|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
be glad to meet you f.
|
tanıştığına memnun olmak |
|
2 |
Genel |
here's to you! ünl.
|
şerefe |
|
3 |
Genel |
good health to you! ünl.
|
sıhhatler olsun |
|
Phrases |
|
4 |
İfadeler |
you had to be there expr.
|
orada olman/görmen lazımdı |
|
5 |
İfadeler |
you had to be there expr.
|
orada olmalıydın |
|
6 |
İfadeler |
you had to be there expr.
|
görmeliydin |
|
7 |
İfadeler |
you had to be there expr.
|
orada olsan/görsen anlardın |
|
8 |
İfadeler |
don't come running to me if you break your leg expr.
|
bir yerini kırarsan bana gelme |
|
9 |
İfadeler |
don't come running to me if you break your leg expr.
|
başına bir şey gelirse/bir yerin kırılırsa ben karışmam (bak ona göre) |
|
10 |
İfadeler |
to be honest with you expr.
|
dürüst olmak gerekirse |
|
11 |
İfadeler |
my heart goes out to you expr.
|
acınızı paylaşıyorum |
|
12 |
İfadeler |
this is to inform you expr.
|
bilginize |
|
13 |
İfadeler |
just to let you know expr.
|
Bilmenizi isterim |
|
14 |
İfadeler |
if you want to go big, stop thinking small expr.
|
büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünme |
|
15 |
İfadeler |
if you want to go big, stop thinking small expr.
|
büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünmeyi bırak |
|
16 |
İfadeler |
to heal a wound you must stop touching it expr.
|
bir yarayı iyileştirmek için ona dokunmayı bırakman gerek |
|
17 |
İfadeler |
there is no a elevator to success, you have to take the stairs expr.
|
başarıya asansörle değil merdivenle gidilir |
|
18 |
İfadeler |
I'd like to take this opportunity to thank all of you expr.
|
bu vesileyle hepinize teşekkür ederim |
|
|
19 |
İfadeler |
I want you to know that expr.
|
bilmeni isterim ki |
|
20 |
İfadeler |
I look forward to hearing from you expr.
|
cevabınızı dört gözle bekliyorum |
|
21 |
İfadeler |
I look forward to hearing from you expr.
|
cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum |
|
22 |
İfadeler |
I kindly request you to take necessary action expr.
|
gereğini rica ederim |
|
23 |
İfadeler |
believe me, I'm not lying to you expr.
|
gözüm çıksın ki |
|
24 |
İfadeler |
I present to you expr.
|
huzurlarınızda |
|
25 |
İfadeler |
kindly request you to do the needful expr.
|
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim |
|
26 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim |
|
27 |
İfadeler |
hoping to hear from you soon expr.
|
en kısa sürede haberleşmek umuduyla |
|
28 |
İfadeler |
hoping to hear from you soon expr.
|
en kısa sürede haberleşmek dileğiyle |
|
29 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğini arz ederim |
|
30 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğini müsaadelerinizle arz ederim |
|
31 |
İfadeler |
I kindly request you to take necessary action expr.
|
gereğinin yapılmasını arz ederim |
|
32 |
İfadeler |
thanking you in advance for your attention to this matter expr.
|
gereğinin yapılmasını arz ederim |
|
33 |
İfadeler |
the rest is up to you expr.
|
gerisi sana kalmış |
|
34 |
İfadeler |
the rest is up to you expr.
|
gerisi size kalmış |
|
35 |
İfadeler |
kindly request you to do the needful expr.
|
gereğinin yapılmasını arz ederim |
|
36 |
İfadeler |
may I present to you expr.
|
huzurlarınızda |
|
37 |
İfadeler |
the events you are about to see expr.
|
izlemek üzere olduğunuz olaylar |
|
38 |
İfadeler |
places to see before you die expr.
|
ölmeden önce görülmesi gereken yerler |
|
|
39 |
İfadeler |
I got to hand it to you expr.
|
kabul etmek zorundayım ki |
|
40 |
İfadeler |
bold of you to assume expr.
|
nereden çıkardın |
|
41 |
İfadeler |
you have every reason to be angry expr.
|
kızmakta haklısın |
|
42 |
İfadeler |
be who you want to be expr.
|
kim olmak istiyorsan o ol |
|
43 |
İfadeler |
you are what you listen to expr.
|
ne dinliyorsan o'sun |
|
44 |
İfadeler |
place to see before you die expr.
|
ölmeden önce görülmesi gereken yer |
|
45 |
İfadeler |
happy new year to you too expr.
|
sana da mutlu yıllar |
|
46 |
İfadeler |
happy new year to you and your family expr.
|
size ve ailenize mutlu yıllar |
|
47 |
İfadeler |
happy new year to you too expr.
|
size de mutlu yıllar |
|
48 |
İfadeler |
happy new year to you and your family expr.
|
sana ve ailene mutlu yıllar |
|
49 |
İfadeler |
hoping to hear from you soon expr.
|
sizden en kısa sürede haber alabilmek umuduyla |
|
50 |
İfadeler |
hoping to hear from you soon expr.
|
sizden en kısa sürede haber alabilmek dileğiyle |
|
51 |
İfadeler |
happy new year to you and your family expr.
|
sizin ve ailenizin yeni yılını kutlarım |
|
52 |
İfadeler |
you have every reason to be angry expr.
|
sinirlenmekte haklısın |
|
53 |
İfadeler |
it's so hard to leave you expr.
|
senden ayrılmak o kadar zor ki |
|
54 |
İfadeler |
hope to see you again expr.
|
tekrar görüşmek dileğiyle |
|
55 |
İfadeler |
hope to see you again expr.
|
tekrar görüşmek üzere |
|
56 |
İfadeler |
much to my regret i must inform you that expr.
|
üzülerek belirtmek durumundayım ki |
|
57 |
İfadeler |
this is to inform you expr.
|
(bu yazı) sizi bilgilendirmek için |
|
58 |
İfadeler |
this allows you to... expr.
|
-e/'-a imkan verir |
|
59 |
İfadeler |
it is unfortunate that I have to inform you expr.
|
üzülerek belirtmek durumundayım ki |
|
60 |
İfadeler |
I am sorry to inform you that expr.
|
üzülerek belirtmek durumundayım ki |
|
61 |
İfadeler |
thank you doesn't begin to say enough expr.
|
teşekkür etmek yeterli değil |
|
62 |
İfadeler |
kindly request you to do the needful expr.
