Tureng - get - Englisch Türkisch Sätze

Verlauf

	Englisch	Türkisch
1	get	almak	v.
	I need to get a recommendation letter from a professor to apply for this program. Bu programa başvurmak için bir üniversite hocasından tavsiye mektubu almam gerek. Although we work in the same company, he will get more money than me. Aynı şirkette çalışıyor olmamıza rağmen o benden daha fazla para alacak. I'm going to get a new book this weekend. Bu hafta sonu yeni bir kitap alacağım. Indeed, there are thresholds for getting elected to Parliament, never mind getting money for political parties. Gerçekten de, bırakın siyasi partilerin para almasını, Parlamento'ya seçilmek için bile barajlar vardır. Indeed, there are thresholds for getting elected to Parliament, never mind getting money for political parties. Gerçekten de, bırakın siyasi partilerin para almasını, Parlamentoya seçilmek için bile barajlar vardır. So we need to get the procedure under control. Bu yüzden prosedürü kontrol altına almamız gerekiyor. None of the oil-for-food programme goes to help them and they get very little else. Gıda için petrol programının hiçbiri onlara yardıma gitmiyor ve çok az şey alıyorlar. They go to a Parliament Information Office or Commission Representation, get our form and complain to us. Bir Parlamento Bilgi Bürosuna veya Komisyon Temsilciliğine giderler, formumuzu alırlar ve bize şikayette bulunurlar. We are now at last getting the Council's Common Position on the distance marketing of financial services. Nihayet Konseyin finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına ilişkin Ortak Tutumunu alıyoruz. You do not get very far with that kind of money. Bu kadar parayla çok fazla yol alamazsınız. I wonder if it is possible to get a set of headphones. Bir kulaklık seti almanın mümkün olup olmadığını merak ediyorum. I would just like to finish by saying that the report itself is excellent and I hope that it gets full support. Raporun mükemmel olduğunu ve tam destek almasını umduğumu söyleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum. They can go to the cash office and get reimbursement of travel expenses. Vezneye gidip seyahat masraflarının geri ödemesini alabilirler. I welcome that the victims of crime will be guaranteed legal aid in order to get compensation. Suç mağdurlarına tazminat alabilmeleri için adli yardım sağlanacak olmasını memnuniyetle karşılıyorum. Only such an arrangement will ensure that our citizens get the service that they really deserve. Ancak böyle bir düzenleme vatandaşlarımızın gerçekten hak ettikleri hizmeti almalarını sağlayacaktır. Why is it that the South-East gets no money from MEDA Programme funds, even though the rules require it? Kurallar gerektirdiği halde neden Güneydoğu MEDA Programı fonlarından hiç para alamıyor? We get one answer, but we should each get a supplementary. Bir cevap alıyoruz ancak her birimiz bir ek cevap almalıyız. Today again we get no answer from the Council - because that was no answer. Bugün de yine Konsey'den bir cevap alamıyoruz, zira bu bir cevap değildi. Ask a leading question, and you get the answers you are looking for. Yönlendirici bir soru sorduğunuzda aradığınız cevapları alırsınız. But of course it is human nature not to opt in to get them. Ama tabii ki bunları almayı tercih etmemek insan doğasında var. That is something we have been demanding for ten years, but without getting very far with it as yet. Bu bizim on yıldır talep ettiğimiz bir şey, ancak henüz bu konuda çok fazla yol alamadık. We get a great deal of complaints from the press who say that we do not vote quickly enough after we have had a debate. Basından bir tartışma yaptıktan sonra yeterince hızlı oylama yapmadığımıza dair çok sayıda şikayet alıyoruz. It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency. Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız büyük önem taşımaktadır. Whose fault will it be if beneficiaries do not get any subsidies early next year? Yararlanıcılar gelecek yılın başlarında herhangi bir destek alamazlarsa bu kimin suçu olacak? I tried to do so before the House voted, I did not get the floor and this is the result. Meclis oylamadan önce bunu yapmaya çalıştım, söz alamadım ve sonuç bu. That is something we have been demanding for ten years, but without getting very far with it as yet. Bu on yıldır talep ettiğimiz bir şey ama henüz bu konuda çok fazla yol alamadık. Each year the EU gets around 100 000 fewer new students than the United States. AB her yıl Amerika Birleşik Devletleri'nden yaklaşık 100.000 daha az yeni öğrenci almaktadır. One hundred and fifty Ugandan shillings are what a grower gets for a kilo of the coffee he grows. Bir üreticinin yetiştirdiği kahvenin bir kilosu için aldığı para yüz elli Uganda şilinidir. I guess I am not going to get any clearer statement other than "as quickly as possible". Sanırım "mümkün olduğunca çabuk" dışında daha net bir ifade alamayacağım. It was only after petitioning this Parliament that they got that allowance. Ancak bu Parlamentoya dilekçe verdikten sonra bu ödeneği alabildiler. How serious does it have to get before effective action is taken? Etkili önlemler alınmadan önce durumun ne kadar ciddileşmesi gerekir? It is important to bear in mind that economic integration and getting the economy of Europe right is important. Ekonomik entegrasyonun ve Avrupa ekonomisini doğru bir şekilde ele almanın önemli olduğunu unutmamak gerekir. In spite of this criticism, I believe that, for the most part, taxpayers get value for money. Bu eleştirilere rağmen vergi mükelleflerinin çoğunlukla ödedikleri paranın karşılığını aldıklarına inanıyorum. The Portuguese, Greeks and southern Italians got a lot less than that. Portekizliler, Yunanlılar ve Güney İtalyanlar bundan çok daha azını aldılar. Of course, I want to see farmers get the fairest and highest possible premium. Tabii ki çiftçilerin mümkün olan en adil ve en yüksek primi aldığını görmek istiyorum. You will continue to get spam! Spam almaya devam edeceksiniz! Because the Member States are not to get back the sum to which they are entitled, we are voting against the proposal. Üye Devletler hakları olan meblağı geri alamayacakları için biz bu öneriye karşı oy kullanıyoruz. Unfortunately, I probably will not get one now or even, I fear, from the Convention. Ne yazık ki, korkarım şimdi burada ya da Kongre'den bir tanesini bile alamayabilirim. Instead, we need such support as we can get. Bunun yerine, alabildiğimiz kadar desteğe ihtiyacımız var. I hope that we will get wide support for this proposal. Umarım bu öneriye geniş çapta destek alırız. Mr Patakis, you will have to go and get another voting card. Bay Patakis, gidip yeni bir seçmen kartı almanız gerekecek. None of the oil-for-food programme goes to help them and they get very little else. Gıda için petrol programlarından hiçbiri onlara yardıma gitmiyor, bunun dışında da çok az şey alıyorlar. Consumers must have rights, but they must also be able to get political redress. Tüketicilerin hakları olmalıdır, ancak aynı zamanda siyasi tazminat da alabilmelidirler. If it is on this, you are not getting the floor. Eğer bununla ilgiliyse, söz hakkı alamazsınız. We must act as soon as we get scientific advice for the first time. İlk kez bilimsel tavsiye alır almaz harekete geçmeliyiz. Responsible, adult consumers, getting information from product labels, are meant to decide for themselves what they buy. Sorumlu, yetişkin tüketiciler, ürün etiketlerinden bilgi alarak ne satın alacaklarına kendileri karar vermelidir. Now, the fishermen will be able to get EUR 10 000 euros over one year if they do not do any other work. Şimdi balıkçılar başka bir iş yapmazlarsa bir yıl boyunca 10.000 Avro alabilecekler. This too is something that this programme will get to grips with. Bu da bu programın ele alacağı bir konudur. I hope that we will get broad support for this proposal. Umarım bu öneriye geniş bir destek alırız. We are getting conflicting comments from the Commission and from our colleagues in the Committee on Development. Komisyon'dan ve Kalkınma Komitesi'ndeki meslektaşlarımızdan çelişkili yorumlar alıyoruz. But neither from the EU nor anyone else really are we getting practical strategies. Ancak ne AB'den ne de başka birinden gerçekten pratik stratejiler alamıyoruz. Are you going to get them from the Structural Funds? Bunları Yapısal Fonlardan mı alacaksınız? A single domestic customer will have to compete with big industrial consumers to get a fair price. Tek bir evsel müşteri adil bir fiyat alabilmek için büyük endüstriyel tüketicilerle rekabet etmek zorunda kalacaktır. To get information I have to find sources like journalists. Bilgi almak için gazeteciler gibi kaynaklar bulmak zorundayım. The rapporteur even had to fight to get a separate debate on education on our agenda this morning. Hatta sözü, bu sabah gündemimizde eğitimle ilgili ayrı bir tartışmanın yer alması için mücadele etmek zorunda kaldı. It is only from 2006 onwards that things will get exciting. Ancak 2006'dan itibaren işler heyecan verici bir hal alacaktır. We get one answer, but we should each get a supplementary. Bir cevap alıyoruz ama her birimiz bir ek cevap almalıyız. It was 2001 before we got any satisfaction out of the Commission. Komisyon'dan tatmin edici bir cevap almamız 2001 yılını buldu. We must ensure that they get proper priority in our development assistance and development programmes. Kalkınma yardımlarımızda ve kalkınma programlarımızda uygun önceliği almalarını sağlamalıyız. We know that we need to get the US on board. ABD'yi de yanımıza almamız gerektiğini biliyoruz. If these explanations prove to be less than satisfactory, things are going to get unpleasant for everyone involved. Bu açıklamaların tatmin edici olmadığı ortaya çıkarsa, ilgili herkes için işler tatsız bir hal alacaktır. The negotiating parties did not even get round to addressing that topic in a concluding round of negotiations. Müzakereci taraflar, müzakerelerin sonuç turunda bu konuyu ele almaya bile fırsat bulamadılar. As far as I know, nevertheless, there is only one country which loses out and gets less than its natural share. Bildiğim kadarıyla, yine de kaybeden ve doğal payından daha azını alan tek bir ülke var. It was 2001 before we got any satisfaction out of the Commission. Komisyondan tatmin edici bir cevap almamız 2001 yılını buldu. MThe signal we got from Luxembourg yesterday was a strong and positive one. Dün Lüksemburg'dan aldığımız sinyal güçlü ve olumlu bir sinyaldi. We wondered why that was, but got no explanation for it. Bunun nedenini merak ettik ancak hiçbir açıklama alamadık. We are to get the documents that are sent to them. Onlara gönderilen belgeleri alacağız. It was only after petitioning this Parliament that they got that allowance. Ancak bu Parlamento'ya dilekçe verdikten sonra bu ödeneği alabildiler. They do sterling work in the field and need all the support they can get. Bu alanda çok iyi işler yapıyorlar ve alabilecekleri her türlü desteğe ihtiyaçları var. Because of the balanced approach to the issues in the problem, the resolution nevertheless gets my support. Meseleye ilişkin konulara dengeli bir şekilde yaklaşılması nedeniyle, çözüm yine de benim desteğimi alıyor. It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency. Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız çok önemlidir. Therefore, let us get to grips with social inequality before this entire matter is pushed too far into the future. Bu nedenle tüm bu mesele geleceğe çok fazla itilmeden önce sosyal eşitsizliği ele alalım. That is precisely why we owe it to both Professor Ibrahim and the Egyptian people to get involved here. İşte tam da bu nedenle, burada yer almayı hem Profesör İbrahim'e hem de Mısır halkına borçluyuz. We are now getting a promise of that, but it will also require additional resources. Şu anda bunun sözünü alıyoruz, ancak bunun için ek kaynaklara da ihtiyacımız olacak. We got a bit further with the Parliamentary budget in terms of truth and clarity. Gerçeklik ve açıklık açısından Meclis bütçesiyle biraz daha yol aldık. The Russians can get first-hand information in the European Union anywhere and at any time. Ruslar Avrupa Birliği'nde her yerde ve her zaman birinci elden bilgi alabilirler. International human rights organisations are still not getting a hearing from the Vietnamese government. Uluslararası insan hakları örgütleri Vietnam hükümetinden hala ses alamıyor. Other actors are trying to get seats on that board, so there is some pressure. Diğer aktörler de o kurulda yer almaya çalışıyor, yani biraz baskı var. If these explanations prove to be less than satisfactory, things are going to get unpleasant for everyone involved. Bu açıklamaların tatmin edici olmaması halinde, ilgili herkes için işler tatsız bir hal alacaktır. What programmes do you think would help to get these problems under control again? Sizce hangi programlar bu sorunların tekrar kontrol altına alınmasına yardımcı olur? How serious does it have to get before effective action is taken? Etkili bir önlem alınmadan önce durumun ne kadar ciddileşmesi gerekir? Europe should have specially adapted instruments at its disposal in order to get the asylum problem under control. İltica sorununu kontrol altına almak için Avrupa'nın elinde özel olarak uyarlanmış araçlar bulunmalıdır. That will mean that producers will get their premiums even earlier. Bu, üreticilerin primlerini daha da erken alacağı anlamına gelecektir. I believe this report will get majority support here in the plenary. Bu raporun genel kurulda çoğunluğun desteğini alacağına inanıyorum. This is the right way to get tangible answers. Somut cevaplar almak için doğru yol budur. At present, we are trying to get information from Member States on all of their projects. Şu anda Üye Devletlerden tüm projeleri hakkında bilgi almaya çalışıyoruz. They do it in their spare time and do not get paid a penny more. Bunu boş zamanlarında yapıyorlar ve bir kuruş fazla para almıyorlar. So the Netherlands got one more vote than Belgium in the Council. Hollanda Konsey'de Belçika'dan bir oy fazla aldı. Could I get some kind of feeling from the Council that they consider this as important as the Commission does? Konsey'den bu konuya Komisyon kadar önem verdiklerine dair bir fikir alabilir miyim? They do not get services as such. Böyle bir hizmet almıyorlar. That is the message that people are getting in the United Kingdom. Birleşik Krallık'ta insanların aldığı mesaj budur. Instead, we need such support as we can get. Bunun yerine alabildiğimiz kadar desteğe ihtiyacımız var. I hope we can get a specific proposal in that very area. Umarım tam da bu alanda özel bir teklif alabiliriz. We are now getting a promise of that, but it will also require additional resources. Şu anda bunun sözünü alıyoruz ancak bunun için ek kaynaklara da ihtiyacımız olacak. We in Parliament need to ask ourselves whether we are getting value for money. Parlamento'da bizler, paramızın karşılığını alıp almadığımızı kendimize sormalıyız. This approach gets no support from me. Bu yaklaşım benden destek alamaz. We wondered why that was, but got no explanation for it. Bunun nedenini merak ettik ama hiçbir açıklama alamadık. I believe, as I say, that we get value for money, but there are still a lot of shortcomings. Dediğim gibi verdiğimiz paranın karşılığını aldığımıza inanıyorum ancak hala pek çok eksiklik var. They opposed this idea of getting someone’s permission first. Önce birinin izninin alınması fikrine karşı çıktılar. We are increasingly getting documents at the last moment. Belgeleri giderek artan bir şekilde son anda alıyoruz. He gets bottom marks for his administration of Eurostat, however. Ancak Eurostat'ı yönetme konusunda en düşük notu aldı. There is no blank cheque; instead we are getting a study. Açık çek yok; bunun yerine bir çalışma alıyoruz. What we have to do is get to grips with how we put it into practice. Yapmamız gereken şey, bunu nasıl uygulamaya koyacağımız konusunu ele almaktır. That is precisely why we owe it to both Professor Ibrahim and the Egyptian people to get involved here. İşte tam da bu nedenle hem Profesör İbrahim'e hem de Mısır halkına burada yer almayı borçluyuz. But most importantly, please do not get these. Ama en önemlisi, lütfen bunları almayın. This chewing helps them break down their food and get nutrients. Bu çiğneme, yiyeceklerini parçalamalarına ve besin almalarına yardımcı olur. I'll get you another one for your next birthday. Bir sonraki doğum gününde sana bir tane daha alacağım. All drivers must stay on approved routes to get government protection. Devlet koruması almak için tüm sürücüler onaylanan yollarda kalmak zorundadır. When my first cat died, I decided to get another one. İlk kedim öldüğünde yeni bir tane almaya karar verdim. Officers die in battlefields, so you get promoted fast. Subaylar savaş meydanlarında ölür, bu yüzden çabucak terfi alırsınız. Follow to get all your files back from a USB flash drive. Bir USB flash sürücüden tüm dosyalarınızı geri almak için izleyin. Worst case, you get the file and head out back. En kötü ihtimalle, dosyayı alır ve geri dönersin. Our victim must have got them off the black market. Kurbanımız onları karaborsadan almış olmalı. It is your first opportunity to get some information about a client. Bir müşteri hakkında bilgi almak için ilk fırsatınızdır. I should've gotten the flash drive back from that woman. Flaş belleği o kadından geri almalıydım. Worst case, you get the file and head out back. En kötü ihtimal, sen dosyayı alır ve geri dönersin. You got the flash drive back weeks ago O flaş belleği haftalar önce geri aldın. Every summer, we come out to the country to get fresh air. Her yaz temiz hava almak için kırlara gideriz. It is your first opportunity to get some information about a client. Bir müşteri hakkında bilgi almak için ilk şansın. You wouldn't get such a large amount from one company. Bir şirketten bu kadar büyük bir miktar alamazsınız. You'll never get the flash drive. Flaş belleği asla alamayacaksın. Louise, check out this cool bike I got! Louise, aldığım şu havalı bisiklete bak! In that case, I got another one for you. Bu durumda, senin için bir tane daha aldım. It's not clear yet how the student got the gun. Öğrencinin silahı nasıl aldığı henüz belli değil. I should at least get him something nice for his birthday. En azından doğum günü için ona güzel bir şey almalıyım. We're still trying to figure out how the reporter got the information. Gazetecinin bilgiyi nereden aldığını bulmaya çalışıyoruz hâlâ. Amazing device, even gets video. Harika bir aygıt, video bile alıyor. Now let's see how soon I get my money back. Şimdi bakalım paramı ne kadar sürede geri alacağım. When my first cat died, I decided to get another one. İlk kedim öldüğünde, başka bir tane daha almaya karar verdim. There's a story about how he got his name. Adını nasıl aldığına dair bir hikaye var. I'll get you another one for your next birthday. Bir sonraki doğum günün için sana yeni bir tane alırım. All drivers must stay on approved routes to get government protection. Devlet koruması alabilmek için tüm sürücülerin onaylı rotalarda kalması gerekiyor. The following two people who got that number died strange deaths. Bu numarayı alan sonraki iki kişi garip bir şekilde öldü. Well, then here's your opportunity to get me back. O halde işte beni geri alma fırsatınız. The production was fast and we got everything needed in one package. Üretim hızlıydı ve ihtiyacımız olan her şeyi tek bir pakette aldık. Then this morning, Elena got another text from him. Sonra bu sabah Elena ondan bir mesaj daha aldı. The minute I get paid I'm checking out. Paramı alır almaz çıkacağım. We're still trying to figure out how the reporter got the information. Hâlâ muhabirin bilgiyi nasıl aldığını anlamaya çalışıyoruz. Amazing device, even gets video. Muhteşem araç, video kaydı bile alıyor. When my first cat died, I decided to get another one. İlk kedim öldüğünde bir tane daha almaya karar verdim. I should at least get him something nice for his birthday. En azından doğum günü için ona güzel bir şey almam gerek. All drivers must stay on approved routes to get government protection. Tüm sürücüler devlet koruması almak için onaylanmış rotalarda kalmalıdır. They always seem to get the coolest stuff first out there. Görünüşe göre her zaman en havalı şeyleri ilk önce alıyorlar. Just think, you'll get the room all to yourself again. Bir düşün, odayı yeniden tamamen kendine alacaksın. Make a smart decision, and get better results. Akıllıca bir seçim yapın ve daha iyi sonuçlar alın. It is your first opportunity to get some information about a client. Bir müşteri hakkında bilgi almak için ilk fırsatınız. The lemonade diet is a great option for getting fast results. Limonata diyeti hızlı sonuç almak için mükemmel bir seçenektir. I'll get you another one for your next birthday. Bir sonraki doğum günün için sana bir tane daha alacağım. Worst case, you get the file and head out back. En kötü ihtimalle dosyayı alırsın ve geri dönersin. Get his address and get over there. Adresini al ve oraya git. The kids could even play barefoot since there won't be a risk of them getting cold. Çocuklar soğuk alma riski olmayacağından çıplak ayakla bile oynayabilirler. Follow to get all your files back from a USB flash drive. Tüm dosyalarınızı USB flash sürücüden geri almak için izleyin. I should at least get him something nice for his birthday. En azından doğum gününde ona güzel bir şey almalıyım. The flash drive we got from Grimes is damaged. Grimes'dan aldığımız flash disk hasar görmüş. The lemonade diet is a great option for getting fast results. Limonata diyeti hızlı sonuç almak için harika bir seçenektir. Tom got a ticket for speeding. Tom hız yapmaktan ceza aldı. Wait till I get my hat. Şapkamı alıncaya kadar bekle. Sami went to get his grandfather's medicine. Sami dedesinin ilacını almaya gitti. We're going out to get something to eat. Yiyecek bir şeyler almak için dışarı çıkıyoruz. Mary gets her beauty from her mother. Mary güzelliğini annesinden alır. She got the ticket for free. O bileti ücretsiz aldı. I got a lot of mail this morning. Bu sabah çok sayıda posta aldım. Tom never got his money back. Tom parasını asla geri alamadı. We got a good price for that. Onun için iyi bir fiyat aldık. I was thinking of getting one. Ben de bir tane almayı düşünüyordum. What's the best Christmas present you've ever gotten? Şimdiye kadar aldığın en güzel Noel hediyesi nedir? Come on, let's go get a drink. Hadi, bir içki almaya gidelim. It may be easier to get a long-term visa if your spouse is a citizen. Eğer eşiniz bir vatandaş ise uzun süreli bir vize almak daha kolay olabilir. Why don't you just go get Tom? Niçin sadece Tom'u almaya gitmiyorsun? Tom has been trying to get a loan from a bank. Tom bankadan kredi