|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
önemli |
substantial adj.
|
|
I would say that since the crises in Asia, we have made substantial progress.
Asya'daki krizlerden bu yana önemli ilerlemeler kaydettiğimizi söyleyebilirim.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
önemli |
important adj.
|
|
Mr Kindermann's report is a good one, and we are dealing with a complex and very important subject.
Sayın Kindermann'ın raporu iyi bir rapor ve karmaşık ve çok önemli bir konuyla karşı karşıyayız.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
önemli |
significant adj.
|
|
There were significant changes in the agreement.
Anlaşmada önemli değişiklikler oldu.
More Sentences
|
| General |
|
| 4 |
General |
önemli |
outstanding adj.
|
|
The inauguration of the Convention was, though, the only outstanding achievement.
Yine de Kongre'nin açılışı tek önemli başarıydı.
More Sentences
|
| 5 |
General |
önemli |
essential adj.
|
|
It is, therefore, essential to improve links between clubs and schools.
Bu nedenle, kulüpler ve okullar arasındaki bağlantıların geliştirilmesi çok önemlidir.
More Sentences
|
| 6 |
General |
önemli |
big adj.
|
|
With the help of the victims, what counts is getting at the big villains.
Kurbanların yardımıyla, önemli olan esas kötü adamlara ulaşmaktır.
More Sentences
|
| 7 |
General |
önemli |
prime adj.
|
|
Universal service has a prime role to play in this regard.
Evrensel hizmetin bu konuda oynayacağı önemli bir rol vardır.
More Sentences
|
| 8 |
General |
önemli |
great adj.
|
|
What is of the essence is that we want labelling to bring about greater transparency.
Asıl önemli olan, etiketlemenin daha fazla şeffaflık getirmesini istememizdir.
More Sentences
|
| 9 |
General |
önemli |
notable adj.
|
|
Community food law is especially notable for its significant deficiencies as regards coherence and legal certainty.
Topluluk gıda hukuku özellikle tutarlılık ve yasal kesinlik açısından önemli eksiklikleriyle dikkat çekmektedir.
More Sentences
|
| 10 |
General |
önemli |
worthy adj.
|
|
Every democrat and, consequently, every journalist worthy of the name should welcome this crucial principle.
Her demokrat ve dolayısıyla adına yakışır her gazeteci bu önemli ilkeyi memnuniyetle karşılamalıdır.
More Sentences
|
| 11 |
General |
önemli |
substantive adj.
|
|
In addition to these substantive points, we also regarded a number of other considerations as being important.
Bu temel noktalara ek olarak bir dizi başka hususu da önemli olarak değerlendirdik.
More Sentences
|
| 12 |
General |
önemli |
high adj.
|
|
What have been the high points for the ELDR Group over the past year?
Geçtiğimiz yıl ELDR Grubu için en önemli noktalar neler oldu?
More Sentences
|
| 13 |
General |
önemli |
material adj.
|
|
I do of course endorse the material need for dialogue between the European Union and Iran.
Elbette Avrupa Birliği ile İran arasındaki diyaloğa duyulan önemli ihtiyacı destekliyorum.
More Sentences
|
| 14 |
General |
önemli |
vital adj.
|
|
In the field of criminal law, Turkey has yet to accede to two vital Council of Europe instruments.
Ceza hukuku alanında, Türkiye iki önemli Avrupa Konseyi belgesine henüz katılmamıştır.
More Sentences
|
| 15 |
General |
önemli |
crucial adj.
|
|
I believe that the crucial issue facing us consists of recognising the advantages of the Schengen Information System.
Önümüzdeki en önemli meselenin Schengen Bilgi Sisteminin avantajlarını kabul etmek olduğuna inanıyorum.
More Sentences
|
| 16 |
General |
önemli |
momentous adj.
|
|
Today this objective of our entire continent has been achieved, which makes this a momentous day.
Bugün tüm kıtamızın bu hedefine ulaşmış olması, bugünü önemli bir gün haline getirmektedir.
More Sentences
|
| 17 |
General |
önemli |
grave adj.
|
|
The situation is grave.
Durum önemli.
More Sentences
|
| 18 |
General |
önemli |
leading adj.
|
|
We are determined to continue to take a leading role in carrying forward this important initiative.
Bu önemli girişimin ileriye taşınmasında öncü bir rol üstlenmeye devam etmeye kararlıyız.
More Sentences
|
| 19 |
General |
önemli |
fundamental adj.
|
|
The fact remains, ladies and gentlemen, and this is fundamental, that we are not a tribunal.
Gerçek şu ki, bayanlar ve baylar, bu çok önemli, biz bir mahkeme değiliz.
More Sentences
|
| 20 |
General |
önemli |
of importance adj.
|
|
There is no real matter of importance here, but it is important that we do not make a mess of it.
Burada gerçekten önemli bir mesele yok, ancak bunu berbat etmememiz önemli.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
General |
önemli |
considerable adj.
|
|
We made considerable progress at the ICAO General Assembly in Montreal in September.
Eylül ayında Montreal'de yapılan Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü Genel Kurulu'nda önemli ilerlemeler kaydettik.
More Sentences
|
| 22 |
General |
önemli |
important adj.
|
|
However, far more important is that noise nuisance will decrease for our citizens.
Ancak bundan çok daha önemlisi vatandaşlarımız için gürültü rahatsızlığının azalacak olmasıdır.
More Sentences
|
| 23 |
General |
önemli |
major adj.
|
|
As I see it, the Turchi report makes major improvements to the Commission's text.
Gördüğüm kadarıyla Turchi raporu, Komisyon'un metninde önemli iyileştirmeler yapmaktadır.
More Sentences
|
| 24 |
General |
önemli |
chief adj.
|
|
What were yesterday's chief events?
Dünün önemli olayları neydi?
More Sentences
|
| 25 |
General |
önemli |
prominent adj.
|
|
I repeat, migratory issues must have a prominent place in the EU's external relations.
Tekrar ediyorum, göç konuları AB'nin dış ilişkilerinde önemli bir yere sahip olmalıdır.
More Sentences
|
| 26 |
General |
önemli |
significant adj.
|
|
The rapid growth of recent years has gone hand in hand with a significant expansion of foreign trade.
Son yıllardaki hızlı büyüme, dış ticaret hacminde önemli bir genişlemeyle el ele gitmiştir.
More Sentences
|
| 27 |
General |
önemli |
key adj.
|
|
This is a key pioneering initiative.
Bu önemli bir öncü girişimdir.
More Sentences
|
| 28 |
General |
önemli |
main adj.
|
|
Poverty is the world's main problem today and it unfortunately will continue to be so for many years.
Yoksulluk bugün dünyanın en önemli sorunudur ve ne yazık ki uzun yıllar boyunca da böyle olmaya devam edecektir.
More Sentences
|
| 29 |
General |
önemli |
significantly adv.
|
|
Perhaps more significantly, what signal does this send to potential enemies?
Belki de daha önemlisi, bu potansiyel düşmanlara nasıl bir sinyal gönderir?
More Sentences
|
| Idioms |
|
| 30 |
Idioms |
önemli |
of consequence adj.
|
|
Nothing of consequence happened.
Önemli bir şey olmadı.
More Sentences
|
| Speaking |
|
| 31 |
Speaking |
önemli |
that's important expr.
|
|
It's the prevention of migraines during daily life that's important, not dealing with migraines when they occur.
Önemli olan migren ortaya çıktığında onunla başa çıkmak değil, günlük yaşam sırasında migreni önlemektir.
More Sentences
|
| Trade/Economic |
|
| 32 |
Trade/Economic |
önemli |
substantial adj.
|
|
The Council has made a number of substantial reductions in the draft budget.
Konsey taslak bütçede bir dizi önemli kesinti yapmıştır.
