to you - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

to you

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"to you" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 2 sonuç

İngilizce Türkçe
Speaking
to you expr. sana
to you expr. size

"to you" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
General
be glad to meet you f. tanıştığına memnun olmak
here's to you! ünl. şerefe
good health to you! ünl. sıhhatler olsun
Phrases
you had to be there expr. orada olman/görmen lazımdı
you had to be there expr. orada olmalıydın
you had to be there expr. görmeliydin
you had to be there expr. orada olsan/görsen anlardın
don't come running to me if you break your leg expr. bir yerini kırarsan bana gelme
don't come running to me if you break your leg expr. başına bir şey gelirse/bir yerin kırılırsa ben karışmam (bak ona göre)
to be honest with you expr. dürüst olmak gerekirse
my heart goes out to you expr. acınızı paylaşıyorum
this is to inform you expr. bilginize
just to let you know expr. Bilmenizi isterim
if you want to go big, stop thinking small expr. büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünme
if you want to go big, stop thinking small expr. büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünmeyi bırak
to heal a wound you must stop touching it expr. bir yarayı iyileştirmek için ona dokunmayı bırakman gerek
there is no a elevator to success, you have to take the stairs expr. başarıya asansörle değil merdivenle gidilir
I'd like to take this opportunity to thank all of you expr. bu vesileyle hepinize teşekkür ederim
I want you to know that expr. bilmeni isterim ki
I look forward to hearing from you expr. cevabınızı dört gözle bekliyorum
I look forward to hearing from you expr. cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum
I kindly request you to take necessary action expr. gereğini rica ederim
believe me, I'm not lying to you expr. gözüm çıksın ki
I present to you expr. huzurlarınızda
kindly request you to do the needful expr. gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim
thanking you in advance for your attention to this matter expr. gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim
hoping to hear from you soon expr. en kısa sürede haberleşmek umuduyla
hoping to hear from you soon expr. en kısa sürede haberleşmek dileğiyle
thanking you in advance for your attention to this matter expr. gereğini arz ederim
thanking you in advance for your attention to this matter expr. gereğini müsaadelerinizle arz ederim
I kindly request you to take necessary action expr. gereğinin yapılmasını arz ederim
thanking you in advance for your attention to this matter expr. gereğinin yapılmasını arz ederim
the rest is up to you expr. gerisi sana kalmış
the rest is up to you expr. gerisi size kalmış
kindly request you to do the needful expr. gereğinin yapılmasını arz ederim
may I present to you expr. huzurlarınızda
the events you are about to see expr. izlemek üzere olduğunuz olaylar
places to see before you die expr. ölmeden önce görülmesi gereken yerler
I got to hand it to you expr. kabul etmek zorundayım ki
bold of you to assume expr. nereden çıkardın
you have every reason to be angry expr. kızmakta haklısın
be who you want to be expr. kim olmak istiyorsan o ol
you are what you listen to expr. ne dinliyorsan o'sun
place to see before you die expr. ölmeden önce görülmesi gereken yer
happy new year to you too expr. sana da mutlu yıllar
happy new year to you and your family expr. size ve ailenize mutlu yıllar
happy new year to you too expr. size de mutlu yıllar
happy new year to you and your family expr. sana ve ailene mutlu yıllar
hoping to hear from you soon expr. sizden en kısa sürede haber alabilmek umuduyla
hoping to hear from you soon expr. sizden en kısa sürede haber alabilmek dileğiyle
happy new year to you and your family expr. sizin ve ailenizin yeni yılını kutlarım
you have every reason to be angry expr. sinirlenmekte haklısın
it's so hard to leave you expr. senden ayrılmak o kadar zor ki
hope to see you again expr. tekrar görüşmek dileğiyle
hope to see you again expr. tekrar görüşmek üzere
much to my regret i must inform you that expr. üzülerek belirtmek durumundayım ki
this is to inform you expr. (bu yazı) sizi bilgilendirmek için
this allows you to... expr. -e/'-a imkan verir
it is unfortunate that I have to inform you expr. üzülerek belirtmek durumundayım ki
I am sorry to inform you that expr. üzülerek belirtmek durumundayım ki
thank you doesn't begin to say enough expr. teşekkür etmek yeterli değil
kindly request you to do the needful expr. gereğinin yapılmasını arz ederim
Proverb
if you want a man to work well feed him first aç ayı oynamaz
you are never too old to learn öğrenmenin yaşı olmaz
you are never too old to learn öğrenmenin yaşı yoktur
you are never too old to learn öğrenmek için hiçbir zaman geç değildir
you can lead a horse to water, but you can't make it drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you must lose a fly to catch a trout kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez
do good things and good things will happen to you iyilik yap iyilik bul
do good things and good things will happen to you iyilik yapan iyilik bulur
you are never too old to learn öğrenmenin yaşı yok
you have to be cruel to be kind birinin iyiliği için onu şimdi üzecek bir şey söylemek