|
gereğinin yapılmasını arz ederim |
|
Proverb |
|
63 |
Atasözü |
if you want a man to work well feed him first
|
aç ayı oynamaz |
|
64 |
Atasözü |
you are never too old to learn
|
öğrenmenin yaşı olmaz |
|
65 |
Atasözü |
you are never too old to learn
|
öğrenmenin yaşı yoktur |
|
66 |
Atasözü |
you are never too old to learn
|
öğrenmek için hiçbir zaman geç değildir |
|
67 |
Atasözü |
you can lead a horse to water, but you can't make it drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
68 |
Atasözü |
you must lose a fly to catch a trout
|
kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez |
|
69 |
Atasözü |
do good things and good things will happen to you
|
iyilik yap iyilik bul |
|
70 |
Atasözü |
do good things and good things will happen to you
|
iyilik yapan iyilik bulur |
|
71 |
Atasözü |
you are never too old to learn
|
öğrenmenin yaşı yok |
|
72 |
Atasözü |
you have to be cruel to be kind
|
birinin iyiliği için onu şimdi üzecek bir şey söylemek |
|
73 |
Atasözü |
you have to be cruel to be kind
|
dost acı söyler |
|
74 |
Atasözü |
you have to eat a peck of dirt before you die
|
(üzülme/dert etme) herkes payına düşeni yaşar/herkes sıkıntı yaşar |
|
75 |
Atasözü |
you can take a horse to water but you can't make him drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
76 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make it drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
77 |
Atasözü |
you can take a horse to water but you can't make him drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
78 |
Atasözü |
you must lose a fly to catch a trout
|
kaz gelen yerden tavuk esirgenmez |
|
|
79 |
Atasözü |
be what you appear to be
|
göründüğün gibi ol |
|
80 |
Atasözü |
do unto others as you would like others (to) do unto you
|
başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran |
|
81 |
Atasözü |
do unto others as you would like others (to) do unto you
|
sana yapılmasını istemediğini, bir başkasına yapma |
|
82 |
Atasözü |
do unto others as you would like them (to) do unto you
|
başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran |
|
83 |
Atasözü |
do unto others as you would like them (to) do unto you
|
sana yapılmasını istemediğini, bir başkasına yapma |
|
84 |
Atasözü |
don't cross that bridge till you come to it
|
dereyi görmeden paçaları sıvama |
|
85 |
Atasözü |
don't cross that bridge till you come to it
|
ortada fol yok yumurta yokken telaş yapma |
|
86 |
Atasözü |
don't cross that bridge till you come to it
|
doğmamış çocuğa don biçme |
|
87 |
Atasözü |
don't cross that bridge till you come to it
|
zamanı gelmeden endişelenme |
|
88 |
Atasözü |
don't cross that bridge till you come to it
|
henüz olmamış bir şey için canını sıkma |
|
89 |
Atasözü |
don't cross that bridge till you come to it
|
o zaman gelince düşünürsün |
|
90 |
Atasözü |
don't cross that bridge till you come to it
|
zamanı gelince düşünürsün |
|
91 |
Atasözü |
don't go near the water until you learn how to swim
|
iyice hazır olmadan bir işe kalkışma |
|
92 |
Atasözü |
don't go near the water until you learn how to swim
|
bilmediğin işe kalkışma/girişme |
|
93 |
Atasözü |
don't go near the water until you learn how to swim
|
bir şeyi öğrenmeden yapmaya çalışma |
|
94 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
95 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
96 |
Atasözü |
you have to (learn to) walk before you (can) run
|
koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek |
|
97 |
Atasözü |
you have to break eggs to make an omelet
|
bir şeyi başarmak için bir şeylerden vazgeçmen gerek |
|
98 |
Atasözü |
you have to break eggs to make an omelet
|
(figüratif) bir şeyleri başarmak için birilerini incitmek/kırmak zorunda kalabilirsin |
|
99 |
Atasözü |
you have to break eggs to make an omelet
|
yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın |
|
100 |
Atasözü |
you must (learn to) walk before you (can) run
|
koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek |
|
101 |
Atasözü |
you need to bait the hook to catch the fish
|
bir şeyi yapabilmek/bir işi yürütebilmek için önce gereken hazırlıkları yapmalısın |
|
102 |
Atasözü |
you've got to (learn to) walk before you (can) run
|
koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek |
|
Colloquial |
|
103 |
Konuşma Dili |
all you need is to want it f.
|
tek yapmanız gereken onu istemek |
|
104 |
Konuşma Dili |
have it coming (to you) f.
|
hak ettiğini bulmak |
|
105 |
Konuşma Dili |
have it coming (to you) f.
|
gününü görmek |
|
106 |
Konuşma Dili |
have it coming (to you) f.
|
cezasını bulmak/çekmek |
|
107 |
Konuşma Dili |
have that coming (to you) f.
|
hak ettiğini bulmak |
|
108 |
Konuşma Dili |
have that coming (to you) f.
|
gününü görmek |
|
109 |
Konuşma Dili |
have that coming (to you) f.
|
cezasını bulmak/çekmek |
|
110 |
Konuşma Dili |
have it coming to you f.
|
hak etmek |
|
111 |
Konuşma Dili |
have it coming to you f.
|
müstahak olmak |
|
112 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
113 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma becerisi içinde olmak |
|
114 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
115 |
Konuşma Dili |
have it in you (to do something) f.
|
(bir şey yapma) yeteneği olmak |
|
116 |
Konuşma Dili |
have it in you (to do something) f.
|
(bir şey yapma) becerisi içinde olmak |
|
117 |
Konuşma Dili |
have it in you (to do something) f.
|
(bir şey yapma) yeteneğini içinde barındırmak |
|
118 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
119 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
120 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
121 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
122 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
123 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
124 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
125 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
126 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
127 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
128 |
Konuşma Dili |
I bet you a pound to a penny expr.
|
her türlü iddiasına girerim |
|
129 |
Konuşma Dili |
I bet you a pound to a penny expr.
|
iddia ediyorum |
|
130 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
bire bin bahse varım ki |
|
131 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
bire bin bahse girerim ki |
|
132 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
bire bin iddiaya girerim ki |
|
133 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
yüzde yüz/kesinlikle eminim ki |
|
134 |
Konuşma Dili |
what do you want to bet (that) expr.
|
istediğine bahse girerim/varım |
|
135 |
Konuşma Dili |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
|
136 |
Konuşma Dili |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
|
137 |
Konuşma Dili |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir |
|
138 |
Konuşma Dili |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
|
139 |
Konuşma Dili |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
|
140 |
Konuşma Dili |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir |
|
141 |
Konuşma Dili |
(would you) care to...? expr.
|
yapmak ister misin? |
|
142 |
Konuşma Dili |
(would you) care to...? expr.
|
yapmayı arzu eder misin? |
|
143 |
Konuşma Dili |
(would you) care to...? expr.
|
yapmak ilgini çeker mi? |
|
144 |
Konuşma Dili |
would you care to... expr.
