Tureng - expensive - Englisch Türkisch Sätze

Verlauf

	Englisch	Türkisch
1	expensive	pahalı	adj.
	Norris can afford that expensive car. Norris'in o pahalı arabayı almaya gücü yeter. The most expensive country is almost twice as expensive as the cheapest. En pahalı ülke en ucuza göre neredeyse iki kat daha pahalı. So much for the heated debates that we are always having about how expensive this is all supposed to be. Tüm bunların ne kadar pahalı olması gerektiği konusunda her zaman yaptığımız hararetli tartışmalar için çok fazla. The current system is inefficient and expensive. Mevcut sistem verimsiz ve pahalıdır. The railways are bad, too slow, too expensive, unreliable. Demir yolları kötü, çok yavaş, çok pahalı ve güvenilmez. It is at least four times as expensive to support a livestock unit of beef, compared to that of sheepmeat. Bir birim sığır etini desteklemek, koyun etine kıyasla en az dört kat daha pahalıdır. I believe it to be obvious that we must ensure that it does not become still more expensive. Bunun daha da pahalı hale gelmemesini sağlamamız gerektiğinin açık olduğuna inanıyorum. They are expensive and the amount of money involved is substantial. Pahalıdırlar ve önemli miktarda para söz konusudur. The European Union is already expensive for taxpayers. Avrupa Birliği vergi mükellefleri için zaten pahalı. Neither should this directive mean expensive agricultural aid for certain Member States. Bu direktif bazı Üye Devletler için pahalı tarımsal yardım anlamına da gelmemelidir. Restoring confidence in the food chain has been a slow, tedious and indeed expensive process. Gıda zincirinde güvenin yeniden tesis edilmesi yavaş, sıkıcı ve gerçekten de pahalı bir süreç olmuştur. It is too long-term and too expensive. Çok uzun vadeli ve çok pahalı. Our public pensions systems are too expensive and have also ceased to be financeable. Kamu emeklilik sistemlerimiz çok pahalıdır ve finanse edilebilir olmaktan da çıkmıştır. From that point of view, it is expensive for those people. Bu açıdan bakıldığında, bu insanlar için pahalı. Above all, though, they regard flying as extremely expensive. Her şeyden önce, uçmanın son derece pahalı olduğunu düşünüyorlar. Troop deployment, as we know, is expensive and very prone to failure. Bildiğimiz gibi asker sevkiyatı pahalı ve başarısızlığa çok yatkındır. Some Member States consider the proposal too expensive. Bazı Üye Devletler, önerinin çok pahalı olduğunu düşünmektedir. Contrary to the normal rules of economics, the more low-sulphur fuel is required, the more expensive it gets. Normal ekonomi kurallarının aksine, ne kadar düşük sülfürlü yakıt gerekiyorsa, o kadar pahalı hale geliyor. Patent processing times are very long and application is expensive. Patent işlem süreleri çok uzun ve başvuru pahalı. This is a very expensive form of aid, which does not reduce the underlying problem of over-capacity. Bu çok pahalı bir yardım şeklidir ve temelde yatan aşırı kapasite sorununu azaltmamaktadır. With that degree of cooperation the most expensive part of the scheme - collection costs - are minimised. Bu derece bir işbirliği ile programın en pahalı kısmı olan tahsilat masrafları en aza indirilmiş olur. These are expensive and are costing more and more; they will probably be too expensive as soon as tomorrow. Bunlar pahalı ve giderek daha pahalıya mal oluyor; muhtemelen yarın çok pahalı olacaklar. One of the reasons for this is that medicines are for the most part too expensive for the people of those countries. Bunun nedenlerinden biri, ilaçların bu ülkelerdeki insanlar için çoğunlukla çok pahalı olmasıdır. This is also a very expensive system. Bu aynı zamanda çok pahalı bir sistemdir. The EUR 40 billion a year that the European Union spends on the CAP is an expensive way to distort our farming industry. Avrupa Birliği'nin OTP için harcadığı yıllık 40 milyar Avro, tarım sektörümüzü bozmanın pahalı bir yoludur. Secondly, cities and municipalities are terrified that it will be incredibly expensive for them. İkinci olarak, şehirler ve belediyeler bunun kendileri için inanılmaz derecede pahalı olacağından korkuyorlar. The renewable and alternative sources of energy we advocate are expensive. Savunduğumuz yenilenebilir ve alternatif enerji kaynakları pahalıdır. In many cases, repairs to these churches are phenomenally expensive for parishioners. Birçok durumda bu kiliselerin onarımı cemaat için olağanüstü pahalıdır. They have resolved a number of them, but in some cases their activities have become extremely expensive. Bunların bir kısmını çözüme kavuşturdular, ancak bazı durumlarda faaliyetleri son derece pahalı hale geldi. This is also a very expensive system. Bu aynı zamanda çok pahalı da bir sistemdir. This is a very expensive form of aid, which does not reduce the underlying problem of over-capacity. Bu çok pahalı bir yardım şeklidir ve temelde yatan kapasite fazlası sorununu azaltmaz. For some products, the United States was even the most expensive market. Hatta bazı ürünler için Amerika Birleşik Devletleri en pahalı pazar olmuştur. This results in the same tools being cheap in one country and expensive in another. Bu da aynı araçların bir ülkede ucuz, diğerinde pahalı olması sonucunu doğurmaktadır. I think that is much too expensive for the present time and at this stage! Bence bu şu an için ve bu aşamada çok pahalı! Pesticides are expensive commodities and farmers only use them where necessary. Böcek ilaçları pahalı ürünlerdir ve çiftçiler bunları yalnızca gerekli olduğu durumlarda kullanırlar. Pesticides are expensive commodities and farmers only use them where necessary. Pestisitler pahalı ürünlerdir ve çiftçiler bunları sadece gerekli olduğu durumlarda kullanırlar. If we now make the transfer of capital expensive and limit and regulate it, the effect would only be counter-productive. Eğer şimdi sermaye transferini pahalı hale getirir, sınırlar ve düzenlersek bunun etkisi sadece ters yönde olacaktır. It is very expensive and very unreliable and we need to offer financial incentives in that respect. Bu çok pahalı ve çok güvenilmez bir yöntem ve bu konuda mali teşvikler sunmamız gerekiyor. The most expensive country is almost twice as expensive as the cheapest. En pahalı ülke en ucuza göre neredeyse iki kat daha pahalıdır. The old ones were getting very noisy and very expensive. Eskileri çok gürültülü ve çok pahalı olmaya başlamıştı. The more expensive a packet of cigarettes, the bigger the incentive to stop smoking. Bir paket sigara ne kadar pahalı olursa sigarayı bırakma teşviki de o kadar büyük olur. Member States have taken positive and expensive steps to deal with BSE. Üye Devletler BSE ile başa çıkmak için olumlu ve pahalı adımlar atmışlardır. It is not very expensive. Çok pahalı değil. The rich countries buy cheap agricultural produce and sell expensive industrial goods, including medicines. Zengin ülkeler ucuz tarım ürünleri satın alıp, ilaçlar da dahil olmak üzere pahalı sanayi malları satmaktadır. So much for the heated debates that we are always having about how expensive this is all supposed to be! Tüm bunların ne kadar pahalı olması gerektiği konusunda her zaman yaptığımız hararetli tartışmalar buraya kadarmış! These medicinal products are patent protected and in general expensive. Bu tıbbi ürünler patent korumalıdır ve genel olarak pahalıdır. The Third World had to supply cheap raw materials, and subsequently buy expensive industrial products from Europe. Üçüncü Dünya ucuz hammadde tedarik etmek ve ardından Avrupa'dan pahalı sanayi ürünleri satın almak zorundaydı. State subsidies have never been of benefit to anything at all and are expensive for the Member States. Devlet sübvansiyonları hiçbir zaman hiçbir fayda sağlamamıştır ve Üye Devletler için pahalıdır. It is more than just a matter of high-flown speeches and expensive documents. Bu sadece gösterişli konuşmalar ve pahalı belgelerden ibaret değildir. Applying for, and obtaining, patents is an expensive business. Patent başvurusunda bulunmak ve patent almak pahalı bir iştir. But non-enlargement is expensive, too. Ancak genişlememek de pahalıdır. The railways are bad, too slow, too expensive, unreliable. Demiryolları kötü, çok yavaş, çok pahalı ve güvenilmez. Some critics think and claim that sugar is too expensive, however. Bazı eleştirmenler ise şekerin çok pahalı olduğunu düşünmekte ve iddia etmektedir. However they are heavy, so expensive in space industry. Ancak ağırdırlar, uzay endüstrisinde çok pahalıdırlar. The penniless kid bought me an expensive dish. Çulsuz velet, bana pahalı bir yemek ısmarladı. Any wristwatch is fine if it's not too expensive. Çok pahalı değilse herhangi bir kol saati iyidir. The penniless kid bought me an expensive dish. Meteliksiz çocuk bana pahalı bir yemek aldı. It was far too expensive for the hospital. Hastane için çok pahalıydı. The penniless kid bought me an expensive dish. Beş parasız velet bana pahalı bir tabak aldı. How expensive is too expensive? Ne kadar pahalı çok pahalı demektir? I am wearing an expensive watch. Pahalı bir saat takıyorum. Taxis are expensive. Taksiler pahalıdır. My college tuition