|
- When I look at the stars on our flag, I see old and young nations rising up in the four corners of Europe.
- Bayrağımızdaki yıldızlara baktığımda, Avrupa'nın dört bir köşesinde yükselen yaşlı ve genç ulusları görüyorum.
- Do we really have to allow this advertising, especially when it concerns young ages?
- Bu reklama gerçekten izin vermek zorunda mıyız, özellikle de genç yaşlar söz konusu olduğunda?
- Today, as we know, nobody objects to admitting young IT professionals.
- Bugün, bildiğimiz gibi, kimse genç bilişim uzmanlarının kabul edilmesine itiraz etmiyor.
- This too could help to convince a young farmer or two not to abandon the mountains.
- Bu da bir ya da iki genç çiftçiyi dağları terk etmemeye ikna etmeye yardımcı olabilir.
- Today, as we know, nobody objects to admitting young IT professionals.
- Bugün, bildiğimiz gibi, kimse genç BT uzmanlarını kabul etmeye itiraz etmiyor.
- Nobody objects to hiring young students either.
- Kimse genç öğrencileri işe almaya da itiraz etmiyor.
- I am also thinking of the many young girls who die horrifically as a result.
- Bunun sonucunda korkunç bir şekilde ölen çok sayıda genç kızı da düşünüyorum.
- First, we have the provision facilitating movements of young animals between Member States of equivalent status.
- İlk olarak, genç hayvanların eşdeğer statüdeki Üye Devletler arasındaki hareketlerini kolaylaştıran bir hükme sahibiz.
- These companies are generally very young, often small, and therefore vulnerable.
- Bu şirketler genellikle çok genç, genellikle küçük ve bu nedenle savunmasızdır.
- Informing and training young farmers at the European level is vitally important.
- Genç çiftçilerin Avrupa düzeyinde bilgilendirilmesi ve eğitilmesi hayati önem taşımaktadır.
- Lastly, a final word to young Europe, our Europe, this young girl that we are creating.
- Son olarak, genç Avrupa'ya, bizim Avrupa'mıza, yaratmakta olduğumuz bu genç kıza son bir söz.
- So they concern very young ages.
- Yani çok genç yaştakileri ilgilendiriyorlar.
- Unfortunately, many pensioners, including young ones, are such because they have had accidents at work.
- Ne yazık ki, genç olanlar da dahil olmak üzere birçok emekli, iş kazası geçirdikleri için bu durumdadır.
- I was fascinated by that science book, which was so well explained to a young person like me.
- Benim gibi genç bir insana çok iyi açıklanmış olan bu bilim kitabı beni büyüledi.
- This is the latest painful chapter in the history of this young democracy.
- Bu, bu genç demokrasinin tarihindeki son acılı dönemdir.
- How many young farmers are engaged in this activity?
- Kaç genç çiftçi bu faaliyetle uğraşıyor?
- The fall in the number of farms clearly illustrates the professional crisis affecting young farmers.
- Çiftlik sayısındaki düşüş, genç çiftçileri etkileyen mesleki krizi açıkça göstermektedir.
- There has been no progress in modernising the legal provisions and sanctions applicable to young offenders.
- Genç suçlulara ilişkin yasal hükümlerin ve yaptırımların çağdaş hale getirilmesinde ilerleme olmamıştır.
- It is vital that we recognise the importance of this very young and growing sector.
- Bu çok genç ve büyüyen sektörün önemini kabul etmemiz hayati önem taşımaktadır.
- The fourth point relates to young animals.
- Dördüncü nokta genç hayvanlarla ilgilidir.
- That is why this country needs to be renewed from the roots upwards and young, democratic forces need to be supported.
- İşte bu yüzden bu ülkenin kökten yenilenmesi ve genç, demokratik güçlerin desteklenmesi gerekiyor.
- The second problem is that of commercial transactions which involve young players.
- İkinci sorun ise genç oyuncuların dahil olduğu ticari işlemlerle ilgili.
- We have also made a conscious effort to get young candidates onto the list.
- Genç adayların listeye girmesi için de bilinçli bir çaba sarf ettik.
- Over the last few days, a young Israeli doctor came to visit me.
- Geçtiğimiz günlerde genç bir İsrailli doktor beni ziyarete geldi.
- Young parliamentarians have met under the auspices of ASEF, the Asia-Europe foundation.
- Genç parlamenterler Asya-Avrupa Vakfı ASEF'in himayesinde bir araya geldiler.
- Too many young, new officials are leaving their jobs after just a few years.
- Çok sayıda genç ve yeni yetkili, sadece birkaç yıl sonra görevlerinden ayrılıyor.
- The efficient promotion of young farmers is indispensable in this.
- Genç çiftçilerin etkin bir şekilde teşvik edilmesi bu konuda vazgeçilmezdir.
- It was courageous men and women, both young and old, who feared reprisals but who loved freedom more.
- Misillemeden korkan ama özgürlüğü daha çok seven, hem genç hem de yaşlı cesur erkekler ve kadınlardı.
- Alternatively, they might be young and lack the necessary experience and training.
- Alternatif olarak, genç olabilirler ve gerekli deneyim ve eğitimden yoksun olabilirler.
- If high land prices mean that young farmers are then unable to take over businesses, we have overshot the mark.
- Eğer yüksek arazi fiyatları genç çiftçilerin işletmeleri devralamamasına neden oluyorsa, hedefi aşmışız demektir.
- The protection of young sportspeople is a priority of the French Presidency.
- Genç sporcuların korunması Fransa Dönem Başkanlığının önceliğidir.
- In Austria, African asylum seekers have been helping and young Muslim associations have volunteered to help.
- Avusturya'da Afrikalı sığınmacılar yardım etmekte ve genç Müslüman dernekler yardım için gönüllü olmaktadır.
- If high land prices mean that young farmers are then unable to take over businesses, we have overshot the mark.
- Eğer yüksek arazi fiyatları, genç çiftçilerin işletmeleri devralamayacağı anlamına geliyorsa, hedefi aşmışız demektir.
- We had the case of Leah Betts, a young girl who died taking ecstasy, an amphetamine.
- Bir amfetamin olan ecstasy kullanırken ölen genç kız Leah Betts vakasını yaşadık.
- Zimbabwe has undoubtedly turned a new page in its young history.
- Zimbabve şüphesiz genç tarihinde yeni bir sayfa açmıştır.
- We must therefore strengthen and update provisions to benefit young farmers.
- Bu nedenle genç çiftçilere fayda sağlayacak hükümleri güçlendirmeli ve güncellemeliyiz.
- Any pupil in difficulties is a young person whose future is compromised.
- Zorluklar yaşayan her öğrenci, geleceği tehlikede olan bir gençtir.
- The European Central Bank is a very young institution.
- Avrupa Merkez Bankası çok genç bir kurumdur.
- It is a young democracy emerging from the oppressive years of Suharto.
- Suharto'nun baskıcı yıllarından çıkan genç bir demokrasidir.
- The second aspect to this issue concerns the mobility of young researchers.
- Bu konunun ikinci yönü ise genç araştırmacıların hareketliliği ile ilgilidir.
- In Austria, African asylum seekers have been helping and young Muslim associations have volunteered to help.
- Avusturya'da Afrikalı sığınmacılar yardım etmekte ve genç Müslüman dernekler de gönüllü olarak yardım etmektedir.
- The efficient promotion of young farmers is indispensable in this.
- Genç çiftçilerin etkin bir şekilde teşvik edilmesi bunun için elzemdir.
- Young immigrants are always an asset.
- Genç göçmenler her zaman bir değerdir.
- The House will be aware that last week in Nigeria a young woman was condemned to death for adultery.
- Meclis geçen hafta Nijerya'da genç bir kadının zina suçundan ölüme mahkum edildiğinin farkında olacaktır.
- There is not one young person who cannot play his part.
- Rolünü oynayamayacak tek bir genç bile yok.
- You are a young and beautiful woman, and, whilst you have no need of cosmetics, I need them urgently.
- Genç ve güzel bir kadınsınız ve sizin kozmetiğe ihtiyacınız olmasa da benim acilen ihtiyacım var.
- The links between starting young and heavy alcohol consumption, drug abuse and crime are an established fact.
- Genç yaşta başlama ile yoğun alkol tüketimi, uyuşturucu kullanımı ve suç arasındaki bağlantılar bilinen bir gerçektir.
- I do not agree, however, with eliminating the specific line for that young and much-benighted country.
- Bununla birlikte, bu genç ve çok ileri görüşlü ülke için belirli bir çizginin ortadan kaldırılmasına katılmıyorum.
- The honourable Member asked a question about the specific security of women and young girls.
- Sayın Üye, kadınların ve genç kızların özel güvenliği hakkında bir soru sordu.
- It is about a disproportionate and gratuitously cruel punishment against a young mother.
- Genç bir anneye karşı orantısız ve gereksiz yere acımasızca verilen bir ceza söz konusudur.
- We also refer to the support for young farmers and for future-oriented and innovative projects.
- Ayrıca genç çiftçiler ile geleceğe yönelik ve yenilikçi projelerin desteklenmesi konusuna da değiniyoruz.
- A few days ago, in Northern Ireland, a young Irish catholic was crucified by Protestant activists.
- Birkaç gün önce Kuzey İrlanda'da genç bir İrlandalı Katolik, Protestan aktivistler tarafından çarmıha gerildi.
- You see, Rose was shot by a young drug addict.
- Rose keş bir genç tarafından vuruldu.
- The united space is very popular with young mothers raising small children.
- Birleşik alan, küçük çocuk yetiştiren genç anneler arasında oldukça popülerdir.
- But fresh, young legs are catching up fast.
- Ancak taze, genç bacaklar hızla yetişiyor.
- Perhaps all we have is just a very confused young girl.
- Belki de elimizde sadece kafası karışık bir genç kız vardır.
- Anacondas can eat larger animals, including a young tapir.
- Anakondalar genç bir tapir de dahil olmak üzere daha büyük hayvanları yiyebilir.
- The united space is very popular with young mothers raising small children.
- Birleşik alan, küçük çocuk yetiştiren genç anneler arasında çok popülerdir.
- Arrested, young kid, lookin' at murder one.
- Tutuklanmış, genç bir oğlan, ilk cinayete bakıyor.
- Perhaps all we have is just a very confused young girl.
- Belki de elimizdeki tek şey kafası karışık bir genç kızdır.
- These programs give young workers the opportunity to learn a trade or profession and earn a modest income.
- Bu programlar genç işçilere bir zanaat veya meslek öğrenme ve mütevazı bir gelir elde etme olanağı vermektedir.
- Arrested, young kid, lookin' at murder one.
- Tutuklanmış, genç bir çocuk, bir numaralı cinayete bakıyor.
- Perhaps all we have is just a very confused young girl.
- Belki de karşımızda sadece kafası karışık genç bir kız var.
- These programs give young workers the opportunity to learn a trade or profession and earn a modest income.
- Bu programlar genç işçilere bir meslek öğrenmek ve mütevazı bir gelir elde etmek için fırsat verir.
- A young, slender female has come down the mountain.
- Genç, ince bir kadın dağdan aşağı indi.
- The united space is very popular with young mothers raising small children.
- Birleşik alan, küçük çocukları olan genç anneler arasında çok popülerdir.
- It's that nice, young doctor's specialty.
- Bu o kibar, genç doktorun uzmanlık alanıdır.
- They offered a nice prize for a pair of young ones.
- Genç olanların bir çifti için güzel bir ödül teklif ettiler.
- It was times like these when young Jane wished especially hard for a father.
- Genç Jane'in bir baba istediği zamanlar özellikle işte böyle zamanlardı.
- But fresh, young legs are catching up fast.
- Ama taze, genç bacaklar hızla yetişiyor.
- It was times like these when young Jane wished especially hard for a father.
- Genç Jane'in bir babaya sahip olmayı çok arzuladığı zamanlar bilhassa işte böyle zamanlardı.
- They offered a nice prize for a pair of young ones.
- Genç olanlardan bir çifti için iyi bir ödül teklif etmişlerdi.
- It's that nice, young doctor's specialty.
- Bu çok hoş, genç bir doktorun uzmanlık alanı.
- I do have a story about two other young marrieds.
- Diğer iki evli genç hakkında bir hikayem var.
- They were young.
- Onlar gençti.
- It is true that he is young, but he is wise.
- Onun genç olduğu doğru fakat o, akıllıdır.
- Ben is not as young as he looks.
- Ben göründüğü kadar genç değil.
- A young girl was at the steering wheel.
- Genç bir kız direksiyondaydı.
- She's young and healthy.
- O, genç ve sağlıklı.
- Father wants me to study abroad while I am young.
- Babam, ben gençken yurtdışında eğitim görmemi istiyor.
- Although he's young, he's an outstanding doctor.
- Genç olmasına rağmen, olağanüstü bir doktor.
- I wish I were young again.
- Keşke tekrar genç olsaydım.
- Isn't he a young American student?
- Genç bir Amerikalı öğrenci değil mi?
- She's young and sexy.
- Genç ve seksi.
- Are you really as young as you say you are?
- Olduğunu söylediğin kadar gerçekten genç misin?
- Ken is not as young as Tom.
- Ken, Tom kadar genç değil.
- I played violin when I was young.
- Gençken keman çalardım.
- Indeed he is young, but he is well experienced for his age.
- Genç olduğu doğrudur ama yaşına göre oldukça deneyimlidir.
- Isn't he a bit young?
- O biraz genç değil mi?
- He is young and immature.
- O genç ve toy.
- Tom is a brilliant young scientist.
- Tom genç ve parlak bir bilim insanı.
- He has a beautiful young wife.
