|
- They'm even going to throw in they folks up to Gloucestershire and other foreign parts.
- Hatta Gloucestershire ve diğer yabancı bölgelerdeki insanları da işin içine katacaklar.
- In return, we provide over a quarter of foreign investment in Canada.
- Buna karşılık Kanada'daki yabancı yatırımların dörtte birinden fazlasını biz sağlıyoruz.
- It is also crucial that Turkey improves its rating as a foreign investment location.
- Türkiye'nin bir yabancı yatırım alanı olarak derecelendirme notunu arttırması da çok önemlidir.
- Consumption, employment and foreign investment have also achieved very healthy figures.
- Tüketim, istihdam ve yabancı yatırım da çok sağlıklı rakamlara ulaşmıştır.
- Reserves of insurance companies may not be invested in foreign assets.
- Sigorta şirketlerinin rezervleri yabancı varlıklara yatırılamaz.
- For its part, the Union insists on the need to create the best possible conditions for foreign investment.
- Birlik ise yabancı yatırımlar için mümkün olan en iyi koşulların yaratılması gerektiği konusunda ısrarcıdır.
- A ban on foreign investments should be introduced.
- Yabancı yatırımlara yasak getirilmeli.
- This document is the manifesto of collaborators of future foreign occupations.
- Bu belge, gelecekteki yabancı işgallerin işbirlikçilerinin manifestosudur.
- Foreign interest exists in this sector, and negotiations are in progress.
- Bu sektöre yabancı ilgisi vardır ve müzakereler devam etmektedir.
- The agricultural sector is, moreover, well protected from competition from foreign imports.
- Ayrıca, tarım sektörü yabancı ithalatın rekabetine karşı iyi korunmaktadır.
- It means that a country under foreign occupation will be allowed to join the European Union.
- Bu, yabancı işgali altındaki bir ülkenin Avrupa Birliği'ne katılmasına izin verileceği anlamına geliyor.
- A coup in democratic guise, and foreign public opinion must not be fooled.
- Demokratik görünümlü bir darbe ve yabancı kamuoyu kandırılmamalıdır.
- They would like foreign investment, and dealers in international capital are aware of the fact.
- Yabancı yatırım istiyorlar ve uluslararası sermaye tüccarları da bunun farkında.
- This takes on even greater importance when the individual in question is a foreign citizen.
- Söz konusu kişi yabancı bir vatandaş olduğunda bu daha da büyük bir önem kazanmaktadır.
- Representatives of foreign donors and Vietnamese NGOs cannot travel freely in the area where they live.
- Yabancı bağışçıların ve Vietnamlı STK'ların temsilcileri yaşadıkları bölgelerde serbestçe seyahat edememektedir.
- We are not unsympathetic to the fact that some foreign families have to live apart.
- Bazı yabancı ailelerin ayrı yaşamak zorunda kalmasına anlayışsız değiliz.
- It is high time that clear conditions were imposed on these foreign profiteers.
- Bu yabancı vurgunculara net koşullar getirilmesinin tam zamanıdır.
- They are therefore not foreign to Europe.
- Dolayısıyla Avrupa'ya yabancı değiller.
- Continuation of development aid will be possible only if all foreign troops leave the country.
- Kalkınma yardımlarının devamı ancak tüm yabancı askerlerin ülkeyi terk etmesiyle mümkün olacaktır.
- Urge strongly that the central highlands be opened up to foreign observers.
- Orta dağlık bölgelerin yabancı gözlemcilere açılması konusunda ısrarcı olun.
- Is there, however, a wish to see one's country occupied by foreign troops in the process?
- Ancak bu süreçte ülkesinin yabancı askerler tarafından işgal edildiğini görmek de istenir mi?
- The so-called insurgents are obviously armed, and powerfully so, by one or more foreign powers.
- Sözde isyancılar açıkça bir ya da daha fazla yabancı güç tarafından silahlandırılmaktadır.
- The resolution condemns the presence of foreign armed forces, which happen to be Libyan.
- Karar, Libyalı olan yabancı silahlı kuvvetlerin varlığını kınamaktadır.
- Although foreign direct investment requires prior authorisation, it is usually encouraged.
- Doğrudan yabancı yatırım, önceden müsaadeye tabi olmakla beraber, genelde teşvik edilir.
- Hundreds and hundreds of foreign reporters have searched for Chechens in Afghanistan.
- Yüzlerce ve yüzlerce yabancı muhabir Afganistan'da Çeçenleri aradı.
- Part of Cyprus is occupied by foreign troops.
- Kıbrıs'ın bir kısmı yabancı askerler tarafından işgal edilmiş durumda.
- Foreign troops are still stationed in Bosnia-Herzegovina, Kosovo and the Former Yugoslav Republic of Macedonia.
- Yabancı birlikler halen Bosna-Hersek, Kosova ve Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti'nde konuşlanmış durumdadır.
- It is expected that BOTAS be unbundled soon, and the environment for foreign participation is favourable.
- BOTAŞ'ın yakında ayrıştırılması beklenmektedir ve yabancı katılım için ortam elverişlidir.
- We are the second source of foreign investment in Canada.
- Kanada'daki yabancı yatırımların ikinci kaynağıyız.
- Certain restrictions also exist concerning foreign investments in real estate.
- Gayri menkul alanındaki yabancı yatırımlar ile ilgili kısıtlamalar da bulunmaktadır.
- Call in foreign co-financing organisations for this purpose.