More Sentences
|
| 33 |
Trade/Economic |
önemli |
outstanding adj.
|
|
The inauguration of the Convention was, though, the only outstanding achievement.
Yine de Sözleşme'nin açılışı tek önemli başarıydı.
More Sentences
|
| Technical |
|
| 34 |
Technical |
önemli |
significant adj.
|
|
I personally feel that the codecision process has resulted in significant improvements to this decision.
Ben şahsen kodifikasyon sürecinin bu kararda önemli iyileştirmeler sağladığını düşünüyorum.
More Sentences
|
| 35 |
Technical |
önemli |
serious adj.
|
|
Like I said, it's nothing serious as of yet.
Dediğim gibi, henüz önemli bir durum yok.
More Sentences
|
| 36 |
Technical |
önemli |
considerable adj.
|
|
Secondly, the Commission has considerable difficulties with Amendment No 21 on penalties.
İkinci olarak, Komisyon'un cezalara ilişkin 21 No.lu Değişiklik ile ilgili önemli zorlukları bulunmaktadır.
More Sentences
|
| 37 |
Technical |
önemli |
prominent adj.
|
|
Health care and care for the elderly are issues that have traditionally occupied prominent places on our Liberal agenda.
Sağlık ve yaşlı bakımı, geleneksel olarak Liberal gündemimizde önemli bir yer işgal eden konulardır.
More Sentences
|
| Computer |
|
| 38 |
Computer |
önemli |
critical adj.
|
|
The distinction is critical.
Ayrım önemlidir.
More Sentences
|
| Food Engineering |
|
| 39 |
Food Engineering |
önemli |
significant adj.
|
|
World trade is becoming increasingly significant.
Dünya ticareti giderek daha önemli hale gelmektedir.
More Sentences
|
| General |
|
| 40 |
General |
önemli |
weighty adj.
|
|
|
|
| 41 |
General |
önemli |
urgent adj.
|
|
| 42 |
General |
önemli |
consequential adj.
|
|
| 43 |
General |
önemli |
cardinal adj.
|
|
| 44 |
General |
önemli |
grand adj.
|
|
| 45 |
General |
önemli |
noteworthy adj.
|
|
| 46 |
General |
önemli |
circumspect adj.
|
|
| 47 |
General |
önemli |
heavy adj.
|
|
| 48 |
General |
önemli |
of note adj.
|
|
| 49 |
General |
önemli |
fateful adj.
|
|
| 50 |
General |
önemli |
smart adj.
|
|
| 51 |
General |
önemli |
eventful adj.
|
|
| 52 |
General |
önemli |
respectable adj.
|
|
| 53 |
General |
önemli |
healthy adj.
|
|
| 54 |
General |
önemli |
emphatical adj.
|
|
| 55 |
General |
önemli |
capital adj.
|
|
| 56 |
General |
önemli |
of weight adj.
|
|
| 57 |
General |
önemli |
emphatic adj.
|
|
| 58 |
General |
önemli |
gut adj.
|
|
| 59 |
General |
önemli |
historic adj.
|
|
| 60 |
General |
önemli |
solemn adj.
|
|
| 61 |
General |
önemli |
especial adj.
|
|
| 62 |
General |
önemli |
hotshot adj.
|
|
| 63 |
General |
önemli |
burning adj.
|
|
| 64 |
General |
önemli |
big-time adj.
|
|
| 65 |
General |
önemli |
top-line adj.
|
|
| 66 |
General |
önemli |
cautious adj.
|
|
| 67 |
General |
önemli |
go-to adj.
|
|
| 68 |
General |
önemli |
mouthful adj.
|
|
| 69 |
General |
önemli |
lead adj.
|
|
| 70 |
General |
önemli |
noticeable adj.
|
|
| 71 |
General |
önemli |
unfrivolous adj.
|
|
| 72 |
General |
önemli |
king-size adj.
|
|
| 73 |
General |
önemli |
main [obsolete] adj.
|
|
| 74 |
General |
önemli |
valiant adj.
|
|
| 75 |
General |
önemli |
meaningful adj.
|
|
| 76 |
General |
önemli |
live adj.
|
|
| 77 |
General |
önemli |
bigtime adj.
|
|
| 78 |
General |
önemli |
matterful adj.
|
|
| 79 |
General |
önemli |
mentionable adj.
|
|
| 80 |
General |
önemli |
high-profile adj.
|
|
|
|
| 81 |
General |
önemli |
momental [obsolete] adj.
|
|
| 82 |
General |
önemli |
revealing adj.
|
|
| 83 |
General |
önemli |
much adj.
|
|
| 84 |
General |
önemli |
rich adj.
|
|
| 85 |
General |
önemli |
heavy-duty adj.
|
|
| 86 |
General |
önemli |
operative adj.
|
|
| 87 |
General |
önemli |
condign [obsolete] adj.
|
|
| 88 |
General |
önemli |
innuent [obsolete] adj.
|
|
| 89 |
General |
önemli |
core adj.
|
|
| 90 |
General |
önemli |
corollary adj.
|
|
| 91 |
General |
önemli |
four-star adj.
|
|
| 92 |
General |
önemli |
solempne adj.
|
|
| 93 |
General |
önemli |
square adj.
|
|
| 94 |
General |
önemli |
substant adj.
|
|
| 95 |
General |
önemli |
weightily adv.
|
|
| Colloquial |
|
| 96 |
Colloquial |
önemli |
major-league adj.
|
|
| 97 |
Colloquial |
önemli |
big-league adj.
|
|
| 98 |
Colloquial |
önemli |
crunch adj.
|
|
| Idioms |
|
| 99 |
Idioms |
önemli |
bricks and mortar adj.
|
|
| 100 |
Idioms |
önemli |
big-name adj.
|
|
| Trade/Economic |
|
| 101 |
Trade/Economic |
önemli |
cardinal adj.
|
|
| Archaic |
|
| 102 |
Archaic |
önemli |
sufficient adj.
|
|
| Slang |
|
| 103 |
Slang |
önemli |
biggy adj.
|
|
| 104 |
Slang |
önemli |
biggie adj.
|
|
|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
önemli olmak |
matter v.
|
|
What matters now is that these plans are put into practice.
Şimdi önemli olan bu planların uygulamaya konulmasıdır.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
çok önemli |
crucial adj.
|
|
Mr Martin's report has come at a crucial time in the fisheries sector.
Bay Martin'in raporu balıkçılık sektörü için çok önemli bir zamanda geldi.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
çok önemli |
vital adj.
|
|
Fresh air within your climate is also very vital.
İkliminizdeki temiz hava da çok önemlidir.
More Sentences
|
| General |
|
| 4 |
General |
çok önemli |
big deal n.
|
|
It's no big deal.
O çok önemli değil.
More Sentences
|
| 5 |
General |
önemli olay |
highlight n.
|
|
Their performance was the highlight of the evening.
Performansları gecenin en önemli olayıydı.
More Sentences
|
| 6 |
General |
önemli rol |
important role n.
|
|
I pointed out at that time the important role of confidants.
O zaman da sırdaşların önemli rolüne dikkat çekmiştim.
More Sentences
|
| 7 |
General |
önemli bir rol |
an important role n.
|
|
When it comes to my third point, this is where the democratic debate plays an important role.
Üçüncü hususa gelince işte burada demokratik tartışma önemli bir rol oynamaktadır.
More Sentences
|
| 8 |
General |
önemli gelişme |
major development n.
|
|
I should also mention another major development, the mid-term review of the common agricultural policy.
Bir başka önemli gelişmeden, ortak tarım politikasının orta vadeli gözden geçirilmesinden de bahsetmeliyim.
More Sentences
|
| 9 |
General |
önemli gelişme |
significant development n.
|
|
There are also significant developments beyond steel which will have serious consequences.
Çelik dışında da ciddi sonuçları olacak önemli gelişmeler var.