- Onun güzel genç bir karısı var.
- She was beautiful when she was young.
- O gençken güzeldi.
- He was young and exciting.
- Genç ve heyecanlıydı.
- The participants were mostly young.
- Katılımcıların yaşı genelde gençti.
- Tom is a young and talented dancer.
- Tom genç ve yetenekli bir dansçı.
- I think Tom is young.
- Bence Tom genç.
- I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve hassastım.
- Modesty is befitting to a young girl.
- Alçakgönüllülük genç bir kıza yakışır.
- There's nothing more annoying than a group of young girls all trying to talk at the same time.
- Aynı anda konuşmaya çalışan bir grup genç kızdan daha sinir bozucu bir şey yoktur.
- Tom doesn't seem to be as young as Mary.
- Tom, Mary kadar genç görünmüyor.
- I have three young kids.
- Üç genç çocuğum var.
- You seem young.
- Genç görünüyorsunuz.
- He is a young student.
- O genç bir öğrenci.
- She's young and beautiful.
- O genç ve güzeldir.
- I was very young when that happened.
- Bu olay olduğunda çok gençtim.
- She is not as young as I am.
- Benim kadar genç değil.
- You should make the most of your time while you are young.
- Gençken zamanınızı en iyi şekilde değerlendirmelisiniz.
- I was really young when I met you.
- Seninle tanıştığımda gerçekten gençtim.
- A young boy in a wheelchair asked Tom what time it was.
- Tekerlekli sandalyedeki genç bir çocuk Tom'a saatin kaç olduğunu sordu.
- He seems young, but he's actually over 40 years old.
- O genç görünüyor ama aslında 40 yaşın üzerinde.
- Sami is inexperienced and very young.
- Sami tecrübesiz ve çok genç.
- Let me introduce a promising young writer to you.
- Size gelecek vaat eden genç bir yazarı takdim edeyim.
- Tom and Mary aren't young.
- Tom ve Mary genç değiller.
- Tom became bald very young.
- Tom çok genç yaşta kel oldu.
- The waitresses are young, pretty, sexy and well-dressed.
- Garson, genç, güzel, seksi ve iyi giyimlidir.
- Mary must've been very pretty when she was young.
- Mary gençken çok güzel olmalı.
- You are still very young.
- Daha çok gençsin.
- You should read a lot of books while you're young.
- Gençken çok kitap okumalısın.
- These apartments are designed specifically for young families.
- Bu daireler özellikle genç aileler için tasarlandı.
- He was terribly poor when he was young.
- Gençken çok fakirmiş.
- Sami was very young so he didn't really understand what was going on.
- Sami çok gençti, bu yüzden neler olduğunu gerçekten anlamıyordu.
- When I was young, I would often go to watch baseball games.
- Genç olduğum zamanlar sık sık beyzbol oyunlarını izlerdim.
- When she was young, she preferred coffee to Japanese tea.
- O gençken, kahveyi Japon çayına tercih ederdi.
- Tom did a lot of stupid things when he was young.
- Tom gençken bir sürü aptalca şey yaptı.
- They're just young boys.
- Onlar sadece genç erkekler.
- Mary played the tin whistle when she was young.
- Mary gençken teneke düdük çalardı.
- You're obviously too young to drink.
- Belli ki içki içmek için fazla gençsin.
- Your mother must've been beautiful when she was young.
- Annen gençken güzel olmalı.
- He acquired French when he was young.
- Gençken Fransızca öğrenmiş.
- The main character is a young character.
- Ana karakter genç bir karakterdir.
- They're young and healthy.
- Genç ve sağlıklılar.
- She is not as young as she looks.
- Göründüğü kadar genç değil.
- Tom isn't as young as you.
- Tom senin kadar genç değil.
- Tom is young and adventurous.
- Tom genç ve maceracı.
- I wish I had studied French harder while I was young.
- Keşke gençken daha çok Fransızca çalışsaydım.
- Was the teacher young?
- Öğretmen genç miydi?
- He's a talented young director.
- Yetenekli genç bir yönetmen.
- Do young French people talk about politics too?
- Genç Fransızlar da politikadan bahsediyor mu?
- I'll bet you looked beautiful when you were young.
- Gençken güzel göründüğüne bahse girerim.
- We were young and carefree.
- Biz genç ve umursamazdık.
- Read as many books as you can while you are young.
- Gençken okuyabildiğiniz kadar çok kitap okuyun.
- People say she was an actress when she was young.
- İnsanlar onun gençken bir oyuncu olduğunu söylüyorlar.
- Young Tanaka is the stupidest person in the department.
- Genç Tanaka departmandaki en aptal kişi.
- Alas, she died young.
- Ne yazık ki, genç yaşta öldü.
- Tom is young and immature.
- Tom genç ve toy.
- Tom knew her when he was a young soldier.
- Tom genç bir askerken onu tanıyordu.
- Her behavior isn't normal for a young girl.
- Onun davranışı genç bir kız için normal değil.
- Tom isn't young.
- Tom genç değil.
- We are no longer young.
- Biz artık genç değiliz.
- When I was young, I used to often watch baseball games.
- Gençken sık sık beyzbol maçlarını izlerdim.
- I got married very young.
- Çok genç yaşta evlendim.
- Tom is young and foolish.
- Tom genç ve aptal.
- Keep in mind that you're not so young as you used to be.
- Eskisi kadar genç olmadığını unutma.
- It's possible that he came here when he was young.
- Buraya gençken gelmiş olabilir.
- She looks very young.
- O çok genç görünüyor.
- You're young and strong.
- Sen gençsin ve güçlüsün.
- I can't keep up with the fashions of young girls these days.
- Bu günlerde genç kızların modasına ayak uyduramıyorum.
- Tom died very young.
- Tom çok genç öldü.
- While you're young, you should travel.
- Gençken seyahat etmelisin.
- You had better read a lot of books while you are young.
- Gençken çok kitap okusanız iyi olur.
- I didn't like my name when I was young.
- Ben gençken adımı beğenmezdim.
- He looks young considering his age.
- Yaşı düşünülünce genç gözüküyor.
- My friends aren't young.
- Arkadaşlarım genç değildir.
- I'm not as young as Tom.
- Tom kadar genç değilim.
- My friends aren't young.
- Arkadaşlarım genç değil.
- I was young and stupid.
- Ben genç ve aptaldım.
- You were so young when Tom left.
- Tom gittiğinde sen çok gençtin.
- Tom and Mary got married when they were still very young.
- Tom ve Mary henüz çok gençken evlendiler.
- I wish I were as young as you.
- Keşke senin kadar genç olsam.
- Tom fell in love with a young actress.
- Tom genç bir aktrise aşık oldu.
- They got married very young.
- Çok genç evlendiler.
- They were young and foolish.
- Genç ve aptaldılar.
- Tom is a promising young musician.
- Tom, gelecek vaat eden genç bir müzisyen.
- She must've been beautiful when she was young.
- O, gençken güzel olmalı.
- I have a young daughter.
- Genç bir kızım var.
- Tom and Mary are both young and attractive.
- Tom ve Mary genç ve çekiciler.
- She looks a little young to get married.
- Evlenmek için biraz genç görünüyor.
- When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old.
- Arkadaşlarınız ne kadar genç göründüğünüz konusunda sizi pohpohlamaya başladığında, bu yaşlandığınızın kesin bir işaretidir.
- Jane was a stewardess when she was young.
- Jane gençken hosteslik yapıyordu.
- I was quick tempered when I was young.
- Gençken çabuk öfkelenirdim.
- When I was young I got lots of things for free.
- Gençken birçok şeyi bedavaya alırdım.
- Since my nephew was still young, he was let off the hook.
- Yeğenim hala genç olduğu için, paçayı kurtardı.
- She is a young university student.
- O genç bir üniversite öğrencisi.
- Tom wrote a short story about a young girl and her dog.
- Tom genç bir kız ve köpeği hakkında kısa bir hikaye yazdı.
- She is as young as I am.
- O benim kadar gençtir.
- She must have been gorgeous when she was young.
- Gençken çok güzel olmalı.
- She looked beautiful when she was still young.
- O henüz gençken güzel görünüyordu.
- The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
- Tom is just a young boy.
- Tom sadece genç bir çocuk.
- I'm not that young.
- O kadar genç değilim.
- When he was young, he sometimes played soccer.
- O gençken bazen futbol oynardı.
- Tom's mother died when he was young.
- Tom'un annesi Tom gençken öldü.
- The last time I saw Tom he was with an attractive young woman.
- Tom'u son gördüğümde yanında çekici genç bir kadın vardı.
- Children learn to respond to rhythmical sounds from a very young age.
- Çocuklar çok genç yaştan itibaren ritmik seslere cevap vermeyi öğrenirler.
- Tom is very young.
- Tom çok genç.
- I wish that I were young again.
- Keşke tekrar genç olsaydım.
- What bands were popular when you were young?
- Sen gençken hangi gruplar popülerdi?
- The president was a farmer when he was young.
- Başkan gençken çiftçiydi.
- Our teacher looks very young.
- Öğretmenimiz çok genç görünüyor.
- Were I young, I would go abroad.
- Genç olsam, yurt dışına giderim.
- You're young and single.
- Genç ve bekarsın.
- My grandfather could sing quite well when he was young.
- Büyükbabam gençken oldukça iyi şarkı söyleyebiliyordu.
- When I was young, I used to climb trees a lot.
- Gençken ağaçlara çok tırmanırdım.
- My mother appears young for her age.
- Annem yaşına göre genç görünüyor.
- I'm not young like Tom.
- Ben Tom gibi genç değilim.
- He's so young.
- O çok genç.
- John's mother looks so young that she is often mistaken for his elder sister.
- John'un annesi o kadar genç görünüyor ki, sık sık ablası sanılıyor.
- I smoked when I was young.
- Ben gençken sigara içtim.
- They're young and healthy.
- Onlar genç ve sağlıklıdırlar.
- Though he is young, he is quite polite.
- Genç olmasına rağmen oldukça kibar.
- I advise you to go abroad while young.
- Gençken yurtdışına gitmenizi tavsiye ederim.
- This is the house I lived in when I was young.
- Bu, gençken yaşadığım evdir.
- Tom isn't that young.
- Tom o kadar genç değil.
- He's still young.
- O hâlâ genç.
- He might be young but he's trustworthy.
- Genç olabilir ama güvenilirdir.
- He is young and foolish.
- O genç ve aptal.
- Since I'm no longer young, I can't do that anymore.
- Artık genç olmadığım için bunu yapamıyorum.
- When I was young, I used to often watch baseball games.
- Ben gençken sık sık beyzbol maçları izlerdim.
- I could run much faster when I was young.
- Gençken çok daha hızlı koşabiliyordum.
- Many young girls like that singer.
- Birçok genç kız o şarkıcıyı sever.
- Tom is still young and inexperienced.
- Tom hâlâ genç ve deneyimsiz.
- Tom got in trouble a lot at school when he was young.
- Tom gençken okulda çok sorunu olurdu.
- She was beautiful when she was young.
- Gençken çok güzeldi.
- I've got three young daughters.
- Üç genç kızım var.
- The teacher's young daughter was a beautiful blonde with big blue eyes.
- Öğretmenin genç kızı büyük mavi gözlü sarışın bir güzeldi.
- Tom looks as young as ever.
- Tom her zamanki gibi genç görünüyor.
- She's still young.
- O hâlâ genç.
- You're not young anymore.
- Artık genç değilsin.
- She's still young.
- O da genç.
- She advised him to go abroad while he was still young.
- Ona hala gençken yurtdışına gitmesini tavsiye etti.
- I wish I were as young as you.
- Keşke senin kadar genç olsaydım.
- She's young and sexy.
- O genç ve seksi.
- Tom is still a young guy.
- Tom hâlâ genç bir adam.
- Tom is too young to get a driver's license.
- Tom bir ehliyet alamayacak kadar genç.
- I wish I was young again.
- Keşke tekrar genç olsaydım.
- The best time of life is when we are young.
- Hayatın en güzel zamanları genç olduğumuz zamanlardır.
- The best time of life is when you are young.
- Hayatın en güzel zamanları genç olduğunuz zamanlardır.
- She isn't young.
- O genç değil.
- The man was young.
- Adam gençti.
- We must take into account the fact that he is young.
- Genç olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmalıyız.
- He is young, but experienced.
- Genç ama tecrübeli.
- I often played tennis when I was young.
- Gençken sık sık tenis oynardım.
- I'm not young like you.
- Ben senin gibi genç değilim.
- They're young, but they have experience.
- Onlar genç ama onların deneyimi var.
- She lived in the suburbs of Tokyo when she was young.
- O gençken Tokyo'nun banliyölerinde yaşıyordu.
- He is not as young as he looks.
- Göründüğü kadar genç değil.
- Tom is young and single.
- Tom genç ve bekar.
- Young children are often fascinated by science.
- Genç çocuklar çoğunlukla bilimden etkilenir.
- When we were young, we never got along too well, did we?
- Gençken hiç iyi geçinemezdik, değil mi?
- The painter died young.
- Ressam genç yaşta öldü.
- I was young and strong back then.
- O zamanlar genç ve güçlüydüm.
- I often played soccer when I was young.
- Gençken sık sık futbol oynardım.
- Tom isn't as young as Mary thinks he is.
- Tom, Mary'nin düşündüğü kadar genç değil.
- A young Kyrgyz woman, creating a miracle with her own hands in Moscow, amazed the Dagestanis.
- Moskova'da kendi elleriyle bir mucize yaratan genç bir Kırgız kadın Dağıstanlıları hayrete düşürdü.
- Tom doesn't seem to be as young as Mary seems to be.