almaya çalışıyor. I've got my stubbornness from my father. İnatçılığımı babamdan almışım. You get paid for helping me? Bana yardım ettiğin için para mı alıyorsun? I got a hair-clipper to save myself from spending money on a hairdresser. Kuaföre para harcamaktan kurtulmak için bir saç kesme makinesi aldım. Where can I get a ticket? Nereden bir bilet alabilirim? We need to get Tom some help. Tom'a biraz yardım almamız gerek. Tom did the best he could, but he wasn't able to get a higher grade than Mary. Tom elinden geleni yaptı, ama Mary'den daha yüksek not alamadı. We got this car several years ago. Bu arabayı birkaç yıl önce aldık. Did you get another raise? Bir zam daha aldın mı? Why don't we go out and get something to eat? Neden dışarı çıkıp yiyecek bir şeyler almıyoruz? Students here get their textbooks for free. Buradaki öğrenciler ders kitaplarını ücretsiz alırlar. Did you get this from them? Bunu onlardan mı aldın? Can I get a little more of that? Ondan biraz daha alabilir miyim? Tom should've gotten a warning. Tom'un bir uyarı alması gerekirdi. Sami got another phone call from Layla. Sami, Leyla'dan bir telefon çağrısı daha aldı. I think I need to get new glasses. Yeni gözlük almam gerektiğini düşünüyorum. I finally got a driver's license. Sonunda bir ehliyet aldım. I need all the help I can get. Alabileceğim bütün yardıma ihtiyacım var. They got an anonymous tip. İsimsiz bir ihbar almışlar. Why don't you get one? Neden bir tane almıyorsun? Which guitar should I get? Hangi gitarı almalıyım? He got his doctorate. Doktorasını aldı. I'd like to get information regarding a number of questions. Bazı sorularla ilgili bilgi almak istiyorum. How much will you get? Ne kadar alacaksın? You might get something in the mail today. Bugün postadan bir şey alabilirsin. Where did you get that watch? O saati nereden aldın? I just got a letter from someone I knew a long time ago. Uzun zaman önce tanıdığım birinden bir mektup aldım. Let's go get some ice cream. Hadi gidip biraz dondurma alalım. Did you get that? Bunu aldın mı? Can I get you a diet soda? Sana bir diyet soda alabilir miyim? We'll get one. Bir tane alacağız. Tom and Mary went to get something to eat. Tom ve Mary yiyecek bir şeyler almaya gittiler. I need to get something out of the car. Arabadan bir şey almam lazım. If you get that job, the world will be your oyster. Eğer o işi alırsan, dünya senin istiridyendir. She will get these. O bunları alacak. Maybe we should get some help. Belki de yardım almalıyız. I was very glad to get back. Geri almaktan çok memnun oldum. I got the book back from him. Kitabı ondan geri aldım. I got an unpleasant news. Tatsız bir haber aldım. I got you a Kabyle dress. Sana Kabyle elbisesi aldım. He got 90 marks in his English test. İngilizce sınavından 90 puan aldı. My apartment gets plenty of sunshine. Evim bol güneş ışığı alıyor. I won't get an email from anyone today. Bugün kimseden e-posta almayacağım. I don't get paid as much as I'd like. İstediğim kadar para alamıyorum. I'll go and get them. Gidip onları alacağım. Get your coat. Paltonuzu alın. I didn't get paid for doing that. Bunu yaptığım için para almadım. He's proud that he got his education in the States. Eğitimini Amerika'da aldığı için gurur duyuyor. Do you think Tom will get the job? Tom'un işi alacağını düşünüyor musun? I got paid today. Bugün maaşımı aldım. Tom always gets what he wants. Tom her zaman istediğini alır. Perhaps you should get a dog. Belki de bir köpek alman gerekir. I need to go get some eggs. Gidip biraz yumurta almam lazım. You always deserved to get good grades. Her zaman iyi notlar almaya layıktın. Where can I get information? Nereden bilgi alabilirim? We got a call from Tom about three hours ago. Üç saat önce Tom'dan bir telefon aldık. Mary got a Guinea pig for Christmas. Mary, Noel için bir kobay aldı. Did you get another cat? Başka bir kedi mi aldın? You'll get a lot of presents on your birthday. Doğum gününde çok hediye alacaksın. Can I get my money back? Paramı geri alabilir miyim? Let's get Tom something useful for Christmas. Tom'a Noel için yararlı bir şey alalım. In the Netherlands, if a child is too insistent on asking for a cookie, he might be punished and get no cookie. Hollanda'da bir çocuk kurabiye istemek konusunda fazla ısrarcı davranıyorsa cezalandırılabilir ve kurabiye alamaz. Could you get me a club soda? Bana bir soda alabilir misin? Tom gets a lot of help from his friends. Tom arkadaşlarından çok yardım alıyor. What did you get them? Onlara ne aldın? Tom got paid under the table. Tom el altından para aldı. Tom told John to get his shotgun. Tom, John'a tüfeğini almasını söyledi. She got a part-time job as a typist. Bir daktilocu olarak part-time bir iş aldı. Tom tried to get Mary's phone number. Tom, Mary'nin telefon numarasını almaya çalıştı. What can I get you for drinking? İçmek için size ne alabilirim? Didn't you get my letter? Mektubumu almadın mı? I got no answer. Hiçbir cevap almadım. The sooner you get your ticket, the cheaper the fare. Biletini ne kadar erken alırsan, ücret o kadar ucuz olur. I'll get you. Ben seni alırım. Tom went to get the box from his hiding place. Tom saklandığı yerden kutuyu almaya gitti. What are you getting? Ne alıyorsun? No matter who you ask, you won't be able to get a satisfactory answer. Kime sorarsanız sorun, tatmin edici bir cevap alamazsınız. Could I get a copy of the picture you took of me last night? Dün gece benimle ilgili çektiğin resmin bir kopyasını alabilir miyim? Tom got a loan from the bank. Tom bankadan kredi aldı. I got this information firsthand. Bu bilgiyi ilk elden aldım. We'll get you another balloon. Sana başka bir balon alırız. Tom got a big promotion. Tom büyük bir terfi aldı. Where did you get all this from? Bütün bunu nereden aldın? Where did you get that scar? O yara izini nerede aldın? I've got to get them a present. Onlara hediye almalıyım. Tom apparently couldn't get what he wanted. Görünüşe göre Tom istediği şeyi alamadı. What did you get in return? Karşılığında ne aldın? How much longer will it be till we get there? Oraya varmamız daha ne kadar alacak? Why did you get me this? Neden bana bunu aldın? They got the key to the street. Caddenin anahtarını almışlar. I'll go get my car. Arabamı almaya gideceğim. Fadil thought he could get the milk for free. Fadıl sütü bedavaya alabileceğini düşündü. Each of the three girls got a prize. Üç kızdan her biri bir ödül aldı. It looks like Tom got what he wanted. Görünüşe göre Tom istediğini almış. I think I'll go and get him. Sanırım onu almaya gideceğim. She got the money from him even though he said that he wouldn't give it to her. Ona vermeyeceğini söylemesine rağmen parayı ondan aldı. Why don't we get a drink? Neden bir içki almıyoruz? Tom wasn't supposed to get paid for doing that. Tom'un bunu yaptığı için para almaması gerekiyordu. I got my pay yesterday. Dün maaşımı aldım. I'll get you something to drink. Sana içecek bir şey alacağım. Get their weapons. Silahlarını alın. We'll get new ones. Biz yenilerini alacağız. Only a few students get perfect grades in Chinese Classics. Sadece birkaç öğrenci Çin Klasiklerinden mükemmel notlar alır. The bankers got big bonuses. Bankacılar büyük ikramiyeler aldı. I think it's time for me to get a new pair of glasses. Sanırım yeni bir çift gözlük almamın zamanıdır. I got one. Ben bir tane aldım. I'm going to get my gun. Silahımı alacağım. I actually am 81 years old but if I subtract the time I've waited to get my bags at the airport, I'm only 43. Aslında 81 yaşındayım ama havaalanında çantalarımı almak için beklediğim süreyi çıkarırsam sadece 43 yaşındayım. She got no answer from him. Ondan hiç cevap alamadı. Why don't you tell me where you got that diamond? Neden bana o elması nereden aldığını söylemiyorsun? A lawyer is a person who prevents someone else from getting your money. Bir avukat başka birinin paranızı almasını önleyen bir kişidir. I didn't get an email from anyone today. Ben bugün kimseden bir e-posta almadım. This room gets little sunshine. Bu oda çok az güneş ışığı alır. I got paid today. Bugün paramı aldım. I got what you needed. İhtiyacın olanı aldım. I hope they both get what they want. Umarım onların ikisi de istediklerini alırlar. I'll go and get her. Gidip onu alacağım. Did you get a reply from Tom? Tom'dan bir cevap aldın mı? I'll get the guns. Silahları alacağım. If I don't fail, then I can get my driving license this year. Çuvallamazsam, bu yıl ehliyetimi alabilirim. Did you get her letter? Mektubunu aldın mı? I got a new foot pedal for my guitar. Gitarım için yeni bir ayak pedalı aldım. Tom gets paid to sing. Tom şarkı söylemek için para alıyor. Tom will never get my support. Tom asla desteğimi alamayacak. I'm going to go get him now. Şimdi gidip onu alacağım. I don't know how Tom got my phone number. Tom'un telefon numaramı nasıl aldığını bilmiyorum. Macy went to high school to get an education. Macy eğitim almak için liseye gitti. Can you get a ticket for Tom, too? Tom için de bilet alabilir misin? Did you get the package I sent you? Sana gönderdiğim paketi aldın mı? Sophie had been looking forward to getting another letter from the unknown sender. Sophie, bilinmeyen göndericiden yeni bir mektup almayı dört gözle bekliyordu. Get a ticket for me. Benim için bir bilet alın. Tom sent me over to get you. Tom beni seni almam için gönderdi. Were you able to get everything you needed? İhtiyacın olan her şeyi alabildin mi? Tom got his medical degree in Boston. Tom tıp diplomasını Boston'da aldı. Did you get everything you asked for? İstediğin her şeyi aldın mı? I didn't get an email from you guys today. Ben bugün sizden bir e-posta almadım. You always deserved to get good grades. Her zaman iyi notlar almaya layıktınız. Tom got the ticket for free. Tom ücretsiz bilet aldı. How many offers did you get? Kaç teklif aldınız? Did you get what you want from Tom? Tom'dan istediğini aldın mı? I'm going to go get some help. Gidip biraz yardım alacağım. Let's go get a Christmas tree. Gidip bir Noel ağacı alalım. Where did you get this money? Bu parayı nereden aldın? You need all the help you can get. Alabileceğin her yardıma ihtiyacın var. Sometimes I get itchy feet. Bazen alıp başımı uzaklara gidesim geliyor. We did not get your letter until yesterday. Mektubunu düne kadar almamıştık. Tom gets good grades. Tom iyi notlar alıyor. He got the first prize in the contest. Yarışmada birincilik ödülünü aldı. I'm going to get you. Seni almaya gidiyorum. Sami got another phone call from Layla. Sami Layla'dan bir telefon daha almış. Tom got Mary's file and put it in his briefcase. Tom Mary'nin dosyasını aldı ve çantasına koydu. I got the bicycle at a bargain. Bisikleti çok ucuz fiyata aldım. I got the bicycle at a bargain. Bisikleti ucuza aldım. Tom walked into the bedroom to get some clothes. Tom kıyafet almak için yatak odasına gitti. Tom walked into the kitchen to get himself some coffee. Tom kendine kahve almak için mutfağa doğru yürüdü. Could you get a ticket for me? Benim için bir bilet alır mısın? Tom got a decent grade on the test he took last week. Tom geçen hafta girdiği sınavdan iyi bir not aldı. Let's go get a cup of coffee. Gidip bir fincan kahve alalım. I get a three percent commission on anything I sell. Sattığım her şeyden yüzde üç komisyon alıyorum. He got the car for nothing. Arabayı bedavaya aldı. Fadil got exactly what he deserved. Fadıl tam olarak ne hak ediyorsa aldı. Where should we go to get something to eat? Yiyecek bir şeyler almak için nereye gitmeliyiz? I got your address from her. Ben ondan adresini aldım. The police got a tip from an informant. Polis bir muhbirden bir ipucu aldı. I didn't get my wish. İsteğimi almadım. You'll get nothing. Hiçbir şey almayacaksın. Tom is learning French so he can get a better salary. Tom daha iyi bir maaş alabilmek için Fransızca öğreniyor. I didn't get everything I needed. İhtiyacım olan her şeyi alamadım. You'll get no argument from me. Benden bir itiraz alamayacaksın. We're coming to get you. Seni almaya geliyoruz. Tom got a B on today's math test. Tom bugünkü matematik sınavından B aldı. When did you get the concert ticket? Konser biletini ne zaman aldın? She got exactly what she wanted. Tam olarak istediğini aldı. Do you get paid for this? Bunun için para alıyor musun? If he had gotten her advice, he would have succeeded. Eğer onun tavsiyesini alsaydı, başarılı olurdu. Wouldn't you like to go out and get something to eat? Yiyecek bir şey almak için dışarı çıkmak istemez misin? This picture got a lot of likes. Bu resim çok beğeni aldı. Tom opened the freezer and got some ice for his drink. Tom dondurucuyu açtı ve içeceği için biraz buz aldı. Can I get another blanket? Bir battaniye daha alabilir miyim? He jumped to get a ball. O, topu almak için sıçradı. I'm not getting enough help from Tom. Tom'dan yeterince yardım alamıyorum. I got those pictures you wanted. İstediğin resimleri aldım. I'll get that for you. Bunu senin için alacağım. Did you get a Christmas present for Tom this year? Bu yıl Tom için bir Noel hediyesi aldınız mı? We got what we deserved. Hak ettiğimizi aldık. The other day, I got a call from Tom. Geçen gün Tom'dan bir telefon aldım. I need to get something out of the car. Arabadan bir şey almam gerekiyor. I got a new hat at the shop. Dükkandan yeni bir şapka aldım. She got her daughter a personal computer. Kızına bir kişisel bilgisayar aldı. You can still get asparagus in the winter. Kışın da kuşkonmaz alabilirsiniz. We need to get some help. Yardım almalıyız. Tom went back to his car and got a flashlight. Tom arabasına geri döndü ve bir el feneri aldı. Tom says he wants to get a driver's license. Tom bir ehliyet almak istediğini söylüyor. How many eggs could you get yesterday? Dün kaç yumurta alabildin? Fadil got two life sentences. Fadıl iki defa ömür boyu hapis cezası aldı. I will get comments. Yorum alacağım. Didn't you get the money I sent you? Sana gönderdiğim parayı almadın mı? Tom got the highest grade on today's test. Tom bugünkü sınavda en yüksek notu aldı. Tom is getting the results that he hoped for. Tom umduğu sonuçları alıyor. I'll get my keys. Anahtarlarımı alacağım. I get you. Ben seni alırım. You always deserved to get good grades. Her zaman iyi notlar almayı hak ederdiniz. I got your name from my friend. Adını arkadaşımdan aldım. For that price, you should be able to get something better. Bu fiyata daha iyi bir şey alabilmeniz gerekir. Before it gets out in the media, I'd like to announce to all my fans that I'm pregnant. Medyada yer almadan önce, tüm hayranlarıma hamile olduğumu duyurmak istiyorum. You got what you wanted, didn't you? İstediğinizi aldınız, değil mi? He got what he wanted against all odds. O, her şeye rağmen istediğini aldı. Let me get you a ticket to the concert. Sana konser için bir bilet alayım. I didn't get exactly what I wanted. Tam olarak istediğimi alamadım. I've got almost everything I need. İhtiyacım olan neredeyse her şeyi aldım. My car gets about 30 miles per gallon. Arabam galon başına yaklaşık 30 mil yol alır. Why don't we go get them? Neden gidip onları almıyoruz? I got one for us. Bizim için bir tane aldım. How much pocket money do you get from your parents? Ailenden ne kadar cep harçlığı alırsın? I get good grades. İyi notlar alırım. She got her master's degree three years ago. Master derecesini üç yıl önce aldı. Had I gotten this letter sooner, I'd have acted differently. Bu mektubu daha önce almış olsaydım, farklı davranırdım. Hey, I got you a beer. Hey, sana bir bira aldım. I wasn't getting any help from anyone, so I gave up. Kimseden yardım alamıyordum, ben de vazgeçtim. Sophie had been looking forward to getting another letter from the unknown sender. Sophie, bilinmeyen göndericiden bir mektup daha almayı dört gözle bekliyordu. Are you getting a new car? Yeni bir araba mı alacaksın? You should get what you want. İstediğini almalısın. I got the job I wanted. İstediğim işi aldım. Let me get my checkbook. Çek defterimi alayım. He will get his job back at the next election. Bir sonraki seçimde işini geri alacak. I need to get a pen. Bir dolma kalem almalıyım. I just got a call from a man named Tom Jackson. Az önce Tom Jackson adında bir adamdan bir telefon aldım. Order five pizzas, and you'll get the sixth free. Beş pizza sipariş ederseniz, altıncıyı ücretsiz alırsınız. I slightly bent over to choose a coffee and get the change. Kahve seçmek ve para üstünü almak için hafifçe eğildim. How much did you get paid to do that? Onu yapmak için ne kadar para aldınız? I got a music box for my birthday. Doğum günüm için bir müzik kutusu aldım. I had to get something. Bir şeyler almalıydım. Shall I get some for you? Senin için biraz alayım mı? Tom won't be getting any money from me. Tom benden hiç para alamayacak. We should get more information. Daha fazla bilgi almalıyız. He's proud that he got his education in the U.S. O, eğitimini ABD'de aldığı için gurur duyuyor. Which computer should I get? Hangi bilgisayarı almalıyım? I don't get paid as much as I'd like. İstediğim kadar para almıyorum. Get your own place. Kendi yerini al. I didn't even get an invitation. Davetiye bile almadım. Tom wanted me to come get Mary. Tom gelip Mary'yi almamı istedi. Where did you get the recipe? Tarifi nereden aldın? What do I get? Ben ne alacağım? Let's go and get him. Onu almaya gidelim. Can I get a goodnight kiss? İyi geceler öpücüğü alabilir miyim? I got your address from them. Ben onlardan adresini aldım. I got you something. Sana bir şey aldım. I got this for free. Bunu ücretsiz aldım. Kate always shows off the big diamond ring she got from her fiance. Kate her zaman nişanlısından aldığı büyük elmas yüzükle hava atar. Why didn't you get any apples? Neden hiç elma almadın? He got everything he wanted for his birthday. Doğum gününde istediği her şeyi aldı. I got a call from him. Ondan bir telefon aldım. He got a small portion of pie. Turtadan küçük bir parça aldı. Do you think you'll get a good grade? İyi bir not alacağını düşünüyor musun? It was before dawn that they got the fire under control. Onların yangını kontrol altına alması şafaktan önceydi. I'll go and get the book tomorrow. Yarın gidip kitabı alacağım. What was the best present you got last Christmas? Geçen Noel'de aldığınız en güzel hediye neydi? As soon as she got her salary, she spent it all. Maaşını aldığı gibi hepsini harcadı. When did you get this? Bunu ne zaman aldın? She got extraordinary grades. Olağanüstü notlar aldı. I didn't get your name. İsminizi alamadım. Polk got only forty-four votes. Polk sadece kırk dört oy alabildi. I got something for her. Onun için bir şey aldım. I really need to get something to eat. Gerçekten yiyecek bir şey almam gerekiyor. What's the best thing you've ever gotten for Christmas? Noelde aldığınız en iyi şey neydi? I'll get my coat. Ceketimi alacağım. Have you heard whether Tom got the job? Tom'un işi alıp almadığını duydun mu? Why don't you go get Tom? Niçin Tom'u almaya gitmiyorsun? Can you get a ticket for me, too? Benim için de bir bilet alabilir misin? My cat is thrilled with joy when she gets fish for dinner. Kedim akşam yemeği için balık aldığında sevinçten havalara uçuyor. We got an anonymous call. İsimsiz bir telefon aldık. Dad went out to get postcards. Babam kartpostal almak için dışarı çıktı. Let me get that for you. Onu senin için alayım. Can I get that in writing? Onu yazılı olarak alabilir miyim? Where did you get this beautiful dress? Bu güzel elbiseyi nereden aldınız? I didn't get exactly what I wanted. İstediğimi tam olarak almadım. Are you getting paid for this? Bunun için para alıyor musun. I see you've got a new hat. Bakıyorum da yeni bir şapka almışsın. They got their revenge. İntikamlarını aldılar. She's not old enough to get a driver's license. Sürücü belgesi almak için yeterince yaşlı değil. It is important for him to get the job. İşi alması onun için çok önemli. We've got to get you a better office. Sana daha iyi bir ofis almak zorundayız. I'm not old enough to get a driver's license. Ehliyet alacak yaşta değilim. Are you getting your money's worth? Paranın karşılığını alıyor musun? I got that from Tom. Bunu Tom'dan aldım. Nothing is as expensive as what one gets for free. Hiçbir şey bedavaya alınan kadar pahalı değildir. Did you get his letter? Onun mektubunu aldın mı? We got something from her. Ondan bir şey aldık. Tom got the scholarship. Tom bursu aldı. Tom burned all the letters he got from Mary. Tom, Mary'den aldığı bütün mektupları yaktı. Tom got another letter from Mary today. Tom bugün Mary'den bir mektup daha aldı. We've got a distress signal from that ship. O gemiden bir yardım sinyali aldık. We've gotten some complaints about Tom's behavior. Tom'un davranışları hakkında bazı şikayetler aldık. Nobody got zero in that test. Hiç kimse o testten sıfır almadı. I need to get one. Bir tane almam lazım. We got the news. Biz haber aldık. Can I get you anything? Sana bir şey alabilir miyim? Even Tom himself doesn't think he'll get the job. Tom'un kendisi bile işi alacağını düşünmüyor. Are you getting paid for doing this? Bunu yaptığın için para alıyor musun? He got a new CD player yesterday. Dün yeni bir CD çalar aldı. Tom got some pie. Tom biraz turta aldı. I've got them all. Hepsini aldım. I'm getting advice from Tom. Tom'dan tavsiye alıyorum. How did you get a nickname like that? Böyle bir lakabı nasıl aldın? I got a job offer. Bir iş teklifi aldım. Tom got more presents than Mary. Tom Mary'den daha fazla hediye aldı. Tom is going to go get Mary. Tom, Mary'i almaya gidecek. Did you get a receipt? Bir makbuz aldın mı? How much did you get for it? Bunun için ne kadar aldın? Tom opened the drawer to get a calculator. Tom hesap makinesini almak için çekmeceyi açtı. I got my driver's license today. Bugün ehliyetimi aldım. Let me get that for you. Senin için alayım. I showed the postcard I got from Mary to Tom. Mary'den aldığım kartpostalı Tom'a gösterdim. I'll get her for you. Senin için onu alacağım. I wouldn't want you to get the wrong impression about me. Benim hakkımda yanlış bir izlenim almanızı istemem. While you're waiting, get yourself something to eat. Beklerken kendine yiyecek bir şey al. How much do I get? Ne kadar alırım? Should we get her? Onu almalı mıyız? You should get something to eat. Yiyecek bir şey almalısın. You deserve everything you get. Aldığın her şeyi hak ediyorsun. Come get us. Gel bizi al. I've got to get Tom's help. Tom'un yardımını almalıyım. We need all the money we can get. Alabileceğimiz tüm paraya ihtiyacımız var. I just got a letter from someone I knew a long time ago. Ben sadece uzun süre önce tanıdığım birinden bir mektup aldım. How did you get that nickname? Bu lakabı nasıl aldın? Did you get a reply from them? Onlardan bir cevap aldın mı? We'll get that to you right away. Hemen onu sana alacağız. We should start getting Christmas gifts for the