| 1 |
answer |
cevap vermek |
v. |
|
- There is no justification for the Commission not to answer it.
- Komisyon'un buna cevap vermemesi için hiçbir gerekçe yoktur.
- It may be that he has chosen not to answer, but maybe he forgot.
- Cevap vermemeyi tercih etmiş olabilir ama belki de unutmuştur.
- There is no justification for the Commission not to answer it.
- Komisyonun buna cevap vermemesi için hiçbir gerekçe yoktur.
- I can answer that the Council has not been informed of the event in question.
- Konseyin söz konusu olay hakkında bilgilendirilmediği cevabını verebilirim.
- I should like to answer three of the points that were raised in this debate.
- Bu tartışmada dile getirilen hususlardan üçüne cevap vermek istiyorum.
- Therefore, you will have to answer three questions, and I end on this.
- Bu nedenle üç soruya cevap vermeniz gerekecek ve bu şekilde bitiriyorum.
- My reluctance to answer is based on the fact that we do not have a figure.
- Cevap verme konusundaki isteksizliğim elimizde bir rakam olmamasından kaynaklanıyor.
- Well, if and when the Council does know, it will answer you, but now you have asked your question twice.
- Pekala, Konsey bildiği takdirde ve bildiği zaman size cevap verecektir, ancak şimdi sorunuzu iki kez sordunuz.
- The result is that we have dealt with only nine questions, the first four of which had a joint answer.
- Sonuç olarak, ilk dördüne ortak cevap verdiğimiz sadece dokuz soruyu ele aldık.
- I shall gladly try, but I cannot answer the question here orally.
- Memnuniyetle deneyeceğim, ancak soruya burada sözlü olarak cevap veremem.
- I would be very grateful for an answer to this question.
- Bu soruya cevap verirseniz çok memnun olurum.
- It is this sort of horizontal approach that will eventually provide the answer.
- Eninde sonunda cevabı verecek olan bu tür bir yatay yaklaşımdır.
- I shall try to answer all three questions at the same time.
- Her üç soruya da aynı anda cevap vermeye çalışacağım.
- But to answer your actual question, what are we going to do?
- Ama asıl sorunuza cevap verecek olursak, ne yapacağız?
- If I may, I shall answer all three at the same time.
- İzin verirseniz üçüne de aynı anda cevap vereceğim.
- From the point of view of the presidency I cannot answer your question.
- Başkanlık açısından sorunuza cevap veremem.
- That also helps to answer the question of whether there will be any retroactive effect in this area.
- Bu aynı zamanda bu alanda geriye dönük herhangi bir etki olup olmayacağı sorusuna da cevap vermeye yardımcı olmaktadır.
- They have to give us answers and provide us with information.
- Bize cevap vermek ve bilgi sağlamak zorundadırlar.
- I hope that the Commission is able to answer four quite specific questions on these four themes.
- Umarım Komisyon bu dört konu hakkında oldukça spesifik dört soruya cevap verebilir.
- Therefore, I can already give very concrete answers to the generally positive evaluation based on that convention.
- Dolayısıyla bu konvansiyona dayanan genel olumlu değerlendirmeye şimdiden çok somut cevaplar verebilirim.
- Let me now answer a few points that were raised this evening.
- Şimdi bu akşam gündeme gelen birkaç noktaya cevap vermeme izin verin.
- First of all, I would like to answer your comments.
- Öncelikle yorumlarınıza cevap vermek istiyorum.
- I would like the Commission to give us a few answers on this.
- Komisyon'un bu konuda bize birkaç cevap vermesini istiyorum.
- I shall answer the last part of the question first.
- Önce sorunun son kısmına cevap vereceğim.
- But we cannot give a clear answer at this point.
- Ancak bu noktada net bir cevap veremeyiz.
- Would you allow the Italian presidency to answer it?
- İtalya dönem başkanlığının buna cevap vermesine izin verir misiniz?
- The Intergovernmental Conference gives its own answer, that they are the source of Europe’s constitution.
- Hükümetlerarası Konferans kendi cevabını veriyor; Avrupa'nın anayasasının kaynağı bunlar.
- Activity-based budgeting provides a straight answer to the question of what each activity actually costs.
- Faaliyet bazlı bütçeleme, her bir faaliyetin gerçekte neye mal olduğu sorusuna doğrudan bir cevap vermektedir.
- I do not see how you could, with the views that you hold, provide any answers.
- Sahip olduğunuz görüşlerle nasıl bir cevap verebileceğinizi anlamıyorum.
- In my judgment, the constitutional treaty must give its own answer to the question contained in the report.
- Benim görüşüme göre, anayasal antlaşma raporda yer alan soruya kendi cevabını vermelidir.
- I trust that I have answered the main questions.
- Ana sorulara cevap verdiğime inanıyorum.
- I would like to answer some of the questions put briefly.
- Kısaca sorulan bazı sorulara cevap vermek istiyorum.
- I do not wish to give our answers to these questions now.
- Bu sorulara şimdi cevap vermek istemiyorum.
- I just wanted to answer one of the specific supplementary questions that were asked.
- Ben sadece sorulan özel ek sorulardan birine cevap vermek istiyorum.
- Let me answer with due stringency.
- Müsaade edin, gereken titizlikle cevap vereyim.
- I would like you to give me, and Luxembourg's consumers, a clear answer.
- Bana ve Lüksemburg'daki tüketicilere net bir cevap vermenizi istiyorum.
- It depends on a great deal, on information, on presentation, on our ability to give convincing answers.
- Bu büyük ölçüde bilgiye, sunuma ve ikna edici cevaplar verme yeteneğimize bağlı.
- I would like to take a few moments to confirm what I said earlier and provide some more detailed answers.
- Daha önce söylediklerimi teyit etmek ve biraz daha ayrıntılı cevaplar vermek için birkaç dakikanızı ayırmak istiyorum.
- If you could answer me that, I would be most grateful.
- Eğer bana cevap verebilirseniz, çok minnettar olurum.
- Please give us a detailed answer.
- Lütfen bize detaylı bir cevap verin.
- A thorough, broad-based assessment will need to provide a decisive answer.
- Kapsamlı ve geniş tabanlı bir değerlendirmenin kesin cevabı vermesi gerekecektir.
- So let me give straight answers to these crucial questions.
- O halde bu önemli sorulara doğrudan cevap vermeme izin verin.
- The Council has not yet answered this question, so I am unable to give you an answer.
- Konsey henüz bu soruyu yanıtlamadığı için size bir cevap veremiyorum.
- Precaution is applicable in situations where science cannot provide a conclusive answer.
- Önlem, bilimin kesin bir cevap veremediği durumlarda uygulanabilir.
- There is no justification for the Commission not to answer it.
- Komisyon'un buna cevap vermemesinin hiçbir gerekçesi yoktur.
- I hope that no coastal Member State will fail to answer that call.
- Umarım hiçbir kıyı Üye Devleti bu çağrıya cevap vermekte başarısız olmaz.
- I want to give two answers.
- İki cevap vermek istiyorum.
- We will try to give you an answer when we can.
- Elimizden geldiğince size bir cevap vermeye çalışacağız.
- It depends on a great deal, on information, on presentation, on our ability to give convincing answers.
- Bu çok şeye, bilgiye, sunuma ve ikna edici cevaplar verme yeteneğimize bağlıdır.
- I will answer them all, but it will unfortunately take a few minutes.
- Hepsine cevap vereceğim, ancak ne yazık ki birkaç dakika sürecek.
- However, it would not be responsible for me, as President of the Commission, to give that answer.
- Bununla birlikte Komisyon Başkanı olarak bu cevabı vermek benim sorumluluğumda değildir.
- What answer are we in a position to give, today, apart from our own inadequacy?
- Bugün kendi yetersizliğimiz dışında hangi cevabı verebilecek durumdayız?
- What we are waiting for is the Council to give us appropriate answers to these specific questions.
- Beklediğimiz şey, Konsey'in bu spesifik sorulara uygun cevaplar vermesidir.
- I believe I have answered as fully as possible although I may well have omitted some aspects.
- Bazı hususları atlamış olsam da mümkün olduğunca eksiksiz cevap verdiğime inanıyorum.
- Perhaps he will now answer the point.
- Belki de şimdi bu konuya cevap verecektir.
- As far as legislative proposals are concerned, I am not in a position to give a definite answer today.
- Yasa teklifleri söz konusu olduğunda bugün kesin bir cevap verebilecek durumda değilim.
- Let me also answer some of the points raised during the debate.
- Tartışma sırasında dile getirilen bazı hususlara da cevap vermeme izin verin.
- I can answer that the Council has not been informed of the event in question.
- Konsey'in söz konusu etkinlikten haberdar edilmediği cevabını verebilirim.
- In my judgment, the constitutional treaty must give its own answer to the question contained in the report.
- Bana göre anayasal antlaşma, raporda yer alan soruya kendi cevabını vermelidir.
- They provide answers to the world as it was before last Tuesday.
- Dünyanın geçen Salı gününden önceki haline dair cevaplar veriyorlar.
- We will try to give you an answer when we can.
- Elimizden geldiğince size cevap vermeye çalışacağız.
- I cannot answer your question today.
- Bugün sorunuza cevap veremem.
- It is to these questions that we must give answers.
- İşte bu sorulara cevap vermemiz gerekiyor.
- I wish to answer two questions.
- İki soruya cevap vermek istiyorum.
- The Committee of the Regions will have to answer some serious questions.
- Bölgeler Komitesi bazı ciddi sorulara cevap vermek zorunda kalacaktır.
- We can examine it and give a written answer.
- Bu konuyu inceleyebilir ve yazılı bir cevap verebiliriz.
- The information was not, however, requested in the question, and I cannot therefore offer an answer.
- Ancak bu bilgi soruda talep edilmemiştir ve bu nedenle bir cevap veremiyorum.
- I should also like to answer a couple of the central questions put to me.
- Bana yöneltilen birkaç temel soruya da cevap vermek istiyorum.
- I shall very quickly answer all the questions that have been raised.
- Sorulan tüm sorulara çok hızlı bir şekilde cevap vereceğim.
- Unfortunately, in my case, he did not provide what I would call a satisfactory answer.
- Ne yazık ki benim durumumda, tatmin edici diyebileceğim bir cevap vermedi.
- It is the discharge resolution that will provide the answer to that.
- Bunun cevabını verecek olan tahliye kararıdır.
- I cannot give you an answer off the cuff.
- Bu konuda size bir cevap veremem.
- I hope that this answers the question of what the Council intends to do to establish the social summit.
- Umarım bu, Konsey'in sosyal zirveyi kurmak için ne yapmayı planladığı sorusuna cevap verir.
- If you could answer me that, I would be most grateful.
- Buna cevap verebilirseniz çok minnettar olurum.
- I have attempted to answer the honourable Member's point about a buffer zone.
- Sayın Üyenin tampon bölge ile ilgili sorusuna cevap vermeye çalıştım.
- I confirm that I will be available to give fuller, more precise answers at committee meetings.
- Komite toplantılarında daha kapsamlı ve kesin cevaplar vermek için hazır olacağımı teyit ederim.
- I will answer them because this matter is within my direct remit.
- Onlara cevap vereceğim, çünkü bu konu doğrudan benim yetki alanıma giriyor.
- As regards the presence of water, you have answered that.
- Suyun varlığıyla ilgili olarak, buna cevap verdiniz.
- She will be able to stay and will answer all speakers.
- Burada kalabilecek ve tüm konuşmacılara cevap verecek.
- I shall try to answer some of the points raised by Members.
- Üyeler tarafından dile getirilen bazı hususlara cevap vermeye çalışacağım.
- I also believe that I answered this question on that occasion.
- Bu soruya o vesileyle cevap verdiğime de inanıyorum.
- I thought it was rather impolite not to give the Belgian Presidency the opportunity to answer.
- Belçika Başkanlığına cevap verme fırsatı vermemenin oldukça kaba olduğunu düşündüm.
- I, or rather the Council, will answer your second question in writing.
- İkinci sorunuza ben, daha doğrusu Konsey yazılı olarak cevap verecektir.
- Perhaps you could answer me in these more intimate surroundings this evening.
- Belki de bu akşam bu daha samimi ortamda bana cevap verebilirsiniz.
- The Commission will have to provide specific answers to these questions.
- Komisyon'un bu sorulara özel cevaplar vermesi gerekecektir.
- The President-in-Office of the Council has given me a very committed answer, which we already knew.
- Konsey Dönem Başkanı bana zaten bildiğimiz çok kararlı bir cevap verdi.
- I should also like to answer a couple of the central questions put to me.
- Ayrıca bana yöneltilen birkaç temel soruya da cevap vermek istiyorum.
- The Commission proposal, among other things, failed to answer the following questions.
- Komisyon teklifi, diğer hususların yanı sıra, aşağıdaki sorulara cevap verememiştir.
- The Intergovernmental Conference gives its own answer, that they are the source of Europe’s constitution.
- Hükûmetlerarası Konferans kendi cevabını veriyor; Avrupa'nın anayasasının kaynağı bunlar.
- In the light of the general food legislation this question seems easy to answer.
- Genel gıda mevzuatı ışığında bu soruya cevap vermek kolay görünüyor.
- Investigations that will give a definite answer have yet to be carried out.
- Kesin bir cevap verecek araştırmalar henüz yapılmamıştır.
- I think we have to give very serious answers to a few questions here.
- Burada birkaç soruya çok ciddi cevaplar vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
- Therefore he has failed to honour and respect this House by giving a direct answer to a direct question.
- Bu nedenle doğrudan bir soruya doğrudan bir cevap vererek bu Meclisi onurlandırmayı ve saygı göstermeyi başaramamıştır.
- If I were to answer it might introduce too much levity to the situation.
- Eğer cevap verecek olursam, duruma çok fazla ciddiyetsizlik katmış olurum.
- I am not afraid to answer but this morning Minister Michel was here.
- Cevap vermekten korkmuyorum ama bu sabah Bakan Michel buradaydı.
- He failed to give me an answer to this.
- Bana bu konuda bir cevap veremedi.
- The Honourable Member must understand that it is impossible for me to answer such detailed questions.
- Sayın Üye bu tür detaylı sorulara cevap vermemin mümkün olmadığını anlamalıdır.
- I should like to have given a clear answer.
- Net bir cevap vermek isterdim.
- I ask you to let me have the floor, so that I may answer this personal attack.
- Bu kişisel saldırıya cevap verebilmem için söz hakkı vermenizi rica ediyorum.
- I am quite prepared to answer these questions jointly now.
- Şimdi bu sorulara birlikte cevap vermeye hazırım.
- I hope that no coastal Member State will fail to answer that call.
- Umarım hiçbir kıyı Üye Devlet bu çağrıya cevap vermekte başarısız olmaz.
- I have to confess to the honourable Member that for the life of me, I cannot answer your question.
- Sayın Üyeye itiraf etmeliyim ki sorunuza cevap veremiyorum.
- I trust that I have answered the main questions.
- Ana sorulara cevap verebildiğime inanıyorum.
- I am quite prepared to answer these questions jointly now.
- Şimdi bu sorulara ortaklaşa cevap vermeye oldukça hazırım.
- They provide answers to the world as it was before last Tuesday.
- Geçen Salı gününden önce olduğu gibi dünyaya cevaplar verdiler.
- I should like to answer the three questions together.
- Üç soruya birlikte cevap vermek istiyorum.
- What is happiness is a question too hard to answer.
- Mutluluk nedir sorusuna cevap vermek çok güç.
- How would the president answer such a question?
- Başkan olsa böyle bir soruya nasıl cevap verirdi?
- Had I been at home, I would have sat down at once and answered it.
- Evde olsaydım, anında oturur ve cevap verirdim.
- In simple terms, we would answer that yes dogs can eat corns.
- Basitçe ifade edersek, evet köpeklerin mısır yiyebileceği cevabını veririz.
- How would the president answer such a question?
- Böyle bir soruya cumhurbaşkanı ne cevap verirdi?
- Answer his question fast before he asks you five more.
- Size beş tane daha sormadan önce adamın sorusuna çabucak cevap verin.
- No honest human being should answer yes to that question.
- Hiçbir dürüst insan bu soruya evet cevabını vermemelidir.
- Content marketing should answer questions your readers are searching for.
- İçerikle pazarlama okuyucuların aradığı sorulara cevap vermelidir.
- How would the president answer such a question?
- Başkan böyle bir soruya nasıl cevap verir?
- Tom didn't answer any of my questions.
- Tom sorularımın hiçbirine cevap vermedi.
- Why don't you answer me?
- Bana neden cevap vermiyorsun?
- She called Tom out, but he didn't answer.
- Tom'u dışarı çağırmıştı ama o cevap vermedi.
- Tom answered immediately.
- Tom hemen cevap verdi.
- Tom gave a different answer.
- Tom farklı bir cevap verdi.
- I'll only answer your questions if you answer mine.
- Sorularınızı ancak benimkilere cevap verirseniz yanıtlarım.
- He answered with a smile.
- Gülümseyerek cevap verdi.
- Tom and Mary gave exactly the same answers on the test which made the teacher suspicious.
- Tom ve Mary'nin sınavda tamamen aynı cevapları vermesi öğretmenin şüphelenmesine neden oldu.
- I banged on the door, but nobody answered.
- Kapıya vurdum ama kimse cevap vermedi.
- They will give us the answer in five or six days.
- Beş ya da altı gün içinde bize cevap verecekler.
- Sami didn't want to answer Layla's phone calls.
- Sami, Layla'nın telefonlarına cevap vermek istemedi.
- She answered with tears.
- Gözyaşları içinde cevap verdi.
- I won't answer that.
- Ona cevap vermeyeceğim.
- Tom wasn't able to answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap veremedi.
- Tom refused to answer Mary.
- Tom, Mary'ye cevap vermeyi reddetti.
- Why won't anybody answer my questions?
- Neden kimse sorularıma cevap vermiyor?
- He failed to answer the letter.
- Mektuba cevap veremedi.
- Why don't you answer your dad?
- Neden babana cevap vermiyorsun?
- She gave a diffuse answer.
- Dağınık bir cevap verdi.
- They answered in chorus.
- Koro halinde cevap veriyorlardı.
- Tom couldn't answer Mary.
- Tom, Mary'ye cevap veremedi.
- Can somebody answer that?
- Biri ona cevap verebilir mi?
- I'll give them an answer tomorrow.
- Yarın onlara bir cevap vereceğim.
- Sami gave detectives a shocking answer.
- Sami dedektiflere şok edici bir cevap verdi.
- Nobody answered.
- Kimse cevap vermedi.
- Tom asked Mary a lot of questions, but she refused to answer some of them.
- Tom, Mary'ye bir sürü soru sordu, ama o bazılarına cevap vermeyi reddetti.
- Do I have to answer that question?
- Bu soruya cevap vermek zorunda mıyım?
- This question is difficult to answer.
- Bu soruya cevap vermek zor.
- You don't have to answer any of Tom's questions if you don't want to.
- İstemiyorsanız Tom'un hiçbir sorusuna cevap vermek zorunda değilsiniz.
- Tom refused to answer Mary's questions.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap vermeyi reddetti.
- You don't have to answer that.
- Buna cevap vermek zorunda değilsin.
- Don't forget to answer his letter.
- Onun mektubuna cevap vermeyi unutma.
- I didn't know how to answer Tom.
- Tom'a nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum.
- I'm sorry I didn't answer sooner.
- Daha erken cevap veremediğim için özür dilerim.
- Tom isn't going to answer any more questions.
- Tom daha fazla soruya cevap vermeyecek.
- I've answered your questions.
- Senin sorularına cevap verdim.
- I didn't answer your letter because I was too busy.
- Mektubuna cevap vermedim çünkü çok meşguldüm.
- Tom doesn't need to answer right away.
- Tom'un hemen cevap vermesine gerek yok.
- How would you have answered that question?
- Siz olsanız bu soruya nasıl cevap verirdiniz?
- Ask such questions that other people would answer with pleasure.
- Diğer insanların zevkle cevap vereceği sorular sorun.
- I didn't want to answer Tom's questions.
- Tom'un sorularına cevap vermek istemedim.
- The phone was ringing, but there was no one to answer it.
- Telefon çalıyordu ama cevap verecek kimse yoktu.
- Tom can't answer now.
- Tom şimdi cevap veremez.
- Nobody answered Tom.
- Hiç kimse Tom'a cevap vermedi.
- Tom asked Mary to answer the telephone.
- Tom Mary'den telefona cevap vermesini rica etti.
- I think she can't answer.
- Sanırım cevap veremiyor.
- He'll answer your letter soon.
- Mektubuna yakında cevap verecek.
- Tom doesn't have to answer that.
- Tom buna cevap vermek zorunda değil.
- He gave me a flat answer.
- O bana düz bir cevap verdi.
- You still haven't answered me.
- Bana hala cevap vermedin.
- Nobody answered them.
- Kimse onlara cevap vermedi.
- I refuse to answer your question.
- Soruna cevap vermeyi reddediyorum.
- I knocked on the door, but nobody answered.
- Kapıyı çaldım ama kimse cevap vermedi.
- Tom never answered Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna hiç cevap vermedi.
- Answer in English.
- İngilizce cevap verin.
- Tom didn't bother to answer.
- Tom cevap vermeye zahmet etmedi.
- She is able to answer your question.
- O, sorunuza cevap verebilir.
- Tom and I answered at the same time.
- Tom ve ben aynı anda cevap verdik.
- He meditated for two days before giving his answer.
- Cevabını vermeden önce iki gün meditasyon yaptı.
- Tom didn't let me answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermeme izin vermedi.
- He didn't give a precise answer.
- Kesin bir cevap vermedi.
- Tom didn't provide an answer.
- Tom bir cevap vermedi.
- The more difficult the questions are, the less likely I'll be able to answer them.
- Sorular ne kadar zor olursa, cevap verme olasılığım da o kadar az olur.
- How would you have answered that question?
- O soruya nasıl cevap verirdin?
- You could've answered that question.
- Bu soruya cevap verebilirdin.
- Tom wouldn't answer any of my questions.
- Tom sorularımın hiçbirine cevap vermedi.
- Don't answer that phone.
- O telefona cevap verme.
- Give me a definite answer.
- Bana kesin bir cevap verin.
- I can't answer you now.
- Şimdi sana cevap veremem.
- Tom can give you an answer tomorrow.
- Tom sana yarın bir cevap verebilir.
- I will answer within three days.
- Üç gün içinde cevap vereceğim.
- Tom didn't quite know how to answer.
- Tom nasıl cevap vereceğini tamamen bilmiyordu.
- Have you answered that letter yet?
- O mektuba cevap verdin mi?
- Tom answered carefully.
- Tom dikkatlice cevap verdi.
- Tom didn't answer right away.
- Tom hemen cevap vermedi.
- I'm not in a position to answer.
- Cevap verecek durumda değilim.
- I can answer that for you.
- Buna senin için cevap verebilirim.
- Tom gave Mary a vague answer.
- Tom, Mary'ye belirsiz bir cevap verdi.
- Tom can give you an answer tomorrow.
- Tom size yarın bir cevap verebilir.
- The students couldn't answer.
- Öğrenciler cevap veremedi.
- I won't answer your question.
- Soruna cevap vermeyeceğim.
- Can someone answer me, please?
- Birisi bana cevap verebilir mi lütfen?
- If you don't want to answer, you don't have to.
- Cevap vermek istemiyorsan, vermek zorunda değilsin.
- Nobody answered Tom.
- Kimse Tom'a cevap vermedi.
- I expect you to give me an answer by this afternoon.
- Bu öğleden sonraya kadar bana bir cevap vermeni bekliyorum.
- He gave me a curt answer.
- Bana ters bir cevap verdi.
- I couldn't answer any of Tom's questions.
- Tom'un hiçbir sorusuna cevap veremedim.
- I'll give you an answer in a day or two.
- Bir iki gün içinde size bir cevap vereceğim.
- Tom asked Mary a question she didn't want to answer.
- Tom Mary'ye cevap vermek istemediği bir soru sordu.
- She answered with a nod.
- Başını sallayarak cevap verdi.
- She gave a vague answer.
- O belirsiz bir cevap verdi.
- Tom can't answer that.
- Tom ona cevap veremez.