you have to be cruel to be kind dost acı söyler
you have to eat a peck of dirt before you die (üzülme/dert etme) herkes payına düşeni yaşar/herkes sıkıntı yaşar
you can take a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can lead a horse to water but you can't make it drink zorla güzellik olmaz
you can take a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you must lose a fly to catch a trout kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
be what you appear to be göründüğün gibi ol
do unto others as you would like others (to) do unto you başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran
do unto others as you would like others (to) do unto you sana yapılmasını istemediğini, bir başkasına yapma
do unto others as you would like them (to) do unto you başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran
do unto others as you would like them (to) do unto you sana yapılmasını istemediğini, bir başkasına yapma
don't cross that bridge till you come to it dereyi görmeden paçaları sıvama
don't cross that bridge till you come to it ortada fol yok yumurta yokken telaş yapma
don't cross that bridge till you come to it doğmamış çocuğa don biçme
don't cross that bridge till you come to it zamanı gelmeden endişelenme
don't cross that bridge till you come to it henüz olmamış bir şey için canını sıkma
don't cross that bridge till you come to it o zaman gelince düşünürsün
don't cross that bridge till you come to it zamanı gelince düşünürsün
don't go near the water until you learn how to swim iyice hazır olmadan bir işe kalkışma
don't go near the water until you learn how to swim bilmediğin işe kalkışma/girişme
don't go near the water until you learn how to swim bir şeyi öğrenmeden yapmaya çalışma
you can lead a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can lead a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you have to (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
you have to break eggs to make an omelet bir şeyi başarmak için bir şeylerden vazgeçmen gerek
you have to break eggs to make an omelet (figüratif) bir şeyleri başarmak için birilerini incitmek/kırmak zorunda kalabilirsin
you have to break eggs to make an omelet yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın
you must (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
you need to bait the hook to catch the fish bir şeyi yapabilmek/bir işi yürütebilmek için önce gereken hazırlıkları yapmalısın
you've got to (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
Colloquial
all you need is to want it f. tek yapmanız gereken onu istemek
have it coming (to you) f. hak ettiğini bulmak
have it coming (to you) f. gününü görmek
have it coming (to you) f. cezasını bulmak/çekmek
have that coming (to you) f. hak ettiğini bulmak
have that coming (to you) f. gününü görmek
have that coming (to you) f. cezasını bulmak/çekmek
have it coming to you f. hak etmek
have it coming to you f. müstahak olmak
have (got) it in you to do something f. bir şey yapma yeteneği olmak
have (got) it in you to do something f. bir şey yapma becerisi içinde olmak
have (got) it in you to do something f. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in you (to do something) f. (bir şey yapma) yeteneği olmak
have it in you (to do something) f. (bir şey yapma) becerisi içinde olmak
have it in you (to do something) f. (bir şey yapma) yeteneğini içinde barındırmak
have it in you to do something f. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in you to do something f. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have it in you to do something f. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have it in you to do something f. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in you to do something f. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in you to do something f. bir şey yapma potansiyeli olmak
have (got) it in you to do something f. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have (got) it in you to do something f. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have (got) it in you to do something f. bir şey yapma kapasitesi olmak
have (got) it in you to do something f. bir şey yapma potansiyeli olmak
I bet you a pound to a penny expr. her türlü iddiasına girerim
I bet you a pound to a penny expr. iddia ediyorum
bet you dollars to doughnuts expr. bire bin bahse varım ki
bet you dollars to doughnuts expr. bire bin bahse girerim ki
bet you dollars to doughnuts expr. bire bin iddiaya girerim ki
bet you dollars to doughnuts expr. yüzde yüz/kesinlikle eminim ki
what do you want to bet (that) expr. istediğine bahse girerim/varım
I could tell you, but then I'd have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir
I could tell you, but then I'd have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek
I could tell you, but then I'd have to kill you expr. söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir
I could tell you but then I’d have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek
I could tell you but then I’d have to kill you expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir
I could tell you but then I’d have to kill you expr. söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir
(would you) care to...? expr. yapmak ister misin?
