hardly - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
hardly neredeyse hiç adv.
  • Nowadays, it appears to be done voluntarily, although they are hardly given any alternatives.
  • Günümüzde, kendilerine neredeyse hiç alternatif sunulmamasına rağmen, görünüşe göre bu iş gönüllü olarak yapılıyor.
  • This seems to me to be a silent genocide that is hardly mentioned in the international press.
  • Bu bana uluslararası basında neredeyse hiç bahsedilmeyen sessiz bir soykırım gibi görünüyor.
  • The opportunities offered by European universities are thus hardly being taken up at all at the present time.
  • Dolayısıyla Avrupa üniversiteleri tarafından sunulan fırsatlar şu anda neredeyse hiç değerlendirilmiyor.
Show More (27)
hardly zor adv.
  • I could hardly endure the pain.
  • Acıya zor dayandım.
  • I can hardly see him.
  • Onu zor görüyorum.
  • The scar on his cheek hardly shows now.
  • Yanağındaki yara izi artık zor görünüyor.
Show More (18)
hardly zorlukla adv.
  • She can hardly speak Japanese.
  • Zorlukla Japonca konuşabiliyor.
  • He can hardly walk.
  • Zorlukla yürüyebiliyordu.
  • They could hardly see.
  • Zorlukla görebiliyorlardı.
Show More (15)
hardly güçlükle adv.
  • He could hardly wait to hear the news.
  • Haberi duymak için güçlükle bekleyebildi.
  • I could hardly endure the pain.
  • Acıya güçlükle katlandım.
  • I'm so tired, I can hardly keep my eyes open.
  • Çok yorgunum, gözlerimi güçlükle açık tutabiliyorum.
Show More (10)
hardly zar zor adv.
  • The express train went by so fast we hardly saw it.
  • Ekspres tren o kadar hızlı geçti ki onu zar zor gördük.
  • I was so scared that I could hardly think.
  • O kadar korkmuştum ki zar zor düşünebiliyordum.
  • I can hardly remember Tom.
  • Tom'u zar zor hatırlıyorum.
Show More (8)
hardly nadiren adv.
  • I have a car, but I hardly ever use it.
  • Arabam var, ama çok nadir kullanıyorum.
  • This sort of thing hardly ever happens.
  • Bu tür şeyler çok nadir olur.
  • Tom hardly ever asks questions.
  • Tom nadiren soru sorar.
Show More (0)
hardly ancak adv.
  • The radiators were hardly warm, which is why it was cold in the flat.
  • Kalorifer petekleri ancak kendilerini ısıtıyordu. Ev bu yüzden soğuktu.
  • We had hardly arrived when Lucy started crying to go home.
  • Lucy eve gitmek için ağlamaya başladığında, ancak varmıştık.
Show More (-1)
hardly hemen hemen hiç adv.
  • I hardly knew where to begin.
  • Nereden başlayacağımı hemen hemen hiç bilmiyordum.
Show More (-2)
hardly zorla adv.
  • Tom could hardly make himself understood.
  • Tom meramını zorla anlatabildi.
Show More (-2)