- Can someone give me a sensible answer to this question?
- Biri bana bu soruya mantıklı bir cevap verebilir mi?
- Tom can't answer your question.
- Tom sorunuza cevap veremez.
- Tom didn't need to answer Mary's question.
- Tom'un Mary'nin sorusuna cevap vermesi gerekmiyordu.
- He was able to answer all the questions.
- Bütün sorulara cevap verebildi.
- Don't bother to answer this letter.
- Bu mektuba cevap vermeye zahmet etmeyin.
- Tom asked Mary the one question she really didn't want to answer.
- Tom Mary'ye onun gerçekten cevap vermek istemediği bir soru sordu.
- Tom didn't answer at once.
- Tom hemen cevap vermedi.
- He gave the same answer as before.
- Önceki gibi aynı cevabı verdi.
- Tom can't give you an answer now.
- Tom şu anda sana bir cevap veremez.
- Tom didn't quite know how to answer.
- Tom nasıl cevap vereceğini tam olarak bilmiyordu.
- I'm sorry for not having answered earlier.
- Daha önce cevap veremediğim için özür dilerim.
- Tom refused to answer questions.
- Tom sorulara cevap vermeyi reddetti.
- Is there anyone who can answer?
- Cevap verebilecek biri var mı?
- Do you really expect me to answer that?
- Gerçekten buna cevap vermemi mi bekliyorsun?
- As soon as Tom heard the phone, he answered it.
- Tom telefonu duyar duymaz ona cevap verdi.
- Do I have to answer all of the questions?
- Tüm sorulara cevap vermek zorunda mıyım?
- Even a child can answer it.
- Bir çocuk bile cevap verebilir.
- Let her answer.
- Bırak cevap versin.
- Tom answered the telephone.
- Tom telefona cevap verdi.
- You don't have to answer.
- Cevap vermek zorunda değilsin.
- I like to answer this kind of question.
- Bu tür sorulara cevap vermeyi seviyorum.
- Are you going to give me a glib answer, or are you going to think before you reply?
- Bana kaçamak bir cevap mı vereceksin, yoksa cevap vermeden önce düşünecek misin?
- Tom didn't manage to answer all the questions.
- Tom tüm sorulara cevap veremedi.
- I'm calling to answer your question.
- Sorunuza cevap vermek için arıyorum.
- Tom could've answered all those questions.
- Tom bütün bu sorulara cevap verebilirdi.
- Answer my questions.
- Sorularıma cevap verin.
- It isn't necessary to answer that letter.
- O mektuba cevap vermek gerekli değil.
- Would you please answer as soon as you can?
- Lütfen mümkün olduğunca çabuk cevap verir misiniz?
- What was her answer to your proposal?
- Teklifinize ne cevap verdi?
- Why won't Tom answer?
- Tom neden cevap vermiyor?
- They are unable to answer that question.
- Bu soruya cevap veremiyorlar.
- He answered my question easily.
- Soruma kolayca cevap verdi.
- Tom didn't really expect Mary to answer his question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermesini gerçekten beklemiyordu.
- Don't answer.
- Cevap vermeyin.
- Tom didn't want to give a definite answer until he talked to Mary.
- Tom, Mary ile konuşana kadar kesin bir cevap vermek istemedi.
- Will this answer your purpose?
- Bu amacınıza cevap verecek mi?
- I could only answer three of the questions that Tom asked.
- Tom'un sorduğu sorulardan sadece üçüne cevap verebildim.
- Tom didn't answer any more questions.
- Tom artık sorulara cevap vermedi.
- Please answer me.
- Lütfen cevap verin.
- I can't give any more of an answer than that.
- Bundan daha fazla bir cevap veremem.
- There are questions that only Tom can answer.
- Sadece Tom'un cevap verebileceği sorular var.
- You didn't answer me.
- Bana cevap vermedin.
- She answered him with cold civility.
- Ona soğuk bir nezaketle cevap verdi.
- Tom can't answer.
- Tom cevap veremiyor.
- I don't know how to answer that question.
- Bu soruya nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum.
- I can't answer that yet.
- Buna henüz cevap veremem.
- You can answer it.
- Cevap verebilirsin.
- I can't answer all the questions.
- Bütün sorulara cevap veremem.
- She gave a diffuse answer.
- O dağınık bir cevap verdi.
- Would you answer a few questions?
- Birkaç soruya cevap verir misin?
- Nobody answered.
- Hiç kimse cevap vermedi.
- Answer me this.
- Şuna cevap verin.
- He knocked on the door but nobody answered.
- Kapıyı çaldı ama kimse cevap vermedi.
- Tom answered Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap verdi.
- Tom still hasn't answered me.
- Tom hâlâ bana cevap vermedi.
- Tom spoke to Mary in French, but she answered in English.
- Tom Mary ile Fransızca konuştu ama Mary ona İngilizce cevap verdi.
- No one answers.
- Kimse cevap vermiyor.
- Who else can answer my question?
- Soruma başka kim cevap verebilir?
- Come on, somebody answer me.
- Hadi, biri bana cevap versin.
- Tom didn't give me the answer I expected.
- Tom bana beklediğim cevabı vermedi.
- Why won't Tom answer Mary's questions?
- Tom neden Mary'nin sorularına cevap vermeyecek?
- Why won't anybody answer any of my questions?
- Neden kimse sorularıma cevap vermiyor?
- I'll give you an answer in a day or two.
- Bir ya da iki gün içinde sana cevap vereceğim.
- How did you answer that question?
- Bu soruya nasıl cevap verdin?
- Tom didn't answer his phone.
- Tom telefonuna cevap vermedi.
- I answered a lot of questions.
- Bir sürü soruya cevap verdim.
- You didn't let me answer.
- Cevap vermeme izin vermedin.
- Finally you were able to answer my calls.
- Sonunda telefonlarıma cevap verebildin.
- I don't think I can answer that.
- Ona cevap verebileceğimi sanmıyorum.
- Tom asked Mary some questions, but she refused to answer them.
- Tom Mary'ye bazı sorular sordu ama Mary cevap vermeyi reddetti.
- Answer him.
- Ona cevap verin.
- How should I answer this question?
- Bu soruya nasıl cevap vermeliyim?
- You didn't answer the way I wanted you to.
- Senden istediğim şekilde cevap vermedin.
- Sami would never be able to answer that question.
- Sami bu soruya asla cevap veremeyecekti.
- Not knowing what to answer, I kept silent.
- Ne cevap vereceğimi bilemediğim için sessiz kaldım.
- I tried to call you last night, but you didn't answer.
- Dün gece seni aramaya çalıştım, fakat cevap vermedin.
- He answered with a smile.
- O bir gülümsemeyle cevap verdi.
- I couldn't answer any of Tom's questions.
- Tom'un sorularından herhangi birine cevap vermedim.
- It was impossible for me to answer all of Tom's questions.
- Tom'un sorularının tümüne cevap vermem imkansızdı.
- I can't give you the answer.
- Sana cevabı veremem.
- He did't answer at first.
- İlk başta cevap vermedi.
- I cannot answer your question.
- Sorunuza cevap veremem.
- I didn't answer my phone.
- Telefonuma cevap vermedim.
- Tom couldn't answer all of the questions.
- Tom tüm sorulara cevap veremedi.
- That's a question that I can't answer.
- O cevap veremeyeceğim bir soru.
- I refuse to answer such a stupid question.
- Böyle aptalca bir soruya cevap vermeyi reddediyorum.
- Tom didn't know how to answer Mary.
- Tom, Mary'ye nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.
- Did you answer Tom's question?
- Tom'un sorusuna cevap verdiniz mi?
- He answers us whenever we call him.
- Biz onu her ne zaman arasak bize cevap verir.
- No one knew how to answer the question.
- Kimse soruya nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.
- That's a question no one seems to be able to answer.
- Bu kimsenin cevap vermeyecek gibi göründüğü bir soru.
- Tom answered carefully.
- Tom dikkatli şekilde cevap verdi.
- He answers us whenever we call him.
- Onu her aradığımızda bize cevap veriyor.
- Tom didn't have to answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermek zorunda değildi.
- You can't just answer emails from people you don't know.
- Tanımadığın insanlardan gelen e-postalara cevap veremezsin.
- I can't answer you here and now.
- Sana burada ve şimdi cevap veremem.
- It was impossible for me to answer all of Tom's questions.
- Tom'un tüm sorularına cevap vermem imkansızdı.
- Who was that who answered your phone?
- Telefonuna cevap veren kimdi?
- He did't answer at first.
- O ilk başta cevap vermedi.
- Tom refused to answer any of my questions.
- Tom sorularıma cevap vermeyi reddetti.
- Can you answer?
- Cevap verir misin?
- Your father hasn't answered my letter yet.
- Baban mektubuma henüz cevap vermedi.
- Why won't you answer?
- Neden cevap vermiyorsun?
- They answered their teacher's question with difficulty.
- Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi.
- That person asked me who I was, but I did not deem it necessary to answer him.
- O kişi bana kim olduğumu sordu, ama ona cevap vermeyi gerekli görmedim.
- Don't forget to answer his letter.
- Mektubuna cevap vermeyi unutma.
- He meditated for two days before giving his answer.
- Cevabını vermeden önce iki gün boyunca düşündü.
- You never answered my question.
- Soruma hiç cevap vermedin.
- Tom answered his cell phone.
- Tom cep telefonuna cevap verdi.
- Let them answer.
- Onlar cevap versin.
- Tom doesn't need to answer any more questions if he doesn't want to.
- Eğer istemiyorsa Tom'un daha fazla soruya cevap vermesine gerek yok.
- Perhaps I can answer that.
- Belki ben cevap verebilirim.
- Tom couldn't answer any of my questions.
- Tom sorularımın hiçbirine cevap veremedi.
- He answered his parents.
- Ailesine cevap verdi.
- Tom still hasn't answered me.
- Tom hala bana cevap vermedi.
- How did you answer them?
- Onlara nasıl cevap verdin?
- Tom refused to answer Mary's questions.
- Tom, Mary'nin sorularına cevap vermeyi reddetti.
- Not knowing what answer to make, I kept silent.
- Nasıl cevap vereceğimi bilmediğim için, sessiz kaldım.
- I still haven't answered Tom.
- Tom'a hâlâ cevap vermedim.
- Well, aren't you going to answer your phone?
- Peki, telefonuna cevap vermeyecek misin?
- I could answer his question.
- Sorusuna cevap verebilirim.
- Tom didn't want to answer Mary's questions.
- Tom, Mary'nin sorularına cevap vermek istemedi.
- Tom didn't answer his phone.
- Tom, telefonuna cevap vermedi.
- You don't need to answer right away.
- Hemen cevap vermenize gerek yok.
- My brothers haven't answered your questions yet.
- Kardeşlerim henüz sorularına cevap vermedi.
- Tom refused to answer.
- Tom cevap vermeyi reddetti.
- What I'm about to say will answer your question.
- Söylemek üzere olduğum şey sizin sorunuza cevap verecektir.
- Tom won't answer.
- Tom cevap vermiyor.
- I called you three or four times, but you never answered your phone.
- Sizi üç ya da dört kez aradım ama telefonunuza hiç cevap vermediniz.
- Given only thirty minutes, we couldn't answer all the questions.
- Sadece otuz dakika verdiler, bütün sorulara cevap veremedik.
- The telephone rang, but no one answered.
- Telefon çaldı ama kimse cevap vermedi.
- She went on reading and didn't answer me.
- Okumaya devam etti ve bana cevap vermedi.
- Tom never gives me any answers.
- Tom bana asla cevap vermez.
- Let Tom answer.
- Bırak Tom cevap versin.
- Tom didn't manage to answer all the questions.
- Tom tüm sorulara cevap vermeyi başaramadı.
- Tom gave us a vague answer.
- Tom bize belirsiz bir cevap verdi.
- Answer the following question to receive your password.
- Şifrenizi almak için aşağıdaki soruya cevap verin.
- It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemem önemli değil.
- I can answer your question.
- Soruna cevap verebilirim.
- If the phone rings, don't answer.
- Telefon çalarsa, cevap verme.
- I answer for her honesty.
- Onun dürüstlüğü için cevap veriyorum.
- Tom refused to answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap vermeyi reddetti.
- I'd like to ask Tom to answer some questions.
- Tom'un bazı sorulara cevap vermesini istiyorum.
- You answered nothing.
- Sen hiçbir şeye cevap vermedin.
- I refuse to answer that.
- Buna cevap vermeyi reddediyorum.
- How would you answer this question?
- Bu soruya nasıl cevap vereceksin?
- Answer this question once more, please.
- Bu soruya bir kez daha cevap verin, lütfen.
- Answer in English.
- İngilizce olarak cevap verin.
- Tom called Mary, and there was no answer.
- Tom Mary'yi aradı ve cevap vermedi.
- Please answer in French.
- Lütfen Fransızca cevap verin.
- I don't know what to answer.
- Ne cevap vereceğimi bilmiyorum.
- Why didn't you answer your cell phone?
- Neden cep telefonuna cevap vermedin?
- It took a while for Tom to answer.
- Tom'un cevap vermesi biraz zaman aldı.
- Why won't you answer me?
- Neden bana cevap vermeyeceksin?
- I don't think I want to answer any more of your questions right now.
- Şu anda artık sorularına cevap vermek istediğimi sanmıyorum.
- Do I have to answer that?
- Buna cevap vermek zorunda mıyım?
- Will you answer my questions?
- Sorularıma cevap verecek misiniz?
- Don't answer that.
- Cevap verme.
- He can't answer their questions.
- Onların sorularına cevap veremez.
- I couldn't answer all the questions.
- Bütün sorulara cevap veremedim.
- Tom gave a detailed answer.
- Tom ayrıntılı bir cevap verdi.
- This question is too difficult for me to answer.
- Bu soruya cevap vermek benim için çok zor.
- I'm not going to answer that question.
- Bu soruya cevap vermeyeceğim.
- He answered his parents.
- O ebeveynlerine cevap verdi.
- Tom doesn't want to answer Mary's message.
- Tom, Mary'nin mesajına cevap vermek istemiyor.
- Tom seemed reluctant to answer my questions.
- Tom sorularıma cevap vermeye isteksiz görünüyordu.
- He answered by saying that he could swim well.
- İyi yüzebildiğini söyleyerek cevap verdi.
- I couldn't answer all of the questions.
- Soruların hepsine cevap veremedim.
- Dan didn't even answer Linda's calls.
- Dan, Linda'nın telefonlarına bile cevap vermedi.
- Tom said he didn't answer Mary's letter, because he was busy.
- Tom meşgul olduğu için Mary'nin mektubuna cevap vermediğini söyledi.
- Your question is hard to answer.
- Sorunuza cevap vermek zor.
- Tom answered Mary's letter right away.
- Tom Mary'nin mektubuna hemen cevap verdi.
- They'll give us their answer soon.
- Yakında bize cevaplarını verecekler.
- Tom answered.
- Tom cevap verdi.
- I'm sorry for not having answered earlier.
- Daha önceden cevap vermediğim için özür dilerim.
- Why didn't you answer?
- Neden cevap vermedin?
- I don't have time to answer all those questions.
- Tüm bu sorulara cevap verecek zamanım yok.
- I called her to tell her that she had forgotten her phone at my house, but she didn't answer.
- Telefonunu evimde unuttuğunu söylemek için onu aradım ama cevap vermedi.
- If I wouldn't answer, I wouldn't talk.
- Cevap vermeseydim, konuşmazdım.
- This question can be answered by everyone.
- Bu soruya herkes cevap verebilir.
- Tom can't answer.
- Tom cevap veremez.
- She answered my letter right away.
- O, mektubuma hemen cevap verdi.
- No one wants to answer that question.
- Kimse bu soruya cevap vermek istemiyor.
- Can you answer?
- Cevap verebilir misin?
- She answered in tears.
- Gözyaşları içinde cevap verdi.
- Give me a final answer.
- Bana son bir cevap verin.
- Tom asked Mary a lot of questions, but she refused to answer some of them.
- Tom Mary'ye birçok soru sordu, ancak Mary bazılarına cevap vermeyi reddetti.
- Tom didn't answer me.
- Tom bana cevap vermedi.
- I'll try to answer your question.
- Soruna cevap vermeye çalışacağım.
- He gave me a flat answer.
- Bana düz bir cevap verdi.
- Let him answer.
- O cevap versin.
- Tom didn't want to answer.
- Tom cevap vermek istemedi.
- Can somebody answer that?
- Biri buna cevap verebilir mi?
- No one could answer my questions.
- Kimse sorularıma cevap veremedi.
- I've given you my answer already.
- Ben zaten size cevabımı verdim.
- I'll be glad to answer questions.
- Sorulara cevap vermekten memnun olurum.
- I won't answer your question.
- Sorunuza cevap vermeyeceğim.
- I ask about apples, and you answer me about pears.
- Ben elmaları soruyorum, sen armutlarla cevap veriyorsun.
- I'm afraid she can't answer.
- Korkarım ki, o cevap veremez.
- Tom wouldn't answer me.
- Tom bana cevap vermedi.
- Is it necessary for me to answer this letter?
- Bu mektuba cevap vermem gerekli mi?
- Don't answer me back like that, Tom.
- Bana öyle cevap verme, Tom.
- Oleg always answered the questions quickly.
- Oleg sorulara her zaman çabuk cevap verdi.
- Why doesn't Tom answer?
- Tom niçin cevap vermiyor?
- I don't think I want to answer any more of your questions right now.
- Şu anda daha fazla soruna cevap vermek istediğimi sanmıyorum.
- I can't answer that question.
- Bu soruya cevap veremem.
- She answered the telephone as soon as she heard the bell ring.
- Zilin çaldığını duyar duymaz telefona cevap verdi.
- I'm not able to answer that question.
- Bu soruya cevap veremiyorum.
- Tom can answer that.
- Tom buna cevap verebilir.
- I think I can answer that.
- Sanırım buna cevap verebilirim.
- Tom was able to answer all the questions.
- Tom tüm sorulara cevap verebildi.
- I won't answer that.
- Buna cevap vermeyeceğim.
- Could somebody please answer me?
- Biri bana lütfen cevap verebilir mi?
- Somebody answered.
- Birisi cevap verdi.
- Tom and Mary gave exactly the same answers on the test which made the teacher suspicious.
- Tom ve Mary, sınavda öğretmeni şüphelendirecek şekilde tamamen aynı cevapları vermişler.
- I'm unable to answer that question.
- Ben o soruya cevap veremem.
- Do all you can in order to answer.
- Cevap vermek için elinizden geleni yapın.
- I called you three or four times, but you never answered your phone.
- Seni üç ya da dört kez aradım ama sen asla telefona cevap vermedin.
- You don't have to answer those questions.
- Bu sorulara cevap vermek zorunda değilsin.
- Tom answered my message right away.
- Tom derhal mesajıma cevap verdi.
- She will be able to answer your question.
- Soruna cevap verebilir.
- I didn't answer a single question.
- Tek bir soruya bile cevap vermedim.
- Did Tom ever answer you?
- Tom sana hiç cevap verdi mi?
- Tom asked me questions I didn't want to answer.
- Tom bana cevap vermek istemediğim sorular sordu.
- He answered as follows.
- Şu şekilde cevap vermiştir.
- That's one question I can't answer.
- O cevap veremeyeceğim bir soru.
- I made several calls to Mr Yamada's residence, but no one answered the calls.
- Bay Yamada'nın evini birkaç kez aradım ama kimse cevap vermedi.
- Tom asked Mary to answer the telephone.
- Tom, Mary'den telefona cevap vermesini istedi.
- Tom didn't answer my last letter.
- Tom son mektubuma cevap vermedi.
- You must consider it before you answer.
- Cevap vermeden önce düşünmelisiniz.
- They are unable to answer that question.
- Onlar o soruya cevap veremezler.
- You don't have to answer.
- Cevap vermek zorunda değilsiniz.
- We shall try to answer the following questions.
- Aşağıdaki sorulara cevap vermeye çalışacağız.
- The applicant didn't know how to answer the question.
- Başvuru sahibi soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi.
- Nobody answered my questions.
- Kimse benim sorularıma cevap vermedi.
- Even Tom wasn't able to answer the teacher's questions.
- Tom bile öğretmenin sorularına cevap veremedi.
- Would you please answer as soon as you can?
- Lütfen elinden geldiği kadar kısa zamanda cevap verir misin?
- Tom answered quickly.
- Tom çabuk cevap verdi.
- I still haven't answered Tom.
- Hâlâ Tom'a cevap vermedim.
- Why don't you answer my message?
- Neden mesajıma cevap vermiyorsun?
- She was always able to answer all the questions.
- Her zaman tüm sorulara cevap verebilirdi.
- If your father asks your mother a question in French, does she answer in French or in English?
- Eğer babanız annenize Fransızca bir soru sorarsa, anneniz Fransızca mı yoksa İngilizce mi cevap verir?
- Tom asked a few questions that Mary didn't want to answer.
- Tom Mary'nin cevap vermek istemediği birkaç soru sordu.
- They answered their teacher's question with difficulty.
- Öğretmenlerinin sorusuna zorlukla cevap verdiler.
- Tom refused to answer my questions.
- Tom sorularıma cevap vermeyi reddetti.
- The teacher answers every question we ask.
- Öğretmen sorduğumuz her soruya cevap veriyor.
- Are you going to answer Tom's letter?
- Tom'un mektubuna cevap verecek misin?
- Tom could've answered all those questions.
- Tom tüm bu sorulara cevap verebilirdi.
- Even a child can answer it.
- Bir çocuk bile ona cevap verebilir.
- You don't have to answer all of the questions.
- Bütün sorulara cevap vermek zorunda değilsin.
- I didn't answer any of Tom's questions.
- Tom'un sorularının hiçbirine cevap vermedim.
- Tom kept trying to call Mary, but she never answered her phone.
- Tom sürekli Mary'yi aramaya çalıştı ama Mary telefonuna hiç cevap vermedi.
- Who answered the phone?
- Telefona kim cevap verdi?
- He answered by smiling.
- O gülümseyerek cevap verdi.
- Why didn't you answer me when I called?
- Aradığımda neden cevap vermedin?
- Can anybody else answer?
- Başka biri cevap verebilir mi?
- I hope to give Tom an answer soon.
- Umarım Tom'a yakında bir cevap veririz.
- Can someone answer the telephone?
- Biri telefona cevap verebilir mi?
- I don't intend to answer any questions.
- Hiçbir soruya cevap vermek niyetinde değilim.
- I never answer email messages from people I don't know.
- Tanımadığım insanlardan gelen e-posta mesajlarına asla cevap vermem.
- This is a complicated question to answer.
- Bu cevap vermek için karışık bir soru.
- Am I supposed to answer that question now?
- Bu soruya şimdi mi cevap vermem gerekiyor?
- I don't think I can answer that.
- Buna cevap verebileceğimi sanmıyorum.
- Tom said he didn't answer Mary's letter, because he was busy.
- Tom, Mary'nin mektubuna cevap vermediğini çünkü meşgul olduğunu söyledi.
- Can anybody else answer?
- Başka birisi cevap verebilir mi?
- I would like you to answer my questions.
- Sorularıma cevap vermenizi istiyorum.
- Thanks for your soonest answer!
- En kısa zamanda cevap verdiğiniz için teşekkürler!
- I'll be glad to answer your questions.
- Sorularınıza cevap vermekten memnun olurum.
- I cannot answer so many questions at a time.
- Bir seferde çok sayıda soruya cevap veremem.
- Tom can't answer now.
- Tom şu anda cevap veremez.
- Am I supposed to answer that question now?
- Şimdi o soruya cevap vermem gerekiyor mu?
- You must answer honestly.
- Dürüstçe cevap vermelisin.
- Answer them.
- Onlara cevap verin.
- You may answer.
- Cevap verebilirsin.
- Tom spoke to Mary in French, but she answered in English.
- Tom Mary'ye Fransızca konuştu, ama o İngilizce cevap verdi.
- I wasn't sure how to answer Tom's question.
- Tom'un sorusuna nasıl cevap vereceğinden emin değildim.
- I answered no.
- Hayır cevabı verdim.
- When the telephone rings, you must answer right away.
- Telefon çaldığında hemen cevap vermelisiniz.