More Sentences
|
| 10 |
General |
önemli sorun |
important problem n.
|
|
There is another important problem, which is how to prevent the sick from being ostracized.
Bir başka önemli sorun da hastaların dışlanmasının nasıl önleneceğidir.
More Sentences
|
| 11 |
General |
önemli mesele |
important matter n.
|
|
After that intervention inspired by naked self-interest, may I come back to more important matters of the day?
Düpedüz kişisel çıkarlardan kaynaklı bu müdahalenin ardından, günün daha önemli meselelerine geri dönebilir miyim?
More Sentences
|
| 12 |
General |
önemli değişiklik |
substantial alteration n.
|
|
At most, there might be a need for editorial adjustments to the transversal articles, but not substantial alterations.
En fazla, çapraz makalelerde editoryal düzeltmelere ihtiyaç duyulabilir, ancak önemli değişiklikler yapılmayabilir.
More Sentences
|
| 13 |
General |
önemli haber |
big news n.
|
|
This is big news.
Bu önemli haber.
More Sentences
|
| 14 |
General |
en önemli parça |
centrepiece n.
|
|
The grand chandelier was the centrepiece of the ballroom.
Büyük avize balo salonunun en önemli parçasıydı.
More Sentences
|
| 15 |
General |
önemli adım |
important step n.
|
|
The directive that the plenary has adopted today represents another important step.
Genel Kurul'un bugün kabul ettiği yönerge de bir başka önemli adımı temsil etmektedir.
More Sentences
|
| 16 |
General |
önemli bir adım |
an important step n.
|
|
It could also be an important step towards obtaining understanding of the EU's other negotiating aims.
Ayrıca AB'nin diğer müzakere hedeflerinin anlaşılması yönünde de önemli bir adım olabilir.
More Sentences
|
| 17 |
General |
önemli kararlar |
important decisions n.
|
|
Important decisions concerning Bulgaria and Romania, which still have some way to go, will also have to be taken.
Önlerinde hala uzun bir yol bulunan Bulgaristan ve Romanya ile ilgili önemli kararların da alınması gerekecektir.
More Sentences
|
| 18 |
General |
önemli bir rol |
a major role n.
|
|
The European Union has a major role to play in this fight, as Minister Haarder has so skilfully illustrated.
Bakan Haarder'in de ustalıkla ortaya koyduğu üzere, Avrupa Birliği'nin bu mücadelede oynayacağı önemli bir rol vardır.
More Sentences
|
| 19 |
General |
önemli bir rol |
a key role n.
|
|
He played a key role in the movement.
Harekette önemli bir rol oynadı.
More Sentences
|
| 20 |
General |
önemli bir rol |
a prominent role n.
|
|
Starting with Parliament, our institutions must play a prominent role in the coming weeks and months.
Meclisten başlayarak kurumlarımız önümüzdeki haftalarda ve aylarda önemli bir rol oynamalıdır.
More Sentences
|
| 21 |
General |
önemli bir rol |
an essential role n.
|
|
Agriculture, pastoralism and forestry play an essential role in mountain regions.
Tarım, hayvancılık ve ormancılık dağlık bölgelerde önemli bir rol oynamaktadır.
More Sentences
|
| 22 |
General |
önemli bir rol |
a pivotal role n.
|
|
They also play a pivotal role in the Cotonou partnership agreement.
Cotonou ortaklık anlaşmasında da önemli bir rol oynarlar.
More Sentences
|
| 23 |
General |
önemli bir rol |
a significant role n.
|
|
As stated before, they too play a significant role.
Daha önce de belirtildiği gibi onlar da önemli bir rol oynamaktadır.
More Sentences
|
| 24 |
General |
önemli konular |
important matters n.
|
|
To sum up what I have said on this important matter, I would like to make the following comments.
Bu önemli konuda söylediklerimi özetlemek üzere aşağıdaki yorumları yapmak istiyorum.
More Sentences
|
| 25 |
General |
önemli misafir |
important guest n.
|
|
Important guests arrive tomorrow.
Yarın önemli misafirler gelecek.
More Sentences
|
| 26 |
General |
önemli konuk |
important guest n.
|
|
Many important guests have already been received here.
Birçok önemli konuk daha önce buraya kabul edildi.
More Sentences
|
| 27 |
General |
önemli konular |
key issues n.
|
|
One of the key issues on the minds of group leaders has been the security of those who may go.
Grup liderlerinin aklındaki en önemli konulardan biri de gidebilecek olanların güvenliği olmuştur.
More Sentences
|
| 28 |
General |
önemli husus |
important issue n.
|
|
In the text that you presented, you stress two important issues.
Sunduğunuz metinde iki önemli hususu vurguluyorsunuz.
More Sentences
|
| 29 |
General |
önemli bilgi |
important information n.
|
|
Be sure to check out system requirements and other important information before you install.
Yüklemeden önce sistem gereksinimlerini ve diğer önemli bilgileri kontrol ettiğinizden emin olun.
More Sentences
|
| 30 |
General |
önemli başarılar |
important achievements n.
|
|
Some important achievements have been made.
Bazı önemli başarılar elde edildi.
More Sentences
|
| 31 |
General |
önemli belgeler |
important documents n.
|
|
After we had prepared the report, two important documents came from the Commission.
Biz raporu hazırladıktan sonra Komisyon'dan iki önemli belge geldi.
More Sentences
|
| 32 |
General |
önemli görev |
important task n.
|
|
Insufficient resources have been allocated to that important task.
Bu önemli görev için yeterli kaynak ayrılmamıştır.
More Sentences
|
| 33 |
General |
önemli görev |
crucial task n.
|
|
Now that enlargement is home and dry, the work in the Convention has become the crucial task in European politics.
Genişleme artık tamamlandığına göre Konvansiyon'daki çalışmalar Avrupa siyasetinin en önemli görevi haline gelmiştir.
More Sentences
|
| 34 |
General |
önemli olaylar |
highlights n.
|
|
Compared to the years preceding that fall, it is now one of the highlights of the political year.
Bu düşüşten önceki yıllarla karşılaştırıldığında, şimdi siyasi yılın en önemli olaylarından biri.
More Sentences
|
| 35 |
General |
önemli başarı |
biggie n.
|
|
The new blockbuster movie became a biggie at the box office.
Çok ses getiren yeni film gişede önemli bir başarı elde etmiştir.
More Sentences
|
| 36 |
General |
önemli olmak |
count v.
|
|
It's not winning but the effort that counts.
Önemli olan kazanmak değil, çaba göstermektir.
More Sentences
|
| 37 |
General |
önemli olmak |
be important v.
|
|
Take a step back, evaluate what is important, and enjoy life.
Bir adım geri at, neyin önemli olduğunu değerlendir ve hayatın tadını çıkar.
More Sentences
|
| 38 |
General |
önemli hale gelmek |
become important v.
|
|
Europe must become important for its citizens.
Avrupa kendi vatandaşları için önemli hale gelmelidir.
More Sentences
|
| 39 |
General |
önemli ölçüde değişmek |
change dramatically v.
|
|
Sexual behaviour and attitudes towards women, in particular, will have to change dramatically.
Özellikle kadınlara yönelik cinsel davranış ve tutumların önemli ölçüde değişmesi gerekecektir.
More Sentences
|
| 40 |
General |
önemli adımlar atmak |
take important steps v.
|
|
The new Commission has already taken important steps to move away from the way it used to function.
Yeni Komisyon, daha önceki işleyiş biçiminden uzaklaşmak için şimdiden önemli adımlar atmıştır.
More Sentences
|
| 41 |
General |
en önemli |
chief adj.
|
|
What were the chief events of last year?
Geçen yılın en önemli olayları nelerdi?
More Sentences
|
| 42 |
General |
en önemli |
paramount adj.
|
|
First, it must be plain to all that the authority of the United Nations should be a paramount consideration.