(would you) care to...? expr. yapmayı arzu eder misin?
(would you) care to...? expr. yapmak ilgini çeker mi?
would you care to... expr. yapmak ister misin?
would you care to... expr. yapmayı arzu eder misin?
would you care to... expr. yapmak ilgini çeker mi?
what's it to you? expr. sen hayırdır?
fair play to you [uk] expr. aferin sana
you sold it to me expr. aklıma sen soktun
to what do you owe your success? expr. başarınızı neye borçlusunuz?
a few of us would like to take you to dinner expr. birkaçımız sizi yemeğe çıkarmak istiyoruz
fair play to you [uk] expr. bravo sana
you are dead to me expr. benim için bir şey ifade etmiyorsun
you are dead to me expr. benim için ölüsün
nuts to you! expr. defol!
anything you want to name expr. daha başka aklınıza ne gelirse
good to see you smiling expr. gülümsediğini görmek güzel
for once in your life you listen to your father expr. hayatında bir kez olsun babanı dinle
fair play to you [uk] expr. helal olsun sana
treat people the way you want to be treated expr. insanlara kendine davranılmasını istediğin şekilde davran
cross that bridge when you come to it expr. o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz
come back to bite you/someone expr. kötü bir davranışın yapan kişiye ileride bazı olumsuz sonuçlar getireceğini belirten bir söz
treat people the way you want to be treated expr. kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma
treat people the way you want to be treated expr. kendine davranılmasını istediğin şekilde davran insanlara
nuts to you! expr. kaybol!
what are you up to? expr. neyin peşindesin?
just do what you got to do expr. sadece yapman gerekeni yap
just do what you have to do expr. sadece yapman gerekeni yap
like you told me to expr. senin bana dediğin gibi
you did it to yourself expr. sana müstahak
I'm not going to bite you expr. seni ısırmam
you sold it to me expr. sen aklıma soktun
nuts to you! expr. yok ol!
we'd like to see you anytime/again expr. yine bekleriz
bet you dollars to doughnuts expr. seni temin ederim ki
bet you dollars to doughnuts expr. iddiasına varım ki
bet you dollars to doughnuts expr. iddiaya girerim ki
bet you dollars to doughnuts expr. kalıbımı basarım ki
horsefeathers to you expr. aşk olsun sana
horsefeathers to you expr. ne diyeyim sana
horsefeathers to you expr. ne diyeyim ki sana
horsefeathers to you expr. peki, öyle olsun
horsefeathers to you expr. öyle olsun bakalım
horsefeathers to you expr. yuh sana
horsefeathers to you expr. sana diyecek bir şeyim/sözüm yok
horsefeathers to you expr. sana söyleyecek kelime bulamıyorum
horsefeathers to you expr. sana diyecek laf bulamıyorum
(do) you mean to tell me (that) (something is the case)? expr. bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun?
do I have to draw (you) a picture? expr. (sana) her şeyi tane tane anlatmak mı gerekiyor?
do I have to draw (you) a picture? expr. (sana) her şeyi açık açık söylemek mi gerekiyor?
do I have to draw (you) a picture? expr. resimli açıklama mı lazım (sana)?
what do you want to bet (that) expr. neyine istersen bahse varım (ki)
what do you want to bet (that) expr. her şeyine bahse girerim (ki)
what do you want to bet (that) expr. neyine istersen iddiaya girerim (ki)
what do you want to bet (that) expr. her şeyine iddiaya girerim (ki)
you have (got) to laugh expr. buna gülmelisin
you have (got) to laugh expr. bu talihsiz duruma eğlenceli/komik yanından bakmalısın
you have (got) to laugh expr. aslında komik
you have (got) to laugh expr. gülüp geçmelisin
you have to laugh expr. komik
you have to laugh expr. bence komik
you have to laugh expr. aslında komik değil mi?