- Tom, Mary kadar genç görünmüyor.
- Roger left the farm when he was still very young.
- Roger henüz çok gençken çiftlikten ayrıldı.
- He's young, maybe too young.
- O genç, belki de çok genç.
- Layla was a sweet young girl.
- Leyla tatlı bir genç kızdı.
- It's possible that he came here when he was young.
- Gençken, onun buraya gelmiş olması mümkündür.
- Though he is young, he never wastes time.
- Genç olmasına rağmen vaktini boşa harcamaz.
- Dancing makes me feel young again.
- Dans etmek bana kendimi yeniden genç hissettiriyor.
- When I was young, we used to swim in the river.
- Ben gençken, biz nehirde yüzerdik.
- The poet died young, but his works survived for centuries.
- Şair genç öldü ama onun eserleri yüzyıllar boyunca hayatta kaldı.
- This is the house where I lived when I was young.
- Bu gençken yaşadığım ev.
- Read as many books as you can while you are young.
- Gençken elinizden geldiğince çok kitap okuyun.
- You had better take into consideration that you are no longer young.
- Artık genç olmadığını dikkate alsan iyi olur.
- Tom died when we were young.
- Tom biz gençken öldü.
- Tom and Mary got married when they were very young.
- Tom ve Mary çok genç evlendiler.
- I used to write in my diary every day when I was young.
- Ben gençken her gün günlüğüme yazardım.
- I'm young, but I'm not stupid.
- Gencim ama aptal değilim.
- When I was young, I used to only wear skirts.
- Gençken sadece etek giyerdim.
- When I was young, I would play near that river.
- Gençken o nehrin yakınında oynardım.
- Alas, she died young.
- Yazık, o genç yaşta öldü.
- Sami loved young girls.
- Sami genç kızları seviyordu.
- He was young and innocent.
- O genç ve masumdu.
- She's young and talented.
- O genç ve yetenekli.
- Young Tanaka is the stupidest person in the department.
- Bölümdeki en aptal kişi genç Tanaka'dır.
- I was young and innocent.
- Genç ve masumdum.
- You seem a little young.
- Biraz genç görünüyorsun.
- He was better off when he was young.
- Gençken daha iyi durumdaydı.
- Tom saw three young boys looking at his car.
- Tom onun arabasına bakan üç genç çocuk gördü.
- Tom's parents thought that he was too young to live by himself.
- Tom'un ailesi onun kendi başına yaşayamayacak kadar genç olduğunu düşünüyordu.
- Tom isn't as young as I am.
- Tom benim kadar genç değildir.
- Layla thought that Salma was too young to be a mother.
- Leyla, Selma'nın anne olamayacak kadar genç olduğunu düşündü.
- We were all young once.
- Hepimiz bir zamanlar gençtik.
- As was the custom in those days, he married young.
- O günlerde gelenek olduğu üzere genç yaşında evlendi.
- When I was young, I would often go to watch baseball games.
- Gençken sık sık beyzbol maçlarını izlemeye giderdim.
- I saw a young couple cuddling on a park bench.
- Parktaki bankta sarılan genç bir çift gördüm.
- Since my nephew was still young, he was let off the hook.
- Yeğenim hâlâ genç olduğu için cezadan kurtuldu.
- Tom knew her when he was a young soldier.
- Tom onu genç bir askerken tanıyordu.
- He could swim very well when he was young.
- O, gençken çok iyi yüzebilirdi.
- I'm still young.
- Ben daha gencim.
- I'm young, too.
- Ben de gencim.
- She's young and adventurous.
- O genç ve maceracı.
- Tom is as young as I am.
- Tom benim kadar gençtir.
- She's young enough to be your daughter.
- Senin kızın olacak kadar genç.
- My father always took me to school when I was young.
- Ben gençken, babam beni hep okula götürüyordu.
- They say that Mary was a great singer when she was young.
- Onlar, Mary'nin gençken harika bir şarkıcı olduğunu söylüyorlar.
- A young person wants to see you.
- Genç biri sizi görmek istiyor.
- Tom is married to a woman who's young enough to be his daughter.
- Tom, kızı olabilecek kadar genç bir kadınla evli.
- He sat surrounded by young girls.
- Etrafında genç kızlar oturuyordu.
- When she was young, she would never eat anything fattening.
- O gençken asla şişmanlatan şey yemezdi.
- Tom died young.
- Tom genç yaşta öldü.
- Some young Japanese people prefer being single to being married.
- Bazı genç Japon halkı, bekar olmayı evli olmaya tercih ederler.
- She's an intelligent young woman.
- O zeki genç bir kadın.
- I was young at the time.
- O zamanlar gençtim.
- You were young.
- Sen gençtin.
- These books are not fit for young readers.
- Bu kitaplar, genç okuyucular için uygun değildir.
- You're so young.
- Çok gençsin.
- They say that Mary was a great singer when she was young.
- Mary'nin gençken harika bir şarkıcı olduğunu söylüyorlar.
- She is as young as I am.
- O da benim kadar genç.
- Sadly, the poet died young.
- Ne yazık ki şair genç öldü.
- They were young and foolish.
- Onlar genç ve aptaldı.
- She's young and energetic.
- O genç ve enerjik.
- He might be young but he's trustworthy.
- O genç olabilir ama güvenilir değil.
- Because my nephew was still young, he was forgiven.
- Yeğenim hala genç olduğu için affedilmiş.
- Though he is young, he never wastes time.
- Genç olmasına rağmen asla zaman kaybetmez.
- She was young and foolish.
- O genç ve aptaldı.
- I wasn't very athletic when I was young.
- Gençken pek atletik değildim.
- Mary is young, but full of talent.
- Mary genç ama çok yetenekli.
- He is very young.
- O çok gençtir.
- When I was young, people always told me I was ugly.
- Ben gençken, insanlar her zaman bana çirkin olduğumu söylerdi.
- It is said that he studied law when he was young.
- Gençken hukuk okuduğu söyleniyor.
- He's young and attractive.
- O genç ve çekici.
- Mental exercise is particularly important for young children.
- Zihin egzersizleri özellikle genç çocuklar için önemlidir.
- They had three sons, all of them young, and such brave fellows that no pen could describe them.
- Üç oğulları vardı, hepsi de gençti ve öyle cesur çocuklardı ki hiçbir kalem onları anlatamazdı.
- We were young once, weren't we, Linda?
- Bir zamanlar gençtik, değil mi Linda?
- You're still young and strong.
- Hâlâ gençsin ve güçlüsün.
- I was young and I needed the money.
- Gençtim ve paraya ihtiyacım vardı.
- It makes me feel young again.
- Bana kendimi yeniden genç hissettiriyor.
- She's young and single.
- Genç ve bekar.
- He's young and energetic.
- O genç ve enerjik.
- A young girl is chased by an old man.
- Genç bir kız yaşlı bir adam tarafından kovalanıyor.
- I'll never be young again.
- Bir daha asla genç olmayacağım.
- You are young and healthy and you will surely live a long life.
- Siz gençsiniz ve sağlıklısınız ve mutlaka uzun bir hayat yaşayacaksınız.
- It's a pity that he had died so young.
- Bu kadar genç yaşta ölmesi çok üzücü.
- Tom is a young, promising actor.
- Tom genç ve gelecek vadeden bir aktör.
- I'm not young like her.
- Ben onun gibi genç değilim.
- She was a young girl about your age.
- Sizin yaşlarınızda genç bir kızdı.
- She looked beautiful when she was still young.
- Gençken çok güzeldi.
- I am not as young as Miss Brown.
- Bayan Brown kadar genç değilim.
- The suspect was revealed to be a young teenager named Dan Anderson.
- Şüphelinin Dan Anderson adında bir genç olduğu ortaya çıktı.
- These books are not fit for young readers.
- Bu kitaplar genç okuyucular için uygun değil.
- The boys who helped us weren't so young.
- Bize yardım eden çocuklar çok genç değillerdi.
- Several young engineers were employed and were devoted to developing a new computer.
- Birkaç genç mühendis çalışıyordu ve kendilerini yeni bir bilgisayar geliştirmeye adamışlardı.
- The two young girls smiled happily.
- İki genç kız mutlu bir şekilde gülümsedi.
- Because my nephew was still young, they cut him some slack.
- Yeğenim hâlâ genç olduğu için ona biraz müsamaha gösterdiler.
- If he had not died so young, he would have become a great scientist.
- O çok genç ölmeseydi büyük bir bilim adamı olacaktı.
- They're still young.
- Hâlâ gençler.
- Young animals adapt quickly to a new environment.
- Genç hayvanlar hızla yeni bir çevreye uyum sağlarlar.
- Dan's new girlfriend is very young.
- Dan'ın yeni kız arkadaşı çok genç.
- You both seem very young.
- Her ikiniz de çok genç görünüyorsunuz?
- Her sister looks young.
- Kız kardeşi genç duruyor.
- A 2016 Department of Defense report found that nearly three-quarters of young Americans are unfit to serve in America’s military.
- Savunma Bakanlığı'nın 2016 tarihli bir raporuna göre genç Amerikalıların neredeyse dörtte üçü Amerikan ordusunda görev yapmaya uygun değil.
- Many young Romans went to Greece.
- Birçok genç Romalı Yunanistan'a gitti.
- He was taken care of by a certain young doctor.
- Ona belli bir genç doktor tarafından bakıldı.
- Sami and Layla were young.
- Sami ve Layla gençti.
- Tom is a young and handsome man.
- Tom genç ve yakışıklı bir adam.
- When I was young, Tom and I used to often go swimming together.
- Ben gençken, Tom ve ben sık sık birlikte yüzmeye giderdik.
- He looks as young as ever.
- Her zamanki gibi genç görünüyor.
- Aren't you a little young to be doing this?
- Bunu yapmak için biraz genç değil misin?
- He could ski well when he was young.
- Gençken iyi kayak yapabiliyordu.
- You were so young then.
- O zamanlar çok gençtin.
- Tomorrow two young Esperanto speakers are coming from Europe.
- Yarın Avrupa'dan iki genç Esperanto konuşmacısı geliyor.
- The speaker is young.
- Konuşmacı genç.
- You look very young.
- Çok genç görünüyorsun.
- She's a young, impressionable teenager.
- O genç, etkilenebilir bir ergen.
- It was yesterday that a young woman came to see me.
- Dün genç bir kadın beni görmeye geldi.
- You cannot forget that he is as young as you.
- Onun senin kadar genç olduğunu unutamazsın.
- I'm not as young as Tom thinks I am.
- Tom'un düşündüğü kadar genç değilim.
- She was young, pure, joyful and naive.
- Genç, saf, neşeli ve naifti.
- Aren't you a little young?
- Biraz genç değil misin?
- Aurelie is a young shepherdess.
- Aurelie genç bir çoban kız.
- I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve kolay etkilenen biriydim.
- That made me feel young again.
- Bu beni yeniden genç hissettirdi.
- I don't want to go bald while I'm still young.
- Daha yaşım gençken kel olmak istemiyorum.
- She's not young, is she?
- O, genç değil, değil mi?
- All our teachers were young and loved teaching.
- Bütün öğretmenlerimiz gençti ve öğretmeyi severlerdi.
- The main character is a young character.
- Ana karakter genç bir karakter.
- When I was a young girl, I always wanted to live underwater.
- Ben genç bir kızken hep sualtında yaşamak istedim.
- You're still very young.
- Hâlâ çok gençsin.
- Tom is a little young for you, isn't he?
- Tom senin için biraz genç, değil mi?
- Let me introduce a promising young writer to you.
- Seni gelecek vadeden genç bir yazarla tanıştırayım.
- One advantage of being old is that you no longer desire all the things that you couldn't afford to buy when you were young.
- Yaşlı olmanın bir avantajı, gençken satın almaya gücünüzün yetmediği şeyleri artık istememenizdir.
- We were young then.
- O zamanlar gençtik.
- Tom must've been very young when he wrote this song.
- Tom bu şarkıyı yazdığında çok genç olmalı.
- She is rich, young, and beautiful.
- O zengin, genç ve güzel.
- I'm young, but I'm not that young.
- Ben gencim ama o kadar genç değilim.
- I am still young.
- Hala gencim.
- What is a young lady like you doing out here?
- Senin gibi genç bir kadının burada ne işi var?
- An irregular galaxy has an undefined shape and is full of young stars, dust, and gas.
- Düzensiz bir galaksi tanımlanmamış bir şekle sahiptir ve genç yıldızlar, toz ve gazla doludur.
- I wish I hadn't gotten married so young.
- Keşke bu kadar genç yaşta evlenmeseydim.
- He may still be young, but he really is a reliable person.
- O, hâlâ genç olabilir fakat gerçekten güvenilebilir bir kişi.
- Valentina became interested in parachute jumping when she was young.
- Valentina gençken paraşütle atlamakla ilgilenmeye başladı.
- The painting shows a young woman combing her hair before a mirror.
- Tablo, aynanın önünde saçlarını tarayan genç bir kadını gösteriyor.
- Many young families live in this area.
- Bu bölgede birçok genç aile yaşıyor.
- I wish I was young again.
- Keşke tekrar genç olsam.
- Tom looked very young.
- Tom çok genç görünüyordu.
- You should have learned how to swim when you were young.
- Gençken nasıl yüzeceğini öğrenmeliydin.
- We must take into account the fact that he is young.
- Onun genç olduğu gerçeğini hesaba katmalıyız.
- When he was young, he was a hard worker.
- Gençken çok çalışkan biriydi.
- Mary is young, but full of talent.
- Mary genç ama yetenek dolu.
- Have you forgotten that you were young once?