- Bu amaçla yabancı ortak finansman kuruluşlarını çağırın.
- The completion of privatisation projects in 2000 should increase the inflow of foreign capital significantly.
- 2000 yılında özelleştirme projelerinin tamamlanması, yabancı sermaye girişini önemli ölçüde arttırmalıdır.
- Ultimately, our key goal must be to safeguard the sustainability of resources, both in European and foreign waters.
- Nihayetinde temel hedefimiz, hem Avrupa hem de yabancı sulardaki kaynakların sürdürülebilirliğini korumak olmalıdır.
- Foreign interest exists in this sector and negotiations are in progress.
- Bu sektöre yabancı ilgisi vardır ve müzakereler devam etmektedir.
- This document is the manifesto of collaborators of future foreign occupations.
- Bu belge gelecekteki yabancı işgallerin işbirlikçilerinin manifestosudur.
- Finally, insurance companies' technical reserves cannot be invested in foreign assets.
- Son olarak, sigorta şirketlerinin teknik rezervleri yabancı varlıklara yatırılamaz.
- We also obtained a reprieve for foreign investments.
- Yabancı yatırımlar için de bir erteleme elde ettik.
- Foreign direct investment is subject to prior authorisation, which however is generally conceded.
- Doğrudan yabancı yatırım önceden izne tabidir, ancak bu izin genellikle verilir.
- All the citizens of the European Union have amassed foreign coins from their travels abroad on business or pleasure.
- Tüm Avrupa Birliği vatandaşları, iş veya eğlence amaçlı yurtdışı seyahatlerinden yabancı paralar biriktirmiştir.
- Representatives of foreign donors and Vietnamese NGOs cannot travel freely in the area where they live.
- Yabancı donörlerin ve Vietnamlı STK'ların temsilcileri yaşadıkları bölgede özgürce seyahat edememektedir.
- The resolution does not legitimise any intervention or any armed attack upon a foreign state.
- Karar, yabancı bir devlete yönelik herhangi bir müdahaleyi veya silahlı saldırıyı meşrulaştırmaz.
- Nothing, though, could be more foreign to the inventors of the single currency.
- Yine de hiçbir şey tek para biriminin mucitlerine daha yabancı olamazdı.
- The books that are mentioned previously were all written by foreign writers.
- Daha önce bahsedilen kitapların hepsi yabancı yazarlar tarafından yazılmıştı.
- The books that are mentioned previously were all written by foreign writers.
- Daha önce bahsedilen kitapların tamamı yabancı yazarlar tarafından yazılmıştır.
- Foreign companies join this organization in order to make the marketing of their sportive planes and some other products.
- Yabancı firmalar, sportif uçaklarını ve diğer bazı ürünlerini pazarlamak maksadıyla bu organizasyonda bulunuyorlar.
- Tom looks foreign.
- Tom yabancı görünüyor.
- We're going to see a foreign film tonight.
- Bu gece yabancı bir film izleyeceğiz.
- I'm speaking a foreign language.
- Ben yabancı bir dil konuşuyorum.
- It's difficult to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak zordur.
- Your homeland became foreign to you long ago.
- Anavatanınız uzun zaman önce size yabancı oldu.
- I want to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak istiyorum.
- Among the guests invited to the party were two foreign ladies.
- Partiye davet edilen konuklar arasında iki yabancı kadın vardı.
- The foreign woman does not have an Italian name.
- Yabancı kadının İtalyan ismi yok.
- In a foreign country most of us go through culture shock.
- Çoğumuz yabancı bir ülkede kültür şoku yaşarız.
- You must go to a foreign country for yourself.
- Kendin için yabancı bir ülkeye gitmelisin.
- She speaks English with a foreign accent.
- O İngilizceyi yabancı aksanıyla konuşur.
- She never dreamed she'd meet him in a foreign country.
- Yabancı bir ülkede onunla görüşeceğini hiç hayal etmemişti.
- Have you ever visited a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkeyi ziyaret ettiniz mi?
- Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
- The introduction of foreign plants and animals can cause severe damage to ecosystems.
- Yabancı bitki ve hayvanların getirilmesi ekosistemlere ciddi zararlar verebilir.
- It's difficult to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek zordur.
- I have two foreign friends.
- İki yabancı arkadaşım var.
- It is dangerous for you to travel to a foreign country by yourself.
- Yabancı bir ülkeye tek başına seyahat etmen tehlikeli.
- Losing your passport in a foreign country is worse than losing your luggage or having your wallet stolen.
- Yabancı bir ülkede pasaportunu kaybetmek valizini kaybetmekten veya cüzdanını çaldırmaktan daha kötüdür.
- Tom has a lot of foreign stamps.
- Tom'un bir sürü yabancı pulu var.
- Interrogative pronouns can be difficult to master in a foreign language.
- Soru zamirlerine yabancı bir dilde hakim olmak zor olabilir.
- Mastering a foreign language involves a lot of patience.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak çok sabır gerektirir.
- Tom lost his foreign accent.
- Tom yabancı aksanını kaybetti.
- Speaking a foreign language well isn't easy.
- Yabancı bir dili iyi konuşmak kolay değildir.
- In order to buy a foreign car, he worked very hard.
- O, yabancı bir araba almak için çok çalıştı.
- It's difficult to translate a poem written in a foreign language.
- Yabancı bir dilde yazılmış bir şiiri tercüme etmek zordur.