you have to laugh expr. gülmen lazım
you have to laugh expr. bence gülünecek bir şey
too hot to hold you expr. senin için tehlikeli bir yer
too hot to hold you expr. polis kaynayan yer
too hot to hold you expr. bir kaçak/suçlu olarak barınamayacağın yer
too hot to hold you expr. bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer
too hot to hold you expr. barındırılmayacağın yer
if you have a mind to (do something) expr. eğer (bir şeyi yapma) niyetin varsa
if you have a mind to (do something) expr. eğer (bir şeyi yapmaya) niyetliysen
if you have a mind to (do something) expr. eğer (bir şeyi) yapmak) istiyorsan
if you have a mind to (do something) expr. eğer (bir şeyi yapmak) niyetindeysen
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. (bir şey) mi demeye çalışıyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. yani (bir şey) mi demek istiyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. (bir şey olduğunu) mu ima ediyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. yani (bir şey) mi diyorsun?
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr. yani (bir şey) olduğunu mu söylüyorsun?
you mean to tell me something expr. bir şey mi demeye çalışıyorsun?
you mean to tell me something expr. bir şey mi kastediyorsun?
is that a (something) in your pocket or are you just pleased to see me [cliché] expr. cebinde (bir şey) mi var yoksa beni gördüğüne mi heyecanlandın
is that a (something) in your pocket or are you just pleased to see me [cliché] expr. cebinde muz, silah, salatalık mı taşıyorsun yoksa beni gördüğüne çok mu sevindin
is that a (something) in your pocket or are you just pleased to see me [cliché] expr. cebinde (bir şey) mi var yoksa beni gördün diye ereksiyon mu oldun
(someone) is not going to thank you for (something) expr. (bir şey birinin) hiç hoşuna gitmeyecek
(someone) is not going to thank you for (something) expr. (biri bir şey) için teşekkür etmeyecek
(someone) is not going to thank you for (something) expr. (biri bir şeye) memnun olmayacak
(someone) is not going to thank you for (something) expr. (biri bir şeyden) pek hoşlanmayacak
(are you) ready to order? expr. ne yiyeceğinize karar verdiniz mi?
(are you) ready to order? expr. siparişinize karar verdiniz mi?
(are you) ready to order? expr. ne sipariş edeceğinize karar verdiniz mi?
(are you) ready to order? expr. hazırsanız siparişinizi alayım mı?
(are you) ready to order? expr. ne alırsınız?
(can I) get you something (to drink)? expr. ne içersin?
(can I) get you something (to drink)? expr. ne içmek istersin?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey ister misin?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek olarak ne alırısın?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey alır mısın?
(could I) get you something (to drink)? expr. ne içersiniz?
(could I) get you something (to drink)? expr. ne içmek istersiniz?
(could I) get you something (to drink)? expr. size içecek/içki olarak ne vereyim?
(could I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey ister misiniz?
(could I) get you something (to drink)? expr. içecek/içki olarak ne alırsınız?
(could I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey alır mısınız?
(could I) get you something (to drink)? expr. size içecek bir şeyler getireyim mi?
(do you) want to bet? expr. iddiasına girelim mi?
(do you) want to bet? expr. var mısın iddiasına?
(do you) want to bet? expr. iddiaya girelim mi?
(do you) want to bet? expr. iddiaya var mısın?
(do you) want to bet? expr. iddiaya/bahse girelim istersen
(do) (you) want to make something of it? expr. ne yapacaksın?
(do) (you) want to make something of it? expr. sanki bir şey yapacaksın/yapabileceksin
(do) (you) want to make something of it? expr. kavga mı/kapışmak mı istiyorsun?