- Bir zamanlar genç olduğunu unuttun mu?
- Xavier is a young student studying economics at the University of Paris.
- Xavier, Paris Üniversitesi'nde ekonomi okuyan genç bir öğrenci.
- Sami was too young to be held criminally responsible for his act.
- Sami davranışından cezai olarak sorumlu tutulamayacak kadar gençti.
- You're still young.
- Hâlâ gençsin.
- Tom is a promising young musician.
- Tom gelecek vaat eden genç bir müzisyen.
- Mary is young, but she is not innocent.
- Mary genç ama masum değil.
- Conchita have spoken a variety of languages from a young age.
- Conchita genç yaştan itibaren çeşitli dilleri konuştu.
- You're so young and pretty.
- Çok genç ve güzelsin.
- I used to be thin when I was young.
- Gençken çok zayıftım.
- Tom isn't young anymore.
- Tom artık genç değil.
- I wish I were young.
- Keşke genç olsaydım.
- Tom's young.
- Tom gençtir.
- Fadil had an inappropriate and illegal relationship with a young girl named Layla.
- Fadıl, Layla adlı genç bir kızla uygunsuz ve yasadışı bir ilişki yaşadı.
- What do most young Italian girls spend their time doing?
- Pek çok genç İtalyan kızı zamanlarını ne yaparak geçiriyor?
- Tom isn't as young as he looks.
- Tom göründüğü kadar genç değil.
- We were all so young then.
- O zamanlar hepimiz çok gençtik.
- Father wants me to study abroad while I am young.
- Babam gençken yurtdışında okumamı istiyor.
- Her daughter ran away with a young author.
- Kızı genç bir yazarla kaçtı.
- Who doesn't want to look young and sexy?
- Kim genç ve seksi görünmek istemez ki?
- We're not young.
- Genç değiliz.
- We are no longer young.
- Artık genç değiliz.
- Aren't you a little young to be a doctor?
- Bir doktor olmak için biraz genç değil misin?
- You're still very young.
- Sen hala çok gençsin.
- Many young Japanese travel overseas these days.
- Birçok genç Japon bugünlerde yurt dışına seyahat ediyor.
- My father is young.
- Babam gençtir.
- Her behavior is abnormal for a young girl.
- Davranışları genç bir kız için anormal.
- You must not forget that she is as young as you.
- Onun senin kadar genç olduğunu unutmamalısın.
- You seem young.
- Genç görünüyorsun.
- I am still young.
- Ben hala gencim.
- What do most young Italian girls spend their time doing?
- Genç İtalyan kızlarının çoğu zamanlarını ne yaparak geçiriyor?
- Mary is young enough to be your daughter.
- Mary senin kızın olacak kadar genç.
- Tom learned French when he was young.
- Tom gençken Fransızca öğrendi.
- We were all young once.
- Bir zamanlar hepimiz gençtik.
- Tom is still young and hasn't managed to get any enemies.
- Tom hâlâ genç ve hiç düşman edinemedi.
- I had no idea you were so young.
- Bu kadar genç olduğunu bilmiyordum.
- This is the house I lived in when I was young.
- Burası gençken yaşadığım ev.
- Mary is young, but she is not innocent.
- Mary gençtir fakat masum değildir.
- They're young, but they have experience.
- Gençler ama tecrübeliler.
- He knew a young peasant maid.
- Genç bir köylü kız tanıyordu.
- I'll bet you looked beautiful when you were young.
- Eminim gençken de çok güzel görünüyordun.
- Tom was young.
- Tom gençti.
- Tom isn't as young as I am.
- Tom benim kadar genç değil.
- This is the house where I used to live when I was young.
- Burası gençken yaşadığım ev.
- When I was young, Tom and I used to often go swimming together.
- Ben gençken Tom ve ben sık sık birlikte yüzmeye giderdik.
- You should work hard while you are young.
- Gençken çok çalışmalısınız.
- It's a good thing to read good books when you are young.
- Genç iken güzel kitapları okumak güzel bir şey.
- Although he's young, he has a grey beard.
- Genç olmasına rağmen gri sakalı var.
- Aren't you a little young?
- Sen biraz genç değil misin?
- I'm not young like her.
- Onun gibi genç değilim.
- Aurelie is a young shepherdess.
- Aurelie genç bir çobandır.
- Tom was quite good-looking when he was young.
- Tom gençken oldukça yakışıklıydı.
- Aren't you rather young for that?
- Bunun için biraz genç değil misin?
- Tom fell in love with a young actress.
- Tom genç bir kadın oyuncuya aşık oldu.
- She must have been a pretty girl when she was young.
- Gençken çok güzel bir kızmış herhalde.
- Tom is still young and inexperienced.
- Tom hala genç ve deneyimsiz.
- Tom could run a lot faster when he was young.
- Tom gençken çok daha hızlı koşabiliyordu.
- She is not young.
- O genç değil.
- Tom is young and handsome.
- Tom genç ve yakışıklı.
- Tom is too young to retire.
- Tom emekli olamayacak kadar genç.
- The audience is young.
- Seyirciler genç.
- She was a young girl about your age.
- Yaklaşık senin yaşında genç bir kızdı.
- It's a pity that Tom died so young.
- Tom'un bu kadar genç ölmesi çok yazık.
- You're still young, but not permanently.
- Hâlâ gençsin ama sonsuza kadar sürmez.
- I don't enjoy teaching young children to swim.
- Genç çocuklara yüzme öğretmekten zevk almıyorum.
- Sami witnessed that as a young boy.
- Sami genç bir çocukken buna şahit oldu.
- You're only young once.
- Sadece bir kez genç olursun.
- He makes young girls' hearts flutter.
- O, genç kızların kalplerini çarptırıyor.
- I wish I were young.
- Keşke ben genç olsam.
- Tom is still kind of young.
- Tom hala genç sayılır.
- Old in body but young at heart.
- Vücudu yaşlı ama kalbi genç.
- A young woman asked me where the kindergarten was.
- Genç bir kadın bana anaokulunun nerede olduğunu sordu.
- Tom may be young, but he's very wise.
- Tom genç olabilir ama çok akıllıdır.
- I'm not young anymore.
- Artık genç değilim.
- Tom wasn't young.
- Tom genç değildi.
- Tom married young.
- Tom genç yaşta evlendi.
- A high proportion of crime in any country is perpetrated by young males in their teens and twenties.
- Bir ülkedeki suçların büyük bir kısmı onlu ve yirmili yaşlardaki genç erkekler tarafından işlenir.
- You look a little young to be a rabbi.
- Haham olmak için biraz genç görünüyorsun.
- You're not as young as you used to be.
- Eskisi kadar genç değilsin.
- My father couldn't afford a car, when he was young.
- Babam gençken bir araba alamadı.
- Come back here, you young whippersnapper!
- Buraya gel, seni genç zıpır!
- Tom makes me feel young.
- Tom beni genç hissettiriyor.
- A young girl is chased by an old man.
- Genç kız, yaşlı bir adam tarafından kovalanıyor.
- Fadil had an inappropriate and illegal relationship with a young girl named Layla.
- Fadıl'ın Layla adında genç bir kızla uygunsuz ve yasadışı bir ilişkisi vardı.
- I should've studied more when I was young.
- Gençken daha çok çalışmalıydım.
- Tom married young.
- Tom genç evlendi.
- When I was young, I tried to read as many books as I could.
- Gençken okuyabildiğim kadar çok kitap okumaya çalışırdım.
- Though he is young, he is quite polite.
- Genç olmasına rağmen, o çok kibar.
- Young animals adapt quickly to a new environment.
- Genç hayvanlar yeni bir çevreye çabuk uyum sağlar.
- She's young enough to start a new life.
- Yeni bir hayata başlamak için yeterince genç.
- I had no idea you were so young.
- Bu kadar genç olduğun hakkında fikrim yoktu.
- Having fun keeps you young.
- Eğlenmek sizi genç tutar.
- Everyone wants to be young and attractive.
- Herkes genç ve çekici olmak ister.
- Tom is young, rich, spoiled and egocentric.
- Tom, genç, zengin, şımarık ve benmerkezcidir.
- Tom isn't as young as Mary is.
- Tom, Mary kadar genç değil.
- He started going bald quite young.
- Çok genç yaşta kelleşmeye başladı.
- I was just too young and stupid to realize I shouldn't have tried doing that.
- Bunu yapmaya çalışmamam gerektiğini anlayamayacak kadar genç ve aptaldım.
- When I was young, we used to swim in the river.
- Gençken nehirde yüzerdik.
- She was young and foolish.
- Kız genç ve aptaldı.
- Don't you think that she's a little young?
- Onun biraz genç olduğunu düşünmüyor musunuz?
- The happy young wife suspected nothing of it.
- Mutlu genç eş hiçbir şeyden şüphelenmedi.
- Shelley's friends died very young.
- Shelley'nin arkadaşları çok genç yaşta öldü.
- Tom is young, but Mary isn't.
- Tom gençtir ama Mary değildir.
- She is young and foolish.
- O genç ve aptal.
- Don't be selfish, young girl!
- Bencil olma, genç kız!
- Tom is young and inexperienced.
- Tom genç ve deneyimsiz.
- Tom is too young to retire.
- Tom emekli olmak için fazla genç.
- I'm not very young.
- Ben çok genç değilim.
- She is as young as I am.
- O, benim kadar genç.
- When I was a young girl, I always wanted to live underwater.
- Genç bir kızken hep su altında yaşamak isterdim.
- Do you have to be young to do that?
- Bunu yapmak için genç mi olman gerekiyor?
- Tom learned French when he was young.
- Tom gençken Fransızca öğrenmişti.
- Tom is quite young, isn't he?
- Tom çok genç, değil mi?
- You had better read a lot of books while you are young.
- Gençken bir sürü kitap okusan iyi olur.
- Tom didn't seem to be as young as Mary seemed to be.
- Tom, Mary kadar genç görünmüyordu.
- She looked good when she was young.
- Gençken iyi görünüyordu.
- Your voice is sweeter to me than even the song of young birds.
- Sesin bana genç kuşların şarkısından bile daha tatlı geliyor.
- I lived in Boston when I was young.
- Ben gençken Boston'da yaşadım.
- She was young and innocent.
- Kız genç ve masumdu.
- He used to get up early when he was young.
- Gençken erken kalkardı.
- It's a good thing to read good books when you are young.
- Gençken iyi kitaplar okumak iyi bir şeydir.
- Charles lived a life of debauchery when he was young.
- Charles gençken sefahat içinde bir hayat yaşadı.
- A young woman came to visit me yesterday.
- Dün genç bir kadın beni ziyarete geldi.
- He's not young anymore.
- O artık genç değil.
- He was better off when he was young.
- O gençken hali vakti daha iyiydi.
- I don't remember ever wanting to become a fireman or a baseball player when I was young.
- Gençken itfaiyeci ya da beyzbol oyuncusu olmak istediğimi hiç hatırlamıyorum.
- You are too young to be in love.
- Aşık olmak için fazla gençsiniz.
- Tom saw three young boys looking at his car.
- Tom arabasına bakan üç genç çocuk gördü.
- Mary is young and attractive.
- Mary genç ve çekici.
- She was young and innocent.
- O genç ve masumdu.
- Valentina became interested in parachute jumping when she was young.
- Valentina genç yaşta paraşütle atlamaya ilgi duymaya başladı.
- You should travel while you're young instead of spending time in front of the computer.
- Bilgisayar başında vakit geçirmek yerine gençken seyahat etmelisiniz.
- Layla was a sweet young girl.
- Layla tatlı bir genç kızdı.
- I'm young, but I'm not that young.
- Gencim ama o kadar da genç değilim.
- He was taken care of by a certain young doctor.
- Onunla genç bir doktor ilgilendi.
- Tom is young at heart.
- Tom'un kalbi genç.
- He was terribly poor when he was young.
- Gençken son derece fakirdi.
- She fell in love with a young soldier.
- Genç bir askere aşık oldu.
- This is the house where I lived when I was young.
- Burası gençken yaşadığım ev.
- He looked good when he was young.
- Gençken iyi görünüyordu.
- Tom is young and naive.
- Tom genç ve saf.
- He is a young student.
- O, genç bir öğrencidir.
- I think Tom came to Boston when he was young.
- Sanırım Tom gençken Boston'a geldi.
- He is not as young as he looks.
- O, göründüğü kadar genç değildir.
- Tom isn't as young as you are.
- Tom senin kadar genç değil.
- Tom and Mary married when they were young.
- Tom ve Mary gençken evlendi.
- The author of this book is still young.
- Bu kitabın yazarı hala genç.
- Tom was young and impressionable.
- Tom genç ve kolay etkilenendi.
- I'm not very young.
- Çok genç değilim.
- Tom is still very young.
- Tom hâlâ çok genç.
- A baby camel is smaller than a young camel.
- Yavru deve, genç deveden daha küçüktür.
- Many young girls like that singer.
- Birçok genç kız, o şarkıcıyı beğenir.
- Everyone was young once.
- Herkes bir zamanlar gençti.
- Tom and Mary are still young.
- Tom ve Mary hala genç.
- I was quick tempered when I was young.
- Gençken çabuk sinirlenirdim.
- Both the old and young are guilty of sinning.
- Hem yaşlılar hem de gençler günah işlemekten suçludur.
- She's not young, is she?
- Genç değil, değil mi?
- Young girls really want to be slender.
- Genç kızlar gerçekten ince olmak ister.
- I was young once.
- Bir zamanlar gençtim.
- He always went fishing on the river when he was young.
- O gençken her zaman nehirde balık tutmaya giderdi.
- I would go to the mountains when young.