- It was a question none of us could answer.
- O hiçbirimizin cevap veremeyeceği bir soruydu.
- I refuse to answer.
- Cevap vermeyi reddediyorum.
- Tom hasn't answered my letter yet.
- Tom henüz mektubuma cevap vermedi.
- Could somebody please answer me?
- Lütfen biri bana cevap verebilir mi?
- Tom didn't need to answer those questions.
- Tom'un bu sorulara cevap vermesine gerek yoktu.
- I want you to answer me.
- Bana cevap vermeni istiyorum.
- When will you give me your answer?
- Ne zaman bana cevap vereceksin?
- They refused to answer my questions.
- Sorularıma cevap vermeyi reddettiler.
- I won't answer any more questions right now.
- Şu anda başka bir soruya cevap vermeyeceğim.
- I can answer that.
- Buna cevap verebilirim.
- Remember to answer his letter.
- Mektubuna cevap vermeyi unutma.
- It isn't necessary to answer that letter.
- O mektuba cevap vermene gerek yok.
- If you don't want to answer, you don't have to.
- İstemiyorsan cevap vermek zorunda değilsin.
- Tom didn't let me answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap vermeme izin vermedi.
- I'm sorry I didn't answer sooner.
- Daha kısa sürede cevap vermediğim için üzgünüm.
- You can answer me whenever you like.
- Ne zaman istersen bana cevap verebilirsin.
- Next time I see you, please give me your answer.
- Sizi bir daha gördüğümde, lütfen bana cevabınızı verin.
- Perhaps I can answer that.
- Belki buna cevap verebilirim.
- I like to answer these kind of questions.
- Bu tür sorulara cevap vermeyi severim.
- Tom immediately answered Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna hemen cevap verdi.
- When the telephone rings, you must answer right away.
- Telefon çaldığı zaman, derhal cevap vermelisin.
- Tom never gives me any answers.
- Tom bana hiç cevap vermiyor.
- You ought to answer for what you have done.
- Yaptıkların için cevap vermelisin.
- How would you answer this question?
- Bu soruya nasıl cevap verirsin?
- Tom waited for Mary to answer.
- Tom, Mary'nin cevap vermesini bekledi.
- Detroit police take about 58 minutes to answer 911 calls.
- Detroit polisinin 911 çağrılarına cevap vermesi yaklaşık 58 dakika sürüyor.
- Why can't you answer any of my questions?
- Neden hiçbir soruma cevap veremiyorsun?
- No answer is also an answer.
- Cevap vermemek de bir cevaptır.
- I'm not sure how to answer this.
- Buna nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum.
- I can't answer that, because that question is too difficult to answer.
- Buna cevap veremem, çünkü bu soruya cevap vermek çok zor.
- Nobody answered him.
- Kimse ona cevap vermedi.
- What did you answer?
- Ne cevap verdin?
- I cannot answer your request offhand.
- İsteğinize hemen cevap veremem.
- Why didn't you answer the door when I knocked?
- Neden çaldığımda kapıya cevap vermedin?
- Sami knocked on Layla's door and she didn't answer.
- Sami, Layla'nın kapısını çaldı ama Layla cevap vermedi.
- Tom answered with a contemptuous laugh.
- Tom küçümseyici bir gülüşle cevap verdi.
- I answered wrong.
- Yanlış cevap verdim.
- Tom says he won't answer any questions.
- Tom herhangi bir soruya cevap vermeyeceğini söylüyor.
- This question is easy to answer.
- Bu soruya cevap vermek kolay.
- He answered as follows.
- Kendisi aşağıdaki şekilde cevap vermiştir.
- When I didn't know how to answer the question, he gave me a hint.
- Soruya nasıl cevap vereceğimi bilemediğimde, bana bir ipucu verdi.
- Please answer this question one more time.
- Lütfen bu soruya bir kez daha cevap verin.
- He hasn't answered my letter yet.
- O, mektubuma henüz cevap vermedi.
- I won't answer any more questions until I talk to my lawyer.
- Avukatımla konuşana kadar başka soruya cevap vermeyeceğim.
- Sami doesn't answer numbers he doesn't know.
- Sami bilmediği numaralara cevap vermez.
- Tom gave me a vague answer.
- Tom bana belirsiz bir cevap verdi.
- Don't forget to answer the letter.
- Mektuba cevap vermeyi unutma.
- I'm ready to answer.
- Cevap vermeye hazırım.
- I can't answer you here and now.
- Sana burada ve şu anda cevap veremem.
- If he asks me that question, I won't answer.
- Eğer bana bu soruyu sorarsa, cevap vermem.
- Why didn't you answer the door when I knocked?
- Kapıyı vurduğumda neden cevap vermedin?
- He answered incorrectly.
- O yanlış cevap verdi.
- Why didn't Tom answer Mary's letters?
- Tom neden Mary'nin mektuplarına cevap vermedi?
- I cannot answer so many questions at a time.
- Bir seferde pek çok soruya cevap veremiyorum.
- I won't answer any more questions right now.
- Şimdi başka sorulara cevap vermeyeceğim.
- Questioned about his policies, the candidate gave only vague answers.
- Onun politikası hakkında soru sorulduğunda, aday sadece belirsiz cevaplar verdi.
- I might be able to answer that question.
- Bu soruya cevap verebilirim.
- Why don't you answer?
- Niçin cevap vermiyorsun?
- Sami answered an ad in a magazine.
- Sami bir dergideki ilana cevap verdi.
- She gave a vague answer.
- Belirsiz bir cevap verdi.
- You don't need to answer that letter.
- O mektuba cevap vermene gerek yok.
- Tom didn't have to answer that question.
- Tom bu soruya cevap vermek zorunda değildi.
- Don't answer any questions.
- Hiçbir soruya cevap verme.
- I wonder if I should answer his letter.
- Onun mektubuna cevap vermem gerekip gerekmediğini bilmiyorum.
- Questioned about his policies, the candidate gave only vague answers.
- Politikaları hakkında sorgulanan aday, sadece belirsiz cevaplar verdi.
- When a philosopher answers me, I no longer understand my question.
- Bir filozof bana cevap verdiğinde, artık sorumu anlamıyorum.
- Tom couldn't answer that question.
- Tom bu soruya cevap veremedi.
- Why doesn't Tom answer?
- Tom neden cevap vermiyor?
- Tom and Mary answered simultaneously.
- Tom ve Mary aynı anda cevap verdiler.
- I gave you my answer already.
- Ben zaten sana cevabımı verdim.
- Tom hasn't yet answered any of my questions.
- Tom henüz sorularımdan herhangi birine cevap vermedi.
- I refused to answer Tom's question.
- Tom'un sorusuna cevap vermeyi reddettim.
- Tom answered with a harsh laugh.
- Tom sert bir kahkahayla cevap verdi.
- Tom doesn't have to answer that question.
- Tom bu soruya cevap vermek zorunda değil.
- After a bit of thought, she gave me an answer.
- Biraz düşündükten sonra bana bir cevap verdi.
- He gave me a curt answer.
- Bana sert bir cevap verdi.
- Tom answered my message right away.
- Tom mesajıma hemen cevap verdi.
- Tom gave me the answer I was expecting.
- Tom bana beklediğim cevabı verdi.
- Tom gave the wrong answer.
- Tom hatalı cevap verdi.
- Tom couldn't answer Mary.
- Tom Mary'ye cevap veremedi.
- I have to answer this letter right away.
- Bu mektuba hemen cevap vermek zorundayım.
- I thought I'd answered all your questions.
- Tüm sorularına cevap verdiğimi sanıyordum.
- Tom said that he didn't have time to answer all my questions.
- Tom tüm sorularıma cevap verecek vakti olmadığını söyledi.
- I knew you wouldn't be able to answer that question.
- Bu soruya cevap veremeyeceğini biliyordum.
- Tom refused to answer any of my questions.
- Tom, sorularıma cevap vermeyi reddetti.
- Do I have to answer all these questions?
- Tüm sorulara cevap vermem gerekiyor mu?
- He answered incorrectly.
- Yanlış cevap verdi.
- She answered with tears.
- O gözyaşları ile cevap verdi.
- It was a difficult question to answer.
- O cevap vermesi zor bir soruydu.
- Tom never answered the question.
- Tom, soruya hiç cevap vermedi.
- Tom answered in the same low tone.
- Tom aynı alçak tonda cevap verdi.
- None of them could answer my questions.
- Hiçbiri sorularıma cevap veremedi.
- If he asks me that question, I won't answer.
- Bana o soruyu sorarsa, cevap vermeyeceğim.
- The university declined to answer.
- Üniversite cevap vermeyi reddetti.
- Let them answer.
- Bırak cevap versinler.
- Tom still hasn't answered my email.
- Tom hala e-postama cevap vermedi.
- Tom didn't want to answer that question.
- Tom bu soruya cevap vermek istemedi.
- I'll answer you tomorrow.
- Yarın sana cevap vereceğim.
- I asked them how dinner was, but nobody answered me.
- Onlara akşam yemeğinin nasıl olduğunu sordum ama hiç kimse bana cevap vermedi.
- Tom answered in the negative.
- Tom olumsuz olarak cevap verdi.
- Any child can answer that.
- Herhangi bir çocuk, buna cevap verebilir.
- You have only to answer the first question.
- Sadece ilk soruya cevap vermelisin.
- I'll answer all your questions.
- Bütün sorularına cevap vereceğim.
- Why won't you answer my questions?
- Neden sorularıma cevap vermiyorsun?
- Tom asked Mary a few questions that she couldn't answer, but she was able to answer most of his questions.
- Tom, Mary'ye cevaplayamayacağı birkaç soru sordu, ancak Mary Tom'un sorularının çoğuna cevap verebildi.
- Tom never answered Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermedi.
- Let him answer.
- Bırak cevap versin.
- Tom finally answered.
- Tom sonunda cevap verdi.
- I won't answer any questions.
- Hiçbir soruya cevap vermeyeceğim.
- I hope you will answer soon.
- Ben yakında cevap vereceğinizi umuyorum.
- Nobody answered the telephone.
- Kimse telefona cevap vermedi.
- I don't want to answer any more questions today.
- Bugün daha fazla soruya cevap vermek istemiyorum.
- Tom didn't want to answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermek istemedi.
- Tom answered with laughter.
- Tom kahkaha ile cevap verdi.
- Do I have to answer that?
- Ona cevap vermek zorunda mıyım?
- He cannot answer their questions.
- Sorularına cevap veremiyor.
- It's easy to answer your question.
- Soruna cevap vermek kolay.
- I'm not going to answer that.
- Buna cevap vermeyeceğim.
- I refused to answer.
- Cevap vermeyi reddettim.
- Tom doesn't have to answer if he doesn't want to.
- Eğer istemiyorsa Tom cevap vermek zorunda değil.
- I can't answer you here and now.
- Sana şimdi ve burada cevap veremem.
- I only answer when I'm asked.
- Sadece bana sorulduğunda cevap veririm.
- He made a positive answer.
- Olumlu bir cevap verdi.
- Bob can answer all the questions.
- Bob, tüm sorulara cevap verebilir.
- He gave a positive answer to my question.
- Soruma olumlu bir cevap verdi.
- I can't answer that question.
- O soruya cevap veremem.
- Now, Tom, you can't expect me to give you all the answers.
- Şimdi, Tom, sana bütün cevapları vermemi bekleyemezsin.
- The students answered in order.
- Öğrenciler sırayla cevap verdi.
- Do you want me to answer?
- Cevap vermemi istiyor musun?
- I must answer your letter.
- Mektubuna cevap vermeliyim.
- We don't need your answer right away.
- Hemen cevap vermene ihtiyacımız yok.
- Tommy couldn't answer the last question.
- Tommy, son soruya cevap veremedi.
- Tom isn't going to answer any more questions.
- Tom daha fazla soruya cevap vermeyecektir.
- Tom asked Mary many questions that she couldn't answer.
- Tom Mary'ye cevap veremediği bir sürü soru sordu.
- Tom knocked on the door, but nobody answered.
- Tom kapıyı çaldı ama kimse cevap vermedi.
- Do I really have to answer that?
- Buna gerçekten cevap vermek zorunda mıyım?
- I tried calling, but they didn't answer.
- Aramaya çalıştım ama cevap vermediler.
- Now, Tom, you can't expect me to give you all the answers.
- Şimdi, Tom, benden sana tüm cevapları vermemi bekleyemezsin.
- I didn't answer right away.
- Hemen cevap vermedim.
- I knocked on the door, but nobody answered.
- Kapıyı çaldım fakat kimse cevap vermedi.
- Tom stopped what he was doing and answered his phone.
- Tom yaptığı işi bıraktı ve telefonuna cevap verdi.
- I didn't want to answer that question.
- Bu soruya cevap vermek istemedim.
- She answered through tears.
- Gözyaşları içinde cevap verdi.
- Those are questions I can't answer.
- Onlar cevap veremeyeceğim sorular.
- Will you answer all my questions truthfully?
- Tüm sorularıma dürüstçe cevap verecek misiniz?
- Is there anyone else who can answer?
- Cevap verebilecek başka biri var mı?
- I wasn't able to answer Tom's question.
- Tom'un sorusuna cevap veremedim.
- Tom didn't know how he should answer.
- Tom nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu.
- Layla never answered my question.
- Leyla soruma asla cevap vermedi.
- They don't have to answer.
- Onlar cevap vermek zorunda değil.
- Any student can answer that question.
- Herhangi bir öğrenci bu soruya cevap verebilir.
- Do you intend to answer all my questions truthfully?
- Tüm sorularıma dürüstçe cevap vermeye niyetli misiniz?
- How did you answer Tom?
- Tom'a nasıl cevap verdin?
- There was no answer.
- Cevap vermedi.
- Tom couldn't even answer the simple questions.
- Tom basit sorulara bile cevap veremiyordu.
- Tom said he'd be happy to answer our questions.
- Tom sorularımıza cevap vermekten mutluluk duyacağını söyledi.
- The teacher pushed him for an answer.
- Öğretmen bir cevap vermesi için onu zorladı.
- I'll answer my email later.
- E-postama daha sonra cevap vereceğim.
- I wasn't able to answer that question.
- Bu soruya cevap veremedim.
- I have to answer this letter right away.
- Bu mektuba hemen cevap vermeliyim.
- He answered in brief.
- Kısaca cevap verdi.
- Tom didn't need to think very long before he gave Mary his answer.
- Tom, Mary'ye cevabını vermeden önce çok uzun süre düşünmek zorunda kalmadı.
- I answered the questions correctly.
- Sorulara doğru cevap verdim.
- You must consider it before you answer.
- Cevap vermeden önce bunu düşünmelisin.
- That's a question that I can answer.
- O, cevap verebileceğim bir soru.
- Tom didn't have to answer those questions.
- Tom bu sorulara cevap vermek zorunda değildi.
- I can't give you an answer now.
- Şu anda sana bir cevap veremem.
- Tom gave Mary a vague answer.
- Tom Mary'ye muğlak bir cevap verdi.
- Tom won't be able to answer those questions.
- Tom bu sorulara cevap veremeyecek.
- Tom refused to answer any questions.
- Tom sorulara cevap vermeyi reddetti.
- I expect you to give me an answer by this afternoon.
- Öğleden sonraya kadar bana bir cevap vermeni bekliyorum.
- Nobody answered us.
- Kimse bize cevap vermedi.
- Tom didn't answer at first.
- Tom önce cevap vermedi.
- Tom answered his own question.
- Tom kendi sorusuna cevap verdi.
- Tom says he won't answer any questions.
- Tom hiçbir soruya cevap vermeyeceğini söylüyor.
- I didn't answer Tom's question.
- Tom'un sorusuna cevap vermedim.
- She arrogantly answered in my place.
- O benim mekanımda küstahça cevap verdi.
- Tom answered quickly.
- Tom hızlı bir şekilde cevap verdi.
- Jane skipped the questions she couldn't answer.
- Jane, cevap veremediği soruları atladı.
- Tom is smart enough to answer all the questions.
- Tom tüm sorulara cevap verecek kadar akıllı.
- Even you couldn't answer.
- Sen bile cevap veremedin.
- Tom answered with another shrug.
- Tom yine omuz silkerek cevap verdi.
- It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemenin önemi yok.
- I'd appreciate an answer as soon as possible.
- Mümkün olduğunca çabuk cevap verirseniz sevinirim.
- These questions are easy to answer.
- Bu sorulara cevap vermek çok kolay.
- Tom gave a different answer.
- Tom değişik bir cevap verdi.
- Can anyone answer that?
- Buna cevap verebilecek biri var mı?
- Tom answered his phone.
- Tom telefonuna cevap verdi.
- She was able to answer all the questions.
- Bütün sorulara cevap verebildi.
- That man asked me who I was, but I didn't think it was necessary to answer that question.
- O adam bana kim olduğumu sordu, ama bu soruya cevap vermenin gerekli olduğunu düşünmedim.
- Can you answer me?
- Bana cevap verebilir misin?
- I didn't expect you to answer.
- Cevap vermeni beklemiyordum.
- I can answer that.
- Ona cevap verebilirim.
- Why don't you answer my messages?
- Neden mesajlarıma cevap vermiyorsun?
- I don't want to answer those questions.
- Bu sorulara cevap vermek istemiyorum.
- Tom only answered some of the questions.
- Tom sadece bazı sorulara cevap verdi.
- You have no right to answer.
- Cevap vermeye hakkın yok.
- Tom answered Mary's letter right away.
- Tom, Mary'nin mektubuna hemen cevap verdi.
- Tom immediately answered.
- Tom derhal cevap verdi.
- Tom refused to answer any questions.
- Tom hiçbir soruya cevap vermeyi reddetti.
- I'm not sure how to answer this.
- Buna nasıl cevap vereceğimden emin değilim.
- Why can't you answer any of my questions?
- Neden sorularımdan hiçbirine cevap veremiyorsun?
- I just called Tom, but he didn't answer.
- Az önce Tom'u aradım ama cevap vermedi.
- Answer this question once again, please.
- Bu soruya bir kez daha cevap verin, lütfen.
- He can't answer their questions.
- Sorularına cevap veremiyor.
- Tom answered in French.
- Tom Fransızca cevap verdi.
- The foreigner answered with a long, incoherent sentence.
- Yabancı uzun, tutarsız bir cümleyle cevap verdi.
- He was stunned and didn't know how to answer.
- Şaşırmıştı ve nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.
- Sami answered an ad in a magazine.
- Sami bir dergideki bir ilana cevap verdi.
- When the phone rang, he ran to answer it.
- Telefon çaldığında, cevap vermek için koştu.
- I can't answer your question with any certainty.
- Sorunuza net bir cevap veremiyorum.
- You don't need to answer that letter.
- O mektuba cevap vermenize gerek yok.
- I don't have time to answer any questions.
- Hiçbir soruya cevap verecek vaktim yok.
- Nobody answered the telephone.
- Hiç kimse telefona cevap vermedi.
- Tom didn't answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap vermedi.
- John answered for his sister.
- John, kız kardeşi adına cevap verdi.
- I couldn't answer.
- Cevap veremedim.
- Tom wasn't sure how to answer.
- Tom nasıl cevap vereceğinden emin değildi.
- Please answer this question again.
- Lütfen bu soruya tekrar cevap verin.
- Tom told me to answer your questions.
- Tom bana sorularına cevap vermemi söyledi.
- Tom didn't answer all the questions.
- Tom bütün sorulara cevap vermedi.
- She arrogantly answered in my place.
- Benim yerime küstahça cevap verdi.
- If Tom calls you, don't answer it.
- Eğer Tom seni ararsa, cevap verme.
- Tom asked Mary a few questions that she couldn't answer, but she was able to answer most of his questions.
- Tom Mary'ye cevaplayamayacağı birkaç soru sormuştu, ancak o sorularının çoğuna cevap verebildi.
- I'll try to answer your question.
- Sorunuza cevap vermeye çalışacağım.
- He must have been sleeping because he didn't answer the telephone.
- Uyuyor olmalıydı çünkü telefona cevap vermedi.
- We'll see who answers first.
- Kim önce cevap verecek göreceğiz.
- I don't have to answer your questions.
- Sorularınıza cevap vermek zorunda değilim.
- She gave no answer to my letter.
- O, mektubuma cevap vermedi.
- I hope you will answer me soon.
- Kısa sürede bana cevap vereceğini umarım.
- So difficult was the question that no one could answer.
- Soru o kadar zordu ki kimse cevap veremedi.
- No one answered.
- Kimse cevap vermedi.
- We'll see who answers first.
- İlk cevap vereni göreceğiz.
- We're not going to answer any more questions.
- Daha fazla soruya cevap vermeyeceğiz.
- I didn't know how to answer Tom.
- Tom'a nasıl cevap vereceğimi bilemedim.
- He answered in tears.
- O, gözyaşları içinde cevap verdi.
- Why don't you answer?
- Neden cevap vermiyorsun?
- Is that the way to answer?
- Cevap vermenin yolu bu mu?
- Not knowing what to answer, I kept silent.
- Ne cevap vereceğimi bilmediğim için, sessiz kaldım.
- Please answer by telex.
- Lütfen teleksle cevap verin.
- I can't give you the answer today.
- Bugün size cevap veremem.
- Tom never answers his phone during dinner.
- Tom akşam yemeği sırasında asla telefonuna cevap vermez.
- Tom doesn't want to answer.
- Tom cevap vermek istemiyor.
- I've answered this question before.
- Bu soruya daha önce cevap vermiştim.
- Tom gave Mary a very detailed answer.
- Tom Mary'ye çok ayrıntılı bir cevap verdi.
- Remember to answer his letter.
- Onun mektubuna cevap vermeyi unutma.
- He gave me a vague answer.
- Bana belirsiz bir cevap verdi.
- She asked him why he was crying, but he didn't answer.
- Ona neden ağladığını sormuş ama o cevap vermemiş.
- I have to answer his letter.
- Mektubuna cevap vermeliyim.
- She was at a loss for an answer.
- Ne cevap vereceğini bilemiyordu.
- I receive a million messages a day and I can't answer them all.
- Günde bir milyon mesaj alıyorum ve hepsine cevap veremiyorum.
- Sami is happy to answer any questions about Islam.
- Sami İslam hakkında her türlü soruya cevap vermekten mutluluk duyar.
- Tom will answer all of your questions.
- Tom tüm sorularınıza cevap verecektir.
- You can answer me whenever you like.
- Bana istediğin zaman cevap verebilirsin.
- Please answer by telex.
- Lütfen teleks ile cevap verin.
- I'm still waiting for you to answer to my question.
- Hâlâ soruma cevap vermenizi bekliyorum.
- Tom didn't answer right away.
- Tom derhal cevap vermedi.
- She didn't answer.
- Cevap vermedi.
- I answered every question, didn't I?
- Her soruya cevap verdim, değil mi?
- Tom didn't answer my letter.
- Tom mektubuma cevap vermedi.
- The more difficult the questions are, the less likely I am to be able to answer them.
- Sorular ne kadar zor olursa, cevap verebilme olasılığım da o kadar azalır.
- If your father asks your mother a question in French, does she answer in French or in English?
- Baban annene Fransızca bir soru sorarsa, o Fransızca mı yoksa İngilizce mi cevap veriyor?
- You still haven't given me an answer.
- Hâlâ bana bir cevap vermedin.
- Only Tom can answer that.
- Buna sadece Tom cevap verebilir.
- Who'd like to answer the question?
- Soruya kim cevap vermek ister?
- Tom gave a vague answer.
- Tom belirsiz bir cevap verdi.
- Tom was reluctant to answer.
- Tom cevap vermeye isteksizdi.
- Why didn't you answer when I knocked?
- Kapıyı çaldığım zaman neden cevap vermedin?
- Why didn't you answer your phone?
- Telefonuna neden cevap vermedin?
- She gave us a vague answer.
- Bize belirsiz bir cevap verdi.
- I've already given you my answer.
- Zaten sana cevabımı verdim.
- She gave us a dubious answer.
- Bize şüpheli bir cevap verdi.
- Tom said he wasn't going to answer any more questions.
- Tom daha fazla soruya cevap vermeyeceğini söyledi.
- Why won't you answer me?
- Neden cevap vermiyorsun?
- Layla never answered my question.