İlk olarak, Birleşmiş Milletler'in otoritesinin en önemli husus olması gerektiği herkes için açık olmalıdır.
More Sentences
|
| 43 |
General |
en önemli |
pivotal adj.
|
|
It is a very simple message, and I think that it is the pivotal element in this connection.
Bu çok basit bir mesajdır ve bence bu bağlantıdaki en önemli unsurdur.
More Sentences
|
| Common Usage |
|
| 44 |
Common Usage |
önemli değil |
you're welcome interj.
|
|
| General |
|
| 45 |
General |
çok önemli |
a matter of life or death n.
|
|
| 46 |
General |
önemli insan |
vip n.
|
|
| 47 |
General |
önemli kimse |
worthy n.
|
|
| 48 |
General |
önemli destekçi |
pillar n.
|
|
| 49 |
General |
kısa fakat önemli bir haber |
flash n.
|
|
| 50 |
General |
geçmişte önemli veya ünlü oluşundan dolayı ilgi çekici kabul edilen atraksiyon |
historical attraction n.
|
|
| 51 |
General |
günün önemli sorunu |
a live issue n.
|
|
| 52 |
General |
en önemli kişi |
pillar n.
|
|
| 53 |
General |
önemli kişi |
personage n.
|
|
| 54 |
General |
en önemli nokta |
cruces n.
|
|
| 55 |
General |
önemli biri |
person of note n.
|
|
| 56 |
General |
önemli bir atılım |
quantum leap n.
|
|
| 57 |
General |
önemli kanıt |
cogent evidence n.
|
|
| 58 |
General |
önemli şey |
much n.
|
|
| 59 |
General |
önemli kimse |
heavyweight n.
|
|
| 60 |
General |
önemli kimse |
topliner n.
|
|
| 61 |
General |
en önemli rol |
star role n.
|
|
| 62 |
General |
önemli olma |
notableness n.
|
|
| 63 |
General |
en önemli nokta |
pivot n.
|
|
| 64 |
General |
önemli kimse |
big gun n.
|
|
| 65 |
General |
önemli madde (politika) |
plank n.
|
|
| 66 |
General |
önemli karşılaşma |
derby n.
|
|
| 67 |
General |
taoizmin kurucusu kabul edilen önemli bir çin filozofudur |
laotze n.
|
|
| 68 |
General |
önemli olma |
noteworthiness n.
|
|
| 69 |
General |
istatistik alanında kullanılan önemli bir yazılım |
sas n.
|
|
| 70 |
General |
önemli kişi |
personality n.
|
|
| 71 |
General |
bir şirket grubundaki en önemli şirket |
flagship n.
|
|
| 72 |
General |
bir anlatının en önemli noktası |
punch line n.
|
|
| 73 |
General |
önemli kimse |
big bug n.
|
|
| 74 |
General |
önemli kimse |
vip n.
|
|
| 75 |
General |
önemli olma |
essentialness n.
|
|
| 76 |
General |
önemli bir olay |
milestone n.
|
|
| 77 |
General |
önemli şahıs |
personage n.
|
|
| 78 |
General |
önemli kimse |
linchpin n.
|
|
| 79 |
General |
önemli an |
juncture n.
|
|
| 80 |
General |
ikinci derecede önemli olma |
subsidiarity n.
|
|
| 81 |
General |
çok önemli |
a matter of life and death n.
|
|
| 82 |
General |
en önemli kişi |
kingpin n.
|
|
| 83 |
General |
çok önemli kişi |
very important person n.
|
|
| 84 |
General |
sonucu şüpheli olan önemli ve zor iş |
enterprize n.
|
|
| 85 |
General |
önemli kimse |
headliner n.
|
|
| 86 |
General |
önemli yandaş |
pillar n.
|
|
| 87 |
General |
önemli miktar |
size n.
|
|
| 88 |
General |
önemli adam |
mogul n.
|
|
| 89 |
General |
ticari açıdan önemli kişi |
cip n.
|
|
| 90 |
General |
önemli özellik |
virtue n.
|
|
| 91 |
General |
önemli bir sovyet gazetesi |
izvestia n.
|
|
| 92 |
General |
önemli şahsiyet |
vip n.
|
|
| 93 |
General |
bir anlatının en önemli noktası |
punchline n.
|
|
| 94 |
General |
en önemli destek |
backbone n.
|
|
| 95 |
General |
en önemli nokta |
cruxes n.
|
|
| 96 |
General |
önemli konular |
real things n.
|
|
| 97 |
General |
önemli yer |
key position n.
|
|
| 98 |
General |
önemli kimse |
person of rank n.
|
|
| 99 |
General |
önemli kişi |
high muck a muck n.
|
|
| 100 |
General |
önemli kimse |
a big gun n.
|
|
| 101 |
General |
önemli mesaj |
flash message n.
|
|
| 102 |
General |
önemli olay |
watershed n.
|
|
| 103 |
General |
en önemli bölüm |
highlight n.
|
|
| 104 |
General |
önemli üye |
pillar n.
|
|
| 105 |
General |
önemli kimse |
cordon blue n.
|
|
| 106 |
General |
önemli kimse |
important person n.
|
|
| 107 |
General |
çok önemli durum |
key position n.
|
|
| 108 |
General |
önemli olayların gelişmesindeki kritik bir an |
juncture n.
|
|
| 109 |
General |
en önemli kimse |
kingpin n.
|
|
| 110 |
General |
en önemli tanık |
key witness n.
|
|
| 111 |
General |
en önemli şey |
piece de resistance n.
|
|
| 112 |
General |
en önemli olan |
piece de resistance n.
|
|
| 113 |
General |
en önemli eser |
piece de resistance n.
|
|
| 114 |
General |
görünüşte önemli değersiz buluş |
mare's nest n.
|
|
| 115 |
General |
önemli haber |
newsflash n.
|
|
| 116 |
General |
önemli oranda |
a considerable extent n.
|
|
| 117 |
General |
önemli oranda |
a considerable amount n.
|
|
| 118 |
General |
önemli sayıda |
a considerable amount n.
|
|
| 119 |
General |
önemli ölçüde |
a considerable extent n.
|
|
| 120 |
General |
1920'lerin en önemli abd'li golfçüsü |
sarazen n.
|
|
| 121 |
General |
önemli aktör |
key actor n.
|
|
| 122 |
General |
önemli albümler |
important albums n.
|
|
| 123 |
General |
önemli gelişme |
radical development n.
|
|
| 124 |
General |
önemli gelişme |
remarkable development n.
|
|
| 125 |
General |
önemli gelişme |
important development n.
|
|
| 126 |
General |
en önemli figür |
key figure n.
|
|
| 127 |
General |
önemli günler |
important days n.
|
|
| 128 |
General |
önemli durum |
important situation n.
|
|
| 129 |
General |
önemli risk |
significant risk n.
|
|
| 130 |
General |
önemli problem |
important problem n.
|
|
| 131 |
General |
önemli problem |
serious problem n.
|
|
| 132 |
General |
önemli kimse |
big shot n.
|
|
| 133 |
General |
en önemli kısım |
bulk n.
|
|
| 134 |
General |
sorunun en önemli noktası |
crux n.
|
|
| 135 |
General |
önemli konular |
weighty matters n.
|
|
| 136 |
General |
önemli konular |
heavy matters n.
|
|
| 137 |
General |
önemli konu |
weighty matter n.
|
|
| 138 |
General |
önemli kimse |
big-timer n.
|
|
| 139 |
General |
önemli gün |
d-day n.
|
|
| 140 |
General |
kendini abartılı bir şekilde önemli gören ikinci derece çalışan |
jack-in-office n.
|
|
| 141 |
General |
çok önemli olmayan ve üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gerekmeyen |
no-brainer n.
|
|
| 142 |
General |
bir şeyin en önemli kısmının dışı |
non-core n.