- He worked hard for the purpose of buying a foreign car.
- O yabancı bir araba satın alma amacı için çok çalıştı.
- Tom is from a foreign country.
- Tom yabancı bir ülkeden.
- It is important that you learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmeniz önemli.
- He only has a slight foreign accent.
- Sadece hafif bir yabancı aksanı var.
- It is easier to speak a foreign langauge if you're not afraid of making mistakes.
- Hata yapmaktan korkmazsanız yabancı bir dili konuşmak daha kolaydır.
- He studied at a foreign university.
- O, yabancı bir üniversitede okudu.
- The best way to know a foreign country is to go there yourself.
- Yabancı bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu oraya bizzat gitmektir.
- I don't have a prejudice against foreign workers.
- Yabancı işçilere karşı bir önyargım yok.
- He studied at a foreign university.
- Yabancı bir üniversitede okudu.
- Introducing foreign plants, such as palm trees can damage ecosystems.
- Palmiye ağaçları gibi yabancı bitkilerin getirilmesi ekosistemlere zarar verebilir.
- It's interesting to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek ilgi çekicidir.
- Isn't it difficult to make yourself understood in a foreign language?
- Yabancı bir dilde derdini anlatmak zor değil mi?
- The firm is under foreign management.
- Firma yabancı yönetim altında.
- It is not easy to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek kolay değildir.
- It is important that you learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmen önemlidir.
- Mastering a foreign language is difficult.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak zordur.
- Have you ever recruited foreign workers?
- Hiç yabancı işçi çalıştırdınız mı?
- It is easy to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek kolaydır.
- The good way to know a foreign country is to go there.
- Yabancı bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu oraya gitmektir.
- The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı malların akınına uğradı.
- Tom only has a slight foreign accent.
- Tom'un sadece hafif bir yabancı aksanı var.
- When learning a foreign language, don't be afraid to make mistakes.
- Yabancı bir dil öğrenirken hata yapmaktan korkmayın.
- Do you have a foreign beer?
- Yabancı biranız var mı?
- What do you study a foreign language for?
- Niçin yabancı bir dil öğreniyorsun?
- This letter bears a foreign stamp.
- Bu mektup yabancı bir damga taşıyor.
- She gave fifteen interviews to Brazilian media, and seven to foreign media.
- Brezilya medyasına on beş, yabancı medyaya ise yedi röportaj verdi.
- It's not easy to speak a foreign language.
- Yabancı bir dil konuşmak kolay değil.
- A passport is something you cannot do without when you go to a foreign country.
- Pasaport, yabancı bir ülkeye gittiğinizde onsuz yapamayacağınız bir şeydir.
- We had to obey the foreign law.
- Yabancı yasalara uymak zorundaydık.
- We depend on foreign nations for our natural resources.
- Doğal kaynaklarımız için yabancı ülkelere bağımlıyız.
- Omegle is a great website for people who like chatting with foreign people.
- Omegle yabancı insanlarla sohbet etmekten hoşlanan kişiler için harika bir web sitesidir.
- It takes a great deal of practice to master a foreign language.
- Yabancı bir lisan öğrenmek çok fazla pratik gerektirir.
- After 1639 Japan closed the door to foreign cuisine.
- 1639'dan sonra Japonya yabancı mutfaklara kapısını kapattı.
- The market was flooded with foreign goods.
- Piyasa yabancı mallarla doldu taştı.
- We face competition from foreign suppliers.
- Yabancı tedarikçilerin rekabetiyle karşı karşıyayız.
- Tom and Mary had their honeymoon in a foreign land.
- Tom ve Mary balaylarını yabancı bir ülkede geçirdiler.
- I have a foreign object in my left ear.
- Sol kulağımda yabancı bir cisim var.
- It is generally hard to adapt to living in a foreign culture.
- Yabancı bir kültürde yaşama uyum sağlamak genellikle zordur.
- You can't learn a foreign language in just a couple of weeks.
- Birkaç hafta içinde yabancı bir dil öğrenemezsiniz.
- The introduction of foreign plants and animals can cause severe damage to ecosystems.
- Yabancı bitkilerin ve hayvanların tanıtımı ekosistemler için ciddi hasara sebep olabilir.
- That custom is quite foreign to the Japanese.
- O gelenek, Japonlara oldukça yabancıdır.
- Why are you learning a foreign language?
- Neden yabancı bir dil öğreniyorsun?
- These foreign words are corrupting our beautiful language.
- Bu yabancı kelimeler güzel dilimizi bozuyor.
- He protected his country from foreign invaders.
- Ülkesini yabancı işgalcilerden korudu.
- To speak a foreign language well takes time.
- Yabancı bir dili iyi konuşmak zaman alır.
- Among the guests invited to the party were two foreign ladies.
- Partiye davet edilmiş konuklar arasında iki yabancı kadın vardı.
- You can't learn to speak a foreign language correctly without making mistakes.
- Hata yapmadan yabancı bir dili doğru konuşmayı öğrenemezsiniz.
- It's interesting to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek ilginç.
- There is no foreign land; it is the traveller only that is foreign.
- Yabancı bir ülke yoktur; yabancı olan sadece gezgindir.
- Foreign books are sold at the shop.
- Dükkânda yabancı kitaplar satılıyor.
- He's from a foreign country.
- O, yabancı bir ülkeden.
- He's from a foreign country.
- O yabancı bir ülkeden.
- Mastering a foreign language isn't easy.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak kolay değildir.
