarını ödemek için mücadele etti.
- I'll send you the bill.
- Faturayı gönderirim.
- She let him pay the bill as a matter of course.
- O, doğal olarak faturayı ona ödetti.
- The minority party made a last-ditch effort to block passage of the bills.
- Azınlık partisi, faturaların geçişini engellemek için son çabayı sarfetti.
- The bill must be paid today.
- Fatura bugün ödenmeli.
- Please let me have my bill.
- Lütfen faturamı alayım.
- The bills are all done by computers.
- Tüm faturalar bilgisayarlar tarafından düzenlenir.
- Tom couldn't pay all his bills.
- Tom tüm faturalarını ödeyemedi.
- Doctors' bills really cut into our savings.
- Doktor faturaları birikimlerimizi gerçekten azaltıyor.
- I have to pay this bill by Monday.
- Bu faturayı pazartesiye kadar ödemem gerekiyor.
- I can't pay all my bills this month.
- Bu ay tüm faturalarımı ödeyemem.
- I have to pay all these bills by the end of the month.
- Ay sonuna kadar tüm bu faturaları ödemek zorundayım.
- Please make out my bill as soon as possible?
- Lütfen faturamı mümkün olduğunca çabuk ödeyin.
- How is the bill paid?
- Fatura nasıl ödeniyor?
- Many people worry about paying their bills.
- Birçok insan faturalarını ödemekten endişe ediyor.
- I need to pay some bills.
- Bazı faturaları ödemem gerekiyor.
- He never forgets to pay a bill.
- O fatura ödemeyi asla unutmaz.
- I think there's a mistake in my bill.
- Sanırım faturamda bir hata var.
- Tom couldn't remember whether or not he'd paid the gas bill.
- Tom gaz faturasını ödeyip ödemediğini hatırlayamadı.
- I usually pay my bills on time.
- Ben genellikle faturalarımı zamanında öderim.
- We pay our bills at the end of the month.
- Faturalarımızı ay sonunda öderiz.
- Tom paid his bill.
- Tom faturasını ödedi.
- Who's going to pay this bill?
- Bu faturayı kim ödeyecek?
- I have to pay this bill today.
- Bugün bu faturayı ödemek zorundayım.
- Tom had to work three shifts to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için üç vardiya çalışmak zorundaydı.
- Tom thinks that Mary won't be able to pay all her bills this month.
- Tom, Mary'nin bu ay tüm faturalarını ödeyemeyeceğini düşünüyor.
- I wish I had paid my bills on time.
- Keşke faturalarımı zamanında ödeseydim.
- I have bills to pay.
- Ödenecek faturalarım var.
- Our energy bills are extremely high.
- Bizim enerji faturaları son derece yüksek.
- Do not forget tomorrow he has to go pay his bill.
- Yarın onun faturasını ödemek zorunda olduğunu unutma.
- Tom is refusing to pay his bills.
- Tom faturaları ödemeyi reddediyor.
- Who ended up paying the bill?
- Faturayı kim ödedi?
- The problem is that Tom doesn't pay his bills on time.
- Sorun şu ki Tom faturalarını vaktinde ödemiyor.
- Tom hasn't paid the bill yet.
- Tom faturayı henüz ödemedi.
- I'll send you the bill.
- Faturayı göndereceğim.
- He paid a bill.
- O bir fatura ödedi.
- She received the electricity bill today.
- Bugün elektrik faturasını aldı.
- Who'll pay the bills?
- Faturaları kim ödeyecek?
- The repair bill includes parts and labor.
- Tamir faturası parçaları ve işçiliği kapsıyor.
- Tom struggles to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için çabalıyor.
- I'll send you the bill.
- Faturayı sana göndereceğim.
- There's a mistake in the bill.
- Faturada bir hata var.
- I think there's a mistake in my bill.
- Sanırım faturamda bir yanlışlık var.
- I'll take care of the bill.
- Ben faturayı halledeceğim.
- Did they say why they couldn't pay their bill on time?
- Neden faturalarını zamanında ödeyemediklerini söylediler mi?
- Dan didn't even pay the bill.
- Dan faturayı bile ödemedi.
- Let me pay part of the bill.
- Faturanın bir kısmını ödememe izin ver.
- I have a lot of bills to pay.
- Ödenecek çok faturam var.
- I'm the one that pays all the bills.
- Bütün faturaları ödeyen benim.
- They paid their bills.
- Faturalarını ödediler.
- My gas bill for last month was very high.
- Geçen ayki gaz faturam çok yüksek geldi.
- Since I installed solar panels on my house, my energy bill has been cut in half.
- Evime güneş panelleri taktırdığımdan beri enerji faturam yarı yarıya azaldı.
- They didn't settle the bill.
- Faturayı ödemediler.
- The bill amounts to fifty dollars.
