| 1 |
pot |
tencere |
n. |
|
- This is where we keep the pots and pans.
- Tencere ve tavaları işte burada tutarız.
- The pot calls the kettle black!
- Tencere dibin kara, seninki benden kara!
- Money will make the pot boil.
- Tencereyi kaynatan paradır.
- That big pot is on the kitchen table.
- Şu büyük tencere mutfak masasının üstünde.
- The soup in the pot tasted very salty.
- Tenceredeki çorba çok tuzluydu.
- I'm cooking soup in a large pot.
- Büyük bir tencerede çorba pişiriyorum.
- Cover the pot.
- Tencerenin kapağını kapat.
- Put the carrots in the pot.
- Havuçları tencereye koy.
- The pot is boiling over.
- Tencere kaynıyor.
- What are you cooking inside the pressure pot?
- Düdüklü tencerenin içinde ne pişiriyorsun?
- Tom filled the pot with water.
- Tom tencereye su doldurdu.
- Tom lifted the lid and looked into the pot.
- Tom kapağı kaldırdı ve tencerenin içine baktı.
- Is there any sugar in the pot?
- Tencerede hiç şeker var mı?
- Tom put the corn in the pot on the stove.
- Tom mısırı ocaktaki tencereye koydu.
- A watched pot never boils.
- Başında beklenen tencere asla kaynamaz.
- There is a lid for every pot.
- Her tencere için bir kapak var.
- Tom was cooking something in a large pot that smelled really good.
- Tom büyük bir tencerede gerçekten güzel kokan bir şey pişiriyordu.
- Bob filled the pot with water.
- Bob tencereye su doldurdu.
- Tom was cooking something in a large pot that smelled really good.
- Tom büyük bir tencerede gerçekten iyi kokan bir şey pişiriyordu.
- Fill the pot with water.
- Tencereyi suyla doldurun.
- It's cruel to put a live lobster into a pot of boiling water.
- Canlı bir ıstakozu kaynar su dolu bir tencereye koymak zalimliktir.
- Cover the pot while you cook.
- Yemek yaparken tencerenin üstünü ört.
- Don't touch the pot with bare hands.
- Çıplak ellerle tencereye dokunma.
- Tom and Mary's little boy loves sitting on the kitchen floor banging pots and pans.
- Tom ve Mary'nin küçük oğlu mutfakta oturup tencere ve tavalara vurmaya bayılıyor.
- Small pots have long handles.
- Küçük tencerelerin uzun sapları vardır.
- The soup in the pot tasted very salty.
- Tenceredeki çorbanın tadı çok tuzluydu.
- I made soup in a big pot.
- Büyük bir tencerede çorba yaptım.
- Cover the pot.
- Tencereyi ört.
- I use a big pot to cook soup.
- Çorba pişirmek için büyük bir tencere kullanıyorum.
- Cover the pot while you cook.
- Yemek pişirirken tencerenin kapağını kapatın.
- The soup is bubbling in the pot.
- Çorba tencerede fokurduyor.
- I use a big pot to cook soup.
- Çorba pişirmek için büyük bir tencere kullanırım.
- I'm cooking soup in a large pot.
- Ben büyük bir tencerede çorba pişiriyorum.
- Put three peeled potatoes into the pot.
- Tencereye üç tane soyulmuş patates koy.
- The pot was mine.
- Tencere benimdi.
- Induction cookers use magnets to directly heat pots and pans.
- İndüksiyonlu ocaklar, tencere ve tavaları doğrudan ısıtmak için mıknatıs kullanır.
- Don't touch the pot with bare hands.
- Tencereye çıplak elle dokunma.
- The pot is boiling over.
- Tencere taşıyor.
- There is a lid for every pot.
- Her tencere için bir kapak vardır.
- Money will make the pot boil.
- Para tencereyi kaynatır.
Show More (37)
|
| 2 |
pot |
demlik |
n. |
|
- There's a little tea left in the pot.
- Demlikte kalan biraz çay var.
- There must have been some more tea in the pot.
- Demlikte biraz daha çay olmalı.
- There's not much tea left in the pot.
- Demlikte fazla çay kalmamış.
- I just brewed a pot.
- Bir demlik demledim.
- May I have some more tea if there is any in the pot?
- Demlikte varsa biraz daha çay alabilir miyim?
- There's not much tea left in the pot.
- Demlikte kalan fazla çay yok.
- May I have some more tea if there is any in the pot?
- Demlikte biraz daha çay varsa alabilir miyim?
- There's almost no coffee left in the pot.
- Demlikte neredeyse hiç kahve kalmadı.
- Tom made a pot of coffee.
- Tom bir demlik kahve yaptı.
- Tom filled the pot with water.
