|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
rüyada olduğu gibi bir dizi tutarsız hayal |
phantasmagoria n.
|
|
2 |
General |
gerçeklerin bire bir/olduğu gibi /aynen nakledilmesi |
recitation of facts n.
|
|
3 |
General |
ritmik jimnastik, artistik jimnastik, amigo, dövüş sporları, break dans gibi enerjik ve ritmik tarz tekniklerinin bir arada olduğu sözsüz tiyatro oyunu |
flying n.
|
|
4 |
General |
otomatik dolumlu sobada olduğu gibi, ateşi kendi kendini besleyen bir yakıt haznesine sahip ocak |
magazine stove n.
|
|
5 |
General |
(sözcük oyununda olduğu gibi) bir kelimenin anlamının bilerek çarpıtılması |
verbicide n.
|
|
6 |
General |
kötü niyetli olduğu halde dıştan erdemli gibi görünen kimse |
whited sepulcher n.
|
|
7 |
General |
kötü niyetli olduğu halde dıştan erdemli gibi görünen kimse |
whited sepulchre n.
|
|
8 |
General |
uyumsuz gibi görünen başka bir unsurla bağlantılı olduğu düşünülen şey |
blood brother n.
|
|
9 |
General |
olduğu gibi gösteren şey |
mirror n.
|
|
10 |
General |
(kılıç kullanırken olduğu gibi) elin arkası ile gerçekleştirilen vuruş veya temas |
reverse [obsolete] n.
|
|
11 |
General |
(eskrimde olduğu gibi) ileri doğru ani hamle |
lunger n.
|
|
12 |
General |
(atı dehlerken olduğu gibi) dudakları kullanarak çıkarılan cıvıltı benzeri bir ses |
chirrup n.
|
|
13 |
General |
söylemdeki cümlelerin olduğu gibi aktarılması |
direct quotation n.
|
|
14 |
General |
yerçekiminin dengeleyici kuvvet olduğu atmosfer gibi bir sıvıda oluşan dalga |
gravity wave n.
|
|
15 |
General |
(el ile muayenede olduğu gibi) kitle, sertlik tespit eden bir cihaz |
palpator n.
|
|
16 |
General |
bir durumu olduğu gibi kabul edip ona göre davranmak |
face the issue v.
|
|
17 |
General |
olduğu gibi kalmak |
remain v.
|
|
18 |
General |
olduğu gibi bırakmak |
leave alone v.
|
|
|
19 |
General |
olduğu gibi bırakmak |
let alone v.
|
|
20 |
General |
olduğu gibi kabul etmek |
accept as is v.
|
|
21 |
General |
(işleri) olduğu gibi bırakmak |
leave things as they are v.
|
|
22 |
General |
dünyayı olduğu gibi kabullenmek |
accept the world the way it is v.
|
|
23 |
General |
konuyu olduğu gibi değil göründüğü gibi ele almak |
take matters at face value v.
|
|
24 |
General |
olduğu gibi kalmak |
remain v.
|
|
25 |
General |
(tırmıkla olduğu gibi) ayırmak |
harrow v.
|
|
26 |
General |
olduğu gibi kalmak |
haunt [rare] v.
|
|
27 |
General |
olduğu gibi sürmek |
ride v.
|
|
28 |
General |
değerlendirme tablosunda olduğu gibi düzenlemek |
rubricate v.
|
|
29 |
General |
gerçek hayatta olduğu gibi |
true to life adj.
|
|
30 |
General |
için olduğu gibi |
as in the case of adj.
|
|
31 |
General |
kilisede olduğu gibi |
churchy adj.
|
|
32 |
General |
birçok yılda olduğu gibi |
as in most years adj.
|
|
33 |
General |
olayları olduğu gibi kabul eden |
blissful adj.
|
|
34 |
General |
(yüzeye boya damlatmada olduğu gibi) çok renkli bir dekoratif etkiye sahip olan |
broken adj.