|
|
| 143 |
General |
çok önemli iş adamı |
baron n.
|
|
| 144 |
General |
en önemli noktası |
crux n.
|
|
| 145 |
General |
önemli şahsın yanındakiler |
entourage n.
|
|
| 146 |
General |
en önemli kent |
capital n.
|
|
| 147 |
General |
en önemli terim |
leading term n.
|
|
| 148 |
General |
önemli konu |
meat n.
|
|
| 149 |
General |
önemli gün |
occasion n.
|
|
| 150 |
General |
ünlü ya da önemli kimse |
personage n.
|
|
| 151 |
General |
en önemli nokta |
chief point n.
|
|
| 152 |
General |
önemli kimse |
person of note n.
|
|
| 153 |
General |
önemli değişiklik |
noticeable change n.
|
|
| 154 |
General |
önemli toplantı |
important meeting n.
|
|
| 155 |
General |
önemli engel |
significant obstruction n.
|
|
| 156 |
General |
en önemli öğe |
centrepiece n.
|
|
| 157 |
General |
en önemli öğe |
centerpiece n.
|
|
| 158 |
General |
en önemli parça |
centerpiece n.
|
|
| 159 |
General |
önemli not |
critical note n.
|
|
| 160 |
General |
önemli not |
important note n.
|
|
| 161 |
General |
önemli bir rol |
a fundamental role n.
|
|
| 162 |
General |
önemli bir rol |
a primary role n.
|
|
| 163 |
General |
önemli bir rol |
a vital role n.
|
|
| 164 |
General |
önemli bir rol |
a leading role n.
|
|
| 165 |
General |
önemli bir sorun/problem |
an important problem n.
|
|
| 166 |
General |
en önemli özellik |
the most important feature n.
|
|
| 167 |
General |
önemli parametreler |
key parameters n.
|
|
| 168 |
General |
önemli gelişmeler |
important developments n.
|
|
| 169 |
General |
önemli gelişmeler |
crucial developments n.
|
|
| 170 |
General |
önemli yerler |
important places n.
|
|
| 171 |
General |
önemli bir sağlık sorunu |
an important health problem n.
|
|
| 172 |
General |
önemli bir sağlık sorunu |
a major health problem n.
|
|
| 173 |
General |
önemli müşteri |
big customer n.
|
|
| 174 |
General |
önemli müşteri |
major customer n.
|
|
| 175 |
General |
önemli müşteri |
major client n.
|
|
| 176 |
General |
çok önemli bir gelişme |
a very important improvement/development n.
|
|
| 177 |
General |
önemli hata |
important mistake n.
|
|
| 178 |
General |
konuşmanın en önemli kısmı |
sound byte n.
|
|
| 179 |
General |
konuşmanın en önemli kısmı |
sound bite n.
|
|
| 180 |
General |
konuşmanın en önemli kısmı |
soundbite n.
|
|
| 181 |
General |
konuşmanın en önemli kısmı |
soundbyte n.
|
|
| 182 |
General |
kayda değer/hatırı sayılır/önemli gelişme |
considerable development n.
|
|
| 183 |
General |
önemli etki |
material impact n.
|
|
| 184 |
General |
önemli etki |
important effect n.
|
|
| 185 |
General |
önemli gerçekler |
key facts n.
|
|
| 186 |
General |
çok önemli konuma sahip |
front and center n.
|
|
| 187 |
General |
önemli kimse |
bigwig n.
|
|
| 188 |
General |
önemli kimse |
bashaw n.
|
|
| 189 |
General |
önemli yorumlar |
important comments n.
|
|
| 190 |
General |
önemli konular |
grave matters n.
|
|
| 191 |
General |
önemli bir büyüme |
a considerable growth n.
|
|
| 192 |
General |
en önemli mesele |
top issue n.
|
|
| 193 |
General |
kendini çok önemli biriymiş gibi gören kimse |
chocolate soldier n.
|
|
| 194 |
General |
önemli sorunlar |
key issues n.
|
|
| 195 |
General |
önemli husus |
important matter n.
|
|
| 196 |
General |
önemli rakamlar |
key figures n.
|
|
| 197 |
General |
önemli bilgiler |
important information n.
|
|
| 198 |
General |
önemli şehirler |
important cities n.
|
|
| 199 |
General |
konuda geçen önemli nokta |
landmark n.
|
|
| 200 |
General |
mali yönden önemli proje |
financially significant project n.
|
|
| 201 |
General |
mali açıdan önemli proje |
financially significant project n.
|
|
| 202 |
General |
önemli artış |
considerable increase n.
|
|
| 203 |
General |
önemli artış |
substantial increase n.
|
|
| 204 |
General |
önemli değişim |
significant alteration n.
|
|
| 205 |
General |
önemli kişiler |
notable personages n.
|
|
| 206 |
General |
önemli müşteri |
key customer n.
|
|
| 207 |
General |
önemli kelimeler |
important words n.
|
|
| 208 |
General |
bir öğenin önemli unsurlarından biri |
cornerstone n.
|
|
| 209 |
General |
önemli bölün |
significant portion n.
|
|
| 210 |
General |
genç insanların etkisinden veya eyleminden kaynaklanan önemli kültürel, siyasi veya sosyal değişim |
youthquake n.
|
|
| 211 |
General |
bir konuda önemli bilgiler veren dergi veya gazete |
bible n.
|
|
| 212 |
General |
önemli bir olayın 150. yıl dönümü |
sesquicentenary n.
|
|
| 213 |
General |
önemli durum |
critical situation n.
|
|
| 214 |
General |
ekonomisinin önemli bir bölümü yasadışı uyuşturucu ticaretinden oluşan ülke |
narco-state n.
|
|
| 215 |
General |
en yetkili/önemli kimse |
top n.
|
|
| 216 |
General |
en önemli kimse |
top drawer n.
|
|
| 217 |
General |
en önemli kişi |
tongue of the trump [scottish] n.
|
|
| 218 |
General |
önemli bir kısmı |
a good part of n.
|
|
| 219 |
General |
çok önemli şey |
earthshaker n.
|
|
| 220 |
General |
önemli nokta |
emphasis n.
|
|
| 221 |
General |
en önemli nitelik |
end n.
|
|
| 222 |
General |
önemli veya gizemli biriymiş gibi davranan kimse |
autothaumaturgist n.
|
|
| 223 |
General |
konuşmaktan çekinilen önemli sorun |
eight-hundred-pound gorilla n.
|
|
| 224 |
General |
en önemli şey |
quick n.
|
|
| 225 |
General |
önemli an |
zero hour n.
|
|
| 226 |
General |
önemli bir sanatçının halefi |
epigone n.
|
|
| 227 |
General |
bir devri başlatan önemli olay |
epoch n.
|
|
| 228 |
General |
(tarihte) yeni ve önemli bir devrin başlangıcı |
epoch n.
|
|
| 229 |
General |
bir şeyin en önemli noktası |
essence n.
|
|
| 230 |
General |
önemli kimse |
bassa [rare] n.
|
|
| 231 |
General |
işvereni tarafından önemli bir pozisyon için yedek olarak belirlenmiş çalışan |
key employee n.
|
|
| 232 |
General |
kuram ya da argümanın en önemli noktası |
kingpin n.
|
|
| 233 |
General |
güney büyük ovalar'da yaşayıp kiowa kabilesinin önemli bir kısmını oluşturan ve bu kabileden farklı olarak bir atabask dili konuşan amerikan yerlilerine mensup kimse |
kiowa apache n.
|
|
| 234 |
General |
önemli değişikliklere neden olan şey |
leaven n.
|
|
| 235 |
General |
bir nesnenin en önemli veya belirgin yüzü |
face n.
|
|
| 236 |
General |
önemli biriyle yapılan kısa görüşme |
face time n.
|
|
| 237 |
General |
önemli veya nüfuzlu kimse (ironik) |
macher n.