children. Çocuklar için Noel hediyeleri almaya başlamalıyız. I just got this suit. Az önce bu takımı aldım. He can get more phone numbers than I. Benden daha fazla telefon numarası alabiliyor. Needless to say, he could not get the prize. Tabii ki, ödülü alamadı. Can I at least get a hug? En azından bir kucak alabilir miyim? Where did you get this? Bunu nerede aldın? How did you get this picture? Bu resmi nasıl aldın? Do you often get text messages from Tom? Tom'dan sık sık cep telefonu mesajları alıyor musunuz? Let me get you something for the pain. Ağrı için sana bir şey alayım. Did you get what you wanted? İstediğini aldın mı? I stopped at the store and got some milk on my way back. Ben mağazada durdum ve dönüş yolumda biraz süt aldım. I didn't get the book. Kitabı almadım. He opened the window to get some fresh air. Biraz temiz hava almak için pencereyi açtı. Tom got more Christmas presents than Mary. Tom, Mary'den daha fazla Noel hediyesi aldı. I got that from Tom. Onu Tom'dan aldım. I got an email yesterday that was written in French. Dün Fransızca yazılmış bir e-posta aldım. Tom got the ticket for free. Tom bileti bedavaya aldı. You're not going to get any more help from me. Benden daha fazla yardım alamayacaksın. Tom got his shovel out of the truck and began to dig. Tom kamyondan küreğini aldı ve kazmaya başladı. I get the below error after logging in. Giriş yaptıktan sonra aşağıdaki hatayı alıyorum. Sami's work life got a lot more complicated. Sami'nin iş hayatı çok daha karmaşık bir hal aldı. I got this for free. Bunu bedavaya aldım. If you don't finish your plate in three minutes, you won't get dessert. Tabağını üç dakika içinde bitirmezsen tatlı almayacaksın. I got the ax. Baltayı aldım. Did he get a receipt? Makbuz aldı mı? I didn't get anything for her. Onun için bir şey almadım. I'm going back to get my umbrella. Şemsiyemi almak için geri gideceğim. I can't get a straight answer from Tom. Tom'dan düzgün bir cevap alamıyorum. Can you help me get my money back from Tom. Tom'dan paramı geri almam için yardım eder misin? Get my rifle. Tüfeğimi al. Do you know where we could get one of those? Bunlardan birini nereden alabileceğimizi biliyor musun? I should get him home. Onu eve almalıyım. We went into a shop to get some food. Biraz yiyecek almak için bir dükkâna girdik. How about getting some coffee? Kahve almaya ne dersin? Would you mind telling me where you got this? Bunu nereden aldığını söyler misin? How much should they get? Ne kadar almalılar. We got something from Tom. Biz Tom'dan bir şey aldık. Can I get you another glass of wine? Bir bardak daha şarap alabilir miyim? Did I get any mail this morning? Bu sabah hiç posta aldım mı? I'm going to get dessert. Tatlı alacağım. Tom got a new pair of glasses. Tom yeni bir gözlük aldı. Better to get advice from your lawyer. Avukatından tavsiye alman daha iyi olur. Tom hid the money he got from Mary in a book. Tom bir kitabın içinde Mary'den aldığı parayı sakladı. The more you get, the more you want. Ne kadar çok alırsan, o kadar çok istersin. We want to get more information. Daha fazla bilgi almak istiyoruz. I can't get my money back. Paramı geri alamam. Tom should get more than that. Tom bundan daha fazlasını almalı. Why don't you go out and get some firewood? Neden dışarı çıkıp biraz yakacak odun almıyorsun? Tom never gets anything for Christmas. Tom Noel'de hiçbir şey almaz. You got the part. Rolünü aldın. I'll get the money from Tom one way or another. Tom'dan parayı öyle ya da böyle alacağım. I got a B in arithmetic. Aritmetik dersinden B aldım. I got your address from Tom. Adresini Tom'dan aldım. They got the prize. Ödülü aldılar. Tom wants to go out to get something to eat. Tom yiyecek bir şey almak için dışarı çıkmak istiyor. You don't want to get wet and catch a cold, so take this umbrella with you. Islanıp üşütmek istemezsin, bu yüzden bu şemsiyeyi yanına al. Where did you get that shirt? O gömleği nerede aldın? She didn't get paid for it. Bunun için para almadı. Do you think I could get a towel? Sence bir havlu alabilir miyim? Do you know where we could get one of those? Onlardan birini nereden alabileceğimizi biliyor musunuz? Do you remember where you got that? Onu aldığın yeri hatırlıyor musun? I'm getting threatening e-mails from the separatists. Ayrılıkçılardan tehdit e-postaları alıyorum. This room gets sunshine. Bu oda güneş alır. I didn't get an email from you guys today. Bugün sizden bir e-posta almadım. Tom got a letter from Mary today. Tom bugün Mary'den bir mektup aldı. To get technical information from that company, we first have to sign a non-disclosure agreement. O şirketten teknik bilgi almak için önce gizlilik anlaşması imzalamamız gerekiyor. I'm going to get some tea. Biraz çay alacağım. What converter did you get? Hangi dönüştürücüyü aldınız? Early in July, they got the news. Temmuz başında haberleri aldılar. I got his album yesterday. Albümünü dün aldım. It wasn't long before I got a call from Tom. Çok geçmeden Tom'dan bir telefon aldım. Do you know where I can get one of those? Şunlardan birini nereden alabileceğimi biliyor musun? Tom wanted to burn all the letters he had gotten from Mary, but John told him he shouldn't. Tom, Mary'den aldığı tüm mektupları yakmak istedi ama John bunu yapmaması gerektiğini söyledi. I didn't know how many to get. Kaç kişiyi alacağımı bilmiyordum. Tom is ready to resort to violence in order to get what he wants. Tom istediğini almak için şiddete başvurmaya hazır. Tom didn't get the job. Tom işi almadı. You can search sentences containing a certain word and get translations for these sentences. Belirli bir kelimeyi içeren cümleleri arayabilirsiniz ve bu cümleler için çeviriler alabilirsiniz. He had really come to get gold. Gerçekten altın almaya gelmişti. Tom will get all the help he needs. Tom ihtiyacı olan tüm yardımı alacaktır. Did you get the loan? Kredi aldın mı? I didn't get you a present. Sana bir hediye almadım. I got his album yesterday. Dün onun albümünü aldım. Tom just got his driver's license. Tom ehliyetini yeni aldı. I got this visa at the American Consulate in Kobe. Bu vizeyi Kobe'deki Amerikan Konsolosluğu'ndan aldım. I got a lot of compliments on it. Bu konuda çok iltifat aldım. Betty always managed to get what she wanted. Betty, her zaman istediğini alabildi. Tom doesn't get paid all that much. Tom o kadar para almıyor. Chris got a very good grade on that difficult homework assignment. Chris o zor ev ödevinden çok iyi bir not aldı. Tom got an A on the exam. Tom sınavda A aldı. I'll get my diploma in two years. İki yıl içinde diplomamı alacağım. Tom got a puppy for Christmas. Tom Noel için bir köpek yavrusu aldı. Can I get a kilo of chicken wings please? Bir kilo tavuk kanadı alabilir miyim? Tom should never have gotten promoted. Tom asla terfi almamış olmalıydı. It's going to be impossible to get a visa on short notice. Kısa sürede bir vize almak imkansız olacak. You don't get paid much, do you? Pek fazla para almıyorsun, değil mi? I'm going to have to get some more money out of the bank. Bankadan biraz daha para almak zorunda kalacağım. I didn't get her autograph. Onun imzasını almadım. We need all the information we can get. Alabileceğimiz tüm bilgiye ihtiyacımız var. Can you get me some milk? Bana biraz süt alabilir misiniz? We didn't get your letter until yesterday. Mektubunuzu düne kadar almadık. How did you get those? Onları nasıl aldın? Tom went back into the house to get an umbrella. Tom şemsiye almak için eve geri döndü. You're gonna get what you deserve. Sen hak ettiğini alacaksın. Tom just got his learner's permit. Tom sadece öğrencisinin iznini aldı. Hey, can I get you a drink? Hey, sana bir içki alabilir miyim? We are so busy we'd take any help we could get. O kadar meşgulüz ki, alabileceğimiz her yardımı kabul ederdik. Tom thought it would be difficult for Mary to get a ticket to that concert. Tom o konser için Mary'nin bir bilet almasının zor olacağını düşündü. We've got to get them presents. Onlara hediye almalıyız. Get your gear. Eşyalarınızı alın. I think it's time for me to get a dog. Sanırım bir köpek almamın zamanı geldi. He got a small portion of pie. Küçük bir porsiyon turta aldı. I got plenty of help. Çok yardım aldım. Tom didn't want to get a dog. Tom bir köpek almak istemedi. Get me a ticket, please. Bana bir bilet al, lütfen. What do I get? Ne alabilirim? Did you get a reply from them? Onlardan bir yanıt aldın mı? I didn't get an email from my company today. Bugün şirketimden bir e-posta almadım. Go to the doctor to get your prescription! Reçetenizi almak için doktora gidin! Can I get your number? Numaranı alabilir miyim? Get them while you can. Alabiliyorken onları alın. I thought I could get more. Daha çok alabileceğimi düşündüm. Fadil got two life sentences. Fadıl iki kez müebbet hapis cezası aldı. I didn't get any of the jobs I applied for. Başvurduğum işlerin hiçbirini alamadım. I got a weird email. Garip bir e-posta aldım. I'll get you something nice. Sana güzel bir şeyler alacağım. Tom was hoping to get a kiss. Tom bir öpücük almayı umuyordu. I want Tom to go get me something to eat. Tom'un bana yiyecek bir şey almaya gitmesini istiyorum. I didn't get an email from you today. Bugün sizden bir e-posta almadım. What did you get in return? Karşılığında ne aldınız? I just got that. Az önce onu aldım. Tom didn't get the job he interviewed for. Tom mülakatına girdiği işi alamadı. We need to get that back. Onu geri almalıyız. Tom has gone to get Mary. Tom Mary'yi almak için gitti. Tom needs all the help he can get. Tom'un alabileceği her türlü yardıma ihtiyacı var. Your French isn't good enough to get that job. Fransızcan o işi alacak kadar iyi değil. He will have gotten the inspiration from that animated cartoon. O çizgi filmden ilham almış olmalı. I would like to go and get my stuff. Gidip eşyalarımı almak istiyorum. Let me get my violin. Kemanımı alayım. She got what she wanted. O, istediğini aldı. We don't get visitors. Biz ziyaretçi almıyoruz. I'm going to get some ice cream. Dondurma almaya gidiyorum. Tom got paid more than he expected. Tom beklediğinden daha fazla para aldı. What're the chances that Tom will actually get the job? Tom'un gerçekten işi alma ihtimali nedir? As soon as we get the tickets, we'll send them to you. Biletleri alır almaz sana göndereceğiz. I'll get another one. Bir tane daha alacağım. Usually Tom can get whatever he wants. Genellikle Tom ne isterse alır. I hope we get everything we asked for. Umarım istediğimiz her şeyi alırız. I don't know how he got my phone number. Telefon numaramı nasıl aldığını bilmiyorum. Dan got a lucky cat figurine from a co-worker for his birthday. Dan doğum günü için bir iş arkadaşından şanslı kedi heykelciği aldı. Sami got a new lock. Sami yeni bir kilit aldı. You're gonna get what you deserve. Hak ettiğinizi alacaksınız. I need to get some air. Biraz hava almam lazım. The people were in a line to get the signature of the president. İnsanlar, Devlet Başkanı'nın imzasını almak için sıraya girdiler. Tom got a ticket for speeding. Tom hız yaptığı için ceza aldı. Tom is always asking me to get things for him. Tom her zaman onun için bir şeyler almamı istiyor. I need to get more food. Daha fazla yiyecek almalıyım. Tom didn't get paid last month. Tom geçen ay parasını alamadı. This is what I got. Benim aldığım bu. Why should I get a dog? Neden bir köpek almalıyım? The pulse ox sensor couldn't get a good O2 sat reading because Tom's hands were so cold. Tom'un elleri çok soğuk olduğu için nabız oksijen sensörü iyi bir O2 sat değeri alamadı. Tom should've gotten a warning. Tom bir uyarı almalıydı. Did you get a Christmas present for Tom this year? Bu yıl Tom için bir Noel hediyesi aldın mı? Tom got something from Mary. Tom Mary'den bir şey aldı. Where did you get that suit? Bu takım elbiseyi nereden aldın? You should get yourself something to eat. Kendine yiyecek bir şeyler almalısın. How did you get a better price than I did? Nasıl benden daha iyi bir fiyat aldınız? We've gotten some complaints from some parents. Bazı ebeveynlerden bazı şikâyetler aldık. How did you get that nickname? O takma adı nasıl aldın? Let me get him. Onu alayım. How much should they get? Ne kadar almaları gerekiyor? Come get me. Beni almaya gel. Where did Tom get all this stuff? Tom bütün bu eşyayı nereden aldı? She probably won't get the prize. Muhtemelen ödülü alamayacak. Where did you say you got this? Bunu nereden aldığını söylemiştin? I got these old coins from Tom. Bu eski paraları Tom'dan aldım. When did you get a dog? Ne zaman bir köpek aldın? Can I get your name and address? Adını ve adresini alabilir miyim? I found it necessary to get a loan. Ben bir kredi almayı gerekli buldum. I got the job I applied for. Başvurduğum işi aldım. What's the best way for me to get a passport? Pasaport almamın en iyi yolu nedir? We don't get many visitors around here. Biz buralarda çok ziyaretçi almayız. I got a call about thirty minutes ago from Tom. Yaklaşık 30 dakika önce Tom'dan bir telefon aldım. Could you get that for me? Şunu benim için alabilir misin? I got extraordinary grades. Ben olağanüstü notlar aldım. We need all we can get. Alabileceğimiz her şeye ihtiyacımız var. If it gets dangerous, give me a call. İşler tehlikeli bir hal alırsa beni arayın. I hope you get one soon. Yakında bir tane alacağını umuyorum. Tom wasn't able to get a visa. Tom vize alamadı. I got extraordinary grades. Olağanüstü notlar aldım. I haven't been able to get a smile out of Tom. Tom'dan bir gülümseme bile alamadım. Tell me how you got your name. Adını nereden aldığını söyle. Can I get another one? Bir tane daha alabilir miyim? Where can I get tickets? Biletleri nerede alabilirim? Did you get the birthday card I sent you? Sana gönderdiğim doğum günü kartını aldın mı? He wanted to get my phone number. Telefon numaramı almak istedi. Either you or I will get the first prize. Ya sen ya da ben birincilik ödülünü alırız. Can we get some coffee? Biraz kahve alabilir miyiz? Ask ten people, get ten answers. On kişiye sor, on tane cevap al. I got these earrings from my grandmother. Bu küpeleri büyük annemden aldım. Can we get some more? Biraz daha alabilir miyiz? He went to New York as soon as he got the letter. O mektubu alır almaz New York'a gitti. Which phone should I get? Hangi telefonu almam gerekiyor? Tom briefly left his store to go get a sandwich for lunch. Tom öğle yemeği için bir sandviç almaya gitmek için kısa bir süreliğine dükkanından ayrıldı. Where can I get a map? Nereden bir harita alabilirim? I'll help Tom get what he wants. Tom'un istediğini almasına yardım edeceğim. Tom will come get you. Tom gelip seni alacak. They got an anonymous tip. Onlar isimsiz bir ihbar aldı. I can't get an answer from them. Ben onlardan bir yanıt alamadım. Are you in favor of the workers getting more money? İşçilerin daha fazla para almasından yana mısınız? Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license. Tom ehliyet almak için sürücü sınavında yeterince başarılı olamadı. Tom told me that he got his xylophone for free. Tom bana ksilofonunu bedavaya aldığını söyledi. Will I get what I want? İstediğimi alacak mıyım? Can I get a copy of that? Bunun bir kopyasını alabilir miyim? I got the information at first hand. Bilgiyi ilk elden aldım. I got what I wanted. İstediğimi aldım. How much pocket money do you get from your parents? Annenle babandan ne kadar harçlık alıyorsun? Sami got an e-mail from Google. Sami Google'dan bir e-posta aldı. Sami got a sixteen thousand dollar check from Layla. Sami, Layla'dan on altı bin dolarlık bir çek aldı. Tom will come get you. Tom seni almaya gelecek. Eat everything on your plate, or you won't get any dessert. Tabağındaki her şeyi ye, yoksa tatlı alamazsın. I got the money back from Tom. Tom'dan parayı geri aldım. I thought it difficult for her to get the ticket. Bileti almasının onun için zor olduğunu düşündüm. I don't get a lot of requests for it. Bunun için çok fazla istek almıyorum. Sami got a call from that man. Sami o adamdan bir telefon aldı. You got hit hard. Sert darbe aldın. Where did you get the money to buy that dress? O elbiseyi almak için parayı nereden aldın? Fadil convinced Layla to get him a gun. Fadıl, Leyla'yı ona bir silah almaya ikna etti. I got these gloves from Tom. Bu eldivenleri Tom'dan aldım. Where are you getting the money from? Parayı nereden alıyorsun? Tom got my vote. Tom benim oyumu aldı. Tom got himself a drink. Tom kendine bir içki aldı. I didn't get an email from you today. Bugün senden bir e-posta almadım. I'll get Tom to buy us a cake. Tom'a bize pasta almasını söyleyeceğim. Tom didn't get paid for it. Tom bunun için para almadı. They say everybody gets what they deserve. Herkes hak ettiğini alır derler. Did you get his name? Onun adını aldın mı? I got a video cassette recorder cheap at that shop. O mağazadan ucuz bir video kaset kaydedici aldım. I've got to get my passport back. Pasaportumu geri almak zorundayım. Tomorrow is when I get paid. Yarın maaşımı alacağım. Would you get me something to drink? Bana içecek bir şey alır mısın? Let's get some brochures from the travel bureau. Seyahat bürosundan bazı broşürler alalım. If you wait right here, I'll go get Tom. Eğer burada beklersen Tom'u almaya giderim. I'm trying to get some help. Yardım almaya çalışıyorum. Tom got a parking ticket yesterday afternoon. Tom dün öğleden sonra park cezası aldı. Do you want to get something to eat? Yiyecek bir şeyler almak ister misin? I need to get something. Bir şey almam gerekiyor. We got the same answer. Aynı cevabı aldık. I got my pilot's license in 2013. Pilot lisansımı 2013'te aldım. I'm going to get some ice cream. Biraz dondurma alacağım. I just need to get some clothes. Üstüme bir şeyler almam lazım. He got 90 in English. İngilizce'den 90 aldı. I get most things at the stores. Çoğu şeyi marketlerden alırım. I got letters from a person I've never met. Hiç tanımadığım birinden mektup aldım. Tom got Mary to lend him some money. Tom, Mary'den biraz borç para aldı. Tom wanted to get his driver's license as soon as he could. Tom en kısa sürede ehliyetini almak istedi. Tom got more presents than Mary. Tom, Mary'den daha çok armağan aldı. Where did you get this phone? Bu telefonu nereden aldın? Where is Tom going to get shoes that fit? Tom uygun ayakkabıları nereden alacak? I'd love to get one of those. Onlardan birini almayı çok isterim. I need to get something out of my briefcase. Çantamdan bir şey almam gerekiyor. Tom hid the money he got from Mary in a book. Tom, Mary'den aldığı parayı bir deftere sakladı. Tom is going to be getting an award. Tom bir ödül alacak. As soon as she got her salary, she spent it all. Maaşını alır almaz hepsini harcadı. Why don't you get something to drink? Neden içecek bir şey almıyorsun? Tom gets a good salary. Tom iyi bir maaş alıyor. I get more than two hundred emails a day. Bir günde iki yüz e-postadan daha fazlasını alıyorum. Tom got straight A's in school. Tom okulda hep A aldı. Tom didn't get the job. Tom işi alamadı. My brother got more Christmas presents than me. Kardeşim benden daha fazla Noel armağanı aldı. You got paid, didn't you? Maaş aldınız, değil mi? Tom will love the present you got for him. Tom ona aldığınız hediyeyi çok sevecek. Can I get a connecting flight to Atlanta? Atlanta'ya aktarmalı bir uçuş alabilir miyim? Tom got paid a lot to do that. Tom bunu yapmak için çok para aldı. Tom went back to the office to get something he forgot. Tom unuttuğu bir şeyi almak için ofise döndü. I can get the tickets for you. Biletleri senin için alabilirim. A lawyer is a person who prevents someone else from getting your money. Avukat, başkasının senin paranı almasını engelleyen kişidir. How much severance pay did you get? Ne kadar kıdem tazminatı aldın? Where did you get all those plants? Bütün bu bitkileri nereden aldın? Tom gets a kick out of this kind of thing. Tom bu tür şeylerden zevk alıyor. I'll go get the broom. Süpürgeyi almaya gideceğim. You need all the help you can get. Alabileceğin tüm yardıma ihtiyacın var. Are you getting this? Bunu alıyor musun? We've gotten some complaints about Tom's behavior. Tom'un davranışı hakkında bazı şikâyetler aldık. I got three weeks' detention. Üç hafta ceza aldım. It looks like Tom has gotten into the tequila. Tom tekila almış gibi görünüyor. Tom got a bargain price. Tom uygun bir fiyata aldı. Can we get a dog? Bir köpek alabilir miyiz? Can somebody get her a drink? Biri ona bir içki alabilir mi? I wasn't sure what size to get. Hangi beden alacağımdan emin değildim. Would you mind putting these back where you got them? Bunları aldığınız yere geri koyabilir misiniz? Tom gets pretty good grades. Tom oldukça iyi notlar alıyor. After winning all the matches, he got the title of champion. Tüm maçları kazandıktan sonra şampiyon unvanını aldı. I need to get myself a new pair of glasses. Kendime yeni bir çift gözlük almam gerek. I get a kick out of life. Ben hayattan zevk alıyorum. Tom told me how he got his nickname. Tom lakabını nasıl aldığını bana söyledi. Are you getting Tom anything for his birthday? Tom'a doğum günü için bir şey alacak mısın? I get paid to do that. Bunu yapmak için para alıyorum. The story got more and more interesting. Hikaye gittikçe daha ilginç bir hal aldı. We got the loan. Krediyi aldık. Is there anything else I can get for you? Sizin için alabileceğim başka bir şey var mı? Get both a phone and internet access in a single package! Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın! We didn't get your letter until yesterday. Mektubunu düne kadar almamıştık. Tom got more than he expected. Tom beklediğinden fazlasını aldı. Did you get my letter? Mektubumu aldın mı? I get what I want. İstediklerimi alırım. How much do you think Tom gets paid? Sence Tom ne kadar maaş alıyor? Would you get that, please? Onu alır mısın lütfen? When do I get my reward? Ödülümü ne zaman alacağım? I got paid much less than I expected. Umduğumdan çok daha az para aldım. What did Tom get you for your birthday? Tom doğum gününde sana ne aldı? Sami got higher education. Sami yüksek eğitim aldı. How are we going to get enough food for everyone? Nasıl herkes için yeterli yiyecek alacağız? I can't get my head around her. Aklım bir türlü almıyor. I get a real kick out of football! Futboldan zevk alıyorum! We'll go get them. Gidip onları alacağız. Tom got no answer from Mary. Tom, Mary'den cevap alamadı. I know a place where we can get a drink. İçki alabileceğimiz bir yer biliyorum. Tom won't get my vote. Tom oyumu almayacak. She tried to get whatever she wanted. İstediği her şeyi almaya çalıştı. He got the money by a trick. O, parayı hileyle aldı. You'll get a copy. Bir kopya alacaksınız. Tom didn't get anything. Tom hiçbir şey alamadı. How much did Tom get paid to do that? Tom bunu yapmak için ne kadar para aldı? I'll get my truck. Kamyonumu alacağım. I hope you get the job. Umarım işi alırsın. I'll get them right away. Onları derhal alacağım. How do you get this stuff? Bu şeyi nasıl alırsın? All of them will get a prize. Onların hepsi bir ödül alacak. I just got your letter yesterday. Mektubunu daha dün aldım. Get a good night's sleep if you can. Yapabilirsen iyi bir gece uykusu al. This old suit is just about done for; I shall have to get a new one. Bu eski takımın işi bitmek üzere; yeni bir tane almam gerekecek. Does Tom still get paid to do that? Tom hala bunun için para alıyor mu? We should get something to drink. İçecek bir şey almalıyız. I got myself something to eat. Kendime yiyecek bir şey aldım. I didn't get the job. İşi alamadım. I'll get him right away. Onu derhal alacağım. Did you get our package we sent you? Sana gönderdiğimiz paketimizi aldın mı? Can I get a beer? Bira alabilir miyim? Tom ran to get a fire extinguisher. Tom yangın söndürücü almak için fırladı. I hope you get the information you need. Umarım ihtiyacın olan bilgiyi alırsın. Tom got the answer he was hoping for. Tom beklediği cevabı aldı. Tom got a D on his test. Tom sınavında D aldı. I'll get Tom's home address. Tom'un ev adresini alacağım. I got a message from them. Onlardan bir ileti aldım. I think it's great that you got that job. Bence o işi alman harika. I must get the book back from him. Kitabı ondan geri almalıyım. What did you get from us? Bizden ne aldın? I used to get good grades in French. Ben Fransızcada iyi notlar alırdım. Tom gets plenty of sun every day. Tom her gün bol bol güneş alıyor. How did you get this? Bunu nasıl aldın? Let's get some brochures from the travel bureau. Seyahat bürosundan birkaç broşür alalım. He got the first prize in a 100m race. Bir 100 metre yarışında birincilik ödülü aldı. Does Tom know who you got that necklace from? Tom senin o kolyeyi kimden aldığını biliyor mu? I can't wait to get new tires. Yeni lastikler almak için sabırsızlanıyorum. I got some money from my father. Babamdan biraz para aldım. I can get us in. Bizi içeri alabilirim. I think Tom should get some new clothes. Bence Tom yeni kıyafetler almalı. Tom is coming to get you. Tom seni almak için geliyor. He got all he wanted. O istediği her şeyi aldı. I'd like to get three copies of this book. Bu kitaptan üç kopya almak istiyorum. I see you got yourself a new bicycle. Görüyorum ki kendine yeni bir bisiklet almışsın. Did you get that ticket from Tom? Tom'dan o bileti aldın mı? You deserved everything you got. Aldığın her şeyi hak ettin. Tom got this car for nothing. Tom bu arabayı boşuna aldı. Tom hopes Mary gets the job. Tom Mary'nin işi alacağını umuyor. I still get paid, right? Ben hala maaş almadım, değil mi? Tom got poked in the eye. Tom gözüne darbe aldı. I got a video cassette recorder cheap at that shop. O dükkandan ucuza bir video kaset kaydedici almıştım. I'm going back to get my umbrella. Şemsiyemi almak için geri dönüyorum. She got the ticket for nothing. Boşu boşuna bilet aldı. I got a very nice thank you note from Tom. Tom'dan çok kibar bir teşekkür notu aldım. Can I get your opinion on something? Bir şey üzerine fikrini alabilir miyim? I'm not leaving until I get what I came for. Götüreceğim şeyi alıncaya kadar gitmiyorum. He didn't want to wear the sweater that his mother had gotten him for his birthday. Annesinin doğum günü için aldığı kazağı giymek istemedi. I got this bicycle for free. Bu bisikleti ücretsiz aldım. He could get the information by reading the letter. Mektubu okuyarak bilgi alabilir. I'm going to get ice cream. Ben dondurma alacağım. Tom asked Mary to read him the letter she had gotten from John. Tom Mary'nin John'dan aldığı mektubu ona okumasını istedi. He wants to get a new dictionary. Yeni bir sözlük almak istiyor. Tom got that from Mary. Tom bunu Mary'den aldı. Are you sure I can't get you anything? Sana bir şey alamayacağımdan emin misin? We got an anonymous call. Biz isimsiz bir çağrı aldık. I'm glad you got a dog. Bir köpek aldığına sevindim. He has an ambition to get a Nobel Prize. Nobel ödülü almak gibi bir hırsı var. I got this car for a very reasonable price. Bu arabayı çok uygun fiyata aldım. Did you get this from Tom? Bunu Tom'dan mı aldın? Tom thought he could get that for free. Tom, onu ücretsiz alabileceğini düşündü. I got a call about this. Bu konuda bir telefon aldım. We have to get as much information as possible. Mümkün olduğu kadar çok bilgi almalıyız. I didn't get your last name. Soyismini alamadım. Sami wanted to get an A on this paper. Sami bu ödevden A almak istiyordu. I got a call from them. Onlardan bir telefon aldım. She got lunch ready. O öğle yemeğini hazır aldı. Get him something to drink. Ona içecek bir şey al. I just got a letter from Brazil. Brezilya'dan bir mektup aldım. Sami got an e-mail from Google. Sami, Google'dan bir e-posta aldı. Let's see what I can get. Ne alabileceğime bakalım. I got something from Tom. Tom'dan bir şey aldım. Tom and Mary got exactly what they wanted. Tom ve Mary tam olarak istediklerini aldılar. Where did you get that much money? O kadar çok parayı nereden aldın? I'll get her. Onu alacağım. Did you get what you wanted? İstediğinizi aldınız mı? Tom just got his learner's permit. Tom daha yeni ehliyet aldı. You've got my full cooperation. Tam iş birliğimi aldın. I hope I can get that job. O işi alabileceğimi umuyorum. Can I get a cup of coffee to go? Götürmek için bir fincan kahve alabilir miyim? I'll get Tom a present. Tom'a bir hediye alacağım. I got them to buy what I needed. İhtiyacım olanı onlara aldırdım. How did you get those? Bunları nasıl aldın? I needed to get some air. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. In order to get a cheap ticket, you need to buy it way in advance. Ucuza bilet alabilmek için peşin ödeme yapmanız gerekir. We've gotten some complaints from some parents. Kimi anne babalardan şikayetler aldık. Please get whatever you like. Lütfen ne istersen al. Can I get something for you? Senin için bir şey alabilir miyim? I got your address from Tom. Tom'dan adresini aldım. Sami came to get his fix. Sami uyuşturucu almaya geldi. Tom used to get advice from Mary. Tom, Mary'den tavsiyeler alırdı. Maybe we need to get a watchdog. Belki de bir bekçi köpeği almalıyız. I will get you a bicycle for your birthday. Sana doğum günün için bir bisiklet alacağım. Show More (912)
2	get	gelmek	v.
	Otherwise, I wonder how you got here if you did not fly. Aksi halde eğer uçmadıysanız buraya nasıl geldiğinizi merak ediyorum. Unless we see that, the situation will get even worse, with considerable damage right across the region. Bunu göremediğimiz takdirde durum daha da kötüleşecek ve bölge genelinde ciddi hasar meydana gelecektir. I subsequently went through the whole budget again, and we have now got this far but, unfortunately, no farther. Daha sonra tüm bütçeyi tekrar gözden geçirdim ve şimdi buraya kadar geldik ama ne yazık ki daha ileri gidemedik. This means that once again hundreds of people have had to use their cars to get here. Bu da bir kez daha yüzlerce insanın buraya gelmek için arabalarını kullanmak zorunda kaldığı anlamına geliyor. Otherwise, I wonder how you got here if you did not fly. Aksi takdirde eğer uçmadıysanız buraya nasıl geldiğinizi merak ediyorum. The problem, however, is how we got here and what happens next. Sorun, buraya nasıl geldiğimiz ve bundan sonra ne olacağıdır. That means things can get much cheaper for consumers. Bu da tüketiciler için işlerin çok daha ucuza gelebileceği anlamına geliyor. I literally have no idea how that got there. Bunun oraya nereden geldiğine dair gerçekten hiçbir fikrim yok. Both teams have worked really hard to get here. Her iki takım da buraya gelmek için gerçekten çok çalıştı. Grab a cab and get over here. Bir taksi tut ve buraya gel. I followed it and the song started to get clearer. Onu takip ettim ve şarkı daha net gelmeye başladı. Both teams have worked really hard to get here. İki takım da buraya gelmek için çok çaba sarf etti. May created quite a world for herself after she got here. May buraya geldikten sonra kendine kocaman bir dünya yarattı. Got a special request for this next song. Bir sonraki şarkı için özel istek geldi. Both teams have worked really hard to get here. Her iki takım da bu noktaya gelmek için çok çaba gösterdi. It's great you could get over here so soon. Buraya bu kadar çabuk gelebilmeniz harika. Looks like someone got here first. Görünüşe göre birileri bizden evvel gelmiş gibi. Tom finished dinner just before Mary got home. Tom Mary eve gelmeden hemen önce akşam yemeğini bitirdi. I figure we have a day or two before Tom gets here. Tom buraya gelmeden önce bir ya da iki günümüz olduğunu düşünüyorum. Tom finally got here around lunch time. Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi. Tom got here before everybody else. Tom buraya herkesten önce geldi. What time do you think Tom will get here? Sence Tom ne zaman gelir? I'm sure you'll have enough time to do that before Tom gets here. Eminim Tom gelmeden önce bunu yapmak için yeterli zamanın olacaktır. Tom left soon after we got here. Tom biz buraya geldikten hemen sonra gitti. Tom was the first person to get here. Tom buraya gelen ilk kişiydi. When exactly did you get here? Buraya tam olarak ne zaman geldin? I'll wait here until Tom gets here. Tom gelene kadar burada bekleyeceğim. Tom needs to wait until Mary gets here. Tom, Mary gelene kadar beklemeli. I tried to get them to come. Gelmelerini sağlamaya çalıştım. It took just over three hours to get here. Buraya gelmek sadece üç saatin üzerinde sürdü. I'm counting the days till you get here. Sen gelene kadar gün sayıyorum. How'd you get here? Buraya nasıl geldin? Tom was the first one to get here this morning. Bu sabah buraya ilk gelen Tom'du. I was dirty when I got home. Eve geldiğimde kirliydim. Tom got a phone call from the police with devastating news. Tom'a polisten kahredici haberler veren bir telefon geldi. Tom left soon after we got here. Tom biz geldikten hemen sonra gitti. I got here about the same time as Tom. Yaklaşık olarak Tom'la aynı zamanda buraya geldim. Tom is going to be hungry when he gets here. Tom buraya geldiğinde aç olacak. In the future, you have to get here on time. Gelecekte, buraya zamanında gelmelisin. What time did you get here this morning? Bu sabah buraya saat kaçta geldin? I'm going to wait until Tom gets here. Tom gelene kadar bekleyeceğim. I got home early. Eve erken geldim. There's something I have to do before Tom gets here. Tom buraya gelmeden önce yapmak zorunda olduğum bir şey var. Tom is very likely to be very tired when he gets here. Tom buraya geldiğinde muhtemelen çok yorgun olacak. How did you get here ahead of us? Buraya bizden önce nasıl geldiniz? Tom didn't eat anything until he got home. Tom eve gelene kadar hiçbir şey yemedi. Get back here. Buraya gel. Tom wants you to get here ASAP. Tom bir an önce buraya gelmeni istiyor. Tom didn't get home till midnight. Tom gece yarısına kadar eve gelmedi. Tom wants to wait until Mary gets here. Mary buraya gelene kadar Tom beklemek istiyor. Was Tom here when we got here? Buraya geldiğimizde Tom burada mıydı? You got here too early. Buraya çok erken geldin. Tom knew when Mary said she was planning to get home. Tom, Mary'nin ne zaman eve gelmeyi planladığını biliyordu. Tom doesn't usually get here on time. Tom genellikle buraya zamanında gelmez. I never thought we'd get here on time. Buraya zamanında geleceğimizi hiç düşünmemiştim. I'm glad I got there early. Buraya erken geldiğime sevindim. Don't do that until I get there. Ben oraya gelene kadar bunu yapma. How soon will Tom get here? Tom ne zaman gelecek? Tom will be tired when he gets home. Tom eve geldiğinde yorgun olacak. Did Tom say when he'd get here? Tom buraya ne zaman geleceğini söyledi mi? Ask Tom when he'll get here. Tom'a ne zaman geleceğini sor. The traffic was lighter than we expected, so we got here a bit earlier than we expected to. Trafik beklediğimizden daha hafifti, bu yüzden buraya beklediğimizden biraz daha erken geldik. Maybe we should wait till everyone gets here before we start. Belki de başlamadan önce herkes gelene kadar beklemeliyiz. Tom was asleep when I got home. Eve geldiğimde Tom uyuyordu. Tom didn't think Mary could get home by herself. Tom, Mary'nin eve kendi başına gelebileceğini düşünmüyordu. Tell me when Tom gets here. Bana Tom'un buraya ne zaman geleceğini söyle. I don't know exactly when Tom plans to get here. Tom'un ne zaman buraya gelmeyi planladığını tam olarak bilmiyorum. Tom wants to know how you're going to get here. Tom buraya nasıl geleceğini bilmek istiyor. I was here when Tom got here. Tom buraya geldiğinde ben de buradaydım. Please get to the point. Lütfen konuya gel. We'll be leaving before you get here. Sen gelmeden gideceğiz. He just got home. Eve yeni geldi. How did things get this far? İşler nasıl bu noktaya geldi? When's Tom going to get here? Tom ne zaman gelecek? I'll be ready to go when you get here. Geldiğinde gitmeye hazır olacağım. I want you to be ready when Tom gets here. Tom buraya geldiğinde hazır olmanı istiyorum. I'm sure that by the time you get here, we'll be ready. Eminim siz buraya gelene kadar biz hazır oluruz. Make sure you get here on time. Buraya zamanında geldiğinden emin ol. Tom drove all night to get here for today's meeting. Tom buraya bugünkü toplantıya gelmek için bütün gece araç sürdü. What I want to know is how Tom got here. Bilmek istediğim Tom'un buraya nasıl geldiğidir. We have to wait until Tom gets here. Tom buraya gelene kadar beklemek zorundayız. Tom was asleep when we got home. Tom eve geldiğimizde uyuyordu. You might want to try to get here earlier tomorrow. Yarın buraya daha erken gelmeye çalışabilirsin. I forgot to ask Tom what time he was planning on getting here. Tom'a buraya ne zaman gelmeyi planladığını sormayı unuttum. I got home after midnight. Gece yarısından sonra eve geldim. Do you know when Tom got here? Tom'un buraya ne zaman geldiğini biliyor musun? How are we going to get Tom to come home? Tom'un eve gelmesini nasıl sağlayacağız? I sure hope that Tom gets here on time. Ben kesinlikle Tom'un buraya zamanında geleceğini umuyorum. It took me three hours to get here. Buraya gelmem üç saatimi aldı. I got here early this morning. Bu sabah erkenden geldim. Tell Tom I'll be ready by the time he gets here. Tom'a o gelene kadar hazır olacağımı söyle. Soon gotten soon spent. Haydan gelen huya gider. I hope that Tom and Mary don't get here early. Umarım Tom ve Mary buraya erken gelmezler. I'm trying to finish this crossword puzzle before Tom gets here. Tom gelmeden bu bulmacayı bitirmeye çalışıyorum. Tom got here first. Önce Tom geldi. I don't mind if you go to bed before I get home. Ben eve gelmeden yatarsan benim için fark etmez. That's how I got here. Buraya öyle geldim. Tom got here about fifteen minutes after Mary. Tom Mary'den yaklaşık on beş dakika sonra buraya geldi. I got home just after midnight. Eve gece yarısından hemen sonra geldim. Tom wasn't up when Mary got home. Mary eve geldiğinde Tom ayakta değildi. Tom has to do that before Mary gets here. Tom bunu Mary gelmeden önce yapmalı. I need to leave before Tom gets here. Tom gelmeden gitmeliyim. I just got here, and I don't know anyone. Ben buraya yeni geldim ve kimseyi tanımıyorum. I doubt that Tom will get here on time. Tom'un buraya zamanında geleceğinden şüpheliyim. Wait quietly until the substitute teacher gets here. Vekil öğretmen buraya gelene kadar sessizce bekleyin. I wasn't very hungry when I got home, but I'm really hungry now. Eve geldiğimde çok aç değildim ama şimdi gerçekten açım. Tom said he expected Mary to get home on Monday. Tom, Mary'nin pazartesi eve gelmesini beklediğini söyledi. How did it get there? Oraya nasıl geldi? Tom got here early this morning. Tom bu sabah erkenden geldi. How did you get here before me? Buraya benden önce nasıl geldin? I was very glad to get back. Geri gelmekten çok memnundum. Please get out of here as quickly as you can. Lütfen buradan elinden geldiği kadar çabuk çık. Tom didn't get here until about noon. Tom öğlene kadar gelmedi. Tom got home around midnight. Tom gece yarısı eve geldi. I only got home half an hour ago. Eve daha yarım saat önce geldim. Tom is going to be tired when he gets home. Tom eve geldiğinde yorgun olacak. We just got home. Eve yeni geldik. Tom said Mary wants to do that before John gets here. Tom, John buraya gelmeden önce Mary'nin bunu yapmak istediğini söyledi. I got here thirty minutes early. Buraya otuz dakika erken geldim. I got here last night. Buraya dün gece geldim. Tom and Mary were sleeping when I got home. Ben eve geldiğimde Tom ve Mary uyuyordu. Did you really think Tom would get here on time? Tom'un buraya zamanında geleceğini gerçekten düşündün mü? Ask Tom how he got here. Tom'a buraya nasıl geldiğini sor. Stay in your room until your father gets back! Baban gelene kadar odanda kal! I won't know that until Tom gets here. Tom buraya gelinceye kadar onu bilmeyeceğim. When was Tom supposed to get here? Tom'un buraya ne zaman gelmesi gerekiyordu? Tom was the only one here when I got here. Tom ben buraya geldiğimde buradaki tek kişiydi. Don't leave until we get there. Biz gelene kadar gitme. Tom had his homework all done by the time his mother got home. Tom, annesi eve gelene kadar ödevini bitirmişti. I asked Tom when he thought Mary would get here. Ben Tom'a Mary'nin buraya ne zaman geleceğini düşündüğünü sordum. Do you want to go get a soursop smoothie with me? Benimle soursop smoothie içmeye gelmek ister misin? Tom was the first one to get here today. Bugün buraya ilk gelen Tom oldu. Please wait until Tom gets here. Lütfen Tom gelene kadar bekleyin. Tom said he expected Mary to get home on Monday. Tom, Mary'nin pazartesi günü eve gelmesini beklediğini söyledi. What time is Tom supposed to get here? Tom'un buraya ne zaman gelmesi gerekiyordu? Tom can tell me what happened when he gets here. Tom buraya geldiğinde bana neler olduğunu anlatabilir. I got here early. Buraya erken geldim. How did you get home? Eve nasıl geldin? How did that get here? O buraya nasıl geldi? I didn't realize my wallet was missing until I got home. Eve gelene kadar cüzdanımın kaybolduğunu fark etmemiştim. Tom was asleep when we got home. Eve geldiğimizde Tom uyuyordu. Tom got here just in time for dinner. Tom akşam yemeği için tam zamanında geldi. Tom and Mary were already eating dinner when I got home. Ben eve geldiğimde Tom ve Mary akşam yemeği yiyorlardı. I just wanted to get here as fast as possible. Buraya olabildiğince çabuk gelmek istedim. Tom got home just as we were about to leave. Tom tam biz çıkmak üzereyken eve geldi. I was pretty tired when I got home from work. İşten eve geldiğimde oldukça yorgundum. How did Tom's umbrella get here? Tom'un şemsiyesi buraya nasıl geldi? How did you get here today? Bugün buraya nasıl geldin? I was the only one to get here on time. Zamanında buraya gelen tek kişi bendim. Ask Tom to wait until I get there. Ben oraya gelene kadar Tom'dan beklemesini isteyin. I have to wait for Tom to get here. Tom'un buraya gelmesi için beklemek zorundayım. Would you please let me get back to work? Lütfen işe geri gelmeme izin verir misin? I suggest you wait until Tom gets here. Tom buraya gelinceye kadar beklemenizi öneririm. Get down here! Gel buraya! Maybe we should wait until Tom gets here. Belki de Tom gelene kadar beklemeliyiz. I just got home. Biraz önce eve geldim. I'm going to wait until Tom gets here. Tom buraya gelene kadar bekleyeceğim. I got here a little early today. Bugün buraya biraz erken geldim. I suggest you stay here until Tom gets here. Tom gelene kadar burada kalmanızı öneriyorum. I want you to stay here until Tom gets here. Tom buraya gelene kadar burada kalmanı istiyorum. I have to wait here until Tom gets here. Tom gelene kadar burada beklemek zorundayım. I know I should've gotten here earlier. Buraya daha erken gelmem gerektiğini biliyorum. What time do you think Tom will get here? Sence Tom buraya saat kaçta gelecek? I'll be asleep by the time you get here. Sen buraya gelinceye kadar uyuyacağım. Tom left before I got here. Tom ben gelmeden gitmiş. It took Tom almost three hours to get home. Tom'un eve gelmesi neredeyse üç saat sürdü. Tom stayed up until his father got home. Tom babası eve gelene kadar yatmadı. It didn't take Tom long to get here. Buraya gelmek Tom'un fazla zamanını almadı. Let's leave before Tom gets here. Tom buraya gelmeden önce gidelim. Tom is waiting for Mary to get home. Tom, Mary'nin eve gelmesini bekliyor. I tried to get him to come. Onun gelmesini sağlamaya çalıştım. We won't have enough time to do that before Tom gets here. Tom gelmeden önce bunu yapmak için yeterli zamanımız olmayacak. Tom was the only one who got here on time. Tom buraya zamanında gelen tek kişiydi. I don't want to be here when Tom gets here. Tom geldiğinde burada olmak istemiyorum. Tom is still waiting for Mary to get there. Tom hala Mary'nin oraya gelmesini bekliyor. When is Tom supposed to get here? Tom'un buraya ne zaman gelmesi gerekiyor? It's not easy getting here. Buraya gelmek kolay değil. The windows were already open when I got here. Buraya geldiğimde pencereler zaten açıktı. Tom got home just as we were about to leave. Biz tam gitmek üzereyken Tom eve geldi. Tom doesn't know exactly when Mary will get home. Tom, Mary'nin eve tam olarak ne zaman geleceğini bilmiyor. I hope Tom gets here soon. Umarım Tom yakında gelir. I don't know when Tom will get here, but probably tomorrow afternoon. Tom'un buraya ne zaman geleceğini bilmiyorum ama muhtemelen yarın öğleden sonra. I got here as quickly as I could. Gelebildiğim kadar çabuk geldim. I'm sure Tom is going to be tired when he gets home. Tom eve geldiğinde yorgun olacağından eminim. Somebody got there before us. Birisi bizden önce gelmiş. Tom ought to have gotten here by now. Tom şimdiye kadar buraya gelmiş olmalıydı. I got home at seven. Eve yedide geldim. I'm not the only one who got here early. Buraya erken gelen tek kişi ben değilim. He was exhausted when he got home. Eve geldiğinde çok yorgundu. How do you know Tom didn't eat before you got there? Tom'un sen oraya gelmeden önce yemek yemediğini nereden biliyorsun? Tom has finally gotten here. Tom sonunda buraya geldi. I tried to get here on time. Buraya zamanında gelmeye çalıştım. When do you think you're going to get here? Buraya ne zaman gelmeyi düşünüyorsun? Tom said he needed to do that before Mary got here. Tom, Mary gelmeden önce bunu yapması gerektiğini söyledi. Tom was here when I got home. Ben eve geldiğimde Tom buradaydı. Tom was gone when I got home. Eve geldiğimde Tom gitmişti. When is Tom supposed to get here? Tom ne zaman buraya gelmeli? I wasn't sure when I'd get here. Buraya ne zaman geleceğimden emin değildim. I tried to get Tom to come. Tom'un gelmesini sağlamaya çalıştım. Show More (196)
3	get	gitmek	v.
