|
- Zimbabwe is a beautiful and once prosperous country with the potential to be the bread basket for the region.
- Zimbabve, bölgenin ekmek sepeti olma potansiyeline sahip güzel ve bir zamanlar müreffeh bir ülkedir.
- It has the right to bread and freedom; it has the right to the future.
- Ekmek ve özgürlük hakkı vardır; gelecek hakkı vardır.
- I believe there were certainly circuses this time in Rome, but the bread was forgotten.
- Roma'da bu sefer kesinlikle sirkler olduğuna inanıyorum ama ekmek unutuldu.
- I believe there were certainly circuses this time in Rome, but the bread was forgotten.
- Roma'da bu kez kesinlikle sirkler olduğuna inanıyorum, ancak ekmek unutuldu.
- Managing the economy irresponsibly would have meant bread today and hunger tomorrow.
- Ekonomiyi sorumsuzca yönetmek bugün ekmek, yarın açlık anlamına gelebilirdi.
- Zimbabwe was once the bread basket of Africa.
- Zimbabve bir zamanlar Afrika'nın ekmek sepetiydi.
- Women are not even allowed to take part in the distribution of bread under the UN world food programme.
- BM dünya gıda programı kapsamında ekmek dağıtımında kadınların yer almasına bile izin verilmiyor.
- He also liked to dip bread into the blood of his enemies and eat it.
- Ayrıca, düşmanlarının kanına ekmek batırarak yemeyi severdi.
- He also liked to dip bread into the blood of his enemies and eat it.
- Ayrıca düşmanlarının kanına ekmek batırıp yemeyi de severdi.
- Bread, rose and freedom have never been alternatives together.
- Ekmek, gül ve hürriyet hiçbir zaman birlikte alternatif olmamıştır.
- Items like bread, milk, and meat were unavailable or could only be obtained on the black market.
- Ekmek, süt ve et gibi ürünler bulunamıyor ya da sadece karaborsadan temin edilebiliyordu.
- Bread, rose and freedom have never been alternatives together.
- Ekmek, gül ve hürriyet, hiçbir zaman bir arada alternatif olmadı.
- Can a person who steals bread be executed for the sake of the world order?
- Ekmek çalan bir insan dünya düzeni uğruna idam edilebilir mi?
- Bread, rose and freedom have never been alternatives together.
- Ekmek, gül ve özgürlük hiçbir zaman bir arada alternatif olmamıştır.
- He also liked to dip bread into the blood of his enemies and eat it.
- Ayrıca ekmeği düşmanlarının kanına batırıp yemeyi de severdi.
- It'd be great if you could pick up some bread before you come home.
- Eve gelmeden önce biraz ekmek alırsanız çok iyi olur.
- He didn't buy bread.
- O ekmek almadı.
- How much bread did you eat?
- Ne kadar ekmek yedin?
- How much did the bread cost?
- Ekmek ne kadar tuttu?
- I often buy bread from the bakery next to the post office.
- Postanenin yanındaki fırından sık sık ekmek alırım.
- Eat the bread!
- Ekmeği ye!
- There is an oven to bake bread in the kitchen.
- Mutfakta ekmek pişirmek için bir fırın var.
- Where's the bread?
- Ekmek nerede?
- This is unsliced bread.
- Bu dilimlenmemiş ekmek.
- Tom is cutting the bread.
- Tom ekmeği kesiyor.
- Baking bread is an art.
- Ekmek pişirmek bir sanattır.
- If you are hungry, you can eat the bread.
- Açsan, ekmeği yiyebilirsin.
- Man cannot live by bread alone.
- İnsan sadece ekmekle yaşayamaz.
- Tell me what kind of bread you'd like to eat.
- Bana ne tür ekmek yemek istediğini söyle.
- The bread is in the oven.
- Ekmek fırındadır.
- Tom taught Mary how to bake bread.
- Tom Mary'ye ekmek pişirmeyi öğretti.
- This bread smells very good.
- Bu ekmek çok güzel kokuyor.
- I'm going to buy some bread.
- Biraz ekmek alacağım.
- Tom told me to go buy some bread.
- Tom bana gidip biraz ekmek almamı söyledi.
- He used to have bread for breakfast.
- Kahvaltıda ekmek yerdi.
- Bread is made from flour.
- Ekmek undan yapılır.
- Do you need bread, sausage and cheese?
- Ekmek, sosis ve peynir ister misin?
- Where is the bread?
- Ekmek nerede?
- There is not enough bread for so much chorizo.
- Bu kadar domuz sucuğuna yetecek kadar ekmek yok.
- She has a special way of making bread.
- Onun ekmeği özel bir şekilde yapma tarzı var.
- Tom bought some bread.
- Tom biraz ekmek aldı.
- Eat bread and drink water.
- Ekmek ye ve su iç.