|
|
| 238 |
General |
önemli kimse |
magnifico n.
|
|
| 239 |
General |
vücudun önemli bir uzvunun kaybına veya kullanılmaz hale gelmesine yol açan sakatlanma |
maim n.
|
|
| 240 |
General |
büyük veya önemli müzik, film şirketi |
major n.
|
|
| 241 |
General |
bir şeyin önemli parçaları |
vitals n.
|
|
| 242 |
General |
kendini önemli sanan boş kimse |
bladder n.
|
|
| 243 |
General |
usta bir kimse tarafından mimarlık, edebiyat gibi alanlarda ortaya konmuş en önemli eser |
master work n.
|
|
| 244 |
General |
önemli bir kişinin yataktan kalkınca yaptığı ağırlama |
levee n.
|
|
| 245 |
General |
saygı uyandıran veya önemli karakter rolü |
mantle n.
|
|
| 246 |
General |
görünüşte önemli değersiz buluş |
mare’s-nest n.
|
|
| 247 |
General |
görünüşte önemli değersiz buluş |
mares-nest n.
|
|
| 248 |
General |
önemli bölüm |
half n.
|
|
| 249 |
General |
önemli kısım |
half n.
|
|
| 250 |
General |
topluluk, sektör, meslek gibi bir grupta bulunan önemli veya nüfuzlu kimseler |
whos who n.
|
|
| 251 |
General |
önemli kimse |
wig n.
|
|
| 252 |
General |
neredeyse kare prizma şeklindeki önemli parça |
block n.
|
|
| 253 |
General |
daha az önemli olan şey |
handmaiden n.
|
|
| 254 |
General |
ilginç, eğlenceli veya önemli şey |
happening n.
|
|
| 255 |
General |
en önemli veya esasi kısım |
meat and potatoes n.
|
|
| 256 |
General |
eğlence sektöründe herkesçe tanınan önemli kimse |
megastar n.
|
|
| 257 |
General |
bir bestedeki en önemli kısım veya nağme |
melody n.
|
|
| 258 |
General |
yapının, makinenin veya cihazın önemli parçası |
member n.
|
|
| 259 |
General |
en önemli uç |
head n.
|
|
| 260 |
General |
önemli haber |
headline n.
|
|
| 261 |
General |
en önemli kişi |
headpin n.
|
|
| 262 |
General |
en önemli kısım |
heart n.
|
|
| 263 |
General |
önemli kimse |
bug n.
|
|
| 264 |
General |
önemli insanlara duyulan büyük saygı |
hero worship n.
|
|
| 265 |
General |
en önemli kadın |
heroess [obsolete] n.
|
|
| 266 |
General |
en önemli kadın karakter |
heroin n.
|
|
| 267 |
General |
en önemli kadın karakter |
heroine n.
|
|
| 268 |
General |
önemli olay |
high spot n.
|
|
| 269 |
General |
önemli kimse |
high-muck-a-muck n.
|
|
| 270 |
General |
önemli amaç |
holy grail n.
|
|
| 271 |
General |
önemli kimse |
honcho n.
|
|
| 272 |
General |
önemli kimse |
honor n.
|
|
| 273 |
General |
önemli mevkideki kimse |
honor n.
|
|
| 274 |
General |
önemli kimse |
honour n.
|
|
| 275 |
General |
önemli mevkideki kimse |
honour n.
|
|
| 276 |
General |
adımların diğer hareketlerden daha önemli olduğu dans |
hoofing n.
|
|
| 277 |
General |
daha önemli şey |
more n.
|
|
| 278 |
General |
önemli ve meşakkatli işler yapan kimse |
yeoman n.
|
|
| 279 |
General |
en önemli kısım |
yolk [obsolete] n.
|
|
| 280 |
General |
ünlü veya önemli insanlardan oluşan bir topluluk |
galaxy n.
|
|
| 281 |
General |
bir şehirde veya ülkede görülmesi gereken en önemli yerler |
lion n.
|
|
| 282 |
General |
çok önemli kimse |
muck–a–muck n.
|
|
| 283 |
General |
isa'nın hayatındaki önemli olaylar üzerine yapılan on beş tefekkür |
mystery n.
|
|
| 284 |
General |
bir şeyin yapılma veya düşünülme şeklini önemli ölçüde değiştiren şey |
game-changer n.
|
|
| 285 |
General |
eşit öneme sahip olmayan yan yana gelmiş iki ünlüden az önemli olanı |
glide n.
|
|
| 286 |
General |
gerçekleşen önemli şey |
occurrence n.
|
|
| 287 |
General |
devletin diplomasi veya askeri yetkilisi tarafından genellikle şifreli olarak gönderilen önemli mesaj |
dispatch [us] n.
|
|
| 288 |
General |
devletin diplomasi veya askeri yetkilisi tarafından genellikle şifreli olarak gönderilen önemli mesaj |
despatch [uk] n.
|
|
| 289 |
General |
önemli eylem |
geste n.
|
|
| 290 |
General |
önemli veya olağanüstü bir deneyimden geçen kimse |
graduate n.
|
|
| 291 |
General |
gösteriş yaparak etkileyici veya önemli görünme |
grandiosity n.
|
|
| 292 |
General |
önemli statü |
grandness n.
|
|
| 293 |
General |
siyaset ve ekonomi açısından önemli bir grubu oluşturan ve bağımsız bir oy kaynağı teşkil eden kırsal bölge halkı |
grass roots n.
|
|
| 294 |
General |
iki şey arasındaki keskin veya önemli ayrım noktası |
great divide n.
|
|
| 295 |
General |
önemli ayrım |
great divide n.
|
|
| 296 |
General |
önemli fark |
great divide n.
|
|
| 297 |
General |
önemli kimse |
great mogul n.
|
|
| 298 |
General |
en önemli yer |
heartland n.
|
|
| 299 |
General |
önemli kimse |
heavy weight n.
|
|
| 300 |
General |
daha önemli bir şeye sokma |
hedging [obsolete] n.
|
|
| 301 |
General |
bir konuyu yeterince anlamak için tarihi farkındalığın önemli olduğunu savunan görüş |
historicism n.
|
|
| 302 |
General |
en önemli özellikleri öne çıkarma |
idealisation n.
|
|
| 303 |
General |
en önemli özellikleri öne çıkarma |
idealization n.
|
|
| 304 |
General |
en önemli ösellikleri öne çıkarma |
idealisation n.
|
|
| 305 |
General |
önemli fark |
odds [uk] n.
|
|
| 306 |
General |
önemli ifade |
one-liner n.
|
|
| 307 |
General |
hayvan popülasyonunun avcılıkla veya öldürerek yok edilmesi veya önemli oranda azaltılması |
overkill n.
|
|
| 308 |
General |
önemli tavır |
importance n.
|
|
| 309 |
General |
önemli hareket |
importance n.
|
|
| 310 |
General |
önemli şey |
importancy [obsolete] n.
|
|
| 311 |
General |
önemli kişileri taklit eden kimse |
impressionist n.
|
|
| 312 |
General |
daha büyük veya önemli bir şeye bağlı olan şey |
incident n.
|
|
| 313 |
General |
daha büyük veya önemli bir şeyin sonucu olan durum |
incident n.
|
|
| 314 |
General |
daha önemli bir şeyin sonucu olarak meydana gelen durum |
incident n.
|
|
| 315 |
General |
sergilenen önemli hizmet karşılığı atfedilen bir madalya türü |
distinguished service medal n.
|
|
| 316 |
General |
(britanya hindistanı'nda) bir şehre ait en önemli idari birim |
district n.
|
|
| 317 |
General |
önemli bir gelişme aşamasına gelinen an |
coming of age n.
|
|
| 318 |
General |
önemli kadın |
domina [obsolete] n.