- Layla soruma hiç cevap vermedi.
- She gave me an incongruent answer.
- Bana tutarsız bir cevap verdi.
- Sami didn't answer Layla's call.
- Sami, Layla'nın aramasına cevap vermedi.
- Somebody answered.
- Biri cevap verdi.
- Tom didn't answer.
- Tom cevap vermedi.
- The least you could do is to answer me.
- En azından yapabileceğin şey bana cevap vermek.
- He won't answer any more.
- Artık cevap vermeyecektir.
- Nobody answered me.
- Kimse bana cevap vermedi.
- And what did she answer?
- Peki o ne cevap verdi?
- Tom immediately answered.
- Tom hemen cevap verdi.
- No one could answer my questions.
- Kimse benim sorularıma cevap veremedi.
- Tom hasn't yet answered my email.
- Tom henüz E-postama cevap vermedi.
- Tom won't answer.
- Tom cevap vermeyecek.
- Sami didn't answer right away.
- Sami hemen cevap vermedi.
- I refuse to answer your question.
- Sorunuza cevap vermeyi reddediyorum.
Show More (771)
|
| 2 |
answer |
cevap |
n. |
|
- For the Group of the Greens/European Free Alliance, there is an obvious answer to this question.
- Yeşiller Grubu/Avrupa Özgür İttifakı için bu sorunun cevabı açıktır.
- I do not see this October part-session as the date by which we have to have the answer.
- Ekim ayındaki bu oturumu, cevabı almamız gereken tarih olarak görmüyorum.
- I wish to thank the Council of Ministers for its answer.
- Bakanlar Kurulu'na verdiği cevap için teşekkür etmek istiyorum.
- Thank you for your answer, which I think was important and valuable.
- Önemli ve değerli olduğunu düşündüğüm cevabınız için teşekkür ederim.
- If the answer to the latter question is yes, there is still a credibility problem.
- İkinci sorunun cevabı evet ise, hala bir güvenilirlik sorunu vardır.
- I believe we are jointly and severally bound to find an answer.
- Bir cevap bulmakla müştereken ve müteselsilen yükümlü olduğumuza inanıyorum.
- However, there is one simple question to which I have not yet heard an answer from you.
- Bununla birlikte, sizden henüz cevabını duymadığım basit bir soru var.
- We get one answer, but we should each get a supplementary.
- Bir cevap alıyoruz ancak her birimiz bir ek cevap almalıyız.
- My answer is a heartfelt 'yes', because that is good for Turkey and for Europe.
- Cevabım yürekten bir 'evet', çünkü bu Türkiye ve Avrupa için iyi bir şey.
- The answer to that is 'no'.
- Bunun cevabı 'hayır'.
- My answer is a heartfelt 'yes', because that is good for Turkey and for Europe.
- Cevabım yürekten bir "evet" çünkü bu Türkiye ve Avrupa için iyi bir şey.
- Perhaps we shall finally find an answer to the question of what we want to do together.
- Belki de sonunda birlikte ne yapmak istediğimiz sorusuna bir cevap bulacağız.
- We therefore have the answer to the question.
- Bu nedenle sorunun cevabına sahibiz.
- Perhaps Europe's citizens are looking for a more fundamental and more complex answer.
- Belki de Avrupa vatandaşları daha temel ve daha karmaşık bir cevap arıyor.
- The answer is not only improved intelligence and sophisticated security.
- Cevap sadece gelişmiş istihbarat ve sofistike güvenlik değildir.
- I believe that 'education, education, education' is the real answer to poverty.
- Yoksulluğa karşı gerçek cevabın 'eğitim, eğitim, eğitim' olduğuna inanıyorum.
- No satisfactory answer has been given to any of these questions.
- Bu soruların hiçbirine tatmin edici bir cevap verilmemiştir.
- On 5 September I received a detailed and satisfactory written answer.
- 5 Eylül tarihinde detaylı ve tatmin edici bir yazılı cevap aldım.
- I would like to be given a yes or no answer.
- Evet ya da hayır şeklinde bir cevap almak istiyorum.
- The present proposal is the Commission's answer to these complaints.
- Mevcut teklif, Komisyonun bu şikayetlere verdiği cevaptır.
- There is no certain answer to this, just as there is no certain answer to how we should approach this area.
- Bunun kesin bir cevabı yok, tıpkı bu alana nasıl yaklaşmamız gerektiğinin kesin bir cevabı olmadığı gibi.
- I wish to thank the Council of Ministers for its answer.
- Bakanlar Konseyi'ne verdiği cevap için teşekkür ederim.
- The answer to the honourable Member's question is, in principle, yes.
- Saygıdeğer Üyenin sorusunun cevabı prensipte evettir.
- I would also like to thank you for your very detailed answer.
- Ayrıca çok detaylı cevabınız için teşekkür ederim.
- Nor have I in any way excused Equatorial Guinea in my answer.
- Cevabımda Ekvator Ginesi'ni hiçbir şekilde mazur görmedim.
- We would really like that answer.
- Bu cevabı gerçekten çok isteriz.
- I would like to voice my thanks for this very precise answer, also on the issue of women.
- Kadın konusuna da değinen bu çok net cevap için teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
- The simple answer to his question is that there is no disagreement.
- Bu soruya verilecek en basit cevap, herhangi bir anlaşmazlık olmadığıdır.
- This answer with real content is very welcome.
- Gerçek içerikli bu cevap memnuniyetle karşılanmıştır.
- I obviously wanted to be sure that the answer I gave was accurate.
- Açıkçası verdiğim cevabın doğru olduğundan emin olmak istedim.
- That is of course what I was suggesting in my first answer.
- İlk cevabımda önerdiğim şey elbette buydu.
- The answer to difference is to respect it.
- Farklılığa verilecek cevap, ona saygı duymaktır.
- This is a rather short answer, but this is simply because the judgment has only very recently been handed down.
- Bu oldukça kısa bir cevap ancak bunun nedeni kararın çok kısa bir süre önce verilmiş olmasıdır.
- Do this and see what answer you are given.
- Bunu yapın ve size ne cevap verildiğini görün.
- But as you heard from my answer, there is a lot of progress and we will see.
- Ancak cevabımdan da duyduğunuz gibi, çok fazla ilerleme var ve bunu göreceğiz.
- According to the WTO, the answer is yes.
- DTÖ'ye göre cevap evettir.
- On 5 September I received a detailed and satisfactory written answer.
- 5 Eylül tarihinde ayrıntılı ve tatmin edici bir yazılı cevap aldım.
- The answer I have given today will be confirmed in writing shortly.
- Bugün verdiğim cevap kısa süre içerisinde yazılı olarak teyit edilecektir.
- In my answer, I gave an example of events in actual fact taking the opposite course.
- Cevabımda olayların gerçekte tam tersi bir seyir izlediğine dair bir örnek verdim.
- We still have no answer on the issue of training compensation.
- Eğitim tazminatı konusunda hala bir cevabımız yok.
- I regret to say I find that a rather thin answer.
- Üzülerek söylemeliyim ki bunu oldukça zayıf bir cevap olarak görüyorum.
- The answer is clearly 'No'.
- Cevap açıkça 'Hayır'dır.
- I would thank the President-in-Office of the Council for his answer.
- Konsey Dönem Başkanına verdiği cevap için teşekkür ederim.
- The answer to too many of these questions has to be 'no'.
- Bu soruların pek çoğunun cevabı "hayır" olmak zorunda.
- The question has been put to us, and this is our answer.
- Soru bize yöneltildi ve bizim cevabımız da bu.
- The answer, in my view, is 'yes'.
- Benim görüşüme göre cevap 'evet'tir.
- I repeat, then, that I wish to thank all the speakers and I should now like to focus my answer on two aspects.
- O halde tekrar ediyorum, tüm konuşmacılara teşekkür etmek istiyorum ve şimdi cevabımı iki konuya odaklamak istiyorum.
- The answer to that, of course, is that it must be.
- Bunun cevabı, elbette, öyle olması gerektiğidir.
- I apologise in advance for not being able to wait for the answer, but I shall read it carefully afterwards.
- Cevabı bekleyemediğim için şimdiden özür dilerim, ancak daha sonra dikkatle okuyacağım.
- There is no easy answer to that.
- Bunun kolay bir cevabı yok.
- The simple answer is yes, we do have this right.
- Basit cevap evet, bu hakka sahibiz.
- But the answer contained in this report is exceptionally good.
- Ancak bu raporda yer alan cevap son derece iyidir.
- My answer to that has to be more tentative.
- Benim buna cevabım daha belirsiz olmalı.
- The obvious answer from the presidency is yes; they must be coordinated.
- Başkanlık makamının açık cevabı evettir; bunlar koordine edilmelidir.
- Many European women have had their working days ruined by men who will not take no for an answer.
- Birçok Avrupalı kadının iş günleri, hayır cevabını kabul etmeyen erkekler tarafından mahvedildi.
- I wish to thank the Belgian Presidency for its answer.
- Belçika Dönem Başkanlığı'na cevabı için teşekkür etmek istiyorum.
- That is my answer to the question.
- Benim soruya cevabım budur.
- We wanted the Council's answer, which sadly was no answer, to bring us a step closer to the decision we need.
- Konsey'in ne yazık ki cevapsız kalan cevabının bizi ihtiyacımız olan karara bir adım daha yaklaştırmasını istedik.
- To this, too, the answer is clearly 'yes'.
- Bunun da cevabı açıkça "evet"tir.
- The Commission services have granted this extension and now await the answer of the Hellenic authorities.
- Komisyon servisleri bu uzatmayı kabul etti ve şimdi Yunan makamlarının cevabını bekliyor.
- I think I have partly indicated the answer to these questions already.
- Sanırım bu soruların cevabını zaten kısmen belirtmiştim.
- The answer is unquestionably to increase our growth potential, that is to say, to implement Lisbon.
- Bunun cevabı hiç şüphesiz büyüme potansiyelimizi arttırmak, yani Lizbon'u uygulamaktır.
- The answer is perfectly clear.
- Cevap son derece açık.
- The answer to that is 'no'.
- Bunun cevabı "hayır".
- Both the Greek government and the Commission owe us an answer.
- Hem Yunan hükümeti hem de Komisyon bize bir cevap borçludur.
- Perhaps a generous financial package of compensation to those who lost property might be the final answer.
- Belki de mülklerini kaybedenlere cömert bir mali tazminat paketi nihai cevap olabilir.
- The question has been put to us, and this is our answer.
- Bu soru bize yöneltildi ve işte cevabımız.
- Once again, this has to be my answer.
- Bir kez daha söylüyorum ki, cevabım bu olmak zorunda.
- That would be the answer.
- Cevap bu olurdu.
- I want to thank the Commission for what I perceive as a very positive answer.
- Çok olumlu bir cevap olarak algıladığım bu açıklama için Komisyon'a teşekkür etmek istiyorum.
- My question was also one with a yes or no answer.
- Benim sorum da evet ya da hayır cevabı olan bir soruydu.
- The answer is 'no'; it has at least as many.
- Cevap 'hayır'; en az bir o kadar var.
- Galicia is the answer to these questions and Galicia must be the proposed location.
- Galiçya bu soruların cevabıdır ve Galiçya önerilen yer olmalıdır.
- The answer is that you heap invective on yourselves and you deserve it.
- Cevap şu: kendinize hakaretler yağdırıyorsunuz ve bunu hak ediyorsunuz.
- I should like to hear your answer to both of these questions.
- Bu iki soruya da cevabınızı duymak isterim.
- It was a very elaborate answer which took account of reality.
- Bu, gerçekliği dikkate alan çok ayrıntılı bir cevaptı.
- The answer is that you heap invective on yourselves and you deserve it.
- Cevap şu ki, kendi kendinize hakaretler yağdırıyorsunuz ve bunu hak ediyorsunuz.
- I really do think that my answer was fairly clear.
- Cevabımın oldukça açık olduğunu düşünüyorum.
- Mr Sjöstedt, the answer that I gave was the only answer possible.
- Sayın Sjöstedt, benim verdiğim cevap mümkün olan tek cevaptı.
- Once again, this has to be my answer.
- Bir kez daha cevabım bu olmak zorunda.
- Your answer simply referred me to the Commission's opinion on the IGC.
- Cevabınız beni sadece Komisyon'un HAK ile ilgili görüşüne yönlendirdi.
- I think that the answer is brief and clear.
- Cevabın kısa ve net olduğunu düşünüyorum.
- Our answer is to suggest that we keep the sanctions in place.
- Bizim cevabımız yaptırımların yürürlükte kalmasını önermek olacaktır.
- I would like a clear answer on this point.
- Bu konuda net bir cevap istiyorum.
- Thank you for your answer to my question.
- Soruma verdiğiniz cevap için teşekkür ederim.
- The answer is not necessarily as clear and straightforward as we might instinctively imagine.
- Cevap, içgüdüsel olarak düşündüğümüz kadar açık ve net olmayabilir.
- As I said earlier, in my original answer, I am looking at this.
- Daha önce de söylediğim gibi, orijinal cevabımda şuna bakıyorum.
- In my first answer I said everything I could say as President-in-Office.
- İlk cevabımda Görevdeki Başkan olarak söyleyebileceğim her şeyi söyledim.
- This structure also provides part of the answer to your second question.
- Bu yapı aynı zamanda ikinci sorunuzun cevabının bir kısmını da veriyor.
- Having formulated the question the answer becomes obvious.
- Soruyu formüle ettikten sonra cevap açık hale geliyor.
- I thank the President-in-Office for her answer.
- Dönem Başkanı'na cevabı için teşekkür ederim.
- Then people want an answer to the question whether we will be able to fight the unemployment that is now threatening us.
- O zaman insanlar şu anda bizi tehdit eden işsizlikle mücadele edip edemeyeceğimiz sorusuna bir cevap istiyorlar.
- The answer lies primarily in the hands of the ministers.
- Bu sorunun cevabı öncelikle bakanların elindedir.
- In principle, the answer to this question has long been 'yes'.
- Prensipte bu sorunun cevabı uzun zamandır 'evet' olmuştur.
- These are real problems, but if we do not see a credible answer to this question emerging, nothing else will ever work.
- Bunlar gerçek sorunlar, ancak bu soruya güvenilir bir cevap bulunmazsa başka hiçbir şey işe yaramayacaktır.
- The answer is, two things, a few clichés and a reprieve.
- Cevap iki şey, birkaç klişe ve bir erteleme.
- I will pass on your answer to the chairman of the Committee on Budgets.
- Cevabınızı Bütçe Komisyonu Başkanına ileteceğim.
- I want to thank the French minister for his answer.
- Fransız Bakana verdiği cevap için teşekkür etmek istiyorum.
- MPA should not be on the list; it will never be approved and therefore the positive list is not the full answer.
- MPA listede yer almamalıdır; asla onaylanmayacaktır ve bu nedenle pozitif liste tam bir cevap değildir.
- The answer is quite logical.
- Cevap oldukça mantıklı.
- The answer is quite simply that it is the men who do this.
- Cevap oldukça basit: bunu yapanlar erkeklerdir.
- The answer is relatively simple.
- Cevap nispeten basit.
- How do we find a sensible answer to the real threat from this tyrannical Sun King?
- Bu zalim Güneş Kral'dan gelen gerçek tehdide karşı nasıl mantıklı bir cevap bulabiliriz?
- Therefore, the Labour Government is not our answer - the Commission is.
- Dolayısıyla cevabımız İşçi Partisi Hükümeti değil, Komisyon'dur.
- Unfortunately, I never even received an answer.
- Maalesef bir cevap bile alamadım.
- It would be interesting to hear the answer to that question.
- Bu sorunun cevabını duymak ilginç olacaktır.
- The fact is that I found your answer rather soothing.
- Gerçek şu ki cevabınızı oldukça rahatlatıcı buldum.
- My answer is that it sounds like an exciting and positive initiative.
- Benim cevabım, heyecan verici ve olumlu bir girişim gibi göründüğüdür.
- Therefore this is a specific answer to one of the specific questions that I was asked as a result.
- Bu nedenle bu, sonuç olarak bana sorulan özel sorulardan birine verilen özel bir cevaptır.
- Does the Commission have a clear, official and unambiguous answer to this?
- Komisyon'un buna açık, resmi ve net bir cevabı var mı?
- There is the answer about the vision, and you can win people over with this.
- Vizyonla ilgili bir cevap var ve insanları bununla kazanabilirsiniz.
- I would like an answer as to whether or not the Portuguese Presidency intends to do something about these matters.
- Portekiz Dönem Başkanlığı'nın bu konularda bir şeyler yapmaya niyetli olup olmadığına dair bir cevap istiyorum.
- Perhaps you could offer us the answer in writing but summarise the main points.
- Belki bize cevabı yazılı olarak sunabilir, önemli noktaları özetleyebilirsiniz.
- We get one answer, but we should each get a supplementary.
- Bir cevap alıyoruz ama her birimiz bir ek cevap almalıyız.
- I think that is the answer expected of us.
- Bizden beklenen cevabın bu olduğunu düşünüyorum.
- I received the answer, 'Everyone in the queue is an emergency case'.
- 'Kuyruktaki herkes acil vaka' cevabını aldım.
- I almost fear that the answer is yes, because you did not say anything about this.
- Cevabın evet olmasından neredeyse korkuyorum, çünkü bu konuda hiçbir şey söylemediniz.
- That was a very long, quite technical answer.
- Bu çok uzun ve oldukça teknik bir cevaptı.
- The answer is none, so why should that succeed now?
- Cevap hiçbiri, öyleyse neden şimdi başarılı olsun?
- There are an appallingly large number of witnesses to the fact that the answer might be in the affirmative.
- Cevabın olumlu olabileceğine dair dehşet verici sayıda tanık vardır.
- This is the profession of faith that I wanted to give to you at the beginning of my answer.
- Bu, cevabımın başında size vermek istediğim inanç mesleğidir.
- To this day, the Council has failed to come up with a unanimous answer.
- Konsey bugüne kadar oybirliğiyle bir cevap bulamadı.
- In practice that answer was very satisfactory.
- Pratikte bu cevap çok tatmin ediciydi.
- I shall take note of the points that you have put forward, but I stand by the answer that I have given.
- Öne sürdüğünüz hususları dikkate alacağım, ancak verdiğim cevabın arkasındayım.
- Thank you very much for your answer.
- Cevabınız için çok teşekkür ederim.
- The answer is that the Charter addresses the EU authorities and the national authorities when they administer EU policy.
- Cevap, Şart'ın AB yetkililerine ve AB politikasını yöneten ulusal yetkililere hitap ettiğidir.
- Labels and traceability are one answer.
- Etiketler ve izlenebilirlik cevaplardan biridir.
- The answer I always give, and give again, is "yes".
- Her zaman verdiğim ve yine vereceğim cevap "evet "tir.
- I have listened to you answer this question on a number of occasions.
- Bu soruya birkaç kez verdiğiniz cevapları dinledim.
- This evening, in the splendid Carnero González report, we have part of the answer.
- Bu akşam, muhteşem Carnero González raporunda cevabın bir kısmını bulduk.
- This is as far as the legal and the institutional answer goes.
- Yasal ve kurumsal cevap buraya kadar.
- This is a good question, which is easy to answer.
- Bu cevabı kolay olan güzel bir soru.
- But I believe that a joint effort may perhaps still elicit an answer from you.
- Ancak ortak bir çabanın belki de hala sizden bir cevap alabileceğine inanıyorum.
- The simple answer to the very important first question that the honourable Member asked is an unequivocal yes.
- Saygıdeğer Üyenin sorduğu çok önemli ilk soruya verilecek basit cevap kesin bir evettir.
- There is the answer about the vision, and you can win people over with this.
- Vizyonla ilgili bir cevap var ve bununla insanları kazanabilirsiniz.
- I did not receive a clear answer from the Council.
- Konsey'den net bir cevap alamadım.
- My answer is ‘no’, and for two reasons.
- Benim cevabım "hayır" ve bunun iki nedeni var.
- Today again we get no answer from the Council - because that was no answer.
- Bugün de yine Konsey'den bir cevap alamıyoruz, zira bu bir cevap değildi.
- We arrived at a balanced and realistic answer.
- Dengeli ve gerçekçi bir cevaba ulaştık.
- The Committee of the Regions is not the answer to the regions’ laments.
- Bölgeler Komitesi bölgelerin yaktığı ağıtlara bir cevap değildir.
- I would appreciate an answer, one I hope will be yes.
- Evet olacağını umduğum bir cevap için minnettar olurum.
- The answer to too many of these questions has to be 'no'.
- Bu soruların pek çoğunun cevabı 'hayır' olmak zorunda.
- I think that they are entitled to an answer.
- Bir cevap alma hakları olduğunu düşünüyorum.
- Mr Beazley, my answer is clearly yes, but that is no surprise.
- Bay Beazley, cevabım açıkça evet ama bu sürpriz değil.
- We are looking forward to your answer, after voting time, if you prefer, because I imagine all the Members wish to vote.
- Cevabınızı, isterseniz oylama saatinden sonra bekliyoruz çünkü tüm Üyelerin oy kullanmak istediğini tahmin ediyorum.
- So the answer is that we will have to continue to look at that particular issue.
- Dolayısıyla cevabımız, bu konuyu incelemeye devam etmemiz gerektiği olacaktır.
- The answer lies primarily in the hands of the ministers.
- Cevap öncelikle bakanların elindedir.
- I, too, should like to thank the President-in-Office for his answer.
- Ben de Sayın Cumhurbaşkanına verdiği cevap için teşekkür etmek istiyorum.
- The longer answer is as follows.
- Uzun cevap aşağıdaki gibidir.
- That would certainly be one answer.
- Bu kesinlikle bir cevap olabilir.
- I would thank the Council of Ministers for its answer.
- Bakanlar Kuruluna verdiği cevap için teşekkür ediyorum.
- I actually referred to this at the beginning of my answer.
- Aslında cevabımın başında buna atıfta bulundum.
- In my opinion, therefore, we need an answer to the following questions.
- Bana göre bu nedenle aşağıdaki sorulara cevap bulmamız gerekiyor.
- The answer is, because the EU as such has not endorsed the Convention.
- Bu sorunun cevabı, AB'nin Sözleşme'yi onaylamamış olmasıdır.
- I would like to thank the President-in-Office for his very detailed answer.
- Çok detaylı cevabı için Dönem Başkanına teşekkür etmek isterim.
- I would thank the French presidency for its succinct answer.
- Fransa Cumhurbaşkanlığına kısa ve özlü cevabı için teşekkür ederim.
- The answer is no, there is no proof.
- Cevap hayır, kanıt yok.
- I would thank the Belgian Presidency most sincerely for that answer.
- Bu cevap için Belçika Başkanlığına en içten teşekkürlerimi sunarım.
- This structure also provides part of the answer to your second question.
- Bu yapı aynı zamanda ikinci sorunuzun cevabının bir kısmını da vermektedir.
- Such a destructive cry of despair demands a serious political answer.
- Böylesine yıkıcı bir umutsuzluk çığlığı ciddi bir siyasi cevap gerektirir.
- There are considerable differences in how we answer the question as to how we want to achieve this objective.
- Bu hedefe nasıl ulaşmak istediğimiz sorusuna verdiğimiz cevaplarda önemli farklılıklar bulunmaktadır.
- As for the other question you have raised, the answer is yes.
- Sorduğunuz diğer soruya gelince, cevabım evet.
- I would thank the Council of Ministers for its answer.
- Bakanlar Kurulu'na verdiği cevap için teşekkür ederim.
- I am happy with this answer, as I think it is important.
- Önemli olduğunu düşündüğüm için bu cevaptan memnunum.
- His answer does not address that issue.
- Cevabı bu konuya değinmiyor.
- My answer is clear and unambiguous.
- Cevabım açık ve nettir.
- When the answer was yes, I proceeded with my writing.
- Cevabım evet olunca yazıma devam ettim.
- This is the question to which I would like a specific answer.
- Belirli bir cevap istediğim soru budur.
- That is the answer I have to hang on to.
- Tutunmam gereken cevap bu.
- I do not need a public answer from you now, ladies and gentlemen, but I would ask you to think it over.
- Şu anda sizden açık bir cevap istemiyorum, bayanlar ve baylar, ancak bunu düşünmenizi rica ediyorum.