	I need to get to the bar. Bara gitmem lazım. We shall not get far if we do not put our own house in order first. Önce kendi evimizi düzene sokmazsak fazla uzağa gidemeyiz. We have not yet got that far, but research is in progress. Henüz o kadar ileri gitmedik, ancak araştırmalar devam ediyor. I went to the seaside and got a nice tan. Deniz kenarına gittim ve güzelce bronzlaştım. It usually took me twenty minutes to get from Jericho to Ramallah. Eriha'dan Ramallah'a gitmek genellikle yirmi dakikamı alırdı. It is not that simple to get from Serbia to Croatia. Sırbistan'dan Hırvatistan'a gitmek o kadar da kolay değil. Unfortunately the situation on the ground gives no reason to believe that things will get any better soon. Ne yazık ki sahadaki durum, işlerin yakın zamanda daha iyiye gideceğine inanmak için hiçbir neden vermiyor. If people do not have access to public transport they cannot get to their place of work. Eğer insanların toplu taşıma araçlarına erişimi yoksa, iş yerlerine de gidemezler. You do not get very far with that kind of money. Bu kadar parayla çok uzağa gidemezsiniz. The Governor of Lapland remarked how easy it was to get from Lapland to Strasbourg. Laponya Valisi, Laponya'dan Strazburg'a gitmenin ne kadar kolay olduğunu belirtti. Looks like someone didn't get lucky tonight. Görünüşe göre bu gece birisinin şansı pek yaver gitmedi. The ice changes daily, so we will see how far we get. Buz her gün değişiyor, bu yüzden ne kadar ileri gidebileceğimizi göreceğiz. Once I got to the hospital, everything happened so fast. Hastaneye gittiğimde her şey çok hızlı gelişti. You will not waste time on the way to get to the nearest pharmacy. En yakın eczaneye gitmek için yolda vakit kaybetmeyeceksiniz. How will you get there? Oraya nasıl gideceksin? How do I get there? Oraya nasıl giderim? Can you tell me how to get there? Oraya nasıl gideceğimi söyleyebilir misin? Could you tell me how to get to Park Street? Park Caddesi'ne nasıl gideceğimi söyler misiniz? I'll ask how to get there. Oraya nasıl gideceğimi soracağım. Tom crossed the bridge to get to Mary's house. Tom Mary'nin evine gitmek için köprüyü geçti. Can you tell me how to get to the library? Kütüphaneye nasıl gideceğimi söyleyebilir misin? Didn't I tell you that you needed to get there early? Oraya erken gitmen gerektiğini sana söylemedim mi? Could you tell me how to get to your house? Evinize nasıl gideceğimi söyler misiniz? I don't care how we get there. Oraya nasıl gittiğimiz umurumda değil. I'll get there on my own. Oraya tek başıma gideceğim. Tom probably knows how to get to Mary's house. Tom muhtemelen Mary'nin evine nasıl gidileceğini biliyordur. I've got to get to work. İşe gitmek zorundayım. The last time I went to the beach, I got badly sunburned. Plaja son kez gittiğimde, güneşte kötü şekilde yandım. You've got to go even if you don't want to. İstemesen bile gitmek zorundasın. The world is getting smaller every year. Dünya her yıl gittikçe küçülüyor. When did he get to Kyoto? O, Kyoto'ya ne zaman gitti. I've got to get to a meeting. Bir toplantıya gitmek zorundayım. You need to get to a hospital. Bir hastaneye gitmen gerek. How do I get to the police? Polise nasıl gidebilirim? Will you tell me how to get to Shinjuku? Shinjuku'ya nasıl gidileceğini bana söyler misin? I need to get to bed. Yatağa gitmem lazım. We need to get to the airport. Havaalanına gitmemiz gerekiyor. How much will it cost to get to the airport? Havaalanına gitmek ne kadara mal olacak? It took about five minutes to get to my uncle's house from the station. İstasyondan amcamın evine gitmek yaklaşık beş dakika sürdü. We have to get to work. İşe gitmeliyiz. We've got to move. Gitmemiz gerek. What's the fastest way to get to Boston? Boston'a gitmenin en hızlı yolu nedir? What's the best way to get to the station? İstasyona gitmenin en iyi yolu nedir? What's the fastest way to get to the post office? Postaneye gitmenin en hızlı yolu nedir? I'm sorry, but I've got to leave. Üzgünüm ama gitmem gerek. I hope I get the chance to go to Boston. İnşallah Boston'a gitme fırsatı yakalarım. How do I get to your house? Evine nasıl giderim? Could you tell me how to get to Tom's house? Tom'un evine nasıl gideceğimi söyleyebilir misin? Things are getting pretty bad. İşler gittikçe kötüleşiyor. I got there as fast as I could. Oraya olabildiğince hızlı gittim. When did you get there? Oraya ne zaman gittin? Tell Tom how to get to the airport. Tom'a havalimanına nasıl gideceğini söyle. How long would it take us to get to the nearest beach? En yakın plaja gitmemiz ne kadar sürer? I'm sorry, but you've got to go. Üzgünüm ama gitmelisin. Tom probably doesn't know how to get to my place. Tom muhtemelen evime nasıl gideceğini bilmiyordur. He told me how to get to the museum. Bana müzeye nasıl gideceğimi söyledi. How did you get there? Oraya nasıl gittin? Where do I have to transfer to get to Shinjuku? Shinjuku'ya gitmek için nereye aktarma yapmam gerekiyor? Do you know how to get there? Oraya nasıl gidileceğini biliyor musun? It will take me 20 minutes to get to the station by taxi. Taksiyle istasyona gitmem 20 dakika sürer. Tom wanted to get back home. Tom eve geri gitmek istedi. He got to school just in time. Okula tam zamanında gitti. I'll get home by myself. Eve tek başıma gideceğim. I've got to get to the airport. Havaalanına gitmek zorundayım. How do I get to the theater? Tiyatroya nasıl gidebilirim? We look forward to getting back home. Eve geri gitmek için sabırsızlanıyoruz. What's the best way to get to the airport from here? Buradan havaalanına gitmenin en iyi yolu nedir? Tom got his way. Tom kendi yoluna gitti. I have to get to school. Okula gitmem gerekiyor. Tom won't get far. Tom uzağa gidemez. I'm glad you got a chance to talk to Tom before he left. O gitmeden önce Tom'la konuşma fırsatı yakaladığına memnun oldum. I've got to go to the bathroom. Ben banyoya gitmek zorundayım. I assume you know how to get to Tom's house. Tom'un evine nasıl gideceğini bildiğini varsayıyorum. We've got to leave. Gitmek zorundayız. How can I get to heaven? Cennete nasıl gidebilirim? Tom's place is easy to get to. Tom'un evine gitmek kolay. Tom probably doesn't know how to get to my place. Tom muhtemelen evime nasıl gideceğini bilmiyor. Can you tell me how to get to the train station? Bana tren istasyonuna nasıl gideceğimi söyleyebilir misin? I've got to go to work. İşe gitmek zorundayım. How long does it usually take you to get to your office from where you live? Genellikle yaşadığınız yerden ofisinize gitmeniz ne kadar sürer? What's the best way to get downtown from here? Buradan şehir merkezine gitmenin en iyi yolu nedir? You can't get there by train. Oraya trenle gidemezsin. What's the best way to get downtown from here? Buradan şehir merkezine gitmek için en iyi yol nedir? When he got into the emergency department, they said he just imagined everything. Acil servise gittiğinde her şeyi hayal gördüğünü söylediler. We have to get to the hospital. Hastaneye gitmek zorundayız. Tom is getting weaker. Tom gittikçe hâlsizleşiyor. Time to get the hell out of here. Buradan defolup gitme zamanı. Our website seems to be getting more popular. Web sitemiz gittikçe popülerleşiyor gibi görünüyor. Could you tell me how to get there? Oraya nasıl gidileceğini söyleyebilir misiniz? You ought to get to work on time. İşe zamanında gitmelisin. With the closure of the bridge, it will take a lot longer to get to the airport. Köprünün kapanmasıyla artık havalimanına gitmek çok daha uzun sürecek. It took us two hours to get to Tokyo by train. Tokyo'ya trenle gitmek iki saatimizi aldı. Tom isn't the only one who thinks it would be a good idea to get there early. Oraya erken gitmenin iyi bir fikir olacağını düşünen tek kişi Tom değil. By the time I got to the bank, it was closed. Bankaya gittiğimde kapalıydı. Now, I really have to get going. Şimdi, gerçekten gitmem gerek. Would it be faster to get there by taxi or by subway? Oraya taksiyle mi yoksa metroyla mı gitmek daha hızlı olurdu. Sorry, I've got to go. Üzgünüm, gitmek zorundayım. How do I get to NHK? NHK'ye nasıl gidebilirim? It can't possibly get any worse. Daha kötüye gitmesi mümkün değil. Helen does not eat enough and she is getting thin. Helen yeterince yemek yemiyor ve gittikçe zayıflıyor. I just want to get home safe and sound. Ben sadece eve sağ salim gitmek istiyorum. I had a hard time getting to the airport. Havaalanına giderken zorluk çektim. I should probably get going. Muhtemelen gitmeliyim. You need to get to a doctor. Bir doktora gitmelisin. I have to get there quickly. Oraya çabucak gitmek zorundayım. I don't know how that got there. Onun oraya nasıl gittiğini bilmiyorum. Tell me how to get to the bank. Bankaya nasıl gideceğimi söyle. Do you know how much it costs to get to Boston from here? Buradan Boston'a gitmenin ne kadar tuttuğunu biliyor musun? I'm glad I got there early. Oraya erken gittiğime sevindim. Tell us how to get to Tom's house. Bize Tom'un evine nasıl gideceğimizi söyle. How did you get to work this morning? Bu sabah işe nasıl gittin? Can you tell me how to get to the city hall? Bana belediye binasına nasıl gidebileceğimi söyleyebilir misiniz? It doesn't take long to get to his house. Onun evine gitmek uzun sürmez. We suggest you get there early. Biz oraya erken gitmenizi öneririz. Tom got to the station too late, so he missed the train. Tom istasyona çok geç gitti, bu yüzden treni kaçırdı. Your belly is getting smaller. Karnın gittikçe küçülüyor. I told Tom how to get to Mary's house. Tom'a Mary'nin evine nasıl gideceğini söyledim. I couldn't wait to get back. Geri gitmek için sabırsızlanıyordum. What's the fastest way to get to the post office? Postaneye giden en hızlı yol nedir? We need to get going. Gitmemiz gerek. The thin line between sanity and madness has gotten finer. Akıl sağlığı ve delilik arasındaki ince çizgi gittikçe inceliyor. I'm getting thinner. Gittikçe zayıflıyorum. Do you think Tom knows how to get there? Tom'un oraya nasıl gideceğini bildiğini mi düşünüyorsun? Can you please tell me how I can get to the beach? Lütfen bana sahile nasıl gidebileceğimi söyler misiniz? There are various ways to get to her house. Evine gitmenin çeşitli yolları var. I'm almost certain that Tom will get into the university of his choice. Tom'un kendi seçtiği üniversiteye gideceğinden neredeyse eminim. How much does it cost to get to Boston? Boston'a gitmek ne kadara mal oluyor? You can get to her house in a variety of different ways. Evine birçok farklı yoldan gidebilirsiniz. Tom said that he'd get there early. Tom oraya erken gideceğini söyledi. I wonder how Tom got there. Tom'un oraya nasıl gittiğini merak ediyorum. How do I get to the station from here? Buradan istasyona nasıl gidebilirim? I have to get to the hospital. Hastaneye gitmek zorundayım. We ought to get over there. Oraya gitmek zorundayız. My friend got to ride a stretch limousine to prom! Arkadaşım baloya limuzinle gitti! Tell Tom how to get to the bank. Tom'a bankaya nasıl gideceğini söyle. Excuse me, can you tell me how to get to Central Park? Affedersiniz, Central Park'a nasıl gideceğimi söyleyebilir misiniz? With the closure of the bridge, it will take a lot longer to get to the airport. Havalimanına gitmek, köprünün kapanmasıyla çok daha uzun sürecek. Tom should get going. Tom gitmeli. I've got to get to class. Sınıfa gitmeliyim. Please tell me how to get to the bank. Lütfen bana bankaya nasıl gideceğimi söyleyin. What's the fastest way to get to the airport from here? Buradan havaalanına gitmenin en hızlı yolu nedir? We suggest you get there early. Oraya erken gitmenizi öneririz. How did you get home? Eve nasıl gittin? Show More (140)
4	get	bulmak	v.
