|
- It is rumoured that you are no stranger to these countries yourself.
- Söylentilere göre siz de bu ülkelere yabancı değilsiniz.
- But Parliament is no stranger to these little power games either.
- Ancak Parlamento da bu küçük güç oyunlarına yabancı değil.
- I am careful when I give my address to a stranger.
- Bir yabancıya adresimi verirken dikkatli olurum.
- Never trust a stranger.
- Bir yabancıya asla güvenmeyin.
- A stranger was seen to steal into his house.
- Bir yabancının evine girdiği görüldü.
- Have you ever hugged a stranger?
- Hiç bir yabancıya sarıldın mı?
- He pretends that he's a stranger here.
- Burada bir yabancı gibi davranıyor.
- Tom didn't tell the stranger who he really was.
- Tom yabancıya gerçekten kim olduğunu söylemedi.
- Let's talk about what to do with the stranger.
- Yabancıyla ne yapacağımız hakkında konuşalım.
- He pretends that he's a stranger here.
- Burada bir yabancıymış gibi davranıyor.
- Yanni is no stranger to crime.
- Yanni suça yabancı değil.
- A stranger spoke to me on the bus.
- Otobüste bir yabancı benimle konuştu.
- I am quite a stranger here.
- Burada epey yabancıyım.
- I'm no stranger to suffering.
- Ben acıya yabancı değilim.
- Sorry, I'm a stranger here.
- Üzgünüm, burada yabancıyım.
- I'm quite a stranger around here.
- Buralarda oldukça yabancıyım.
- A stranger asked me the way to the school.
- Bir yabancı bana okul yolunu sordu.
- I am still a stranger here.
- Ben hâlâ burada bir yabancıyım.
- She eyed the stranger suspiciously.
- Yabancıya kuşkuyla baktı.
- I carelessly gave my email address to a stranger.
- E-posta adresimi fütursuzca bir yabancıya verdim.
- A stranger phoned me yesterday.
- Dün bir yabancı bana telefon etti.
- He is no stranger to me.
- O bana hiç yabancı değil.
- He was an utter stranger.
- Tam bir yabancıydı.
- Pretend I'm a stranger.
- Bir yabancıymışım gibi davran.
- Tom didn't tell the stranger his name.
- Tom yabancıya adını söylemedi.
- She eyed the stranger suspiciously.
- Yabancıya şüpheyle baktı.
- A stranger spoke to me.
- Bir yabancı benimle konuştu.
- A stranger seized me by the arm.
- Bir yabancı beni kolumdan yakaladı.
- The dog leaped at a stranger.
- Köpek bir yabancının üzerine atladı.
- Yanni is no stranger to crime.
- Yanni, suça yabancı değil.
- The man was a total stranger.
- Adam tam bir yabancıydı.
- I'm a stranger here.
- Ben burada bir yabancıyım.
- She was in the park, playing on the swing, when a stranger came by and offered him caramels.
- Parkta salıncakta oynarken bir yabancı geldi ve ona karamel ikram etti.
- A stranger is a friend you just haven't met yet.
- Bir yabancı, sadece sizin henüz tanışmadığınız bir arkadaştır.
- Sorry, I'm a stranger here.
- Üzgünüm, burada bir yabancıyım.
- Tom said he had to share a hotel room with a stranger.
- Tom otel odasını bir yabancıyla paylaşmak zorunda kaldığını söyledi.
- The dog barked at the stranger.
- Köpek yabancıya havladı.
- A stranger came up and asked me the way to the hospital.
- Bir yabancı geldi ve bana hastanenin yolunu sordu.
- When you listen to your recorded voice, you get the feeling that you're hearing the voice of a stranger.
- Kaydedilmiş sesinizi dinlediğinizde, bir yabancının sesini duyduğunuz hissine kapılıyorsunuz.
- Tom asked the stranger what his name was.
- Tom yabancıya adının ne olduğunu sordu.
- He wasn't exactly a stranger.
- O tam olarak bir yabancı değildi.
- A stranger came up to me and asked me the time.
- Bir yabancı yanıma geldi ve bana saati sordu.
- A stranger came up to me and asked the way.
- Yabancı biri yanıma geldi ve yolu sordu.
- As far as I'm concerned, she's a complete stranger.
- Bana kalırsa, o tamamen bir yabancı.
- I'm no stranger to suffering.
- Acı çekmeye yabancı değilim.
- A stranger asked the girl whether her father was at home or at his office.
- Bir yabancı kıza babasının evde mi yoksa ofiste mi olduğunu sordu.
- A stranger is a friend you just haven't met yet.
- Bir yabancı, henüz tanışmadığın bir arkadaştır.
- Never trust a stranger.
- Bir yabancıya asla güvenme.
- A stranger spoke to me on the crowded bus.
- Kalabalık otobüste bir yabancı benimle konuştu.
- A stranger came into the building.
- Binaya bir yabancı girdi.
- I am careful when I give my address to a stranger.
- Adresimi bir yabancıya verdiğimde dikkatli olurum.
- I saw a stranger standing at the door.
- Kapıda duran bir yabancı gördüm.
- She is an utter stranger to me.
- O, bana tamamen yabancıdır.
- He had to share the hotel room with a stranger.
- Otel odasını bir yabancıyla paylaşmak zorunda kaldı.
- She is an utter stranger to me.
- Bana tamamen yabancı.
- Tom asked the stranger who he was.
- Tom yabancıya kim olduğunu sordu.
- Greetings, stranger.
- Selamlar, yabancı.
- We saw a stranger walking outside.