(do) (you) want to make something of it? expr. gel kapışalım
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr. umarım (yakında) tekrar görüşürüz
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr. umarım seni (yakında) tekrar görürüm
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr. (yakında) tekrar görüşmek dileğiyle
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr. (yakında) yine görüşmek dileğiyle
(I'm) (very) pleased to meet you expr. tanıştığıma (çok) memnun oldum
(I'm) (very) pleased to meet you expr. sizinle tanışmaktan şeref duydum
(it was) good talking to you expr. seninle/sizinle konuşmak güzeldi
(it was) good talking to you expr. güzel bir sohbetti/konuşmaydı/görüşmeydi
(it's) nice to see you expr. seni gördüğüme sevindim
(it's) nice to see you expr. seni gördüğüme memnun oldum
(it's) nice to see you expr. seni görmek güzeldi
(it's) nice to see you, too expr. ben de seni gördüğüme sevindim
(it's) nice to see you, too expr. ben de seni gördüğüme memnun oldum
(it's) nice to see you, too expr. seni de görmek güzeldi
(would you) care to join me expr. bana katılır mısınız?
(would you) care to join me expr. bana katılmak ister misin?
(would you) care to join me expr. bana katılmak ister misiniz?
(you) want to step outside? expr. çıkışa/dışarı gel
(you) want to step outside? expr. çıkışta/dışarıda buluşalım (kavga için)
(you) want to step outside? expr. (kavga/tartışma amacıyla) dışarı çıkalım istersen?
(you) want to step outside? expr. dışarıda bekle/bekliyorum (kavga için)
am I glad to see you! expr. seni gördüğüme çok sevindim
am I glad to see you! expr. iyi ki geldin
am I glad to see you! expr. seni gördüğüme çok sevindim
am I glad to see you! expr. iyi ki geldin
you wouldn't dare (to do this)! expr. buna cüret edemezsin
delighted to have you expr. ziyaretin/gelmen memnuniyet verici
delighted to have you expr. seni burada/aramızda görmek çok güzel
delighted to have you expr. ziyaretin/gelmen mutlu etti
delighted to have you here expr. ziyaretin/gelmen memnuniyet verici
delighted to have you here expr. seni burada/aramızda görmek çok güzel
delighted to have you here expr. ziyaretin/gelmen mutlu etti
delighted to have you here expr. seni ağırlamak mutluluk verici
do I have to spell it out (for you) expr. bunu sana açıklamam mı gerekiyor mu?
good to have you here expr. burada olman güzel
good to have you here expr. seni burada görmek güzel
how much do you want to bet? expr. bahse var mısın?
how much do you want to bet? expr. nesine bahse girersin?
I have to love you and leave you expr. kusuruma bakma ama gitmeliyim
I have to love you and leave you expr. sana doyum olmaz ama benim gitmem lazım
I would like you to meet expr. ile tanışmanızı istiyorum
I would like you to meet expr. ile tanışmanı istiyorum
I would like you to meet expr. ile tanıştırmak istiyorum
ictybtihtky (I could tell you, but then I'd have to kill you) expr. (şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir
I'd like you to meet expr. ile tanışmanı istiyorum
I'd like you to meet expr. ile tanıştırmak istiyorum
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr. eğer söyleyecek güzel bir şeyin yoksa ağzını hiç açma daha iyi
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr. eğer iyi bir şey söylemeyeceksen hiçbir şey söyleme daha iyi
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr. eğer ağzından kötü sözler çıkacaksa ağzını hiç açma/sus daha iyi
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr. kötü söz söyleyeceğine sus/hiç konuşma daha iyi
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr. kötü sözler/şeyler söyleyeceksen sus
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr. eğer kötü konuşacaksan sus daha iyi
I'll get back to you expr. sana geri döneceğim
I'll get back to you expr. seni daha sonra arayacağım
I'll get back to you expr. sana döneceğim
I'll get back to you expr. sana geri dönüş yapacağım
I'll get back to you expr. sana dönüş yapacağım
it (only/just) goes to show (you) expr. bu sana bir ders/hatırlatma olsun
it (only/just) goes to show (you) expr. bu, (bir şeyin) doğruluğunu gösteriyor/kanıtlıyor
it was nice to see you expr. seni/sizi görmek güzeldi
it was nice to see you expr. görüştüğümüze sevindim
it was nice to see you expr. seninle/sizinle görüşmek güzeldi
I've got a bridge to sell you expr. çok safsın
I've got a bridge to sell you expr. çok enayisin
I've got a bridge to sell you expr. köprü var, alırsan
I've got a bridge to sell you expr. köprü satayım sana
I've got a bridge to sell you expr. çok kolay kanıyorsun
that's for me to know and you to find out [cliché] expr. biliyorum ama söylemem
that's for me to know and you to find out [cliché] expr. biliyorum ama bu cevabı sen kendin bul
that's for me to know and you to find out [cliché] expr. cevabı ben biliyorum ama sen sabret ve öğren
what (more) do you want me to say? expr. daha ne söylememi istiyorsun?