|
|
35 |
General |
olduğu gibi yansıtan |
portrait adj.
|
|
36 |
General |
her zaman olduğu gibi |
as usual adv.
|
|
37 |
General |
özünde olduğu gibi |
quintessentially adv.
|
|
38 |
General |
her sene olduğu gibi |
like every year adv.
|
|
39 |
General |
her yıl olduğu gibi |
like every year adv.
|
|
40 |
General |
her yıl olduğu gibi |
just like every year adv.
|
|
41 |
General |
her sene olduğu gibi |
just like every year adv.
|
|
42 |
General |
eskiden olduğu gibi |
same as before adv.
|
|
43 |
General |
önceden olduğu gibi |
same as before adv.
|
|
44 |
General |
geçerli olduğu gibi |
as applicable adv.
|
|
45 |
General |
uygulanabilir olduğu gibi |
as applicable adv.
|
|
46 |
General |
uygun olduğu gibi |
as applicable adv.
|
|
47 |
General |
-de olduğu gibi |
as is the case with adv.
|
|
48 |
General |
her zaman olduğu gibi |
as things run adv.
|
|
49 |
General |
bilerek olduğu halde kazara yapmış gibi göstererek |
on purpose adv.
|
|
50 |
General |
için olduğu gibi |
as for prep.
|
|
51 |
General |
de olduğu gibi |
such in prep.
|
|
52 |
General |
-de olduğu gibi |
as such in prep.
|
|
53 |
General |
-de olduğu gibi |
in common with prep.
|
|
54 |
General |
-da olduğu gibi |
as in prep.
|
|
55 |
General |
...-da olduğu gibi |
as with ... prep.
|
|
Phrasals |
|
56 |
Phrasals |
(bir şeyi) olduğu gibi (bir şeyden) kopyalamak/almak |
copy (something) out of (something) v.
|
|
57 |
Phrasals |
olduğu gibi (bir şeyden) kopyalamak/almak |
copy out of v.
|
|
58 |
Phrasals |
(siyahi olduğu halde) beyazmış gibi geçinmek |
get by v.
|
|
|
Phrases |
|
59 |
Phrases |
İlk seferde olduğu gibi |
come prima (in the same manner as the first time) adv.
|
|
60 |
Phrases |
genelde olduğu gibi |
as per usual/normal adv.
|
|
61 |
Phrases |
çoğu zaman olduğu gibi |
as is often the case expr.
|
|
62 |
Phrases |
eskiden de olduğu gibi |
as it used to be expr.
|
|
63 |
Phrases |
geçmişte olduğu gibi |
as in the past expr.
|
|
64 |
Phrases |
gerçek hayatta olduğu gibi |
as it is in real life expr.
|
|
65 |
Phrases |
her zaman olduğu gibi |
same as it ever was expr.
|
|
66 |
Phrases |
eskiden olduğu gibi |
like in the old days expr.
|
|
67 |
Phrases |
her zaman olduğu gibi |
as it always has been expr.
|
|
68 |
Phrases |
hep olduğu gibi |
as often happens expr.
|
|
69 |
Phrases |
gerçekte olduğu gibi |
as in real life expr.
|
|
70 |
Phrases |
geçmişte olduğu gibi |
as it was in the past expr.
|
|
71 |
Phrases |
eskiden de olduğu gibi |
as it was in the past expr.
|
|
72 |
Phrases |
eskiden de olduğu gibi |
as it was before expr.
|
|
73 |
Phrases |
her yıl olduğu gibi |
as it does every year expr.
|
|
74 |
Phrases |
her sene olduğu gibi |
as it does every year expr.
|
|
75 |
Phrases |
gerçek hayatta olduğu gibi |
as in real life expr.
|
|
76 |
Phrases |
gerçekte olduğu gibi |
as it is in real life expr.
|
|
77 |
Phrases |
önceden de olduğu gibi |
as it was in the past expr.
|
|
78 |
Phrases |
olduğu gibi kullan |
use as is expr.