	To get a good job, you undoubtedly first need access to a sound education which facilitates student mobility. İyi bir iş bulabilmek için şüphesiz öncelikle öğrenci hareketliliğini kolaylaştıran sağlam bir eğitime erişim gerekir. So where are you going to get the EUR 240 million you need to incentivise the scrappings between 2003 and 2006? 2003 ile 2006 arasındaki hurda indirimi için ihtiyacınız olan 240 milyon euroyu nereden bulacaksınız? It may be difficult to get someone to spend the money to test these products for one particular species. Bu ürünleri belirli bir tür için test etmek üzere para harcayacak birini bulmak zor olabilir. When would we get 300 000 people to attack disease in the poor countries? Yoksul ülkelerdeki hastalıklarla mücadele etmek üzere 300.000 kişiyi ne zaman bulacağız? It was 2001 before we got any satisfaction out of the Commission. Komisyon'un bizi tatmin etmesi 2001 yılını buldu. So where did you get that 10% from? Peki bu %10'u nereden buldunuz? Geographical mobility means more, of course, than simply getting a job in a different place. Coğrafi hareketlilik elbette sadece farklı bir yerde iş bulmaktan daha fazlasını ifade ediyor. An EU citizen can go out and get work anywhere. Bir AB vatandaşı dışarı çıkıp her yerde iş bulabilir. Where are you going to get it from? Nereden bulacaksın? We'd better get over there and find him, like, fast. İyisi mi oraya gidip onu bulalım, hemen. Well, somebody better get something on this guy fast. Birileri bu adam hakkında çabucak bir şeyler bulsa iyi olur. I did not get the opportunity to do any physical exercise. Herhangi bir fiziksel egzersiz yapma imkanı bulamadım. Then we need to get some money, fast. O zaman biraz para bulmalıyız, bir an önce. I did not get the opportunity to do any physical exercise. Herhangi bir fiziksel egzersiz yapma fırsatı bulamadım. I could go get a justice of the peace, take them to Laurel, and we could get married. Gidip bir sulh hakimi bulabilirim, onları Laurel'e götürürüm ve evlenebiliriz. We'd get a nice, quiet little place in the country. Kırsalda şirin, sessiz, ufak bir yer bulurduk. We'd better get over there and find him, like, fast. Oraya gidip onu bulsak iyi olur, hem de hemen. Seems to me that president has got himself a good horse race. Bana öyle geliyor ki, başkan kendine iyi bir at yarışı buldu. I could go get a justice of the peace, take them to Laurel, and we could get married. Gidip sulh hakimi bulup onları Laurel'a götürebilirim ve evlenebiliriz. An army man couldn't get a better opportunity. Bir ordu mensubu bundan daha iyi bir fırsat bulamazdı. Seems to me that president has got himself a good horse race. Bana öyle geliyor ki cumhurbaşkanı kendisine iyi bir at yarışı bulmuş. We'd better get over there and find him, like, fast. En iyisi oraya gidip onu bulalım, çabucak. Then we need to get some money, fast. O zaman hemen biraz para bulmalıyız. Get over the bridge, and don't stop running until you find Sister Bernadette. Köprüyü geçin ve Rahibe Bernadette'i bulana kadar koşmaya devam edin. You've had the whole weekend to get yourself a lawyer. Kendinize bir avukat bulmak için bütün bir hafta sonu vaktiniz vardı. Then we need to get some money, fast. O zaman acilen biraz para bulmamız lazım. Do not repeat their mistakes, otherwise you might not get another chance for freedom. Onların hatalarını tekrarlamayın, aksi takdirde özgürlük için bir şans daha bulamayabilirsiniz. Tom suggested I get a less stressful job. Tom, daha az stresli bir iş bulmamı önerdi. Maybe Tom can get a job at the zoo. Belki Tom hayvanat bahçesinde bir iş bulabilir. Tom always gets his own way. Tom her zaman kendi yolunu bulur. I'll get some. Bir şeyler bulacağım. I know a place we can get something to eat. Yiyecek bir şeyler bulabileceğimiz bir yer biliyorum. Tom finally succeeded in getting a job. Tom sonunda bir iş bulmayı başardı. Tom didn't get a chance to thank Mary for all her help. Tom, Mary'ye yardımları için teşekkür etme fırsatı bulamadı. Daniel got a good job. Daniel iyi bir iş buldu. Some people had to use false names to get work. Bazı insanlar iş bulmak için sahte isimler kullanmak zorunda kaldı. It beats me how he got that money. O parayı nasıl bulduğunu bilmiyorum. He was able to get work in that town. O kasabada iş bulabildi. We need to get more clients in this. Bu konuda daha fazla müşteri bulmalıyız. Dan got a job at a newspaper. Dan bir gazetede bir iş buldu. Look what I got. Bak, ne buldum. Where did you get your money? Paranı nereden buldun? I had to get some money. Biraz para bulmalıydım. All she got for her pains was ingratitude. Acılarına karşılık olarak bulduğu tek şey nankörlük oldu. We've got to find him first. Evvela onu bulmalıyız. I'll get a second job. İkinci bir iş bulacağım. How do I get a hold of you? Seni nasıl bulabilirim? Where did you get the eggs? Yumurtaları nereden buldun? I had to drop out of college and get a job. Üniversiteyi bırakıp bir iş bulmalıydım. We've got to find her. Onu bulmalıyız. We went to the theater early so we could get good seats. İyi bir yer bulabilmek için tiyatroya erkenden gittik. It's difficult to get a job at the moment. Şu anda bir iş bulmak zor. I'm trying to get someone to tell me what to do. Bana ne yapacağımı söyleyecek birini bulmaya çalışıyorum. Where did you get this key? Bu anahtarı nereden buldun? Where can I get hold of a good tax lawyer? İyi bir vergi avukatını nereden bulabilirim? Sami quickly got a job with one of Wall Street houses. Sami kısa sürede Wall Street şirketlerinden birinde iş buldu. It's hard to get a job in this country. Bu ülkede iş bulmak zor. I'll get you another lawyer. Sana başka bir avukat bulacağım. Where is Tom going to get shoes that fit? Tom ayağına uyan ayakkabıları nereden bulacak? How can I get a hold of them? Onları nasıl bulabilirim? You need to get Tom a job. Tom'a bir iş bulman gerekiyor. You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin. I plan to get a job as soon as I can. Mümkün olan en kısa sürede bir iş bulmayı planlıyorum. I've got to find them. Onları bulmalıyım. Where can you get the best fresh bread? En iyi taze ekmeği nereden bulabilirsin? As soon as I can get the chance, I'll come for a visit. Fırsat bulur bulmaz, bir ziyarete geleceğim. You should watch that movie if you get the opportunity. Fırsat bulursan o filmi izlemelisin. Where did Tom get this ring? Tom bu yüzüğü nereden bulmuş? Tell us what you want and we'll try to get it for you. Bize ne istediğini söyle, biz de senin için bulmaya çalışalım. Tom finally got a job. Tom sonunda bir iş buldu. I'm planning on getting a job in Boston. Ben Boston'da bir iş bulmayı planlıyorum. I'll get a friend to stay with me. Benimle beraber kalacak bir arkadaş bulacağım. What did I get? Ne buldum? Tom just got a new job. Tom yakınlarda yeni bir iş buldu. Where can I get a cab? Nerede bir taksi bulabilirim? Tom got a job commensurate with his training and experience. Tom eğitimi ve deneyimiyle orantılı bir iş buldu. I strongly suggest that you get yourself another lawyer. Kendinize başka bir avukat bulmanızı kuvvetle öneriyorum. Thanks to him, I could get a job. Onun sayesinde bir iş bulabildim. We've got to find Tom before he does something stupid. Tom'u aptalca bir şey yapmadan önce bulmalıyız. I don't know how I got that job. O işi nasıl bulduğumu bilmiyorum. Tom got a job at a drugstore. Tom bir eczanede iş buldu. We've got to find another way. Başka bir yol bulmalıyız. We can't get a hold of them. Onları bulamıyoruz. One thing I've always wanted to do is get a decent job close to home. Her zaman yapmak istediğim tek şey evime yakın iyi bir iş bulmak. I've got to find him before he does something stupid. Aptalca bir şey yapmadan önce onu bulmalıyım. You've got to get a steady job. İstikrarlı bir iş bulmak zorundasın. Where did you get that piece of wire? O tel parçasını nereden buldun? We need to get her some help. Ona yardım bulmalıyız. I know who we can get to help us. Bize yardım etmesi için kimi bulabileceğimizi biliyorum. I've got to find them. Onları bulmak zorundayım. Where did you get this stuff? Bunları nereden buldun? Tom got a job as a waiter. Tom bir garson olarak iş buldu. Tom thought it would be difficult for Mary to get a ticket to that concert. Tom, Mary'nin o konsere bilet bulmasının zor olacağını düşündü. Tom finally got the courage to ask Mary to marry him. Tom sonunda Mary'ye evlenme teklif edecek cesareti buldu. We've got to find Tom. Tom'u bulmak zorundayız. I've got to find something to do after I retire. Emekli olduktan sonra yapacak bir şey bulmak zorundayım. Where are you getting the money from? Parayı nereden buluyorsun? I need to get Tom some help. Tom'a yardım bulmalıyım. I got a part-time job as a bartender at the same bar where Tom sings. Tom'un şarkı söylediği barda barmen olarak yarı zamanlı bir iş buldum. Get your own place. Kendine bir yer bul. You can't get a job if you don't have useful skills. İşe yarar becerileriniz yoksa iş bulamazsınız. We'll get an opportunity to try that tomorrow. Onu yarın denemek için bir fırsat bulacağız. We've got to find Tom first. Önce Tom'u bulmalıyız. I got a job. Ben bir iş buldum. We can't get a hold of him. Onu bulamıyoruz. The police will get you to find the bullets. Polis sana mermileri bulduracak. I found Tom waiting for me when I got home. Eve gittiğimde Tom'u beni beklerken buldum. Can't you get somebody else to help you? Sana yardım edecek başka birini bulamaz mısın? Why not get a job? Neden bir iş bulmuyorsun? She got what she deserved. Hak ettiğini buldu. Since Tom couldn't make a decent living as a nightclub musician, he had to get a day job. Tom bir gece kulübü müzisyeni olarak iyi bir yaşam sürdüremediği için günlük bir iş bulmak zorunda kaldı. Get me a doctor. Bana bir doktor bul. Some people had to use false names to get work. Bazı insanlar iş bulabilmek için sahte isimler kullanmak zorunda kaldı. I want to get a real job. Gerçek bir iş bulmak istiyorum. I think it's time for me to get a job. Sanırım bir iş bulmamın zamanı geldi. I went there early so I could get a good seat. Oraya erken gittim, böylece iyi bir yer bulabildim. I don't know how I got that job. O işi nereden buldum bilmiyorum. I'd like to know how you got my phone number. Telefon numaramı nasıl bulduğunu bilmek istiyorum. I couldn't get a job in Boston. Boston'da bir iş bulamadım. I need to get a babysitter. Bir bebek bakıcısı bulmalıyım. It beats me how he got that money. O parayı nasıl bulduğuna aklım ermiyor. Where can I get a cab? Nereden taksi bulabilirim? I found Tom waiting for me when I got home. Eve geldiğimde Tom'u beni beklerken buldum. I've got to find him before he does something stupid. O aptalca bir şey yapmadan önce onu bulmak zorundayım. Where did you get that stuff? Nereden buldun bunları? Give me a call when you get a chance. Fırsat bulduğunda beni ara. Did you get a job? Bir iş buldun mu? I'm planning on getting a job in Boston. Boston'da bir iş bulmayı planlıyorum. You got yourself a nice guy. Kendine iyi bir adam bulmuşsun. I've got to get me some work. Kendime bazı işler bulmalıyım. Perhaps Tom can get a job at the zoo. Belki Tom hayvanat bahçesinde bir iş bulabilir. Tom thinks it possible for Mary to get a job with that company. Tom, Mary'nin o şirkette iş bulmasının mümkün olduğunu düşünüyor. I need to get a hold of them. Onları bulmam gerekiyor. How did you get your job? İşini nasıl buldun? Show More (131)
5	get	getirmek	v.
	I forgot the file at the office, can you get it for me? Dosyayı ofiste unuttum, sen benim için getirebilir misin? The Green Group has re-tabled several of my original amendments that got voted down in committee. Yeşil Grup, komitede oylanarak reddedilen orijinal değişiklik önergelerimden bazılarını yeniden gündeme getirmiştir. This proves that this policy has got out of hand and that we must inject transparency into the flow of funding. Bu durum, bu politikanın kontrolden çıktığını ve fon akışına şeffaflık getirmemiz gerektiğini kanıtlamaktadır. The closer we get to 2007, the more intensive are the discussions in our regions of what the future will entail. 2007'ye yaklaştıkça, bölgelerimizde geleceğin ne getireceğine ilişkin tartışmalar da yoğunlaşıyor. It will be hard work to get everything ready for implementation at the end of 2006. Her şeyi 2006 sonunda uygulamaya hazır hale getirmek zor bir iş olacak. We wonder whether the Member States have got their responsibilities quite right in this respect. Üye Devletlerin bu konudaki sorumluluklarını tam olarak yerine getirip getirmediklerini merak ediyoruz. We will have Member States which will find it difficult to get the requisite twelve Members together. Gerekli on iki Üyeyi bir araya getirmekte zorlanacak Üye Devletlerimiz olacaktır. This proves that this policy has got out of hand and that we must inject transparency into the flow of funding. Bu politikanın kontrolden çıktığını ve fon akışına şeffaflık getirmemiz gerektiğini kanıtlıyor. Get your friends together and share your worries with one another. Arkadaşlarınızı bir araya getirin ve endişelerinizi birbirinizle paylaşın. I shall get you another one from the village at once, sir. Size hemen köyden bir tane daha getireceğim efendim. Get me a glass of water, kid. Bana bir bardak su getir evlat. Get me a glass of water, kid. Biraz su getir bana küçük kız. To get them all together for one movie is nothing less than miraculous. Hepsini bir film için bir araya getirmek tam anlamıyla bir mucize. To get them all together for one movie is nothing less than miraculous. Hepsini bir film için bir araya getirmek, mucize değilse nedir. To get them all together for one movie is nothing less than miraculous. Bunların hepsini bir filmde bir araya getirmek mucizeden başka bir şey değildir. Get everyone who has signed a waiver to come up all at once. Feragatname imzalayan herkesi hemen buraya getirin. Get me a glass of water, kid. Bana bir bardak su getir evladım. Get me a slice of pie, too. Bana da bir dilim turta getir. Get him over here. Onu buraya getirin. Is there something I can get for you? Sizin için getirebileceğim bir şey var mı? I'll get us some more wine. Bize biraz daha şarap getireceğim. Who will go get the pide? Pideyi kim getirecek? Could you go get my tools from the shop? Gidip dükkandan aletlerimi getirebilir misin? I'll go and get you something to eat. Gidip sana yiyecek bir şeyler getireyim. Get me another doctor. Bana başka bir doktor getir. I'll get you a glass of water. Sana bir bardak su getireyim. Would you like me to get you something to eat? Sana yiyecek bir şeyler getirmemi ister misin? Can I get you another drink? Size bir içki daha getirebilir miyim? Should I get them for you? Onları sana getireyim mi? I'll do anything to get Tom back. Tom'u geri getirmek için her şeyi yaparım. Can we get you anything? Sana bir şey getirebilir miyiz? I'll get it tomorrow. Yarın getiririm. I'll get you a towel. Sana bir havlu getireyim. Get him something to drink. Ona içecek bir şeyler getir. Shall I get you some water? Sana biraz su getireyim mi? Get her over here. Onu buraya getirin. What can I get you today? Bugün sana ne getirebilirim? I'll get the wine. Ben şarabı getireyim. Go get him a blanket. Git ona bir battaniye getir. I'll do whatever it takes to get my son back. Oğlumu geri getirmek için ne gerekiyorsa yapacağım. Go get the rest of the prisoners. Git diğer mahkumları getir. Get me my glasses. Bana gözlüğümü getir. Did you get something to eat? Yiyecek bir şey getirdin mi? Go get Tom. Git Tom'u getir. Tom will get you some coffee. Tom sana kahve getirecek. Get me some food. Bana biraz yiyecek getirin. Please get your report to me as soon as possible. Lütfen en kısa zamanda raporunu bana getir. Get Tom in here. Tom'u buraya getirin. Tom asked Mary to get some glasses from the kitchen. Tom, Mary'den mutfaktan bardak getirmesini istedi. I'll be glad to get it for you. Senin için memnuniyetle getiririm. Get Tom down here. Tom'u aşağıya getir. What've you got for us? Bizim için ne getirdin? Can somebody get me a towel? Biri bana bir havlu getirebilir mi? Did you get me something? Bana bir şey getirdin mi? Get a hammer and nails. Çekiçle çivi getir. Get me a cup of coffee. Bana bir fincan kahve getir. Could you get me a glass of water, please? Bana bir bardak su getirir misin, lütfen? Could you get me some tea? Bana çay getirebilir misiniz? Maybe I should go get you some water. Belki de gidip sana biraz su getirmeliyim. Get us some food. Bize biraz yiyecek getir. Get me a microphone. Bana bir mikrofon getir. Get Tom over here right away. Tom'u hemen buraya getirin. Can somebody get Tom a drink? Biri Tom'a içki getirebilir mi? Why don't you go get her? Neden gidip onu getirmiyorsun? I'll go and get him. Gidip onu getireceğim. Can you get us some more ice? Bize biraz daha buz getirebilir misin? Let me get you another drink. Sana başka bir içki getireyim. Can I get you something to eat? Sana yiyecek bir şeyler getirebilir miyim? I'll get you something to eat. Sana yiyecek bir şeyler getireceğim. I want you to get me a knife. Bana bir bıçak getirmeni istiyorum. Let me get you another cup of coffee. Sana bir fincan kahve daha getireyim. Get me the newspaper. Bana gazeteyi getir. I'll go and get your coat. Gidip ceketini getireyim. Wait here while I go get your jackets. Ben ceketlerinizi getirirken burada bekleyin. Tom asked Mary to get some glasses from the kitchen. Tom Mary'den mutfaktan bardak getirmesini istedi. Tom went to get Mary another drink. Tom, Mary'ye bir içki daha getirmeye gitti. I'll go and get you something to drink. Gidip sana içecek bir şeyler getireyim. Get Tom in here. Tom'u buraya getir. Can somebody get him a drink? Biri ona içki getirebilir mi? I'll get you some water. Sana biraz su getireceğim. Why don't you just go get him? Neden gidip onu getirmiyorsun? Get them some water. Onlara su getir. Get us something to eat. Bize yiyecek bir şeyler getir. Get me an extra blanket. Bana fazladan bir battaniye getir. Get Tom whatever he wants. Tom'a ne istiyorsa getir. Get me some, too. Bana da biraz getir. I'll get us some drinks. İçecek bir şeyler getireyim. I can get you one if you like. İstersen bir tane getirebilirim. Get her some water. Ona biraz su getir. Would you like me to get you a glass of wine? Sana bir kadeh şarap getireyim ister misin? I'll go and get you some. Gidip sana biraz getireyim. Get me some food. Bana biraz yiyecek getir. Why don't you go get them? Neden gidip onları getirmiyorsun? Can we get help for them? Onlara yardım getirebilir miyiz? Get the captain. Kaptanı getirin. Tom is going to get you everything you need. Tom sana ihtiyacın olan her şeyi getirecek. I'll get your coat. Paltonu getireyim. Show More (94)
6	get	varmak	v.
	If we do not make progress this time, Johannesburg will have failed before we get there. Eğer bu kez ilerleme kaydedemezsek, Johannesburg biz oraya varmadan başarısızlığa uğramış olacak. We cannot get any further by condemning matters time after time. Meseleleri tekrar tekrar kınayarak bir yere varamayız. What are we going to do if we get a hoped-for peace agreement in the Middle East? Orta Doğu'da umut edilen bir barış anlaşmasına varırsak ne yapacağız? It took me 23 hours to get home. Eve varmam 23 saat sürdü. Whether it will get there I do not know, but we should give it the chance. Oraya varıp varmayacağını da bilmiyorum ama ona bir şans vermeliyiz. I was pleased with aspects of the deal, the compromise over nuclear power for example was as good as we could get. Anlaşmanın bazı yönlerinden memnunum, örneğin nükleer enerji konusunda varılan uzlaşma olabildiğince iyiydi. We are actually getting somewhere this year. Aslında bu yıl bir yerlere varıyoruz. Nevertheless, we continue to battle on together; we will get there one day. Yine de birlikte mücadele etmeye devam ediyoruz; bir gün oraya varacağız. If we do not make progress this time, Johannesburg will have failed before we get there. Eğer bu kez ilerleme kaydedemezsek, Johannesburg biz oraya varmadan başarısız olmuş olacak. The sooner we get a conclusion, the better. Ne kadar çabuk bir sonuca varırsak o kadar iyi. We have now agreed on a timetable to get the new authority up and running. Yeni otoritenin faaliyete geçmesi için bir zaman çizelgesi üzerinde anlaşmaya vardık. The third thing is that we cannot see the future because we cannot get an agreement with the Americans. Üçüncüsü ise Amerikalılarla bir anlaşmaya varamadığımız için geleceği göremememizdir. We got there at the same time. Aynı anda oraya vardık. We can still get there on time. Oraya hala zamanında varabiliriz. Tom doesn't know exactly when Mary will get home. Tom Mary'nin ne zaman eve varacağını tam olarak bilmiyor. It's going to take three hours to get there. Oraya varmak üç saat sürecek. By the time we got there, the ship had left. Biz oraya varmadan önce, gemi gitmişti. Tom was dead by the time the ambulance got there. Tom ambulans oraya varmadan önce ölmüştü. Call us when you get there. Oraya vardığınızda bizi arayın. When will we get there? Oraya ne zaman varacağız? Hurry up so that you get there in time. Zamanında oraya varman için acele et. Write to me as soon as you get there. Oraya varır varmaz bana yaz. We'll get there soon. Yakında oraya varacağız. I know what time you got home. Eve ne zaman vardığını biliyorum. We were able to get there before it started raining. Yağmur başlamadan önce oraya varabildik. Tom was ready to go when I got there. Ben oraya vardığımda Tom gitmeye hazırdı. Don't do that until I get there. Ben oraya varıncaya kadar onu yapma. Tom was dead when the ambulance got there. Ambulans oraya vardığında Tom ölmüştü. You'd better hurry up if you want to get home before dark. Hava kararmadan önce eve varmak istiyorsan, acele etsen iyi olur. We can still get there on time. Hala oraya vaktinde varabiliriz. By the time we got there, he had left. Biz oraya vardığımızda o gitmişti. The traffic was lighter than we expected, so we got here a bit earlier than we expected to. Trafik beklediğimizden daha hafifti, bu yüzden buraya beklediğimizden biraz daha erken vardık. Tom isn't very likely to get there on time. Tom'un oraya zamanında varması çok olası değil. I'm afraid I won't get there on time. Korkarım oraya zamanında varamayacağım. Tom won't be able to get there in time. Tom zamanında oraya varamayacak. We got there at the same time. Oraya aynı zamanda vardık. We'll find out when we get there. Oraya vardığımızda öğreneceğiz. You won't get there on time if you don't hurry. Acele etmezseniz zamanında oraya varmayacaksınız. I wondered when you'd get here. Buraya ne zaman varacağını merak ediyordum. If you leave now, you'll get there on time. Şimdi gidersen zamanında varırsın. I can't get there in an hour. Bir saat içinde oraya varamam. Let's try and get there on time. Oraya zamanında varmaya çalışalım. When are you going to get here? Ne zaman buraya varacaksın? How long will it take to get there? Oraya varmak ne kadar sürer? I'll call them when I get there. Oraya vardığımda onları arayacağım. It is impossible for me to get there before noon. Öğleden önce oraya varmam imkansız. We are likely to get there before dark. Muhtemelen hava kararmadan oraya varacağız. I managed to get there in time. Oraya zamanında varabildim. Otherwise you won't get there before dark. Yoksa hava kararmadan oraya varamazsın. If you start now, you will get there in time. Şimdi çıkarsan, oraya zamanında varırsın. Tom died before the ambulance got there. Tom ambulans oraya varmadan öldü. I'll call him when I get there. Oraya vardığımda onu arayacağım. I got there before Tom. Oraya Tom'dan önce vardım. Tom is never going to get there on time. Tom oraya asla zamanında varamayacak. How long does it take to get there from here? Buradan oraya varmak ne kadar sürer? Don't let Tom leave before I get there. Ben oraya varmadan önce Tom'un gitmesine izin verme. Tom managed to get there in time. Tom oraya zamanında varmayı başardı. Tom had better hurry if he wants to get home before dark. Tom hava kararmadan önce eve varmak istiyorsa acele etse iyi olur. I'll get there. Oraya varacağım. I want to get there first. Oraya ilk ben varmak istiyorum. I want you to call me as soon as you get there. Oraya varır varmaz beni aramanı istiyorum. I got home at seven. Ben yedide eve vardım. Tom will eat when he gets home. Tom eve vardığında yemek yiyecek. The bank was closed by the time I got there. Ben oraya vardığımda banka kapalıydı. We're all trying to get somewhere. Hepimiz bir yere varmaya çalışıyoruz. I'd like to get home by five. Beşe kadar eve varmak istiyorum. I got here thirty minutes early. Buraya otuz dakika erken vardım. I got there just in time. Tam zamanında oraya vardım. I'll do my homework as soon as I get home. Evime varır varmaz ev ödevimi yapacağım. By the time we got there, the ship had left. Biz oraya vardığımızda gemi gitmişti. I don't think Tom will be sleeping when we get there. Oraya vardığımızda Tom'un uyuyor olacağını sanmıyorum. I'm afraid we must go if we want to get home before dark. Korkarım hava kararmadan önce eve varmak istiyorsak gitmeliyiz. He managed to get home before dark. Hava kararmadan eve varabildi. If the weather is good, we'll get there tomorrow. Hava güzel olursa yarın oraya varacağız. Tom won't get there on time if he doesn't hurry. Tom acele etmezse oraya zamanında varamayacak. Tom won't be able to get there in time. Tom oraya zamanında varamaz. However we go, we must get there by seven. Nasıl gidersek gidelim, yediye kadar oraya varmalıyız. I'll make sure Tom gets home safely. Tom'un güvenli şekilde eve vardığından emin olacağım. Write to me as soon as you get there. Oraya varır varmaz bana yazın. All you have to do is get there on time. Tüm yapman gereken şey oraya zamanında varmaktır. It'll take at least an hour to get there. Oraya varmak en az bir saat sürer. I told Tom to get there early. Tom'a oraya erkenden varmasını söyledim. If you don't know where you're going, you'll certainly get there. Nereye gittiğini bilmiyorsan, kesinlikle oraya varırsın. Tom went directly to his room as soon as he got home. Tom eve varır varmaz doğruca odasına gitti. Tom had better hurry if he wants to get home before dark. Tom hava kararmadan eve varmak istiyorsa acele etse iyi olur. Let's cross that bridge when we get there. O köprüyü oraya vardığımızda geçelim. What time did you get there? Ne zaman oraya vardın? We'll see who gets there first. Bakalım oraya ilk kim varacak. I'll write to you when I get there. Oraya vardığımda sana yazacağım. It'll be very difficult get there on time. Oraya zamanında varmak çok zor olacak. Were you able to get there in time? Oraya zamanında varabildin mi? I didn't get there in time. Oraya zamanında varamadım. Tom and Mary were watching television when I got home. Ben eve vardığımda Tom ve Mary televizyon izliyordu. Show More (90)
7	get	elde etmek	v.