- The hotel has a lot of foreign guests.
- Otelin bir sürü yabancı misafiri var.
- We managed to get some foreign stamps.
- Birkaç yabancı pul almayı başardık.
- We depend on foreign nations for our natural resources.
- Doğal kaynaklarımız için yabancı milletlere bağımlıyız.
- Some famous foreign runners entered that race.
- Bazı ünlü yabancı koşucular o yarışa katıldı.
- The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla doluydu.
- I have a foreign object in my left ear.
- Benim sol kulağımda yabancı bir cisim var.
- Foreign businessmen living in Tokyo often complain of the high prices for imported western food.
- Tokyo'da yaşayan yabancı iş adamları çoğunlukla ithal batı ürünlerinin yüksek fiyatlarından şikâyet etmektedir.
- Tom says that learning a foreign language is hard.
- Tom yabancı bir dil öğrenmenin zor olduğunu söylüyor.
- Elizabethan English is like a foreign language to modern English speakers.
- Elizabeth dönemi İngilizcesi modern İngilizce konuşanlar için yabancı bir dil gibidir.
- We have to defend our country from the foreign aggression.
- Ülkemizi yabancı saldırılara karşı korumalıyız.
- The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.
- It is said that his father died in a foreign country.
- Babasının yabancı bir ülkede öldüğünü söyleniyor.
- To learn a foreign language requires a lot of time.
- Yabancı bir dil öğrenmek için çok zaman gerekiyor.
- His job is to negotiate with foreign buyers.
- İşi yabancı alıcılarla pazarlık yapmak.
- Intonation is a notoriously difficult part of a foreign language to acquire.
- Tonlama, yabancı bir dilde edinilmesi oldukça zor bir özelliktir.
- Foreign people are amusing.
- Yabancı insanlar eğlenceli.
- Isn't it difficult to make yourself understood in a foreign language?
- Yabancı bir dilde kendinizi anlaşılır kılmak zor değil mi?
- It is very difficult to speak a foreign language correctly.
- Yabancı bir dili doğru biçimde konuşmak çok zordur.
- He has a foreign car.
- Yabancı bir arabası var.
- It is easier to speak a foreign langauge if you're not afraid of making mistakes.
- Yanlış yapmaktan korkmuyorsanız yabancı bir dili konuşmak daha kolaydır.
- One of the best ways to help us is to translate from a foreign language you know into your own native language or strongest language.
- Bize yardım etmek için en iyi yollardan biri bildiğin yabancı bir dilden kendi ana diline ya da bildiğin en iyi dile çeviri yapmaktır.
- Do you have any foreign stamps?
- Hiç yabancı pulunuz var mı?
- Our language is being invaded by foreign words.
- Dilimiz yabancı kelimeler tarafından istila ediliyor.
- She gave fifteen interviews to Brazilian media, and seven to foreign media.
- O, Brezilyalı medyasına ve yedi yabancı medyaya on beş tane röportaj verdi.
- Have you ever been to a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkeye gittin mi?
- He has foreign books of a kind you can't find in Japan.
- Japonya'da bulamayacağınız türden yabancı kitapları var.
- Can we really learn to speak a foreign language like a native?
- Bir yerli gibi yabancı bir dili konuşmayı gerçekten öğrenebilir miyiz?
- He's a foreign exchange student.
- O bir yabancı değişim öğrencisi.
- She speaks English with a foreign accent.
- Yabancı bir aksanla İngilizce konuşuyor.
- It is very difficult to speak a foreign language without mistakes.
- Yabancı bir dili hatasız konuşmak çok zordur.
- Have you ever done shopping in a foreign country?
- Sen hiç yabancı bir ülkede alışveriş yaptın mı?
- Learning a foreign language is interesting.
- Yabancı bir dil öğrenmek ilginçtir.
- If you want to master a foreign language, you must study as much as possible.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak istiyorsanız, mümkün olduğunca çok çalışmalısınız.
- I don't care for foreign food.
- Yabancı yemekleri sevmem.
- He worked hard for the purpose of buying a foreign car.
- Yabancı bir araba almak için çok çalıştı.
- Foreign books are sold at the shop.
- Mağazadaki yabancı kitaplar satılıyor.
- Learning a foreign language is hard.
- Yabancı bir dili öğrenmek zor.
- He's a foreign exchange student.
- O yabancı bir değişim öğrencisi.
- She never dreamed she'd meet him in a foreign country.
- Onunla yabancı bir ülkede karşılaşacağını hiç hayal etmemişti.
- Foreign people intrigue me.
- Yabancı insanlar benim ilgimi çekiyor.
- Silence is golden, but not when trying to learn a foreign language.
- Sessizlik altındır, ama yabancı bir dil öğrenmeye çalışırken değil.
- A foreign language cannot be learned in only two weeks.
- Yabancı bir dil sadece iki haftada öğrenilemez.
- He has a lot of foreign stamps.
- Bir sürü yabancı pulu var.
- Speaking a foreign language correctly is much harder than understanding one.
- Yabancı bir dili doğru konuşmak, anlamaktan çok daha zordur.
- He protected his country from foreign invaders.
- O, ülkesini yabancı işgalcilerden korudu.
- One of the best ways to help us is to translate from a foreign language you know into your own native language or strongest language.
- Bize yardım etmenin en iyi yollarından biri, bildiğiniz yabancı bir dilden kendi ana dilinize veya en güçlü dilinize çeviri yapmaktır.