- Fatura elli dolar tutuyor.
- Here is your bill.
- İşte faturanız.
- I have to sell a lot of my things so I can pay all my bills.
- Tüm faturalarımı ödeyebilmek için birçok eşyamı satmak zorundayım.
- How did you find out that Tom hadn't paid his bills?
- Tom'un faturalarını ödemediğini nasıl öğrendin?
- Send me a bill.
- Bana bir fatura gönder.
- Tom refused to pay his bill.
- Tom faturasını ödemeyi reddetti.
- I paid the bill out of my expense account.
- Ben faturayı gider hesabımdan ödedim.
- Our electric bill last month was very high.
- Geçen ay elektrik faturamız çok yüksekti.
- Tom struggled to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için mücadele etti.
- She paid a bill.
- Bir fatura ödedi.
- Tom doesn't have enough money to pay all his bills this month.
- Tom'un bu ay tüm faturalarını ödeyecek kadar parası yok.
- The bill amounted to 100 dollars.
- Fatura 100 dolar tuttu.
- I forgot to pay the electric bill.
- Elektrik faturasını ödemeyi unuttum.
- Tom paid all his bills.
- Tom bütün faturalarını ödedi.
- Please add up the bill.
- Lütfen faturayı hesaplayın.
- Tom assumed that Mary would pay her bills on time.
- Tom Mary'nin faturalarını zamanında ödeyeceğini varsaydı.
- Who's going to pay the bill?
- Faturayı kim ödeyecek?
- The bill, please.
- Fatura lütfen.
- Here is the bill.
- İşte fatura.
- I don't like having to pay your bills.
- Senin faturalarını ödemekten hoşlanmıyorum.
- Tom doesn't have enough money to pay all his bills this month.
- Bu ay Tom'un tüm faturalarını ödemek için yeterli parası yok.
- Credit companies send their customers monthly bills.
- Kredi şirketleri müşterilerine aylık faturalar gönderir.
- The total bill for drinks came up to 7000 dollars.
- İçeceklerin toplam faturası 7000 dolara geldi.
- You should've paid your bills on time.
- Faturalarını zamanında ödemeliydin.
- Tom had barely enough money to pay his bills last month.
- Tom'un geçen ay faturalarını ödemeye ancak yetecek kadar parası vardı.
- How is the bill paid?
- Fatura nasıl ödenir?
- The bill still has to be paid today.
- Fatura bugün de ödenmek zorunda.
- The bill came to over $25.
- Fatura 25 dolardan fazla geldi.
- Layla thought her electricity bill was too high.
- Leyla, elektrik faturasının çok yüksek olduğunu düşündü.
- Charge this bill to me.
- Bu faturayı benim hesabıma yazın.
- Since I installed solar panels on my house, my energy bill has been cut in half.
- Evime güneş panelleri taktığımdan beri elektrik faturam yarı yarıya azaldı.
- The bill must be paid today.
- Faturanın bugün ödenmesi lazım.
- Tom paid all his bills.
- Tom tüm faturalarını ödedi.
- I agreed to split the bill with Tom.
- Faturayı Tom'la paylaşmayı kabul ettim.
- They have enough money for their bills.
- Faturaları için yeterli paraları var.
- Tom couldn't remember whether or not he'd paid the gas bill.
- Tom benzin faturasını ödeyip ödemediğini hatırlayamadı.
- The problem is that some of our bills haven't yet been paid.
- Sorun şu ki, bazı faturalarımız henüz ödenmedi.
- Tom refused to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemeyi reddetti.
- Let's split the bill three ways.
- Faturayı üçe bölelim.
- I need to pay this bill by tomorrow.
- Bu faturayı yarına kadar ödemem gerekiyor.
- Tom is refusing to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemeyi reddediyor.
- Tom has thirty days to pay this bill.
- Tom'un bu faturayı ödemek için otuz günü var.
- Waiter, the bill please.
- Garson, fatura lütfen.
- I haven't paid the bill yet.
- Faturayı henüz ödemedim.
- Please bring me my bill.
- Lütfen bana faturamı getirin.
- Mary had to work three shifts to pay her bills.
- Mary faturalarını ödemek için üç vardiya çalışmak zorunda kaldı.
- Tom had to pawn his guitar so he could pay his bills.
- Tom faturalarını ödeyebilmek için gitarını rehin vermek zorunda kaldı.
- Have you paid the electric bill?
- Elektrik faturasını ödedin mi?
- She insisted that I should pay the bill.
- Faturayı benim ödemem için ısrar etti.
- I pay most of my bills on the first of each month.
- Faturalarımın çoğunu her ayın ilk günü öderim.
- Do you have change for this bill?
- Bu fatura için bozukluğunuz var mı?
- Tom frequently waits until the last minute to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için genellikle son dakikaya kadar bekler.
