1 |
diverge |
birbirinden ayrılmak |
v. |
|
- The sea and land species diverged millions of years before.
- Deniz ve kara türleri milyonlarca yıl önce birbirinden ayrılmış.
- Clearly, these points of view diverge.
- Açıkçası, bu bakış açıları birbirinden ayrılıyor.
Show More (-1)
|
2 |
diverge |
ayrılmak |
v. |
|
- After five miles, the path diverges into two separate ways.
- Beş mil sonra yol iki ayrı yöne ayrılıyor.
- They walked along the road together until they reached the village, but then their paths diverged.
- Köye varana kadar yol boyunca birlikte yürüdüler, ama sonra yolları ayrıldı.
Show More (-1)
|
3 |
diverge |
uyuşmamak |
v. |
|
- The colour choice was what the couple's ideas diverged from each other's.
- Renk seçimi, çiftin fikirlerinin uyuşmadığı noktaydı.
Show More (-2)
|
4 |
diverge |
uzaklaşmak |
v. |
|
- This is how practical Europe is gradually diverging from the Europe of intentions, making people more uneasy.
- İşte bu şekilde pratik Avrupa, niyetlerin Avrupa'sından giderek uzaklaşmakta ve insanları daha da tedirgin etmektedir.
Show More (-2)
|