- We simply cannot go on like this and a sea change in transport policy is the only answer.
- Bu şekilde devam edemeyiz ve ulaştırma politikasında bir deniz değişikliği tek cevaptır.
- The answer to too many of these questions has to be 'no'.
- Bu soruların çoğunun cevabı 'hayır' olmak zorunda.
- The answer to that is in the affirmative.
- Bunun cevabı olumludur.
- In short, I do not have a clear answer to that question.
- Kısacası, bu soruya net bir cevabım yok.
- I find the Council's answer totally unacceptable.
- Konseyin cevabını tamamen kabul edilemez buluyorum.
- Any answer now to your question would be quite premature.
- Sorunuza şimdi verilecek herhangi bir cevap oldukça erken olacaktır.
- Thank you for your answer and for the attention that is being given to this matter.
- Cevabınız ve bu konuya gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim.
- An answer must be found to the loss of consumer confidence.
- Tüketici güvenindeki kayba bir cevap bulunmalıdır.
- However, we still do not have an official answer now.
- Ancak, şu anda hala resmi bir cevabımız yok.
- Thank you for your very precise and competent answer.
- Çok kesin ve yetkin cevabınız için teşekkür ederim.
- It was a very elaborate answer which took account of reality.
- Gerçekliği dikkate alan çok ayrıntılı bir cevaptı.
- I offer you my sincere thanks for your direct answer.
- Doğrudan cevabınız için size en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
- That is why you do not have a clear answer.
- Bu nedenle net bir cevabınız yok.
- The answer was that, as there were 17% tariff barriers, they were imported from Hong Kong.
- Cevap, %17 tarife engeli olduğu için Hong Kong'dan ithal edilmeleriydi.
- The answer is 'no'; it has at least as many.
- Cevap 'hayır'; yani en az o kadar var.
- It is the only answer to give to a concerned public.
- Endişeli bir kamuoyuna verilecek tek cevap budur.
- In short, I do not have a clear answer to that question.
- Kısacası bu soruya net bir cevabım yok.
- We are sorry that they have declined to take 'yes' for an answer.
- Evet' cevabını kabul etmedikleri için üzgünüz.
- The answer, in my view, is 'yes'.
- Benim görüşüme göre cevap "evet"tir.
- That is the Council's position and the Council's answer.
- Konsey'in pozisyonu ve Konsey'in cevabı budur.
- The first answer is development.
- İlk cevap kalkınmadır.
- The answer to your question is yes.
- Sorunuzun cevabı evet.
- I should like to thank the French Presidency for its answer.
- Fransa Cumhurbaşkanlığı'na verdiği cevap için teşekkür etmek isterim.
- The answer remains in the air.
- Cevap havada kalmaya devam ediyor.
- The answer is to stop digging.
- Cevap, deşmeyi bırakmaktır.
- I look forward to your answer.
- Cevabınızı dört gözle bekliyorum.
- First, as he said in his answer, there are many ongoing discussions.
- İlk olarak, cevabında da belirttiği gibi, devam eden pek çok tartışma var.
- The answer to this is that we know very little about this.
- Bunun cevabı ise bu konuda çok az şey bildiğimizdir.
- I feel that all these questions are sufficiently important to merit an answer from us.
- Bütün bu soruların bizden bir cevap almayı hak edecek kadar önemli olduğunu düşünüyorum.
- Although the text attempts to suggest the opposite, we can only see one possible answer.
- Her ne kadar metin bunun aksini öne sürmeye çalışsa da, biz sadece tek bir olası cevap görebiliyoruz.
- That is an excellent answer with which to close this debate.
- Bu tartışmayı kapatmak için mükemmel bir cevap.
- I have been waiting about six months for an answer on this.
- Yaklaşık altı aydır bu konuda bir cevap bekliyordum.
- I would like to thank the Council for its answer and I now have a supplementary question.
- Konsey'e verdiği cevap için teşekkür etmek istiyorum ve şimdi ek bir sorum var.
- In my first answer, I said everything I could say as President-in-Office.
- İlk cevabımda Görevdeki Başkan olarak söyleyebileceğim her şeyi söyledim.
- My answer is always that responsibility must be given to the national parliaments.
- Benim cevabım her zaman sorumluluğun ulusal parlamentolara verilmesi gerektiği yönünde olmuştur.
- This question never gives me any peace and I've become like a hungry dog chasing everywhere for an answer.
- Bu soru beni hiç rahat bırakmadı ve aç bir köpek gibi cevabı bulmak için her yeri aradım.
- And if the answer is no, ask again in the future if another opportunity presents itself.
- Cevap hayırsa, ileride başka bir olasılık çıkarsa tekrar sorun.
- Whatever the answer, it has to be all or nothing.
- Cevap ne olursa olsun, ya hep ya hiç durumu olmalı.
- So if the question is, what connects these two guys, the answer is, nothing.
- Yani bu iki adamı birbirine bağlayan nedir diye soracak olursanız, cevap hiçbir şey.
- The answer to these questions is always a positive whole number.
- Bu soruların cevabı her zaman pozitif bir tam sayıdır.
- And if the answer is no, ask again in the future if another opportunity presents itself.
- Cevabınız hayırsa gelecekte başka bir imkanın oluşup oluşmadığını tekrar sorun.
- I think you have your answer, kid.
- Sanırım aradığın cevap yine sende, ufaklık.
- You know, maybe tonight is the answer.
- Biliyor musun, belki de cevap bu gecedir.
- Check out my Facebook page for the answer.
- Cevap için Facebook sayfama bakın.
- Whatever the answer, it has to be all or nothing.
- Cevap her ne olursa olsun, ya hep ya hiç demeliyiz.
- This question never gives me any peace and I've become like a hungry dog chasing everywhere for an answer.
- Bu soru kafamı hep kurcalıyor ve her yerde aç köpekler gibi cevap peşinde koşar oldum.
- I think you have your answer, kid.
- Sanırım aradığın cevabı aldın, evlat.
- Larbi wants an answer by tonight.
- Larbi bu geceye kadar bir cevap istiyor.
- So if the question is, what connects these two guys, the answer is, nothing.
- Yani bu iki adamın ortak noktası nedir diye sorarsanız, cevap sıfır.
- You know, maybe tonight is the answer.
- Baksana, belki de cevap bu gecede gizlidir.
- The answer to these questions is always a positive whole number.
- Bu soruların cevapları her zaman pozitif bir tam sayıdır.
- This question never gives me any peace and I've become like a hungry dog chasing everywhere for an answer.
- Bu soru hiç aklımdan çıkmıyor ve cevap peşinde her yeri kovalayan aç köpeklere döndüm.
- So if the question is, what connects these two guys, the answer is, nothing.
- Yani eğer soru bu iki adamı birbirine bağlayan şeyin ne olduğuysa, cevap hiçbir şeydir.
- I think you have your answer, kid.
- Sanırım cevabını aldın, çocuğum.
- A question is an answer.
- Bir soru bir cevaptır.
- They're waiting for an answer.
- Bir cevap bekliyorlar.
- The answer is yes.
- Cevap evet.
- I want a clear answer.
- Net bir cevap istiyorum.
- Your answer is anything but satisfactory to us.
- Cevabın bizim için hiç de tatmin edici değil.
- Only one answer makes sense.
- Sadece bir cevap olması mantıklı.
- Her answer was incorrect.
- Cevabı yanlıştı.
- He wrote a prompt answer to my letter.
- Mektubuma hemen bir cevap yazdı.
- Don't tell him the answer.
- Cevabı ona söylemeyiniz.
- The answer is more complicated than you might think.
- Cevap düşündüğünüzden daha karmaşıktır.
- That still doesn't answer my question.
- Bu hala soruma cevap değil.
- We're still waiting for an answer.
- Biz hâlâ bir cevap bekliyoruz.
- I'd like to have your answer right away.
- Cevabınızı hemen almak istiyorum.
- The answer is that nobody knows.
- Cevap şu ki kimse bilmiyor.
- I can't figure out the answer to this problem.
- Bu sorunun cevabını bulamıyorum.
- Love is the answer.
- Aşk cevaptır.
- No answer is required.
- Cevaba gerek yok.
- The answer may surprise you.
- Cevap sizi şaşırtabilir.
- Her answer couldn't be understood.
- Cevabı anlaşılamadı.
- The answer is actually quite simple.
- Cevap aslında oldukça basit.
- Ask me again in three months and I might have a different answer.
- Üç ay sonra bana tekrar sorarsan farklı bir cevabım olabilir.
- I think Tom really doesn't know the answer.
- Bence Tom cevabı gerçekten bilmiyor.
- Write the answer in English, please.
- Cevabı İngilizce yazın lütfen.
- I'm not an expert, so my answer to your question is just an educated guess.
- Ben bir uzman değilim, bu yüzden sorunuza cevabım bilgiye dayalı bir tahmin olur ancak.
- I'm sorry, but the answer's no.
- Üzgünüm ama cevap hayır.
- That wasn't the best answer.
- Bu en iyi cevap değildi.
- Running away isn't the answer.
- Kaçmak cevap değildir.
- Your answer was wrong.
- Cevabın yanlıştı.
- There is no one answer to this question.
- Bu sorunun tek cevabı yok.
- Tom tried to figure out the answer by himself.
- Tom cevabı tek başına bulmaya çalıştı.
- I didn't like the answer that Tom gave me.
- Tom'un bana verdiği cevap hoşuma gitmedi.
- His first answer was laudable.
- İlk cevabı övgüye değerdi.
- There will be an answer.
- Bir cevap olacak.
- He said the only answer was a slave rebellion.
- O, tek cevabın bir köle isyanı olduğunu söyledi.
- Please tell me the answer to the question.
- Lütfen bana sorunun cevabını söyleyin.
- I got no answer.
- Cevap alamadım.
- There's a logical answer to every problem.
- Her sorunun mantıklı bir cevabı vardır.
- Is my answer correct?
- Cevabım doğru mu?
- Tom guessed the right answer.
- Tom doğru cevabı tahmin etti.
- The answer was right in front of me.
- Cevap tam önümdeydi.
- I like that answer.
- Bu cevabı sevdim.
- The answer was discouraging.
- Cevap cesaret kırıcıydı.
- I think the answer is yes.
- Cevabın evet olduğunu düşünüyorum.
- What's the answer to that question?
- Bu sorunun cevabı ne?
- Your answer to the question is not correct.
- Soruya verdiğin cevap doğru değil.
- I guess the answer is yes.
- Sanırım cevap evet.
- Tom already knows the answer.
- Tom cevabı zaten biliyor.
- His answer was negative.
- Cevabı olumsuzdu.
- I don't think that's the answer.
- Cevabın bu olduğunu sanmıyorum.
- I'm waiting for Tom's answer.
- Tom'un cevabını bekliyorum.
- You'll have to ask Tom if you want to know the answer.
- Cevabı öğrenmek istiyorsan Tom'a sorman gerekecek.
- It was impossible to find an answer.
- Bir cevap bulmak imkansızdı.
- He wrote a prompt answer to my letter.
- Mektubuma çabucak bir cevap yazdı.
- No one knew how to answer the question.
- Soruya nasıl cevap verileceğini kimse bilmiyordu.
- No one has the answer.
- Hiç kimsenin cevabı yok.
- I never found the answer to that.
- Bunun cevabını asla bulamadım.
- The answer is it's complicated.
- Cevap, karmaşık.
- Proper management is the answer.
- Doğru yönetim, cevaptır.
- Is that answer right?
- Bu cevap doğru mu?
- Layla got the answer.
- Leyla cevabı aldı.
- This answer is useful for every similar future case.
- Bu cevap, gelecekteki benzer tüm davalar için faydalıdır.
- Are you sure of your answer?
- Cevabından emin misin?
- That's the answer.
- Bu cevaptır.
- I think Tom really doesn't know the answer.
- Bence Tom cevabı cidden bilmiyor.
- This answer is useful for every similar future case.
- Bu cevap, gelecekteki her benzer durum için yararlıdır.
- That's my answer.
- Bu benim cevabım.
- Jose muttered the answer to the question asked by the teacher.
- Jose, öğretmenin sorduğu sorunun cevabını mırıldandı.
- I need your answer tomorrow.
- Cevabına yarın ihtiyacım var.
- I'm still waiting for an answer to my question.
- Ben de hala soruma cevap bekliyorum.
- I'll ask you a question, but you'll have only one chance to guess the answer.
- Sana bir soru soracağım, ama cevabı tahmin etmek için sadece bir şansın olacak.
- I have no answer for that.
- Bunun için cevabım yok.
- Don' t worry, you shall get the answer this afternoon.
- Merak etme, cevabı bu öğleden sonra alacaksın.
- Tom tried to figure out the answer by himself.
- Tom cevabı kendi başına bulmaya çalıştı.
- There is not an answer for your question.
- Sorunuzun bir cevabı yok.
- The answer is a no-brainer.
- Cevap basit.
- Your answer is still not correct.
- Cevabın hala doğru değil.
- There will be situations where no textbook answer will be available to guide you.
- Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.
- Do you think that's the answer?
- Cevabın o olduğunu mu düşünüyorsun?
- The answer leads us to a vicious circle.
- Cevap bizi bir kısır döngüye götürür.
- I don't know what the answer is.
- Cevabın ne olduğunu bilmiyorum.
- Violence is the only answer.
- Şiddet tek cevaptır.
- I had some trouble figuring out the answer.
- Cevabı bulmakta biraz zorlandım.
- Tom wants your answer and he wants it now.
- Tom cevabını istiyor ve onu şimdi istiyor.
- Fighting poverty is the answer.
- Yoksullukla savaşmak cevaptır.
- The answer is simple.
- Cevap basit.
- Have you worked out the answer yet?
- Cevabı buldun mu?
- My answer is still yes.
- Cevabım hala evet.
- The answer was marked wrong.
- Cevap yanlış işaretlendi.
- My answer matches yours.
- Benim cevabım sizinkiyle uyuşuyor.
- I have the answer.
- Benim cevabım var.
- There's no answer.
- Cevap yok.
- That's the only answer I can give.
- Bu verebileceğim tek cevap.
- My answer is yes.
- Benim cevabım evet.
- Life is a riddle and love is the answer.
- Hayat bir bilmecedir ve cevabı aşktır.
- I'm looking forward to receiving a favorable answer from you.
- Sizden olumlu bir cevap almayı dört gözle bekliyorum.
- Compare your answer with his.
- Cevabınızı onunkiyle karşılaştırın.
- A rhetorical question does not require an answer.
- Retorik bir soru bir cevap gerektirmez.
- His answer was far from satisfactory.
- Verdiği cevap tatmin edici olmaktan çok uzaktı.
- The answer to that's obvious.
- Bunun cevabı açıktır.
- The answer to all three questions is yes.
- Üç sorunun da cevabı evet.
- Thanks for your answer.
- Cevabınız için teşekkürler.
- Tom didn't expect that answer.
- Tom bu cevabı beklemiyordu.
- I like that answer.
- O cevabı seviyorum.
- Tom got no answer from Mary.
- Tom, Mary'den cevap alamadı.
- This answer made him angry.
- Bu cevap onu kızdırdı.
- I'd like to have your answer right away.
- Derhal cevabını almak istiyorum.
- I don't have the answer.
- Benim cevabım yok.
- The answer's no.
- Cevap hayırdır.
- The answer is mostly yes.
- Cevap çoğunlukla evet.
- The answer misses the point.
- Cevap asıl noktayı kaçırıyor.
- Thank you for your answer.
- Cevabınız için teşekkür ederim.
- Close your eyes for a moment and look for the answer.
- Bir an için gözlerinizi kapatın ve cevabı bulmaya çalışın.
- Tom considered his answer carefully.
- Tom onun cevabını dikkatli bir şekilde düşündü.
- Your answer is incorrect.
- Cevabınız yanlış.
- Your answer is wrong.
- Cevabınız yanlış.
- Is that answer right?
- O cevap doğru mudur?
- I need an answer now.
- Şimdi bir cevaba ihtiyacım var.
- I wish I had the answer.
- Keşke cevabım olsa.
- Suicide is never the answer.
- İntihar asla cevap değildir.
- Tom was ready with an answer.
- Tom'un cevabı hazırdı.
- Tom agreed there was no easy answer.
- Tom kolay bir cevap olmadığını kabul etti.
- Tom is waiting for your answer.
- Tom cevabınızı bekliyor.
- There's no simple answer.
- Basit bir cevap yok.
- Don't tell him the answer.
- Ona cevabı söyleme.
- Write an answer.
- Bir cevap yazın.
- My answer is final.
- Cevabım nihai.
- Your answer was wrong.
- Cevabınız yanlıştı.
- What was his answer?
- Onun cevabı neydi?
- Their answer is no.
- Onların cevabı hayır.
- If only I had known the answer yesterday!
- Keşke cevabı dün bilseydim!
- I wish I could think of a good answer.
- Keşke iyi bir cevap bulabilseydim.
- I think the answer is no.
- Cevabın hayır olduğunu düşünüyorum.
- Your question has no answer.
- Sorunuzun cevabı yok.
- I can predict how what Tom's answer will be.
- Tom'un cevabının ne olacağını tahmin edebiliyorum.
- Tom is waiting for Mary's answer.
- Tom, Mary'nin cevabını bekliyor.
- I'm still waiting for an answer to my question.
- Ben hâlâ soruma bir cevap bekliyorum.
- I want an answer.
- Bir cevap istiyorum.
- The answer to both questions is no.
- İki sorunun da cevabı hayır.
- He came up with an answer to our problem.
- Sorunumuza bir cevap öne sürdü.
- You must send the answer to the letter right away.
- Mektuba derhal bir cevap göndermelisin.
- The answer misses the point.
- Cevap ana fikirden uzaktır.
- I'm sorry, but the answer is no.
- Üzgünüm ama cevabım hayır.
- Tom's answer was different than Mary's.
- Tom'un cevabı Mary'ninkinden farklıydı.
- There is not an answer to your question.
- Sorun için cevap yok.
- I believe the answer is yes.
- Cevabın evet olduğuna inanıyorum.
- I've called and called, but there's no answer.
- Aradım, aradım ama cevap yok.
- Through trial and error, he found the right answer by chance.
- Deneme yanılma yoluyla doğru cevabı şans eseri buldu.
- There was no answer to my question.
- Sorumun cevabı yoktu.
- Do you think that's the answer?
- Sence cevap bu mu?
- Tom thinks the answer is no.
- Tom cevabın hayır olduğunu düşünüyor.
- Isn't the answer easy?
- Cevap kolay değil mi?
- There's only one answer I can give.
- Verebileceğim tek bir cevap var.
- How did you come up with that answer?
- Bu cevabı nasıl buldun?
- Sami was the answer to my prayers.
- Sami dualarımın cevabıydı.
- Please give us your answer as soon as possible.
- Lütfen cevabınızı mümkün olan en kısa sürede verin.
- Their answer is no.
- Cevapları hayır.
- Here is our answer to your fax message dated April 1st.
- İşte 1 Nisan tarihli faks mesajınıza cevabımız.
- What's the answer to my question?
- Benim sorumun cevabı ne?
- Compare your answer with Tom's.
- Cevabını Tom'unki ile karşılaştır.
- The teacher was disappointed at my answer.
- Öğretmen cevabım karşısında hayal kırıklığına uğradı.
- I think I have the answer.
- Sanırım cevabı buldum.
- I'm not taking no for an answer.
- Hayır cevabını kabul etmiyorum.
- Maybe Tom has the answer.
- Belki Tom'un cevabı vardır.
- He came up with an answer to our problem.
- Sorunumuza bir cevap buldu.
- Is this the answer?
- Cevap bu mu?
- Sami has to wait for the answer.
- Sami cevap için beklemek zorunda.
- No answer was given.
- Cevap verilmedi.
- The answer irritated me.
- Cevap beni rahatsız etti.
- There was no answer.
- Hiç cevap yoktu.
- The answer will surprise you.
- Cevap seni şaşırtacak.
- I still need an answer.
- Hâlâ bir cevaba ihtiyacım var.
- The answer is completely wrong.
- Cevap tamamen yanlış.
- I need an answer now.
- Hemen bir cevaba ihtiyacım var.
- I don't think you want to know the answer.
- Cevabı bilmek istediğini sanmıyorum.
- Have you found an answer to this question?
- Bu soruya bir cevap bulabildiniz mi?
- The answer is complicated.
- Cevap karmaşık.
- I got the answer wrong.
- Cevabı yanlış anladım.
- I like this answer.
- Bu cevabı beğeniyorum.
- I want a direct answer.
- Doğrudan bir cevap istiyorum.
- It really isn't hard to guess the answer.
- Cevabı tahmin etmek gerçekten zor değil.
- I'd appreciate an answer as soon as possible.
- Mümkün olduğunca çabuk bir cevabı takdir ederim.
- Tom doesn't have the answer to Mary's question.
- Tom'un Mary'nin sorusuna cevabı yok.
- As soon as we get the answer, we'll phone you.
- Cevap alır almaz, seni arayacağız.
- Who do you think can tell us the answer?
- Bize cevabı kimin söyleyebileceğini düşünüyorsun?
- Only time will give the answer.
- Cevabı sadece zaman verecek.
- I can predict how what Tom's answer will be.
- Tom'un cevabının ne olacağını tahmin edebilirim.
- The answer would be no.
- Cevap hayır olmalı.
- Tom is still waiting for an answer.
- Tom hâlâ bir cevap bekliyor.
- Fadil wasn't satisfied with that kind of answer.
- Fadıl bu tür cevaplarla tatmin olmuyordu.
- There's an answer to everything.
- Her şeyin bir cevabı var.
- We'll know the answer before long.
- Çok geçmeden cevabı öğreneceğiz.
- His answer was far from satisfactory.
- Onun cevabı tatmin edici olmaktan uzaktı.
- Write the answer on this piece of paper, please.
- Cevabı bu kağıda yazın lütfen.
- The answer would be no.
- Cevap hayır olurdu.
- There will be situations where no textbook answer will be available to guide you.
- Size rehberlik edecek hiçbir ders kitabı cevabının bulunmadığı durumlar olacaktır.
- We had no answer for Tom.
- Tom'a verecek cevabımız yoktu.
- My answer is still no.
- Benim cevabım hâlâ hayır.
- You got the answer right.
- Doğru cevabı aldın.
- His answer is to the point.
- Verdiği cevap isabetli.
- Tom has the answer to your question.
- Sorunuzun cevabı Tom'da.
- There's no single answer to that question.
- Bu sorunun tek bir cevabı yok.
- I'm sorry, but the answer's no.
- Üzgünüm ama cevabım hayır.
- There's the answer.
- İşte cevap.
- There seemed to be no answer to the problem.
- Sorunun cevabı yok gibi görünüyordu.
- Mark the right answer.
- Doğru cevabı işaretleyin.
- I want a clear answer.
- Açık bir cevap istiyorum.
- Who do you think will know the answer?
- Sence cevabı kim bilir?
- The answer's tricky.
- Cevap zor.
- Giving up isn't the answer.
- Vazgeçmek cevap değildir.
- Pesticides could be one answer.
- Pestisitler bir cevap olabilir.
- Major surgery isn't the answer.
- Ana ameliyat cevap değildir.
- Compare your answer with hers.
- Cevabınızı onunkiyle karşılaştırın.
- Tom didn't provide an answer.
- Tom bir cevap sağlamadı.
- For a delirious word there is no answer.
- Çılgınca bir kelime için cevap yok.
- I can't figure out the answer to this problem.
- Bu problem için cevap bulamıyorum.
- The answer was easy.
- Cevap kolaydı.
- I await an answer from you.
- Senden bir cevap bekliyorum.
- Burr decided not to wait for an answer.
- Burr bir cevap beklememeye karar verdi.
- She knows how to ask questions, and how to answer them.
- Nasıl soru sorulacağını ve nasıl cevap verileceğini biliyor.
- Don't tell him the answer.
- Ona cevabı söylemeyin.
- I really should know the answer.
- Cevabı gerçekten bilmeliyim.
- Tom's answer was right.
- Tom'un cevabı doğruydu.
- Tom is still waiting for an answer.
- Tom hala bir cevap bekliyor.
- Tom is waiting for Mary's answer.