- Gençken dağlara giderdim.
- Tom and Mary are still young.
- Tom ve Mary hâlâ genç.
- Tom is too young to join the army.
- Tom orduya katılmak için fazla genç.
- I think Tom came to Boston when he was young.
- Sanırım Tom Boston'a gençken geldi.
- Tom and Mary got married young.
- Tom ve Mary genç yaşta evlendiler.
- I was young and innocent.
- Ben gençtim ve masumdum.
- You are too young to marry.
- Evlenmek için fazla gençsin.
- An irregular galaxy has an undefined shape and is full of young stars, dust, and gas.
- Düzensiz bir galaksi, belirsiz bir şekle sahiptir ve genç yıldızlar, toz ve de gazla doludur.
- Aren't you a little young for this position?
- Bu pozisyon için biraz genç değil misin?
- When I saw him, he was still young.
- Onu gördüğümde hâlâ gençti.
- Tom is not young.
- Tom genç değil.
- He seems to have been a very popular actor when he was young.
- Gençken çok popüler bir aktörmüş gibi görünüyor.
- How young is Tom?
- Tom ne kadar genç?
- When I was young, I used to climb trees a lot.
- Ben gençken ağaçlara çok tırmanırdım.
- She has known him since they were very young.
- Onu çok genç yaşlarından beri tanıyor.
- I was young and naive then.
- O zamanlar genç ve saftım.
- I think Tom is young.
- Sanırım Tom genç.
- It's easier to learn a new language when you are young.
- Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolay.
- She might have been beautiful when she was young.
- O gençken güzel olabilir.
- They say he was a musician when he was young.
- Onun gençken bir müzisyen olduğunu söylüyorlar.
- He is young at heart.
- Kalbi genç.
- The job is not suitable for young girls.
- İş, genç kızlar için uygun değil.
- Tom said I looked very young.
- Tom çok genç göründüğümü söyledi.
- Tom is young and healthy.
- Tom genç ve sağlıklı.
- We were young and carefree.
- Genç ve kaygısızdık.
- Roger left the farm when he was still very young.
- Hâlâ çok gençken, Roger çiftlikten ayrıldı.
- You look a little young to be a rabbi.
- Bir haham olmak için biraz genç görünüyorsun.
- You sound very young.
- Çok genç görünüyorsun.
- She must have been very young when she wrote this poem.
- O, bu şiiri yazdığında çok genç olmalı.
- She is not as young as I am.
- O da benim kadar genç değil.
- A young girl was at the steering wheel.
- Direksiyonda genç bir kız vardı.
- Tom is young, isn't he?
- Tom genç, değil mi?
- When she came to Berlin to study, she was still very young.
- Öğrenim için Berlin'e geldiğinde henüz çok gençti.
- I wonder how Tom manages to stay so young while the rest of us are aging.
- Diğer hepimiz yaşlanırken Tom'un nasıl bu kadar genç kalabildiğini merak ediyorum.
- I'm still young.
- Hâlâ gencim.
- Tom isn't as young as he looks.
- Tom göründüğü kadar genç değildir.
- He's young and healthy.
- O, genç ve sağlıklı.
- My father couldn't afford a car, when he was young.
- Babam gençken araba alacak parası yoktu.
- I wish I had studied French harder while I was young.
- Keşke gençken daha sıkı Fransızca çalışsaydım.
- She looks very young as against her husband.
- Kocasına göre çok genç duruyor.
- These apartments are designed specifically for young families.
- Bu daireler genç aileler için özel olarak tasarlanmıştır.
- I wish I had studied English harder when I was young.
- Keşke gençken daha çok İngilizce çalışsaydım.
- I don't want to go bald while I'm still young.
- Hâlâ gençken kel kalmak istemiyorum.
- He's young and healthy.
- O genç ve sağlıklı.
- Tom and Mary got married when they were very young.
- Tom ve Mary çok gençken evlendiler.
- Tom is young, but he knows what he's doing.
- Tom genç ama o ne yaptığını biliyor.
- They're just young boys.
- Onlar sadece genç çocuklar.
- Tom and Mary are young and healthy.
- Tom ve Mary genç ve sağlıklıdırlar.
- Tom and Mary are both young and attractive.
- Tom ve Mary hem genç hem de çekici.
- He could run fast when he was young.
- O gençken hızlı koşabilirdi.
- When he was young, he liked to go by bike.
- Gençken bisikletle gitmeyi severdi.
- Suddenly, a young woman stood up.
- Aniden, genç bir kadın ayağa kalktı.
- Young girls' desire for slim figures is strong.
- Genç kızların ince vücut arzusu güçlüdür.
- If I were young, I would go abroad.
- Ben genç olsam, yurtdışına giderim.
- Some young Japanese people prefer being single to being married.
- Bazı genç Japonlar bekar olmayı evli olmaya tercih ediyor.
- She looks as young as ever.
- O, her zamanki gibi genç görünüyor.
- I thought Tom wasn't as young as Mary.
- Tom'un Mary kadar genç olmadığını düşünüyorum.
- Tom can't be all that young.
- Tom o kadar da genç olamaz.
- Dan and Linda adopted a young boy from Cambodia.
- Dan ve Linda, Kamboçya'dan genç bir oğlanı evlat edindiler.
- Most of our employees are young.
- Çalışanlarımızın çoğu genç.
- Young as he is, he has a large family to provide for.
- Genç olmasına rağmen geçindirmesi gereken büyük bir ailesi var.
- Despite his young age, he did a very good job.
- Genç yaşına rağmen çok iyi bir iş çıkardı.
- He could run fast when he was young.
- Gençken hızlı koşabiliyormuş.
- Tom and John are just young boys.
- Tom ve John sadece genç çocuklardır.
- Do you think Tom is too young?
- Sizce Tom çok mu genç?
- I'm not young.
- Genç değilim.
- You remind me of myself at a young age.
- Bana genç yaştaki halimi hatırlatıyorsun.
- It is true that he is young, but he is wise.
- Genç olduğu doğrudur ama akıllıdır.
- The president was a farmer when he was young.
- Başkan gençken bir çiftçiydi.
- Tom looks very young.
- Tom çok genç görünüyor.
- Tom learned how to swim when he was very young.
- Tom çok gençken yüzmeyi öğrendi.
- They're young.
- Onlar genç.
- When I was young, I was more agile.
- Gençken daha çeviktim.
- Everyone was young once.
- Bir zamanlar herkes gençti.
- I used to be young and ambitious, just like you.
- Tıpkı senin gibi, genç ve hırslıydım.
- He's young, but he's very intelligent.
- Genç ama çok zeki.
- Tom is young and ambitious.
- Tom genç ve hırslı.
- Being young means you have to go to school.
- Genç olmak okula gitmek demektir.
- This book is within the capacity of young readers.
- Bu kitap genç okuyucuların kapasitesi dahilindedir.
- My parents got divorced when I was young.
- Ben gençken ebeveynlerim boşandı.
- You are still very young.
- Sen hala çok gençsin.
- Don't you think that she's a little young?
- Sizce de biraz genç değil mi?
- She's young and healthy.
- O genç ve sağlıklı.
- She fell in love with a young artist.
- Genç bir sanatçıya aşık oldu.
- You aren't young.
- Genç değilsin.
- We were all so young then.
- O zaman hepimiz çok gençtik.
- I smoked when I was young.
- Gençken sigara içerdim.
- When I was young I wouldn't wear pants.
- Ben gençken pantolon giymezdim.
- What singers were popular when you were young?
- Sen gençken hangi şarkıcılar popülerdi?
- You cannot forget that he is as young as you.
- Onun da senin kadar genç olduğunu unutmamalısın.
- I'm not young like him.
- Ben onun gibi genç değilim.
- I can't keep up with the fashions of young girls these days.
- Bugünlerde genç kızların modasına ayak uyduramıyorum.
- When she came to Berlin to study, she was still very young.
- Berlin'e okumaya geldiğinde daha çok gençti.
- Dan's new girlfriend is very young.
- Dan'in yeni kız arkadaşı çok genç.
- He was young and foolish.
- O genç ve aptaldı.
- The participants were mostly young.
- Katılımcıların çoğu gençti.
- She's young, naive and inexperienced.
- O genç, saf ve tecrübesiz.
- Tom is very young, isn't he?
- Tom çok genç, değil mi?
- My father is young.
- Benim babam genç.
- Having fun keeps you young.
- Eğlenmek seni genç tutar.
- Tom has known Mary since they were both very young.
- Tom, Mary'yi çok genç oldukları yaşlardan beri tanıyor.
- They died young.
- Onlar genç öldü.
- I advise you to go abroad while young.
- Gençken yurtdışına gitmeni tavsiye ederim.
- He is still young.
- O hala genç.
- You're still young and healthy.
- Hâlâ genç ve sıhhatlisiniz.
- Modesty is befitting to a young girl.
- Alçak gönüllülük genç bir kıza yakışıyor.
- He had three sisters, but two died when they were very young.
- Onun üç kız kardeşi vardı ama ikisi çok gençken öldü.
- At that time, we were young and strong.
- O zaman genç ve kuvvetliydik.
- You're young and healthy.
- Sen gençsin ve sağlıklısın.
- Many young families live in this area.
- Birçok genç aile bu bölgede yaşar.
- You're very young.
- Sen çok gençsin.
- He appeared young.
- Genç görünüyordu.
- She was very beautiful when she was young.
- Gençken çok güzeldi.
- John's mother looks so young that she is often mistaken as John's older sister.
- John'un annesi o kadar genç görünüyor ki sık sık John'un ablası zannediliyor.
- Keep in mind that you're not as young as you used to be.
- Eskisi kadar genç olmadığınızı aklınızdan çıkarmayın.
- Tom isn't as young as Mary.
- Tom, Mary kadar genç değil.
- Tom often drove under the influence of alcohol when he was young, but was never caught by the police.
- Tom gençken sık sık alkollüyken araba kullanırdı ama polise hiç yakalanmazdı.
- Your mother must've been very beautiful when she was young.
- Annen gençken çok güzel olmalı.
- Tom and Mary married when they were young.
- Tom ve Mary gençken evlenmişler.
- Making friends is easy when you're young.
- Gençken arkadaş edinmek kolaydır.
- Tom is still a young guy.
- Tom hala genç bir adam.
- They got married young.
- Genç yaşta evlendiler.
- I'm too young to do that.
- Bunu yapmak için fazla gencim.
- You're still young and inexperienced.
- Hâlâ gençsin ve deneyimsizsin.
- Isn't he a bit young?
- O, biraz genç değil mi?
- She looked very young.
- O çok genç görünüyordu.
- The woman is young.
- Kadın genç.
- He seems to have been poor when he was young.
- O gençken fakirmiş gibi görünüyor.
- Tom and Mary are both young, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de genç, değil mi?
- She looks as young as ever.
- Her zamanki gibi genç görünüyor.
- Tom and I married young.
- Tom ve ben genç yaşta evlendik.
- I'm not young.
- Ben genç değilim.
- He was taken care of by a young doctor.
- Genç bir doktor tarafından bakıldı.
- Mary is a naïve young actress.
- Mary toy bir genç oyuncu.
- Young tigers resemble cats.
- Genç kaplanlar kedilere benzer.
- You're young and energetic.
- Genç ve enerjiksin.
- You're not as young as Tom.
- Sen Tom kadar genç değilsin.
- Tom isn't as young as he looks, is he?
- Tom göründüğü kadar genç değil, değil mi?
- She must have been very young when she wrote this poem.
- Bu şiiri yazdığında çok genç olmalı.
- He is young, but experienced.
- O genç ama deneyimli.
- I'm not as young as I used to be.
- Eskisi kadar genç değilim.
- Tom wanted to be an astronaut when he was young.
- Tom gençken astronot olmak istiyordu.
- You're too young to do that.
- Onu yapmak için fazla gençsin.
- Young Martin spent a fairly quiet childhood in Atlanta, Georgia.
- Genç Martin Atlanta, Georgia'da oldukça sakin bir çocukluk geçirdi.
- You're young and naive.
- Genç ve safsın.
- When he was young, he used to follow Beethoven everywhere he went.
- Gençken gittiği her yerde Beethoven'ı takip ederdi.
- They were so young.
- Çok gençtiler.
- She's rich, young and beautiful.
- O zengin, genç ve güzel.
- My uncle isn't young, but he's healthy.
- Amcam genç değil ama sağlıklı.
- You can't be young.
- Genç olamazsın.
- You are young boys.
- Siz genç erkeklersiniz.
- You're young and foolish.
- Genç ve aptalsın.
- Young as she was, she devotedly attended on her sick grandmother.
- Genç olmasına rağmen, hasta büyükannesine özveriyle baktı.
- A young woman asked me where the kindergarten was.
- Genç bir kadın bana kreşin yerini sordu.
- She's young and adventurous.
- O genç ve maceraperesttir.
- I'll never be young again.
- Ben bir daha asla genç olmayacağım.
- You aren't young.
- Genç değilsiniz.
- They say he was a musician when he was young.
- Gençken müzisyen olduğu söylenir.
- In the war, many people died young.
- Savaşta birçok insan genç yaşta öldü.
- Tom is not as young as Mary.
- Tom, Mary kadar genç değil.
- I'm very young compared to Tom.
- Tom'a kıyasla çok gencim.
- Tom learned how to swim when he was very young.
- Tom nasıl yüzeceğini çok gençken öğrendi.
- Are you young?
- Sen genç misin?
- I saw a young boy crossing the street by himself.
- Karşıdan karşıya tek başına geçen genç bir çocuk gördüm.
- Tom isn't as young as most people think he is.
- Tom çoğu insanın onu sandığı kadar genç değil.