- Dışarıda yürüyen bir yabancı gördük.
- Tom is a complete stranger.
- Tom tam bir yabancı.
- She started talking with a stranger.
- O bir yabancı ile konuşmaya başladı.
- A stranger came up to her and asked her the time.
- Bir yabancı ona yaklaştı ve saati sordu.
- Tom is a complete stranger.
- Tom tamamen bir yabancı.
- A stranger came up and asked me the way to the hospital.
- Bir yabancı geldi ve bana hastaneye giden yolu sordu.
- She's a complete stranger to me.
- O bana göre tam bir yabancı.
- I asked the stranger what his name was.
- Yabancıya adının ne olduğunu sordum.
- He is a complete stranger to me.
- O benim için tam bir yabancıdır.
- I'm a stranger in these parts.
- Buralarda bir yabancıyım.
- She started talking with a stranger.
- Bir yabancıyla konuşmaya başladı.
- I asked the stranger where he was from.
- Yabancıya nereli olduğunu sordum.
- I'm a stranger here myself.
- Ben kendim burada bir yabancıyım.
- I carelessly gave my email address to a stranger.
- Dikkatsizce bir yabancıya eposta adresimi verdim.
- Sami was a perfect stranger.
- Sami mükemmel bir yabancıydı.
- The stranger was too surprised to speak.
- Yabancı, konuşamayacak kadar şaşırmıştı.
- A stranger asked me the way to the school.
- Bir yabancı bana okulun yolunu sordu.
- He is no stranger to me.
- Bana yabancı değil.
- Don't be such a stranger!
- Böyle yabancı gibi davranma!
- She is no stranger to me.
- O bana yabancı değil.
- He is an utter stranger to me.
- O, benim için tamamen bir yabancıdır.
- Tom asked the stranger what his name was.
- Tom yabancıya onun adının ne olduğunu sordu.
- Tom wasn't exactly a stranger.
- Tom tam olarak bir yabancı değildi.
- She is no stranger to me.
- Bana yabancı değil.
- She is now an utter stranger to me.
- O şimdi bana tamamen yabancıdır.
- He had to share the hotel room with a stranger.
- Bir yabancı ile otel odasını paylaşmak zorunda kaldı.
- A stranger groped Mary's breasts as she was returning home.
- Eve dönerken bir yabancı Mary'nin göğüslerini elledi.
- He is an utter stranger to me.
- Bana tamamen yabancı.
- The villagers regarded the stranger as their enemy.
- Köylüler yabancıyı düşmanları olarak gördüler.
- I am still a stranger here.
- Burada halen bir yabancıyım.
- A stranger spoke to me in the bus.
- Otobüste bir yabancı benimle konuştu.
- I'm a stranger here.
- Buranın yabancısıyım.
- A stranger came up to me and asked me the time.
- Bir yabancı bana doğru geldi ve bana saati sordu.
- I'm a stranger here myself.
- Ben de buraya yabancıyım.
- The stranger came toward me.
- Yabancı bana doğru geldi.
- Pretend I'm a stranger.
- Ben bir yabancıymışım gibi davran.
- Tom wouldn't tell the stranger his name.
- Tom yabancılara adını söylemezdi.
- I see him as a stranger.
- Onu bir yabancı olarak görüyorum.
- I'm a stranger in these parts.
- Ben buraların yabancısıyım.
- Tom isn't a stranger.
- Tom bir yabancı değil.
- We saw a stranger enter the house.
- Eve bir yabancının girdiğini gördük.
- Tom said he had to share a hotel room with a stranger.
- Tom bir yabancıyla bir otel odasını paylaşmak zorunda kaldığını söyledi.
- When you listen to your recorded voice, you get the feeling that you're hearing the voice of a stranger.
- Kaydedilmiş sesini dinlerken bir yabancının sesini dinliyormuş gibi hissedersin.
- She's a complete stranger to me.
- Benim için o tamamen bir yabancı.
- A stranger phoned me yesterday.
- Dün bir yabancı beni aradı.
- Tom wasn't exactly a stranger.
- Tom pek yabancı sayılmazdı.
- She is now an utter stranger to me.
- O artık benim için tamamen yabancı.
- I'm quite a stranger around here.
- Bu çevreye oldukça yabancıyım.
- The stranger invited me to a nearby café.
- Yabancı beni yakındaki bir kafeye davet etti.
- Tom wouldn't tell the stranger his name.
- Tom yabancıya adını söylemedi.
- A stranger came up to me and asked the way.
- Bir yabancı yanıma geldi ve yolu sordu.
- A stranger felt up Mary's breasts as she was returning home.
- Eve dönerken bir yabancı Mary'nin göğüslerini elledi.
- Having lived in the town, I'm not a stranger there.
- Kasabada yaşadığım için, oraya yabancı değilim.
- A stranger spoke to me in the bus.
- Bir yabancı, otobüste benimle konuştu.
- He is a complete stranger to me.
- Bana tamamen yabancı biri.
- I am quite a stranger here.
- Ben buraya oldukça yabancıyım.
- We saw a stranger enter the house.
- Bir yabancının eve girdiğini gördük.
- We saw a stranger walking outside.
- Bir yabancının dışarıda yürüdüğünü gördük.
- A stranger living nearby is better than a relative living far away.
- Yakında yaşayan bir yabancı, uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
- He wasn't exactly a stranger.
- Tam olarak yabancı sayılmazdı.
- Tom didn't tell the stranger who he really was.
- Tom yabancıya gerçekte kim olduğunu söylemedi.
Show More (115)
|