- I have to pay this bill today.
- Bu faturayı bugün ödemeliyim.
- I'll try to pay this bill tomorrow.
- Bu faturayı yarın ödemeye çalışacağım.
- Could you give me the bill, please?
- Faturayı bana verir misiniz, lütfen?
- Tom wouldn't pay his bills.
- Tom faturalarını ödemiyordu.
- I received my electricity bill.
- Elektrik faturamı teslim aldım.
- Our energy bills are extremely high.
- Enerji faturalarımız son derece yüksek.
- Tom and I split the bill.
- Tom ve ben faturayı paylaştık.
- We have bills that need to be paid.
- Ödenmesi gereken faturalarımız var.
- He fills the bill.
- Faturayı dolduruyor.
- Can you bring me the bill, please?
- Bana faturayı getirebilir misin lütfen?
- The restaurant billed me 250,000 yen for the party.
- Restoran bana parti için 250.000 yenlik bir fatura çıkardı.
- I'm the one who has to pay all the bills.
- Bütün faturaları ödemek zorunda olan benim.
- Our electric bill last month was very high.
- Geçen ayki elektrik faturamız çok yüksekti.
- I thought you already paid the bill.
- Faturayı çoktan ödediğini sanıyordum.
- Doctors' bills really cut into our savings.
- Doktor faturaları birikimlerimizi gerçekten azalttı.
- The amount payable on the electricity bill was low.
- Elektrik faturasında ödenecek miktar düşüktü.
- Do not forget tomorrow he has to go pay his bill.
- Yarın faturasını ödemesi gerektiğini unutma.
- I give you enough money every month to pay all your bills.
- Sana her ay tüm faturalarını ödeyecek kadar para veriyorum.
- Please bill me.
- Lütfen bana fatura et.
- The total bill for drinks came up to 7000 dollars.
- İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.
- I know that I calculated the bill correctly.
- Faturayı doğru hesapladığımı biliyorum.
- I paid my bills.
- Ben faturalarımı ödedim.
- I thought you already paid the bill.
- Faturayı zaten ödediğini düşündüm.
- I pay most of my bills on the first of each month.
- Her ayın birinde faturalarımın çoğunu öderim.
- I didn't realize that Tom's bill was overdue.
- Tom'un faturasının geciktiğini fark etmemiştim.
- I think that our bill is realistic.
- Faturamızın gerçeğe uygun olduğunu düşünüyorum.
- They didn't settle the bill.
- Onlar faturayı ödemedi.
- Put that on my bill.
- Bunu faturama ekle.
- Some bills can wait.
- Bazı faturalar bekleyebilir.
- Tom assumed that Mary would pay her bills on time.
- Tom, Mary'nin faturalarını zamanında ödeyeceğini varsaydı.
- What does the bill come to?
- Fatura ne kadar geliyor?
- I have a lot of bills I have to pay.
- Ödemem gereken bir sürü faturam var.
- I'll take care of the bill.
- Faturayla ben ilgilenirim.
- I'm not sure why Tom didn't pay the bill.
- Tom'un faturayı neden ödemediğinden emin değilim.
- I'll send you my bill.
- Faturamı sana göndereceğim.
- I have to pay a medical bill.
- Bir sağlık faturasını ödemek zorundayım.
- The bill amounts to fifty dollars.
- Fatura 50 dolar tutuyor.
- My problem is other people know you're the one who's paying my bills.
- Benim sorunum, diğer insanların faturalarımı sizin ödediğinizi bilmeleri.
- We have bills that need to be paid.
- Bizim ödenmesi gereken faturalarımız var.
- Tom is sticking a bill on the wall.
- Tom duvara bir fatura yapıştırıyor.
- How can I pay my bills without work!
- Çalışmadan faturalarımı nasıl ödeyebilirim!
- Tom had to work three shifts to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için üç vardiya çalışmak zorunda kaldı.
- Could I have the bill, please?
- Faturayı alabilir miyim, lütfen?
- I thought I had paid the monthly fee, but I received a phone call from the school saying that the bill still needs to be paid.
- Aylık ücreti ödediğimi sanıyordum, ancak okuldan faturanın hala ödenmesi gerektiğini söyleyen bir telefon aldım.
- They paid their bill.
- Faturalarını ödediler.
- Tom had to pawn his guitar in order to pay his bills.
- Tom faturalarını ödeyebilmek için gitarını rehin vermek zorunda kaldı.
- I have to sell a lot of my things so I can pay all my bills.
- Bütün faturaları ödeyebilmek için eşyalarımdan çoğunu satmak zorundayım.
- Here's the bill.
- İşte fatura.
- I can pay part of my bill now.
- Faturamın bir kısmını şimdi ödeyebilirim.
- I'll pay this bill as soon as I get paid.