- Tom Mary'nin cevabını bekliyor.
- Tom didn't like the answer that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin verdiği cevabı beğenmedi.
- The answer to that's obvious.
- Bunun cevabı çok açık.
- Tom didn't have a good answer.
- Tom'un iyi bir cevabı yoktu.
- The answer's no.
- Cevap hayır.
- The shy disciple mumbled his answer.
- Utangaç öğrenci cevabını mırıldandı.
- He got no answer from her.
- Ondan hiçbir cevap alamadı.
- I admit this is an ambiguous answer.
- Bunun muğlak bir cevap olduğunu kabul ediyorum.
- You don't expect an answer now, do you?
- Şimdi bir cevap beklemiyorsun, değil mi?
- I think that's the best answer.
- Sanırım en iyi cevap bu.
- The answer leads us to a vicious circle.
- Cevap bizi bir kısır döngüye götürüyor.
- A rhetorical question does not require an answer.
- Retorik bir soru cevap gerektirmez.
- I need your answer before the day's over.
- Gün bitmeden önce cevabını istiyorum.
- President McKinley sent an immediate answer.
- Başkan McKinley hemen bir cevap gönderdi.
- I don't need your answer now, you can sleep on it and come back in a few days.
- Cevabınıza şimdi ihtiyacım yok, üzerinde uyuyup birkaç gün sonra gelebilirsiniz.
- We'll know the answer before long.
- Cevabı çok geçmeden öğreneceğiz.
- I knock on the door – no answer.
- Kapıyı çalıyorum, cevap yok.
- Tom says he already knows the answer.
- Tom cevabı zaten bildiğini söylüyor.
- Your answer is important!
- Cevabınız önemli!
- There is not an answer to your question.
- Sorunuzun bir cevabı yok.
- It's not the answer.
- O cevap değil.
- I got the answer right.
- Doğru cevabı buldum.
- There's only one answer I can give.
- Verebileceğim sadece bir cevap var.
- The answer is right.
- Cevap doğru.
- My answer is final.
- Cevabım kesin.
- Please choose a suitable answer and write it in the blank space.
- Lütfen uygun bir cevap seçin ve boşluğa yazın.
- The answer is money.
- Cevap para.
- I'm waiting for your answer.
- Cevabınızı bekliyorum.
- I'll give you my answer tomorrow.
- Sana cevabımı yarın vereceğim.
- That's not the answer.
- Cevap bu değil.
- I'm waiting for an answer.
- Ben bir cevap bekliyorum.
- My answer is still yes.
- Benim cevabım hâlâ evet.
- The answer is 42.
- Cevap 42'dir.
- Are you sure of your answer?
- Cevabınızdan emin misiniz?
- It's an answer to her letter.
- Bu, onun mektubuna bir cevap.
- Your answer is incorrect.
- Cevabın yanlış.
- The answer leads us to a vicious circle.
- Cevap bizi kısır bir döngüye götürür.
- I'd like an honest answer.
- Ben dürüst bir cevap istiyorum.
- I admit this isn't an unambiguous answer.
- Bunun kesin bir cevap olmadığını kabul ediyorum.
- I couldn't figure out the answer.
- Cevabı bulamadım.
- The answer isn't yet clear.
- Cevap henüz net değil.
- What's the answer?
- Cevap nedir?
- Fadil wasn't satisfied with the answer.
- Fadil cevaptan tatmin olmadı.
- Layla got the answer.
- Layla cevabı aldı.
- What's your answer?
- Cevabınız nedir?
- A good question is already half of the answer.
- İyi bir soru zaten cevabın yarısıdır.
- The answer was not correct.
- Cevap doğru değildi.
- Here's the answer.
- İşte cevabı.
- A wink was his only answer.
- Tek cevabı göz kırpmak oldu.
- Write the answer in English, please.
- Lütfen İngilizce cevap yazın.
- Tom wants an answer.
- Tom bir cevap istiyor.
- The answer should be no.
- Cevabın hayır olması gerek.
- Beer is the answer, but I don't remember the question!
- Bira cevaptır ama sorunun ne olduğunu hatırlamıyorum!
- It was three weeks before she wrote an answer to Tom.
- Tom'a cevap yazana kadar üç hafta geçti.
- Close your eyes for a moment and look for the answer.
- Bir an için gözlerini kapat ve cevabı ara.
- The only answer was war.
- Tek cevap savaştı.
- Tom is waiting for your answer.
- Tom cevabını bekliyor.
- Thanks for the answer.
- Cevap için teşekkürler.
- President McKinley sent an immediate answer.
- Başkan McKindley anında cevap gönderdi.
- I haven't received any answer yet.
- Henüz bir cevap alamadım.
- Do you have the answer?
- Cevabın var mı?
- The answer was right in front of me.
- Cevap hemen önümdeydi.
- I want an answer from you as soon as possible.
- Senden mümkün olduğunca çabuk bir cevap istiyorum.
- I already know what the answer is.
- Cevabın ne olduğunu zaten biliyorum.
- My answer is enough.
- Cevabım yeterli.
- See if my answer is correct.
- Cevabımın doğru olup olmadığına bakın.
- John struggled to find out the answer to the physics problem.
- John fizik problemine cevap bulmak için çaba harcadı.
- The answer to your question is very simple.
- Senin sorunun cevabı çok basit.
- There is no easy answer.
- Kolay bir cevap yok.
- Love is the answer for everything.
- Aşk her şeyin cevabıdır.
- I want an honest answer.
- Dürüst bir cevap istiyorum.
- Can I tell Tom what the answer is?
- Tom'a cevabın ne olduğunu anlatabilir miyim?
- I want a direct answer.
- Direkt bir cevap istiyorum.
- You seem to already know the answer.
- Cevabı zaten biliyor gibisin.
- How did you come up with that answer?
- O cevabı nasıl buldun?
- That's a good answer.
- Bu iyi bir cevap.
- Love is the answer to everything.
- Aşk her şeyin cevabıdır.
- I know that wasn't the answer you wanted.
- İstediğin cevabın bu olmadığını biliyorum.
- Stupid question, stupid answer.
- Aptalca bir soru, aptalca bir cevap.
- I don't think that's the answer.
- Onun cevap olduğunu sanmıyorum.
- It was a good answer.
- Bu iyi bir cevaptı.
- Your answer is right.
- Cevabınız doğru.
- Tom already knows the answer to that question.
- Tom bu sorunun cevabını zaten biliyor.
- That's not the right answer.
- Doğru cevap bu değil.
- The works of D'Annunzio are an answer to Marinetti.
- D'Annunzio'nun eserleri Marinetti'ye bir cevaptır.
- She has come up with the right answer once again.
- Bir kez daha doğru cevabı buldu.
- Tom has the answer to your question.
- Tom sorunuzun cevabını biliyor.
- I knew you couldn't guess the answer.
- Cevabı tahmin edemeyeceğini biliyordum.
- And what was her answer?
- Peki cevabı neydi?
- Not every question deserves an answer.
- Her soru bir cevabı hak etmez.
- Tom called Mary, but he got no answer.
- Tom, Mary'yi aradı ama cevap alamadı.
- The answer may surprise you.
- Cevap seni şaşırtabilir.
- You already know the answer.
- Cevabı zaten biliyorsun.
- Did you get the same answer I got?
- Sen de benim aldığım cevabı aldın mı?
- Perhaps that's the answer.
- Belki de cevap budur.
- There's no single answer to that question.
- Bu sorunun tek cevabı yok.
- That wasn't the best answer.
- O en iyi cevap değildi.
- I didn't have to ask, since I already knew the answer.
- Sormak zorunda değildim, çünkü cevabı zaten biliyordum.
- Don' t worry, you shall get the answer this afternoon.
- Endişelenme, bu akşam üstü cevabı alacaksın.
- Booze is the answer, but now I can't remember the question.
- İçki içmek cevaptır ama şimdi soruyu hatırlayamıyorum.
- The answer's yes.
- Cevabım evet.
- I'm sorry, but my answer is no.
- Üzgünüm ama cevabım hayır.
- There is no one answer to this question.
- Bu sorunun tek bir cevabı yok.
- The answer to your question is very simple.
- Sorunuzun cevabı çok basit.
- My answer surprised Tom.
- Cevabım Tom'u şaşırttı.
- Tom could've phrased his answer more politely.
- Tom cevabını daha kibarca ifade edebilirdi.
- I think the answer is no.
- Bence cevap hayır.
- Their answer is yes.
- Onların cevabı evet.
- I want an answer from you ASAP.
- Senden en kısa zamanda bir cevap istiyorum.
- It was a good answer.
- İyi bir cevaptı.
- Now that was a simplistic answer.
- Bu çok basit bir cevaptı.
- I've called and called, but there's no answer.
- Defalarca aradım ama cevap yok.
- I have no answer for that.
- Buna verecek cevabım yok.
- Yes, that's the right answer.
- Evet, o doğru cevap.
- Don't tell him the answer.
- Cevabı ona söylemeyin.
- Jackson received no answer to his letter.
- Jackson mektubuna bir cevap almadı.
- I still need an answer.
- Hala bir cevaba ihtiyacım var.
- Your answer is different from mine.
- Cevabın benimkinden farklı.
- I need an answer.
- Bir cevaba ihtiyacım var.
- That's not the right answer.
- O, doğru cevap değil.
- Your answer differs from mine.
- Cevabınız benimkinden farklı.
- Here's the answer.
- İşte cevap.
- If you don't ask the right question, you won't get the right answer.
- Eğer doğru soruyu sormazsanız, doğru cevabı alamazsınız.
- Your answer is far from satisfactory.
- Cevabınız tatmin edici olmaktan uzaktır.
- I will never forget her answer.
- Onun cevabını asla unutmayacağım.
- I'm still waiting for your answer.
- Ben de cevabınızı bekliyorum.
- You should leave the answer blank if you don't know the solution.
- Çözümü bilmiyorsan cevabı boş bırakmalısın.
- What was Tom's answer?
- Tom'un cevabı neydi?
- Her answer surprised me.
- Cevabı beni şaşırttı.
- That's not the answer.
- Cevap o değil.
- Tom's answer was very evasive.
- Tom'un cevabı çok kaçamaktı.
- He will write an answer very soon.
- Çok yakında bir cevap yazacak.
- Write your answer with a pen.
- Cevabınızı bir kalemle yazın.
- I just want a clear answer.
- Sadece net bir cevap istiyorum.
- There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
- I need to know your answer by Friday.
- Cuma gününe kadar cevabını öğrenmeliyim.
- This answer makes me angry.
- Bu cevap beni kızdırdı.
- I can't get a straight answer from Tom.
- Tom'dan düzgün bir cevap alamıyorum.
- Your answer is different from mine.
- Senin cevabın benimkinden farklı.
- I will not accept no for an answer.
- Hayır cevabını kabul etmeyeceğim.
- Burr decided not to wait for an answer.
- Burr cevap beklememeye karar verdi.
- He knocked at the door again and again, but there was no answer.
- O tekrar tekrar kapıyı çaldı, ama cevap yoktu.
- I'll give you my answer tomorrow.
- Cevabımı yarın vereceğim.
- How did Tom guess the answer?
- Tom cevabı nasıl tahmin etti?
- His answer is different from mine.
- Onun cevabı benimkinden farklı.
- I demand an answer to my question!
- Soruma bir cevap istiyorum!
- Fadil wasn't satisfied with the answer.
- Fadıl cevaptan memnun değildi.
- The answer is both yes and no.
- Cevap hem evet hem de hayır.
- He was given an evasive answer.
- Ona kaçamak bir cevap verildi.
- Don't tell Tom the answer.
- Tom'a cevabı söyleme.
- There is no answer to your question.
- Sorunuzun cevabı yok.
- Your answer surprised Tom.
- Cevabın Tom'u şaşırttı.
- Tom walked away without waiting for an answer.
- Tom cevap beklemeden çekip gitti.
- Tom is waiting for an answer.
- Tom bir cevap bekliyor.
- Please write the answer on this piece of paper.
- Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazın.
- Tom's answer may surprise you.
- Tom'un cevabı seni şaşırtabilir.
- Everything depends on her answer.
- Her şey onun cevabına bağlı.
- That's not an answer.
- Bu bir cevap değil.
- The real answer is surprising.
- Gerçek cevap şaşırtıcı.
- I want your answer by the end of the day.
- Gün sonuna kadar cevabını istiyorum.
- When you pose a question, you expect an answer.
- Bir soru sorduğunuzda, bir cevap beklersiniz.
- That's not a good enough answer.
- O yeterince iyi bir cevap değil.
- Tom's answer is wrong.
- Tom'un cevabı yanlış.
- The answer was always no.
- Cevap daima hayırdı.
- There's only one answer.
- Sadece tek cevap var.
- Mary considered her answer carefully.
- Mary cevabını dikkatli bir şekilde düşündü.
- The answer is money.
- Cevap paradır.
- Is my answer correct?
- Benim cevabım doğru mu?
- The answer should be no.
- Cevap hayır olmalı.
- I'd like a straight answer.
- Düzgün bir cevap istiyorum.
- Tom's answer was wrong.
- Tom'un cevabı yanlıştı.
- The answer is in the question.
- Cevap sorunun içinde.
- I gave you my answer already.
- Size cevabımı çoktan verdim.
- The answer is clear.
- Cevap açık.
- There's no right answer.
- Doğru cevap yok.
- Please choose a suitable answer and write it in the blank space.
- Lütfen uygun bir cevap seç ve onu boş alana yaz.
- The answer is it's complicated.
- Cevap, karmaşık olduğudur.
- The sign means that the answer is correct.
- İşaret, cevabın doğru olduğu anlamına geliyor.
- A wink was his only answer.
- Bir göz kırpma onun tek cevabıydı.
- Your answer doesn't make sense.
- Cevabınız mantıksız.
- My father told me to write an answer and post it at once.
- Babam bana bir cevap yazmamı ve hemen göndermemi söyledi.
- The answer was very obvious.
- Cevap çok açıktı.
- This answer makes me angry.
- Bu cevap beni kızdırıyor.
- We're still waiting for an answer.
- Hala bir cevap bekliyoruz.
- Tom won't take no for an answer.
- Tom hayır cevabını kabul etmiyor.
- Love is the answer.
- Cevap sevgidir.
- She was at a loss for an answer.
- Bir cevap bulamamıştı.
- Your answer to the question is not correct.
- Soruya verdiğiniz cevap doğru değil.
- The works of D'Annunzio are an answer to Marinetti.
- D'Annunzio'nun eserleri, Marinetti'ye bir cevaptır.
- I will write him a civil answer.
- Ona medeni bir cevap yazacağım.
- You don't have the answer to this question.
- Bu sorunun cevabı sende yok.
- I think I deserve an answer.
- Sanırım bir cevabı hak ediyorum.
- My answer is enough.
- Benim cevabım yeterli.
- If only I knew the answer now!
- Keşke cevabı şimdi bilseydim!
- The real answer is surprising.
- Gerçek cevap şaşırtıcıdır.
- Your answer is important!
- Senin cevabın önemli!
- The answer will surprise you.
- Cevap sizi şaşırtacak.
- Dan didn't even answer Linda's calls.
- Dan, Linda'nın aramalarına cevap bile vermedi.
- There's no simple answer.
- Basit bir cevabı yok.
- I had to wait for a long time for Tom's answer, but it was worth it.
- Tom'un cevabını uzun süre beklemek zorunda kaldım ama buna değdi.
- The answer is yes.
- Cevap evettir.
- It doesn't matter whether your answer is right or wrong.
- Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.
- The answer to this question is simple.
- Bu sorunun cevabı basit.
- Compare your answer with Tom's.
- Cevabını Tom'unkiyle karşılaştır.
- Thanks for your answer.
- Cevabın için teşekkürler.
- This is my answer to your question.
- Bu, sizin sorunuza benim cevabım.
- Tom considered his answer very carefully.
- Tom cevabını çok dikkatlice düşündü.
- It's not the answer.
- Cevap bu değil.
- Your answer doesn't make sense.
- Cevabın mantıklı değil.
- Tom never expects a straight answer from Mary.
- Tom asla Mary'den doğru dürüst bir cevap beklemez.
- That was the answer I wanted.
- İstediğim cevap oydu.
- Your answer is correct.
- Cevabınız doğru.
- I need an answer from you before the end of the day.
- Günün sonundan önce senden bir cevap istiyorum.
- That answer's wrong.
- Bu cevap yanlış.
- My answer is no.
- Cevabım hayır.
- What a superficial answer!
- Ne yüzeysel bir cevap!
- She won't take no for an answer.
- Hayırı cevap olarak kabul etmez.
- When you pose a question, you expect an answer.
- Bir soru sorduğun zaman bir cevap beklersin.
- Now that was a simplistic answer.
- Şimdi bu basit bir cevaptı.
- What's the answer again?
- Cevap neydi demiştin?
- I noted that her answer was incorrect.
- Cevabının yanlış olduğunu fark ettim.
- I already know what the answer is.
- Cevabı biliyorum zaten.
- Tom doesn't have the answer to Mary's question.
- Tom'un, Mary'nin sorusuna verecek cevabı yok.
- I need your answer before the day's over.
- Gün bitmeden cevabına ihtiyacım var.
- I'm waiting for your answer.
- Cevabını bekliyorum.
- That's the answer to all my problems.
- Tüm sorunlarımın cevabı bu.
- Tom has the answer to Mary's question.
- Mary'nin sorusunun cevabı Tom'da.
- That could be the answer to all our problems.
- Bu tüm sorunlarımızın cevabı olabilir.
- Tom has no answer.
- Tom'un cevabı yok.
- Silence is the only answer to a fool.
- Bir aptala verilecek tek cevap sessizliktir.
- You must send the answer to the letter right away.
- Mektubun cevabını hemen göndermelisiniz.
- That's Tom's answer for everything.
- Tom'un her şeye cevabı bu.
- Tom's answer was surprising.
- Tom'un cevabı şaşırtıcıydı.
- That's the only answer I can give.
- Verebileceğim tek cevap bu.
- The answer to this question is wrong.
- Bu sorunun cevabı yanlış.
- That's the right answer.
- O, doğru cevaptır.
- Clearly, the answer is no.
- Açıkçası, cevabım hayır.
- Tom got the answer he was hoping for.
- Tom beklediği cevabı aldı.
- That's not a good enough answer.
- Bu yeterince iyi bir cevap değil.
- My answer is no.
- Benim cevabım hayır.
- The answer is still no.
- Cevap hâlâ hayır.
- The teacher was disappointed at my answer.
- Cevabım öğretmeni hayal kırıklığına uğrattı.
- I think we have the answer.
- Sanırım cevabımız var.
- The answer is more complicated than you might think.
- Cevap düşündüğünüzden daha karmaşık.
- What's the answer?
- Cevap ne?
- Can you explain your answer?
- Cevabını açıklayabilir misin?
- Tom hasn't come up with a good answer to the problem yet.
- Tom henüz soruya iyi bir cevap bulamadı.
- Tom was a bit puzzled by Mary's answer.
- Tom, Mary'nin cevabı karşısında biraz şaşkındı.
- Beer is the answer, but I don't remember the question!
- Cevap bira, ama soruyu hatırlamıyorum!
- I already know the answer.
- Cevabı zaten biliyorum.
- I like this answer.
- Bu cevabı sevdim.
- Please write the answer on this piece of paper.
- Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazınız.
- My answer was wrong.
- Cevabım yanlıştı.
- What a superficial answer!
- Ne kadar yüzeysel bir cevap!
- The answer to both questions is no.
- Her iki soru için cevap hayır.
- I don't have the answer.
- Cevap bende değil.
- Please circle the right answer.
- Lütfen doğru cevabı daire içine alın.
- His answer is far from right.
- Cevabı doğru olmaktan çok uzak.
- Tom isn't certain about the answer.
- Tom cevaptan emin değil.
- Tom considered his answer very carefully.
- Tom onun cevabını çok dikkatli bir şekilde düşündü.
- Can I tell Tom what the answer is?
- Cevabın ne olduğunu Tom'a söyleyebilir miyim?
- The director thought about his answer and spoke again.
- Müdür cevabını düşündü ve tekrar konuştu.
- This is my answer to your question.
- Sorunuza cevabım bu.
- The teacher can show an example on the blackboard to clarify the type of answer expected.
- Öğretmen beklenen cevabın türünü netleştirmek için tahtada bir örnek gösterebilir.
- Tom's answer may surprise you.
- Tom'un cevabı sizi şaşırtabilir.
- The sign means that the answer is correct.
- O işaret, cevabın doğru olduğu anlamına gelir.
- His answer was favorable.
- Cevabı olumluydu.
- This is his answer to my letter.
- Bu benim mektubuma onun verdiği cevap.
- There is no easy answer.
- Kolay cevap yoktur.
Show More (713)
|
| 3 |
answer |
cevaplamak |
v. |
|
- I will gladly answer the question.
- Soruyu memnuniyetle cevaplayacağım.
- With regard to his answer to this specific question, I am quite satisfied with the Commission's position.
- Bu spesifik soruya verdiği cevapla ilgili olarak, Komisyon'un tutumundan oldukça memnunum.
- That is the question which at some point will need an answer.
- Bir noktada cevaplanması gereken soru budur.
- There are questions here that we shall be asked to answer.
- Burada bizden cevaplamamız istenecek sorular var.
- Thank you very much, ladies and gentlemen, for your very interesting questions, which I shall try to answer.
- Hanımefendiler ve beyefendiler, cevaplamaya çalışacağım çok ilginç sorularınız için çok teşekkür ederim.
- We must ask specific questions, but I accept your question and the President-in-Office will answer it.
- Belirli sorular sormamız gerekiyor, ancak sorunuzu kabul ediyorum ve Dönem Başkanı cevaplayacaktır.
- We need to be able to go back with a proper answer.
- Doğru bir cevapla geri dönebilmemiz gerekiyor.
- However, it still has problems to resolve and questions to answer.
- Ancak, hâlâ çözülmesi gereken sorunlar ve cevaplanması gereken sorular var.
- In my opinion, there are three main questions which we, as Europeans and democrats, must answer.
- Bana göre Avrupalılar ve demokratlar olarak cevaplamamız gereken üç ana soru var.
- This is a good question, which is easy to answer.
- Bu cevaplaması kolay güzel bir soru.
- The question no doubt needs to be answered when so many new subjects have been added to the topic of human rights.
- İnsan hakları konusuna bu kadar çok yeni konu eklendiğinde şüphesiz bu sorunun cevaplanması gerekmektedir.
- The question that needs to be answered next is where Europe stands on this.
- Bundan sonra cevaplanması gereken soru, Avrupa'nın bu konuda nerede durduğudur.
- There are just two questions which must be answered.
- Cevaplanması gereken sadece iki soru var.
- The rapporteur asked you a question which, in putting this amendment to the vote, you have not answered.
- Raportör size bu değişikliği oylamaya sunarken cevaplamadığınız bir soru sordu.
- Saddam Hussein clearly has a case to answer.
- Saddam Hüseyin'in cevaplaması gereken bir dava olduğu açıktır.
- The Commission proposal, however, raises more questions than it can answer.
- Ancak Komisyon önerisi, cevaplayabileceğinden daha fazla soruyu gündeme getirmektedir.
- Perhaps the honourable Member could, however, table a written question if it is important to have it answered.
- Ancak belki de Sayın Üye, cevaplanması önem arz ediyorsa yazılı bir soru yöneltebilir.
- In this regard, too, there are still questions to be answered.
- Bu konuda da hala cevaplanması gereken sorular bulunmaktadır.
- However, it still has problems to resolve and questions to answer.
- Bununla birlikte, hala çözülmesi gereken sorunlar ve cevaplanması gereken sorular var.
- However, there are questions to which we demand answers.
- Bununla birlikte cevaplanmasını talep ettiğimiz sorular var.
- There are important gaps here which need answers.
- Burada cevaplanması gereken önemli boşluklar var.
- There are at least two questions which I think must be answered.
- Cevaplanması gerektiğini düşündüğüm en az iki soru var.
- We also believe that there are still three questions that need to be answered.
- Ayrıca hala cevaplanması gereken üç soru olduğuna inanıyoruz.
- This question cannot be answered by some sort of project to elect the President of the Commission by universal suffrage.