	It would say to them that if they try to invest money in preserving their elephants, they will not get back any revenue. Onlara fillerini korumak için para yatırmaya çalışırlarsa herhangi bir gelir elde edemeyeceklerini söyleyecektir. If we did not get that, we would not release certain amounts of money and allow certain staffing levels. Bunu elde edemezsek, belirli miktarlarda parayı kullanıma açmaz ve belirli personel seviyelerine izin vermezdik. I hope that the report will get as big a majority in plenary tomorrow as it did in the committee. Raporun yarın genel kurulda da komitede olduğu kadar büyük bir çoğunluk elde edeceğini umuyorum. Taxpayers would thus get more from their taxes. Böylece vergi mükellefleri ödedikleri vergilerden daha fazlasını elde edebileceklerdir. I praise the fact that we get good value from the European Union budget. Avrupa Birliği bütçesinden iyi bir değer elde ettiğimiz gerçeğini övüyorum. We did not expect dramatic changes and we did not get them, but there was some modest progress. Dramatik değişiklikler beklemiyorduk ve bunları elde edemedik, ancak bazı mütevazı ilerlemeler oldu. There is now a pilot scheme that has at last got going and I hope it will be a great success. Nihayet bir pilot uygulama başlatıldı ve umarım büyük bir başarı elde edilir. I am glad to see the Scots getting one hundred percent. İskoçların yüzde yüz başarı elde ettiğini görmekten memnunum. We know that in business those that get in early often also reap the highest profits. İş dünyasında erken davrananların genellikle en yüksek kârı elde ettiklerini biliyoruz. Hopefully, in November we may get something more positive. Umarız Kasım ayında daha olumlu bir şeyler elde edebiliriz. For such substances we must insist on getting the standard scientific data. Bu tür maddeler için standart bilimsel verilerin elde edilmesi konusunda ısrarcı olmalıyız. I am confident we will get a strong majority for this tomorrow and it is absolutely right that we should. Yarın bunun için güçlü bir çoğunluk elde edeceğimizden eminim ve bunu yapmamız kesinlikle doğru olacaktır. What we are supposed to get there is the nitty-gritty detail as well. Burada elde etmemiz gereken şey aynı zamanda ince ayrıntılardır. You will not get a majority in this House. Bu Mecliste çoğunluğu elde edemeyeceksiniz. We must ensure that we get global certainties and agreements for the future and not re-fight old battles. Gelecek için küresel kesinlikler ve anlaşmalar elde ettiğimizden emin olmalı ve eski savaşları yeniden yaşamamalıyız. They get better eggs, which taste better. Tadı daha güzel olan daha iyi yumurtalar elde ediyorlar. Hopefully, in November, we will get something a lot more concrete. Umarım, Kasım ayında çok daha somut bir şey elde ederiz. We should work towards getting a uniform method of calculation. Tek tip bir hesaplama yöntemi elde etmek için çalışmalıyız. Only with price improvement will retail customers get the good prices they deserve. Perakende müşterileri hak ettikleri iyi fiyatları ancak fiyat iyileştirmesi ile elde edebileceklerdir. Do not be surprised then, at the results that you get. O halde elde edeceğiniz sonuçlara şaşırmayın. This is what they got, which is a positive thing. Elde ettikleri sonuç bu, ki bu olumlu bir şey. I am confident we will get a strong majority for this tomorrow and it is absolutely right that we should. Yarın bunun için güçlü bir çoğunluk elde edeceğimize dair kendime güveniyorum ve kesinlikle doğru olacaktır. The Jewish people dreamt about their own country and they got it, and rightly so. Yahudi halkı kendi ülkelerinin hayalini kurdu ve bunu elde etti, haklı olarak. We should buy the fish and ensure we are getting good value. Balığı satın almalı ve iyi bir değer elde ettiğimizden emin olmalıyız. The Portuguese, Greeks and southern Italians got a lot less than that. Portekizliler, Yunanlılar ve Güney İtalyanlar bundan çok daha azını elde ettiler. We know that in business those that get in early often also reap the highest profits. İş dünyasına erken girenlerin genellikle en yüksek kârı elde ettiklerini de biliyoruz. We got it - and very responsibly we did not spend it. Bunu elde ettik; ve çok sorumlu bir şekilde harcamadık. I praise the fact that we get good value from the European Union budget. Avrupa Birliği bütçesinden iyi bir değer elde ettiğimiz gerçeğini takdirle karşılıyorum. Nevertheless we will get a decoupling or a step-by-step partial decoupling of cereals. Yine de tahıllarda bir ayrıştırma ya da adım adım kısmi bir ayrıştırma elde edeceğiz. Only if we get appropriate rights of access to the courts will that sort of question be answered in the proper place. Ancak mahkemelere uygun erişim haklarını elde edersek bu tür sorular doğru yerde cevaplanacaktır. We get growth only if the products that are manufactured are capable of being sold. Büyümeyi ancak üretilen ürünler satılabildiği takdirde elde edebiliriz. For such substances, we must insist on getting standard scientific data. Bu tür maddeler için standart bilimsel verileri elde etmekte ısrarcı olmalıyız. Hopefully, in November we will get something a lot more concrete. Umarız Kasım ayında çok daha somut bir şey elde ederiz. You cannot get economic growth off the Internet. İnternetten ekonomik büyüme elde edemezsiniz. This is what they got, which is a positive thing. Elde ettikleri şey budur ve bu da olumlu bir şeydir. You get a fantastic picture of how new materials might be built. Yeni materyallerin nasıl inşa edilebileceğine dair harika bir resim elde ettiniz. He has his own nice little practice where he got the profits. Kârını elde ettiği küçük, hoş bir muayenehanesi var. We'd never get that kind of thrust without a two-stage rocket. İki aşamalı bir roket olmadan asla bu kadar itiş gücü elde edemeyiz. You can play a little with these options to get the desired result. İstenen sonucu elde etmek için bu seçeneklerle biraz oynayabilirsiniz. They saw an opportunity to get more, they took it. Daha fazlasını elde etmek için bir fırsat gördüler ve bunu değerlendirdiler. They saw an opportunity to get more, they took it. Dahasını da elde etmek için bir fırsat gördüler ve bunu değerlendirdiler. He has his own nice little practice where he got the profits. Kâr elde ettiği kendine ait hoş küçük bir muayenehanesi var. I mean, after all that, we get nothing! Yani, tüm bunlardan sonra, hiçbir şey elde edemiyoruz! I mean, after all that, we get nothing! Demek istediğim, bütün bunlardan sonra hiçbir şey elde edemiyoruz! Get infinite space in the cloud for your entire digital life. Tüm dijital yaşamınız için bulutta sonsuz alan elde edin. He has his own nice little practice where he got the profits. Kâr elde ettiği kendi küçük, güzel bir muayenehanesi var. Do not repeat their mistakes, otherwise you might not get another chance for freedom. Onların hatasını tekrarlama, yoksa hürriyet için yeni bir fırsat elde edemeyebilirsin. They saw an opportunity to get more, they took it. Daha fazlasını elde etme fırsatını görerek bunu değerlendirdiler. It's not quite enough to get anything you want. İstediğin her şeyi elde etmek için yeterli değil. The powerful always get what they want. Güçlü her zaman istediklerini elde eder. If you combine them in this way, you get a 14 port USB hub. Onları bu şekilde birleştirirseniz, 14 portlu bir USB hub elde edersiniz. How did you get them? Onları nasıl elde ettiniz? You've gotten everything you've wanted. İstediğin her şeyi elde ettin. Fadil got another chance of freedom. Fadıl bir hürriyet şansı daha elde etti. You won't get anything by shouting. Bağırarak bir şey elde edemezsin. Tom had always wanted to study French and he finally got his chance to. Tom her zaman Fransızca öğrenmek istemişti ve sonunda bu şansı elde etti. If you add 3 to 3, you get 6. 3'e 3 eklerseniz 6 elde edersiniz. You never get something for nothing. Hiçbir zaman karşılıksız bir şey elde edemezsiniz. We can get what we want without your help. İstediğimizi senin yardımın olmadan da elde edebiliriz. That's hard to get. Bunu elde etmek zor. Were you able to get everything you wanted? İstediğin her şeyi elde edebildin mi? Tom can't always get what he wants. Tom her zaman istediğini elde edemez. How did you get this? Bunu nasıl elde ettin? You got what you wanted, now leave me alone. İstediğini elde ettin. Şimdi beni rahat bırak. You'll get nothing. Hiçbir şey elde edemezsin. Tom succeeded in getting the truth from Mary. Tom Mary'den gerçeği elde etmeyi başardı. Layla used her sexuality to get what she wanted. Leyla istediğini elde etmek için cinselliğini kullanırdı. Tom has been getting some very interesting results. Tom çok ilginç sonuçlar elde ediyor. I didn't get my way that day. O gün istediğimi elde etmedim. Show More (66)
8	get	olmak	v.
	I, at least, can no longer get enthusiastic about ordering merely amusing images for my cell phone. En azından ben, cep telefonum için sadece eğlenceli görüntüler sipariş etme konusunda artık hevesli olamayacağım. You got about five minutes on the job, you still smell green to me. İşe başlayalı beş dakika oldu, bana hala çömez gibi geliyorsun. Once I got to the hospital, everything happened so fast. Hastaneye gittikten sonra her şey çok çabuk oldu. Mom got out of the hospital a few days later. Annem birkaç gün sonra hastaneden taburcu oldu. Now get over there and show them who you're made of. Şimdi oraya git ve kim olduğunu göster onlara. All your kid brothers and sisters married and got children. Senden küçük tüm kardeşlerin evlendi, çocukları da oldu. You get an opportunity every morning to reset your life. Her sabah hayatınıza sil baştan başlamak bir şansınız oluyor. All your kid brothers and sisters married and got children. Bütün küçük kardeşlerin evlendi ve çocukları oldu. You get an opportunity every morning to reset your life. Her sabah hayatınızı sıfırlama şansınız oluyor. We got a whole day for the last couple hundred miles. Son birkaç yüz mil boyunca tam bir günümüz oldu. It gets a little frustrating. Bu biraz sinir bozucu oluyor. You'd better hurry, otherwise you won't get there before dark. Acele etsen iyi olur, aksi takdirde hava kararmadan önce oraya varamayacaksın. I've got diarrhea. İshal oldum. I think you've got the flu. Sanırım sen grip oldun. I get a lot of satisfaction out of my work. İşimden çok tatmin oluyorum. I thought it'd get easier. Daha kolay olacağını düşünmüştüm. I got another chance. Bir şansım daha oldu. How cold does it get in Boston in the winter? Boston'da kışın hava ne kadar soğuk olur? It gets awfully lonely here. Burası çok yalnız oluyor. I know you've got a secret. Bir sırrın olduğunu biliyorum. I hope I'll get a chance to see you next time I'm in Boston. Umarım bir dahaki sefere Boston'a geldiğimde seni görme şansım olur. I always get home by six o'clock. Her zaman saat altıda evde olurum. Sami got unhappy for some reason. Sami bazı nedenlerden dolayı mutsuz oldu. I get so stressed out sometimes. Bazen çok stresli oluyorum. Do you get a lot of snow? Çok kar oluyor mu? I don't think we've got much time. Fazla zamanımız olduğunu sanmıyorum. I'm getting happy. Mutlu oluyorum. When did you get so smart? Ne zaman bu kadar zeki oldun? The story got more and more interesting. Hikaye gittikçe daha ilginç oldu. Tom neglected his cough and got bronchitis. Tom öksürüğünü ihmal etti ve bronşit oldu. Which vaccine did you get? Hangi aşıyı oldunuz? I'm getting happy. Ben mutlu oluyorum. Do you still get nervous on stage? Sahnede hala gergin oluyor musun? I hope I get the chance to meet Tom. Umarım Tom'la tanışma şansım olur. It's getting worse and worse. O gittikçe kötü oluyor. I know you've got a gun. Silahın olduğunu biliyorum. Don't get mad, okay? Sakın sinirlenme, olur mu? Tom says I've got a memory like a sieve because I forget everything. Tom, ben her şeyi unuttuğum için elek gibi bir hafızam olduğunu söylüyor. I get very tired in the morning. Sabahları çok yorgun oluyorum. His English has gotten a lot better. Onun İngilizcesi çok daha iyi oldu. I get nervous when I'm speaking French. Fransızca konuşurken gergin oluyorum. He's got the flu. O grip oldu. We will get to Tokyo before it gets dark. Hava kararmadan Tokyo'da olacağız. I get nervous when I speak in front of large crowds. Büyük kalabalıklar önünde konuşurken gergin olurum. Tom's French has gotten a lot better. Tom'un Fransızcası çok daha iyi oldu. We're getting better and better. Gittikçe daha iyi oluyoruz. Tom got soaking wet. Tom sırılsıklam oldu. Do you frequently get colds? Çok nezle oluyor musunuz? We know we've got big problems. Büyük sorunlarımız olduğunu biliyoruz. It's gotten really hot, hasn't it? Gerçekten sıcak oldu, değil mi? It will get warmer soon. Yakında hava daha sıcak olacak. I got the chance to do that. Bunu yapma şansım oldu. I know they've got big problems. Onların büyük sorunları olduğunu biliyorum. Let Tom know we've got a problem. Bir sorunumuz olduğunu Tom'a bildir. It's getting very late. Çok geç oldu. How did Tom get to be so famous? Tom nasıl bu kadar ünlü oldu? What got into you? Ne oldu sana? He's getting more and more stubborn with age. Yaşı ilerledikçe daha da inatçı oluyor. Recently I get annoyed at the slightest thing he says. Son zamanlarda söylediği en ufak şeye bile sinirlenir oldum. I thought it'd get easier. Daha kolay olacağını düşündüm. It gets really cold here in the winter. Burası kışın çok soğuk olur. Show More (58)
9	get	götürmek	v.
	Maximalism and political confrontation get us nowhere. Maksimalizm ve siyasi çatışma bizi hiçbir yere götürmez. Where does that get us? Bu bizi nereye götürür? Where is that going to get us? Bu bizi nereye götürecek? Simply saying 'never again' will not get us anywhere. Sadece 'bir daha asla' demek bizi bir yere götürmez. Others might give it another name, but it gets us to where we want to be at this point. Başkaları buna başka bir isim verebilir ancak bu bizi bu noktada olmak istediğimiz yere götürür. Criminalisation will not get us anywhere. Kriminalizasyon bizi bir yere götürmez. This is the kind of contradiction that will get us nowhere. Bu bizi hiçbir yere götürmeyecek türden bir çelişkidir. Simply saying 'never again' will not get us anywhere. Sadece "bir daha asla" demek bizi bir yere götürmez. Of course, this will get us nowhere when it comes to economic liberalisation. Elbette ekonomik liberalleşme söz konusu olduğunda bu bizi hiçbir yere götürmeyecektir. This is the kind of contradiction that will get us nowhere. Bu tür bir çelişki bizi hiçbir yere götürmez. Linda's got me shopping for the barbecue tonight. Linda bu gece beni barbekü için alışverişe götürdü. I've got to take two with me this afternoon. Bu öğleden sonra iki tanesini yanımda götürmeliyim. Well, let's see how far honesty gets us. Bakalım dürüstlük bizi nereye kadar götürecek. They lost no time in getting the sick man to a hospital. Hastayı hastaneye götürmek için hiç vakit kaybetmediler. They lost no time in getting the sick man to a hospital. Hasta adamı hastaneye götürmede hiç zaman kaybetmediler. Let's get her to bed. Onu yatağa götürelim. We've got to get Tom to a hospital. Tom'u hastaneye götürmeliyiz. I've got to get them home. Onları eve götürmek zorundayım. I'll get my son to go instead of going myself. Kendim gideceğime oğlumu götürürüm. We'll get them home safely. Biz onları sağ salim eve götüreceğiz. Tom might bleed to death if we don't get him to a hospital soon. Eğer kısa sürede hastaneye götürmezsek Tom kan kaybından ölebilir. I've got to get Tom home. Tom'u eve götürmek zorundayım. I need to get him home. Onu eve götürmeliyim. I need to get him home. Onu eve götürmem gerekiyor. We have to get Tom to the hospital. Tom'u hastaneye götürmek zorundayız. We've got to get you to a hospital. Seni bir hastaneye götürmeliyiz. I had to get Tom to school. Tom'u okula götürmek zorunda kaldım. I tipped the cabbie ten bucks for getting me to the airport on time. Beni havaalanına zamanında götürdüğü için taksiciye on dolar bahşiş verdim. You have to get them to a doctor. Onları bir doktora götürmek zorundasın. I've got to get Tom to the hospital. Tom'u hastaneye götürmeliyim. I should get her home. Onu eve götürmeliyim. I'll get this to Tom. Bunu Tom'a götüreceğim. I need to get them to a doctor. Onları doktora götürmeliyim. We have to get her to a doctor. Onu doktora götürmeliyiz. I've got to get him home. Onu eve götürmeliyim. Ignorance gets you nowhere in life. Cahillik sizi hayatta hiçbir yere götürmez. Get everyone out of here. Herkesi buradan götürün. I should get him home. Onu eve götürmeliyim. I can get you there. Seni oraya götürebilirim. I want to get you someplace where I know you'll be safe. Seni güvende olacağını bildiğim bir yere götürmek istiyorum. I had to get them to school. Onları okula götürmeliyim. I'll get Tom home safely. Tom'u eve sağ salim götüreceğim. We have to get Tom to a doctor. Tom'u bir doktora götürmeliyiz. I'll get this to them. Bunu onlara götüreceğim. I need to get Tom home. Tom'u eve götürmem gerekiyor. We have to get Tom to a hospital. Tom'u hastaneye götürmeliyiz. We've got to get them to bed. Onları yatağa götürmeliyiz. We have to get you to the hospital. Seni hastaneye götürmek zorundayız. I have to get them home. Onları eve götürmeliyim. Show More (46)
10	get	anlamak	v.
	I told her I'm broke, but she didn't get it. Ona beş parasız olduğumu söyledim ama anlamadı. Do not get me wrong, I welcome this difference. Beni yanlış anlamayın, bu farklılığı memnuniyetle karşılıyorum. But we might as well get the biological facts right. Ancak biyolojik gerçekleri de doğru anlamalıyız. Tom couldn't get Mary on the phone. Tom telefonda Mary'yi anlayamadı. Don't get me wrong, but she likes you as a friend. Beni yanlış anlama ama o seni arkadaş olarak seviyor. Are you getting this? Bunu anlıyor musun? OK, I get the idea. Tamam, fikri anladım. I don't get you at all. Seni hiç anlamıyorum. I get your drift. Kastettiğini anlıyorum. Tom doesn't get this. Tom bunu anlamıyor. He didn't get the joke. O şakayı anlayamadı. Don't get me wrong. Beni yanlış anlamayın. You've got that all wrong. Her şeyi yanlış anladın. I don't get your point. Demek istediğini anlamadım. I don't get your point. Ne demek istediğini anlamıyorum. I got everything. Her şeyi anladım. I totally get that. Ben onu tamamen anlıyorum. Don't get me wrong, Tom. Beni yanlış anlama, Tom. I get the point. Anlıyorum. I don't get the joke. Şakayı anlamadım. OK, I get the idea. Tamam, ben fikri anladım. I think I get the idea. Sanırım anladım. Tom doesn't get the situation. Tom durumu anlamaz. She couldn't get the point of his story. Hikayenin ana fikrini anlayamadı. I don't get modern jazz. Modern cazı anlamıyorum. Show More (22)
11	get	yaptırmak	v.
	It will make it easier for drivers to get insurance and improve the protection of victims. Sürücülerin sigorta yaptırmalarını kolaylaştıracak ve mağdurların korunmasını iyileştirecektir. Getting a penetration test done is a great first step. Bir penetrasyon testi yaptırmak harika bir ilk adımdır. She got a nose job. Burun estetiği yaptırdı. I tried to get my homework done on time. Ev ödevimi zamanında yaptırmaya çalıştım. Everybody should get tested. Herkes test yaptırmalı. I couldn't get Tom to do that. Tom'a bunu yaptıramadım. Brian gets his mother to do his homework. Brian ödevlerini annesine yaptırıyor. Mary got a pedicure. Mary ayak tırnaklarına bakım yaptırdı. I got them to do it. Onlara yaptırdım. He got tested for HIV. HIV testi yaptırdı. Tom couldn't get Mary to do it. Tom Mary'ye onu yaptıramadı. Tom said I should get Mary to do that. Tom bunu Mary'ye yaptırmam gerektiğini söyledi. I'll get Tom to do that for Mary. Tom'a bunu Mary için yaptıracağım. I got my hearing tested. İşitme testi yaptırdım. I got Tom to do it. Onu Tom'a yaptırdım. I can't get this work done by anybody. Bu işi kimseye yaptıramam. I'll get Tom to do that for us. Tom'a bunu bizim için yaptıracağım. I tried really hard to get Tom to do that. Onu Tom'a yaptırmak için çok uğraştım. Tom got his hearing tested. Tom işitme testi yaptırdı. I'll get it done. Bunu yaptıracağım. Tom is doing his best to get that done today. Tom bugün bunu yaptırmak için elinden geleni yapıyor. Show More (18)
12	get	sağlamak	v.