- He has a lot of foreign stamps.
- O birçok yabancı pula sahipti.
- Do you have any foreign books?
- Hiç yabancı kitaplarınız var mı?
- Can we really learn to speak a foreign language like a native?
- Yabancı bir dili anadilimiz gibi konuşmayı gerçekten öğrenebilir miyiz?
- Learning a foreign language requires perseverance.
- Yabancı bir dil öğrenmek azim gerektirir.
- My native language is a foreign language for someone else.
- Benim ana dilim başkası için yabancı bir dil.
- Silence is worth gold, but not when you're trying to learn a foreign language.
- Sessizlik altın değerindedir ama yabancı bir dil öğrenmeye çalışırken değil.
- Tom has a foreign car.
- Tom'un bir yabancı arabası var.
- He only has a slight foreign accent.
- Aksanından yabancı olduğu çok az belli oluyor.
- It's fun to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek eğlencelidir.
- You need a passport to enter a foreign country.
- Yabancı bir ülkeye girmek için bir pasaporta ihtiyacın var.
- In order to buy a foreign car, he worked very hard.
- Yabancı bir araba alabilmek için çok çalıştı.
- It takes us a long time to master a foreign language.
- Yabancı bir dili öğrenmemiz uzun zaman alıyor.
- We encourage foreign investment.
- Yabancı yatırımı teşvik ediyoruz.
- My hobby is collecting foreign stamps.
- Hobim yabancı pullar toplamaktır.
- Our language is being invaded by foreign words.
- Dilimiz yabancı kelimelerle istila ediliyor.
- Foreign people are amusing.
- Yabancı insanlar eğlencelidir.
- Speaking a foreign language well isn't easy.
- Yabancı bir dili iyi konuşmak kolay değil.
- He worked very hard so he could buy a foreign car.
- O yabancı bir araba alabilmek için çok çalıştı.
- Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Göreviniz ülkenizi yabancı bir istiladan kurtarmak.
- He says that learning a foreign language is hard.
- Yabancı bir dil öğrenmenin zor olduğunu söylüyor.
- He is rich enough to buy a foreign car.
- Yabancı bir araba alabilecek kadar zengin.
- Introducing foreign plants, such as palm trees can damage ecosystems.
- Palmiye ağaçları gibi yabancı bitkilerin tanıtımı ekosistemlere zarar verebilir.
- If the list of books is too long, please leave out all foreign books.
- Eğer kitapların listesi çok uzunsa lütfen bütün yabancı kitapları dışarıda bırak.
- Learning a foreign language is truly interesting and enjoyable.
- Yabancı bir dil öğrenmek gerçekten ilginç ve zevkli.
- Have you ever been to a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkede bulundun mu?
- It takes time to speak a foreign language well.
- Yabancı bir dili iyi konuşmak zaman alır.
- What is the best way to learn a foreign language?
- Bir yabancı bir dili öğrenmek için en iyi yol nedir?
- That custom is quite foreign to the Japanese.
- Bu gelenek, Japonlara oldukça yabancı.
- He enlisted in the Foreign Legion.
- Yabancı Lejyon'a yazıldı.
- He has a foreign car.
- Onun yabancı bir arabası var.
- I'm speaking a foreign language.
- Yabancı bir dil konuşuyorum.
- It is very difficult to speak a foreign language correctly.
- Yabancı bir dili doğru konuşmak çok zordur.
- I spent my youth in foreign lands.
- Gençliğimi yabancı topraklarda geçirdim.
- He worked very hard so he could buy a foreign car.
- Yabancı bir araba almak için çok çalıştı.
- Omegle is a great website for people who like chatting with foreign people.
- Omegle, yabancı insanlarla sohbet etmeyi seven insanlar için harika bir web sitesidir.
- He is in charge of entertaining the foreign guests.
- O, yabancı misafirleri eğlendirmekten sorumludur.
- Studying a foreign language is hard.
- Yabancı bir dil öğrenmek zordur.
- Have you ever done shopping in a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkede alışveriş yaptınız mı?
- The embassy denied political asylum to foreign refugees.
- Elçilik yabancı mültecilerin siyasi sığınma taleplerini reddetti.
- Laughter has no foreign accent.
- Kahkahanın yabancı aksanı yoktur.
- His job is to negotiate with foreign buyers.
- Onun işi yabancı alıcılarla görüşmek.
- I spent my vacation in a foreign country.
- Tatilimi yabancı bir ülkede geçirdim.
- Speaking a foreign language well isn't so easy.
- Yabancı bir dili iyi konuşmak o kadar kolay değil.
- Interrogative pronouns can be difficult to master in a foreign language.
- Soru zamirleri, yabancı bir dilde ustalaşmak için zor olabilir.
- I want to learn a foreign language perfectly.
- Yabancı bir dili mükemmel bir şekilde öğrenmek istiyorum.
- Have you ever visited a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkeyi ziyaret ettin mi?
- Mastering a foreign language calls for patience.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak sabır gerektirir.
- It takes us a long time to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde uzmanlaşmamız uzun zaman alır.
- We had to obey the foreign law.
- Yabancı hukuka uymak zorundaydık.
- Laughter has no foreign accent.
- Kahkahanın hiçbir yabancı aksanı yoktur.
- Do you have any foreign books?
- Hiç yabancı kitabınız var mı?
- Bouteflika opened Algeria's economy to foreign investment.