- My father went to Germany when he was young.
- Babam gençken Almanya'ya gitmiş.
- At his young age, he has already accomplished a lot.
- Genç yaşında, şimdiden çok başarılıdır.
- I used to play tennis when I was a young student.
- Genç bir öğrenciyken tenis oynardım.
- The painting shows a young woman combing her hair before a mirror.
- Tablo genç bir kadını ayna karşısında saçlarını tararken gösteriyor.
- The badly decomposed body of a young girl was found on the side of a highway.
- Bir otoyolun kenarında genç bir kızın çürümüş cesedi bulundu.
- At his young age, he has already accomplished a lot.
- Genç yaşına rağmen şimdiden çok şey başardı.
- You look pretty young.
- Çok genç görünüyorsun.
- I didn't like my name when I was young.
- Gençken ismimi sevmezdim.
- When I was young, people always told me I was ugly.
- Gençken insanlar bana hep çirkin olduğumu söylerdi.
- Tom isn't as young as you think he is.
- Tom düşündüğünüz kadar genç değil.
- When she was young, she was very popular.
- Gençken çok popülerdi.
- You're not young.
- Genç değilsin.
- He seems young, but he's actually over 40 years old.
- Genç görünüyor ama aslında 40 yaşının üzerinde.
- Tom isn't very young.
- Tom çok genç değil.
- You both seem very young.
- İkiniz de çok genç görünüyorsunuz.
- When she was young, she was very beautiful.
- Gençken çok güzeldi.
- Dancing makes me feel young again.
- Dans etmek beni tekrar genç hissettiriyor.
- I teach French to young children.
- Genç çocuklara Fransızca öğretirim.
- It is true that he is young, but he is clever.
- Onun genç olduğu doğrudur ama o, akıllıdır.
- She is young and immature.
- O genç ve olgunlaşmamış.
- A young girl's body was discovered near Dan's home.
- Dan'ın evinin yakınında genç bir kızın cesedi bulundu.
- Tom learned to swim when he was very young.
- Tom çok gençken yüzmeyi öğrendi.
- I wasn't very athletic when I was young.
- Gençken çok atletik değildim.
- She must have been very beautiful when she was young.
- O gençken çok güzel olmalı.
- I myself was young and felt Love's influence.
- Ben de gençtim ve Love'ın etkisini hissettim.
- Although he is young, he is very careful.
- Genç olmasına rağmen çok dikkatli.
- You're young and strong.
- Genç ve kuvvetlisiniz.
- The last time I saw Tom he was with an attractive young woman.
- Tom'u son gördüğümde o, çekici genç bir kadınla birlikteydi.
- He's rich, young and handsome.
- Zengin, genç ve yakışıklı.
- This book is within the capacity of young readers.
- Bu kitap genç okurların kapasitesi dahilinde.
- Brazil is a young country without a commitment to the past.
- Brezilya geçmişe bağlılığı olmayan genç bir ülke.
- He could ski well when he was young.
- Gençken, iyi kayabilirdi.
- Are you young?
- Genç misin sen?
- Tom is young, but he knows what he's doing.
- Tom genç ama ne yaptığını biliyor.
- They say that he was very poor when he was young.
- Gençken çok fakir olduğunu söylüyorlar.
- Mae became interested in science when she was very young.
- Mae çok gençken bilime ilgi duymaya başladı.
- I wish that I were young again.
- Keşke tekrar genç olsam.
- He can't be young.
- O, genç olamaz.
- He was groomed from a young age to take over the family business.
- Genç yaşta aile işini devralmak için yetiştirildi.
- You don't need to be young to do that.
- Bunu yapmak için genç olmana gerek yok.
- Tom is not as young as I am.
- Tom benim kadar genç değil.
- When I was young, we could swim in the river.
- Ben gençken nehirde yüzebilirdik.
- He seems to have been a very popular actor when he was young.
- O gençken çok popüler bir aktörmüş gibi görünmektedir.
- Tom is a young teacher and doesn't have much teaching experience yet.
- Tom genç bir öğretmen ve henüz çok öğretim deneyimi yok.
- Your voice is sweeter to me than even the song of young birds.
- Senin sesin benim için genç kuşların cıvıldamalarından bile daha tatlıdır.
- Sadly, the poet died young.
- Ne yazık ki şair genç yaşta öldü.
- Her father died when she was young.
- Babası o gençken öldü.
- Do young French people talk about politics too?
- Genç Fransızlar da siyaset hakkında konuşur mu?
- People say she was an actress when she was young.
- İnsanlar onun gençken aktris olduğunu söylüyor.
- I have a young wife.
- Genç bir karım var.
- He makes young girls' hearts flutter.
- Genç kızların kalbini çarptırıyor.
- The badly decomposed body of a young girl was found on the side of a highway.
- Genç bir kızın fena halde çürümüş cesedi otoyolun kenarında bulundu.
- She is a young student.
- O, genç bir öğrencidir.
- Indeed he is young, but he is well experienced for his age.
- Gerçekten çok genç ama yaşına göre çok tecrübeli.
- I'm not as young as I was.
- Eskisi kadar genç değilim.
- Isn't he a young American student?
- O genç bir Amerikalı öğrenci değil mi?
- The attitude of the court toward young criminals is different from its attitude toward adult criminals.
- Mahkemenin genç suçlulara karşı tavrı yetişkin suçlulara karşı tavrından farklıdır.
- We're still young.
- Hâlâ genciz.
- Sami murdered two young teenagers.
- Sami iki genci öldürdü.
- There was a young doctor that looked after him.
- Onunla ilgilenen genç bir doktor vardı.
- We're not as young as we used to be.
- Biz eskisi kadar genç değiliz.
- He's young, but he's very wise.
- Genç ama çok akıllı.
- We got married very young.
- Çok genç evlendik.
- A young person is waiting for you outside.
- Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.
- You're not as young as Tom.
- Tom kadar genç değilsin.
- Shelley's friends died very young.
- Shelley'in arkadaşları çok genç öldüler.
- Mary is an intelligent and highly articulate young woman.
- Mary akıllı ve son derece konuşkan genç bir kadın.
- Mary is said to have been a great singer when she was young.
- Mary'nin gençken harika bir şarkıcı olduğu söyleniyor.
- Tom and Mary are both very young.
- Tom ve Mary ikisi de çok genç.
- She married young.
- Genç yaşta evlendi.
- She looks a little young to get married.
- O evlenmek için biraz genç görünüyor.
- He said that he was very poor when he was young.
- O gençken çok fakir olduğunu söyledi.
- This is the house where I used to live when I was young.
- Bu, gençken yaşadığım ev.
- Tom died when I was very young.
- Ben çok gençken Tom öldü.
- Mary is said to have been a great singer when she was young.
- Mary'nin gençken büyük bir şarkıcı olduğu söyleniyor.
- Mary is young and beautiful.
- Mary genç ve güzel.
- Tom died when he was very young.
- Tom çok genç yaşta öldü.
- Although he's young, he's an outstanding doctor.
- Genç olmasına rağmen o olağanüstü bir doktor.
- When I saw him, he was still young.
- Onu gördüğümde, o hâlâ gençti.
- The family mourned the tragic death of their young child.
- Aile, genç çocuklarının trajik ölümünün yasını tuttu.
- Sami is inexperienced and very young.
- Sami tecrübesiz ve çok gençtir.
- I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve etkilenebilirdim.
- Young girls really want to be slender.
- Genç kızlar gerçekten ince olmak istiyor.
- Tom is still young.
- Tom hâlâ genç.
- If he had not died so young, he would have become a great scientist.
- Eğer çok genç ölmeseydi, büyük bir bilim adamı olacaktı.
- She looks very young as against her husband.
- Kocasına kıyasla çok genç gösterir.
- I was young and stupid.
- Genç ve aptaldım.
- Sami and Layla were an ambitious young couple.
- Sami ve Layla hırslı genç bir çiftti.
- They say that he was very poor when he was young.
- Onlara göre gençken çok yoksuldu.
- I'm young, but I'm not stupid.
- Ben gencim ama aptal değilim.
- It is a pity that the singer died so young.
- Şarkıcının bu kadar genç yaşta ölmesi çok üzücü.
- You're young and single.
- Sen gençsin ve bekarsın.
- I would often swim in this river when I was young.
- Gençken bu nehirde sık sık yüzerdim.
- When I was young, I used to go swimming in a nearby creek.
- Gençken yakın bir derede yüzmeye giderdim.
- Tom didn't have very many friends when he was young.
- Tom'un gençken çok fazla arkadaşı yoktu.
- Aren't you a little too young to be dating a guy as old as Tom?
- Tom kadar yaşlı bir adamla çıkmak için biraz genç değil misin?
- I want to be young again.
- Tekrar genç olmak istiyorum.
- He is a promising young businessman.
- Gelecek vaat eden genç bir iş adamı.
- A long time ago when I was young, I used to write in my diary every day.
- Uzun zaman önce gençken her gün günlüğüme yazardım.
- Tom is still kind of young.
- Tom hâlâ biraz genç.
- He's a young, impressionable teenager.
- O genç, etkilenebilir bir ergen.
- I'm not as young as I was.
- Ben, eskisi kadar genç değilim.
- Are you really as young as you say you are?
- Gerçekten söylediğin kadar genç misin?
- When I was young, I used to go swimming in a nearby creek.
- Gençken yakındaki bir derede yüzmeye giderdim.
- I used to keep a diary every day when I was young.
- Ben gençken her gün günlük tutardım.
- Tom and Mary were young.
- Tom ve Mary gençti.
- I wish I hadn't gotten married so young.
- Keşke bu kadar genç evlenmeseydim.
- Tom is young and energetic.
- Tom genç ve enerjik.
- He has a beautiful young wife.
- Genç ve güzel bir karısı var.
- Tom isn't as young as Mary.
- Tom Mary kadar genç değil.
- Mary is a naïve young actress.
- Mary saf ve genç bir aktris.
- When he was young, he had an arrogant air.
- Gençken kibirli bir havası vardı.
- I was young and immature at the time.
- O zamanlar genç ve toydum.
- She lived in the suburbs of Tokyo when she was young.
- Gençken Tokyo'nun banliyölerinde yaşıyordu.
- Dan was too young to go to the park alone.
- Dan yalnız başına parka gitmek için fazla gençti.
- Although he is young, he is very careful.
- Genç olmasına rağmen, çok dikkatlidir.
- He is no longer young.
- O artık genç değil.
- He's still young.
- O hala genç.
- Young tigers resemble cats.
- Genç kaplanlar kedilere benzerler.
- When my brother was young, I often used to take him to the park.
- Erkek kardeşim gençken onu sık sık parka götürürdüm.
- The work of this young artist is very interesting.
- Bu genç sanatçının eseri çok ilginç.
- The woman is not young.
- Kadın genç değil.
- Mary is young and very attractive.
- Mary genç ve çok çekici.
- Tom was a pretty good singer when he was young.
- Tom gençken oldukça iyi bir şarkıcıydı.
- He's young, but he's very wise.
- O genç ama çok akıllıdır.
- Charles lived a life of debauchery when he was young.
- Charles'ın gençken çapkın bir hayatı vardı.
- He is said to have been very poor when he was young.
- Onun gençken çok yoksul olduğu söyleniyor.
- I'm too young to go there alone.
- Oraya yalnız gidemeyecek kadar gencim.
- I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve kolay etkilenendim.
- He's young and talented.
- O, genç ve yetenekli.
- Melanie is a young mathematician.
- Melanie genç bir matematikçidir.
- I feel young.
- Genç hissediyorum.
- When I was young I wouldn't wear pants.
- Gençken pantolon giymezdim.
- He's young and talented.
- Genç ve yetenekli.
- He is still young.
- O hâlâ genç.
- Tom learned to swim when he was very young.
- Tom yüzmeyi çok gençken öğrendi.
- I got married very young.
- Çok genç evlendim.
- Tom is young and single.
- Tom genç ve bekardır.
- To be young is to have a head which calculates and a heart which doesn't calculate.
- Genç olmak, hesaplayan bir kafaya ve hesaplamayan bir kalbe sahip olmaktır.
- My father went to Germany when he was young.
- Babam gençken Almanya'ya gitmişti.
- The boys who helped us weren't so young.
- Bize yardım eden çocuklar o kadar genç değildi.
- Doing this makes me feel young again.
- Bunu yapmak beni yine genç hissettiriyor.
- Mary was a tall slender young woman with dark hair.
- Mary uzun boylu, ince yapılı, siyah saçlı genç bir kadındı.
- I was young at the time.
- O zaman gençtim.
- Tom is young, but Mary isn't.
- Tom genç ama Mary değil.
- I lived in Boston when I was young.
- Gençken Boston'da yaşadım.
- She's young enough to start a new life.
- O yeni bir hayata başlamak için yeterince genç.
- He said that he was very poor when he was young.
- Gençken çok fakir olduğunu söyledi.
- The bus was full of young children.
- Otobüs genç çocuklarla doluydu.
- You're almost young enough to be my daughter, aren't you?
- Neredeyse kızım olacak kadar gençsin, değil mi?
- I used to be thin when I was young.
- Gençken zayıftım.
- She is a young student.
- O genç bir öğrenci.
- Tom died when he was very young.
- Tom çok gençken öldü.
- I don't remember ever wanting to become a fireman or a baseball player when I was young.
- Ben gençken bir itfaiyeci ya da bir beyzbol oyuncusu olmak istediğimi hiç hatırlamıyorum.
- Tom left home when he was very young.
- Tom çok gençken evden ayrıldı.
- Everyone wants to be young and attractive.
- Herkes genç ve çekici olmak istiyor.
