1 |
jam |
reçel |
n. |
|
- She spread some orange jam on her toast.
- Tostunun üzerine biraz portakal reçeli sürdü.
- It concerns not accepting the general use of a chemical flavouring in jams and marmalades, that is vanillin.
- Reçel ve marmelatlarda kimyasal bir tatlandırıcı olan vanilinin genel kullanımının kabul edilmemesiyle ilgilidir.
- I have to peel a whole bucket of apples for a jam.
- Reçel yapmak için koca bir kova elmayı soymam gerekiyor.
- I have to peel a whole bucket of apples for a jam.
- Reçel için tam bir kova elmayı soymak zorundayım.
- I have to peel a whole bucket of apples for a jam.
- Reçel için bir kova elmanın hepsini soymak zorundayım.
- What's the difference between jam and marmalade?
- Reçel ile marmelat arasındaki fark nedir?
- He gave me a jar of jam.
- Bana bir kavanoz reçel verdi.
- Tom put some lingonberry jam on his meatballs.
- Tom köftelerinin üzerine yaban mersini reçeli sürdü.
- How much jam did you buy?
- Ne kadar reçel aldınız?
- I have to peel a whole bucket of apples for a jam.
- Reçel için bir kova elmayı soymam gerekiyor.
- My breakfast usually consists of coffee with milk, a piece of bread and jam, a small banana, a piece of orange and some dried plums.
- Kahvaltım genellikle sütlü kahve, bir parça ekmek ve reçel, küçük bir muz, bir parça portakal ve biraz kuru erikten oluşur.
- Everyone respects you, what more do you want - jam on it?
- Herkes sana saygı duyuyor, daha ne istiyorsun - üzerine reçel mi?
- I put jam on my sandwich.
- Sandviçime reçel koydum.
- The net weight of this jam is 200 grams.
- Bu reçelin net ağırlığı 200 gramdır.
- Please tell me the secret to making good jam.
- İyi reçel yapma sırrını anlatır mısın bana lütfen.
- She used the apples to make the jam.
- Elmaları reçel yapmak için kullandı.
- Please pass me the jam.
- Lütfen bana reçeli uzat.
- Strawberries are made into jam.
- Çilekler reçel yapılır.
- She made jam from the apples.
- O, elmalardan reçel yaptı.
- What's the difference between jam and marmalade?
- Reçel ve marmelat arasındaki fark nedir?
- She used the apples to make the jam.
- O reçel yapmak için elmaları kullandı.
- Just add more sugar if you want a sweeter jam.
- Eğer daha tatlı bir reçel istersen yalnızca daha fazla şeker ekle.
- How much jam did you buy?
- Ne kadar reçel aldın?
- Take the jam down from the top shelf.
- Reçeli üst raftan aşağı al.
- No additives have been added to this jam.
- Bu reçele hiçbir katkı maddesi eklenmemiştir.
- Tom put some jam on his toast.
- Tom kızarmış ekmeğine biraz reçel sürdü.
- There was jam in the electric outlet.
- Elektrik prizinde reçel vardı.
- Tom put some lingonberry jam on his meatballs.
- Tom köftelere biraz kırmızı yaban mersinli reçel koydu.
- Sandwiches taste better with jam.
- Sandviçler reçelle daha lezzetli oluyor.
- Mary is making jam.
- Mary reçel yapıyor.
- This is homemade jam.
- Bu ev yapımı reçel.
- Just add more sugar if you want a sweeter jam.
- Daha tatlı bir reçel istiyorsanız biraz daha şeker ekleyin.
- I spilled jam on the electric outlet and there was a short circuit.
- Elektrik prizine reçel döktüm ve kısa devre yaptı.
- Take the jam down from the top shelf.
- Reçeli üst raftan indir.
- My breakfast usually consists of coffee with milk, a piece of bread and jam, a small banana, a piece of orange and some dried plums.
- Benim kahvaltım genellikle sütlü kahve, bir parça ekmek ve reçel, küçük bir muz, bir dilim portakal ve birkaç kurutulmuş erikten oluşur.
- Please pass me the jam.
- Lütfen reçeli uzatır mısın?
- Tom is making jam.
- Tom reçel yapıyor.
- Where is the jam?
- Reçel nerede?
- I want bread and jam.
- Ben ekmek ve reçel istiyorum.
- Please hide the blueberry jam where Takako can't see it.
- Lütfen yabanmersini reçelini Takako'nun göremeyeceği bir yere sakla.
- No additives have been added to this jam.
- Bu reçele hiçbir katkı maddesi eklenmemiş.
- How much jam should I buy?
- Ne kadar reçel almalıyım?
- Strawberries are made into jam.
- Çileklerden reçel yapılıyor.
