1 |
bleed |
kanamak |
v. |
|
- He was heavily bleeding when we found him.
- Onu bulduğumuzda ağır kanaması vardı.
- They thicken, break down, and bleed each month.
- Her ay kalınlaşır, parçalanır ve kanarlar.
- His finger bleeds.
- Parmağı kanıyor.
- My heart bleeds for you.
- Kalbim senin için kanıyor.
- Never let them see you bleed.
- Asla kanadığını görmelerine izin verme.
- When a girl has sex for the first time, her hymen ruptures and bleeds.
- Bir kız ilk kez seks yaptığında, kızlık zarı yırtılır ve kanar.
- Georgina bit her lips until they bled.
- Georgina dudaklarını kanayana kadar ısırdı.
- Do your gums bleed when you brush your teeth?
- Dişlerinizi fırçaladığınızda diş etleriniz kanıyor mu?
- His finger bleeds.
- Onun parmağı kanıyor.
- His toe bleeds.
- Parmağı kanıyor.
- My gums bleed.
- Benim diş etlerim kanar.
- Do your gums bleed?
- Diş etlerin kanıyor mu?
- His toe bleeds.
- Ayak parmağı kanıyor.
- I bleed easily when I am cut.
- Bri yerim kesildiğinde kolayca kanar.
- My heart bleeds.
- Kalbim kanıyor.
- Do your gums bleed?
- Diş etlerin kanar mı?
- I bit my tongue until it bled.
- Kanayana kadar dilimi ısırdım.
- My gums bleed.
- Diş etlerim kanıyor.
- I bit my tongue until it bled.
- Kanayıncaya kadar dilimi ısırdım.
- Georgina bit her lips until they bled.
- Georgina kanayıncaya kadar dudaklarını ısırdı.
- When a girl has sex for the first time, her hymen ruptures and bleeds.
- Bir kız ilk kez seks yaptığında, onun kızlık zarı parçalanır ve kanar.
- Never let them see you bleed.
- Seni kanarken görmelerine izin verme.
Show More (19)
|
2 |
bleed |
kan kaybetmek |
v. |
|
- The company is bleeding money.
- Şirket kan kaybediyor.
- Layla was bleeding profusely.
- Layla yoğun bir şekilde kan kaybediyordu.
- I was bleeding a lot.
- Çok kan kaybediyordum.
- Layla was bleeding.
- Layla kan kaybediyordu.
- Sami was bleeding to death.
- Sami ölümüne kan kaybediyordu.
- Tom is bleeding again.
- Tom tekrar kan kaybediyor.
- The dog is bleeding.
- Köpek kan kaybediyor.
Show More (4)
|
3 |
bleed |
kan ağlamak |
v. |
|
- Our hearts bleed when we see a sister nation such as Argentina.
- Arjantin gibi bir kardeş ülkeyi gördüğümüzde yüreğimiz kan ağlıyor.
- My heart bleeds.
- Yüreğim kan ağlıyor.
Show More (-1)
|
4 |
bleed |
havasını almak |
v. |
|
- The mechanic said that he would bleed the fuel feeding system.
- Tamirci yakıt besleme sisteminin havasını alacağını söyledi.
Show More (-2)
|
5 |
bleed |
kanını akıtmak |
v. |
|
- Bloodletting is a treatment done by bleeding the patient.
- Kan akıtma, hastanın kanını akıtarak yapılan bir tedavidir.
Show More (-2)
|
6 |
bleed |
akmak |
v. |
|
- Wash it alone as its colours can bleed.
- Renkleri akabileceği için onu tek başına yıkayın.
Show More (-2)
|
7 |
bleed |
soymak |
v. |
|
- The new owners bled the company dry with their nonlogical decisions.
- Yeni sahipleri mantık dışı kararlarıyla şirketi soyup soğana çevirdi.
Show More (-2)
|
8 |
bleed |
akıtmak |
v. |
|
- For darkness to be destroyed, the earth must bleed it from you.
- Karanlığın yok edilebilmesi için toprağın onu damarlarınızdan akıtması lazım.
Show More (-2)
|