- Buteflika Cezayir ekonomisini yabancı yatırıma açtı.
- Do you have a foreign beer?
- Yabancı bir biran var mı?
- Sami claimed that the product was foreign.
- Sami ürünün yabancı olduğunu iddia etti.
- In a foreign country most of us go through culture shock.
- Yabancı bir ülkede çoğumuz kültür şoku yaşarız.
- Learning a foreign language is hard work.
- Yabancı bir dil öğrenmek zor iştir.
- Visiting a foreign country must be expensive.
- Yabancı bir ülkeyi ziyaret etmek pahalı olmalı.
- It is said that his father died in a foreign country.
- Babasının yabancı bir ülkede öldüğü söyleniyor.
- We encourage foreign investment.
- Yabancı yatırımları teşvik ediyoruz.
- Many foreign people come to Japan to work.
- Birçok yabancı insan çalışmak için Japonya'ya geliyor.
- We're going to see a foreign film tonight.
- Bu akşam yabancı bir film izleyeceğiz.
- Why is this only in a foreign language?
- Neden bu sadece yabancı bir dilde?
- Some famous foreign runners entered that race.
- Bazı ünlü yabancı koşucular o yarışa girdi.
- He is in charge of entertaining the foreign guests.
- Yabancı konukları ağırlamaktan sorumlu.
- Many foreign people come to Japan to work.
- Çok sayıda yabancı insan çalışmak için Japonya'ya gelir.
- It's fun to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek eğlenceli.
- Tom has a foreign car.
- Tom'un yabancı bir arabası var.
- He has many foreign stamps, not to mention Japanese ones.
- Birçok yabancı pulu var, Japon pullarından bahsetmiyorum bile.
- We have to defend our country from the foreign aggression.
- Ükemizi yabancı saldırısından korumak zorundayız.
- You can speak a foreign language more quickly if you're not afraid of making mistakes.
- Hata yapmaktan korkmazsanız yabancı bir dili daha hızlı konuşabilirsiniz.
- Losing your passport in a foreign country is worse than losing your luggage or having your wallet stolen.
- Yabancı bir ülkede pasaportunuzu kaybetmek, bavulunuzu kaybetmekten veya cüzdanınızı çaldırmaktan daha kötüdür.
- It's not easy to translate a poem in a foreign language.
- Bir şiiri yabancı bir dile çevirmek kolay değil.
- How much time does it take to master a foreign language?
- Yabancı bir dilde ustalaşmak ne kadar zaman alır?
- I want to go to a foreign country sometime.
- Bir ara yabancı bir ülkeye gitmek istiyorum.
- It's difficult to translate a poem written in a foreign language.
- Yabancı bir dilde yazılmış bir şiiri çevirmek zordur.
- If the list of books is too long, please leave out all foreign books.
- Kitap listesi çok uzunsa, lütfen tüm yabancı kitapları hariç tutun.
- He has a lot of ideas about running foreign workers.
- Yabancı işçilerin çalıştırılması konusunda birçok fikri var.
- Foreign businessmen living in Tokyo often complain of the high prices for imported western food.
- Tokyo'da yaşayan yabancı işadamları genellikle ithal batı yiyeceklerinin yüksek fiyatlarından şikayet ederler.
- It takes years to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde uzmanlaşmak yıllar alır.
- Living in a foreign land is a life lesson.
- Yabancı bir ülkede yaşamak bir hayat dersidir.
- You need a passport to enter a foreign country.
- Yabancı bir ülkeye girmek için pasaporta ihtiyacınız var.
- My hobby is collecting foreign stamps.
- Hobim yabancı pul koleksiyonu yapmak.
- We cannot let these foreign words invade our language.
- Bu yabancı kelimelerin dilimizi istila etmesine izin veremeyiz.
- I am all alone in a foreign country.
- Yabancı bir ülkede yapayalnızım.
Show More (251)
|
|
- The European Parliament cannot be the only parliamentary body for the common foreign and security policy.
- Avrupa Parlamentosu, ortak dış ve güvenlik politikası için tek parlamenter organ olamaz.
- I have already passed this information on to the Committee on Foreign Affairs.
- Bu bilgiyi halihazırda Dış İlişkiler Komitesi'ne ilettim.
- This common foreign and security policy has fallen to pieces once again today.
- Bu ortak dış ve güvenlik politikası bugün bir kez daha paramparça olmuştur.
- Let me briefly mention the Common Foreign and Security Policy.
- Ortak Dış ve Güvenlik Politikasından kısaca bahsedeyim.
- Unfortunately, the common foreign and security policy has been in ruins in recent months.
- Ne yazık ki ortak dış ve güvenlik politikası son aylarda harap olmuş durumda.
- This also applies to the common foreign and security policy.
- Bu durum ortak dış ve güvenlik politikası için de geçerlidir.
- It would also be a good idea to split the General Affairs Council from the Foreign Affairs Council.
- Genel İşler Konseyini Dış İlişkiler Konseyinden ayırmak da iyi bir fikir olacaktır.
- It suggests that Turkey should henceforth be fully involved in the Union's foreign security and defence policy.
- Türkiye'nin bundan böyle Birliğin dış güvenlik ve savunma politikasına tam olarak dahil olmasını önermektedir.
- Mr Verheugen mentioned the need for more common foreign and security policy in the light of enlargement.
- Sayın Verheugen genişleme ışığında daha ortak bir dış politika ve güvenlik politikasına duyulan ihtiyaçtan bahsetti.