what (more) do you want me to say? expr. daha ne dememi istiyorsun?
what (more) do you want me to say? expr. daha ne söylememi bekliyorsun?
what (more) do you want me to say? expr. daha fazla ne diyebilirim ki?
what are you getting up to? expr. neler yapıyorsun/yapıyorsunuz?
what are you getting up to? expr. ne yapıyorsun/yapıyorsunuz?
what have you been getting up to? expr. neler yapıyorsun?
what have you been getting up to? expr. neler yaptın?
what have you been getting up to? expr. ne yapıyorsun?
what would you say if (something were to happen)? expr. (bir şey olsa) ne derdin?
what would you say if (something were to happen)? expr. (bir şey olsa) ne tepki verirdin?
what would you say to (something)? expr. (bir şeye) ne dersin?
yhtbt (you had to be there) expr. orada olman/görmen lazımdı
yhtbt (you had to be there) expr. orada olmalıydın
yhtbt (you had to be there) expr. görmeliydin
yhtbt (you had to be there) expr. orada olsan/görsen anlardın
you had to have been there expr. orada olmalıydın
you had to have been there expr. orada olman lazımdı
you had to have been there expr. görmeliydin
you had to have been there expr. görmen lazımdı
you had to have been there expr. orada olsan/görsen anlardın
you have got to be kidding (me) expr. ciddi olamazsın
you have got to be kidding (me) expr. dalga geçiyorsun
you have got to be kidding (me) expr. şaka yapıyor olmalısın
you have to do what you have to do expr. yapman gerekeni yap
you have to do what you have to do expr. gerekeni yapmak lazım
you have to do what you have to do expr. ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım
you have to hand it to someone expr. hakkını vermek lazım
you have to hand it to someone expr. yiğidi öldür hakkını ver
you have to hand it to someone expr. yiğidi öldür hakkını yeme
you just had to (go and) (do something) expr. (gidip bir şey yapman) gerekiyordu değil mi?
you just had to (go and) (do something) expr. (kalkıp bir şey yapmak) zorundaydın değil mi?
you just had to (go and) (do something) expr. (kalkıp/gidip bir şey yapmasan) olmazdı değil mi?
you mean to tell me expr. bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun?
you mean to tell me expr. (…) mı demeye çalışıyorsun?
you want to start something expr. kavga etmek mi istiyorsun
you want to start something expr. kavga çıkartmak mı istiyorsun?
you want to start something expr. kavga mı istiyorsun?
you got to do what you got to do expr. yapman gerekeni yap
you got to do what you got to do expr. gerekeni yapmak lazım
you got to do what you got to do expr. ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım
its not up to you expr. sana kalmamış
you beat me to it expr. benden önce davrandın
time (for you) to get a watch! exclam. (saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat alma vaktin!
time (for you) to get a watch! exclam. (saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat edinme zamanın!
time (for you) to get a watch! exclam. (saati soran birine cevap olarak) kendine bir saat alma vaktin gelmiş!
Idioms
urge someone to agree with you f. birini hizaya getirmek
urge someone to agree with you f. birini yola getirme
persuade or force someone to agree with you f. birini hizaya getirmek
persuade or force someone to agree with you f. birini yola getirme
give you the baby to hold f. başın beladayken birinin seni bırakıp kaçması
be half the (...) you used to be f. eskisi (eskiden olduğu) gibi/kadar iyi olmamak
want the ground to swallow you up f. yerin dibine girmek
cross abridge when you come to it f. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross abridge when you come to it f. o zaman geldiğinde düşünmek
cross abridge when you come to it f. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
cross your bridges when you come to them f. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross your bridges when you come to them f. o zaman geldiğinde düşünmek
cross your bridges when you come to them f. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
no better than you should (or ought to) be s. (daha çok kadın için) terbiyesiz/iyi terbiye almamış
no better than you should (or ought to) be s. (daha çok kadın için) edepsiz/utanmaz
no better than you should (or ought to) be s. (daha çok kadın için) ahlaksız/bayağı/seviyesiz
no better than you should (or ought to) be s. (daha çok kadın için) kötü yola girmiş/kötü yola düşmüş
(someone) is not going to thank you for (something) expr. hiç hoşuna gitmeyecek
(someone) is not going to thank you for (something) expr. hiç memnun olmayacak
(someone) is not going to thank you for (something) expr. çok gıcık olacak
it just goes to show you something expr. bu sana bir ders/hatırlatma olsun
do you want to bet? expr. bahse var mısın?