- You look a little young.
- Biraz genç görünüyorsun.
- I got married young.
- Ben genç evlendim.
- Tom lost both his parents when he was still very young.
- Tom hâlâ çok gençken hem annesini hem de babasını kaybetti.
- What was it like when you were young?
- Sen gençken nasıldı?
- Tom left home when he was very young.
- Tom çok gençken evi terk etti.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
- Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en hippi şey transistörlü radyoydu.
- You're probably too young to understand what is likely to happen next.
- Muhtemelen bundan sonra ne olacağını anlayamayacak kadar gençsiniz.
- When my mother was young, she was very beautiful.
- Annem gençken çok güzeldi.
- She must've been beautiful when she was young.
- Gençken çok güzelmiş herhalde.
- He always went fishing on the river when he was young.
- Gençken hep nehirde balık tutmaya giderdi.
- She is not as young as she looks.
- O, göründüğü kadar genç değil.
- I would often swim in this river when I was young.
- Gençken sık sık bu nehirde yüzerdim.
- You're an extremely beautiful young woman.
- Son derece güzel genç bir kadınsın.
- Tom is a little too young for me.
- Tom benim için biraz fazla genç.
- When I was young, I would often go to watch baseball games.
- Ben gençken sık sık beyzbol maçlarını izlemeye giderdim.
- Tom is young and idealistic.
- Tom genç ve idealist.
- Because my nephew was still young, he was forgiven.
- Yeğenim henüz genç olduğu için affedildi.
- Tom isn't a young guy anymore.
- Tom artık genç bir adam değil.
- I'm not as young as the rest of my teammates.
- Diğer takım arkadaşlarım kadar genç değilim.
- He is not young.
- O genç değil.
- She may have been beautiful when she was young.
- Gençken güzel olabilirdi.
- He's rich, young and handsome.
- O zengin, genç ve yakışıklı.
- Dan and Linda adopted a young boy from Cambodia.
- Dan ve Linda Kamboçya'dan genç bir çocuğu evlat edindiler.
- In the war, many people died young.
- Savaşta pek çok insan genç yaşta öldü.
- Ken is not as young as Tom.
- Ken Tom kadar genç değil.
- You're far too young to be doing this.
- Bunu yapmak için fazla gençsin.
- We're not as young as we used to be.
- Eskisi kadar genç değiliz.
- I'm a little too young.
- Biraz fazla gencim.
- You're young and naive.
- Sen gençsin ve safsın.
- I used to write in my diary every day when I was young.
- Gençken her gün günlüğüme yazardım.
- Being young means you have to go to school.
- Genç olmak okula gitmek zorunda olduğun anlamına gelir.
- I left home when I was young.
- Gençken evden ayrıldım.
- The author of this book is still young.
- Bu kitabın yazarı hâlâ genç.
- Tom's new girlfriend is very young.
- Tom'un yeni kız arkadaşı çok genç.
- He learned Russian when he was young.
- Gençken Rusça öğrenmiş.
- I feel young at heart.
- Kendimi genç hissediyorum.
- I'm not young like him.
- Onun gibi genç değilim.
- We were young and foolish back then.
- O zamanlar genç ve aptaldık.
- I wonder how Tom manages to stay so young while the rest of us are aging.
- Onun dışında hepimiz yaşlanırken Tom bu kadar genç kalmayı nasıl başarıyor acaba?
- He looks as young as ever.
- O, her zamanki gibi genç görünüyor.
- The suspect was revealed to be a young teenager named Dan Anderson.
- Şüphelinin Dan Anderson adında bir genç ergen olduğu ortaya çıkarıldı.
- She fell in love with a young officer.
- Genç bir subaya aşık oldu.
- He isn't young.
- O genç değil.
- I was young and crazy once.
- Bir zamanlar genç ve deliydim.
- Tom isn't as young as we are.
- Tom bizim kadar genç değil.
- John's mother looks so young that she is often mistaken as John's older sister.
- John'un annesi öyle genç görünüyor ki, sık sık John'un ablası olduğu sanılıyor.
- The speaker is young.
- Spiker genç.
- She may have been beautiful when she was young.
- Gençken güzel olabilir.
- There's a young woman with Tom.
- Tom'un yanında genç bir kadın var.
- We're not as young as Tom.
- Biz Tom kadar genç değiliz.
- We were so young at that time.
- O zamanlar çok gençtik.
- As was the custom in those days, he married young.
- O günlerde âdet olduğu üzere, genç yaşta evlendi.
- This artist died young.
- Bu sanatçı genç yaşta öldü.
- There's a young woman with Tom.
- Tom'la birlikte genç bir kadın var.
- You're too young to do that.
- Onu yapamayacak kadar gençsiniz.
- You're young and inexperienced.
- Sen gençsin ve deneyimsizsin.
- I got married young.
- Genç yaşta evlendim.
- They say that he was ambitious when young.
- Gençken hırslı olduğunu söylüyorlar.
- Tom is young and adventurous.
- Tom genç ve maceracıdır.
- They were young.
- Gençtiler.
- Tom and I married young.
- Tom ve ben genç evlendik.
- You look a little young to be a teacher.
- Öğretmen olmak için biraz genç görünüyorsun.
- They married when they were young.
- Genç yaştayken evlenmişler.
- He's a talented young director.
- O, yetenekli genç bir yönetmen.
- They're both very young and very pretty.
- İkisi de çok genç ve çok güzeller.
- He could swim very well when he was young.
- Gençken çok iyi yüzebiliyordu.
- Mary must've been very pretty when she was young.
- Mary gençken çok güzel olmalıydı.
- You're too young to remember the nineties.
- Doksanları hatırlayamayacak kadar gençsin.
- It is true she is young, but she is wise.
- Genç olduğu doğru, ama bilge.
- Tom is so young.
- Tom çok genç.
- Tom became interested in baking when he was very young.
- Tom çok gençken fırıncılıkla ilgilenmeye başladı.
- You're young and foolish.
- Sen gençsin ve aptalsın.
- The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
- Tom is too young to know the truth.
- Tom gerçeği bilmek için fazla genç.
- There's nothing more annoying than a group of young girls all trying to talk at the same time.
- Aynı anda konuşmaya çalışan bir grup genç kızdan daha can sıkıcı bir şey yok.
- Old in body but young at heart.
- Vücutta yaşlı ama kalpte genç.
- She looks very young as against her husband.
- Kocasının aksine çok genç görünüyor.
- Her behavior isn't normal for a young girl.
- Davranışları genç bir kız için normal değil.
- When Tom was young, he worked in the United States for a year.
- Tom gençken bir yıl Amerika'da çalıştı.
- It is true that he is young, but he is clever.
- Genç olduğu doğrudur ama zekidir.
- You look a little young to be a teacher.
- Sen öğretmen olmak için biraz genç görünüyorsun.
- I'm too young to do that by myself.
- Onu kendi başıma yapamayacak kadar gencim.
- She married young.
- Gençken evlendi.
- While you're young, you should read a lot.
- Gençken çok okumalısın.
- Is Tom too young to play baseball?
- Tom beyzbol oynamak için çok mu genç?
- Keep in mind that you're not as young as you used to be.
- Eskisi gibi genç olmadığını unutma.
- How young do you think Tom is?
- Sence Tom ne kadar genç?
- Fadil was so young.
- Fadıl çok gençti.
- It makes me feel young again.
- Bu beni yine genç hissettiriyor.
- I was really young when I met you.
- Seninle tanıştığımda çok gençtim.
- She was very beautiful when she was young.
- O, gençken çok güzeldi.
- You're almost young enough to be my daughter.
- Neredeyse kızım olacak kadar gençsin.
- I'm young at heart.
- Kalbim genç benim.
- Mary is a brilliant young lawyer.
- Mary parlak bir genç avukattır.
- The waitresses are young, pretty, sexy and well-dressed.
- Garsonlar genç, güzel, seksi ve iyi giyimli.
- Her behaviour isn't normal for a young girl.
- Onun davranışı genç bir kız için normal değil.
- We were young once, weren't we, Linda?
- Biz bir zamanlar gençtik, değil mi, Linda?
- Tom wrote a short story about a young girl and her dog.
- Tom genç bir kız ve köpeği hakkında kısa bir öykü yazdı.
- They married when they were still young.
- Daha gençken evlendiler.
- Young as he is, he has a large family to support.
- Genç olmasına rağmen geçindirmesi gereken büyük bir ailesi var.
- The crowd is young.
- Kalabalık genç.
- She looks very young.
- Çok genç görünüyor.
- Tom is young and innocent.
- Tom genç ve masum.
- He appeared young.
- O genç görünüyordu.
- He's young and single.
- O genç ve bekar.
- Isn't she a bit young?
- O biraz genç değil mi?
- Her father could swim well when he was young.
- Onun babası gençken iyi yüzebilirdi.
- Isn't she a little young?
- O biraz genç değil mi?
- We were young.
- Biz gençtik.
- Tom and Mary got married very young.
- Tom ve Mary çok genç evlendi.
- Tom and Mary are young and healthy.
- Tom ve Mary genç ve sağlıklılar.
- He's young, but he's very intelligent.
- O genç ama çok zekidir.
- Aren't you a little young for this position?
- Bu pozisyon için biraz genç değil misiniz?
- It is true she is young, but she is wise.
- Genç olduğu doğru, ama akıllı.
- Tom was almost as young as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar gençti.
- Young Cubans watch a lot of American TV.
- Genç Kübalılar çok fazla Amerikan televizyonu izliyor.
- Mary is a brilliant young lawyer.
- Mary genç ve zeki bir avukat.
- He can't be young.
- Genç yaşta olamaz.
- A young Kyrgyz woman, creating a miracle with her own hands in Moscow, amazed the Dagestanis.
- Moskova’da kendi elleriyle bir mucize yaratan genç bir Kırgız kadın, Dağıstanlıları şaşırttı.
- Jane married young.
- Jane, genç yaşta evlendi.
- Tom is a young teacher and doesn't have much teaching experience yet.
- Tom genç bir öğretmen ve henüz çok fazla öğretmenlik deneyimi yok.
- Tom is young at heart.
- Tom kalpten gençtir.
- Tom is young and strong.
- Tom genç ve güçlü.
- He may still be young, but he really is a reliable person.
- Hâlâ genç olabilir ama gerçekten güvenilir bir insan.
- Fortunately we are no longer young.
- Çok şükür artık genç değiliz.
- Thousands of young soldiers are preparing for battle.
- Binlerce genç asker savaşa hazırlanıyor.
- Sami is too young to die.
- Sami ölmek için fazla genç.
- The handsome young soldier fell in love with a nurse and married her after the war.
- Yakışıklı genç asker bir hemşireye aşık oldu ve savaştan sonra onunla evlendi.
- I'm not as young as Tom thinks I am.
- Tom'un olduğumu düşündüğü kadar genç değilim.
- I could run much faster when I was young.
- Gençken daha hızlı koşabilirdim.
- You're still young and healthy.
- Sen hâlâ genç ve sağlıklısın.
- When I was young, my father used to take me to school.
- Ben gençken, babam beni okula götürürdü.
- I wish I hadn't gotten married so young.
- Keşke o kadar genç evlenmeseydim.
- What's your favorite song to sing with young children?
- Genç çocuklarla söylemek için en sevdiğin şarkı nedir?
- Tom seems young.
- Tom genç görünüyor.
- I was young when my parents got divorced.
- Ebeveynlerim boşandığında gençtim.
- He wishes he had studied harder when he was young.
- Keşke gençken daha çok çalışsaydım diyor.
- Mountain bike racing has caught on with young Japanese in the past few years.
- Dağ bisikleti yarışları son birkaç yıldır genç Japonların ilgisini çekiyor.
- Tom used to take a lot of pictures when his children were young.
- Tom, çocukları gençken çok fazla resim çekerdi.
- She was young, pure, joyful and naive.
- O, genç, saf, neşeli ve toydu.
- When he was young, he sometimes played soccer.
- Gençken bazen futbol oynardı.
- My father abandoned me when I was young.
- Babam ben gençken beni terk etti.
- Mary is young and attractive.
- Mar genç ve çekici.
- He's a fine young lad.
- O iyi bir genç delikanlı.
- You're still young and inexperienced.
- Hâlâ genç ve deneyimsizsin.
- He is a promising young businessman.
- Gelecek vaat eden genç bir işadamı.
- He looked very young.
- O çok genç görünüyordu.
- What kind of games were popular when you were young?
- Sen gençken ne tür oyunlar popülerdi?
- I wish I'd studied harder when I was young.
- Keşke gençken daha çok çalışsaydım.
- He looked very young.
- Çok genç görünüyordu.
- We're not so young that we don't understand what love is.
- Aşkın ne olduğunu anlamayacak kadar genç değiliz.
- It's easier to learn a new language when you are young.
- Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolaydır.
- You should make the most of your time while you are young.
- Gençken vaktinizi çoğunu en iyi şekilde değerlendirmelisiniz.
- She's young and attractive.
- O genç ve çekici.
- Her father could swim well when he was young.
- Babası gençken iyi yüzebiliyordu.
- She recruited a young graduate to help her.
- Ona yardım etmesi için genç bir mezunu işe aldı.
- Sami died so young and he had so much more to give.
- Sami çok genç ölmüştü ve verecek daha çok şeyi vardı.
- A young girl's body was discovered near Dan's home.
- Dan'in evinin yakınlarında genç bir kızın cesedi bulundu.
- Tom can't be all that young.
- Tom o kadar genç olamaz.
- That made me feel young again.
- Bu bana kendimi tekrar genç hissettirdi.
- He learned Russian when he was young.
