| 1 |
forced |
zorlanmış |
adj. |
|
- When will monasteries and convents be forced to be mixed?
- Manastırlar ve manastırlar ne zaman karma olmaya zorlanacak?
- There has been no explanation of why Poland is forced to build a new Iron Curtain towards the east.
- Polonya'nın neden doğuya doğru yeni bir Demir Perde inşa etmeye zorlandığına dair hiçbir açıklama yapılmamıştır.
- That is the compromise forced through by the large groups.
- Büyük gruplar tarafından zorlanan uzlaşma budur.
- The enlargement process cannot be forced, but must be the outcome of mutual agreement and founded on mutual trust.
- Genişleme süreci zorlanamaz, ancak karşılıklı anlaşmanın bir sonucu olmalı ve karşılıklı güvene dayanmalıdır.
- Tom said he was forced to do that.
- Tom bunu yapmaya zorlandığını söyledi.
- We were forced to do that.
- Bunu yapmaya zorlandık.
- He didn't want to resign but he was forced into it.
- İstifa etmek istemedi ama buna zorlandı.
- The garrison was forced to surrender.
- Garnizon teslim olmaya zorlandı.
- I was forced to come here, like you.
- Ben de sizin gibi buraya gelmeye zorlandım.
- Sami was forced to kill Layla.
- Sami, Layla'yı öldürmeye zorlandı.
- Layla was forced to kill Sami.
- Layla, Sami'yi öldürmeye zorlandı.
- Were you forced to be do that?
- Bunu yapmaya zorlandın mı?
- Layla said that she was forced to kill Sami.
- Layla, Sami'yi öldürmeye zorlandığını söyledi.
- The door has been forced.
- Kapı zorlandı.
- Queen Liliuokalani was forced to surrender.
- Kraliçe Liliuokalani teslim olmaya zorlandı.
- Tom was forced to abandon the mission.
- Tom görevini terk etmeye zorlandı.
- I'm only doing it because I'm forced to.
- Zorlandığım için yapıyorum.
- The king was forced to abdicate.
- Kral tahttan çekilmeye zorlandı.
- Tom was forced into bankruptcy.
- Tom iflasa zorlandı.
- I was forced to take the drug against my will.
- İsteğim dışında ilacı almaya zorlandım.
- I was forced to sell my car.
- Arabamı satmaya zorlandım.
- Was Tom forced to do that?
- Tom bunu yapmaya zorlandı mı?
- This small neighborhood bookstore was forced out of business by Amazon.
- Bu küçük mahalle kitapçısı Amazon tarafından kapatılmaya zorlandı.
- Fadil was forced to choose between love and self-preservation.
- Fadıl sevgi ve kendini koruma arasında seçim yapmaya zorlandı.
- I was forced to come here, like you.
- Senin gibi, buraya gelmeye zorlandım.
- I was forced to drink against my will.
- İsteğim dışında içmeye zorlandım.
- I was forced to do it.
- Bunu yapmaya zorlandım.
- I was forced to do that.
- Bunu yapmaya zorlandım.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
- Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- He was forced to return to Washington.
- Washington'a dönmeye zorlandı.
- She was forced to confess.
- O, itiraf etmek için zorlandı.
- Sami was forced to pick a side.
- Sami bir taraf seçmeye zorlandı.
- We were forced to work hard.
- Biz çok çalışmak için zorlandık.
- I was forced to sign the form.
- Formu imzalamaya zorlandım.
- They were forced to withdraw.
- Onlar geri çekilmeye zorlandı.
- He was forced to buy stocks.
- Hisse senedi satın almaya zorlandı.
- I was forced to accept his proposal.
- Önerisini kabul etmeye zorlandım.
- Tom was forced to retire.
- Tom emekliliğe zorlandı.
- They were forced to return to the South.
- Onlar Güneye dönmek için zorlandılar.
- Sami was forced to take off his clothes and shoes.
- Sami kıyafetlerini ve ayakkabılarını çıkarmaya zorlandı.
- He was forced to sign the document.
- Belgeyi imzalamaya zorlandı.
- I was forced to work on Sunday.
- Pazar günü çalışmaya zorlandım.
- He was forced to buy stocks.
- Hisse senedi almaya zorlandı.
- My boss was forced to resign.
- Benim patron istifa etmesi için zorlandı.
- I was forced to learn Spanish.
- İspanyolca öğrenmeye zorlandım.
- Kate was forced to read the book.
- Kate kitabı okumaya zorlandı.
- No one can be forced to give evidence against himself in court.
- Hiç kimse mahkemede kendi aleyhine delil vermeye zorlanamaz.
- Were you forced to do that?
- Bunu yapmaya zorlandın mı?
- I am forced to stay at home.
- Evde kalmaya zorlandım.
- She was forced to give up.
- Vazgeçmeye zorlandı.
- Dan was forced into an unhappy marriage with girl he had never loved.
- Dan hiç sevmediği bir kızla mutsuz bir evliliğe zorlandı.
- Tom said that he'd been forced to do that.
- Tom bunu yapmaya zorlandığını söyledi.
- Our neighbors were forced to sell their house.
- Komşularımız evlerini satmaya zorlandılar.
- We were forced to change our tactics.
- Taktiklerimizi değiştirmeye zorlandık.
Show More (51)
|
| 2 |
forced |
zorunlu |
adj. |
|
- In order to remedy this problem, some people are contemplating a more or less forced integration.
- Bu sorunu çözmek için, bazı insanlar az ya da çok zorunlu bir entegrasyon düşünmektedir.
- The situation has in fact brought about a forced emigration from the south-east to the major cities in the west.
- Durum aslında güneydoğudan batıdaki büyük şehirlere zorunlu bir göçü beraberinde getirdi.
- In fact, the Member States now want forced repatriation to be paid for from the Refugee Fund.
- Aslında Üye Devletler artık zorunlu geri dönüşlerin Mülteci Fonundan karşılanmasını istiyor.
- In order to remedy this problem, some people are contemplating a more or less forced integration.
- Bu sorunu gidermek için bazı kişiler az ya da çok zorunlu bir entegrasyon düşünmektedir.
Show More (1)
|
| 3 |
forced |
zoraki |
adj. |
|
- His forced smile showed that he was hiding something.
- Zoraki gülümsemesi bir şeyler sakladığını gösteriyordu.
- It was a forced smile.
- Zoraki bir gülümsemeydi.
- It was a forced smile.
- O zoraki bir gülümseme idi.
Show More (0)
|
| 4 |
forced |
mecburi |
adj. |
|
- The forced landing scared the passengers.
- Mecburi iniş yolcuları korkuttu.
Show More (-2)
|
| 5 |
forced |
mecbur |
adj. |
|
- Tom was forced to do that.
- Tom bunu yapmaya mecbur tutuldu.
Show More (-2)
|