|
|
79 |
Phrases |
önceden de olduğu gibi |
as it used to be expr.
|
|
80 |
Phrases |
önceden de olduğu gibi |
as it was before expr.
|
|
81 |
Phrases |
şimdi olduğu gibi |
as is now expr.
|
|
82 |
Phrases |
şimdilik her şey olduğu gibi kalsın |
let things stand for now expr.
|
|
83 |
Phrases |
şimdi olduğu gibi |
as it is now expr.
|
|
84 |
Phrases |
şekilde olduğu gibi |
as in the figure expr.
|
|
85 |
Phrases |
olduğu gibi kabul et |
good, bad, or indifferent expr.
|
|
86 |
Phrases |
nasıl olursa olsun olduğu gibi kabul et |
good, bad, or indifferent expr.
|
|
87 |
Phrases |
her zaman olduğu gibi |
in the ordinary way expr.
|
|
88 |
Phrases |
genelde olduğu gibi |
as per usual expr.
|
|
Colloquial |
|
89 |
Colloquial |
san jose (silikon vadisi) ve seattle gibi yüksek teknoloji şirketlerinin yoğun olduğu abd şehirleri arasında düzenli doğrudan uçuş yapan yolcu uçağı |
nerd bird n.
|
|
90 |
Colloquial |
erkeğin sırt üstü uzandığı, kadınınsa ata biner gibi erkeğin üstünde olduğu seks pozisyonu |
cowgirl position n.
|
|
91 |
Colloquial |
bilerek olduğu halde kazara yapmış gibi göstermek |
accidentally on purpose v.
|
|
92 |
Colloquial |
genelde olduğu gibi gitme |
go the way it usually goes v.
|
|
93 |
Colloquial |
olduğu gibi söylemek |
tell it how it is v.
|
|
94 |
Colloquial |
olduğu gibi söylemek |
tell it how/like it is v.
|
|
95 |
Colloquial |
olduğu gibi anlatmak |
be out v.
|
|
96 |
Colloquial |
olduğu gibi/açıkça söylemek |
tilii (tell it like it is) v.
|
|
97 |
Colloquial |
aynı arabamda da olduğu gibi |
like in my car expr.
|
|
98 |
Colloquial |
gerçek hayatta olduğu gibi |
like in real life expr.
|
|
99 |
Colloquial |
gerçekte olduğu gibi |
like in real life expr.
|
|
100 |
Colloquial |
tam da gerçek hayatta olduğu gibi |
just like in real life expr.
|
|
101 |
Colloquial |
tam da gerçek hayatta olduğu gibi |
just as in real life expr.
|
|
102 |
Colloquial |
şu anda olduğu gibi |
as we know it expr.
|
|
103 |
Colloquial |
uzun zamandır olduğu gibi |
as we know it expr.
|
|
104 |
Colloquial |
olanları olduğu gibi anlatın |
just the facts, ma'am expr.
|
|
105 |
Colloquial |
genelde olduğu gibi |
as ever expr.
|
|
106 |
Colloquial |
şu anda olduğu gibi |
as such expr.
|
|
107 |
Colloquial |
eskiden olduğu gibi |
same old expr.
|
|
Idioms |
|
108 |
Idioms |
herkese aynı anda servis yapılmaya çalışırken tavuğun/etin lastik gibi olduğu toplu yemek |
rubber chicken dinner n.
|
|
109 |
Idioms |
birini olduğu gibi kabul etmek |
take (someone) as (one) finds them v.
|
|
110 |
Idioms |
birini olduğu gibi kabul etmek |
take somebody as you find them v.
|
|
111 |
Idioms |
olduğu gibi görünmek |
to thine own self be true v.
|
|
112 |
Idioms |
başkasını olduğu gibi kabul etmek |
live and let live v.
|
|
113 |
Idioms |
durumu olduğu gibi kabullenmek |
play the hand you're dealt v.