is too expensive. Üniversite harçlarım çok pahalı. Horse riding is an expensive hobby. At binmek pahalı bir hobidir. A honeymoon in Canada is expensive. Kanada'da balayı yapmak pahalıdır. We are wearing expensive jewels. Biz pahalı mücevherler takıyoruz. They thought it would be too expensive to build a factory here. Onlar burada bir fabrika inşa etmenin çok pahalı olacağını düşündü. It was too expensive. O, çok pahalıydı. It looks like Tom only wears expensive clothes. Görünüşe göre Tom sadece pahalı kıyafetler giyiyor. I think that's a little too expensive. Bence bu biraz fazla pahalı. That kind is twice as expensive. O tür iki kat pahalı. Few people can buy such an expensive car. Çok az insan bu kadar pahalı bir araba alabilir. The restaurant we went to wasn't so expensive. Gittiğimiz restoran o kadar da pahalı değildi. These are expensive. Bunlar pahalı. I'm going to the most expensive hotel I can find. Bulabildiğim en pahalı otele gidiyorum. Pets can be very expensive. Evcil hayvanlar çok pahalı olabiliyor. It's a very expensive process. Bu çok pahalı bir süreç. Raspberries are very expensive. Ahududu çok pahalıdır. My computer is expensive. Benim bilgisayarım pahalıdır. I'll take the most expensive one. En pahalı olanı alacağım. Tom broke Mary's expensive Chinese Ming vase. Tom, Mary'nin pahalı Çin Ming vazosunu kırdı. The surgery is very expensive. Ameliyat çok pahalı. It is very expensive. O çok pahalı. Tom was sitting near two men in expensive suits. Tom pahalı takım elbiseli iki adamın yanında oturuyordu. They are wearing expensive rings. Onlar pahalı yüzükler takıyor. It is very expensive. Çok pahalı. Are the train tickets expensive? Tren biletleri pahalı mı? This camera is very expensive. Bu kamera çok pahalı. Aeroplanes are expensive. Uçaklar pahalıdır. I want to get that classic car no matter how expensive it is. Ne kadar pahalı olursa olsun, o klasik arabayı almak istiyorum. Is that too expensive? O çok pahalı mı? Construction materials are expensive at the moment. İnşaat malzemeleri şu anda pahalı. I wonder why this is so expensive. Bunun niye bu kadar pahalı olduğunu merak ediyorum. Plasma TVs used to be very expensive, but now they're much cheaper. Plazma TV'ler eskiden çok pahalıydı, ama günümüzde çok daha ucuzlar. This watch is twice as expensive as that one. Bu saat ondan iki kat daha pahalı. That is very expensive! Bu çok pahalı! It's going to be expensive to do that. Bunu yapmak pahalı olacak. You wear expensive earrings. Pahalı küpeler takıyorsun. The metal bowl is expensive. Metal kase pahalıdır. Concert tickets are quite often expensive. Konser biletleri genellikle oldukça pahalıdır. She looked at a few dresses and picked the most expensive one. Birkaç elbiseye baktı ve en pahalı olanı seçti. The meat is expensive. Et pahalı. The book is expensive. Kitap pahalı. How often do you eat at an expensive restaurant? Ne sıklıkla pahalı bir restoranda yemek yersiniz? The book which I bought yesterday was expensive. Dün aldığım kitap çok pahalıydı. Tom and Mary went to an expensive restaurant. Tom ve Mary pahalı bir restorana gittiler. Tom wanted to buy Mary an expensive gift. Tom Mary'ye pahalı bir hediye satın almak istedi. Concert tickets are quite often expensive. Konser biletleri genellikle pahalıdır. The most expensive thing is land. En pahalı şey topraktır. It seems to me that this is too expensive. Bu bana çok pahalı görünüyor. Isn't the trip to Australia quite expensive? Avustralya'ya yolculuk oldukça pahalı değil mi? Life on Earth may be expensive. Dünya'daki yaşam pahalı olabilir. I don't think that we should buy such an expensive car. Bence bu kadar pahalı bir araba almamalıyız. It's so expensive! Çok pahalı! Some of the toy dolls are too expensive to buy. Oyuncak bebeklerden bazıları satın almak için çok pahalı. Whenever I find something I like, it's too expensive. Ne zaman beğendiğim bir şey bulsam, çok pahalı oluyor. This car is very expensive; in fact, it is the most expensive car I have ever seen. Bu araba çok pahalı; aslında şimdiye kadar gördüğüm en pahalı araba. These sunglasses were very expensive. Bu güneş gözlüğü çok pahalıydı. How expensive a piano is! Bir piyano ne kadar pahalı! That's too expensive for me to buy. Bunu almak benim için çok pahalı. This dress is too expensive. Bu elbise fazla pahalı. This is a very expensive horse. Bu çok pahalı bir at. This was pretty expensive. Bu oldukça pahalıydı. New York apartments are expensive. New York'ta daireler pahalıdır. Why is fish so expensive? Balık niçin çok pahalıdır? The trip was very expensive. Yolculuk çok pahalıydı. A piano is expensive. Bir piyano pahalıdır. Weddings are expensive. Düğünler pahalıdır. It must've been expensive. Bu pahalı olmalı. The heating must be expensive during the winter. Kış aylarında ısıtma pahalı olmalı. Mary doesn't want to wear expensive brand name clothes. Mary pahalı marka kıyafetler giymek istemiyor. Teeth whitening is expensive. Diş beyazlatma pahalıdır. This beautiful house is so expensive that we can't buy it. Bu güzel ev o kadar pahalı ki satın alamayız. Tom gave Mary a very expensive ring. Tom, Mary'ye çok pahalı bir yüzük verdi. First of all, it is too expensive. Her şeyden önce, bu çok pahalı. I would like to buy this watch, but unfortunately it's just too expensive. Bu saati almak isterdim ama ne yazık ki çok pahalı. Sami ordered an expensive coffee. Sami pahalı bir kahve sipariş etti. It was too expensive. Çok pahalıydı. Tom let the ashes from his cigarette fall on my expensive carpet. Tom sigarasının küllerini pahalı halımın üzerine düşürdü. That down pillow looks expensive. O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor. Tom sat by the pool drinking red wine and eating expensive cheese. Tom kırmızı şarap içerek ve pahalı peynir yiyerek havuzun yanında oturdu. It's really not that expensive. O kadar da pahalı değil. It could be expensive. Pahalı olabilir. I don't usually buy expensive clothes. Genellikle pahalı giysiler almam. He brags about owning an expensive car. O pahalı bir araba sahibi olma hakkında övünüyor. Tom bought an expensive bicycle. Tom pahalı bir bisiklet aldı. I can't buy a book this expensive. Bu kadar pahalı bir kitabı alamam. Landmines are cheap to put in place, but expensive to remove. Kara mayınlarını yerine koymak ucuzdur ama kaldırmak pahalıdır. Tom's school books are very expensive. Tom'un okul kitapları çok pahalı. Astronomy is an expensive hobby. Astronomi pahalı bir hobidir. They're wearing very expensive rings. Çok pahalı yüzükler takıyorlar. Layla bought Sami an expensive watch. Layla Sami'ye pahalı bir saat aldı. Building materials are expensive now. İnşaat malzemeleri artık pahalı. Tom doesn't usually buy expensive clothes. Tom genelde pahalı kıyafet almaz. The blue car is expensive. Mavi araba pahalı. Nothing is as expensive as what one does in vain. Hiçbir şey boşuna yapılanlar kadar pahalı değildir. This guitar is so expensive that I can't buy it. Bu gitar o kadar pahalı ki alamam. Desalination of water is worthwhile where fresh water is expensive. Tatlı suyun pahalı olduğu yerlerde suyun tuzdan arındırılması faydalıdır. I want to get that classic car no matter how expensive it is. Ne kadar pahalı olursa olsun o klasik arabayı almak istiyorum. Tom bought a very expensive camera. Tom çok pahalı bir kamera satın aldı. The graphics cards are insanely expensive. Ekran kartları inanılmaz pahalı. I am very fond of lobsters, but they are very, very expensive. Istakozlara çok düşkünüm ama onlar çok, çok pahalı. The reporter rented an expensive room. Muhabir pahalı bir oda kiraladı. This is a useful book and, what is more, it is not expensive. Bu yararlı bir kitap, dahası pahalı da değil. Tokyo is a very expensive place to live. Tokyo yaşamak için çok pahalı bir yerdir. Tom can't taste the difference between expensive wine and cheap wine. Tom pahalı şarap ile ucuz şarap arasındaki farkı tadamaz. It's not very expensive. Çok pahalı değil. Tom was wearing an expensive suit. Tom pahalı bir takım elbise giyiyordu. Tom doesn't usually buy expensive clothes. Tom genellikle pahalı kıyafetler almaz. This cellular phone is really expensive. Bu cep telefonu gerçekten çok pahalı. Paris is a rather expensive city. Paris oldukça pahalı bir şehir. Visiting a foreign country must be expensive. Yabancı bir ülkeyi ziyaret etmek pahalı olmalı. This coat is nice, but too expensive. Bu ceket güzel ama çok pahalı. It can be expensive. Pahalı olabilir. This wine is very expensive. Bu şarap çok pahalı. There was an expensive camera left in the classroom. Sınıfta bırakılmış pahalı bir kamera vardı. Meat is expensive nowadays. Bugünlerde et pahalı. Tom often buys expensive clothes. Tom sık sık pahalı kıyafetler satın alır. They're expensive. Onlar pahalı. Is that too expensive for you? Bu senin için çok mu pahalı? I felt out of place in the expensive restaurant. Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim. I'm afraid that place is a little too expensive. Korkarım orası biraz pahalı. Tom bought a very expensive horse. Tom çok pahalı bir at aldı. She has expensive tastes in cars. O, arabada pahalı zevklere sahip. If Tom had a lot of money, he'd probably buy himself an expensive car. Eğer Tom'un çok parası olsaydı, muhtemelen kendine pahalı bir araba alırdı. That looks expensive. Pahalı görünüyor. Photography is an expensive hobby. Fotoğrafçılık pahalı bir hobidir. That motorcycle isn't expensive. Motosiklet pahalı değil. She always buys expensive clothes. Daima pahalı kıyafetler alıyor. If it isn't expensive, I'll buy it. Eğer pahalı değilse bunu alırım. Sami bought some expensive champagne. Sami pahalı bir şampanya aldı. Hospitals are very expensive. Hastaneler çok pahalıdır. This watch is twice as expensive as that one. Bu saat onun iki katı kadar pahalıdır. Tom bought an expensive car. Tom pahalı bir araba satın aldı. It is very expensive to live here. Burada yaşamak çok pahalıdır. The graphics cards are insanely expensive. Ekran kartları delicesine pahalı. It's expensive though. O, yine de pahalı. This jacket isn't expensive, it's very cheap. Bu ceket pahalı değil, çok ucuz. I wanted to buy a suit, but it was too expensive. Bir takım elbise almak istedim ama aşırı pahalıydı. Food is too expensive. Yemek çok pahalı. Tom wanted to buy those sunglasses, but they were too expensive. Tom bu güneş gözlüğünü satın almak istedi ama o çok pahalıydı. Cars are expensive. Arabalar pahalı. Life in Japan is expensive. Japonya'da yaşam pahalıdır. Horse riding is an expensive hobby. Ata binmek pahalı bir hobidir. Who can afford to buy such an expensive house? Böyle pahalı bir eve kimin gücü yeter? This is too expensive! Bu çok pahalı! That guitar is so expensive that I can't buy it. O gitar o kadar pahalı ki onu satın alamam. These are expensive tickets. Bunlar pahalı biletler. Sami owned a very expensive home. Sami'nin çok pahalı bir evi vardı. Being poor is expensive. Fakir olmak pahalıdır. Tom doesn't want to buy an expensive engagement ring for Mary. Tom, Mary'ye pahalı bir nişan yüzüğü almayı istemiyor. Mary is wearing a very expensive necklace. Mary çok pahalı bir kolye takıyor. They're expensive. Pahalılar. That's too expensive. O çok fazla pahalı. She picked the most expensive dress. O en pahalı kıyafeti aldı. It looks really expensive. Bu gerçekten pahalı görünüyor. Tom gave Mary a very expensive ring. Tom, Mary'e çok pahalı bir yüzük verdi. I am wearing an expensive watch. Ben pahalı bir saat takıyorum. For being such an expensive wine, it really should taste better than this. Bu kadar pahalı bir şarap için tadı bundan daha iyi olmalı. She has expensive tastes in cars. Pahalı araba zevkleri var. What's your most expensive wine? En pahalı şarabınız hangisi? If you think education is expensive, consider the cost of ignorance. Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, bir de cehaletin maliyetini düşünün. Don't you think it might be a bit too expensive for us to buy? Sence de satın almak bizim için biraz pahalı değil mi? Living in Japan is very expensive. Japonya'da yaşamak çok pahalıdır. Good advice isn't always expensive. İyi tavsiye her zaman pahalı değildir. Everything is expensive here. Burada her şey pahalıdır. It would be very expensive. Çok pahalı olurdu. Going to the moon is expensive. Aya gitmek pahalı. It's an expensive hobby. Bu pahalı bir hobi. Beef is expensive nowadays. Et bugünlerde pahalı. Is it real expensive? O gerçekten pahalı mı? Tom has an expensive stereo system. Tom'un pahalı bir stereo sistemi var. The book I bought yesterday was expensive. Dün satın aldığım kitap pahalıydı. This cellphone is really expensive. Bu cep telefonu hakikaten pahalı. That tie is too expensive. O kravat çok pahalı. The problem is in that it's too expensive. Sorun şu ki çok pahalı. My coat wasn't expensive. Paltom pahalı değildi. Am I the only one who thinks this is too expensive? Bunun çok pahalı olduğunu düşünen bir tek ben miyim? Mary wears expensive jewelry. Mary pahalı mücevherler takar. Tom doesn't usually buy expensive clothes. Tom genelde pahalı giyinmez. That motorcycle isn't expensive. Şu motosiklet pahalı değil. That bag looks expensive. O çanta pahalı görünüyor. He showered her with expensive gifts. Onu pahalı hediyelere boğdu. The guitar is so expensive that I can't afford it. Gitar o kadar pahalı ki karşılayamıyorum. It's going to be expensive. Pahalı olacak. We know health care is expensive. Sağlık hizmetlerinin pahalı olduğunu biliyoruz. It's very expensive. O çok pahalı. Tom bought an expensive Christmas present for himself. Tom kendisi için pahalı bir Noel hediyesi aldı. The best things in life are expensive. Hayatta en iyi şeyler pahalıdır. I don't think it would be expensive to do that. Bunu yapmanın pahalı olacağını sanmıyorum. Tom bought a very expensive horse. Tom çok pahalı bir at satın aldı. This yacht is very expensive. Bu yat çok pahalıdır. Plasma TVs used to be very expensive, but now they're much cheaper. Plazma televizyonlar çok pahalıydılar ama şimdi çok daha ucuzlar. I don't think that we should buy such an expensive car. Böyle pahalı bir araba almamız gerektiğini sanmıyorum. The taxi fares in Shanghai are expensive. Şangay'da taksi ücretleri çok pahalı. It must've been expensive. Pahalı olmalı. She always buys expensive clothes. Her zaman pahalı elbiseler alır. These sunglasses are very expensive. Bu güneş gözlüğü çok pahalıdır. That restaurant is probably a bit expensive. O restoran muhtemelen biraz pahalıdır. Having a car here is an expensive pleasure. Burada araba sahibi olmak pahalı bir zevk. I would buy this watch, except it's too expensive. Bu saati alırdım ama çok pahalı. Expensive meals can't compensate for lack of sleep. Pahalı yemekler uyku eksikliğini telafi edemez. That is too expensive. O çok pahalı. This is not expensive. Bu pahalı değil. I just wish it wasn't so expensive. Keşke o bu kadar pahalı olmasa. Tom bought Mary an expensive umbrella. Tom Mary'ye pahalı bir şemsiye aldı. That is madly expensive. O deli gibi pahalı. My brother bought a used car, so it was not very expensive. Kardeşim, kullanılmış bir araba satın aldı, bu yüzden çok pahalı değildi. That car is too expensive for me to buy. O araba satın alamayacağım kadar pahalı. The show was wonderful, but the tickets were too expensive. Gösteri harikaydı ama biletler çok pahalıydı. We stayed at the most expensive hotel in town. Şehirdeki en pahalı otelde kaldık. Tom rented a suite in one of Boston's most expensive hotels. Tom Boston'ın en pahalı otellerinden birinde bir süit kiraladı. The metal bowl is expensive. Metal kase pahalı. She looked at several dresses and decided on the most expensive one. Birkaç elbiseye baktı ve en pahalı olanında karar kıldı. Tom rented a suite in one of Boston's most expensive hotels. Tom, Boston'un en pahalı otellerinden birinde bir süit kiraladı. Why is this thing expensive? Bu şey neden pahalıdır? Life in Tokyo is very expensive. Tokyo'da hayat çok pahalı. The taxi fares in Shanghai are expensive. Şangay'da taksi ücretleri pahalıdır. Golf is a really expensive sport. Golf gerçekten pahalı bir spordur. Good advice is often not expensive. İyi tavsiyeler genellikle pahalı değildir. It's very expensive. Çok pahalı. Tom wanted to buy Mary an expensive gift. Tom, Mary'ye pahalı bir hediye almak istedi. It is an extremely expensive store. Bu son derece pahalı bir mağaza. This cellphone is really expensive. Bu cep telefonu gerçekten pahalı. That's too expensive for me. O benim için çok pahalı. Layla bought Sami an expensive watch. Leyla, Sami'ye pahalı bir saat satın aldı. How often do you eat at an expensive restaurant? Pahalı bir restoranda ne sıklıkta yemek yersin? Long distance phone calls were expensive at the time. Uzun mesafe telefon görüşmeleri o zaman pahalı idi. It wasn't that expensive. O kadar da pahalı değildi. The restaurant we went to wasn't so expensive. Gittiğimiz restoran çok pahalı değildi. She expected him to buy her an expensive gift. Onun kendisine pahalı bir hediye almasını bekledi. It's expensive to live here. Burada yaşamak pahalı. The food here is too expensive. Buradaki yemek çok pahalı. That's terribly expensive! Bu çok pahalı! We buy nothing expensive. Pahalı bir şey almayız. Tom has expensive tastes. Tom'un pahalı zevkleri vardır. Maintaining a criminal in the jail is very expensive. Hapisteki bir suçlunun bakımı çok pahalıdır. That restaurant's too expensive. Bu restoran çok pahalı. Is it expensive to do that? Bunu yapmak pahalı mı? That sounds expensive. Kulağa pahalı geliyor. Truffles are very expensive. Yer mantarları çok pahalıdır. Too expensive! Çok pahalı! Everything is expensive here. Burada her şey pahalı. I'm putting myself through school, so I can't have things that are that expensive. Kendimi okula veriyorum, bu yüzden o kadar pahalı şeyler alamam. The shop sells expensive accessories for women. Mağaza, kadınlar için pahalı aksesuarlar satar. This is going to be very expensive. Bu çok pahalı olacak. Tom said that he thought that pair of shoes were too expensive. Tom o ayakkabıların çok pahalı olduğunu düşündüğünü söyledi. Prices have risen in Japan and Tokyo is very expensive to live in. Japonya'da fiyatlar yükseldi ve Tokyo yaşamak için çok pahalı. I