- Paramı alır almaz bu faturayı ödeyeceğim.
- I wanted to help Tom pay his bills.
- Tom'un faturalarını ödemesine yardım ettim.
- Add that to my bill.
- Bunu da faturama ekle.
- Please bring me my bill.
- Lütfen faturamı getirin.
- I'll bring you the bill immediately.
- Size faturayı hemen getireceğim.
- Mary had to work three shifts to pay her bills.
- Mary faturalarını ödemek için üç vardiya çalışmak zorundaydı.
- Why didn't you tell me you'd already paid the bill?
- Neden bana faturayı zaten ödediğini söylemedin?
- The repair bill includes parts and labor.
- Tamir faturasına parçalar ve işçilik dahil.
Show More (298)
|
2 |
bill |
hesap |
n. |
|
- He signaled for the waiter to bring the bill.
- Garsona hesabı getirmesini işaret etti.
- I agreed to split the bill with Tom.
- Hesabı Tom ile paylaşmayı kabul ettim.
- Who's going to pay this bill?
- Bu hesabı kim ödeyecek?
- The bill amounted to 100 dollars.
- Hesap 100 dolar tuttu.
- Who'll pay the bill?
- Hesabı kim ödeyecek?
- Bring the bill, please.
- Hesabı getirin lütfen.
- Tom pulled out his wallet and paid the bill.
- Tom cüzdanını çıkardı ve hesabı ödedi.
- Let's split the bill.
- Hesabı bölüşelim.
- Please correct my bill.
- Lütfen hesabımı düzelt.
- I'll pay the bill.
- Hesabı ben ödeyeceğim.
- Usually when Tom and Mary go out for dinner together, they split the bill.
- Genellikle Tom ve Mary birlikte yemeğe çıktıklarında hesabı bölüşürler.
- After the meal, I asked for the bill.
- Yemekten sonra hesabı istedim.
- After the meal, I asked for the bill.
- Yemeğin ardından hesabı istedim.
- Tom took out his wallet and paid the bill.
- Tom cüzdanını çıkardı ve hesabı ödedi.
- Tom realized that he hadn't paid the bill, so he went back into the restaurant.
- Tom hesabı ödemediğini fark etti, bu yüzden restorana geri döndü.
- I assumed that Tom had paid the bill.
- Tom'un hesabı ödediğini varsaydım.
- The bill was $30.
- Hesap 30 dolardı.
- Please bring me my bill.
- Lütfen hesabımı getirin.
- Add it to my bill.
- Hesabıma ekle.
- The bill must be paid today.
- Hesap bugün ödenmelidir.
- Tom paid the bill and left the restaurant.
- Tom hesabı ödedi ve restorandan ayrıldı.
- We split the bill.
- Hesabı bölüştük.
- Can I have the bill, please?
- Hesabı alabilir miyim, lütfen?
- Luckily he had enough money to pay the bill.
- Neyse ki hesabı ödeyecek kadar parası vardı.
- The man left the restaurant without paying his bill.
- Adam, hesabını ödemeden restoranı terk etti.
- He didn't allow me to pay the bill for the dinner.
- Akşam yemeğinin hesabını ödememe izin vermedi.
- Tom and Mary split the bill.
- Tom ve Mary hesabı bölüştüler.
- Our professor paid the bill for all of us.
- Profesörümüz hepimizin hesabını ödedi.
- Put it on my bill.
- Hesabıma yaz.
- Why shouldn't I pay the bill?
- Neden hesabı ödememeliyim?
- Add it to my bill.
- Hesabıma ekleyin.
- Give me the bill, please.
- Bana hesabı getir, lütfen.
- The man left the restaurant without paying his bill.
- Adam hesabı ödemeden restoranı terk etti.
- I wasn't the one who paid the bill.
- Hesabı ödeyen ben değildim.
- She insisted on my paying the bill for the dinner.
- Akşam yemeğinin hesabını benim ödemem için ısrar etti.
- Tom insisted on paying the bill.
- Tom hesabı ödemekte ısrar etti.
- Can you get my bill ready?
- Hesabımı hazırlayabilir misiniz?
- You shouldn't have paid the bill.
- Hesabı ödememeliydin.
- Did you ask the waiter for the bill?
- Garsondan hesabı istedin mi?
- Bring the bill, please.
- Hesabı getirin, lütfen.
- The bill triggered a storm of outrage.
- Gelen hesap ortalığı ayağa kaldırdı.
- I thought she was angry at me because I didn't pay the bill in time.
- Hesabı zamanında ödemediğim için bana kızgın olduğunu sanıyordum.
- Tom is going to pay the bill.
- Tom hesabı ödeyecek.
- Let's split the bill today.
- Bugün hesabı bölüşelim.
- Could you give me the bill, please?
- Hesabı verir misiniz lütfen?