- O gençken Rusça öğrendi.
- I used to keep a diary every day when I was young.
- Gençken her gün günlük tutardım.
- Peter looks very young.
- Peter çok genç görünüyor.
- Sad to say, her son died young.
- Üzülerek söylüyorum ki, oğlu genç yaşta öldü.
- He's young and beautiful.
- O genç ve güzel.
- You must not forget that she is as young as you.
- Onun da senin kadar genç olduğunu unutmamalısın.
- You sound very young.
- Sesin çok genç geliyor.
- You're too young to remember the nineties.
- Doksanlı yılları hatırlamak için fazla gençsin.
- You were so young when Tom left.
- Tom gittiğinde çok gençtin.
- When Tom was young, he ate three eggs every day.
- Tom gençken her gün üç yumurta yerdi.
- It's a pity that he had died so young.
- Çok genç ölmesi üzücü.
- That young actor is a James Dean.
- Bu genç aktör bir James Dean.
- Since I'm no longer young, I can't do that anymore.
- Artık genç olmadığım için, onu artık yapamam.
- She is too young to understand that her father died.
- Babasının öldüğünü anlayamayacak kadar genç.
- You're young.
- Sen gençsin.
- You're not young.
- Sen genç değilsin.
- She's young and single.
- O genç ve bekar.
- Were I young, I would go abroad.
- Ben genç olsaydım yurt dışına çıkardım.
- You can't be young.
- Sen genç olamazsın.
- Most women are not so young as they are painted.
- Çoğu kadın gösterildiği kadar genç değildir.
- They got married young.
- Onlar genç evlendiler.
- Tom isn't young.
- Tom genç değildir.
- You are only young once.
- Sadece bir kez genç olursun.
- Tom was young and impressionable.
- Tom genç ve kolay etkilenen biriydi.
- I'm way too young to do that by myself.
- Onu kendi başıma yapamayacak kadar gencim.
- You should have learned how to swim when you were young.
- Gençken nasıl yüzüleceğini öğrenmeliydin.
- I'd like to be young again.
- Tekrar genç olmak isterdim.
- Tom is still very young.
- Tom hala çok genç.
- You are young and healthy and you will surely live a long life.
- Genç ve sağlıklısınız ve kesinlikle uzun bir hayat yaşayacaksınız.
- Tom is young and talented.
- Tom genç ve yetenekli.
- You should read many books when you are young.
- Gençken çok kitap okumalısın.
- When she was young, she was very beautiful.
- Gençken, o çok güzeldi.
- When I was young, I tried to read as many books as I could.
- Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.
- I am not at all young anymore.
- Artık hiç de genç değilim.
- Tom is young and beautiful.
- Tom genç ve güzel.
- She's so young.
- O çok genç.
- He left home very young.
- Evden çok genç ayrıldı.
- They're both very young and very pretty.
- Onların ikisi de çok genç ve çok sevimliler.
- Tom isn't that young anymore.
- Tom artık o kadar genç değil.
- Your mother is very young, isn't she?
- Annen çok genç, değil mi?
- The teacher's young daughter was a beautiful blonde with big blue eyes.
- Öğretmenin genç kızı büyük mavi gözlü güzel bir sarışındı.
- He's not young anymore.
- Artık genç değil.
- We got married very young.
- Biz çok genç evlendik.
- She looked very young.
- Çok genç görünüyordu.
- Doing this makes me feel young again.
- Bunu yapmak beni yeniden genç hissettiriyor.
- Laurie is a young girl.
- Laurie genç bir kız.
- I'd like to be young again.
- Tekrar genç olmak istiyorum.
- You're very young.
- Sen çok gençssin.
- Tom died when I was very young.
- Tom ben çok gençken öldü.
- Tom often drove under the influence of alcohol when he was young, but was never caught by the police.
- Tom gençken sık sık alkollü olarak araba kullandı ama hiç polise yakalanmadı.
- Fortunately we are no longer young.
- Neyse ki artık genç değiliz.
- She's young and energetic.
- Kız genç ve enerjik.
- I am young, too.
- Ben de gencim.
- When she was young, she would never eat anything fattening.
- Gençken asla şişmanlatıcı bir şey yemezdi.
- I'm too young to do that yet.
- Henüz onu yapamayacak kadar gencim.
- Tom lost his parents when he was young.
- Tom anne ve babasını gençken kaybetti.
- Tom isn't as young as Mary is.
- Tom Mary kadar genç değil.
- A young person is waiting for you outside.
- Dışarıda genç biri sizi bekliyor.
- He looked good when he was young.
- O gençken iyi görünüyordu.
- Mary was young.
- Mary gençti.
- You don't need to be young to do that.
- Onu yapmak için genç olman gerekmiyor.
- I thought Tom wasn't as young as Mary.
- Tom'un Mary kadar genç olmadığını sanıyordum.
- They're still young.
- Onlar hâlâ genç.
- You're still young and strong.
- Hala genç ve güçlüsün.
- Charles lived a life of debauchery when he was young.
- Charles gençken bir hovardalık hayatı yaşadı.
- All old people were once young and all young people will be old one day, except for those that die on the way.
- Tüm yaşlı insanlar bir zamanlar gençti ve tüm gençler de bir gün yaşlanacak, yolda ölenler hariç.
- We're not young anymore.
- Artık genç değiliz.
- When I was young, we could swim in the river.
- Ben gençken, nehirde yüzebiliyorduk.
- Tom lost both his parents when he was very young.
- Tom çok gençken her iki ebeveynini de kaybetti.
- He's a fine young lad.
- O iyi genç bir delikanlı.
- Both Tom and Mary were quite good-looking when they were young.
- Hem Tom hem de Mary gençken oldukça yakışıklıydılar.
- A long time ago when I was young, I used to write in my diary every day.
- Uzun zaman önce ben gençken, ben her gün günlüğüme yazardım.
- You should read a lot of books while you're young.
- Gençken çok sayıda kitap okumalısın.
- Both the old and young are guilty of sinning.
- Hem yaşlılar hem de gençler günah suçlusudur.
- When he was young, he ate three eggs every day.
- Gençken her gün üç yumurta yerdi.
- How young do you think Tom is?
- Tom'un ne kadar genç olduğunu düşünüyorsun?
- She looked good when she was young.
- O gençken iyi görünüyordu.
- Tom is young and immature.
- Tom genç ve olgunlaşmamış.
- The work of this young artist is very interesting.
- Bu genç sanatçının çalışmaları çok ilginç.
- When Tom was young, he worked in the United States for a year.
- Tom gençken bir yıl boyunca Amerika Birleşik Devletleri'nde çalıştı.
- Melanie is a young mathematician.
- Melanie genç bir matematikçi.
- A young girl on crutches asked Tom where he lived.
- Koltuk değnekli genç bir kız Tom'a nerede yaşadığını sordu.
- It is true that he is young, but he is very reliable.
- Genç olduğu doğru ama çok güvenilirdir.
- At that time, we were young and strong.
- O zamanlar genç ve güçlüydük.
- We should take into account she is still young.
- Onun hâlâ genç olduğunu hesaba katmalıyız.
- Tell a beautiful story to my young friend.
- Genç arkadaşıma güzel bir hikaye anlat.
- Most women are not so young as they are painted.
- Çoğu kadın resmedildiği kadar genç değildir.
- She was advised by him to go abroad while she was still young.
- Hâlâ gençken yurtdışına gitmesini tavsiye etti.
- John's mother looks very young, so she is often mistaken for his older sister.
- John'un annesi çok genç görünüyor, bu yüzden sık sık ablası sanılıyor.
- Tom and Mary are young.
- Tom ve Mary genç.
- We can't put a young boy in prison.
- Genç bir çocuğu hapse atamayız.
- Everyone here looks so young.
- Buradaki herkes çok genç görünüyor.
- And who's this young whippersnapper!
- Ve bu genç zıpır da kim!
- She might have been beautiful when she was young.
- Gençken güzel olabilirdi.
- I'm not as young as the rest of my teammates.
- Takım arkadaşlarımın kalanı kadar genç değilim.
- Tom and John are just young boys.
- Tom ve John sadece genç çocuklar.
- Your mother must've been beautiful when she was young.
- Annen gençken çok güzel olmalı.
- You're young and healthy.
- Genç ve sağlıklısın.
- He is very young.
- O çok genç.
- I had a small dog when I was young.
- Gençken küçük bir köpeğim vardı.
- When she was young, she preferred coffee to Japanese tea.
- Gençken kahveyi Japon çayına yeğlerdi.
- Tom is a young, promising actor.
- Tom genç ve istikbali parlak bir oyuncudur.
- You're young and inexperienced.
- Genç ve deneyimsizsin.
- Both Tom and Mary were quite good-looking when they were young.
- Hem Tom hem de Mary gençken oldukça iyi görünüyorlardı.
- When he was young, he would often watch baseball.
- Gençken sık sık beyzbol seyrederdi.
- Tom isn't as young as me.
- Tom benim kadar genç değil.
- I used to be young and ambitious, just like you.
- Eskiden ben de senin gibi genç ve hırslıydım.
- They were so young.
- Onlar çok gençti.
- If I were young, I would go abroad.
- Genç olsaydım, yurtdışına giderdim.
- Tom could swim a lot faster when he was young.
- Tom gençken çok daha hızlı yüzebiliyordu.
- When he was young, he would often watch baseball.
- Gençken sık sık beyzbol izlerdi.
- Her behaviour isn't normal for a young girl.
- Davranışları genç bir kız için normal değil.
- They married when they were young.
- Onlar gençken evlendiler.
- She must have been a pretty girl when she was young.
- Gençken hoş bir kız olmalı.
- You should travel while you're young instead of spending time in front of the computer.
- Gençken bilgisayarın önünde zaman harcamak yerine seyahat etmelisin.
- Tom is young and handsome.
- Tom genç ve yakışıklıdır.
- Mary is a beautiful and intelligent young woman.
- Mary güzel ve zeki genç bir kadındır.
- He is too young to go there alone.
- Oraya yalnız gidemeyecek kadar genç.
- She is a very intelligent young lady.
- Çok zeki genç bir hanımdır.
- She's young, maybe too young.
- O genç, belki de çok genç.
- It is a pity that he died so young.
- Bu kadar genç yaşta ölmesi çok üzücü.
- You'll never be young again.
- Bir daha asla genç olmayacaksın.
- He acquired French when he was young.
- O gençken Fransızca öğrendi.
- When my mother was young, she was very beautiful.
- Annem gençken çok güzelmiş.
- You'll never be young again.
- Bir daha asla genç olamayacaksın.
- I was young and ambitious once.
- Bir zamanlar genç ve hırslıydım.
- I could swim faster when I was young.
- Gençken daha hızlı yüzebiliyordum.
- Tom is young, rich, spoiled and egocentric.
- Tom genç, zengin, şımarık ve benmerkezci.
- Tom and Mary married when they were still young.
- Tom ve Mary henüz gençken evlendiler.
- I have a young daughter.
- Benim genç bir kızım var.
- I'm quite young.
- Daha çok gencim.
- My grandfather could sing quite well when he was young.
- Büyükbabam gençken çok iyi şarkı söylerdi.
- He knew a young peasant maid.
- O, genç bir köylü hizmetkâr biliyordu.
- Tom was quite handsome when he was young.
- Tom gençken oldukça yakışıklıydı.
- Mary must've been very pretty when she was young.
- Mary gençken oldukça güzel olmalı.
- The poet died young, but his works survived for centuries.
- Şair genç yaşta öldü ama eserleri yüzyıllarca yaşadı.
- It is a pity that he died so young.
- Ne yazık ki o çok genç öldü.
- When you are young and healthy, you can want to kill yourself on Monday and laugh again on Wednesday.
- Genç ve sağlıklı olduğunuzda, Pazartesi günü kendinizi öldürmek isteyebilir ve Çarşamba günü tekrar gülebilirsiniz.
- His son died from cancer at a young age.
- Oğlu genç yaşta kanserden öldü.
- Layla was too young to be a mother.
- Leyla anne olamayacak kadar gençti.
- You should work hard while you are young.
- Sen gençken çok çalışmalısın.
- Mary is young enough to be your daughter.
- Mary senin kız kardeşin olmak için yeterince genç.
- Tom and Mary got married very young.
- Tom ve Mary çok genç evlendiler.
- Maybe he's not young.
- Belki de genç değildir.
- A 2016 Department of Defense report found that nearly three-quarters of young Americans are unfit to serve in America’s military.
- 2016 tarihli bir Savunma Bakanlığı raporunda, genç Amerikalıların yaklaşık dörtte üçünün Amerika’nın ordusunda hizmet etmeye uygun olmadığı tespit edildi.
- The attitude of the court toward young criminals is different from its attitude toward adult criminals.
- Mahkemenin genç suçlulara karşı tutumu, yetişkin suçlulara karşı tutumundan farklıdır.
- Tom is probably not as young as you think he is.
- Tom muhtemelen düşündüğün kadar genç değildir.
- As a young girl, Mary wanted to become a professional tennis player.
- Genç bir kızken Mary profesyonel bir tenis oyuncusu olmak istiyordu.
- I have a young wife.
- Benim genç bir karım var.
- Tom and Mary aren't young.
- Tom ve Mary genç değil.
- I don't want to go bald when I'm still young.
- Daha gençken kel olmak istemiyorum.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
- Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- Isn't he a little young?
- O biraz genç değil mi?
- I had to work hard when I was young.
- Gençken çok çalışmak zorundaydım.
- Mae became interested in science when she was very young.
- Mae çok gençken bilimle ilgilenmeye başladı.
- Is Tom young?
- Tom genç mi?
Show More (1207)
|
