impossible - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
impossible imkansız adj.
  • It is impossible that he will be here in five minutes in this traffic.
  • Bu trafikte beş dakika içinde burada olması imkânsız.
  • It is difficult, but certainly not impossible, to reach an agreement in Nice.
  • Nice'de bir anlaşmaya varmak zordur ancak kesinlikle imkansız değildir.
  • I agree with both of them so, in principle, this should not be impossible.
  • Her iki görüşe de katılıyorum, dolayısıyla prensipte bu imkansız olmamalıdır.
Show More (507)
impossible mümkün değil interj.
  • Without water and energy, not only can there be no development, even survival is impossible.
  • Su ve enerji olmadan sadece kalkınma değil, hayatta kalmak bile mümkün değildir.
  • It is impossible to save our way out of the crisis.
  • Krizden çıkış yolumuzu kurtarmak mümkün değildir.
  • Everything that is being done now, unfortunately, is impossible without outside aid.
  • Şu anda yapılmakta olan her şey, ne yazık ki, dış yardım olmadan mümkün değildir.
Show More (62)
impossible olanaksız adj.
  • If these cookies are deleted, providing the service becomes impossible.
  • Bu çerezler silinirse hizmetin sağlanması olanaksız hale gelecektir.
  • It is impossible to depict that by means of words.
  • Bunu kelimelerle tasvir etmek olanaksızdır.
  • I'm sorry, but that is simply impossible.
  • Üzgünüm ama bu, açıkçası olanaksızdır.
Show More (17)
impossible mümkün olmayan adj.
  • Otherwise, it will be impossible for people to acquaint themselves with such a process.
  • Aksi takdirde insanların böyle bir süreç hakkında bilgi sahibi olmaları mümkün olmayacaktır.
  • It will be impossible for European growth to recover without boosting industry.
  • Sanayiyi canlandırmadan Avrupa büyümesinin toparlanması mümkün olmayacaktır.
  • Then there are sanctions that are impossible to impose.
  • Sonra da uygulanması mümkün olmayan yaptırımlar var.
Show More (1)
impossible olanaksız n.
  • The scientist was always after the impossible.
  • Bilim insanı, her zaman olanaksızın peşinde olmuştur.
Show More (-2)
impossible zor adj.
  • The financial analysts found themselves in an impossible situation.
  • Hesap uzmanları, kendilerini aşılması zor bir durumun içinde buldular.
Show More (-2)
impossible katlanılmaz adj.
  • That child is impossible.
  • O çocuk katlanılmaz.
Show More (-2)