- It was you who paid the bill, wasn't it?
- Hesabı ödeyen sendin, değil mi?
- Tom didn't think he had enough money in his wallet to pay the bill.
- Tom cüzdanında hesabı ödeyecek kadar para olduğunu düşünmüyordu.
- They didn't settle the bill.
- Onlar hesabı ödemedi.
- Please add up the bill.
- Hesap lütfen.
- Let's split the bill three ways.
- Hesabı üçe bölelim.
- Could you bring us the bill, please?
- Hesabımızı getirebilir misiniz, lütfen?
- They split the bill evenly.
- Hesabı eşit olarak bölüştüler.
- Let's split the bill.
- Hesabı paylaşalım.
- The bill came to over $25.
- Hesap 25 dolardan fazla geldi.
- Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
- Our professor paid the bill for all of us.
- Öğretmenimiz hepimizin hesabını ödedi.
- I objected to paying the bill.
- Hesabı ödemeye itiraz ettim.
- Here's the bill.
- İşte hesap.
- Here is your bill.
- Buyrun hesabınız.
- Tom realized that he hadn't paid the bill, so he went back into the restaurant.
- Tom hesabı ödemediğini fark etti ve restorana geri döndü.
- Tom and I split the bill.
- Tom ve ben hesabı bölüştük.
- I objected to his paying the bill.
- Hesabı ödemesine itiraz ettim.
- He was not satisfied with the final bill.
- Son hesaptan memnun değildi.
- Could I have the bill, please?
- Hesabı alabilir miyim, lütfen?
- As there was a fly in my coffee, I didn't have to pay the bill.
- Kahvemde bir sinek olduğu için hesabı ödemek zorunda kalmadım.
- She let him pay the bill as a matter of course.
- Doğal olarak hesabı ödemesine izin verdi.
- Tom wondered if he had enough money to pay the bill.
- Tom hesabı ödeyecek kadar parası olup olmadığını merak etti.
- Tom let Mary pay the bill.
- Tom, Mary'nin hesabı ödemesine izin verdi.
- Can I please have the bill?
- Hesabı alabilir miyim lütfen?
- Usually when Tom and Mary go out for dinner together, they split the bill.
- Tom ve Mary akşam yemeği için birlikte dışarı çıktıklarında, genellikle hesabı bölüşürler.
- I'm not sure why Tom didn't pay the bill.
- Tom'un hesabı niçin ödemediğinden emin değilim.
- They split the bill evenly.
- Onlar hesabı eşit olarak bölüştüler.
- Send me the bill.
- Bana hesabı gönderin.
- Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile her dışarı çıktığında hesabı ödemek zorunda kalmaktan bıkmıştı.
- Tom didn't let Mary pay the bill.
- Tom, Mary'nin hesabı ödemesine izin vermedi.
- The bill amounted to 400 pesos.
- Hesap 400 peso tuttu.
- The bill added up to three thousand dollars.
- Hesap üç bin dolar tuttu.
- She paid a bill.
- O bir hesap ödedi.
- Waiter, may I have the bill please?
- Garson, hesabı alabilir miyim lütfen?
- I'll pay my bill.
- Hesabımı ödeyeceğim.
- Tom split the bill with Mary.
- Tom hesabı Mary ile paylaştı.
Show More (78)
|
3 |
bill |
tasarı |
n. |
|
- The bill raises the retirement age to 58 for women and 60 for men.
- Tasarı emeklilik yaşını kadınlar için 58'e, erkekler için 60'a yükseltmektedir.
- The bill before the House tonight traduces these principles.
- Bu gece Meclise sunulan tasarı bu ilkeleri çiğnemektedir.
- Another bill amending certain articles of the penal code is currently at the Parliamentary Committee stage.
- Ceza yasasının bazı maddelerini değiştiren bir başka tasarı, halen meclis komisyonu aşamasındadır.
- The Council is not at the present time able to assess the content of this bill.
- Konsey şu anda bu tasarının içeriğini değerlendirebilecek durumda değildir.
- Many senators came out against the bill.
- Birçok senatör tasarıya karşı çıktı.
- The government of France has adopted a new financial sector bill.
- Fransa hükümeti yeni bir finans sektörü tasarısını kabul etti.
- The senator, long undecided, has finally come out in support of the bill.
- Uzun süredir kararsız olan senatör sonunda tasarıyı desteklediğini açıkladı.
- President Arthur vetoed the bill.
- Başkan Arthur tasarıyı veto etti.
- I'm for the bill.
- Ben tasarıyı destekliyorum.
- The bill was approved by an overwhelming majority.
- Tasarı ezici bir çoğunlukla onaylandı.
- The committee passed the bill.
- Komite tasarıyı kabul etti.
- There is no possibility of the bill being passed.
- Tasarının geçme ihtimali yoktur.