|
|
114 |
Idioms |
eskisi (eskiden olduğu) gibi/kadar iyi olmamak |
be half the (...) you used to be v.
|
|
115 |
Idioms |
hayatı olduğu gibi kabul etmek |
take the rough with the smooth v.
|
|
116 |
Idioms |
olduğu gibi bırakmak |
take a hands off approach v.
|
|
117 |
Idioms |
olduğu gibi kabul etmek |
take something as it comes v.
|
|
118 |
Idioms |
olduğu gibi görünmek |
wear one's heart on one's sleeve v.
|
|
119 |
Idioms |
olduğu gibi kabul etmek |
take it as read v.
|
|
120 |
Idioms |
olduğu gibi söylemek |
tell (one) point-blank v.
|
|
121 |
Idioms |
olduğu gibi kalmak |
stay stock-still v.
|
|
122 |
Idioms |
olduğu gibi konuşmak |
speak as (one) finds v.
|
|
123 |
Idioms |
kişisel görüşlerini olduğu gibi belirtmek |
speak as you find v.
|
|
124 |
Idioms |
(birini) olduğu gibi kabul etmek |
take (someone) as (one) finds them v.
|
|
125 |
Idioms |
birini olduğu gibi kabul etmek |
take somebody as you find them v.
|
|
126 |
Idioms |
olduğu gibi kabul edilmek |
be taken as read v.
|
|
127 |
Idioms |
birine olduğu gibi sormak |
ask someone point-blank v.
|
|
128 |
Idioms |
eskiden olduğu gibi (bir şey) olmamak |
be half the (something) (one) used to be v.
|
|
129 |
Idioms |
eskiden olduğu gibi olmamak |
become a shadow of (someone's or something's) old self v.
|
|
130 |
Idioms |
eskiden olduğu gibi olmamak |
become a shadow of (someone's or something's) former self v.
|
|
131 |
Idioms |
düşündüğünü olduğu gibi belirtmek |
call it/them as (one) sees it/them v.
|
|
132 |
Idioms |
düşündüğünü olduğu gibi belirtmek |
call it/them like (one) sees it/them v.
|
|
133 |
Idioms |
(birini) olduğu gibi kabul etmek |
give (one) up as a bad job v.
|
|
134 |
Idioms |
doğal/olduğu gibi davranmamak/olmamak |
keep the act up v.
|
|
135 |
Idioms |
doğal/olduğu gibi davranmamak/olmamak |
keep up an act v.
|
|
136 |
Idioms |
doğal/olduğu gibi davranmamak/olmamak |
keep up one's act v.
|
|
137 |
Idioms |
doğal/olduğu gibi davranmamak/olmamak |
keep up the act v.
|
|
138 |
Idioms |
(sahip olduğu bir şeyi) hediye gibi açık etmek/sunmak |
make a present of (something) v.
|
|
139 |
Idioms |
sahip olduğu bir şeyi (birine) hediye gibi açık etmek/sunmak |
make a present of something (to somebody) v.
|
|
140 |
Idioms |
(bir şeyi) olduğu gibi kabul etmemek |
not take (something) lying down v.
|
|
141 |
Idioms |
olduğu gibi görünmek |
pin (one's) heart to (one's) sleeve v.
|
|
142 |
Idioms |
durumu olduğu gibi kabullenmek |
play the hand (one) is dealt v.
|
|
143 |
Idioms |
durumu olduğu gibi kabullenmek/kabul etmek |
take it in stride v.
|
|
144 |
Idioms |
bir şeyi olduğu gibi kabullenmek/kabul etmek |
take something in your stride [uk] v.
|
|
145 |
Idioms |
bir şeyi olduğu gibi kabullenmek/kabul etmek |
take something in stride [us] v.
|
|
146 |
Idioms |
olduğu gibi görünmek |
wear heart on sleeve v.
|
|
147 |
Idioms |
olduğu gibi görünmek |
wear your heart on your sleeve v.