don't have expensive tastes. Pahalı zevklere sahip değilim. Rent is expensive here. Burada kira pahalı. They're wearing expensive clothes. Onlar pahalı giysiler giyiyorlar. That restaurant isn't expensive. Bu restoran pahalı değil. The shop sells expensive accessories for women. Dükkânda kadınlar için pahalı aksesuarlar satılıyor. These were expensive. Bunlar pahalıydı. This is a very expensive horse. Bu çok pahalı bir attır. Tom would think this was too expensive. Tom bunun çok pahalı olduğunu düşünürdü. I just picked the most expensive one. En pahalı olanı seçtim. This cheese is too expensive. Bu peynir çok pahalı. This apartment is too expensive. Bu daire fazla pahalı. Diabetes is an expensive disease to treat. Diyabet tedavisi pahalı bir hastalıktır. It's a good restaurant, but it's quite expensive. İyi bir restoran ama oldukça pahalı. You bought an expensive coat. Sen pahalı bir ceket satın aldın. If that guitar were not so expensive, I could buy it. O gitar o kadar pahalı olmasaydı, onu satın alabilirdim. Tom clearly hopes that Mary won't notice that he broke one of her expensive teacups. Tom açıkça Mary'nin pahalı çay fincanlarından birini kırdığını fark etmeyeceğini umuyor. That horse is very expensive. O at çok pahalı. These machines were expensive. Bu makineler pahalıydı. It's expensive to rent an office in downtown Boston. Boston şehir merkezinde bir ofis kiralamak pahalı. That suit has an expensive look. O elbise pahalı bir görünüme sahip. His camera is three times as expensive as mine. Onun kamerası benimkinden üç kat daha pahalı. I want us to stay in an expensive hotel. Pahalı bir otelde kalmamızı istiyorum. Tom could never afford to buy such an expensive necklace. Tom bu kadar pahalı bir kolyeyi asla alamazdı. This store is too expensive. Bu mağaza çok pahalı. I've heard that Tony bought an expensive car. Tony'nin pahalı bir araba satın aldığını duydum. Truffles are very expensive. Yer mantarı çok pahalıdır. I must buy it, but it's too expensive. Bunu almalıyım ama çok pahalı. Medical schools are expensive. Tıp fakülteleri pahalıdır. First, it's too expensive. Birincisi, bu çok pahalı. That's very expensive. Bu çok pahalı. I think food is expensive in Japan. Sanıyorum Japonya'da gıda pahalıdır. I was surprised at how expensive the shoes were. Ayakkabıların bu kadar pahalı olmasına şaşırdım. Mary wears expensive jewelry. Mary pahalı mücevherler takıyor. That's too expensive for us. Bizim için çok pahalı. It seems to me that this is too expensive. Bana öyle geliyor ki bu çok pahalı. Tom bought Mary an expensive bracelet. Tom, Mary'ye pahalı bir bilezik aldı. Life on Earth may be expensive. Yeryüzünde yaşam pahalı olabilir. Tom doesn't want to buy an expensive engagement ring for Mary. Tom Mary için pahalı bir nişan yüzüğü almak istemiyor. This dictionary is expensive. Bu sözlük pahalı. Everything is so expensive. Her şey çok pahalı. How expensive! Ne kadar pahalı! Apartments here are very expensive. Daireler burada çok pahalıdır. I can't afford to eat in such an expensive restaurant. Bu kadar pahalı bir restoranda yemek yemeye param yetmez. Food here is expensive. Burada yemekler pahalı. Life is expensive. Hayat pahalıdır. You are wearing expensive earrings. Pahalı küpeler takıyorsun. Tom bought a really expensive, well-made pair of shoes. Tom gerçekten pahalı, iyi yapılmış bir çift ayakkabı aldı. It's expensive to go there. Oraya gitmek pahalı. Tom said that would be too expensive. Tom bunun çok pahalı olacağını söyledi. This book is too expensive for me. Bu kitap benim için çok pahalı. Construction materials are expensive at the moment. İnşaat malzemeleri şu anda pahalıdır. Tom can't explain the difference between cheap wine and expensive wine. Tom ucuz şarap ve pahalı şarap arasındaki farkı açıklayamıyor. Tom can't explain the difference between cheap wine and expensive wine. Tom ucuz şarapla pahalı şarap arasındaki farkı açıklayamaz. It wasn't as expensive as I thought it would be. Düşündüğüm kadar pahalı değildi. Made in Italy, these jeans were very expensive. İtalya'da yapılmış bu kot pantolon oldukça pahalıydı. It's terribly expensive. Korkunç pahalı. Tom bought some expensive meat to cook for dinner. Tom akşam yemeğinde pişirmek için pahalı bir et aldı. It wasn't expensive. Pahalı değildi. It seems that Tony bought an expensive car. Görünüşe göre Tony pahalı bir araba almış. These apples were expensive. Bu elmalar pahalıydı. That car is expensive. Bu araba çok pahalı. I am very fond of lobsters, but they are very, very expensive. Istakozları çok severim ama çok ama çok pahalılar. Teeth whitening is expensive. Diş beyazlatma pahalı. Tom said he won't buy that jacket, because it's too expensive. Tom o ceketi almayacağını çünkü çok pahalı olduğunu söyledi. If you're really in love, water tastes like expensive wine. Gerçekten aşıksanız, su pahalı şarap gibi tad verir. Tom likes wearing expensive clothes. Tom pahalı giysiler giymekten hoşlanır. A taxi is expensive. Taksi pahalıdır. Tom usually buys expensive clothes. Tom genellikle pahalı giysiler alır. First of all, it is too expensive. Her şeyden önce, o çok pahalı. Why did you buy this expensive dictionary? Bu pahalı sözlüğü niçin satın aldın? That restaurant is too expensive for me. O restoran bana göre çok pahalı. Is coffee more expensive than tea? Kahve çaydan daha mı pahalı? Tom often buys expensive clothes. Tom sık sık pahalı giysiler satın alır. I'm going to the most expensive hotel I can find. Bulabileceğim en pahalı otele gidiyorum. Dental care is expensive. Diş bakımı pahalıdır. Tom surprised Mary with an expensive gift. Tom Mary'ye pahalı bir hediye ile sürpriz yaptı. This camera is very expensive. Bu kamera çok pahalıdır. That's too expensive. O çok pahalı. Expensive skin creams don't work better than inexpensive ones. Pahalı cilt kremleri ucuz olanlardan daha iyi sonuç vermez. I was surprised at how expensive the shoes were. Ayakkabıların ne kadar pahalı olduklarına şaşırdım. I must buy it, but it's too expensive. Bunu satın almalıyım ama çok pahalı. These cookies aren't expensive, but they taste good. Bu kurabiyeler pahalı değildir, ancak tadı iyidir. Flying is too expensive. Uçmak fazla pahalı. It must be expensive. Pahalı olmalı. This car is as expensive as that one. Bu araba, şu araba kadar pahalıdır. Textbooks are expensive. Ders kitapları pahalı. This cellular phone is really expensive. Bu cep telefonu gerçekten pahalı. Apartments here are really expensive. Buradaki daireler gerçekten pahalı. If that guitar weren't so expensive, I could buy it. O gitar o kadar pahalı olmasa, onu alabilirim. The piano is expensive. Piyano pahalıdır. Tom convinced Mary to buy him an expensive watch. Tom, Mary'yi ona pahalı bir saat alması için ikna etti. What she bought was very expensive. Aldığı şey çok pahalıydı. That's too expensive. Çok pahalı. She picked out the most expensive dress. En pahalı elbiseyi seçti. These ties are very expensive. Bu kravatlar çok pahalı. An expensive watch is not necessarily a good one. Pahalı bir saatin iyi bir saat olması gerekmez. She picked the most expensive dress. En pahalı elbiseyi seçti. This camera was expensive. Bu kamera pahalıydı. Tom's car is expensive. Tom'un arabası pahalı. Whenever I find something I like, it's too expensive. Ne zaman hoşuma giden bir şey bulsam, hep pahalı olur. This car is very expensive; in fact, it is the most expensive car I have ever seen. Bu araba çok pahalı; aslında, bu hayatımda gördüğüm en pahalı arabadır. Construction materials are very expensive at this time. Yapı malzemeleri bu sıralar çok pahalı. It's not expensive. Pahalı değil. The dictionary is useful and, what is more, not expensive. Sözlük yararlı ve dahası pahalı değil. Sami drives a very expensive car. Sami çok pahalı bir araba kullanıyor. I can't afford to buy an expensive car. Pahalı bir araba alacak param yok. That is madly expensive. Bu çok pahalı. Sami had expensive cars. Sami pahalı arabalara sahipti. Everything in this store is really expensive. Bu dükkandaki her şey çok pahalı. The trip was very expensive. Gezi çok pahalıydı. Prices have risen in Japan and Tokyo is very expensive to live in. Japonya'da fiyatlar artmıştır ve Tokyo'da yaşamak çok pahalıdır. The expensive china broke into a thousand pieces. Pahalı porselen bin parçaya bölündü. Not every company can afford to underwrite such an expensive event. Her şirket böyle pahalı bir olayı imzalamayı göze alamıyor. My brother bought a used car, so it wasn't very expensive. Kardeşim kullanılmış bir araba satın aldı, bu yüzden çok pahalı değildi. It will be very expensive. Çok pahalı olacak. Is that too expensive? Bu çok mu pahalı? She lives in an expensive style. O pahalı bir tarzda yaşıyor. Diabetes is an expensive disease to treat. Diyabet, tedavi edilmesi pahalı bir hastalıktır. It wasn't as expensive as I thought it would be. O olacağını düşündüğüm kadar pahalı değildi. Fish is expensive. Balık pahalıdır. Good advice isn't always expensive. İyi nasihat her zaman pahalı değildir. What are you doing buying a house that expensive? Bu kadar pahalı bir evi ne diye alıyorsun? Tom