- There was much argument for and against the bill.
- Tasarı lehinde ve aleyhinde çok tartışma oldu.
- The bill passed at the last moment.
- Tasarı son anda kabul edildi.
- There was much argument against the bill.
- Tasarıya karşı çok tartışma oldu.
- The bill was approved by an overwhelming majority.
- Tasarı ezici bir çoğunluk tarafından kabul edildi.
- Many people are against the bill.
- Birçok insan tasarıya karşı.
- Opposition to the bill was strong.
- Tasarıya karşı muhalefet güçlüydü.
- Congress passed the bill.
- Kongre tasarıyı kabul etti.
- I'm opposed to that bill.
- Ben o tasarıya karşıyım.
- The bill passed at the last moment.
- Tasarı son anda geçti.
- The committee killed the bill.
- Komite tasarıyı iptal etti.
- This bill was sent to the Senate for its approval.
- Bu tasarı onaylanması için Senato'ya gönderildi.
- President Hayes vetoed the bill.
- Başkan Hayes tasarıyı veto etti.
- It is necessary that the bill pass the Diet.
- Tasarının Diet'ten geçmesi gerekiyor.
- Many are against this bill.
- Birçok kişi bu tasarıya karşı.
- Many are against this bill.
- Çoğu bu tasarıya karşı.
- The governor supports the bill.
- Vali tasarıyı destekliyor.
- I think that our bill is realistic.
- Tasarımızın gerçekçi olduğunu düşünüyorum.
- The tax bill was passed yesterday.
- Vergi tasarısı dün geçti.
- The senate approved the bill.
- Senato tasarıyı onayladı.
- There is no possibility of the bill being passed.
- Tasarının kabul edilme ihtimali yok.
- The tax bill was passed yesterday.
- Vergi tasarısı dün kabul edildi.
- Many people are against the bill.
- Birçok kişi tasarıya karşı çıkıyor.
- The bill went through.
- Tasarı geçti.
- I'm for the bill.
- Ben tasarı taraftarıyım.
- I'm opposed to that bill.
- Ben bu tasarıya karşıyım.
- The president was willing to support the bill.
- Başkan tasarıyı desteklemeye istekliydi.
- The Senate passed the bill yesterday.
- Senato dün tasarıyı kabul etti.
- Chances are the bill will be rejected.
- Tasarının reddedilme ihtimali var.
- Chances are the bill will be rejected.
- Muhtemelen tasarı reddedilecek.
- The bill passed unanimously.
- Tasarı oybirliğiyle geçti.
- Which bills are you talking about?
- Hangi tasarılar hakkında konuşuyorsun?
- Several of them are opposed to the bill.
- Birçoğu tasarıya karşı çıkıyor.
- The bill went through.
- Tasarı onaylandı.
- The Senate passed the bill yesterday.
- Senato dün tasarıyı geçirdi.
- Tom signed the bill.
- Tom tasarıyı imzaladı.
- Several of them are opposed to the bill.
- Onlardan birkaçı tasarıya karşı.
- Those present at the meeting supported the bill.
- Toplantıda bulunanlar tasarıyı destekledi.
- Congress passed the bill.
- Kongre tasarıyı geçirdi.
- The senate approved the bill.
- Senato, tasarıyı onayladı.
- The senate approved the bill.
- Senato, tasarıyı kabul etti.
- I knew that the bill would be rejected.
- Tasarının reddedileceğini biliyordum.
- The minority party made a last-ditch effort to block passage of the bills.
- Azınlık partisi tasarıların geçmesini engellemek için son bir çaba sarf etti.
- The bill passed the Diet.
- Tasarı, Diet'ten geçti.
- I'm against the bill.
- Ben tasarıya karşıyım.
- There was much argument for and against the bill.
- Tasarının lehinde ve aleyhinde çok görüş vardı.
- The President vetoed the bill, but Congress overrode his veto.
- Başkan tasarıyı veto etti, ancak Kongre onun vetosunu hükümsüz kıldı.
- After much debate, Congress passed the bill.
- Uzun tartışmalardan sonra Kongre tasarıyı kabul etti.
- A majority voted against the bill.
- Çoğunluk tasarıya karşı oy kullandı.
Show More (57)
|
4 |
bill |
banknot |
n. |
|
- I found a 20-dollar bill on the sidewalk.
- Kaldırımda yirmi dolarlık bir banknot buldum.
- Do you want small bills or large?
- Değeri düşük banknotlar mı istersiniz, yüksek mi?
- Tom put the twenty-dollar bill that Mary gave him in his shirt pocket.
- Tom, Mary'nin ona verdiği yirmi dolarlık banknotu gömleğinin cebine koydu.
- I had a twenty dollar bill but I lost it.
- Benim yirmi dolarlık bir banknotum vardı, ama onu kaybettim.