- We divided the bread into two pieces.
- Ekmeği iki parçaya böldük.
- Will you buy me some bread, please?
- Bana biraz ekmek alır mısın, lütfen?
- He buys bread.
- O ekmek alır.
- Give me the big knife to cut the bread.
- Ekmeği kesmek için bana büyük bıçağı ver.
- This dish is eaten without bread.
- Bu yemek ekmeksiz yenir.
- I didn't buy bread.
- Ekmek almadım.
- The boy is eating bread.
- Çocuk ekmek yiyor.
- Tom doesn't buy bread.
- Tom ekmek almıyor.
- I don't slice their bread.
- Onların ekmeğini dilimlemem.
- Do you want bread?
- Ekmek ister misin?
- We eat butter on bread.
- Tereyağını ekmeğe sürüp yiyoruz.
- Put away the bread.
- Ekmeği yerine koy.
- This really is good bread.
- Bu gerçekten iyi bir ekmek.
- She buys bread.
- Ekmek alıyor.
- The bread's on the table.
- Ekmek masada.
- They are eating bread.
- Onlar ekmek yiyor.
- Did you eat all the bread?
- Ekmeğin hepsini yedin mi?
- It'd be great if you could pick up some bread before you come home.
- Eve gelmeden önce ekmek alırsan harika olur.
- The bread on this sandwich is dry.
- Bu sandviçin ekmeği kuru.
- There is not enough bread for so much chorizo.
- Bu kadar çok sucuk için yeterince ekmek yok.
- Will tomorrow's breakfast be bread, or rice?
- Yarınki kahvaltı ekmek mi yoksa pilav mı olacak?
- I love bread.
- Ben ekmeği severim.
- That bread has started to go stale.
- Ekmek bayatlamaya başladı.
- We are applying butter on our bread.
- Biz ekmeğimize tereyağı sürüyoruz.
- I bought two loaves of bread.
- İki somun ekmek aldım.
- Tom has a bread machine.
- Tom'un ekmek makinesi var.
- She has a little bread.
- Biraz ekmeği var.
- Please tell Tom to buy some bread on the way home.
- Lütfen eve giderken Tom'a biraz ekmek almasını söyle.
- Many young people in Japan eat bread for breakfast.
- Japonya'da birçok genç kahvaltıda ekmek yiyor.
- This bread contains too much gluten for me.
- Bu ekmek benim için çok fazla gluten içeriyor.
- How often do you buy bread?
- Ne sıklıkta ekmek alıyorsunuz?
- We don't need bread to eat this dish.
- Bu yemeği yemek için ekmeğe ihtiyacımız yok.
- Let me buy bread.
- Ekmek alayım.
- The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire.
- Ekmek, kamp ateşinin açık alevinde pişirildiği için kavrulmuştu.
- Mary divided the bread into two pieces.
- Mary ekmeği iki parçaya böldü.
- That man ate bread.
- Şu adam ekmek yedi.
- Tom isn't buying bread.
- Tom ekmek satın almıyor.
- I bake two or three loaves of bread every week.
- Her hafta iki ya da üç somun ekmek pişiriyorum.
- The man is eating bread.
- Adam ekmek yiyor.
- Tom reminded Mary that she needed to buy some bread.
- Tom, Mary'ye ekmek alması gerektiğini hatırlattı.
- He ate bread and meat.
- Ekmek ve et yedi.
- I bought some bread.
- Biraz ekmek aldım.
- Tom tossed some bread to his dog.
- Tom köpeğine biraz ekmek attı.
- The bread's on the table.
- Ekmek masanın üstünde.
- Well, I bake bread.
- Peki, ben ekmek pişiriyorum.
- The bread really smells good.
- Ekmek gerçekten güzel kokuyor.
- My mother bakes bread and cookies on weekends.
- Annem hafta sonları ekmek ve kurabiye pişirir.
- The bread is baking in the oven.
- Ekmek fırında pişiyor.
- My breakfast usually consists of coffee with milk, a piece of bread and jam, a small banana, a piece of orange and some dried plums.
- Kahvaltım genellikle sütlü kahve, bir parça ekmek ve reçel, küçük bir muz, bir parça portakal ve biraz kuru erikten oluşur.
- There are many different types of German bread.
- Alman ekmeğinin birçok farklı türü vardır.
- Give me that bread.
- O ekmeği bana ver.
- He used to have bread for breakfast.
- O kahvaltı için ekmek yerdi.
- I eat bread without oil.
- Ben yağsız ekmek yerim.
- The mice ate some of the bread.
- Fareler ekmeğin bir kısmını yedi.
- You buy bread.
- Ekmek satın alırsın.
- I bought some bread on the way home from work.
- İşten eve giderken bir ekmek aldım.
- Tom didn't buy any bread.
- Tom hiç ekmek almadı.
Show More (96)
|