|
yapmak ister misin? |
|
145 |
Konuşma Dili |
would you care to... expr.
|
yapmayı arzu eder misin? |
|
146 |
Konuşma Dili |
would you care to... expr.
|
yapmak ilgini çeker mi? |
|
147 |
Konuşma Dili |
what's it to you? expr.
|
sen hayırdır? |
|
148 |
Konuşma Dili |
fair play to you [uk] expr.
|
aferin sana |
|
149 |
Konuşma Dili |
you sold it to me expr.
|
aklıma sen soktun |
|
150 |
Konuşma Dili |
to what do you owe your success? expr.
|
başarınızı neye borçlusunuz? |
|
151 |
Konuşma Dili |
a few of us would like to take you to dinner expr.
|
birkaçımız sizi yemeğe çıkarmak istiyoruz |
|
152 |
Konuşma Dili |
fair play to you [uk] expr.
|
bravo sana |
|
153 |
Konuşma Dili |
you are dead to me expr.
|
benim için bir şey ifade etmiyorsun |
|
154 |
Konuşma Dili |
you are dead to me expr.
|
benim için ölüsün |
|
155 |
Konuşma Dili |
nuts to you! expr.
|
defol! |
|
156 |
Konuşma Dili |
anything you want to name expr.
|
daha başka aklınıza ne gelirse |
|
157 |
Konuşma Dili |
good to see you smiling expr.
|
gülümsediğini görmek güzel |
|
158 |
Konuşma Dili |
for once in your life you listen to your father expr.
|
hayatında bir kez olsun babanı dinle |
|
159 |
Konuşma Dili |
fair play to you [uk] expr.
|
helal olsun sana |
|
160 |
Konuşma Dili |
treat people the way you want to be treated expr.
|
insanlara kendine davranılmasını istediğin şekilde davran |
|
161 |
Konuşma Dili |
cross that bridge when you come to it expr.
|
o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz |
|
162 |
Konuşma Dili |
come back to bite you/someone expr.
|
kötü bir davranışın yapan kişiye ileride bazı olumsuz sonuçlar getireceğini belirten bir söz |
|
163 |
Konuşma Dili |
treat people the way you want to be treated expr.
|
kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma |
|
164 |
Konuşma Dili |
treat people the way you want to be treated expr.
|
kendine davranılmasını istediğin şekilde davran insanlara |
|
165 |
Konuşma Dili |
nuts to you! expr.
|
kaybol! |
|
166 |
Konuşma Dili |
what are you up to? expr.
|
neyin peşindesin? |
|
167 |
Konuşma Dili |
just do what you got to do expr.
|
sadece yapman gerekeni yap |
|
168 |
Konuşma Dili |
just do what you have to do expr.
|
sadece yapman gerekeni yap |
|
169 |
Konuşma Dili |
like you told me to expr.
|
senin bana dediğin gibi |
|
170 |
Konuşma Dili |
you did it to yourself expr.
|
sana müstahak |
|
171 |
Konuşma Dili |
I'm not going to bite you expr.
|
seni ısırmam |
|
172 |
Konuşma Dili |
you sold it to me expr.
|
sen aklıma soktun |
|
173 |
Konuşma Dili |
nuts to you! expr.
|
yok ol! |
|
174 |
Konuşma Dili |
we'd like to see you anytime/again expr.
|
yine bekleriz |
|
175 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
seni temin ederim ki |
|
176 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
iddiasına varım ki |
|
177 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
iddiaya girerim ki |
|
178 |
Konuşma Dili |
bet you dollars to doughnuts expr.
|
kalıbımı basarım ki |
|
179 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
aşk olsun sana |
|
180 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
ne diyeyim sana |
|
181 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
ne diyeyim ki sana |
|
182 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
peki, öyle olsun |
|
183 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
öyle olsun bakalım |
|
184 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
yuh sana |
|
185 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
sana diyecek bir şeyim/sözüm yok |
|
186 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
sana söyleyecek kelime bulamıyorum |
|
187 |
Konuşma Dili |
horsefeathers to you expr.
|
sana diyecek laf bulamıyorum |
|
188 |
Konuşma Dili |
(do) you mean to tell me (that) (something is the case)? expr.
|
bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun? |
|
189 |
Konuşma Dili |
do I have to draw (you) a picture? expr.
|
(sana) her şeyi tane tane anlatmak mı gerekiyor? |
|
190 |
Konuşma Dili |
do I have to draw (you) a picture? expr.
|
(sana) her şeyi açık açık söylemek mi gerekiyor? |
|
191 |
Konuşma Dili |
do I have to draw (you) a picture? expr.
|
resimli açıklama mı lazım (sana)? |
|
192 |
Konuşma Dili |
what do you want to bet (that) expr.
|
neyine istersen bahse varım (ki) |
|
193 |
Konuşma Dili |
what do you want to bet (that) expr.
|
her şeyine bahse girerim (ki) |
|
194 |
Konuşma Dili |
what do you want to bet (that) expr.
|
neyine istersen iddiaya girerim (ki) |
|
195 |
Konuşma Dili |
what do you want to bet (that) expr.
|
her şeyine iddiaya girerim (ki) |
|
196 |
Konuşma Dili |
you have (got) to laugh expr.
|
buna gülmelisin |
|
197 |
Konuşma Dili |
you have (got) to laugh expr.
|
bu talihsiz duruma eğlenceli/komik yanından bakmalısın |
|
198 |
Konuşma Dili |
you have (got) to laugh expr.
|
aslında komik |
|
199 |
Konuşma Dili |
you have (got) to laugh expr.
|
gülüp geçmelisin |
|
200 |
Konuşma Dili |
you have to laugh expr.
|
komik |
|
201 |
Konuşma Dili |
you have to laugh expr.
|
bence komik |
|
202 |
Konuşma Dili |
you have to laugh expr.
|
aslında komik değil mi? |
|
203 |
Konuşma Dili |
you have to laugh expr.
|
gülmen lazım |
|
204 |
Konuşma Dili |
you have to laugh expr.
|
bence gülünecek bir şey |
|
205 |
Konuşma Dili |
too hot to hold you expr.
|
senin için tehlikeli bir yer |
|
206 |
Konuşma Dili |
too hot to hold you expr.
|
polis kaynayan yer |
|
207 |
Konuşma Dili |
too hot to hold you expr.
|
bir kaçak/suçlu olarak barınamayacağın yer |
|
208 |
Konuşma Dili |
too hot to hold you expr.
|
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer |
|
209 |
Konuşma Dili |
too hot to hold you expr.
|
barındırılmayacağın yer |
|
210 |
Konuşma Dili |
if you have a mind to (do something) expr.