I'll thank you to mind your own business expr. burnunu sokmadığın için teşekkür ederim
how much do you want to bet?/do you want a bet? expr. bahse var mısın?
someone beat you to it expr. birisi bunu senden önce yaptı
more power to you! expr. beline kuvvet
never cross a bridge until you come to it expr. dereyi görmeden paçaları sıvama
don't cross the bridge 'til you come to it expr. dereyi görmeden paçaları sıvama
more power to you! expr. eline kuvvet!
you got to do what you got to do expr. kişi yapması gerekeni yapmalıdır
got to fly see you later expr. kaçmalıyım sonra görüşürüz
i'll thank you to mind your own business expr. kendi işine bak lütfen
I've got to fly see you later expr. kaçmalıyım sonra görüşürüz
more power to you! expr. kolay gelsin!
I'll have to let you go expr. seni tutmayayım
if you want to point a finger expr. suçlayacak birini arıyorsan
a fly is small but it is enough to make you sick expr. sinek küçüktür, ama mide bulandırır
I love you to the moon and back expr. seni her şeyden çok seviyorum
I'll thank you to mind your own business expr. sen kendi işine bakarsan memnun olurum
good-bye and good riddance to you expr. sana güle güle
(I haven't talked to you) in an age of years expr. yüzyıllardır (seni görmüyorum)
I'll have to let you go expr. zamanını almayayım
(boy,) am I glad to see you! expr. (seni gördüğüme sevindim) iyi ki geldin
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr. irlanda usulü bir evlenme teklifi
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr. irlanda usulü "benimle evlenir misin?"
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr. sonsuza kadar ailemin bir parçası olur musun?
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr. ailemle/benim insanlarımla aynı yerde/beraber gömülmek ister misin?
from goo to you, by way of the zoo expr. en ilkel organizmadan insana kadar gelişen evrim süreci
I hate to break it to you expr. sana kötü haber vermek istemem (ama)
I hate to break it to you expr. bunu sana söylemek istemezdim (ama)
I hate to break it to you expr. bunu sana söyleyeceğim için üzgünüm (ama)
I hate to break it to you expr. bunu sana söylemek hoşuma gitmiyor/çok zor (ama)
I have a bridge to sell you expr. çok safsın
I have a bridge to sell you expr. çok enayisin
I have a bridge to sell you expr. köprü var, alırsan
I have a bridge to sell you expr. köprü satayım sana
I have a bridge to sell you expr. çok kolay kanıyorsun
this too shall happen to you expr. senin de başına gelir/gelecek
when you get right down to it expr. her şeyi göz önüne aldığında
when you get right down to it expr. gerçekten düşününce
when you get right down to it expr. etraflıca düşününce
when you get right down to it expr. iyice düşününce
when you get right down to it expr. açıkça söylenecek olursa
would you care to (do something)? expr. (bir şey yapmak) ister misiniz?
you don't have to be a rocket scientist (to do something) expr. (bir şey yapmak için) bilim adamı olmak gerekmiyor
you don't have to be a rocket scientist (to do something) expr. (bir şey yapmak için) bilim adamı olmana gerek yok
Formal
I shall be very charmed to see you expr. sizi gördüğüme çok memnun olacağım
Speaking
when you're in army you got a lot of time to think i. askerdeyken düşünecek çok vaktin oluyor
here's to you i. haydi şerefe!
get someone to listen to you f. birinin/birilerinin sizi dinlemesini sağlamak
well you won't talk to me f. benimle konuşmayacaksın demek
what on earth happened to you? expr. allah aşkına sana ne oldu?
what's it to you? expr. abacı kebeci, sen neci?
