1 |
casual |
rahat (giysi) |
adj. |
|
- They started talking in a casual manner.
- Rahat bir tavırla konuşmaya başladılar.
- It is remarkable how casual we in Europe sometimes are about food.
- Avrupa'da yemek konusunda bazen ne kadar rahat olduğumuz dikkat çekicidir.
- Tom is in casual clothes.
- Tom rahat kıyafetler içerisinde.
- Tom tried to be casual.
- Tom rahat olmaya çalıştı.
- Tom tried to sound casual.
- Tom rahat görünmeye çalıştı.
- Tom tried to act casual.
- Tom rahat hareket etmeye çalıştı.
- Tom is now dressed in casual clothes.
- Tom şimdi rahat kıyafetler giymiş.
- Tom was dressed in casual clothing.
- Tom rahat bir kıyafet giymişti.
- Tom is trying very hard to be casual.
- Tom rahat olmak için çok uğraşıyor.
- Tom tried to act casual.
- Tom rahat davranmaya çalıştı.
- I tried to be casual.
- Rahat olmaya çalıştım.
- We like to be casual.
- Rahat olmayı severiz.
- Tom is trying to act casual.
- Tom rahat davranmaya çalışıyor.
Show More (10)
|
2 |
casual |
sıradan |
adj. |
|
- It is not just a question of a casual street brawl but orchestrated violence and intimidation over a sustained period.
- Bu sadece sıradan bir sokak kavgası meselesi değil, uzun bir süre boyunca planlanmış şiddet ve gözdağı meselesidir.
- They're casual acquaintances.
- Onlar sıradan tanıdıklar.
- Casual speech is fine.
- Sıradan konuşma iyidir.
- Tom is trying very hard to be casual.
- Tom sıradan davranmak için çok uğraşıyor.
- I tried to be casual.
- Sıradan davranmaya çalıştım.
- It was a casual meeting.
- Sıradan bir toplantıydı.
- It was a casual meeting.
- Sıradan bir buluşmaydı.
- Tom is trying to act casual.
- Tom sıradan biri gibi davranmaya çalışıyor.
- A casual remark can hurt someone.
- Sıradan bir söz birini incitebilir.
- Tom tried to sound casual.
- Tom sıradan görünmeye başladı.
Show More (7)
|
3 |
casual |
gündelik |
adj. |
|
- She changed into casual clothes for the after-party.
- Parti sonrası için gündelik giysiler giydi.
- We do not want second-class jobs or deskilled casual work, as you are proposing.
- Sizin önerdiğiniz gibi ikinci sınıf işler ya da masa başı gündelik işler istemiyoruz.
- What is the difference between a causal relationship and a casual relationship?
- Nedensel ilişkiyle gündelik ilişki arasındaki fark nedir?
- Tom is in casual clothes.
- Tom gündelik elbiselerinin içinde.
Show More (1)
|
4 |
casual |
geçici |
adj. |
|
- James does occasional casual work.
- James ara sıra geçici işler yapıyor.
Show More (-2)
|
5 |
casual |
kaçamak |
adj. |
|
- She gave a casual glance in our direction and walked past us.
- Bize kaçamak bir bakış atarak yanımızdan geçip gitti.
Show More (-2)
|
6 |
casual |
laubali |
adj. |
|
- Dina made a casual remark about Jill's dress, and she got really mad.
- Dina, Jill'in elbisesi hakkında laubali bir yorum yapınca kız çok sinirlendi.
Show More (-2)
|
7 |
casual |
günübirlik |
adj. |
|
- Joey wanted more than just a casual affair.
- Joey günübirlik bir ilişkiden daha fazlasını istiyordu.
Show More (-2)
|
8 |
casual |
ara sıra |
adj. |
|
- There is no harm in casual drinking.
- Ara sıra içki içmenin hiçbir zararı yoktur.
Show More (-2)
|
9 |
casual |
uzaktan (yakın olmayan) |
adj. |
|
- They're casual acquaintances.
- Uzaktan tanışıyorlar.
Show More (-2)
|
10 |
casual |
gündelik giysi |
n. |
|
- Tom was dressed in casual clothing.
- Tom gündelik giysiler giyinmişti.
Show More (-2)
|
11 |
casual |
rastlantısal |
adj. |
|
- What is the difference between a causal relationship and a casual relationship?
- Nedensel bir ilişki ile rastlantısal bir ilişki arasındaki fark nedir?
Show More (-2)
|