- We do not currently have much knowledge with regard to foreign and defence policy.
- Şu anda dış politika ve savunma politikası konusunda çok fazla bilgiye sahip değiliz.
- This is an important step towards a common foreign and security policy.
- Bu, ortak bir dış politika ve güvenlik politikasına yönelik önemli bir adımdır.
- Is a single foreign and security policy possible?
- Tek bir dış politika ve güvenlik politikası mümkün mü?
- We want Europe to have a common foreign and security policy.
- Avrupa'nın ortak bir dış ve güvenlik politikasına sahip olmasını istiyoruz.
- My other political point concerns the common foreign and security policy.
- Diğer siyasi görüşüm ise ortak dış ve güvenlik politikası ile ilgilidir.
- This includes work on Foreign Affairs, and the Common Security and Defence Policy.
- Buna Dış İlişkiler ile Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası çalışmaları da dahildir.
- A genuine common foreign security and defence policy for the European Union is called for.
- Avrupa Birliği için gerçek bir ortak dış güvenlik ve savunma politikası gereklidir.
- We must put some teeth into our common foreign and security policy.
- Ortak dış ve güvenlik politikamıza biraz diş koymalıyız.
- This is essential if we are to develop a common foreign and security policy.
- Ortak bir dış politika ve güvenlik politikası geliştirebilmemiz için bu şarttır.
- We do, of course, contribute to the development of the common foreign and security policy.
- Elbette ortak dış ve güvenlik politikasının geliştirilmesine katkıda bulunuyoruz.
- This is indeed an issue which concerns the budget for the Common Foreign and Security Policy.
- Bu gerçekten de Ortak Dış ve Güvenlik Politikası bütçesini ilgilendiren bir konudur.
- The Union's foreign and defence policy exists more in speeches than in actions, and I regret this.
- Birliğin dış ve savunma politikası eylemlerden ziyade söylemlerde kalmaktadır ve bundan üzüntü duyuyorum.
- For foreign and security policy, we could possibly do with fewer.
- Dış politika ve güvenlik politikasında ise muhtemelen daha azıyla yetinebiliriz.
- The Brok Report discusses the progress made within the Common Foreign and Security Policy.
- Brok Raporu, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası kapsamında kaydedilen ilerlemeyi ele almaktadır.
- We are in favour of increases on the common foreign and security policy.
- Ortak dış ve güvenlik politikasının arttırılmasından yanayız.
- It is cooperating in common foreign and security and defence policy.
- Ortak dış ve güvenlik ve savunma politikasında işbirliği yapıyor.
- We have just got an answer from the Council on the common foreign and security policy.
- Ortak dış ve güvenlik politikası konusunda Konsey'den az önce bir cevap aldık.
- The Budget Control Committee requested information from the Council on the common foreign and security policy.
- Bütçe Kontrol Komitesi, Konsey'den ortak dış ve güvenlik politikası hakkında bilgi talep etti.
- The common foreign and security policy must be included in the Community Pillar.
- Ortak dış ve güvenlik politikası Topluluk Sütununa dahil edilmelidir.
- At all events, the Common Foreign and Security Policy is an intergovernmental matter.
- Her halükarda, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası hükümetler arası bir konudur.
- The EU's common foreign and security policy has foundered when it has been most needed.
- AB'nin ortak dış ve güvenlik politikası en çok ihtiyaç duyulduğu anda iflas etmiştir.
- This applies to the fields of police and justice and to the field of common foreign and security policy.
- Bu, polis ve adalet alanları ile ortak dış ve güvenlik politikası alanı için geçerlidir.
- The Common, Foreign and Security Policy will have to be used preventatively, rather than as a means of reprisal.
- Ortak, Dış ve Güvenlik Politikası bir misilleme aracı olarak değil, önleyici olarak kullanılmalıdır.
- Another failure on our part to show unity would further undermine the EU's credibility in foreign affairs.
- Birlik olma konusundaki bir başka başarısızlık AB'nin dış ilişkilerdeki güvenilirliğini daha da zayıflatacaktır.
- I think this is an excellent set of reports and that the Committee on Foreign Affairs has done a good job.
- Bunun mükemmel bir rapor seti olduğunu ve Dış İlişkiler Komitesi'nin iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum.
- Alongside institutional issues, the IGC faces an important discussion on common foreign security and defence issues.
- Kurumsal konuların yanı sıra HAK, ortak dış güvenlik ve savunma konularında da önemli bir tartışmayla karşı karşıyadır.
- The issues are enlargement, foreign and security policy and the environment.
- Mesele genişleme, dış politika ve güvenlik politikası ve çevre.
- Our global interests are in the field of foreign and security policy.
- Küresel çıkarlarımız dış politika ve güvenlik politikası alanındadır.
- We have, though, this specific line for the common foreign and security policy.
- Bununla birlikte ortak dış ve güvenlik politikası için bu özel çizgiye sahibiz.
- In addition, the Union must also step up its efforts in the field of the common foreign and security policy.
- Ayrıca Birlik, ortak dış ve güvenlik politikası alanındaki çabalarını da arttırmalıdır.
- The common foreign and security policy is, in fact, the manifestation of Europe's history over the past 100 years.
- Ortak dış ve güvenlik politikası aslında Avrupa'nın son 100 yıllık tarihinin bir tezahürüdür.
- The common foreign and security policy is evidently not important enough to make concessions for it.