- We ate some Swedish meatballs with gravy, potatoes, and lingonberry jam.
- Soslu İsveç köftesi, patates ve İsveç kirazı reçeli yedik.
- Jam comes in a jar.
- Reçel kavanozda gelir.
- We ate some Swedish meatballs with gravy, potatoes, and lingonberry jam.
- Biz biraz soslu, patatesli ve kırmızı yaban mersinli reçelli İsveç köfteleri yedik.
- She made jam from the apples.
- Elmalardan reçel yaptı.
- Tom put some jam on his toast.
- Tom tostunun üzerine biraz reçel koydu.
- Please tell me the secret to making good jam.
- Lütfen bana iyi reçel yapmanın sırrını söyle.
- I want bread and jam.
- Ekmek ve reçel istiyorum.
- She used apples to do the jam.
- Reçel yapmak için elma kullandı.
- She used apples to do the jam.
- O reçel yapmak için elmalar kullandı.
Show More (49)
|
2 |
jam |
sıkışıklık |
n. |
|
- We couldn't attend the meeting because of the traffic jam.
- Trafik sıkışıklığı yüzünden toplantıya katılamadık.
- Tom helped me out of a jam.
- Tom sıkışıklıktan çıkmama yardım etti.
- There was jam in the electric outlet.
- Elektrik prizinde sıkışıklık vardı.
Show More (0)
|
3 |
jam |
sıkışmak |
v. |
|
- The printer jammed.
- Yazıcıya kâğıt sıkıştı.
- The locking mechanism has jammed.
- Kilit mekanizması sıkıştı.
- The printer jammed.
- Yazıcı sıkıştı.
Show More (0)
|
4 |
jam |
tutukluk yapmak |
v. |
|
- The gun is jammed.
- Silah tutukluk yaptı.
- My gun jammed.
- Silahım tutukluk yaptı.
Show More (-1)
|
5 |
jam |
parça |
n. |
|
- This is one of my favourite jams on the album.
- Bu albümdeki en sevdiğim parçalardan biri.
Show More (-2)
|
6 |
jam |
doğaçlama caz gösterisi |
n. |
|
- As a jazz enthusiast, he loosed himself to the jam session.
- Bir caz tutkunu olarak kendini doğaçlama caz gösterisinin keyfine bıraktı.
Show More (-2)
|
7 |
jam |
(radyo mesajını) bozmak |
v. |
|
- The terrorists jammed all the signals before the attack.
- Teröristler saldırıdan önce tüm sinyalleri bozmuşlar.
Show More (-2)
|
8 |
jam |
takılmak |
v. |
|
- I couldn't stop the machine because its switch was jammed.
- Makineyi durduramadım çünkü düğmesi takılmıştı.
Show More (-2)
|
9 |
jam |
(geçidi) kapatmak |
v. |
|
- The police jammed all the entrances to the city centre.
- Polis şehir merkezindeki tüm girişleri kapattı.
Show More (-2)
|
10 |
jam |
caz gösterisi yapmak |
v. |
|
- Jamming with one of the performers of the group was her dream.
- Gruptaki sanatçılardan biriyle caz gösterisi yapmak onun hayaliydi.
Show More (-2)
|
11 |
jam |
sıkışma |
n. |
|
- The new papers caused a jam in the old printing machine.
- Yeni kağıtlar eski baskı makinesinin sıkışmasına neden oldu.
Show More (-2)
|
12 |
jam |
çıkmaz durum |
n. |
|
- She felt relieved as he was helped out of a jam.
- Çıkmaz bir durumdan kurtulmasına yardım edilince rahatladığını hissetti.
Show More (-2)
|
13 |
jam |
basmak |
v. |
|
- The driver jammed the brake pedal but couldn't stop the bus from hitting a tree.
- Şoför fren pedalına bastı ama otobüsün bir ağaca çarpmasını engelleyemedi.
Show More (-2)
|
14 |
jam |
trafik sıkışıklığı |
n. |
|
- Tom was in a jam.
- Tom bir trafik sıkışıklığındaydı.
Show More (-2)
|
15 |
jam |
dert |
n. |
|
- Tom helped me out of a jam.
- Tom beni büyük bir dertten kurtardı.
Show More (-2)
|
16 |
jam |
tıkmak |
v. |
|
- I'm sick of Tom jamming his opinions down my throat.
- Tom'un fikirlerini boğazımdan aşağı tıkmasından bıktım.
Show More (-2)
|
17 |
jam |
bela |
n. |
|
- I don't want to get into a jam.
- Başımın belaya girmesini istemiyorum.
Show More (-2)
|
18 |
jam |
şarkı |
n. |
|
- That's my jam!
- Bu benim şarkım!
Show More (-2)
|