- Bu soru, Komisyon Başkanının genel oyla seçilmesine yönelik bir proje ile cevaplanamaz.
- Perhaps the honourable Member could, however, table a written question if it is important to have it answered.
- Ancak belki de Sayın Üye, cevaplanması önemliyse yazılı bir soru önergesi verebilir.
- Answer his question fast before he asks you five more.
- Sana beş soru daha sormadan önce onun sorularını hızlıca cevapla.
- The next question to be answered is how to fund these.
- Cevaplanması gereken bir sonraki soru bunların nasıl finanse edileceğidir.
- Why they built the bike is not a hard question to answer.
- Bisikleti neden yaptıkları, cevaplanması zor bir soru değil.
- What is happiness is a question too hard to answer.
- Mutluluğun ne olduğu sorusunu cevaplamak zordur.
- Why they built the bike is not a hard question to answer.
- Bisikleti neden yaptıkları sorusunu cevaplamak zor değil.
- That's a pretty hard question to answer.
- Bu cevaplaması oldukça zor bir soru.
- Tom never answered my question.
- Tom asla sorumu cevaplamadı.
- Detroit police take about 58 minutes to answer 911 calls.
- Detroit polisinin 911 aramalarını cevaplaması yaklaşık 58 dakika sürer.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
- O kadar gerilmeyin, tüm soruları cevaplamak için bolca vaktiniz var.
- I can't answer that yet.
- Henüz cevaplayamam.
- Tom is smart enough to answer all the questions.
- Tom tüm soruları cevaplayacak kadar akıllıdır.
- I want to answer the last question first.
- Önce son soruyu cevaplamak istiyorum.
- At least give me a chance to answer.
- En azından cevaplamam için bana bir şans ver.
- I won't answer that question.
- O soruyu cevaplamayacağım.
- Tom asked Mary some questions that she was unable to answer.
- Tom, Mary'ye cevaplayamadığı bazı sorular sordu.
- All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
- Sometimes our prayers aren't answered the way we want them to be.
- Bazen dualarımız istediğimiz şekilde cevaplanmaz.
- There's still one more question that you haven't answered yet.
- Hâlâ cevaplamadığın bir soru daha var.
- There's still one more question that you haven't yet answered.
- Henüz cevaplamadığınız bir soru daha var.
- Tom answered right away.
- Tom derhal cevapladı.
- I'll answer any questions you have.
- Sorularını cevaplayacağım.
- That's a pretty hard question to answer.
- Bu cevaplamak için oldukça zor bir soru.
- I've already answered that question.
- Bu soruyu zaten cevapladım.
- Emily answered the question correctly.
- Emily soruyu doğru cevapladı.
- Tom couldn't answer my questions.
- Tom sorularımı cevaplayamadı.
- At least give me a chance to answer.
- En azından bana bir cevaplama fırsatı ver.
- Those are the questions we need to answer.
- Cevaplamamız gereken sorular bunlar.
- Tom will probably be able to answer your question.
- Tom muhtemelen sorunu cevaplayabilecek.
- Jane skipped the questions she couldn't answer.
- Jane cevaplayamadığı soruları atladı.
- Tom asked Mary questions that she couldn't answer.
- Tom Mary'ye cevaplayamayacağı sorular sordu.
- She did not answer all the questions.
- O, bütün soruları cevaplamadı.
- You have to answer all of these questions.
- Bu soruların tümünü cevaplamalısın.
- Tom asked Mary many questions that she couldn't answer.
- Tom Mary'ye cevaplayamadığı birçok soru sordu.
- The question was too difficult to answer.
- Soruyu cevaplamak çok zordu.
- Are you going to answer Tom's letter?
- Tom'un mektubunu cevaplayacak mısın?
- Please answer all the questions.
- Lütfen bütün soruları cevapla.
- That doesn't really answer the question.
- Bu soruyu gerçekten cevaplamıyor.
- I've already answered this question.
- Bu soruyu zaten cevaplamıştım.
- These are questions that I can't answer.
- Bunlar cevaplayamadığım sorular.
- I'll answer all of your questions.
- Sorularının hepsini cevaplayacağım.
- That's a tough question to answer.
- Bu, cevaplaması zor bir soru.
- I've decided to answer all questions publicly.
- Bütün soruları alenen cevaplamaya karar verdim.
- You ask the questions and I'll answer them.
- Sen soruları sor ve ben onları cevaplayacağım.
- That's a very difficult question to answer.
- Cevaplaması çok zor bir soru.
- Tom was ready with an answer.
- Tom bir cevapla hazırdı.
- Tom answered the telephone.
- Tom telefonu cevapladı.
- Those are questions that I can't answer.
- Bunlar cevaplayamadığım sorular.
- Bob can answer all the questions.
- Bob tüm soruları cevaplayabilir.
- I didn't want to answer that question.
- O soruyu cevaplamak istemedim.
- I wasn't able to answer that question.
- Bu soruyu cevaplayamadım.
- All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tek yapmanız gereken, buraya oturup doktorun sorularını cevaplamak.
- That's a hard question to answer.
- O cevaplaması zor bir soru.
- Tom was reluctant to answer.
- Tom cevaplamakta isteksizdi.
- I think I've answered all your questions.
- Sanırım tüm sorularınızı cevapladım.
- The question was impossible for us to answer.
- Soruyu cevaplamamız imkansızdı.
- I answered.
- Ben cevapladım.
- Tom will be able to answer your question.
- Tom senin sorunu cevaplayabilecek.
- Tom has answered all of the questions.
- Tom bütün soruları cevapladı.
- You often ask questions I can't answer.
- Sık sık cevaplayamayacağım sorular soruyorsunuz.
- These questions are easy to answer.
- Bu soruları cevaplamak kolay.
- No one man can answer what's the meaning of life; this question stands before all mankind.
- Hayatın anlamını tek bir kişi cevaplayamaz; bu soru tüm insanlığın önünde duruyor.
- Don't let Tom answer the phone.
- Tom'un telefonu cevaplamasına izin verme.
- I couldn't answer all of the questions.
- Soruların hepsini cevaplayamadım.
- I like to answer this kind of question.
- Bu tür soruları cevaplamayı severim.
- Tom asked me questions I didn't want to answer.
- Tom bana cevaplamak istemediğim sorular sordu.
- When I didn't know how to answer the question, he gave me a hint.
- Soruyu nasıl cevaplayacağımı bilmediğimde, o bana bir ipucu verdi.
- No one answered my question.
- Hiç kimse sorumu cevaplamadı.
- Tom asked us a few questions and we answered them.
- Tom bize birkaç soru sordu, biz de cevapladık.
- Tom didn't let me answer Mary's questions.
- Tom, Mary'nin sorularını cevaplamama izin vermedi.
- That's a tough question to answer.
- Bu cevaplaması zor bir soru.
- Ask such questions that other people would answer with pleasure.
- Diğer insanların zevkle cevaplayacağı sorular sor.
- I've decided to answer all questions publicly.
- Tüm soruları halka açık olarak cevaplamaya karar verdim.
- It's too complicated to answer.
- Cevaplamak için çok karmaşık.
- He answered that he could swim well.
- İyi yüzebileceğini cevapladı.
- I just called Tom, but he didn't answer.
- Tom'u daha demin aradım ama cevaplamadı.
- I'll be happy to answer your question.
- Sorunuzu cevaplamaktan mutluluk duyarım.
- She can ask and answer questions.
- O, soruları sorabilir ve cevaplayabilir.
- It's difficult to answer that question.
- O soruyu cevaplamak zor.
- He cannot answer their questions.
- Onların sorularını cevaplayamaz.
- Answer the phone.
- Telefonu cevapla.
- Tom said he'd be happy to answer our questions.
- Tom sorularımızı cevaplamaktan mutlu olacağını söyledi.
- That's one question I haven't been able to answer.
- Bu, cevaplayamadığım bir soru.
- This is a complicated question to answer.
- Bu cevaplaması zor bir soru.
- Tom asked Mary the one question she really didn't want to answer.
- Tom, Mary'ye gerçekten cevaplamak istemediği bir soru sordu.
- Those are questions I can't answer.
- Bunlar cevaplayamayacağım sorular.
- Tommy couldn't answer the last question.
- Tommy, son soruyu cevaplayamadı.
- I wasn't able to answer Tom's question.
- Tom'un sorusunu cevaplayamadım.
- That's a question that I can't answer.
- Bu benim cevaplayamayacağım bir soru.
- Tom asked Mary a question she didn't want to answer.
- Tom, Mary'ye cevaplamak istemediği bir soru sordu.
- I can't answer your question with any certainty.
- Sorunuzu kesin olarak cevaplayamam.
- Sometimes my questions are answered.
- Bazen sorularım cevaplanıyor.
- Tom couldn't answer my question.
- Tom sorumu cevaplayamadı.
- Tom has answered all of our questions.
- Tom tüm sorularımızı cevapladı.
- Tom finally answered.
- Tom sonunda cevapladı.
- I answered every question, didn't I?
- Her soruyu cevapladım, değil mi?
- I can answer that for you.
- Bunu senin için cevaplayabilirim.
- Please answer my question.
- Lütfen sorumu cevapla.
- Do you intend to answer all my questions truthfully?
- Bütün sorularımı doğru olarak cevaplamak niyetinde misin?
- There are questions that only Tom can answer.
- Sadece Tom'un cevaplayabileceği sorular var.
- Tom asked Mary many questions that she couldn't answer.
- Tom, Mary'ye cevaplayamadığı birçok soru sordu.
- Tom won't answer any of my questions.
- Tom sorularımın hiç birini cevaplamayacak.
- Tom said he didn't have time to answer all of my questions.
- Tom sorularımın hepsini cevaplamak için zamanı olmadığını söyledi.
- Tom asked Mary a question she couldn't answer.
- Tom Mary'ye cevaplayamayacağı bir soru sordu.
- I'll be glad to answer questions.
- Soruları cevaplamaktan memnuniyet duyarım.
- Don't bother to answer this letter.
- Bu mektubu cevaplamak için zahmet etmeyin.
- The secretary answered me shortly.
- Sekreter beni kısaca cevapladı.
- He answered all the questions in ten minutes.
- Tüm soruları on dakika içinde cevapladı.
- Tom answered in detail.
- Tom ayrıntılı olarak cevapladı.
- I refuse to answer that.
- Bunu cevaplamayı reddediyorum.
- Tom kindly answered the question.
- Tom soruyu nazikçe cevapladı.
- Tom couldn't answer all of the questions.
- Tom tüm soruları cevaplayamadı.
- Tom says he'll answer that question later.
- Tom daha sonra bu soruyu cevaplayacağını söylüyor.
- I must answer your letter.
- Mektubunu cevaplamalıyım.
- I answered all of Tom's questions.
- Tom'un sorularının hepsini cevapladım.
- It's a complicated question to answer.
- Bu cevaplamak için karmaşık bir soru.
- It was a difficult question to answer.
- Cevaplaması zor bir soruydu.
- It was easy to answer.
- Cevaplamak kolaydı.
- Tom didn't want to answer those questions.
- Tom bu soruları cevaplamak istemedi.
- So difficult was the question that no one could answer.
- Soru öyler zordu ki hiç kimse cevaplayamadı.
- You answered nothing.
- O hiçbir şeyi cevaplamadı.
- Now, answer my question.
- Şimdi, benim sorumu cevapla.
- I've answered this question before.
- Bu soruyu daha önce cevapladım.
- There's still one more question that you haven't yet answered.
- Henüz cevaplamadığın hâlâ bir soru daha var.
- This question can be answered by everyone.
- Bu soru herkes tarafından cevaplanabilir.
- I won't answer any questions.
- Hiçbir soruyu cevaplamayacağım.
- Tom didn't want to have to answer any questions.
- Tom hiçbir soruyu cevaplamak zorunda olmak istemedi.
- I did the best I could to answer her questions.
- Onun sorularını cevaplamak için elimden geleni yaptım.
- Tom has answered all of the questions.
- Tom soruların hepsini cevapladı.
- Tom knocked and Mary answered.
- Tom kapıyı çaldı ve Mary cevapladı.
- You don't need to answer that question.
- Bu soruyu cevaplaman gerekmiyor.
- Tom asked Mary a few questions that she wasn't able to answer.
- Tom, Mary'ye cevaplayamadığı birkaç soru sordu.
- Please answer all the questions.
- Lütfen tüm soruları cevaplayın.
- We'll try to answer all those questions later.
- Tüm bu soruları daha sonra cevaplamaya çalışacağız.
- She can ask questions and answer them.
- Soru sorabilir ve cevaplayabilir.
- Tom couldn't answer any of my questions.
- Tom sorularımdan hiç birini cevaplayamadı.
- Tom asked Mary some questions that she didn't want to answer.
- Tom Mary'ye cevaplamak istemediği bazı sorular sordu.
- Tom doesn't want to answer Mary's message.
- Tom Mary'nin mesajını cevaplamak istemiyor.
- You answer questions so well.
- Soruları çok iyi cevaplıyorsun.
- That's one question I can't answer.
- Bu cevaplayamayacağım bir soru.
- Tom didn't let me answer Mary's questions.
- Tom Mary'nin sorularını cevaplamama izin vermedi.
- I answered all Tom's questions.
- Tom'un bütün sorularını cevapladım.
- I was hoping that you'd answer a few questions.
- Birkaç soruyu cevaplayacağınızı umuyordum.
- I have to ask you some personal questions that you may not want to answer.
- Sana cevaplamak istemeyebileceğin bazı kişisel sorular sormak zorundayım.
- Those are questions that I can't answer.
- Bunlar cevaplayamayacağım sorular.
- If Tom calls you, don't answer it.
- Tom seni ararsa cevaplama.
- I answered all of Tom's questions.
- Tom'un tüm sorularını cevapladım.
- It's too complicated to answer.
- Cevaplamak için fazla karmaşık.
- Sami would never be able to answer that question.
- Sami o soruyu asla cevaplayamazdı.
- I'll be glad to answer your questions.
- Sorularınızı cevaplamaktan memnuniyet duyarım.
- Tom didn't need to answer those questions.
- Tom'un bu soruları cevaplamasına gerek yoktu.
- Tom didn't want to answer that question.
- Tom o soruyu cevaplamak istemedi.
- Tom will probably be able to answer your question.
- Tom muhtemelen sorunuzu cevaplayabilecektir.
- I was asked a question I couldn't answer.
- Bana cevaplayamayacağım bir soru soruldu.
- He answered all the questions in ten minutes.
- O, bütün soruları on dakika içinde cevapladı.
- We shall try to answer the following questions.
- Aşağıdaki soruları cevaplamaya çalışacağız.
- Tom was unable to answer my question.
- Tom sorumu cevaplayamadı.
- Tom answered them.
- Tom onları cevapladı.
- Tom made no attempt to answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusunu cevaplamak için hiçbir girişimde bulunmadı.
- I could answer all the questions.
- Bütün soruları cevaplayabilirim.
- You've answered my question.
- Sorumu cevapladın.
- I have a question I'd like answered first.
- Önce cevaplanmasını istediğim bir sorum var.
- Let me answer Tom's question.
- Tom'un sorusunu cevaplamama izin verin.
- Tom didn't have enough time to answer all the questions on the test.
- Tom'un testteki tüm soruları cevaplamak için yeterli zamanı yoktu.
- We haven't got anything to answer for.
- Cevaplayacak hiçbir şeyimiz yok.
- Your question is very hard to answer.
- Sorunu cevaplamak çok zor.
- I thought I'd answered all your questions.
- Bütün sorularını cevapladığımı düşündüm.
- Answer my question carefully.
- Sorumu dikkatlice cevapla.
- Is it necessary for me to answer this letter?
- Bu mektubu cevaplamam gerekli mi?
- I might be able to answer that question.
- O soruyu cevaplayabilirim.
- Tom wasn't able to answer my question.
- Tom sorumu cevaplayamadı.
- Tom asked Mary some questions that she was unable to answer.
- Tom Mary'ye cevaplayamadığı bazı sorular sordu.
- Those are the questions we need to answer.
- Bunlar cevaplamamız gereken sorular.
- No one answered.
- Kimse cevaplamadı.
- Tom couldn't answer that question.
- Tom o soruyu cevaplayamadı.
- I did the best I could to answer her questions.
- Sorularını cevaplamak için elimden geleni yaptım.
- I thought Tom had answered all your questions.
- Tom'un bütün sorularınızı cevapladığını düşündüm.
- I have a lot of questions to answer.
- Cevaplamam gereken bir sürü soru var.
- You ask the questions and I'll answer them.
- Soruları sen sor, ben cevaplayayım.
- I'll be happy to answer your question.
- Sorunuzu cevaplamaktan mutlu olacağım.
- Sami is happy to answer any questions about Islam.
- Sami, İslam hakkında her soruyu cevaplamaktan mutludur.
- I'll answer questions from the audience.
- Ben dinleyicilerden gelen soruları cevaplayacağım.
- Tom asked us a few questions and we answered them.
- Tom bize birkaç soru sordu, biz de onları cevapladık.
- This question is too difficult for me to answer.
- Bu soru benim cevaplayamayacağım kadar zor.
- I can answer my own question.
- Kendi sorumu cevaplayabilirim.
- Tom answered his own question.
- Tom kendi sorusunu cevapladı.
- I already answered that question.
- Ben o soruyu zaten cevapladım.
- It's a complicated question to answer.
- Cevaplaması zor bir soru.
- They answered.
- Cevapladılar.
- Answer in Berber.
- Berberice olarak cevapla.
- Tom answered all our questions.
- Tom bütün sorularımızı cevapladı.
- Please answer this question for me.
- Lütfen bu soruyu benim için cevapla.
- Tom asked me a lot of questions that I couldn't answer.
- Tom bana cevaplayamadığım bir sürü soru sordu.
- None of them could answer my question.
- Onlardan hiçbiri sorumu cevaplayamadı.
- That's a hard question to answer.
- Bu cevaplaması zor bir soru.
- I'll answer all of your questions.
- Tüm sorularınızı cevaplayacağım.
Show More (218)
|
| 4 |
answer |
yanıtlamak |
v. |
|
- It answers the first question in the oral question.
- Sözlü soru önergesindeki ilk soruyu yanıtlıyor.
- The Commission answers over three thousand parliamentary questions every year.
- Komisyon her yıl üç binden fazla soru önergesini yanıtlamaktadır.
- We need to answer a number of questions about crisis management.
- Kriz yönetimine ilişkin bir dizi soruyu yanıtlamamız gerekiyor.
- In your question, which I answered, you asked what enlargement will cost.
- Yanıtladığım sorunuzda, büyütmenin ne kadara mal olacağını sormuştunuz.
- I will answer the honourable gentleman's questions as follows.
- Saygıdeğer beyefendinin sorularını aşağıdaki şekilde yanıtlayacağım.
- From now on I will confine myself to answering the very specific questions that have been raised.
- Şu andan itibaren kendimi sorulan çok özel soruları yanıtlamakla sınırlayacağım.
- I should like to answer the question of the honourable Member Bart Staes as follows.
- Sayın Bart Staes Üyesinin sorusunu aşağıdaki şekilde yanıtlamak istiyorum.
- I would, however, be quite happy to answer your question in more detail in writing.
- Bununla birlikte, sorunuzu yazılı olarak daha ayrıntılı bir şekilde yanıtlamaktan memnuniyet duyarım.
- You have fulfilled your objective for today, which is to answer all the questions.
- Bugünkü amacınız olan tüm soruları yanıtlama hedefine ulaştınız.
- There are many questions the directive does not answer.
- Direktifin yanıtlamadığı pek çok soru var.
- I hope that you can also satisfactorily answer this question for us.
- Umarım bu soruyu da bizim için tatmin edici bir şekilde yanıtlayabilirsiniz.
- I can answer all three together, or do I have to answer each question individually?
- Üçünü birlikte yanıtlayabilir miyim yoksa her bir soruyu ayrı ayrı mı yanıtlamam gerekir?
- The Commission will have to try to answer this question during the current debate on the common fisheries policy.
- Komisyon, ortak balıkçılık politikasına ilişkin mevcut tartışmalar sırasında bu soruyu yanıtlamaya çalışacaktır.
- I will then be willing to answer any questions that arise in committee.
- Daha sonra komitede ortaya çıkacak her türlü soruyu yanıtlamaya hazır olacağım.
- I frequently have a bad conscience about answering questions that no one has heard.
- Kimsenin duymadığı soruları yanıtlamaktan dolayı sık sık vicdan azabı çekiyorum.
- I am very happy to answer the honourable Member's question.
- Sayın Üyenin sorusunu yanıtlamaktan büyük mutluluk duyuyorum.
- These are questions which the report does not answer.
- Bunlar raporun yanıtlamadığı sorulardır.
- Of all our written questions, not one was answered in time.
- Yazılı sorularımızdan hiçbiri zamanında yanıtlanmadı.
- Trying to answer this question has stimulated a wide-ranging discussion of new ideas.
- Bu soruyu yanıtlamaya çalışmak, yeni fikirlerin geniş çaplı bir şekilde tartışılmasını teşvik etti.
- Of course, I will answer any question which you may ask me on this subject.
- Elbette, bu konuda bana sorabileceğiniz her türlü soruyu yanıtlayacağım.
- I would like to ask you to answer the questions from the next two speakers together.
- Sizden sonraki iki konuşmacının sorularını birlikte yanıtlamanızı rica ediyorum.
- Two questions have been put very clearly and I would like to answer them before I make my final remarks.
- Çok açık bir şekilde iki soru yöneltildi ve son sözlerimi söylemeden önce bunları yanıtlamak istiyorum.
- However, I will do my best to answer such questions as you have raised.
- Bununla birlikte, dile getirdiğiniz soruları yanıtlamak için elimden geleni yapacağım.
- Since the Council Presidency has answered all your questions so precisely, I can allow myself to be very brief.
- Konsey Başkanlığı tüm sorularınızı çok net bir şekilde yanıtladığı için ben de çok kısa konuşabilirim.
- You have already answered a number of other questions I was about to ask.
- Sormak üzere olduğum diğer bazı soruları zaten yanıtlamıştınız.
- I thought I had answered your question on large-scale energy transmission networks.
- Büyük ölçekli enerji nakil şebekeleri hakkındaki sorunuzu yanıtladığımı sanıyordum.
- Answering those questions will let you revamp the checklist for marketing your fitness business.
- Bu soruları yanıtlamak, fitness işinizi pazarlamak için kontrol listesini yenilemenize olanak tanıyacaktır.
- Content marketing should answer questions your readers are searching for.
- İçerikle pazarlama, okuyucularınızın aradığı soruları yanıtlamalıdır.
- Answering those questions will let you revamp the checklist for marketing your fitness business.
- Bu soruları yanıtlamak, fitness işletmenizi pazarlamak için kontrol listenizi yenilemenizi sağlayacaktır.
- Answering those questions will let you revamp the checklist for marketing your fitness business.
- Bu soruları yanıtlamak, fitness işletmenizin pazarlanması için kontrol listesini yenilemenizi sağlayacaktır.
- What is happiness is a question too hard to answer.
- Mutluluğun ne olduğu yanıtlanması çok zor bir soru.
- In simple terms, we would answer that yes dogs can eat corns.
- Basit bir ifadeyle, evet köpekler mısır yiyebilir diye yanıtlayabiliriz.
- If you struggle to answer a question, do not waste time on it; move on to the next question.
- Bir soruyu yanıtlamakta zorlanıyorsanız, onunla vakit kaybetmeyin; bir sonraki soruya geçin.
- Before I answer your question, please answer mine.
- Ben sizin sorunuzu yanıtlamadan önce, lütfen siz de benimkini yanıtlayın.
- After class is over, our teacher usually sticks around to answer any questions we may have.
- Ders bittikten sonra öğretmenimiz genellikle sorularımızı yanıtlamak için etrafta dolaşır.
- Tom answered all my questions.
- Tom tüm sorularımı yanıtladı.
- Tom still hasn't answered my questions.
- Tom hâlâ sorularımı yanıtlamış değil.
- The phone rang and Tom answered it.
- Telefon çaldı ve Tom onu yanıtladı.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruyu doğru bir şekilde yanıtlayabildim.
- A government official answered the reporters' questions.
- Bir hükümet yetkilisi gazetecilerin sorularını yanıtladı.