I could say the same to you expr. aynısını ben de sana söyleyebilirdim
do you happen to know? expr. acaba biliyor musunuz?
I want you to have it expr. almanızı istiyorum
I don't expect you to understand expr. anlamanı beklemiyorum
I want you to meet my mom expr. annemle tanışmanı istiyorum
I don't want to see you anymore expr. artık seninle görüşmek istemiyorum
I will never do anything to hurt you expr. asla seni incitecek bir şey yapmayacağım
I was going to ask you the same thing expr. aynı şeyi ben de sana soracaktım
to tell you the truth expr. açık söylemek gerekirse
you don't have to explain expr. açıklamak zorunda değilsin
aren't you going to open it? expr. açmayacak mısın?
would you listen to yourself? expr. ağzından çıkanı duyuyor musun?
you do get used to it expr. alışmışsındır artık
it's just someone told you not to expr. ama biri sana etme/yapma demiş
did you talk to your mom yet? expr. annenle konuşmadın mı daha?
you want to be friends? expr. arkadaş olmak ister misin?
do you want to be friends? expr. arkadaş olmak ister misin?
you can't tell me what to do anymore expr. artık bana ne yapacağımı söyleyemezsin
now you know where to find me expr. artık beni nerede bulacağını biliyorsun
you have to ask yourself the question expr. artık kendine şu soruyu sorman gerekiyor
if you care to expr. arzu ederseniz
do you want to be an astronaut? expr. astronot mu olmak istiyorsun?
are you up to date on your immunizations? expr. aşılarınız tamam mı?
would you like to see the soles of my feet? expr. ayak tabanlarımı görmek ister misin?
do you have five minutes to spare? expr. ayıracak beş dakikan var mı?
same to you expr. aynen
how'd you like it if somebody did the same to you? expr. aynı şey sana yapılsa nasıl hissederdin?
that applies to you too expr. aynısı senin için de geçerli
that applies to you as well expr. aynısı senin için de geçerli
what you just said to me expr. az önce bana söylediğin
what you just said to me expr. az önce bana söylediklerin
have you got something to say to me? expr. bana söyleyeceğin bir şey mi var?
why did you lie to me? expr. bana neden yalan söyledin?
you shouldn't have done this without talking to me expr. benimle konuşmadan bunu yapmaman gerekirdi
would you care to join us? expr. bize katılır mısın?
how do you know how to do that? expr. bunları yapmayı nereden biliyorsun?
will you read to me? expr. bana kitap okuyacak mısın?
do you need to tell me anything? expr. bana söyleyeceğin bir şey var mı?
do you expect us to believe that? expr. buna inanmamızı mı bekliyorsun?
nice to see you too expr. ben de seni gördüğüme sevindim
I was about to call you expr. ben de seni aramak üzereydim
what does success mean to you? expr. başarı senin için ne anlama geliyor?
we didn't come here to hurt you expr. buraya sana zarar vermeye gelmedik
I'll make it up to you expr. bunu sana telafi edeceğim
what does success mean to you? expr. başarı senin ne için ne anlam ifade ediyor?
you must be pleased to see me expr. beni gördüğüne sevinmiş olmalısın
would you like to own a home like this? expr. böyle bir eve sahip olmak ister misiniz?
you need to see a lawyer expr. bir avukatla görüşmen gerek
I was about to call you expr. ben de tam seni arayacaktım
I'm gonna prove it to you expr. bunu sana kanıtlayacağım
I feel responsible for what's happened to you expr. başına gelenlerden ötürü kendimi sorumlu hissediyorum
would you like to come with me? expr. benimle gelirmisin?
do you have to make so much noise? expr. bu kadar çok ses çıkartmak zorunda mısın?
you didn't have to go to all this trouble expr. bu kadar zahmete girmene hiç gerek yoktu
you look so familiar to me expr. bana çok tanıdık geliyorsun
you have to believe that expr. buna inanmalısın
I want you to drop this case expr. bu davayı bırakmanı istiyorum
I would like you to meet someone expr. biriyle tanışmanı istiyorum