|
|
148 |
Idioms |
kedi gibi olduğu yerde sıçrayarak hızla |
like a scalded cat [uk] adv.
|
|
149 |
Idioms |
hiçbir şey eskiden olduğu gibi/aynı kalmaz |
you can't go home again expr.
|
|
150 |
Idioms |
doğada olduğu gibi |
in a state of nature expr.
|
|
151 |
Idioms |
olduğu gibi gerçek |
unvarnished truth expr.
|
|
Speaking |
|
152 |
Speaking |
bu kadar korkunç bir olayın arkasında ne gibi bir neden olduğu konusunda herhangi bir fikrim yok |
I have no idea what the motive behind such an horrific act might be expr.
|
|
153 |
Speaking |
birbirimizi olduğu gibi seviyoruz |
we love each other for who we are expr.
|
|
154 |
Speaking |
dün olduğu gibi bugün de aynı |
the same today as it was yesterday expr.
|
|
155 |
Speaking |
eskiden olduğu/yaptığın gibi |
like you used to expr.
|
|
156 |
Speaking |
hep olduğu gibi |
as always happens expr.
|
|
157 |
Speaking |
geçen sefer olduğu gibi |
same as last time expr.
|
|
158 |
Speaking |
olduğu gibi/açıkça söylemek |
tell it like it is expr.
|
|
Trade/Economic |
|
159 |
Trade/Economic |
(londra borsasında olduğu gibi) alıcılar ve satıcılar arasında her gün yerine periyodik olarak gerçekleşen hesaplaşma |
term settlement n.
|
|
160 |
Trade/Economic |
(emtia) olduğu gibi kullanılan |
final adj.
|
|
Law |
|
161 |
Law |
nehir kenarında arazisi bulunan kimsenin balıkçılık, sulama gibi hususlarda sahip olduğu hukuki hak |
riparian right n.
|
|
162 |
Law |
nehir kenarında arazisi bulunan kimsenin balıkçılık, sulama gibi hususlarda sahip olduğu hukuki haklarına ait veya ilişkin |
riparian adj.
|
|
163 |
Law |
nehir kenarında arazisi bulunan kimsenin balıkçılık, sulama gibi hususlarda sahip olduğu hukuki haklarına ait veya ilişkin |
riparial adj.
|
|
Technical |
|
164 |
Technical |
(metal işlemede) kalıbın parçaları arasındaki ayrım yüzeylerine şekil vermek amacıyla kalıp çıkarılırken şablonun kısmen gömülü olduğu oluklu levha, sıva kalıbı, sertleşmiş kum gibi malzeme |
match n.
|
|
165 |
Technical |
özellikle metal veya alaşım gibi bir maddenin erimek üzere olduğu sıcaklık |
solidus point n.
|
|
Computer |
|
166 |
Computer |
ekranı beyazlaştır/olduğu gibi bırak |
whites/unwhites the screen expr.
|
|
167 |
Computer |
ekranı karart/olduğu gibi bırak |
blacks/unblacks the screen expr.
|
|
168 |
Computer |
olduğu gibi gönder |
send as is expr.
|
|
169 |
Computer |
olduğu gibi yazdır |
print anyway expr.
|
|
Railway |
|
170 |
Railway |
(tramvayda olduğu gibi) tekerlek yerine raylara baskı uygulayan fren |
track brake n.
|
|
Marine |
|
171 |
Marine |
gemi mutad olduğu gibi yüklenecek ya da boşaltılacaktır |
ship to be loaded or discharged as customary expr.
|
|
172 |
Marine |
gemi her zaman olduğu gibi yüklenecek veya boşaltılacaktır |
ship to be loaded or discharged as customary expr.
|
|
Medical |
|
173 |
Medical |
kulağın arkasındaki temporal kemikte yer alan ve çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi belirgin olmayan çıkıntı |
mastoidal n.
|
|
174 |
Medical |
kulağın arkasındaki temporal kemikte yer alan ve çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi belirgin olmayan çıkıntı ile ilişkili |
mastoidal adj.