|
eğer (bir şeyi yapma) niyetin varsa |
|
211 |
Konuşma Dili |
if you have a mind to (do something) expr.
|
eğer (bir şeyi yapmaya) niyetliysen |
|
212 |
Konuşma Dili |
if you have a mind to (do something) expr.
|
eğer (bir şeyi) yapmak) istiyorsan |
|
213 |
Konuşma Dili |
if you have a mind to (do something) expr.
|
eğer (bir şeyi yapmak) niyetindeysen |
|
214 |
Konuşma Dili |
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr.
|
(bir şey) mi demeye çalışıyorsun? |
|
215 |
Konuşma Dili |
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr.
|
yani (bir şey) mi demek istiyorsun? |
|
216 |
Konuşma Dili |
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr.
|
(bir şey olduğunu) mu ima ediyorsun? |
|
217 |
Konuşma Dili |
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr.
|
yani (bir şey) mi diyorsun? |
|
218 |
Konuşma Dili |
(do) you mean to say (that) (something is the case)? expr.
|
yani (bir şey) olduğunu mu söylüyorsun? |
|
219 |
Konuşma Dili |
you mean to tell me something expr.
|
bir şey mi demeye çalışıyorsun? |
|
220 |
Konuşma Dili |
you mean to tell me something expr.
|
bir şey mi kastediyorsun? |
|
221 |
Konuşma Dili |
is that a (something) in your pocket or are you just pleased to see me [cliché] expr.
|
cebinde (bir şey) mi var yoksa beni gördüğüne mi heyecanlandın |
|
222 |
Konuşma Dili |
is that a (something) in your pocket or are you just pleased to see me [cliché] expr.
|
cebinde muz, silah, salatalık mı taşıyorsun yoksa beni gördüğüne çok mu sevindin |
|
223 |
Konuşma Dili |
is that a (something) in your pocket or are you just pleased to see me [cliché] expr.
|
cebinde (bir şey) mi var yoksa beni gördün diye ereksiyon mu oldun |
|
224 |
Konuşma Dili |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
(bir şey birinin) hiç hoşuna gitmeyecek |
|
225 |
Konuşma Dili |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
(biri bir şey) için teşekkür etmeyecek |
|
226 |
Konuşma Dili |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
(biri bir şeye) memnun olmayacak |
|
227 |
Konuşma Dili |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
(biri bir şeyden) pek hoşlanmayacak |
|
228 |
Konuşma Dili |
(are you) ready to order? expr.
|
ne yiyeceğinize karar verdiniz mi? |
|
229 |
Konuşma Dili |
(are you) ready to order? expr.
|
siparişinize karar verdiniz mi? |
|
230 |
Konuşma Dili |
(are you) ready to order? expr.
|
ne sipariş edeceğinize karar verdiniz mi? |
|
231 |
Konuşma Dili |
(are you) ready to order? expr.
|
hazırsanız siparişinizi alayım mı? |
|
232 |
Konuşma Dili |
(are you) ready to order? expr.
|
ne alırsınız? |
|
233 |
Konuşma Dili |
(can I) get you something (to drink)? expr.
|
ne içersin? |
|
234 |
Konuşma Dili |
(can I) get you something (to drink)? expr.
|
ne içmek istersin? |
|
235 |
Konuşma Dili |
(can I) get you something (to drink)? expr.
|
içecek bir şey ister misin? |
|
236 |
Konuşma Dili |
(can I) get you something (to drink)? expr.
|
içecek olarak ne alırısın? |
|
237 |
Konuşma Dili |
(can I) get you something (to drink)? expr.
|
içecek bir şey alır mısın? |
|
238 |
Konuşma Dili |
(could I) get you something (to drink)? expr.
|
ne içersiniz? |
|
239 |
Konuşma Dili |
(could I) get you something (to drink)? expr.
|
ne içmek istersiniz? |
|
240 |
Konuşma Dili |
(could I) get you something (to drink)? expr.
|
size içecek/içki olarak ne vereyim? |
|
241 |
Konuşma Dili |
(could I) get you something (to drink)? expr.
|
içecek bir şey ister misiniz? |
|
242 |
Konuşma Dili |
(could I) get you something (to drink)? expr.
|
içecek/içki olarak ne alırsınız? |
|
243 |
Konuşma Dili |
(could I) get you something (to drink)? expr.
|
içecek bir şey alır mısınız? |
|
244 |
Konuşma Dili |
(could I) get you something (to drink)? expr.
|
size içecek bir şeyler getireyim mi? |
|
245 |
Konuşma Dili |
(do you) want to bet? expr.
|
iddiasına girelim mi? |
|
246 |
Konuşma Dili |
(do you) want to bet? expr.
|
var mısın iddiasına? |
|
247 |
Konuşma Dili |
(do you) want to bet? expr.
|
iddiaya girelim mi? |
|
248 |
Konuşma Dili |
(do you) want to bet? expr.
|
iddiaya var mısın? |
|
249 |
Konuşma Dili |
(do you) want to bet? expr.
|
iddiaya/bahse girelim istersen |
|
250 |
Konuşma Dili |
(do) (you) want to make something of it? expr.
|
ne yapacaksın? |
|
251 |
Konuşma Dili |
(do) (you) want to make something of it? expr.
|
sanki bir şey yapacaksın/yapabileceksin |
|
252 |
Konuşma Dili |
(do) (you) want to make something of it? expr.
|
kavga mı/kapışmak mı istiyorsun? |
|
253 |
Konuşma Dili |
(do) (you) want to make something of it? expr.
|
gel kapışalım |
|
254 |
Konuşma Dili |
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr.
|
umarım (yakında) tekrar görüşürüz |
|
255 |
Konuşma Dili |
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr.
|
umarım seni (yakında) tekrar görürüm |
|
256 |
Konuşma Dili |
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr.
|
(yakında) tekrar görüşmek dileğiyle |
|
257 |
Konuşma Dili |
(I) hope to see you again (soon/sometime) expr.
|
(yakında) yine görüşmek dileğiyle |
|
258 |
Konuşma Dili |
(I'm) (very) pleased to meet you expr.
|
tanıştığıma (çok) memnun oldum |
|
259 |
Konuşma Dili |
(I'm) (very) pleased to meet you expr.
|
sizinle tanışmaktan şeref duydum |
|
260 |
Konuşma Dili |
(it was) good talking to you expr.
|
seninle/sizinle konuşmak güzeldi |
|
261 |
Konuşma Dili |
(it was) good talking to you expr.
|
güzel bir sohbetti/konuşmaydı/görüşmeydi |
|
262 |
Konuşma Dili |
(it's) nice to see you expr.
|
seni gördüğüme sevindim |
|
263 |
Konuşma Dili |
(it's) nice to see you expr.
