|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
takana iyi şans, diğer insanlara kötü şans getirdiğine inanılan bir tılsım |
gris-gris i.
|
|
2 |
Genel |
bir işaret olmak (iyi/kötü) |
augur f.
|
|
3 |
Genel |
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek |
have a working knowledge of f.
|
|
4 |
Genel |
hem iyi hem kötü bir halde |
bittersweetly zf.
|
|
5 |
Genel |
iyi veya kötü olan bir şeyi yaşaması kesin |
in for expr.
|
|
Phrasals |
|
6 |
Öbek Fiiller |
(bir girişim iyi veya kötü yönde) seyir etmek |
come out on something f.
|
|
7 |
Öbek Fiiller |
iyi/kötü bir şekilde bitirmek |
cap off f.
|
|
Phrases |
|
8 |
İfadeler |
bir (mutlu, iyi, umutlu), bir (mutsuz, kötü, karamsar) |
now (something), now (something else) expr.
|
|
9 |
İfadeler |
bir gün (iyi, mutlu, umutlu), bir gün (kötü, mutsuz, karamsar) |
now (something), now (something else) expr.
|
|
10 |
İfadeler |
bir gün (iyi, mutlu, umutlu), ertesi gün (kötü, mutsuz, karamsar) |
now (something), now (something else) expr.
|
|
Proverb |
|
11 |
Atasözü |
ateş iyi bir köle ama kötü bir efendidir |
fire is a good servant but a bad master
|
|
12 |
Atasözü |
para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir |
money is a good servant but a bad master
|
|
13 |
Atasözü |
her iyi şeyin kötü bir yanı vardır |
every silver lining has a cloud
|
|
Colloquial |
|
14 |
Konuşma Dili |
biri iyi bir kötü insan |
a jekyl and hyde i.
|
|
15 |
Konuşma Dili |
bir iyi bir kötü olmak |
be up and down f.
|
|
16 |
Konuşma Dili |
iyi/kötü bir şekilde bitirmek |
cap it all f.
|
|
|
17 |
Konuşma Dili |
iyi bir şey mi söylüyorsun kötü bir şey mi söylüyorsun? |
is that a threat or a promise? expr.
|
|
Idioms |
|
18 |
Deyim |
belli bir süre içerisinde aynı olayın arka arkaya meydana gelmesi (iyi ya da kötü) |
double plumsey i.
|
|
19 |
Deyim |
iyi ile kötü arasında bir seçim |
a choice between good and evil i.
|
|
20 |
Deyim |
dışarıdan iyi görünüp iç yüzü kötü olan bir şey/biri |
devil in disguise i.
|
|
21 |
Deyim |
bir yandan iyi bir yandan kötü |
a boon and a bane i.
|
|
22 |
Deyim |
bir bakımdan/açıdan iyi bir bakımdan/açıdan kötü |
a boon and a bane i.
|
|
23 |
Deyim |
bir kısmı iyi bir kısmı kötü |
a curate's egg [uk] i.
|
|
24 |
Deyim |
bir iyi bir kötü insan |
a jekyll and hyde i.
|
|
25 |
Deyim |
hem iyi hem kötü bir durum |
a mixed blessing i.
|
|
26 |
Deyim |
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz sonuçları olan bir durum |
a mixed blessing i.
|
|
27 |
Deyim |
hem iyi hem kötü yanları olan bir resim |
a mixed picture i.
|
|
28 |
Deyim |
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz yanları olan bir durumun tanımı |
a mixed picture i.
|
|
29 |
Deyim |
yer yer iyi yer yer kötü bir süreç/dönem |
a roller-coaster ride i.
|
|
30 |
Deyim |
bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğunu belirleyen test |
the acid test (of something) i.
|
|
31 |
Deyim |
bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğunu belirleyen test |
the litmus test [us] i.
|
|
32 |
Deyim |
bir iyi bir kötü insan |
jekyll and hyde i.
|
|
33 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı vs. başlamak |
come out of the box [us] f.