|
|
175 |
Medical |
kulağın arkasındaki temporal kemikte yer alan ve çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi belirgin olmayan çıkıntı ile ilişkili |
mastoideal adj.
|
|
176 |
Medical |
kulağın arkasındaki temporal kemikte yer alan ve çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi belirgin olmayan çıkıntı ile ilişkili |
mastoidean adj.
|
|
Anatomy |
|
177 |
Anatomy |
organ gibi yapının vücuda bağlı olduğu kısım |
root n.
|
|
178 |
Anatomy |
kulağın arkasındaki temporal kemikte yer alan ve çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi belirgin olmayan çıkıntı ile ilişkili |
mastoid adj.
|
|
Psychology |
|
179 |
Psychology |
mevcut olan veya olduğu düşünülen bir kusuru, tam tersi durum söz konusuymuş gibi göstermeye çalışarak telafi etme çabası |
overcompensation n.
|
|
180 |
Psychology |
olduğu gibi hatırlama |
verbaitm recall n.
|
|
181 |
Psychology |
ait olduğu bölgeden başka bir bölgedeymiş gibi hissedilen (ağrı) |
referred adj.
|
|
Mental Health |
|
182 |
Mental Health |
bakımından sorumlu olduğu kişi hastaymış gibi yaparak doktorlardan ilgi görmeye çalışma |
munchausen syndrome by proxy n.
|
|
Pathology |
|
183 |
Pathology |
ayak gibi nemli yüzeylerde üreyen bir mantarın neden olduğu bulaşıcı bir hastalık |
athletes foot n.
|
|
184 |
Pathology |
ayak gibi nemli yüzeylerde üreyen bir mantarın neden olduğu bulaşıcı bir hastalık |
athlete's foot n.
|
|
185 |
Pathology |
ayak gibi nemli yüzeylerde üreyen bir mantarın neden olduğu bulaşıcı bir hastalık |
tinea pedis n.
|
|
Pharmaceutics |
|
186 |
Pharmaceutics |
protozoanın neden olduğu (sıtma gibi) hastalıklar için kullanılan ilaç |
antiprotozoal n.
|
|
187 |
Pharmaceutics |
protozoanın neden olduğu (sıtma gibi) hastalıklar için kullanılan ilaç |
antiprotozoal drug n.
|
|
Parasitology |
|
188 |
Parasitology |
iplik kurtları, sirke kurtları, yuvarlak kurtlar gibi solucanların dahil olduğu bir solucan cinsi |
anguillula n.
|
|
189 |
Parasitology |
iplik kurtları, sirke kurtları, yuvarlak kurtlar gibi solucanların dahil olduğu bir solucan cinsi |
turbatrix n.
|
|
190 |
Parasitology |
iplik kurtları, sirke kurtları, yuvarlak kurtlar gibi solucanların dahil olduğu bir solucan cinsi |
genus turbatrix n.
|
|
191 |
Parasitology |
iplik kurtları, sirke kurtları, yuvarlak kurtlar gibi solucanların dahil olduğu bir solucan cinsi |
genus anguillula n.
|
|
Printing |
|
192 |
Printing |
(harf kalıbı veya baskı yüzeyleri) olduğu gibi tutulan |
standing adj.
|
|
Gastronomy |
|
193 |
Gastronomy |
mercimek, nohut ve kişniş gibi çeşitli sebzelerin olduğu fas'a özgü bir çorba |
harira n.
|
|
Math |
|
194 |
Math |
(zar atıldığında aynı sayının denk gelme olasılığında olduğu gibi) belirli olayların oluşma olasılığını ele alan matematik dalı |
theory of chances n.
|
|
Physics |
|
195 |
Physics |
(materyal parçacıkları) çift üretiminde olduğu gibi enerjiden oluşturmak |
materialize v.
|
|
196 |
Physics |
(materyal parçacıkları) çift üretiminde olduğu gibi enerjiden oluşturma |
materialise v.