|
seni gördüğüme memnun oldum |
|
264 |
Konuşma Dili |
(it's) nice to see you expr.
|
seni görmek güzeldi |
|
265 |
Konuşma Dili |
(it's) nice to see you, too expr.
|
ben de seni gördüğüme sevindim |
|
266 |
Konuşma Dili |
(it's) nice to see you, too expr.
|
ben de seni gördüğüme memnun oldum |
|
267 |
Konuşma Dili |
(it's) nice to see you, too expr.
|
seni de görmek güzeldi |
|
268 |
Konuşma Dili |
(would you) care to join me expr.
|
bana katılır mısınız? |
|
269 |
Konuşma Dili |
(would you) care to join me expr.
|
bana katılmak ister misin? |
|
270 |
Konuşma Dili |
(would you) care to join me expr.
|
bana katılmak ister misiniz? |
|
271 |
Konuşma Dili |
(you) want to step outside? expr.
|
çıkışa/dışarı gel |
|
272 |
Konuşma Dili |
(you) want to step outside? expr.
|
çıkışta/dışarıda buluşalım (kavga için) |
|
273 |
Konuşma Dili |
(you) want to step outside? expr.
|
(kavga/tartışma amacıyla) dışarı çıkalım istersen? |
|
274 |
Konuşma Dili |
(you) want to step outside? expr.
|
dışarıda bekle/bekliyorum (kavga için) |
|
275 |
Konuşma Dili |
am I glad to see you! expr.
|
seni gördüğüme çok sevindim |
|
276 |
Konuşma Dili |
am I glad to see you! expr.
|
iyi ki geldin |
|
277 |
Konuşma Dili |
am I glad to see you! expr.
|
seni gördüğüme çok sevindim |
|
278 |
Konuşma Dili |
am I glad to see you! expr.
|
iyi ki geldin |
|
279 |
Konuşma Dili |
you wouldn't dare (to do this)! expr.
|
buna cüret edemezsin |
|
280 |
Konuşma Dili |
delighted to have you expr.
|
ziyaretin/gelmen memnuniyet verici |
|
281 |
Konuşma Dili |
delighted to have you expr.
|
seni burada/aramızda görmek çok güzel |
|
282 |
Konuşma Dili |
delighted to have you expr.
|
ziyaretin/gelmen mutlu etti |
|
283 |
Konuşma Dili |
delighted to have you here expr.
|
ziyaretin/gelmen memnuniyet verici |
|
284 |
Konuşma Dili |
delighted to have you here expr.
|
seni burada/aramızda görmek çok güzel |
|
285 |
Konuşma Dili |
delighted to have you here expr.
|
ziyaretin/gelmen mutlu etti |
|
286 |
Konuşma Dili |
delighted to have you here expr.
|
seni ağırlamak mutluluk verici |
|
287 |
Konuşma Dili |
do I have to spell it out (for you) expr.
|
bunu sana açıklamam mı gerekiyor mu? |
|
288 |
Konuşma Dili |
good to have you here expr.
|
burada olman güzel |
|
289 |
Konuşma Dili |
good to have you here expr.
|
seni burada görmek güzel |
|
290 |
Konuşma Dili |
how much do you want to bet? expr.
|
bahse var mısın? |
|
291 |
Konuşma Dili |
how much do you want to bet? expr.
|
nesine bahse girersin? |
|
292 |
Konuşma Dili |
I have to love you and leave you expr.
|
kusuruma bakma ama gitmeliyim |
|
293 |
Konuşma Dili |
I have to love you and leave you expr.
|
sana doyum olmaz ama benim gitmem lazım |
|
294 |
Konuşma Dili |
I would like you to meet expr.
|
ile tanışmanızı istiyorum |
|
295 |
Konuşma Dili |
I would like you to meet expr.
|
ile tanışmanı istiyorum |
|
296 |
Konuşma Dili |
I would like you to meet expr.
|
ile tanıştırmak istiyorum |
|
297 |
Konuşma Dili |
ictybtihtky (I could tell you, but then I'd have to kill you) expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
|
298 |
Konuşma Dili |
I'd like you to meet expr.
|
ile tanışmanı istiyorum |
|
299 |
Konuşma Dili |
I'd like you to meet expr.
|
ile tanıştırmak istiyorum |
|
300 |
Konuşma Dili |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
eğer söyleyecek güzel bir şeyin yoksa ağzını hiç açma daha iyi |
|
301 |
Konuşma Dili |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
eğer iyi bir şey söylemeyeceksen hiçbir şey söyleme daha iyi |
|
302 |
Konuşma Dili |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
eğer ağzından kötü sözler çıkacaksa ağzını hiç açma/sus daha iyi |
|
303 |
Konuşma Dili |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
kötü söz söyleyeceğine sus/hiç konuşma daha iyi |
|
304 |
Konuşma Dili |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
kötü sözler/şeyler söyleyeceksen sus |
|
305 |
Konuşma Dili |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
eğer kötü konuşacaksan sus daha iyi |
|
306 |
Konuşma Dili |
I'll get back to you expr.
|
sana geri döneceğim |
|
307 |
Konuşma Dili |
I'll get back to you expr.
|
seni daha sonra arayacağım |
|
308 |
Konuşma Dili |
I'll get back to you expr.
|
sana döneceğim |
|
309 |
Konuşma Dili |
I'll get back to you expr.
|
sana geri dönüş yapacağım |
|
310 |
Konuşma Dili |
I'll get back to you expr.
|
sana dönüş yapacağım |
|
311 |
Konuşma Dili |
it (only/just) goes to show (you) expr.
|
bu sana bir ders/hatırlatma olsun |
|
312 |
Konuşma Dili |
it (only/just) goes to show (you) expr.
|
bu, (bir şeyin) doğruluğunu gösteriyor/kanıtlıyor |
|
313 |
Konuşma Dili |
it was nice to see you expr.
|
seni/sizi görmek güzeldi |
|
314 |
Konuşma Dili |
it was nice to see you expr.
|
görüştüğümüze sevindim |
|
315 |
Konuşma Dili |
it was nice to see you expr.
|
seninle/sizinle görüşmek güzeldi |
|
316 |
Konuşma Dili |
I've got a bridge to sell you expr.
|
çok safsın |
|
317 |
Konuşma Dili |
I've got a bridge to sell you expr.
|
çok enayisin |
|
318 |
Konuşma Dili |
I've got a bridge to sell you expr.
|
köprü var, alırsan |
|
319 |
Konuşma Dili |
I've got a bridge to sell you expr.
|
köprü satayım sana |
|
320 |
Konuşma Dili |
I've got a bridge to sell you expr.