- Tom hasn't answered my email yet.
- Tom henüz E-postamı yanıtlamadı.
- He is answering the telephone.
- Telefonu yanıtlıyor.
- Tom, answer me!
- Yanıtla beni Tom!
- I put off answering the letter for a week.
- Mektubu yanıtlamayı bir hafta erteledim.
- Nobody answered.
- Kimse yanıtlamadı.
- Sami didn't answer right away.
- Sami hemen yanıtlamadı.
- During the interrogation, Fadil appeared to be ready and willing to answer any question.
- Sorgulama esnasında Fadıl her türlü soruyu yanıtlamaya hazır ve istekli görünmüştür.
- Tom asked a few questions that Mary didn't want to answer.
- Tom, Mary'nin yanıtlamak istemediği birkaç soru sordu.
- Tom answered the phone.
- Tom telefonu yanıtladı.
- You must answer honestly.
- Dürüstçe yanıtlamalısın.
- Tom immediately answered Mary's question.
- Tom hemen Mary'nin sorusunu yanıtladı.
- There are important questions that have to be answered.
- Yanıtlanması gereken önemli sorular var.
- Jim answered my question without difficulty.
- Jim, zorlanmadan sorumu yanıtladı.
- I can't answer all the questions.
- Bütün soruları yanıtlayamam.
- Emily answered the question correctly.
- Emily soruyu doğru yanıtladı.
- I asked Tom some questions and he answered all of them.
- Tom'a bazı sorular sordum ve o da hepsini yanıtladı.
- I don't have time to answer any questions.
- Herhangi bir soruyu yanıtlamak için vaktim yok.
- Answer in English.
- İngilizce olarak yanıtla.
- Tom kindly answered questions.
- Tom soruları nazikçe yanıtladı.
- All your questions will be answered.
- Tüm sorularınız yanıtlanacaktır.
- God has answered our prayers.
- Tanrı dualarımızı yanıtladı.
- Answer the following questions in English.
- Aşağıdaki soruları İngilizce olarak yanıtlayın.
- I didn't know how I should answer his question.
- Onun sorusunu nasıl yanıtlamam gerektiğini bilmiyordum.
- He answered my question easily.
- O, sorumu kolayca yanıtladı.
- She reproached me for not answering the letter.
- Mektubu yanıtlamadığım için beni suçladı.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruyu doğru şekilde yanıtlayabildim.
- The students didn't know how they should answer.
- Öğrenciler nasıl yanıtlamaları gerektiğini bilmiyorlardı.
- Answer my questions.
- Sorularımı yanıtla.
- You don't have to answer this question.
- Bu soruyu yanıtlaman şart değil.
- Tom asked Mary some questions and she answered them all.
- Tom Mary'ye bazı sorular sordu ve Mary hepsini yanıtladı.
- Tom answers the telephone.
- Tom telefonu yanıtlıyor.
- Tom only answered some of the questions.
- Tom sorulardan sadece bazılarını yanıtladı.
- Maria is answering the teacher's question.
- Maria, öğretmenin sorusunu yanıtlıyor.
- Tom answered all the questions that Mary asked him.
- Tom Mary'nin ona sorduğu tüm soruları yanıtladı.
- You could've answered that question.
- O soruyu yanıtlayabilirdin.
- Answer in English.
- İngilizce olarak yanıtlayın.
- I don't answer stupid questions.
- Aptalca soruları yanıtlamıyorum.
- Tom answered in the same language.
- Tom aynı dilde yanıtladı.
- Tom told me to answer all your questions.
- Tom, senin tüm sorularını yanıtlamamı söyledi.
- I did the best I could to answer their questions.
- Sorularını yanıtlamak için elimden geleni yaptım.
- Nobody answered us.
- Hiç kimse bizi yanıtlamadı.
- I don't have time to answer all those questions.
- Bütün bu soruları yanıtlamaya vaktim yok.
- Do I have to answer all of the questions?
- Bütün soruları yanıtlamak zorunda mıyım?
- Tom answered his cell phone.
- Tom cep telefonunu yanıtladı.
- Tom didn't have to answer that question.
- Tom o soruyu yanıtlamak zorunda değildi.
- Did you answer Tom's question?
- Tom'un sorusunu yanıtladın mı?
- Tom answered all of Mary's questions.
- Tom Mary'nin tüm sorularını yanıtladı.
- Tom will answer all of your questions.
- Tom tüm sorularınızı yanıtlayacak.
- Answer my letter or I will not write to you anymore.
- Mektubumu yanıtla yoksa artık sana yazmayacağım.
- Tom kindly answered the question.
- Tom soruyu kibarca yanıtladı.
- He answered in brief.
- Kısaca yanıtladı.
- Tom answered all our questions.
- Tom tüm sorularımızı yanıtladı.
- I refuse to answer such a stupid question.
- Böyle aptalca bir soruyu yanıtlamayı reddediyorum.
- You never answered my question.
- Sorumu asla yanıtlamadın.
- Tom kindly answered questions.
- Tom nazikçe soruları yanıtladı.
- They need to answer this question.
- Onların bu soruyu yanıtlamaları gerek.
- I think I've answered all your questions.
- Bütün sorularını yanıtladığımı düşünüyorum.
- She avoided answering my questions.
- O benim soruları yanıtlamaktan kaçındı.
- Answer this question again, please.
- Lütfen bu soruyu tekrar yanıtlayın.
- It took years to answer that question.
- O soruyu yanıtlamak yıllar sürdü.
- Tom answered in detail.
- Tom ayrıntılı olarak yanıtladı.
- I can't answer the phone now.
- Telefonu şimdi yanıtlayamam.
- No one wants to answer that question.
- O soruyu yanıtlamayı kimse istemiyor.
- Tom answered the first question on the list.
- Tom listedeki ilk soruyu yanıtladı.
- I have to answer his letter.
- Onun mektubunu yanıtlamak zorundayım.
- Sami wanted Layla to answer some tough questions on her past.
- Sami, Layla'dan geçmişiyle ilgili bazı zor soruları yanıtlamasını istedi.
- He knocked on the door but nobody answered.
- Kapıyı çaldı ama kimse yanıtlamadı.
- Nobody answered her.
- Kimse onu yanıtlamadı.
- Only I could answer the question correctly.
- Yalnızca ben, soruyu doğru olarak yanıtlayabilirdim.
- Tom asked Mary some questions and she answered them all.
- Tom Mary'ye bazı sorular sordu ve o hepsini yanıtladı.
- I have to answer the phone.
- Telefonu yanıtlamak zorundayım.
- Tom answered all the questions on the list.
- Tom listedeki tüm soruları yanıtladı.
- She answered in tears.
- O, gözyaşları içinde yanıtladı.
- Tom doesn't seem to want to answer this question.
- Tom bu soruyu yanıtlamak istiyor gibi görünmüyor.
- Tom answered the policeman's questions.
- Tom polisin sorularını yanıtladı.
- Tom told me to answer your questions.
- Tom, sorularını yanıtlamamı söyledi.
- Mary is answering the teacher's question.
- Mary öğretmenin sorusunu yanıtlıyor.
- I'll try to answer this question if I may.
- İzin verirseniz bu soruyu yanıtlamaya çalışayım.
- There are some important questions that science cannot answer.
- Bilimin yanıtlayamadığı bazı önemli sorular vardır.
- She was able to answer all the questions.
- Tüm soruları yanıtlamayı başardı.
- Tom answered the next question on the list.
- Tom listedeki bir sonraki soruyu yanıtladı.
- Sami naively answered all of Layla's questions.
- Sami enayi gibi Layla'nın tüm sorularını yanıtladı.
- The phone was ringing, but there was no one to answer it.
- Telefon çalıyordu ama yanıtlayacak kimse yoktu.
- The ease with which he answered the question surprised us.
- Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
- Tom lost no time answering the letter.
- Tom mektubu yanıtlarken hiç zaman kaybetmedi.
Show More (123)
|
| 5 |
answer |
yanıt |
n. |
|
- There you have a very precise answer to an amendment that is going to be put to the vote in plenary.
- İşte genel kurulda oylamaya sunulacak bir değişiklik önergesine çok kesin bir yanıtınız var.
- We have not yet received an answer to this question, but my personal prediction is unfortunately not optimistic.
- Bu soruya henüz bir yanıt alamadık, ancak kişisel tahminim ne yazık ki iyimser değil.
- No answer is given to this question.
- Bu soruya yanıt verilmemiştir.
- The answer is, two things, a few clichés and a reprieve.
- Yanıt olarak iki şey söylenebilir: Birkaç klişe ve bir erteleme.
- I should like to summarise my answers in a few points which are not new but which it is important to put into words.
- Yanıtlarımı yeni olmayan ancak kelimelere dökmenin önemli olduğu birkaç noktada özetlemek istiyorum.
- We are never given answers to our questions on the real trans-European networks, be they railways or roads.
- Demiryolları ya da karayolları olsun, gerçek trans-Avrupa ağlarına ilişkin sorularımıza hiçbir zaman yanıt alamıyoruz.
- Thank you for your answer to my question.
- Soruma verdiğiniz yanıt için teşekkür ederim.
- That is why you do not have a clear answer.
- Bu nedenle net bir yanıtınız yok.
- The answer I received has much to say about agreements.
- Aldığım yanıtın anlaşmalar hakkında söyleyecek çok şeyi var.
- That is something on which I would like an answer from you.
- Bu konuda sizden bir yanıt bekliyorum.
- It would be interesting to be given an answer to that question.
- Bu soruya bir yanıt almak ilginç olurdu.
- This Parliament has a right to be given answers to several questions.
- Bu Parlamentonun çeşitli sorulara yanıt alma hakkı vardır.
- Obviously, we have not found a final answer to this question.
- Açıkçası bu soruya nihai bir yanıt bulmuş değiliz.
- No satisfactory answer has been given to any of these questions.
- Bu soruların hiçbirine tatmin edici bir yanıt verilmemiştir.
- If I receive a satisfactory answer to my questions, I will be prepared to reconsider my amendment.
- Sorularıma tatmin edici bir yanıt alırsam, değişiklik önergemi yeniden değerlendirmeye hazır olacağım.
- Thank you very much for this detailed answer and also for your intensive involvement in this area.
- Bu ayrıntılı yanıtınız ve bu alandaki yoğun katılımınız için çok teşekkür ederim.
- Could I have a precise answer to this question?
- Bu soruya kesin bir yanıt alabilir miyim?
- What would be your answers to these questions?
- Bu sorulara sizin yanıtınız ne olurdu?
- We would like answers to all these questions.
- Tüm bu sorulara yanıt istiyoruz.
- This is where everyone will be looking on that World Day and we must come up with a European answer to that problem.
- Dünya Günü'nde herkesin bakacağı yer burası ve bu soruna Avrupalı bir yanıt bulmalıyız.
- And if the answer is no, ask again in the future if another opportunity presents itself.
- Eğer yanıt hayır ise, gelecekte başka bir olasılık çıkarsa tekrar sorun.
- We think the decision ends in the answers given to these questions.
- Sanıyoruz karar, aslen bu sorulara verilen yanıtlarda bitiyor.
- Experts avoid answers that cause harm to people they serve.
- Uzmanlar hizmet verdikleri kişilere zarar verecek yanıtlardan kaçınırlar.
- Do you have an answer?
- Bir yanıtın var mı?
- My father told me to write an answer and post it at once.
- Babam bana, bir yanıt yazıp hemen postalamamı söyledi.
- Compare your answer with hers.
- Yanıtınızı onunkiyle karşılaştırın.
- If the universe is an answer, what is the question?
- Evren bir yanıtsa, soru nedir?
- The answer to this question is easy.
- Bu sorunun yanıtı kolaydır.
- Tom's answer didn't make any sense.
- Tom'un yanıtı hiç mantıklı değildi.
- I'm about to tell you the answer.
- Sana yanıtı söylemek üzereyim.
- I'm seeking answers.
- Ben yanıt arıyorum.
- If you don't ask the right question, you won't get the right answer.
- Doğru soruyu sormazsan doğru yanıtı alamazsın.
- Have you found an answer to this question?
- Bu soruya bir yanıt buldunuz mu?
- The answer irritated me.
- Yanıt, beni irite etti.
- His answer depends on his mood.
- Yanıtı onun ruh haline bağlıdır.
- I'm looking forward to receiving a favorable answer from you.
- Sizden tatminkar bir yanıt almayı dört gözle bekliyorum.
- This question seems to allow two answers.
- Görünüşe göre bu soruya iki yanıt verilebilir.
- The answer to your question is very simple.
- Senin sorunun yanıtı çok kolay.
- I admit this is an ambiguous answer.
- Ben bunun belirsiz bir yanıt olduğunu kabul ediyorum.
- This question has no answer.
- Bu sorunun yanıtı yoktur.
- His answer is far from right.
- Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- That's the correct answer.
- O, doğru yanıt.
- Find the correct answer!
- Doğru yanıtı bul!
- I know the answer.
- Ben yanıtı biliyorum.
- The answer is a no-brainer.
- Yanıt basit.
- Your answer is very far from the purpose.
- Yanıtınız amaçtan çok uzak.
- A good question contains half the answer.
- İyi bir soru, yanıtın yarısını içerir.
- Do you think there is another answer to this difficult problem?
- Sizce bu zor sorunun başka bir yanıtı var mı?
- I think I deserve an answer.
- Bir yanıtı hak ettiğimi düşünüyorum.
- Tom said that he doesn't know the answer.
- Tom yanıtı bilmediğini söyledi.
- I didn't have a real good answer.
- Gerçek iyi bir yanıtım yoktu.
- To find the answer to this question, I went to the city library.
- Bu sorunun yanıtını bulmak için kent kütüphanesine gittim.
- I can't get an answer from them.
- Ben onlardan bir yanıt alamadım.
- The answer irritated me.
- Yanıt, beni öfkelendirdi.
- I know the answer to that question.
- O sorunun yanıtını biliyorum.
- I don't think you want to know the answer.
- Yanıtı bilmek istediğini sanmıyorum.
- The answer was easy.
- Yanıt kolaydı.
- Yes, it is the correct answer.
- Evet, o doğru yanıt.
- The answer was yes.
- Yanıt evetti.
- That's not the answer.
- Yanıt bu değil.
- And what was her answer?
- Ve onun yanıtı neydi?
- Compare your answer with his.
- Yanıtınızı onunkiyle karşılaştırın.
- We're still awaiting an answer.
- Hâlâ bir yanıt bekliyoruz.
- I want answers to all of my questions.
- Tüm sorularıma yanıt istiyorum.
- Your answer is still not correct.
- Yanıtınız hala doğru değil.
- I think your answer is accurate.
- Sanırım senin yanıtın doğru.
Show More (63)
|
| 6 |
answer |
yanıt vermek |
v. |
|
- That is a question I have been in no position to obtain a clear answer to.
- Bu soruya net bir yanıt verebilecek durumda değilim.
- However, I cannot possibly give a detailed answer to your very precise questions.
- Bununla birlikte çok kesin sorularınıza ayrıntılı bir yanıt vermem mümkün değil.
- The World Anti-doping Agency was created precisely to answer such questions.
- Dünya Anti-doping Ajansı tam da bu tür sorulara yanıt vermek için kurulmuştur.
- Liberalisation will produce all its benefits only if we have first provided a definite answer to this question.
- Liberalleşme, ancak bu soruya kesin bir yanıt verdiğimiz takdirde tüm faydalarını üretecektir.
- The Commission is much better placed to give you a full answer to your question.
- Komisyon, sorunuza tam bir yanıt vermek için çok daha iyi bir konumdadır.
- I cannot provide an accurate answer to this question at the moment.
- Bu soruya şu anda doğru bir yanıt veremiyorum.
- The rapporteur answered yes to the first question.
- Raportör ilk soruya evet yanıtını vermiştir.
- Thank you for such a comprehensive answer to seven questions.
- Yedi soruya böylesine kapsamlı bir yanıt verdiğiniz için teşekkür ederim.
- The rapporteur has given a broad answer to that question.
- Raportör bu soruya geniş bir yanıt vermiştir.
- These questions cannot yet be answered in the affirmative, in my opinion.
- Kanımca bu sorulara henüz olumlu yanıt verilemez.
- Content marketing should answer questions your readers are searching for.
- İçerikle pazarlama, okuyucularınızın aradığı sorulara yanıt vermelidir.
- Tom doesn't have to answer that question.
- Tom o soruya yanıt vermek zorunda değil.
- I can't give you an answer now.
- Şu an sana bir yanıt veremem.
- Don't answer that phone.
- O telefona yanıt verme.
- Tom didn't give me the answer I expected.
- Tom bana beklediğim yanıtı vermedi.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruya doğru yanıtı verebildim.
- Sami won't answer my calls.
- Sami çağrılarıma yanıt vermeyecek.
- He was unable to answer my question.
- Soruma yanıt veremedi.
- He made a positive answer.
- O olumlu bir yanıt verdi.
- She gave us a vague answer.
- O bize belirsiz bir yanıt verdi.
- I can't answer you here and now.
- Sana şimdi yanıt veremem.
- Let's try to answer these questions.
- Bu sorulara yanıt vermeye çalışalım.
- Tom answered his phone.
- Tom telefonuna yanıt verdi.
- I want an answer to that question.
- O soruya bir yanıt vermek istiyorum.
- Do I have to answer in English?
- İngilizce yanıt vermek zorunda mıyım?
- They will give us the answer in five or six days.
- Onlar beş ya da altı gün içinde bize yanıtı verecekler.
- Please answer me when I speak to you.
- Seninle konuştuğum zaman lütfen bana yanıt ver.
- Please answer the telephone.
- Lütfen telefona yanıt ver.
- Think carefully before answering.
- Yanıt vermeden önce dikkatlice düşün.
- You don't have to answer today.
- Bugün yanıt vermek zorunda değilsin.
- And what did she answer?
- Ve o ne yanıt verdi?
- Tom answered my question with a positive response.
- Tom soruma olumlu yanıt verdi.
- Tom answered in the same language.
- Tom aynı dilde yanıt verdi.
- Tom couldn't answer the last question.
- Tom son soruya yanıt veremedi.
- I'd like to ask Tom to answer some questions.
- Tom'dan bazı sorulara yanıt vermesini isteyeceğim.
- Why didn't you answer?
- Neden yanıt vermedin?
- I banged on the door, but nobody answered.
- Ben kapıyı çaldım ama kimse yanıt vermedi.
- Answer in Berber.
- Berberice olarak yanıt ver.
- Everyone but him can answer this question.
- Onun dışında herkes bu soruya yanıt verebilir.
- Tom gave the wrong answer.
- Tom yanlış yanıt verdi.
- You don't have to answer all of the questions.
- Soruların hepsine yanıt vermek zorunda değilsin.
- I can't give you the answer today.
- Bugün sana yanıt veremem.
- I don't want to give the wrong answer.
- Yanlış yanıt vermek istemiyorum.
- You don't have to answer this question.
- Bu soruya yanıt vermek zorunda değilsiniz.
- Layla wasn't answering.
- Layla yanıt vermiyordu.
- I cannot answer your question.
- Soruna yanıt veremem.
- The phone rang, but I didn't answer.
- Telefon çaldı ama yanıt vermedim.
- You have no right to answer.
- Yanıt verme hakkın yok.
- I could answer all the questions.
- Tüm sorulara yanıt verebildim.
- You still haven't given me an answer.
- Bana hala bir yanıt vermedin.
Show More (47)
|
| 7 |
answer |
cevap ver! |
expr. |
|
- Now, be nice and answer the lady's question.
- Şimdi kibar ol ve hanımefendinin sorusuna cevap ver.
- Now, be nice and answer the lady's question.
- Şimdi nazik ol ve hanımefendinin sorusuna cevap ver.
- Tom, answer me!
- Tom, cevap ver!
- Answer them.
- Onlara cevap ver.
- Come on, answer quickly.
- Hadi, çabuk cevap ver.
- Answer in Berber.
- Berberice cevap ver.
- Answer this question once again, please.
- Lütfen bu soruya bir kez daha cevap ver.
- Please give us your answer as soon as possible.
- Lütfen mümkün olduğu kadar kısa sürede bize cevabını ver.
- Please answer in French.
- Lütfen Fransızca cevap ver.
- Answer my letter or I will not write to you anymore.
- Mektubuma cevap ver yoksa artık sana yazmam.
- Just answer one question.
- Sadece bir soruya cevap ver.
- Just give me an answer.
- Yalnızca bana bir cevap ver.
- Answer as soon as possible!
- Mümkün olduğunca çabuk cevap ver!
- Answer me right now.
- Bana derhal cevap ver.
- Come on, answer quickly.
- Haydi, çabuk cevap ver.
- Answer my question carefully.
- Soruma dikkatlice cevap ver.
- Give me an answer!
- Bana cevap ver!
- Answer in Berber.
- Berberice olarak cevap ver.
- Answer this question once more, please.
- Lütfen bu soruya bir kez daha cevap ver.
- Answer the telephone, will you?
- Telefona cevap ver, olur mu?
- Give me a definite answer.
- Bana kesin bir cevap ver.
- Just give me an answer.
- Bana bir cevap ver.
- Please answer this question one more time.
- Lütfen bu soruya bir kez daha cevap ver.
- Answer me right now.
- Bana hemen cevap ver.
Show More (22)
|
| 8 |
answer |
çözüm |
n. |
|
- I believe that 'education, education, education' is the real answer to poverty.
- Yoksulluğa karşı gerçek çözümün 'eğitim, eğitim, eğitim' olduğuna inanıyorum.
- Labels and traceability are one answer.
- Etiketler ve izlenebilirlik çözümlerden sadece bir tanesidir.
- Cover-ups or even sweeping issues under the carpet are not the answer.
- Örtbas etmek ya da sorunları halının altına süpürmek çözüm değildir.
- The only answer to poverty in Latin America is sustainable economic development.
- Latin Amerika'da yoksulluğa karşı tek çözüm sürdürülebilir ekonomik kalkınmadır.
- So for the ultimate in clean, green driving, perhaps hydrogen really is the answer.
- Demem o ki temiz, çevreci bir sürüş için belki de nihai çözüm gerçekten hidrojendir.
- He said the only answer was a slave rebellion.
- Tek çözümün köle isyanı olduğunu söylüyordu.
- Violence is never the answer.
- Şiddet asla çözüm değildir.
- Running away isn't the answer.
- Kaçmak çözüm değil.
- Major surgery isn't the answer.
- Büyük bir ameliyat çözüm değil.
Show More (6)
|
| 9 |
answer |
doğru cevap vermek |
v. |
|
- I shall, however, try to answer as accurately as I can.
- Bununla birlikte, elimden geldiğince doğru cevap vermeye çalışacağım.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruya doğru cevap verebildim.
- Only I could answer the question correctly.
- Soruya sadece ben doğru cevap verebilirdim.
- You have only one chance to answer correctly.
- Doğru cevap vermek için sadece bir şansınız var.
Show More (1)
|
| 10 |
answer |
karşılık vermek |
v. |
|
- The dog answers to the name John.
- Köpek, John ismine karşılık veriyor.
- Nobody answered me.
- Hiç kimse bana karşılık vermedi.
Show More (-1)
|
| 11 |
answer |
telefonu açmak |
v. |
|
- Finally you were able to answer my calls.
- Sonunda telefonlarımı açabildiniz.
- If Tom calls you, don't answer it.
- Tom seni ararsa telefonu açma.
Show More (-1)
|
| 12 |
answer |
hesap vermek |
v. |
|
- I don't have to answer to anyone.
- Kimseye hesap vermek zorunda değilim.
- Democratic governments are supposed to answer to the people.
- Demokratik hükümetlerin halka hesap vermesi gerekir.
Show More (-1)
|
| 13 |
answer |
karşılık |
n. |
|
- My prayers were answered.
- Dualarım karşılık buldu.
Show More (-2)
|
| 14 |
answer |
bakmak (kapı/telefon) |
v. |
|
- Could you answer the phone for me?
- Telefona benim yerime bakabilir misin?
Show More (-2)
|
| 15 |
answer |
tepki |
n. |
|
- The dog answers to the name of Blackie.
- Köpek, Blackie adına tepki veriyor.
Show More (-2)
|