|
|
34 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş vs. başlangıç/çıkış yapmak |
come out of the box [us] f.
|
|
35 |
Deyim |
(birine) belli bir şekilde/iyi/kötü davranmak |
do somehow by someone f.
|
|
36 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş başlamak |
come out of the box [us] f.
|
|
|
37 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş giriş/başlangıç/çıkış yapmak |
come out of the box [us] f.
|
|
38 |
Deyim |
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak |
leave someone with an impression f.
|
|
39 |
Deyim |
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak |
make an impression on someone f.
|
|
40 |
Deyim |
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak |
leave an impression on someone f.
|
|
41 |
Deyim |
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriye yutturmak |
fob off f.
|
|
42 |
Deyim |
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriyi yutturmak |
foist off f.
|
|
43 |
Deyim |
kötü bir durumdan kurtulup daha iyi bir hal almak |
go from drab to fab f.
|
|
44 |
Deyim |
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriyi yutturmak |
palm off f.
|
|
45 |
Deyim |
(futbol) takımların bir devrede iyi diğerinde kötü oynadığı maç olmak |
be a game of two halves f.
|
|
46 |
Deyim |
(birinin/bir şeyin) iyi gününde kötü gününde destekçisi olmak/arkasında olmak |
cast (one's) lot with (someone or something) f.
|
|
47 |
Deyim |
iyi, zayıf, kötü bir görüntü çizmek |
cut a fine, poor, sorry figure f.
|
|
48 |
Deyim |
kötü bir durumdan en iyi şekilde sıyrılmak |
save the furniture [australia] f.
|
|
49 |
Deyim |
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu çıkarmak |
save the furniture [australia] f.
|
|
50 |
Deyim |
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu yaratmak |
save the furniture [australia] f.
|
|
51 |
Deyim |
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek |
have a working knowledge of something f.
|
|
52 |
Deyim |
(birinin/bir grubun) iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
throw (in) (one's) lot with (someone or something) f.
|
|
53 |
Deyim |
iyi, kötü, olumlu gösterecek bir ortamda/ışıkta |
in a good light zf.
|
|
54 |
Deyim |
fırsat kaçtıktan sonra iyi veya kötü olması bir şeyi değiştirmez |
a miss is as good as a mile expr.
|
|
55 |
Deyim |
(bir şeyin) iyi mi kötü mü olduğu konusunda henüz bir karar varılmadı |
the jury is (still) out (on something) expr.
|
|
56 |
Deyim |
(bir şeyin) iyi mi kötü mü olduğu konusunda henüz bir karar varılmadı |
the jury are (still) out (on something) expr.
|
|
Speaking |
|
57 |
Konuşma |
kötü bir ruh hali içinde olduğunuzda size kendinizi ne iyi hissettirir? |
what makes you feel better when you are in a bad mood? expr.
|
|
Furniture |
|
58 |
Mobilya |
içinde biri kötü hava koşulları diğeri ise iyi hava koşullarını bildiren iki insan olan bir maket ev |
weather house i.
|
|
Marine |
|
59 |
Denizcilik |
bir gemiyi fırtınada iyi kötü abramak |
make good or bad weather f.
|
|
History |
|
60 |
Tarih |
16. yüzyılda fransa ve hollanda'da ortaya çıkmış ve iyi ile kötü arasındaki ayrımın varlığını inkar etmiş panteist bir tarikat |
libertine i.
|
|
Religious |
|
61 |
Dini |
dünyanın salt iyi ve kötü güçlerden meydana geldiğini veya maddenin özü itibariyle kötücül olduğunu savunan düalistik bir inanç |
manichaeanism i.
|
|
Cinema |
|
62 |
Sinema |
iyi veya kötü film yerine iyi veya kötü yönetmen olduğunu savunan bir sinemacılık görüşü |
auteur theory i.
|
|
63 |
Sinema |
iyi veya kötü film yerine iyi veya kötü yönetmen olduğunu savunan bir sinemacılık görüşü |
auteurism i.
|
|