- Tom demliği suyla doldurdu.
- There's hardly any coffee left in the pot.
- Demlikte neredeyse hiç kahve yok.
- Bob filled the pot with water.
- Bob, demliği su ile doldurdu.
- There's a lot of coffee left in the pot.
- Demlikte kalmış çok kahve var.
- If you put more tea leaves into the pot, the tea will taste better.
- Demliğe daha fazla çay yaprağı koyarsanız, çayın tadı daha güzel olur.
- There's a little tea left in the pot.
- Demlikte biraz çay kalmış.
Show More (12)
|
| 3 |
pot |
saksı |
n. |
|
- I grew thyme in these pots and mint in those.
- Bu saksılarda kekik, şunlarda da nane yetiştirdim.
- Legal systems cannot, as it were, be transplanted like flowers from one pot to another.
- Yasal sistemler, çiçek gibi bir saksıdan diğerine nakledilemez.
- There's a red rose in the pot.
- Saksıda kırmızı bir gül var.
- This is the pot he treasures most of all.
- Bu onun en çok değer verdiği saksı.
- The pot was mine.
- Saksı benimdi.
- Who made these pots?
- Bu saksıları kim yaptı?
- There is a red rose in the pot.
- Saksıda kırmızı bir gül var.
Show More (4)
|
| 4 |
pot |
cezve |
n. |
|
- Would you mind making a pot of coffee?
- Bir cezve kahve yapar mısınız acaba?
- The coffee bubbled in the pot.
- Kahve cezvede fokurdadı.
- There's a lot of coffee left in the pot.
- Cezvede çok kahve kalmış.
- There's hardly any coffee left in the pot.
- Cezvede neredeyse hiç kahve kalmamış.
- There's almost no coffee left in the pot.
- Cezvede neredeyse hiç kahve kalmamış.
Show More (2)
|
| 5 |
pot |
göbek |
n. |
|
- You should cut back on the beer, or you'll get a potbelly.
- Birayı azaltmalısın, yoksa göbek yapacaksın.
- Tom has a pot belly.
- Tom'un göbeği var.
Show More (-1)
|
| 6 |
pot |
kap |
n. |
|
- Is there any sugar in the pot?
- Kapta hiç şeker var mı?
- Who made these pots?
- Bu kapları kim yaptı?
Show More (-1)
|
| 7 |
pot |
çömlek |
n. |
|
- This is the pot he treasures most of all.
- Bu, onun hepsinden çok değer verdiği çömlektir.
- An antique pot was dug out.
- Antika bir çömlek çıkarıldı.
Show More (-1)
|
| 8 |
pot |
topa vurmak |
v. |
|
- The other player gets four penalty points if the white ball is potted.
- Beyaz top vurulursa diğer oyuncu dört ceza puanı alır.
Show More (-2)
|
| 9 |
pot |
kavanoz |
n. |
|
- She brought me a pot of homemade yogurt.
- Bana bir kavanoz ev yapımı yoğurt getirdi.
Show More (-2)
|
| 10 |
pot |
toprak kap |
n. |
|
- My mother makes stew in an earthenware pot.
- Annem toprak kapta güveç yapar.
Show More (-2)
|
| 11 |
pot |
vuruş |
n. |
|
- He needs to work on his long pots.
- Uzun vuruşları üzerinde çalışması lazım.
Show More (-2)
|
| 12 |
pot |
saksıya dikmek |
v. |
|
- The seedlings seem ready to be potted.
- Fideler saksıya dikilmeye hazır görünüyor.
Show More (-2)
|
| 13 |
pot |
lazımlık |
n. |
|
- I need to use the pot, the child whispered to his mother.
- Lazımlığı kullanmam lazım, diye fısıldadı çocuk annesine.
Show More (-2)
|
| 14 |
pot |
ot |
n. |
|
- He was caught smoking pot in his room.
- Odasında ot içerken yakalandı.
Show More (-2)
|
| 15 |
pot |
pot |
n. |
|
- On the other hand, the international socialists such as Lenin, Trotsky, Stalin, Mao and Pol Pot enjoyed total immunity.
- Öte yandan Lenin, Troçki, Stalin, Mao ve Pol Pot gibi uluslararası sosyalistler tam bir dokunulmazlığa sahipti.
Show More (-2)
|
| 16 |
pot |
pota (maden) |
n. |
|
- Approximately 60% of all financial aid comes out of the European pot.
- Tüm mali yardımların yaklaşık %60'ı Avrupa potasından çıkmaktadır.
Show More (-2)
|
| 17 |
pot |
çanak |
n. |
|
- An antique pot was dug out.
- Antik bir çanak çıkarıldı.
Show More (-2)
|