|
çok kolay kanıyorsun |
|
321 |
Konuşma Dili |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
biliyorum ama söylemem |
|
322 |
Konuşma Dili |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
biliyorum ama bu cevabı sen kendin bul |
|
323 |
Konuşma Dili |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
cevabı ben biliyorum ama sen sabret ve öğren |
|
324 |
Konuşma Dili |
what (more) do you want me to say? expr.
|
daha ne söylememi istiyorsun? |
|
325 |
Konuşma Dili |
what (more) do you want me to say? expr.
|
daha ne dememi istiyorsun? |
|
326 |
Konuşma Dili |
what (more) do you want me to say? expr.
|
daha ne söylememi bekliyorsun? |
|
327 |
Konuşma Dili |
what (more) do you want me to say? expr.
|
daha fazla ne diyebilirim ki? |
|
328 |
Konuşma Dili |
what are you getting up to? expr.
|
neler yapıyorsun/yapıyorsunuz? |
|
329 |
Konuşma Dili |
what are you getting up to? expr.
|
ne yapıyorsun/yapıyorsunuz? |
|
330 |
Konuşma Dili |
what have you been getting up to? expr.
|
neler yapıyorsun? |
|
331 |
Konuşma Dili |
what have you been getting up to? expr.
|
neler yaptın? |
|
332 |
Konuşma Dili |
what have you been getting up to? expr.
|
ne yapıyorsun? |
|
333 |
Konuşma Dili |
what would you say if (something were to happen)? expr.
|
(bir şey olsa) ne derdin? |
|
334 |
Konuşma Dili |
what would you say if (something were to happen)? expr.
|
(bir şey olsa) ne tepki verirdin? |
|
335 |
Konuşma Dili |
what would you say to (something)? expr.
|
(bir şeye) ne dersin? |
|
336 |
Konuşma Dili |
yhtbt (you had to be there) expr.
|
orada olman/görmen lazımdı |
|
337 |
Konuşma Dili |
yhtbt (you had to be there) expr.
|
orada olmalıydın |
|
338 |
Konuşma Dili |
yhtbt (you had to be there) expr.
|
görmeliydin |
|
339 |
Konuşma Dili |
yhtbt (you had to be there) expr.
|
orada olsan/görsen anlardın |
|
340 |
Konuşma Dili |
you had to have been there expr.
|
orada olmalıydın |
|
341 |
Konuşma Dili |
you had to have been there expr.
|
orada olman lazımdı |
|
342 |
Konuşma Dili |
you had to have been there expr.
|
görmeliydin |
|
343 |
Konuşma Dili |
you had to have been there expr.
|
görmen lazımdı |
|
344 |
Konuşma Dili |
you had to have been there expr.
|
orada olsan/görsen anlardın |
|
345 |
Konuşma Dili |
you have got to be kidding (me) expr.
|
ciddi olamazsın |
|
346 |
Konuşma Dili |
you have got to be kidding (me) expr.
|
dalga geçiyorsun |
|
347 |
Konuşma Dili |
you have got to be kidding (me) expr.
|
şaka yapıyor olmalısın |
|
348 |
Konuşma Dili |
you have to do what you have to do expr.
|
yapman gerekeni yap |
|
349 |
Konuşma Dili |
you have to do what you have to do expr.
|
gerekeni yapmak lazım |
|
350 |
Konuşma Dili |
you have to do what you have to do expr.
|
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım |
|
351 |
Konuşma Dili |
you have to hand it to someone expr.
|
hakkını vermek lazım |
|
352 |
Konuşma Dili |
you have to hand it to someone expr.
|
yiğidi öldür hakkını ver |
|
353 |
Konuşma Dili |
you have to hand it to someone expr.
|
yiğidi öldür hakkını yeme |
|
354 |
Konuşma Dili |
you just had to (go and) (do something) expr.
|
(gidip bir şey yapman) gerekiyordu değil mi? |
|
355 |
Konuşma Dili |
you just had to (go and) (do something) expr.
|
(kalkıp bir şey yapmak) zorundaydın değil mi? |
|
356 |
Konuşma Dili |
you just had to (go and) (do something) expr.
|
(kalkıp/gidip bir şey yapmasan) olmazdı değil mi? |
|
357 |
Konuşma Dili |
you mean to tell me expr.
|
bana (…) mi söylemeye çalışıyorsun? |
|
358 |
Konuşma Dili |
you mean to tell me expr.
|
(…) mı demeye çalışıyorsun? |
|
359 |
Konuşma Dili |
you want to start something expr.
|
kavga etmek mi istiyorsun |
|
360 |
Konuşma Dili |
you want to start something expr.
|
kavga çıkartmak mı istiyorsun? |
|
361 |
Konuşma Dili |
you want to start something expr.
|
kavga mı istiyorsun? |
|
362 |
Konuşma Dili |
you got to do what you got to do expr.
|
yapman gerekeni yap |
|
363 |
Konuşma Dili |
you got to do what you got to do expr.
|
gerekeni yapmak lazım |
|
364 |
Konuşma Dili |
you got to do what you got to do expr.
|
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım |
|
365 |
Konuşma Dili |
its not up to you expr.
|
sana kalmamış |
|
366 |
Konuşma Dili |
you beat me to it expr.
|
benden önce davrandın |
|
367 |
Konuşma Dili |
time (for you) to get a watch! exclam.
|
(saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat alma vaktin! |
|
368 |
Konuşma Dili |
time (for you) to get a watch! exclam.
|
(saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat edinme zamanın! |
|
369 |
Konuşma Dili |
time (for you) to get a watch! exclam.
|
(saati soran birine cevap olarak) kendine bir saat alma vaktin gelmiş! |
|
Idioms |
|
370 |
Deyim |
urge someone to agree with you f.
|
birini hizaya getirmek |
|
371 |
Deyim |
urge someone to agree with you f.
|
birini yola getirme |
|
372 |
Deyim |
persuade or force someone to agree with you f.
|
birini hizaya getirmek |
|
373 |
Deyim |
persuade or force someone to agree with you f.
|
birini yola getirme |
|
374 |
Deyim |
give you the baby to hold f.
|
başın beladayken birinin seni bırakıp kaçması |
|
375 |
Deyim |
be half the (...) you used to be f.
|
eskisi (eskiden olduğu) gibi/kadar iyi olmamak |
|
376 |
Deyim |
want the ground to swallow you up f.
|
yerin dibine girmek |
|
377 |
Deyim |
cross abridge when you come to it f.
|
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
|
378 |
Deyim |
cross abridge when you come to it f.
|
o zaman geldiğinde düşünmek |
|
379 |
Deyim |
cross abridge when you come to it f.
|
zamanı gelince bakmak/harekete geçmek |
|
380 |
Deyim |
cross your bridges when you come to them f.
