| 1 |
leap |
sıçrama |
n. |
|
- This is therefore a genuinely significant quantitative leap.
- Bu nedenle bu gerçekten önemli bir niceliksel sıçramadır.
- This is, therefore, a qualitative leap that requires changes in our policies and radical new approaches.
- Dolayısıyla bu, politikalarımızda değişiklikler ve radikal yeni yaklaşımlar gerektiren niteliksel bir sıçramadır.
- I think that the major leap forward will take place when the public health programme is up and running.
- Bence ileriye doğru büyük sıçrama, halk sağlığı programı hazır ve çalışır durumda olduğunda gerçekleşecektir.
- A considerable leap is required to resort to violence.
- Şiddete başvurmak için önemli bir sıçrama gereklidir.
- I think that the major leap forward will take place when the public health programme is up and running.
- Bence ileriye doğru büyük sıçrama, halk sağlığı programı hazır ve çalışır hale geldiğinde gerçekleşecektir.
- It was seen as a great leap forward that the transport required was becoming comparatively cheaper and cheaper.
- İhtiyaç duyulan taşımacılığın nispeten daha ucuz hale gelmesi büyük bir sıçrama olarak görülüyordu.
- If correctly organized, we can ensure a very huge leap in tourism industry.
- Doğru organize edilirse turizm alanında büyük bir sıçrama sağlayabiliriz.
- If correctly organized, we can ensure a very huge leap in tourism industry.
- Doğru organize edilirse turizm alanında çok büyük bir sıçrama sağlayabiliriz.
- If correctly organized, we can ensure a very huge leap in tourism industry.
- Doğru şekilde organize edilirse, turizm sektöründe çok büyük bir sıçrama sağlayabiliriz.
- Now our amphibian ancestors have made another huge leap forward.
- Şimdi amfibi atalarımız ileriye doğru büyük bir sıçrama daha yaptı.
- That's one small step for man, one giant leap for mankind.
- Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for man, one giant leap for mankind.
- Bu insan için küçük bir adım, insanlık için büyük bir sıçrama.
- The fastest way to heaven is a leap into a deep abyss.
- Cennetin en hızlı yolu derin bir uçurumun içine sıçramaktır.
- Think before you leap.
- Sıçramadan önce düşün.
Show More (11)
|
| 2 |
leap |
atlamak |
v. |
|
- Tom leapt off his horse.
- Tom atından atladı.
- Tom leaped into the car.
- Tom arabaya atladı.
- The pirate, sword in hand, leapt onto the deck.
- Korsan, kılıcı elinde, güverteye atladı.
- The fastest way to heaven is a leap into a deep abyss.
- Cennete giden en hızlı yol derin bir uçuruma atlamaktır.
- Think before you leap.
- Atlamadan önce düşün.
- Layla leapt to safety.
- Layla güvenli bir yere atladı.
- Look before you leap.
- Atlamadan önce bak.
Show More (4)
|
| 3 |
leap |
fırlamak |
v. |
|
- Tony leapt out from behind a tree and scared me.
- Tony bir ağacın arkasından fırlayarak beni korkuttu.
- A fish leaped out of the water.
- Bir balık suyun dışına fırladı.
- He leaped out of bed.
- Yataktan fırladı.
- Tom leapt out of bed.
- Tom yataktan fırladı.
- He leapt out of bed.
- Yataktan fırladı.
- Tom leaped to his feet.
- Tom ayağa fırladı.
Show More (3)
|
| 4 |
leap |
sıçramak |
v. |
|
- The dog leapt and caught the disk in midair.
- Köpek sıçradı ve havada diski yakaladı.
- The dog leapt and caught the disk in midair.
- Köpek sıçradı ve diski havada yakaladı.
- Tom leaped from his seat.
- Tom koltuğundan sıçradı.
- Tom leapt for joy.
- Tom sevinçten sıçradı.
- She leaped from her chair.
- Sandalyesinden sıçradı.
Show More (2)
|
| 5 |
leap |
atılım |
n. |
|
- The setting up of the International Criminal Court is of course a quantum leap in the struggle for human rights.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulması elbette insan hakları mücadelesinde muazzam bir atılımdır.
- Now our amphibian ancestors have made another huge leap forward.
- Şimdi amfibi atalarımız ileriye doğru büyük bir atılım daha yaptı.
Show More (-1)
|
| 6 |
leap |
yükselmek |
v. |
|
- The city's population leapt to 4 million.
- Şehrin nüfusu 4 milyona yükseldi.
Show More (-2)
|
| 7 |
leap |
atlayıp geçmek |
v. |
|
- She leapt the creek and followed the trail.
- Dereden atlayıp geçerek patikayı takip etti.
Show More (-2)
|
| 8 |
leap |
(kalp) yerinden oynamak |
v. |
|
- Her heart leaps every time she sees him.
- Onu her gördüğünde kalbi yerinden oynuyor.
Show More (-2)
|
| 9 |
leap |
den/dan atlamak |
v. |
|
- He leapt over the gate when no one was looking.
- Kimse bakmıyorken kapıdan atladı.
Show More (-2)
|
| 10 |
leap |
sıçrayış |
n. |
|
- He crossed the river in a single leap.
- Nehri tek bir sıçrayışta geçti.
Show More (-2)
|
| 11 |
leap |
dev atılım |
n. |
|
- The band's performance took a quantum leap forward.
- Grubun performansı ileriye doğru dev bir atılım yaptı.
Show More (-2)
|
| 12 |
leap |
atılmak |
v. |
|
- This really is a great leap forward in terms of clarity and democratisation.
- Bu gerçekten de açıklık ve demokratikleşme açısından ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır.
Show More (-2)
|
| 13 |
leap |
hoplamak |
v. |
|
- She leaped for joy.
- O, sevinçten hopladı.
Show More (-2)
|