|
|
Chemistry |
|
197 |
Chemistry |
bakır, demir, kurşun, nikel gibi metallerin karışımı olduğu düşünülen varsayımsal bir element |
vodanium n.
|
|
198 |
Chemistry |
bakır, demir, kurşun, nikel gibi metallerin karışımı olduğu düşünülen varsayımsal bir element |
vodcasting n.
|
|
199 |
Chemistry |
madeni para yapımında kullanılan, bakır gibi başka bir metalin daha yüksek oranda olduğu altın veya gümüş alaşımı |
billon n.
|
|
200 |
Chemistry |
elementsel kimyasal reaksiyonları olduğu gibi inceleyen bir kimya alanı |
femtochemistry n.
|
|
201 |
Chemistry |
su haricindeki bir çözücünün hidroliz tepkimesindeki suya benzer bir rolde olduğu alkoliz gibi tepkime |
solvolysis n.
|
|
Biology |
|
202 |
Biology |
kanat veya yaprakta olduğu gibi ağ biçiminde damarları veya sinirleri olan |
net-veined n.
|
|
203 |
Biology |
vücutta bulunan yapılarının ve vücudun işlevlerinin organizmanın hayatta kalmasını sağlamada olduğu gibi genel bir amaca hizmet ettiği prensibi |
teleonomy n.
|
|
204 |
Biology |
mayotik profaz dört adet homolog kromozomun (poliploitte olduğu gibi) birleşmesi |
tetrasome n.
|
|
205 |
Biology |
(böcek antenlerinin tabanında olduğu gibi) küçük oluk |
scrobe n.
|
|
206 |
Biology |
(birçok bakteride olduğu gibi) sıcak ortamda iyi yetişen |
thermophilic adj.
|
|
Marine Biology |
|
207 |
Marine Biology |
minekop, sarıağız balığı gibi balıkların ait olduğu cins |
umbrina n.
|
|
208 |
Marine Biology |
minekop, sarıağız balığı gibi balıkların ait olduğu cins |
genus umbrina n.
|
|
209 |
Marine Biology |
onayaklı eklembacaklı kabuklular içinde ıstakoz, büyük karides, karides gibi karın kısmı çok gelişmiş deniz canlılarının dahil olduğu bir grup |
macroura n.
|
|
210 |
Marine Biology |
onayaklı eklembacaklı kabuklular içinde ıstakoz, büyük karides, karides gibi karın kısmı çok gelişmiş deniz canlılarının dahil olduğu bir grup |
macrura n.
|
|
211 |
Marine Biology |
uskumru ve kolyos gibi balıkların dahil olduğu balık sınıfı |
scombriformes n.
|
|
Astronomy |
|
212 |
Astronomy |
güneş'in tam tepeden geçerek nesnelerin gölgesi yokmuş gibi görünmesine neden olduğu hava olay |
lahaina noon n.
|
|
Zoology |
|
213 |
Zoology |
keçi, koyun gibi türlerin olduğu alt familyadan olan hayvan |
caprid n.
|
|
214 |
Zoology |
ördek ve kazların sahip olduğu gibi ince tabakalı gagaya sahip olma |
lamellirostral n.
|
|
215 |
Zoology |
insanlarda olduğu gibi desiduası fetüsle atılan bir memeli grubu |
deciduata n.
|
|
216 |
Zoology |
gergedanlarda olduğu gibi burnu üzerinde bir ya da birden fazla boynuzu olan |
nasicornous adj.
|
|
Botanic |
|
217 |
Botanic |
leylak ve at kestanesinde olduğu gibi bir çiçeklenme türü |
thyrse n.
|
|
218 |
Botanic |
bir mantarın sebep olduğu, soğan, sarımsak, arpacık soğan gibi bitkilerde görülen bir hastalık |
white rot (sclerotinia cepivorum) n.