	It is also up to the European Commission to get the EU Member States, in particular, to sing from the same hymn sheet. Özellikle AB Üye Devletlerinin aynı telden çalmalarını sağlamak da Avrupa Komisyonu'nun görevidir. She has had a very difficult task; getting a consensus on this issue is impossible. Kendisinin çok zor bir görevi var; bu konuda bir fikir birliği sağlamak imkansız. She managed to get an excellent report adopted by the Committee on the Environment, Public Health and Consumer Policy. Çevre, Kamu Sağlığı ve Tüketici Politikası Komitesi tarafından mükemmel bir raporun kabul edilmesini sağladı. To get unanimity in 25 Member States would be well nigh impossible. Yirmi beş Üye Devletin oybirliğini sağlamak neredeyse imkansızdır. We have, through a lot of hard work, got a better deal for industry and workers alike. Çok çalışarak hem sanayi hem de çalışanlar için daha iyi bir anlaşma sağladık. The loyalty of this House, as Elmar Brok has said, is to get enlargement in place. Elmar Brok'un da söylediği gibi bu Meclisin sadakati genişlemenin gerçekleşmesini sağlamaktır. It is also up to the European Commission to get the EU Member States, in particular, to sing from the same hymn sheet. Özellikle AB Üye Devletlerinin aynı telden çalmasını sağlamak da Avrupa Komisyonu'nun görevidir. This sort of freedom would equate to getting the fox to mind the geese. Bu tür bir özgürlük, tilkinin kazlara bakmasını sağlamakla eşdeğer olacaktır. It's getting your customers and prospects to understand and know you. Müşterilerinizin ve potansiyel müşterilerinizin sizi anlamasını ve tanımasını sağlamaktır. Get Tom to help you. Tom'un sana yardım etmesini sağla. How did you get Tom to give you so much money? Tom'un sana bu kadar çok para vermesini nasıl sağladın? She got him to drive all the way to Boston. Boston'a kadar araba sürmesini sağladı. How did you get Tom to tell you that? Tom'un sana bunu söylemesini nasıl sağladın? Get him to help you with the work. İşinde sana yardım etmesini sağla. How did you get Tom to help? Tom'un yardım etmesini nasıl sağladınız? It'll be difficult to get them to give us a discount. Bize indirim yapmalarını sağlamak zor olacak. We got her to attend to the patient. Hastayla ilgilenmesini sağladık. Show More (14)
13	get	yakalamak	v.
	They will eventually get him. Eninde sonunda onu yakalayacaklar. We must get our second wind once the Intergovernmental Conference has been concluded. Hükümetlerarası Konferans tamamlandıktan sonra ikinci rüzgarımızı yakalamalıyız. We must get our second wind once the Intergovernmental Conference has been concluded. Hükûmetlerarası Konferans tamamlandıktan sonra eski formumuzu yakalamalıyız. You get an opportunity every morning to reset your life. Her sabah hayatınızı sıfırlamak için bir fırsat yakalıyorsunuz. An army man couldn't get a better opportunity. Bir ordu mensubu bundan daha iyi bir fırsat yakalayamazdı. Tom is the one that's out to get you. Tom seni yakalamak için dışarıda olan kişi. Should we get Tom? Tom'u yakalamalı mıyız? I've got you. Seni yakaladım. I got one. Birini yakaladım. Should we get her? Onu yakalamalı mıyız? They almost got us. Onlar neredeyse bizi yakaladılar. He got Tom. Tom'u yakaladı. He got Tom. O, Tom'u yakaladı. They almost got us. Neredeyse bizi yakalıyorlardı. Let's get them. Hadi onları yakalayalım. Show More (12)
14	get	edinmek	v.
	I do get the idea, however, that you are not overly concerned. Bununla birlikte, aşırı endişeli olmadığınız fikrini edindim. The impression we get is very different from what he said in this House today. Edindiğimiz izlenim, bugün bu Mecliste söylediklerinden çok farklı. He needs to get a sense of proportion. Orantı duygusu edinmesi gerekiyor. You – any consumer – can easily get practical experience of this. Siz -herhangi bir tüketici- bu konuda kolayca pratik deneyim edinebilirsiniz. I do not know where the honourable Member has got these ideas from, I do not get into these types of issues. Sayın Üyenin bu fikirleri nereden edindiğini bilmiyorum, ben bu tür konulara girmiyorum. Check out the trailer below to get an idea of what the game is like. Oyunun nasıl bir şey olduğu hakkında fikir edinmek için aşağıdaki fragmana göz atın. I think you should get yourself a trade, son. Bence kendine bir meslek edinmelisin, evlat. We'd get a nice, quiet little place in the country. Taşrada şirin, sakin, küçük bir mekan edinirdik. In that case, I got another one for you. Bu durumda, senin için bir tane daha edindim. I think you should get yourself a trade, son. Bence kendine bir meslek edinmen gerek, evlat. I think you should get yourself a trade, son. Bence kendine bir meslek edinmelisin, oğlum. Once you've got into a bad habit, it can be difficult to get out of it. Bir kez kötü bir alışkanlık edindiğinizde, ondan kurtulmak zor olabilir. I'll get this bag for you. Sizin için bu çantayı edineyim. I would like to get a feel for your rapport with the customer. Müşteriyle olan uyumunuz hakkında bir fikir edinmek istiyorum. Why don't you get yourself a girlfriend? Neden kendine bir kız arkadaş edinmiyorsun? Show More (12)
15	get	çıkarmak	v.
	Okay, we need to get you out of here fast. Tamam, seni buradan hemen çıkarmamız lazım. Let's just get them out of here. Hadi onları buradan bir çıkaralım. Get everyone out of here. Herkesi buradan çıkarın. You have to get me out of here. Beni buradan çıkarmalısın. We need to get him out of here. Onu buradan çıkarmalıyız. You must get me out of here. Beni buradan çıkarmalısın. We have to get her out of here. Onu buradan çıkarmak zorundayız. Let's get her out of there. Onu oradan çıkaralım. Get this stuff out of here. Çıkarın şunları buradan. I can get us out of here. Bizi buradan çıkarabilirim. Get me out of here. Çıkarın beni buradan. Let's just get Tom out of here. Hadi Tom'u buradan çıkaralım. Let's try and get Tom out of here. Tom'u buradan çıkarmaya çalışalım. Get him out of here! Çıkarın onu buradan! Let's just get him out of here. Hadi onu buradan bir çıkaralım. Show More (12)
16	get	ulaşmak	v.
	You need to get to the station at 10 am. Sabah 10'da istasyona ulaşmalısın. Effective medicines must get quickly to the people who need them. Etkili ilaçlar, onlara ihtiyacı olan insanlara hızla ulaşmalıdır. If, however, the pressure is kept up, we shall get there. Bununla birlikte, baskı devam ederse, oraya ulaşacağız. How we get there is another story. Oraya nasıl ulaşacağımız başka bir hikaye. The Commission's description of how we get there is, however, incorrect and inadequate. Ancak Komisyon'un bu noktaya nasıl ulaşacağımıza ilişkin açıklaması yanlış ve yetersizdir. Our rapporteurs and committee chairmen can often get hold of the relevant papers. Raportörlerimiz ve komite başkanlarımız genellikle ilgili belgelere ulaşabilirler. Effective medicines must get quickly to the people who need them. Etkili ilaçlar, ihtiyacı olan kişilere hızla ulaşmalıdır. You got here fast. Buraya çabuk ulaştın. Tom might have survived if the paramedics had gotten there faster. Sağlık görevlileri oraya daha hızlı ulaşabilseydi Tom hayatta kalabilirdi. There are no means of getting there. Oraya ulaşmanın hiçbir yolu yok. There is no way we will get there in time. Zamanında oraya ulaşmamızın bir yolu yok. Show More (8)
17	get	sahip olmak	v.
	It is surely not acceptable that a small element in a single profession should get some sort of derogation. Tek bir meslekteki küçük bir unsurun bir tür istisnaya sahip olması kesinlikle kabul edilemez. So the crucial question is what democratic control there will be when we get a common defence policy. Asıl önemli soru, ortak bir savunma politikasına sahip olduğumuzda demokratik kontrolün ne olacağıdır. I would, therefore, ask you to ensure that we get a Dutch channel as well. Bu nedenle sizden bir Hollanda kanalına da sahip olmamızı sağlamanızı rica ediyorum. Get infinite space in the cloud for your entire digital life. Dijital yaşamınızın tamamı için bulutta sonsuz alana sahip olun. Tell Tom I've got his keys. Tom'a onun anahtarlarına sahip olduğumu söyle. But look at what you've got now. Fakat şimdi sahip olduğun şeye bak. You're all I've got. Tüm sahip olduğum sensin. I got my first computer when I was thirteen. İlk bilgisayarıma on üç yaşımda sahip olmuştum. Is this really all we've got? Sahip olduğumuz bütün şey gerçekten bu mu? She had the good fortune to get into the school she wanted to. İstediği okula girme şansına sahip oldu. Show More (7)
18	get	başlamak	v.
	The old ones were getting very noisy and very expensive. Eskileri çok gürültülü ve çok pahalı olmaya başlamıştı. The Commission, though, is getting cold feet. Yine de Komisyon ürkmeye başladı. It's already getting light. Hava aydınlanmaya başladı. I'm getting really tired. Gerçekten yorulmaya başladım. I'm getting annoyed by your behavior. Davranışlarından rahatsız olmaya başladım. Tom was getting annoyed. Tom sinirlenmeye başlamıştı. My French is getting rusty. Fransızcam paslanmaya başladı. Tom is really getting worried. Tom gerçekten endişelenmeye başlıyor. Tom said he was getting antsy. Tom sabırsızlanmaya başladığını söyledi. I'm getting really tired of this. Bundan gerçekten yorulmaya başladım. Show More (7)
19	get	etmek	v.
	During the Belgian Presidency, the European Union made greater efforts than before to get the dialogue off the ground. Belçika Dönem Başkanlığı sırasında Avrupa Birliği diyaloğun başlatılması için öncekinden daha fazla çaba sarf etti. Let's get a move on. Devam edelim. I couldn't get Tom to change his mind. Tom'u fikrini değiştirmeye ikna edemedim. Everyone was talking at once, so I couldn't get a word in edgewise. Herkes aynı anda konuşuyordu, bu yüzden tek kelime bile edemedim. But for your help I could not have got over the hardship. Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim. Tom finally got back on track. Tom nihayet yoluna devam etti. Tom really got to me. Tom beni gerçekten gıcık etti. Show More (4)
20	get	hale gelmek	v.
	Contrary to the normal rules of economics, the more low-sulphur fuel is required, the more expensive it gets. Normal ekonomi kurallarının aksine, ne kadar düşük sülfürlü yakıt gerekiyorsa, o kadar pahalı hale geliyor. If we fail to react to this new form of immigration, the situation will soon get out of hand and become uncontrollable. Eğer bu yeni göç biçimine tepki göstermezsek, durum kısa sürede kontrolden çıkacak ve kontrol edilemez hale gelecektir. Electronic programs are complicated and get more so all the time. Elektronik programlar karmaşıktır ve her geçen gün daha da karmaşık hale gelmektedir. If I don't take care of my fur, it gets real messy. Kürküme bakmazsam, çok dağınık hale gelir. How did you get to be this way? Nasıl bu hale geldin? The story got more and more exciting. Hikaye gittikçe daha heyecanlı hale geldi. As people get older, their brain cells become less efficient. İnsanlar yaşlandıkça, beyin hücreleri daha az verimli hale gelir. Show More (4)
21	get	binmek	v.
	She tried to get a taxi in Brussels and was refused. Brüksel'de bir taksiye binmeye çalıştı ve reddedildi. I got a taxi in front of the station. İstasyonun önünde bir taksiye bindim. Let's get a cab. Bir taksiye binelim. Three more passengers got on the bus. Otobüse üç yolcu daha bindi. Tom got back into the car. Tom arabaya geri bindi. Can you tell me which bus or train I can take to get to the town centre? Şehir merkezine gitmek için hangi otobüse ya da trene binebileceğimi söyleyebilir misiniz? I got back on my motorcycle. Motosikletime geri bindim. Show More (4)
22	get	yakalanmak (hastalığa)	v.
	This can reduce your chance of getting a cold, flu, or other illness. Bu, soğuk algınlığı, grip ya da başka bir hastalığa yakalanma ihtimalinizi azaltabilir. When he got cholera, he was sure he'd check out. Koleraya yakalandığında, öleceğinden emindi. This can reduce your chance of getting a cold, flu, or other illness. Bu; nezle, grip veya başka hastalıklara yakalanma şansınızı azaltabilir. This can reduce your chance of getting a cold, flu, or other illness. Bu, soğuk algınlığı, grip veya başka hastalıklara yakalanma şansınızı azaltabilir. When he got cholera, he was sure he'd check out. Koleraya yakalandığında, nalları dikeceğinden emindi. Do you frequently get colds? Soğuk algınlığına sık yakalanıyor musunuz? You'll get pneumonia. Zatürreye yakalanacaksın. Show More (4)
23	get	girmek	v.
	I literally have no idea how that got there. Bunun oraya nasıl girdiği hakkında gerçekten hiçbir fikrim yok. Tom finally succeeded in getting a job that he liked. Tom sonunda sevdiği bir işe girmeyi başardı. He got the job by virtue of his father's connections. Babasının bağlantıları sayesinde işe girdi. Let's get it inside. Hadi içeri girelim. How did you get inside? Nasıl içeri girdin? Tom got a job as assistant manager. Tom müdür yardımcısı olarak işe girdi. I know you recently got a new job. Yakın zamanda yeni bir işe girdiğini biliyorum. Show More (4)
24	get	sokmak	v.
	Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues. Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor. I want to get my life back together. Hayatımı tekrar düzene sokmak istiyorum. The lie got him in trouble when his boss found out the truth. Patronu gerçeği öğrendiğinde, yalan onun başını derde soktu. Tom doesn't want to get in trouble. Tom başını belaya sokmak istemiyor. The lie got him in trouble when his boss found out the truth. Patronu gerçeği öğrendiğinde, yalan başını belaya soktu. She got him into trouble. Başını belaya soktu. What did you get yourself into? Kendinizi neyin içine soktunuz? Show More (4)
25	get	geçmek	v.
	Tom quickly got into the car. Tom hızla arabaya geçti. Get in the front seat. Ön koltuğa geç. Get in your places. Yerlerinize geçin. Tom got into the driver's seat and started the car. Tom sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı. Get in the back seat. Arka koltuğa geç. Curiosity got the better of Tom. Merakı Tom'un önüne geçmişti. Show More (3)
26	get	geçirmek	v.
	It is just a question of getting them going. Bu sadece onları harekete geçirme meselesidir. Are the hardliners getting the upper hand? Sertlik yanlıları üstünlüğü ele mi geçiriyor? Tell them that kid got in an accident. Onlara çocuğun kaza geçirdiğini söyle. You got about five minutes on the job, you still smell green to me. İşi yaparak beş dakika geçirdin ama bana hâlâ acemi gibi geliyorsun. Dick got in a traffic accident. Dick bir trafik kazası geçirdi. Show More (2)
27	get	kazanmak	v.
	Only in this way can we create a new culture in the Commission and at the same time get public confidence restored. Ancak bu şekilde Komisyon'da yeni bir kültür yaratabilir ve aynı zamanda kamuoyunun güvenini yeniden kazanabiliriz. It can work, if it gets time. Zaman kazanırsa işe yarayabilir. You get more wisdom as you have more experiences. Daha fazla deneyim edindikçe daha fazla bilgelik kazanırsınız. Show More (0)
28	get	yapmak	v.
	We can gain real benefits from GMOs if we get it right. Eğer doğru yaparsak GDO'lardan gerçek faydalar elde edebiliriz. Tom gets paid a lot. Tom'a çok ödeme yapılır. I get paid a lot. Bana çok ödeme yapılır. Show More (0)
29	get	kapıya bakmak	v.
	There's someone at the door, can you get it? Kapıda biri var, kapıya bakar mısın? There's someone at the door, can you get it? Kapıda biri var, kapıyı açar mısın? Show More (-1)
30	get	kandırmak	v.
	This trick is going to get him. Bu numara onu kandıracaktır. I'd say you got taken. Kandırıldığını söyleyebilirim. Show More (-1)
31	get	-ebilmek	v.
	Things could get even better. Her şey daha da iyi olabilir. It could get worse. Daha kötüsü olabilirdi. Show More (-1)
32	get	ulaştırmak	v.
	That would enable us to do something more quickly about getting people better medicines. Bu sayede insanlara daha iyi ilaçlar ulaştırma konusunda daha hızlı bir şekilde bir şeyler yapabileceğiz. The Red Cross gets help to disaster victims without delay. Kızıl Haç felaketzedelere gecikmeden yardım ulaştırıyor. Show More (-1)
33	get	başarmak	v.
	We'll get it this time. Bu sefer başaracağız. I couldn't get there in time. Oraya zamanında varmayı başaramadım. Show More (-1)
34	get	temas kurmak	v.
	I'll try to get in touch with Tom. Tom'la temas kurmaya çalışacağım. In case of an emergency, get in touch with my agent right away. Acil bir durumda, hemen temsilcimle temas kurun. Show More (-1)
35	get	üşütmek	v.
	I get a cold every time the seasons change. Mevsimler her değiştiğinde ben üşütüyorum. Show More (-2)
36	get	(belaya) sokmak	v.
	You're going to get us all in trouble. Hepimizin başını belaya sokacaksın. Show More (-2)
37	get	(hamile) bırakmak	v.
	He can't get any woman pregnant; he had varicocele last year, which made him infertile. Hiçbir kadını hamile bırakamaz; geçen yıl varikosel geçirdi ve bu da onu kısır yaptı. Show More (-2)
38	get	(hisse) kapılmak	v.
	I get the feeling that I'm not really welcome here. Burada pek hoş karşılanmadığım hissine kapılıyorum. Show More (-2)
39	get	(telefondan) ulaşmak	v.
	I can never get him on his work phone. Ona iş telefonundan asla ulaşamıyorum. Show More (-2)
40	get	haklamak	v.
	The gangsters will get him for what he did. Yaptıklarından ötürü gangsterler onu haklayacaklar. Show More (-2)
41	get	eline geçmek	v.
	Did you get the parcel I sent you? Size gönderdiğim paket elinize geçti mi? Show More (-2)
42	get	(azar) işitmek	v.
	I think I will get a reprimand from my boss. Sanırım patronumdan azar işiteceğim. Show More (-2)
43	get	(aşağı) indirmek	v.
	We need to get this refrigerator down the stairs before the moving van comes. Nakliye kamyonu gelmeden önce bu buzdolabını merdivenlerden indirmeliyiz. Show More (-2)
44	get	kırılmak	v.
	Make sure that the TV screen doesn't get broken. Televizyon ekranın kırılmamasına dikkat edin. Show More (-2)
45	get	(sonuna) gelmek	v.
	Please stop reading when you get to the end of the page. Lütfen sayfanın sonuna geldiğinizde okumayı bırakın. Show More (-2)
46	get	(vücuda) almak	v.
	I need to get sunlight more in summer. Yazın daha fazla güneş ışığı almam lazım. Show More (-2)
47	get	(yemek) hazırlamak	v.
	Can I get you anything to eat? Sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım mı? Show More (-2)
48	get	(pil vb.) takmak	v.
	I need to get the batteries in the torch. El fenerine pil takmam lazım. Show More (-2)
49	get	(puan) almak	v.
	The applicants should get a score of at least 75 points from the test to pass the first step. Başvuru sahiplerinin ilk adımı geçebilmeleri için testten en az 75 puan almaları gerekmektedir. Show More (-2)
50	get	(taşıt) binmek	v.
	You can get a train from the airport to the city center. Havaalanından şehir merkezine trene binerek gidebilirsiniz. Show More (-2)
51	get	(kanal) çekmek	v.
	I can only get four channels on my TV. Televizyonum sadece dört kanalı çekiyor. Show More (-2)
52	get	(his) duymak	v.
	Please don't get angry with me. Lütfen bana öfke duyma. Show More (-2)
53	get	dahil edilmek	v.
	How are we to get this issue into the WTO negotiations? Bu konuyu DTÖ müzakerelerine nasıl dahil edeceğiz? Show More (-2)
54	get	toplamak	v.
	We can get them round the table. Onları masanın etrafına toplayabiliriz. Show More (-2)
55	get	(telefona) (birini) bağlamak	v.
	Russia is particularly well-placed to get a foot in the door because of their mutual economic links. Karşılıklı ekonomik bağlar nedeniyle Rusya'nın kapıdan içeri adım atma konusunda özellikle iyi bir konumu var. Show More (-2)
56	get	ayarlamak	v.
	In that case, I got another one for you. Bu durumda sana başka bir tane daha ayarladım. Show More (-2)
57	get	zorunda olmak	v.
	I've got something you've got to see. Görmek zorunda olduğun bir şeyim var. Show More (-2)
58	get	dolaşmak	v.
	I don't want to get in anybody's way. Ayak altında dolaşmak istemiyorum. Show More (-2)
59	get	gidip getirmek	v.
	I'll go get it for you. Gidip getireyim. Show More (-2)
60	get	erişmek	v.
	Mary got Tom. Mary Tom'a erişti. Show More (-2)
61	get	kaçmak	v.
	Tom got soap in his eyes. Tom'un gözüne sabun kaçtı. Show More (-2)
62	get	satın almak	v.
	Where can I get a telephone card? Telefon kartını nereden satın alabilirim? Show More (-2)
63	get	yaralamak	v.
	I got my leg hurt in the accident. Kazada bacağımı yaraladım. Show More (-2)
64	get	yaşamak	v.
	I got a horrible shock when I saw the car accident. Araba kazasını gördüğümde korkunç bir şok yaşadım. Show More (-2)