|
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
|
381 |
Deyim |
cross your bridges when you come to them f.
|
o zaman geldiğinde düşünmek |
|
382 |
Deyim |
cross your bridges when you come to them f.
|
zamanı gelince bakmak/harekete geçmek |
|
383 |
Deyim |
no better than you should (or ought to) be s.
|
(daha çok kadın için) terbiyesiz/iyi terbiye almamış |
|
384 |
Deyim |
no better than you should (or ought to) be s.
|
(daha çok kadın için) edepsiz/utanmaz |
|
385 |
Deyim |
no better than you should (or ought to) be s.
|
(daha çok kadın için) ahlaksız/bayağı/seviyesiz |
|
386 |
Deyim |
no better than you should (or ought to) be s.
|
(daha çok kadın için) kötü yola girmiş/kötü yola düşmüş |
|
387 |
Deyim |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
hiç hoşuna gitmeyecek |
|
388 |
Deyim |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
hiç memnun olmayacak |
|
389 |
Deyim |
(someone) is not going to thank you for (something) expr.
|
çok gıcık olacak |
|
390 |
Deyim |
it just goes to show you something expr.
|
bu sana bir ders/hatırlatma olsun |
|
391 |
Deyim |
do you want to bet? expr.
|
bahse var mısın? |
|
392 |
Deyim |
I'll thank you to mind your own business expr.
|
burnunu sokmadığın için teşekkür ederim |
|
393 |
Deyim |
how much do you want to bet?/do you want a bet? expr.
|
bahse var mısın? |
|
394 |
Deyim |
someone beat you to it expr.
|
birisi bunu senden önce yaptı |
|
395 |
Deyim |
more power to you! expr.
|
beline kuvvet |
|
396 |
Deyim |
never cross a bridge until you come to it expr.
|
dereyi görmeden paçaları sıvama |
|
397 |
Deyim |
don't cross the bridge 'til you come to it expr.
|
dereyi görmeden paçaları sıvama |
|
398 |
Deyim |
more power to you! expr.
|
eline kuvvet! |
|
399 |
Deyim |
you got to do what you got to do expr.
|
kişi yapması gerekeni yapmalıdır |
|
400 |
Deyim |
got to fly see you later expr.
|
kaçmalıyım sonra görüşürüz |
|
401 |
Deyim |
i'll thank you to mind your own business expr.
|
kendi işine bak lütfen |
|
402 |
Deyim |
I've got to fly see you later expr.
|
kaçmalıyım sonra görüşürüz |
|
403 |
Deyim |
more power to you! expr.
|
kolay gelsin! |
|
404 |
Deyim |
I'll have to let you go expr.
|
seni tutmayayım |
|
405 |
Deyim |
if you want to point a finger expr.
|
suçlayacak birini arıyorsan |
|
406 |
Deyim |
a fly is small but it is enough to make you sick expr.
|
sinek küçüktür, ama mide bulandırır |
|
407 |
Deyim |
I love you to the moon and back expr.
|
seni her şeyden çok seviyorum |
|
408 |
Deyim |
I'll thank you to mind your own business expr.
|
sen kendi işine bakarsan memnun olurum |
|
409 |
Deyim |
good-bye and good riddance to you expr.
|
sana güle güle |
|
410 |
Deyim |
(I haven't talked to you) in an age of years expr.
|
yüzyıllardır (seni görmüyorum) |
|
411 |
Deyim |
I'll have to let you go expr.
|
zamanını almayayım |
|
412 |
Deyim |
(boy,) am I glad to see you! expr.
|
(seni gördüğüme sevindim) iyi ki geldin |
|
413 |
Deyim |
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr.
|
irlanda usulü bir evlenme teklifi |
|
414 |
Deyim |
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr.
|
irlanda usulü "benimle evlenir misin?" |
|
415 |
Deyim |
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr.
|
sonsuza kadar ailemin bir parçası olur musun? |
|
416 |
Deyim |
would you like to be buried with my people? [old-fashioned] [ireland] expr.
|
ailemle/benim insanlarımla aynı yerde/beraber gömülmek ister misin? |
|
417 |
Deyim |
from goo to you, by way of the zoo expr.
|
en ilkel organizmadan insana kadar gelişen evrim süreci |
|
418 |
Deyim |
I hate to break it to you expr.
|
sana kötü haber vermek istemem (ama) |
|
419 |
Deyim |
I hate to break it to you expr.
|
bunu sana söylemek istemezdim (ama) |
|
420 |
Deyim |
I hate to break it to you expr.
|
bunu sana söyleyeceğim için üzgünüm (ama) |
|
421 |
Deyim |
I hate to break it to you expr.
|
bunu sana söylemek hoşuma gitmiyor/çok zor (ama) |
|
422 |
Deyim |
I have a bridge to sell you expr.
|
çok safsın |
|
423 |
Deyim |
I have a bridge to sell you expr.
|
çok enayisin |
|
424 |
Deyim |
I have a bridge to sell you expr.
|
köprü var, alırsan |
|
425 |
Deyim |
I have a bridge to sell you expr.
|
köprü satayım sana |
|
426 |
Deyim |
I have a bridge to sell you expr.
|
çok kolay kanıyorsun |
|
427 |
Deyim |
this too shall happen to you expr.
|
senin de başına gelir/gelecek |
|
428 |
Deyim |
when you get right down to it expr.
|
her şeyi göz önüne aldığında |
|
429 |
Deyim |
when you get right down to it expr.
|
gerçekten düşününce |
|
430 |
Deyim |
when you get right down to it expr.
|
etraflıca düşününce |
|
431 |
Deyim |
when you get right down to it expr.
|
iyice düşününce |
|
432 |
Deyim |
when you get right down to it expr.
|
açıkça söylenecek olursa |
|
433 |
Deyim |
would you care to (do something)? expr.
|
(bir şey yapmak) ister misiniz? |
|
434 |
Deyim |
you don't have to be a rocket scientist (to do something) expr.
|
(bir şey yapmak için) bilim adamı olmak gerekmiyor |
|
435 |
Deyim |
you don't have to be a rocket scientist (to do something) expr.
|
(bir şey yapmak için) bilim adamı olmana gerek yok |
|
Formal |
|
436 |
Resmi |
I shall be very charmed to see you expr.
|
sizi gördüğüme çok memnun olacağım |
|
Speaking |
|
437 |
Konuşma |
when you're in army you got a lot of time to think i.
|
askerdeyken düşünecek çok vaktin oluyor |
|
438 |
Konuşma |
here's to you i.
|
haydi şerefe! |
|
439 |
Konuşma |
get someone to listen to you f.
|
birinin/birilerinin sizi dinlemesini sağlamak |
|
440 |
Konuşma |
well you won't talk to me f.