can't tell the difference between expensive wine and cheap wine. Tom pahalı şarap ile ucuz şarap arasındaki farkı anlayamıyor. I felt out of place in the expensive restaurant. Pahalı restoranda kendimi yabancı hissettim. I think that was too expensive. Bence bu çok pahalıydı. The dog's food is expensive. Köpeğin maması pahalı. Meat is very expensive nowadays. Et bugünlerde çok pahalı. Pianos are really expensive, aren't they? Piyanolar gerçekten pahalı, değil mi? I'm putting myself through school, so I can't have things that are that expensive. Okulu bitirmeye çalışıyorum, bu yüzden o kadar pahalı şeyler alamam. Golf is a really expensive sport. Golf gerçekten pahalı bir spor. Tom bought Mary a fairly expensive camera. Tom Mary'ye oldukça pahalı bir fotoğraf makinesi aldı. The coat she said she wanted was extremely expensive. İstediğini söylediği palto son derece pahalıydı. The restaurant we went to wasn't as expensive as I expected it to be. Gittiğimiz restoran beklediğim kadar pahalı değildi. Oil is expensive. Yağ pahalıdır. Your new car looks awfully expensive to me. Yeni arabanız bana çok pahalı görünüyor. This is far too expensive. Bu çok pahalı. She doesn't want him to buy an expensive engagement ring. Pahalı bir nişan yüzüğü almasını istemiyor. Those are the most expensive shoes I've ever seen. Şunlar şimdiye kadar gördüğün en pahalı ayakkabılar. That guitar is so expensive that I can't buy it. O gitar o kadar pahalı ki ben onu alamam. I don't consider that expensive. Bunu pahalı bulmuyorum. This ring is too expensive. Bu yüzük çok pahalı. Computer parts are very expensive in Japan. Bilgisayar parçaları Japonya'da çok pahalı. Why did you buy that expensive dictionary? Neden bu pahalı sözlüğü aldın? Keeping up with the Joneses is expensive in rich town like Beverly Hills. Beverly Hills gibi zengin bir şehirde Jones'larla aşık atmak pahalıdır. This wasn't that expensive. O kadar pahalı değildi. Tom usually doesn't buy expensive clothes. Tom genelde pahalı giyinmez. It would be very expensive. Çok pahalı olur. I would buy it if it weren't so expensive. Bu kadar pahalı olmasaydı alırdım. Apartments here are very expensive. Buradaki daireler çok pahalı. This painting was expensive. Bu tablo pahalıydı. Heating is expensive here. Burada ısınma pahalı. These sunglasses were very expensive. Bu güneş gözlükleri çok pahalıydı. He bought an expensive birthday present for his wife. Karısına pahalı bir doğum günü hediyesi almış. How expensive is too expensive? Ne kadar pahalı çok pahalıdır? Compact washing machines are expensive for their size. Kompakt çamaşır makineleri boyutlarından dolayı pahalıdır. That is very expensive! O çok pahalı! I've heard that Tom bought an expensive car. Tom'un pahalı bir araba satın aldığını duydum. Tom bought a really expensive, well-made pair of shoes. Tom gerçekten pahalı, iyi yapılmış bir çift ayakkabı satın aldı. It was expensive, too. Bu da pahalıydı. That store is exceptionally expensive. O mağaza son derece pahalı. Not every company can afford to underwrite such an expensive event. Her şirketin böyle pahalı bir etkinliği finanse etmeye gücü yetmez. She is wearing an expensive necklace. Pahalı bir kolye takıyor. Tom accepted an expensive gift from Mary. Tom Mary'den pahalı bir hediye kabul etti. It's too expensive. Aşırı pahalı. Those are the most expensive shoes I've ever seen. Bunlar şimdiye kadar gördüğüm en pahalı ayakkabılar. Tom accepted an expensive gift from Mary. Tom, Mary'den gelen pahalı bir hediyeyi kabul etti. Tom convinced Mary to buy him an expensive watch. Tom, Mary'yi ona pahalı bir saat almaya ikna etti. Living in Japan is very expensive. Japonya'da yaşamak çok pahalı. The coat she said she wanted was extremely expensive. Onun istediğini söylediği ceket son derece pahalıydı. The car is too expensive for me to buy. Araba satın almam için çok pahalı. Layla bought an expensive Iranian carpet. Leyla pahalı bir İran halısı satın aldı. If you think education is expensive, try ignorance. Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, bir de cahilliği deneyin. What's your most expensive wine? En pahalı şarabın nedir? If you're really in love, water tastes like expensive wine. Eğer gerçekten aşıksan, suyun tadı pahalı şarap gibi gelir. Were these vegetables expensive? Bu sebzeler pahalı mıydı? They're wearing expensive clothes. Pahalı kıyafetler giyiyorlar. Computer supplies are very expensive in Japan. Japonya'da bilgisayar malzemeleri çok pahalıdır. That looks expensive. O pahalı görünüyor. Everything is very expensive in this store. Bu mağazada her şey çok pahalı. Expensive meals can't compensate for lack of sleep. Pahalı menüler uykusuzluğu telafi edemez. Buying such an expensive car is out of the question. Bu kadar pahalı bir araba almak söz konusu bile olamaz. You're crazy to buy such an expensive bike. Bu kadar pahalı bir bisiklet almak için delirmiş olmalısın. Meat is expensive. Et pahalı. Though she did not wear expensive clothes, she was neatly dressed. Pahalı elbiseler giymemesine rağmen temiz giyinirdi. She is always buying expensive clothes. Her zaman pahalı elbiseleri alıyor. The expensive machine turned out to be of no use. Pahalı makinenin hiçbir işe yaramadığı ortaya çıktı. Tom usually doesn't buy expensive clothes. Tom genelde pahalı kıyafet almaz. You bought an expensive umbrella for Mary. Mary'ye pahalı bir şemsiye almışsın. That's a bit too expensive. Bu biraz pahalı. I don't own any expensive jewelry. Pahalı bir mücevhere sahip değilim. Tom usually doesn't buy expensive clothes. Tom genellikle pahalı kıyafetler almaz. In the first place, it's too expensive, and in the second place, I don't like it. İlk olarak çok pahalı, ikinci olaraksa onu beğenmiyorum. If you think education is expensive, wait till you see what ignorance costs you. Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsan, cahilliğin sana neye mâl olduğunu görene kadar bekle. She gave him an expensive watch. Ona pahalı bir saat verdi. If you think education is expensive, try ignorance. Eğer eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsan cahilliği dene. Some are expensive, and others are very cheap. Bazıları pahalı, bazıları ise çok ucuz. His grandfather bought him the expensive toy. Büyükbabası ona pahalı bir oyuncak aldı. This is expensive. Bu pahalı. It must have been expensive. Pahalı olmalı. This wasn't so expensive. Bu o kadar pahalı değildi. Why did you buy that expensive dictionary? Neden o pahalı sözlüğü aldın? My computer is expensive. Bilgisayarım pahalı. Our drinks were expensive and watered down. İçkilerimiz pahalı ve sulandırılmıştı. It's expensive. Bu pahalı. Tom was sitting alone at a private table eating the most expensive meal that the restaurant served. Tom özel bir masada tek başına oturup restoranın sunduğu en pahalı yemeği yiyordu. The house is too big for us, and what is more, it is too expensive. Ev bizim için çok büyük ve dahası çok pahalı. Maybe Tom will take you to an expensive restaurant. Belki Tom seni pahalı bir restorana götürür. Tom bought an expensive watch. Tom pahalı bir kol saati almış. This is just too expensive. Bu çok pahalı. Tom has expensive tastes in cars. Tom araba konusunda pahalı zevklere sahip. The dog's food is expensive. Köpeğin maması çok pahalı. I don't have expensive tastes. Pahalı zevklerim yoktur. Everything is expensive in London. Londra'da her şey pahalı. This hotel is relatively expensive for this town. Bu otel bu şehir için nispeten pahalı. This furniture was expensive. Bu mobilya pahalıydı. Things have become so expensive! Her şey çok pahalı oldu! She is always buying expensive clothes. Daima pahalı kıyafetler alır. Tom doesn't want to buy an expensive engagement ring for Mary. Tom, Mary için pahalı bir nişan yüzüğü almak istemiyor. What's the most expensive thing you've ever bought? Şimdiye kadar aldığın en pahalı şey neydi? I'll buy that old clock no matter how expensive it is. Ne kadar pahalı olursa olsun o eski saati alacağım. This is rather expensive. Bu oldukça pahalı. Tom took Mary to an expensive restaurant. Tom, Mary'yi pahalı bir restorana götürdü. We are wearing expensive jewels. Pahalı mücevherler takıyoruz. The atomic energy is expensive and dangerous. Atom enerjisi pahalı ve tehlikeli. Beef is expensive. Sığır eti pahalıdır. This is a useful book and, what is more, it is not expensive. Bu yararlı bir kitap ve dahası pahalı da değil. Life in Japan is expensive. Japonya'da hayat pahalı. Dinner was expensive. Akşam yemeği pahalıydı. Tom is wearing a very expensive watch. Tom çok pahalı bir saat takıyor. Sami had expensive cars. Sami'nin pahalı arabaları vardı. Hospitals are very expensive. Hastaneler çok pahalı. The delay forced us to stay overnight in an expensive hotel. Gecikme yüzünden geceyi pahalı bir otelde geçirmek zorunda kaldık. Strawberries are expensive in the winter. Çilekler kışın pahalıdır. His camera is three times as expensive as mine. Onun kamerası benimkinin üç katı kadar pahalı. The piano is expensive. Piyano pahalı. It's a pretty expensive lamp. Bu oldukça pahalı bir lamba. That kind is twice as expensive. O