- I gave Tom three one-dollar bills.
- Tom'a üç adet 1 dolarlık banknot verdim.
- Would you like big bills or small bills?
- Büyük banknotlar mı yoksa küçük banknotlar mı istersiniz?
- Tom handed Mary a twenty-dollar bill.
- Tom Mary'ye yirmi dolarlık bir banknot verdi.
- The cashier will take the one-hundred-franc bill.
- Kasiyer yüz franklık banknotu alacaktır.
- Sally exchanged a twenty-dollar bill for five-dollar bills.
- Sally, yirmi dolarlık bir banknotu beş dolarlık banknotlar halinde bozdurdu.
- He put together a hundred thousand liras in unmarked, used bills as the kidnappers had told him to do.
- Fidyecilerin ona söylediği gibi numaraları alınmamış ve kullanılmış banknotlardan yüz bin lira denkleştirdi.
- Can you break a 10,000 yen bill?
- 10,000 yenlik banknot bozabilir misin?
- Tom pulled three bills out of his wallet.
- Tom cüzdanından üç banknot çıkardı.
- This old ten-mark bill hasn't been valid for a long time.
- Bu eski on marklık banknot uzun zamandır geçerli değil.
- Please give me the money in twenty-dollar bills.
- Lütfen parayı yirmi dolarlık banknotlar halinde verin.
- If you find 30 euros in the drawer, it's because I had too many bills and left them with you.
- Çekmecede 30 avro bulursan, çok fazla banknotum olduğu ve onları sana bıraktığım içindir.
- The cashier will take the one-hundred-franc bill.
- Kasiyer, yüz franklık banknotu alacak.
- I just withdrew some money today from the bank, so I only have 10 000 yen bills.
- Bugün bankadan biraz para çektim, bu yüzden sadece 10.000 yenlik banknotum var.
- Do you have any smaller bills?
- Daha küçük banknotlarınız var mı?
- I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
- Bu 100 dolarlık banknotu dört tane 20 dolarlık banknota ve yirmi tane tekliğe çevirmek istiyorum.
- Tom put together one million dollars in unmarked, used bills as the kidnappers had told him to do.
- Tom, kaçıranların söylediği gibi bir milyon doları işaretsiz, kullanılmış banknotlar halinde bir araya getirdi.
- This old ten-mark bill hasn't been valid for a long time.
- Bu eski 10 marklık banknot uzun zamandır geçerli değil.
- Please change these bills into coins.
- Lütfen bu banknotları bozuk paraya çevirin.
- I gave Tom three one-dollar bills.
- Tom'a üç tane bir dolarlık banknot verdim.
- Please give me the money in twenty-dollar bills.
- Lütfen parayı bana yirmi dolarlık banknotlar halinde verin.
- I just withdrew some money today from the bank, so I only have 10 000 yen bills.
- Ben sadece bankadan bugün biraz para çektim, bu yüzden sadece 10.000 yenlik banknotlarım var.
- Please change this bill into coins.
- Lütfen bu banknotu bozuk paraya çevirin.
- All American bills are similar in color.
- Tüm Amerikan banknotlarının rengi birbirine benzer.
- This is a hundred dollar bill.
- Bu 100 dolarlık bir banknot.
- Can you break this thousand-yen bill?
- Bu bin yenlik banknotu bozabilir misin?
- I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
- Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane teklikle bozmak istiyorum.
- This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek on dolarlık bir banknot yırttı.
- This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek 10 dolarlık banknotu yırttı.
- Can you change a five-dollar bill?
- Beş dolarlık bir banknot bozabilir misin?
- He put together a hundred thousand liras in unmarked, used bills as the kidnappers had told him to do.
- Kaçıranların söylediği gibi yüz bin lirayı işaretsiz, kullanılmış banknotlar halinde bir araya getirdi.
Show More (31)
|
5 |
bill |
yasa tasarısı |
n. |
|
- The government passed a bill on animal rights.
- Hükümet hayvan haklarına ilişkin bir yasa tasarısını kabul etti.
- In South Korea there has been a bill, which was signed by 155 of the 273 representatives.
- Güney Kore'de 273 temsilciden 155'i tarafından imzalanan bir yasa tasarısı var.
- However, this bill has yet to be passed by the French government.
- Ancak bu yasa tasarısı henüz Fransız hükümeti tarafından kabul edilmemiştir.
- There are many countries which have not yet drafted a bill.
- Henüz bir yasa tasarısı hazırlamamış olan pek çok ülke var.
- In Japan there has been a bill, and the Japanese Diet has created a league against the death penalty.
- Japonya'da bir yasa tasarısı hazırlandı ve Japon Meclisi ölüm cezasına karşı bir birlik oluşturdu.
- This week in the Westminster Parliament, a Bill will be tabled calling for UK withdrawal from the CFP.