|
|
219 |
Botanic |
çok katlı kambiyum gibi hücrelerin ağaç damarında sebep olduğu ince çizgi |
ripple mark n.
|
|
220 |
Botanic |
papatların çiçek başlarında olduğu gibi yayılan ya da yayılmaya benzer yapıya sahip olan |
radiate adj.
|
|
221 |
Botanic |
ayçiçeği kafasında olduğu gibi dışardan içe/merkeze doğru gelişen |
centripetal adj.
|
|
222 |
Botanic |
(mangrov ağaçlarında olduğu gibi) perikarpın içinde çimlenen |
blastocarpous adj.
|
|
Social Sciences |
|
223 |
Social Sciences |
(scientology) öğretiye karşı olduğu düşünülen aile, arkadaş gibi kişilerle bağların kasıtlı olarak koparılması |
disconnect n.
|
|
Literature |
|
224 |
Literature |
nesne, eylem ya da koşulların edebiyatta idealleştirmeden olduğu gibi temsil edilmesi |
realism n.
|
|
Linguistics |
|
225 |
Linguistics |
(ibranice köklerde olduğu gibi) üç harfli olma |
triliterality n.
|
|
226 |
Linguistics |
a sesinde olduğu gibi dil ağız boşluğunun ortasında, ne yüksek ne de alçakken, çıkartılan (ses) |
neutral adj.
|
|
Philosophy |
|
227 |
Philosophy |
(aristoculukta) varlıkların ve nesnelerin sanatta olduğu gibi betimlenmesi |
imitation n.
|
|
Geography |
|
228 |
Geography |
erozyon döngüsü gibi jeolojik etmenlerde meydana gelen değişimlerin maksimum etkililikte olduğu orta evreye ait |
mature adj.
|
|
Geology |
|
229 |
Geology |
yer şekillerinin tortul kayalarda olduğu gibi tabakalaşması |
lamination n.
|
|
Art |
|
230 |
Art |
nesne, eylem ya da koşulların sanatta idealleştirmeden olduğu gibi temsil edilmesi |
realism n.
|
|
Music |
|
231 |
Music |
(boru sesinde olduğu gibi) notaların birbirini takip etmesi |
tiralee n.
|
|
232 |
Music |
1960'larda liverpool'da ortaya çıkan beatles gibi gruplara özgü olan pop müziğin etkili olduğu dönem |
mersey beat n.
|
|
Cinema |
|
233 |
Cinema |
gerçek hayattaki insanların olduğu gibi tasvir edildiği bir teknik |
video vérité n.
|
|
Entomology |
|
234 |
Entomology |
arka kanatları iki loblu olduğu için altı kanatlı gibi görünen, lobophora cinsi çeşitli güvelere verilen ad |
seraph moth n.
|
|
Slang |
|
235 |
Slang |
hız ve bant genişliği gibi sahip olduğu internet seçenekleri bakımından üstün olan kişi |
e-penis n.
|
|
236 |
Slang |
olduğu gibi olma |
freak flag n.
|
|
237 |
Slang |
gerçekte olduğu gibi davranmamak |
front v.
|
|
238 |
Slang |
olduğu gibi görünen |
ghetto-fabulous [africa] adj.
|
|
239 |
Slang |
iç çamaşırın olduğu gibi ortada |
I see london, I see france expr.
|
|
British Slang |
|
240 |
British Slang |
bilerek olduğu halde kazara gibi gösterilen |
accidentally-on-purpose expr.
|
|
Modern Slang |
|
241 |
Modern Slang |
tüm erkeklerin alfa olduğu askeri spor salonu gibi bir ortamda oluşan durum |
alphamaleism n.
|
|
242 |
Modern Slang |
zeki olduğu halde bilerek aptal gibi davranma |
amathia n.
|
|
243 |
Modern Slang |
teolojide insan doğasının günahsız ve melek gibi olduğu görüşüne karşı/görüşünü eleştiren aşağılayıcı bir ifade |
angelism n.
|
|