tür iki kat daha pahalıdır. It'll be expensive. Pahalı olacak. A honeymoon in Canada is expensive. Kanada'da bir balayı pahalıdır. I don't own any expensive jewelry. Pahalı mücevherlerim yok. I know it'll be expensive. Pahalı olacağını biliyorum. Tom bought an expensive watch. Tom pahalı bir saat aldı. He has a very expensive watch. Çok pahalı bir saati var. The shoes you are wearing look rather expensive. Giydiğin ayakkabılar oldukça pahalı görünüyorlar. Though she did not wear expensive clothes, she was neatly dressed. Pahalı kıyafetler giymemesine rağmen, düzgün giyinmişti. This necktie is too expensive. Bu kravat çok pahalı. Layla bought an expensive Iranian carpet. Layla pahalı bir İran halısı aldı. Tom stayed at a very expensive hotel. Tom çok pahalı bir otelde kaldı. Tom bought himself an expensive watch. Tom kendine pahalı bir saat aldı. Tom and Mary ate dinner at an expensive restaurant. Tom ve Mary pahalı bir restoranda akşam yemeği yediler. Shoes are expensive. Ayakkabılar pahalı. Tom is wearing expensive clothes. Tom pahalı kıyafetler giyiyor. Tokyo is the most expensive town in the world. Tokyo dünyanın en pahalı şehridir. I can't afford to buy such an expensive car. Bu kadar pahalı bir araba almaya gücüm yetmez. It's one of the most expensive cities in the world. O, dünyanın en pahalı kentlerinden biri. Tom bought Mary an expensive necklace. Tom Mary'ye pahalı bir kolye aldı. It is very expensive to live here. Burada yaşamak çok pahalı. Tom is wearing expensive clothes. Tom pahalı giysiler giyiyor. They're not expensive. Onlar pahalı değil. Those burly books were really expensive. O iri kitaplar gerçekten pahalıydı. That's terribly expensive! O son derece pahalı. That suit has an expensive look. Bu takım pahalı bir görünüme sahip. Tom and Mary went to a very expensive restaurant for dinner. Tom ve Mary akşam yemeği için çok pahalı bir restorana gittiler. Having a car here is an expensive pleasure. Burada bir araba sahibi olmak pahalı bir zevktir. It's not very expensive. Bu çok pahalı değil. Isn't that too expensive? O çok pahalı değil mi? This wasn't that expensive. Bu o kadar pahalı değildi. I don't usually buy expensive clothes. Genellikle pahalı giysiler satın almam. Shoes are expensive. Ayakkabılar pahalıdır. It's too expensive! Çok pahalı! To be honest, I found that restaurant expensive. Dürüst olmak gerekirse, o restoranı pahalı buldum. Was your home expensive to build? Evinizi inşa etmek pahalı mıydı? Tom wanted to buy those sunglasses, but they were too expensive. Tom o güneş gözlüklerini almak istedi ama çok pahalıydı. Tom can't tell the difference between expensive wine and cheap wine. Tom, pahalı şarap ve ucuz şarap arasındaki farkı söyleyemez. It's not expensive. O, pahalı değil. Any wristwatch is fine if it's not too expensive. Çok pahalı değilse her kol saati iyidir. Why did you buy this expensive dictionary? Bu pahalı sözlüğü neden aldın? I know you think this is too expensive. Bunun çok pahalı olduğunu düşündüğünü biliyorum. The bus fare is expensive. Otobüs ücreti pahalı. This car is too expensive. Bu araba çok pahalı. Tom didn't want an expensive camera. Tom pahalı bir kamera istemiyordu. I think food is expensive in Japan. Sanırım Japonya'da yemek pahalı. I didn't buy it because it was really expensive. Gerçekten pahalı olduğu için almadım. Tom bought Mary an expensive bracelet. Tom Mary'ye pahalı bir bilezik aldı. It must be a very expensive restaurant! Çok pahalı bir restoran olmalı! Tom usually buys expensive clothes. Tom genellikle pahalı kıyafetler alır. That's expensive. O pahalı. Tokyo is the most expensive town in the world. Tokyo dünyanın en pahalı kentidir. How much is the most expensive car? En pahalı araba ne kadar? It isn't expensive. O, pahalı değil. Tom bought Mary a fairly expensive camera. Tom Mary'ye oldukça pahalı bir kamera aldı. This is kind of expensive. Bu biraz pahalı. Tom bought Mary some expensive clothes. Tom, Mary'ye pahalı kıyafetler aldı. He brags about owning an expensive car. Pahalı bir arabaya sahip olmakla övünüyor. Tom bought Mary an expensive ring. Tom, Mary'e pahalı bir yüzük aldı. My coat wasn't expensive. Ceketim pahalı değildi. This seems kind of expensive. Bu biraz pahalı görünüyor. Living is expensive. Yaşamak pahalı. This apartment is too expensive. Bu daire çok pahalı. How expensive a piano is! Ne kadar pahalı bir piyano! Expensive is not always better than inexpensive. Pahalı her zaman ucuzdan daha iyi değildir. Tom was wearing a very expensive watch. Tom çok pahalı bir saat takıyordu. It must be a very expensive restaurant! O, çok pahalı bir restoran olmalı! It's expensive to modernize a city. Bir şehri modernleştirmek pahalıdır. I accidentally threw an expensive knife into the trash. Pahalı bir bıçağı yanlışlıkla çöpe attım. The homes on the coast are very expensive. Sahildeki evler çok pahalıdır. My Internet connection is slow and expensive. İnternet bağlantım yavaş ve pahalı. Pets can be very expensive. Evcil hayvanlar çok pahalı olabilirler. Tom and Mary went to an expensive restaurant to celebrate their anniversary. Tom ve Mary yıldönümlerini kutlamak için pahalı bir restorana gittiler. It's expensive. Pahalı. First, it's too expensive. Öncelikle, o çok pahalı. Is that too expensive for you? O senin için çok pahalı mı? Tom bought Mary a fairly expensive camera. Tom, Mary'ye oldukça pahalı bir fotoğraf makinesi aldı. Large houses are expensive to live in. Büyük evlerde yaşamak pahalıdır. I can't afford to buy anything that expensive. O kadar pahalı bir şeyi alacak gücüm yok. I would buy this watch, except it's too expensive. Bu saati satın alırdım fakat çok pahalı. That restaurant's too expensive. O restoran çok pahalı. Tom ate sushi at an expensive restaurant just around the corner. Tom tam köşedeki pahalı bir restoranda suşi yedi. That guitar is too expensive for me to buy. O gitar benim için çok pahalı. He bought an expensive birthday present for his wife. Karısına pahalı bir doğum günü hediyesi aldı. Tom can afford to eat at expensive restaurants every day. Tom pahalı bir restoranda her gün yemek yiyebilir. Pianos are quite expensive, aren't they? Piyanolar oldukça pahalı, değil mi? Some of the toy dolls are too expensive to buy. Bazı oyuncak bebekleri satın almak çok pahalı. Tom likes wearing expensive clothes. Tom pahalı kıyafetler giymeyi sever. Was your home expensive to build? Evinizin inşası pahalı mıydı? Tom bought an expensive bicycle. Tom pahalı bir bisiklet satın aldı. Why is fish so expensive? Balık neden bu kadar pahalı? I don't think it would be expensive to do that. Bunu yapmanın pahalı olacağını düşünmüyorum. The baritone sax that Tom wanted to buy was way too expensive for him. Tom'un satın almak istediği bariton saksafon onun için çok pahalıydı. Who can afford to buy such an expensive house? Bu kadar pahalı bir evi almaya kimin gücü yeter? Coffee is so dang expensive. Kahve çok pahalı. Tom always orders the cheapest dish on the menu, except when someone else is paying; then he orders the most expensive. Tom her zaman menüdeki en ucuz yemeği sipariş eder, başka biri ödemediği sürece; o zaman en pahalısını sipariş eder. Everything in this store is really expensive. Bu mağazadaki her şey çok pahalı. Give me the most expensive one. En pahalısını bana ver. Good advice isn't expensive. İyi nasihat pahalı değildir. This horse is expensive. Bu at pahalı. It's too expensive. O çok pahalı. Restaurants are expensive. Restoranlar pahalı. The most expensive thing is land. En pahalı şey arazidir. This mobile phone is really expensive. Bu cep telefonu gerçekten pahalı. I know it'll be expensive. Bunun pahalı olacağını biliyorum. I've heard that Tony bought an expensive car. Tony'nin pahalı bir araba aldığını duydum. I would like to buy this watch, but unfortunately it's just too expensive. Ben bu saati satın almak istiyorum ama ne yazık ki fazla pahalı. It's an expensive hobby. Pahalı bir hobi. I always buy expensive items on credit. Pahalı şeyleri hep kredi kartıyla alırım. You bought an expensive coat. Pahalı bir palto aldınız. A piano is expensive. Piyano pahalıdır. It's going to be expensive. O pahalı olacak. This suit seems really expensive. Bu takım gerçekten pahalı görünüyor. Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances. Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumunu zorluyor. I wanted to buy a suit, but it was too expensive. Bir takım elbise satın almak istedim ama çok pahalıydı. Restaurants are expensive. Restoranlar pahalıdırlar. The method was too expensive to be practical. Yöntem, uygulanabilir olmak için fazla pahalıydı. Tom has expensive tastes in cars. Tom'un pahalı araba zevkleri var. Tom bought an expensive car. Tom pahalı bir araba almış. They thought it would be too expensive to build a factory here. Burada bir fabrika kurmanın çok pahalı olacağını düşündüler. Give me the most expensive one. Bana en pahalı olanını ver. It is too expensive. Çok pahalı. I've heard that Tom bought an expensive car. Tom'un pahalı bir araba aldığını duydum. Tom can't taste the difference between expensive wine and cheap wine. Tom pahalı şarap ve ucuz şarap arasındaki farkı tadamaz. These shoes are too expensive. Bu ayakkabılar çok pahalı. Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances. Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu. It's probably going to be expensive to do that. Muhtemelen bunu yapmak pahalı olacak. This yacht is very expensive. Bu yat çok pahalı. Dog food is expensive. Köpek maması pahalıdır. To be honest, I found that restaurant expensive. Dürüst olmak gerekirse, bu restoranı pahalı buldum. The clothes at this boutique are particularly expensive. Bu butikteki kıyafetler çok pahalı. This dress is too expensive. Bu elbise çok pahalı. Is it real expensive? Gerçekten pahalı mı? It's too expensive. Fazla pahalı. Pianos are very expensive, aren't they? Piyanolar çok pahalı, değil mi? I can't afford to shop at such an expensive store. Bu kadar pahalı bir mağazadan alışveriş yapacak param yok. Flying is too expensive. Uçmak çok pahalı. I wonder why this is so expensive. Bunun neden bu kadar pahalı olduğunu merak ediyorum. They're not expensive. Pahalı değiller. It wasn't expensive. O pahalı değildi. Am I the only one who thinks this is too expensive? Bunun çok pahalı olduğunu düşünen tek kişi ben miyim? She lives in an expensive style. Pahalı bir tarzda yaşıyor. I can't afford eating in such an expensive restaurant. Bu kadar pahalı bir restoranda yemek yemeye param yetmez. It must have been expensive. Bu pahalı olmalı. If that guitar weren't so expensive, I could buy it. Eğer o gitar bu kadar pahalı olmasaydı, onu satın alabilirdim. This expedition will be expensive. Bu sefer pahalı olacak. They stayed at a very expensive hotel. Onlar çok pahalı bir otelde kaldı. The food was not actually all that expensive. Yemek aslında o kadar da pahalı değildi. He has a very expensive watch. Onun çok pahalı bir saati var. Tom surprised Mary with an expensive gift. Tom, Mary'ye pahalı bir hediye ile sürpriz yaptı. Going to the moon is expensive. Ay'a gitmek pahalıdır. Expensive is not always better than inexpensive. Pahalı, her zaman pahalı olmayandan daha iyi değildir. She is wearing an expensive necklace. Pahalı bir gerdanlık takıyor. Tom is wearing an expensive Italian suit. Tom pahalı bir İtalyan takımı giyiyor. This book is too expensive. Bu kitap çok pahalı. It isn't expensive. Pahalı değil. It is too expensive for me to buy. Satın alamayacağım kadar pahalı. The coat that she said she wanted was very expensive. Onun istediğini söylediği ceket çok pahalıydı. Tom doesn't have expensive tastes. Tom'un pahalı zevkleri yok. Tom bought Mary an expensive watch. Tom, Mary'e pahalı bir saat aldı. Coffee with cream is not a very expensive pleasure. Kremalı kahve çok pahalı bir zevk değildir. Tom gave Mary an expensive doll. Tom, Mary'ye pahalı bir oyuncak bebek verdi. An expensive car is a status symbol. Pahalı bir araba bir statü sembolüdür. I bought myself a very expensive sports car. Kendime çok pahalı bir spor araba aldım. This ring is too expensive. Bu yüzük fazla pahalı. Tom bought Mary an expensive watch. Tom, Mary'ye pahalı bir saat satın aldı. What did you buy this expensive dictionary for? Bu pahalı sözlüğü ne için aldın? Every rare thing is expensive, besides a cheap horse is rare, therefore a cheap horse is expensive. Her nadir şey pahalıdır, ayrıca ucuz bir at nadirdir, bu nedenle ucuz bir at pahalıdır. My brother bought a used car, so it wasn't very expensive. Kardeşim kullanılmış bir araba aldı, yani çok pahalı değildi. Tom can't use his cell phone here because he has very expensive roaming charges. Tom cep telefonunu burada kullanamıyor çünkü çok pahalı dolaşım ücretleri var. It may be expensive. Pahalı olabilir. Isn't that too expensive? Çok pahalı değil mi? The book is too expensive. Kitap çok pahalı. That television is both big and expensive. O televizyon hem büyük hem de pahalı. It might be expensive. Pahalı olabilir. It's not too expensive. Fazla pahalı değildir. The actress always wears expensive jewels. Aktris her zaman pahalı mücevherler takıyor. This computer is the most expensive. Bu bilgisayar en pahalısı. Was your home expensive to build? Evinizin inşaatı pahalı mıydı? Eventually the salesman persuaded me to buy the expensive machine. Sonunda, satıcı pahalı makineyi almam için beni ikna etti. This watch wasn't expensive. Bu saat pahalı değildi. It is expensive to live in Japan. Japonya'da yaşamak pahalıdır. It just got too expensive. Çok pahalıya patladı. She wore a pink belt that was as ugly as it was expensive. Pahalı olduğu kadar çirkin de olan pembe bir kemer takıyordu. That car is too expensive for me to buy. O arabayı almak benim için çok pahalı. Maglev trains require expensive infrastructure. Maglev trenleri pahalı bir altyapı gerektirir. It's expensive though. Yine de pahalı. Isn't the trip to Australia quite expensive? Avustralya gezisi oldukça pahalı değil mi? The car is too expensive for me to buy. Araba, benim alamayacağım kadar pahalı. It's one of the most expensive cities in the world. Dünyanın en pahalı şehirlerinden biri. Tom said that he thought that those shoes were too expensive. Tom o ayakkabıların çok pahalı olduğunu düşündüğünü söyledi. It wasn't as expensive as I expected. Beklediğim kadar pahalı değildi. That tie is too expensive. Bu kravat çok pahalı. Tom ate sushi at an expensive restaurant just around the corner. Tom hemen köşedeki pahalı bir restoranda suşi yedi. That suit looks expensive. O takım pahalı görünüyor. Sami owned a very expensive home. Sami çok pahalı bir eve sahipti. We stayed at the most expensive hotel in town. Kasabada en pahalı otelde kaldık. It wasn't that expensive. O kadar pahalı değildi. This coat is nice, but too expensive. Bu palto güzel ama çok pahalı. This wasn't very expensive. Bu çok pahalı değildi. They are wearing expensive rings. Pahalı yüzükler takıyorlar. Tom bought an expensive sports car. Tom pahalı bir spor araba aldı. It's not too expensive. Çok pahalı değil. Tom ordered the most expensive thing on the menu. Tom menüdeki en pahalı şeyi sipariş etti. The heating must be expensive during the winter. Isıtma kış boyunca pahalı olmalı. Construction materials are very expensive at this time. İnşaat malzemeleri şu anda çok pahalı. Heating is expensive here. Burada ısıtma pahalıdır. That suit looks expensive. Bu takım pahalı görünüyor. If Tom had a lot of money, he'd probably buy himself an expensive car. Tom'un çok parası olsa muhtemelen kendine pahalı bir araba alır. I think that was too expensive. Bence çok pahalıydı. Life is expensive. Hayat pahalı. Tom can afford to eat at expensive restaurants every day. Tom her gün pahalı restoranlarda yemek yiyebilir. These sunglasses are very expensive. Bu güneş gözlükleri çok pahalı. Just how expensive is it? Ne kadar pahalı? Just how expensive is it? O ne kadar pahalı? This table is expensive. Bu masa pahalı. The food here is too expensive. Buradaki yemekler çok pahalı. Tokyo is a very expensive place to live. Tokyo yaşamak için çok pahalı bir yer. It's a very expensive process. Bu çok pahalı bir işlem. What she bought was very expensive. Aldığı çok pahalıydı. That restaurant isn't expensive. O restoran pahalı değil. Nothing is as expensive as what one gets for free. Hiçbir şey bedavaya alınan kadar pahalı değildir. The dictionary is useful and, what is more, not expensive. Sözlük kullanışlı ve dahası pahalı değil. That's too expensive for us. O bizim için fazla pahalı. A taxi is expensive. Taksi pahalı. That restaurant is probably a bit expensive. Bu restoran muhtemelen biraz pahalı. The best things in life are expensive. Hayattaki en iyi şeyler pahalıdır. I'll buy that old clock, however expensive it is. Ne kadar pahalı olursa olsun, o eski saati alacağım. My brother bought a used car, so it was not very expensive. Ağabeyim elden düşme bir araba aldı, bu yüzden o çok pahalı değildi. Good shoes are expensive. İyi ayakkabılar pahalıdır. That book on kabuki might be expensive. Kabuki kitabı pahalı olabilir. Tom had a very expensive watch on his right hand. Tom'un sağ kolunda çok pahalı bir saat vardı. Apartments are very expensive in New York. New York'ta daireler çok pahalıdır. It is too expensive. O çok fazla pahalı. What an expensive piano! Ne pahalı bir piyano! Oil is expensive. Petrol pahalı. It's too expensive. Çok pahalı! Is that an expensive watch? Bu pahalı bir saat mi? The hotel was expensive, but the daily rate included breakfast. Otel pahalıydı ama günlük fiyata kahvaltı dahildi. This is too expensive. Bu çok pahalı. This product is expensive to produce. Bu ürünün üretimi pahalı. I'm afraid that place is a little too expensive. Maalesef orası biraz fazla pahalı. Why did you buy such an expensive dictionary? Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın? Tom and Mary went to a very expensive restaurant for dinner. Tom ve Mary akşam yemeği için çok pahalı bir restorana gitti. I wonder who would buy an expensive thing like this. Böyle pahalı bir şeyi kim alır merak ediyorum. Good advice isn't expensive. İyi tavsiyeler pahalı değildir. Tom is wearing an expensive pair of glasses. Tom pahalı bir gözlük takıyor. Postage is becoming too expensive. Posta ücreti çok pahalı olmaya başladı. Are airplane tickets expensive? Uçak biletleri pahalı mı? We know health care is expensive. Sağlık hizmetinin pahalı olduğunu biliyoruz. That guitar is too expensive for me to buy. O gitar satın alamayacağım kadar çok pahalı. That doesn't sound too expensive. Kulağa çok pahalı gelmiyor. Long distance phone calls were expensive at the time. O zamanlar uzun mesafeli telefon görüşmeleri pahalıydı. Compact washing machines are expensive for their size. Kompakt çamaşır makineleri boyutlarına göre pahalıdır. They're wearing very expensive rings. Onlar çok pahalı yüzükler takıyor. Handmade goods are very expensive nowadays. El yapımı ürünler bugünlerde çok pahalı. That car is expensive. O araba pahalıdır. Airplanes are expensive. Uçaklar pahalıdır. What an expensive piano! Ne kadar pahalı bir piyano! Large houses are expensive to live in. Büyük evler yaşamak için pahalı. Tom is wearing an expensive watch. Tom pahalı bir saat takıyor. Mary talked Tom into buying her an expensive diamond ring. Mary Tom'u ona pahalı bir elmas yüzük almaya ikna etti. I can't afford to buy anything that expensive. O kadar pahalı bir şey almaya param yetmez. This ring is very expensive. Bu yüzük çok pahalı. Landmines are cheap to put in place, but expensive to remove. Kara mayınlarının yerleştirilmesi ucuz, ancak kaldırılması pahalıdır. It's really not that expensive. Bu gerçekten o kadar pahalı değil. Mary talked Tom into buying her an expensive diamond ring. Mary, Tom'u kendisine pahalı bir elmas yüzük almaya ikna etti. I don't have expensive tastes. Pahalı zevklerim yok. Doing that here will be very expensive. Onu burada yapmak çok pahalı olacak. She bought a very expensive mouse. O çok pahalı bir fare satın aldı. Tom surprised Mary with an expensive gift. Tom pahalı bir hediye ile Mary'ye sürpriz yaptı. Maintaining a criminal in the jail is very expensive. Bir suçluyu hapishanede tutmak çok pahalıdır. Gold is a very expensive metal. Altın çok pahalı bir metaldir. Good advice is often not expensive. İyi nasihat çoğunlukla pahalı değildir. Tom can't use his cell phone here because he has very expensive roaming charges. Tom çok pahalı dolaşım ücretleri olduğu için burada cep telefonunu kullanamıyor. It is too expensive. Bu çok pahalı. That hotel is too expensive for me. Bu otel benim için çok pahalı. Whenever I find something I like, it's too expensive. Ne zaman sevdiğim bir şey bulsam, çok pahalı. Meat is expensive. Et pahalıdır. Tom bought a very expensive camera. Tom çok pahalı bir kamera aldı. Is it more expensive to call in the morning? Sabah aramak daha mı pahalı? Those burly books were really expensive. Şu kocaman kitaplar gerçekten pahalıydı. I don't usually buy expensive clothes. Genelde pahalı kıyafetler almam. These jewels are expensive. Bu mücevherler pahalı. Why is this so expensive? Bu neden bu kadar pahalı? The book which I bought yesterday was expensive. Dün aldığım kitap pahalıydı. That's expensive. Pahalı. These books were expensive. Bu kitaplar pahalıydı. That car is really expensive. O araba gerçekten pahalı. Please don't let Tom buy anything too expensive. Lütfen Tom'un çok pahalı bir şey almasına izin verme. I just wish it wasn't so expensive. Keşke bu kadar pahalı olmasaydı. It was expensive, too. Pahalıydı da. It's pretty expensive. Bu oldukça pahalı. The book I bought yesterday was expensive. Dün aldığım kitap pahalıydı. Tom bought some expensive meat to cook for dinner. Tom, akşam yemeğinde pişirmek için biraz pahalı et satın aldı. It's awfully expensive. Çok pahalı. The cheese isn't cheap; it's expensive. Peynir ucuz değil, pahalı. If it isn't expensive, I'll buy it. Eğer pahalı değilse, satın alacağım. This car is very expensive. Bu araba çok pahalı. The coat that she said she wanted was very expensive. İstediğini söylediği palto çok pahalıydı. What did you buy this expensive dictionary for? Bu pahalı sözlüğü neden aldın? It is an extremely expensive store. O çok pahalı bir dükkan. The homes on the coast are very expensive. Kıyıdaki evler çok pahalı. Tom bought Mary some expensive clothes. Tom, Mary'ye bazı pahalı kıyafetler satın aldı. He wears expensive clothes and owns a lot of jewelry. Pahalı kıyafetler giyiyor ve çok sayıda mücevhere sahip. Why is this thing expensive? Bu şey neden pahalı? These things are expensive. Bu şeyler pahalı. Taxis are expensive. Taksi pahalıdır. Computer parts are very expensive in Japan. Japonya'da bilgisayar parçaları çok pahalı. I'll buy that old clock no matter how expensive it is. Ne kadar pahalı olursa olsun o eski saati satın alacağım. It's pretty expensive. Oldukça pahalı. This dictionary is very expensive, but is worth buying. Bu sözlük çok pahalı ama satın almaya değer. Tom sat by the pool drinking red wine and eating expensive cheese. Tom havuz kenarında oturmuş kırmızı şarap içiyor ve pahalı peynir yiyordu. This dictionary is expensive. Bu sözlük pahalıdır. Your new car looks awfully expensive to me. Yeni araban bana gerçekten son derece pahalı görünüyor. Tom bought Mary an expensive necklace. Tom, Mary'e pahalı bir kolye aldı. This bread is too expensive. Bu ekmek çok pahalı. It is very expensive to keep up with the latest fashions. En son modalara ayak uydurmak çok pahalı. Children are expensive. Çocuklar pahalıdır. This car is as expensive as that one. Bu araba da en az onun kadar pahalı. That's too expensive for me. Bu benim için çok pahalı. I am a bit hard up now and I can't afford such an expensive meal. Şimdi biraz elim dar ve böyle pahalı bir yemeğe gücüm yetmez. This wasn't expensive. Bu pahalı değildi. It looks really expensive. Gerçekten pahalı görünüyor. That dress seems to be very expensive. O elbise çok pahalı görünüyor. Apartments here are really expensive. Daireler burada gerçekten pahalıdır. I wonder who would buy an expensive thing like this. Kim böyle pahalı bir şeyi alacak merak ediyorum. Good advice is expensive there. İyi tavsiye orada pahalıdır. Mary has expensive tastes. Mary'nin pahalı zevkleri var. How expensive is it? Ne kadar pahalı? Things are expensive here. Burada her şey pahalı. Fresh vegetables are very expensive in the winter. Taze sebzeler kışın çok pahalıdır. That bag looks expensive. Bu çanta pahalı görünüyor. If you think education is expensive, consider the cost of ignorance. Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, Cehaletin maliyetini düşünün. In the first place, it's too expensive, and in the second place, I don't like it. İlk olarak, çok pahalı ve ikinci olarak da hoşuma gitmiyor. This car is too expensive for me to buy. Bu araba benim için çok pahalı. She looked at several dresses and decided on the most expensive one. O birkaç elbiseye baktı ve en pahalı olanına karar verdi. I've heard that Boston is a very expensive place to live. Boston'un yaşamak için çok pahalı bir yer olduğunu duydum. That hotel is too expensive for me. O otel benim için çok pahalı. She bought a very expensive mouse. Çok pahalı bir fare aldı. These cookies aren't expensive, but they taste good. Bu kurabiyeler pahalı değil ama tadı güzel. That restaurant is too expensive for me. O restoran benim için fazla pahalı. Rent is expensive here. Kira burada pahalıdır. That's a bit too expensive. Bu biraz fazla pahalı. Tom and Mary went to an expensive restaurant to celebrate their anniversary. Tom ve Mary, yıldönümlerini kutlamak için pahalı bir restorana gittiler.. Is eating healthy more expensive? Sağlıklı beslenmek daha mı pahalı? They stayed at a very expensive hotel. Çok pahalı bir otelde kaldılar. I am a bit hard up now and I can't afford such an expensive meal. Şu anda biraz zor durumdayım ve bu kadar pahalı bir yemeği karşılayamam. This watch is expensive. Bu saat pahalı. Eventually the salesman persuaded me to buy the expensive machine. Sonunda satıcı beni pahalı makineyi almaya ikna etti. That car is really expensive. Bu araba gerçekten pahalı. Airplanes are expensive. Uçaklar pahalı. Tom gave Mary an expensive doll. Tom Mary'ye pahalı bir oyuncak bebek verdi. Some of the dolls are too expensive to buy. Bazı oyuncak bebekler satın almak için çok pahalı. It's a pretty expensive lamp. Oldukça pahalı bir lamba. Show More (896)
2	expensive	pahalıya mal olan	adj.
	The policy is said to be expensive and cost the consumers dearly. Bu politikanın pahalı olduğu ve tüketicilere pahalıya mal olduğu söylenmektedir. In many cases, repairs to these churches are phenomenally expensive for parishioners. Çoğu durumda, bu kiliselerin onarımı cemaat için son derece pahalıya mal olmaktadır. This plan will be very expensive to carry out. Bu planı uygulamak çok pahalıya mal olacak. It's going to be expensive to do that. Bunu yapmak pahalıya mal olacak. Doing that here will be very expensive. Bunu burada yapmak çok pahalıya mal olacak. It's probably going to be expensive to do that. Bunu yapmak muhtemelen pahalıya mal olacak. Show More (3)
3	expensive	masraflı	adj.
	It is very expensive to keep up with the latest fashions. Son modayı takip etmek çok masraflı. Being poor is expensive. Fakir olmak masraflıdır. Show More (-1)