|
|
| 319 |
General |
önemli miktar |
packet n.
|
|
| 320 |
General |
en önemli mesele |
paramount issue n.
|
|
| 321 |
General |
en önemli sorun |
paramount issue n.
|
|
| 322 |
General |
önemli an |
pinch n.
|
|
| 323 |
General |
ahlaken önemli husus |
ponderable n.
|
|
| 324 |
General |
önemli derece |
considerable n.
|
|
| 325 |
General |
eserin incelenmesi veya tasarlanmasında bağlamın önemli olduğunu vurgulayan teori |
contextualism n.
|
|
| 326 |
General |
önemli olay |
page n.
|
|
| 327 |
General |
önemli kimse |
panjandrum n.
|
|
| 328 |
General |
çok önemli şey |
pivotal n.
|
|
| 329 |
General |
önemli kimse |
planet n.
|
|
| 330 |
General |
önemli kimse |
pot n.
|
|
| 331 |
General |
önemli birinin evinde verdiği sosyetik davet |
saloon n.
|
|
| 332 |
General |
bir yerdeki önemli alanların hızlı ve üstünkörü gezilmesi |
cooks tour n.
|
|
| 333 |
General |
en önemli grup |
core n.
|
|
| 334 |
General |
en önemli grup |
core group n.
|
|
| 335 |
General |
önemli gün |
day n.
|
|
| 336 |
General |
en önemli adam |
first gentleman n.
|
|
| 337 |
General |
önemli miktarda harcanabilir geliri bulunan sırt çantalı gezgin |
flashpacker n.
|
|
| 338 |
General |
daha önemli bir gazete makalesi ile ilişkili olup genellikle ona ek olarak basılan gazete makalesi |
follow n.
|
|
| 339 |
General |
en önemli konum |
forefront n.
|
|
| 340 |
General |
en önemli bölüm |
forehand [obsolete] n.
|
|
| 341 |
General |
totaliter rejim veya hiyerarşide birinin emrinde olup önemli konumu olan siyasi görevli |
gauleiter n.
|
|
| 342 |
General |
çerçeveyi oluşturan en önemli parça |
principal n.
|
|
| 343 |
General |
en önemli unsur |
principal n.
|
|
| 344 |
General |
önemli özellik |
pregnancy n.
|
|
| 345 |
General |
önemli şeylere delalet eden olay |
preindication n.
|
|
| 346 |
General |
önemli şeyleri işaret eden olay |
preindication n.
|
|
| 347 |
General |
önemli olma |
preponderancy n.
|
|
| 348 |
General |
önemli şey |
serious n.
|
|
| 349 |
General |
önemli kimse |
shakes n.
|
|
| 350 |
General |
önemli yapı |
show place n.
|
|
| 351 |
General |
önemli olma |
signality n.
|
|
| 352 |
General |
önemli adam |
man of consequence n.
|
|
| 353 |
General |
önemli durum |
crunch n.
|
|
| 354 |
General |
kendini önemli gösterme |
pretensions n.
|
|
| 355 |
General |
londra'da önemli ingiliz şairlerinin anıtlarının yer aldığı bir köşe |
poets' corner n.
|
|
| 356 |
General |
tartışmanın en önemli noktası |
point n.
|
|
| 357 |
General |
önemli kimse |
point person n.
|
|
| 358 |
General |
önemli sosyal etkinliklerin düzenlendiği sezon |
social season n.
|
|
| 359 |
General |
(yaşam süresi hususunda belirleyici faktör olarak kabul edilen) önemli ilke |
stamen [obsolete] n.
|
|
| 360 |
General |
önemli şey |
substantial n.
|
|
| 361 |
General |
belirli bir zaman için önemli olan şey |
substantial n.
|
|
| 362 |
General |
önemli madde |
substantial n.
|
|
| 363 |
General |
önemli hususlar |
substantials n.
|
|
| 364 |
General |
önemli heyet |
superboard n.
|
|
| 365 |
General |
önemli bürokrat |
superbureaucrat n.
|
|
| 366 |
General |
önemli toplum |
superclub n.
|
|
| 367 |
General |
cehenneme ait en önemli altı şeytan |
superior spirits of hell n.
|
|
| 368 |
General |
çok önemli olmak |
be of capital importance v.
|
|
| 369 |
General |
için önemli sayılmak |
be noted for v.
|
|
| 370 |
General |
bir şeyin önemli bir öğesi olmak |
be a part and parcel of v.
|
|
| 371 |
General |
önemli haberleri özet halinde vermek |
give a roundup of the news v.
|
|
| 372 |
General |
önemli bir yeri olmak |
loom large in v.
|
|
| 373 |
General |
daha önemli olmak |
override v.
|
|
| 374 |
General |
önemsiz bir şeyi mesele yapıp önemli bir şeye hiç aldırmamak |
strain at a gnat and swallow a camel v.
|
|
| 375 |
General |
en önemli destekçileri getirmek |
bring up one's big guns v.
|
|
| 376 |
General |
önemli olmak |
bulk v.
|
|
| 377 |
General |
çamur atmak (önemli birine) |
muckrake v.
|
|
| 378 |
General |
çok önemli olmak |
be of prime importance v.
|
|
| 379 |
General |
olduğundan daha önemli saymak |
overrate v.
|
|
| 380 |
General |
daha önemli saymak (birini/bir şeyi başkasından) |
subordinate to v.
|
|
| 381 |
General |
yerinden etmek (önemli bir yerde olan birini) |
unseat v.
|
|
| 382 |
General |
için önemli sayılmak |
be notable for v.
|
|
| 383 |
General |
daha az önemli saymak |
subordinate v.
|
|
| 384 |
General |
tayin etmek (önemli bir yerden önemsiz bir yere/makama) |
shunt v.
|
|
| 385 |
General |
önemli kısımları çıkararak bozmak |
mutilate v.
|
|
| 386 |
General |
önemli biri çıkmak (bir yerden/aileden) |
throw up v.
|
|
| 387 |
General |
en önemli dayanakları ileri sürmek |
bring up one's big guns v.
|
|
| 388 |
General |
bir şeyde önemli bir rolü olmak |
feature v.
|
|
| 389 |
General |
önemli yer tutmak |
take an important place v.
|
|
| 390 |
General |
önemli başarılara imza atmak |
put one's signature under important successes v.
|
|
| 391 |
General |
önemli bulmak |
think something significant v.
|
|
| 392 |
General |
önemli görmek |
think something significant v.
|
|
| 393 |
General |
önemli hale gelmek |
become significant v.
|
|
| 394 |
General |
önemli saymak |
view something as significant v.
|
|
| 395 |
General |
önemli saymak |
regard something as significant v.
|
|
| 396 |
General |
önemli saymak |
deem something significant v.
|
|
| 397 |
General |
önemli görmek |
regard something as significant v.
|
|
| 398 |
General |
önemli bulmak |
consider something as significant v.
|
|
| 399 |
General |
önemli bulmak |
view something as significant v.
|
|
| 400 |
General |
önemli görmek |
deem something significant v.
|
|
| 401 |
General |
önemli bulmak |
consider something significant v.
|
|
| 402 |
General |
önemli görmek |
consider something significant v.
|
|
| 403 |
General |
önemli görmek |
view something as significant v.
|
|
| 404 |
General |
önemli görmek |
consider something as significant v.
|
|
| 405 |
General |
önemli saymak |
consider something as significant v.
|
|
| 406 |
General |
önemli saymak |
think something significant v.
|
|
| 407 |
General |
önemli bulmak |
deem something significant v.
|
|
| 408 |
General |
önemli bulmak |
regard something as significant v.
|
|
| 409 |
General |
önemli saymak |
consider something significant v.
|
|
| 410 |
General |
-de önemli bir rolü olmak |
feature in v.
|
|
| 411 |
General |
(bir şeyin) önemli bir öğesi olmak |
feature in v.