- Ortak dış ve güvenlik politikasının bu konuda taviz verecek kadar önemli olmadığı açıktır.
- This has had the full support of the Committee on Foreign Affairs, Human Rights, Common Security and Defence Policy.
- Dış İlişkiler, İnsan Hakları, Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası Komitesi'nin tam desteğini almıştır.
- They already have enough to do with the common foreign and security policy.
- Ortak dış ve güvenlik politikasıyla zaten yeterince ilgileniyorlar.
- Enlargement will have a major impact on the Common Foreign and Security Policy.
- Genişlemenin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası üzerinde büyük bir etkisi olacaktır.
- Lastly, a key priority area for us is the Common Foreign and Security Policy.
- Son olarak bizim için kilit öneme sahip bir alan da Ortak Dış ve Güvenlik Politikası'dır.
- My second comment relates to the common foreign and security policy.
- İkinci yorumum ortak dış ve güvenlik politikası ile ilgilidir.
- There is firstly, for example, the institutional framework for the Common Foreign and Security Policy.
- İlk olarak, örneğin, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası için kurumsal çerçeve bulunmaktadır.
- The common foreign and security policy cannot draw its strength from artificial Community procedures.
- Ortak dış ve güvenlik politikası gücünü yapay Topluluk prosedürlerinden alamaz.
- And finally, the common foreign and security policy and its initial work on defence policy.
- Ve son olarak, ortak dış ve güvenlik politikası ve savunma politikasına ilişkin ilk çalışmalar.
- The issues are enlargement, foreign and security policy and the environment.
- Bu konular genişleme, dış ve güvenlik politikası ve çevredir.
- My other political point concerns the common foreign and security policy.
- Bahsedeceğim diğer siyasi husus ise ortak dış ve güvenlik politikası ile ilgili.
- A military capability can help us if there is a common foreign and security policy.
- Ortak bir dış politika ve güvenlik politikası olması halinde askeri bir kabiliyet bize yardımcı olabilir.
- The European Security and Defence Policy is an integral part of the common foreign and security policy.
- Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, ortak dış ve güvenlik politikasının ayrılmaz bir parçasıdır.
- In any event, we have to take a decisive step towards a common foreign, security and defence policy.
- Her halükarda, ortak bir dış politika, güvenlik ve savunma politikasına doğru kararlı bir adım atmalıyız.
- The Budget Control Committee requested information from the Council on the common foreign and security policy.
- Bütçe Kontrol Komitesi Konsey'den ortak dış ve güvenlik politikası konusunda bilgi talep etmiştir.
- My other political point concerns the common foreign and security policy.
- Diğer siyasi görüşüm ise ortak dış politika ve güvenlik politikası ile ilgilidir.
- We need a responsible, long-term strategy as the basis for a common foreign and security policy.
- Ortak bir dış ve güvenlik politikasının temeli olarak sorumlu ve uzun vadeli bir stratejiye ihtiyacımız var.
- The same is true of the common foreign and security policy.
- Aynı durum ortak dış ve güvenlik politikası için de geçerlidir.
- This is an important step towards a common foreign and security policy.
- Bu, ortak bir dış politika ve güvenlik politikasına doğru atılmış önemli bir adımdır.
- Another issue I would like to focus on is the foreign and internal policy aspects of the anti-terrorism alliance.
- Üzerinde durmak istediğim bir diğer konu ise terörle mücadele ittifakının dış ve iç politika boyutlarıdır.
- Build operate and transfer (BOT) schemes are planned as the foreign financing procedure.
- Dış finansman usulü olarak yap-işlet-devret (YİD) düzenlemeleri planlanmıştır.
- Let me briefly mention the Common Foreign and Security Policy.
- Ortak Dış ve Güvenlik Politikasından kısaca bahsetmeme izin verin.
- The EU's common foreign and security policy is slowly starting to take shape.
- AB'nin ortak dış ve güvenlik politikası yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor.
- The delegation is led by Senator Gabriel Valdés, Chairman of the Senate's Foreign Affairs Committee.
- Heyete Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Gabriel Valdés başkanlık ediyor.
- Let me start with the Common Foreign and Security Policy.
- Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile başlayayım.
- We are further away than ever from having a common foreign and security policy.
- Ortak bir dış politika ve güvenlik politikasına sahip olmaktan her zamankinden daha uzağız.
- Tom understands foreign affairs.
- Tom dış ilişkileri anlıyor.
- Senegal, whose main source of foreign income comes from peanuts, relies heavily on the world markets.
- Ana dış gelir kaynağı yer fıstığından gelen Senegal, dünya piyasalarına büyük ölçüde güveniyor.
- According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs.
- Yapılan bir ankete göre, günümüzde her beş kişiden üçü dış ilişkilere kayıtsız kalıyor.
- Senegal, whose main source of foreign income comes from peanuts, relies heavily on the world markets.
- Ana dış gelir kaynağı yer fıstığı olan Senegal, büyük ölçüde dünya pazarlarına güveniyor.
- Will this affect foreign tourism?
- Bu dış turizmi etkileyecek mi?
- He knows a lot about foreign affairs.
- Dış ilişkiler hakkında çok şey biliyor.
- He is well versed in foreign affairs.
- Dış ilişkiler konusunda çok bilgilidir.
- He knows a lot about foreign affairs.
- Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
- Tom understands foreign affairs.
- Tom dış ilişkilerden anlıyor.
Show More (72)
|