- Bu hafta Westminster Parlamentosu'nda, Birleşik Krallık'ın OBP'den çekilmesini talep eden bir yasa tasarısı sunulacak.
- The bill to abolish the death penalty in the military penal code has already been drafted.
- Askeri ceza kanununda ölüm cezasının kaldırılmasına yönelik yasa tasarısı hazırlanmıştır.
- This week in the Westminster Parliament, a Bill will be tabled calling for UK withdrawal from the CFP.
- Bu hafta Westminster Parlamentosunda Birleşik Krallık'ın OBP'den çekilmesini talep eden bir yasa tasarısı sunulacak.
- A purely national bill can always be altered, whereas an EU bill can never be altered.
- Tamamen ulusal bir yasa tasarısı her zaman değiştirilebilirken, bir AB yasa tasarısı asla değiştirilemez.
- It is still only a question of a bill, and one submitted in a third country.
- Bu hala sadece bir yasa tasarısı meselesidir ve bu yasa tasarısı üçüncü bir ülkede sunulmuştur.
- It is still only a question of a bill, and one submitted in a third country.
- Hâlâ sadece bir yasa tasarısı söz konusudur ve bu yasa tasarısı üçüncü dünya ülkelerinden birinde sunulmuştur.
- The government of France has adopted a new financial sector bill.
- Fransa hükümeti, finans sektöründe yeni bir yasa tasarısını kabul etti.
- The government of France has adopted a new financial sector bill.
- Fransa hükümeti yeni bir finans sektörü yasa tasarısını kabul etti.
- The member of the Diet brought in a bill on political contribution, but it didn't pass.
- Diyet üyesi siyasi katkılarla ilgili bir yasa tasarısı getirdi, ancak kabul edilmedi.
- He was not satisfied with the final bill.
- Son yasa tasarısından memnun kalmadı.
- The opposition party put forward a bill to reduce income tax.
- Muhalefet partisi gelir vergisini düşürmek için bir yasa tasarısı sundu.
- The bill went through.
- Yasa tasarısı geçti.
- The bill triggered a storm of outrage.
- Yasa tasarısı bir öfke fırtınasını tetikledi.
- President Madison signed the bill into law.
- Başkan Madison yasa tasarısını imzaladı.
- The bill went through.
- Yasa tasarısı kabul edildi.
- There was a dispute about our bill.
- Yasa tasarımız hakkında bir anlaşmazlık vardı.
- The President vetoed the bill, but Congress overrode his veto.
- Başkan yasa tasarısını veto etti fakat Kongre onun vetosunu geçersiz kıldı.
- They've written a bill for health care.
- Onlar sağlık hizmetleri için bir yasa tasarısı hazırladılar.
- President Hayes vetoed the bill.
- Başkan Hayes yasa tasarısını veto etti.
Show More (21)
|
6 |
bill |
senet |
n. |
|
- This bill is long past due.
- Bu senetin vadesi geçmiş.
- The bill amounts to 500 dollars.
- Senet tutarı 500 dolar.
- The bill must be paid today.
- Senet bugün ödenmeli.
Show More (0)
|
7 |
bill |
afiş |
n. |
|
- He was excited to see Lory's name on the bill.
- Afişte Lory'nin adını görünce heyecanlandı.
Show More (-2)
|
8 |
bill |
fatura kesmek |
v. |
|
- They bill me only 20 pounds a month for the gym membership.
- Spor salonu üyeliği için bana ayda sadece 20 pound fatura kesiyorlar.
Show More (-2)
|
9 |
bill |
siperlik |
n. |
|
- He's the one wearing the blue cap with a black bill.
- Siyah siperlikli mavi şapkayı takan o.
Show More (-2)
|
10 |
bill |
gaga |
n. |
|
- The Brown Pelican uses its long bill and a large throat pouch to scoop up fish.
- Kahverengi pelikan balık yakalamak için uzun gagasını ve geniş gırtlak kesesini kullanır.
Show More (-2)
|
11 |
bill |
el ilanı |
n. |
|
- They had put up bills for the circus.
- Sirk için el ilanları dağıtmışlardı.
Show More (-2)
|
12 |
bill |
fatura etmek |
v. |
|
- Please bill me.
- Lütfen bana fatura edin.
Show More (-2)
|
13 |
bill |
ilan etmek |
v. |
|
- Jane was billed to appear as Ophelia.
- Ophelia'nın Jane olacağı ilan edildi.
Show More (-2)
|
14 |
bill |
kanun taslağı |
n. |
|
- President Madison signed the bill into law.
- Başkan Madison kanun taslağını imzaladı.
Show More (-2)
|
15 |
bill |
faturalamak |
v. |
|
- Please bill us separately.
- Lütfen bizi ayrı ayrı faturalandırın.
Show More (-2)
|