|
|
| 412 |
General |
önemli kılmak |
make something important v.
|
|
| 413 |
General |
önemli oranda artmak |
increase considerably v.
|
|
| 414 |
General |
önemli oranda artmak |
increase dramatically v.
|
|
| 415 |
General |
önemli oranda artmak |
increase substantially v.
|
|
| 416 |
General |
önemli oranda artmak |
increase enormously v.
|
|
| 417 |
General |
önemli oranda artmak |
increase significantly v.
|
|
| 418 |
General |
önemli bir başarıya imza atmak |
grab a slice of history v.
|
|
| 419 |
General |
önemli rol oynamak |
play an important role v.
|
|
| 420 |
General |
önemli rol oynamak |
play a fundamental role v.
|
|
| 421 |
General |
önemli rol oynamak |
play a crucial role v.
|
|
| 422 |
General |
önemli rol oynamak |
play a significant role v.
|
|
| 423 |
General |
önemli bir rol oynamak |
play a significant role v.
|
|
| 424 |
General |
önemli bir rol oynamak |
play a fundamental role v.
|
|
| 425 |
General |
önemli bir rol oynamak |
play an essential role v.
|
|
| 426 |
General |
önemli bir rol oynamak |
play an important role v.
|
|
| 427 |
General |
önemli bir rol oynamak |
play a crucial role v.
|
|
| 428 |
General |
önemli rol oynamak |
play an essential role v.
|
|
| 429 |
General |
daha önemli olmak |
take precedence of v.
|
|
| 430 |
General |
-den daha az önemli olmak |
be subordinate to v.
|
|
| 431 |
General |
-de önemli rolü olmak |
feature in v.
|
|
| 432 |
General |
-den daha önemli olmak |
outweigh v.
|
|
| 433 |
General |
önemli bir öğesi olmak |
feature v.
|
|
| 434 |
General |
önemli noktaları yinelemek |
recapitulate v.
|
|
| 435 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
have an important position v.
|
|
| 436 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
occupy an important position v.
|
|
| 437 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
occupy an important place v.
|
|
| 438 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
have an important place v.
|
|
| 439 |
General |
önemli hale getirmek |
make something important v.
|
|
| 440 |
General |
önemli bir hal almak |
become critical v.
|
|
| 441 |
General |
önemli bir rol oynamak |
play a key role v.
|
|
| 442 |
General |
son derece önemli bulmak |
find it very/extremely important v.
|
|
| 443 |
General |
önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başlamak |
become a serious health concern v.
|
|
| 444 |
General |
önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmek |
become a serious health concern v.
|
|
| 445 |
General |
hayatı önemli kılmak |
make life important v.
|
|
| 446 |
General |
önemli noktaları vurgulamak |
highlight key points v.
|
|
| 447 |
General |
önemli bir noktaya temas etmek |
mention an important point v.
|
|
| 448 |
General |
önemli bir noktaya temas etmek |
touch on an important matter v.
|
|
| 449 |
General |
önemli bir noktaya temas etmek |
point out an important matter v.
|
|
| 450 |
General |
önemli adımlar atmak |
take considerable steps v.
|
|
| 451 |
General |
önemli bir çığır açmak |
achieve a significant breakthrough in v.
|
|
| 452 |
General |
büyük/önemli bir atılım gerçekleştirmek |
make a breakthrough v.
|
|
| 453 |
General |
hafızasında önemli bir yer tutmak |
still linger strongly in one's memory v.
|
|
| 454 |
General |
önemli bir yeri olmak |
have an important role v.
|
|
| 455 |
General |
önemli bölüme geçmek |
get to the important part v.
|
|
| 456 |
General |
önemli ölçüde azaltmak |
decimate v.
|
|
| 457 |
General |
-de önemli adımlar atmak |
take remarkable steps in v.
|
|
| 458 |
General |
önemli noktaları yakalamak |
catch the main points v.
|
|
| 459 |
General |
çok önemli bir amaca hizmet etmek |
serve a very important purpose v.
|
|
| 460 |
General |
önemli olmak |
be of significance v.
|
|
| 461 |
General |
(ciddi/önemli) saymak |
take v.
|
|
| 462 |
General |
kendini önemli göstermek için ünlülerle yakınlığından bahsederek büyüklük taslamak veya böbürlenmek |
namedrop v.
|
|
| 463 |
General |
önemli ölçüde destek vermek |
lend considerable support v.
|
|
| 464 |
General |
en önemli unsur olmak |
key v.
|
|
| 465 |
General |
en önemli kısmını çıkarmak |
eviscerate v.
|
|
| 466 |
General |
önemli olmak |
mean v.
|
|
| 467 |
General |
projeyi bir dizi önemli adımla planlamak |
milestone v.
|
|
| 468 |
General |
(bir şeyi) daha büyük veya önemli bir şeye bağlamak |
bootstrap v.
|
|
| 469 |
General |
önemli olmak |
mister [obsolete] v.
|
|
| 470 |
General |
araştırma sırasında önemli yerleri taşlarla işaretlemek |
monument v.
|
|
| 471 |
General |
önemli olmak |
bulk v.
|
|
| 472 |
General |
en önemli kısımlarını alıp sunmak |
gist v.
|
|
| 473 |
General |
(kitabın) önemli bölümlerini çıkarmak |
gut v.
|
|
| 474 |
General |
daha önemli bir şeye sokmak |
hedge [obsolete] v.
|
|
| 475 |
General |
önemli özelliklerini ortaya çıkarmak |
heighten v.
|
|
| 476 |
General |
meseleyi çok genel ifadelerle tartışıp önemli detay veya nüansları göz ardı etmek |
overgeneralize v.
|
|
| 477 |
General |
meseleyi çok genel ifadelerle tartışıp önemli detay veya nüansları göz ardı etmek |
overgeneralize v.
|
|
| 478 |
General |
meseleyi çok genel ifadelerle tartışıp önemli detay veya nüansları göz ardı etmek |
overgeneralise v.
|
|
| 479 |
General |
meseleyi çok genel ifadelerle tartışıp önemli detay veya nüansları göz ardı etmek |
overgeneralise v.
|
|
| 480 |
General |
daha önemli görünmek |
overshade v.
|
|
| 481 |
General |
daha önemli olmak |
overshadow v.
|
|
| 482 |
General |
önemli olmak |
import v.
|
|
| 483 |
General |
önemli hale getirmek |
consecrate v.
|
|
| 484 |
General |
önemli biri gibi giydirmek |
clothe v.
|
|
| 485 |
General |
önemli bir imtihanı başaramamak |
clutch v.
|
|
| 486 |
General |
önemli olmak |
concern [obsolete] v.
|
|
| 487 |
General |
önemli olmak |
cut v.
|
|
| 488 |
General |
daha büyük veya önemli bir şeyle birlikte kurup çalıştırmak |
piggyback v.
|
|
| 489 |
General |
(önemli biri) yaşadığı dönemde yıldızı parlamak |
floruit v.
|
|
| 490 |
General |
önemli bir yer kazanmak |
preempt v.
|
|
| 491 |
General |
önemli konuma gelmek |
preempt v.
|
|
| 492 |
General |
önemli olmak |
skill v.
|
|
| 493 |
General |
önemli hale getirmek |
solemnize [us] v.
|
|
| 494 |
General |
önemli hale getirmek |
solemnise [uk] v.
|
|
| 495 |
General |
çok önemli olmak |
mean v.
|
|
| 496 |
General |
önemli ve değerli saymak |
validate v.
|
|
| 497 |
General |
daha az önemli olan (başka bir şeye göre) |
subordinate adj.
|
|
| 498 |
General |
en önemli |
number one adj.
|
|
| 499 |
General |
en önemli |
cardinal adj.
|
|
| 500 |
General |
birinci derecede önemli |
of prime importance adj.
|
|