|
benimle konuşmayacaksın demek |
|
441 |
Konuşma |
what on earth happened to you? expr.
|
allah aşkına sana ne oldu? |
|
442 |
Konuşma |
what's it to you? expr.
|
abacı kebeci, sen neci? |
|
443 |
Konuşma |
I could say the same to you expr.
|
aynısını ben de sana söyleyebilirdim |
|
444 |
Konuşma |
do you happen to know? expr.
|
acaba biliyor musunuz? |
|
445 |
Konuşma |
I want you to have it expr.
|
almanızı istiyorum |
|
446 |
Konuşma |
I don't expect you to understand expr.
|
anlamanı beklemiyorum |
|
447 |
Konuşma |
I want you to meet my mom expr.
|
annemle tanışmanı istiyorum |
|
448 |
Konuşma |
I don't want to see you anymore expr.
|
artık seninle görüşmek istemiyorum |
|
449 |
Konuşma |
I will never do anything to hurt you expr.
|
asla seni incitecek bir şey yapmayacağım |
|
450 |
Konuşma |
I was going to ask you the same thing expr.
|
aynı şeyi ben de sana soracaktım |
|
451 |
Konuşma |
to tell you the truth expr.
|
açık söylemek gerekirse |
|
452 |
Konuşma |
you don't have to explain expr.
|
açıklamak zorunda değilsin |
|
453 |
Konuşma |
aren't you going to open it? expr.
|
açmayacak mısın? |
|
454 |
Konuşma |
would you listen to yourself? expr.
|
ağzından çıkanı duyuyor musun? |
|
455 |
Konuşma |
you do get used to it expr.
|
alışmışsındır artık |
|
456 |
Konuşma |
it's just someone told you not to expr.
|
ama biri sana etme/yapma demiş |
|
457 |
Konuşma |
did you talk to your mom yet? expr.
|
annenle konuşmadın mı daha? |
|
458 |
Konuşma |
you want to be friends? expr.
|
arkadaş olmak ister misin? |
|
459 |
Konuşma |
do you want to be friends? expr.
|
arkadaş olmak ister misin? |
|
460 |
Konuşma |
you can't tell me what to do anymore expr.
|
artık bana ne yapacağımı söyleyemezsin |
|
461 |
Konuşma |
now you know where to find me expr.
|
artık beni nerede bulacağını biliyorsun |
|
462 |
Konuşma |
you have to ask yourself the question expr.
|
artık kendine şu soruyu sorman gerekiyor |
|
463 |
Konuşma |
if you care to expr.
|
arzu ederseniz |
|
464 |
Konuşma |
do you want to be an astronaut? expr.
|
astronot mu olmak istiyorsun? |
|
465 |
Konuşma |
are you up to date on your immunizations? expr.
|
aşılarınız tamam mı? |
|
466 |
Konuşma |
would you like to see the soles of my feet? expr.
|
ayak tabanlarımı görmek ister misin? |
|
467 |
Konuşma |
do you have five minutes to spare? expr.
|
ayıracak beş dakikan var mı? |
|
468 |
Konuşma |
same to you expr.
|
aynen |
|
469 |
Konuşma |
how'd you like it if somebody did the same to you? expr.
|
aynı şey sana yapılsa nasıl hissederdin? |
|
470 |
Konuşma |
that applies to you too expr.
|
aynısı senin için de geçerli |
|
471 |
Konuşma |
that applies to you as well expr.
|
aynısı senin için de geçerli |
|
472 |
Konuşma |
what you just said to me expr.
|
az önce bana söylediğin |
|
473 |
Konuşma |
what you just said to me expr.
|
az önce bana söylediklerin |
|
474 |
Konuşma |
have you got something to say to me? expr.
|
bana söyleyeceğin bir şey mi var? |
|
475 |
Konuşma |
why did you lie to me? expr.
|
bana neden yalan söyledin? |
|
476 |
Konuşma |
you shouldn't have done this without talking to me expr.
|
benimle konuşmadan bunu yapmaman gerekirdi |
|
477 |
Konuşma |
would you care to join us? expr.
|
bize katılır mısın? |
|
478 |
Konuşma |
how do you know how to do that? expr.
|
bunları yapmayı nereden biliyorsun? |
|
479 |
Konuşma |
will you read to me? expr.
|
bana kitap okuyacak mısın? |
|
480 |
Konuşma |
do you need to tell me anything? expr.
|
bana söyleyeceğin bir şey var mı? |
|
481 |
Konuşma |
do you expect us to believe that? expr.
|
buna inanmamızı mı bekliyorsun? |
|
482 |
Konuşma |
nice to see you too expr.
|
ben de seni gördüğüme sevindim |
|
483 |
Konuşma |
I was about to call you expr.
|
ben de seni aramak üzereydim |
|
484 |
Konuşma |
what does success mean to you? expr.
|
başarı senin için ne anlama geliyor? |
|
485 |
Konuşma |
we didn't come here to hurt you expr.
|
buraya sana zarar vermeye gelmedik |
|
486 |
Konuşma |
I'll make it up to you expr.
|
bunu sana telafi edeceğim |
|
487 |
Konuşma |
what does success mean to you? expr.
|
başarı senin ne için ne anlam ifade ediyor? |
|
488 |
Konuşma |
you must be pleased to see me expr.
|
beni gördüğüne sevinmiş olmalısın |
|
489 |
Konuşma |
would you like to own a home like this? expr.
|
böyle bir eve sahip olmak ister misiniz? |
|
490 |
Konuşma |
you need to see a lawyer expr.
|
bir avukatla görüşmen gerek |
|
491 |
Konuşma |
I was about to call you expr.
|
ben de tam seni arayacaktım |
|
492 |
Konuşma |
I'm gonna prove it to you expr.
|
bunu sana kanıtlayacağım |
|
493 |
Konuşma |
I feel responsible for what's happened to you expr.
|
başına gelenlerden ötürü kendimi sorumlu hissediyorum |
|
494 |
Konuşma |
would you like to come with me? expr.
|
benimle gelirmisin? |
|
495 |
Konuşma |
do you have to make so much noise? expr.
|
bu kadar çok ses çıkartmak zorunda mısın? |
|
496 |
Konuşma |
you didn't have to go to all this trouble expr.
|
bu kadar zahmete girmene hiç gerek yoktu |
|
497 |
Konuşma |
you look so familiar to me expr.
|
bana çok tanıdık geliyorsun |
|
498 |
Konuşma |
you have to believe that expr.
|
buna inanmalısın |
|
499 |
Konuşma |
I want you to drop this case expr.
|
bu davayı bırakmanı istiyorum |
|
500 |
Konuşma |
I would like you to meet someone expr.
|
biriyle tanışmanı istiyorum |
|