|
- Meat preparations in general are being looked at, but not just for Sweden and Finland.
- Sadece İsveç ve Finlandiya için değil, genel olarak et hazırlıklarına bakılmaktadır.
- Then you have no need to transport any meat or transport any animals.
- O zaman herhangi bir et taşımanıza ya da herhangi bir hayvan nakletmenize gerek kalmaz.
- We must remove meat from anonymity, for that is the most effective way of improving safety and quality.
- Eti anonim olmaktan çıkarmalıyız, zira güvenlik ve kaliteyi arttırmanın en etkili yolu budur.
- The four annexes to the regulation concern fresh meat, molluscs, fisheries and milk and milk products.
- Yönetmeliğin dört eki taze et, yumuşakçalar, balıkçılık ve süt ve süt ürünleri ile ilgilidir.
- International trade should be conducted in meat and not in live animals.
- Uluslararası ticaret canlı hayvan üzerinden değil et üzerinden yapılmalıdır.
- It has meat, honey, milk and wine - all of it of the highest quality and available in abundance.
- Et, bal, süt ve şarap bulunmaktadır; hepsi en yüksek kalitede ve bol miktarda mevcuttur.
- Yes we must persuade supermarkets to sell the meat of vaccinated animals as a matter of course.
- Evet, süpermarketleri aşılanmış hayvanların etlerini satmaları konusunda ikna etmeliyiz.
- This should contribute to decreasing the salmonella contamination in meat preparations throughout the whole Community.
- Bu, tüm Topluluk genelinde et preparatlarındaki salmonella kontaminasyonunun azaltılmasına katkıda bulunmalıdır.
- Meat producers, for example, will be able to avoid using GM feed for the first time through labelling.
- Örneğin et üreticileri, etiketleme yoluyla ilk kez GD yem kullanmaktan kaçınabilecekler.
- Part of the meat sector is indeed keen to accept responsibility and itself bring abuses to an end.
- Et sektörünün bir kısmı gerçekten de sorumluluk almaya ve suiistimalleri sona erdirmeye isteklidir.
- At this point I would like to make a particular point about SMEs in the meat processing business.
- Bu noktada et işleme sektöründeki KOBİ'lerle ilgili özel bir noktaya değinmek istiyorum.
- We in Ireland breed horses primarily for sporting purposes and meat does not end up at the end of the food chain.
- Biz İrlanda'da atları öncelikle sportif amaçlarla yetiştiriyoruz ve et gıda zincirinin sonuna kadar gitmiyor.
- We in Ireland breed horses primarily for sporting purposes and meat does not end up at the end of the food chain.
- Biz İrlanda'da atları öncelikle spor amaçlı yetiştiriyoruz ve etleri gıda zincirinin sonuna kadar gitmiyor.
- The Netherlands produces far more meat than the Dutch themselves can consume.
- Hollanda, Hollandalıların tüketebileceğinden çok daha fazla et üretiyor.
- Water and artificial proteins are injected, as if meat were not protein in itself.
- Sanki etin kendisi protein değilmiş gibi su ve yapay proteinler enjekte ediliyor.
- What has happened to the controls on meat and bone meal?
- Et ve kemik unu üzerindeki kontrollere ne oldu?
- Until that day, the ban on feeding omnivores with meat and bone meal will have to stay in place.
- O güne kadar, omnivorların et ve kemik unu ile beslenmesine ilişkin yasağın yürürlükte kalması gerekecektir.
- The imports of food, of meat from other countries, have already been mentioned.
- Diğer ülkelerden gıda ve et ithalatından daha önce bahsedilmişti.
- We shall also debate bush meat and multiple sclerosis.
- Ayrıca çalı eti ve multipl skleroz konularını da tartışacağız.
- Any meat preparation produced within the Community must meet that criterion.
- Topluluk içinde üretilen her türlü et preparatı bu kriteri karşılamalıdır.
- Then there are others, of course, who are saying that catering waste can be fed but not meat and bone meal.
- Tabii bir de yemek atıklarının beslenebileceğini ama et ve kemik ununun beslenemeyeceğini söyleyenler var.
- The imports of food, of meat from other countries, have already been mentioned.
- Diğer ülkelerden yapılan gıda ve et ithalatından daha önce bahsedilmişti.
- Needless to say, we will not be exporting any meat that is contaminated with dioxin or BSE.
- Dioksin ya da BSE ile kontamine olmuş hiçbir eti ihraç etmeyeceğimizi söylemeye gerek yok.
- Meat preparations in general are being looked at, but not just for Sweden and Finland.
- Sadece İsveç ve Finlandiya için değil, genel olarak et hazırlıkları incelenmektedir.
- It also called into question the quality of the meat produced.
- Ayrıca üretilen etin kalitesi de sorgulanmaya başlandı.
- We must remove meat from anonymity, for that is the most effective way of improving safety and quality.
- Eti anonim olmaktan çıkarmalıyız; zira güvenlik ve kaliteyi arttırmanın en etkili yolu budur.
- The only way to do so would be to amend the Community legislation on meat preparations.
- Bunu yapmanın tek yolu, et preparatlarına ilişkin Topluluk mevzuatını değiştirmek olacaktır.
- Odd, if we realise that the European Union actually imports meat from vaccinated cattle from Argentina.
- Eğer Avrupa Birliği'nin Arjantin'den aşılanmış sığır eti ithal ettiğini fark edersek.
- This will not protect consumers in Europe, because the meat will still be imported.
- Bu Avrupa'daki tüketicileri korumayacak, çünkü et hala ithal edilecek.
- We cannot ignore the interests of the farmers and the meat and livestock industry.
- Çiftçilerin ve et ve hayvancılık endüstrisinin çıkarlarını görmezden gelemeyiz.
- We should therefore keep to the ban on meat and bone meal.
- Bu nedenle et ve kemik unu yasağını sürdürmeliyiz.
- You propose that the Commission should extend the additional salmonella guarantees to meat preparations.
- Komisyon'un ek salmonella garantilerini et preparatlarını da kapsayacak şekilde genişletmesini öneriyorsunuz.
- Needless to say, we will not be exporting any meat that is contaminated with dioxin or BSE.
- Söylemeye gerek yok ki, dioksin ya da BSE ile kontamine olmuş hiçbir eti ihraç etmeyeceğiz.
- I helped draw up the directive on hygiene conditions in the handling of fresh meat.
- Taze etin işlenmesinde hijyen koşullarına ilişkin direktifin hazırlanmasına yardımcı oldum.
- From that point, no other meat will be marketable as quality meat.
- Bu noktadan sonra, başka hiçbir et kaliteli et olarak pazarlanamayacaktır.
- Third, the meat contents expressed have been overstated.
- Üçüncü olarak ifade edilen et içerikleri abartılmıştır.
- One of the reasons for the crisis is that meat was imported illegally into Europe.
- Krizin nedenlerinden biri de etin Avrupa'ya yasadışı yollardan ithal edilmesidir.
- This will not protect consumers in Europe, because the meat will still be imported.
- Bu durum Avrupa'daki tüketicileri korumayacaktır zira et ithal edilmeye devam edecektir.
- There are obvious suspicions about the hoarding of meat and bonemeal and about where and how the testing is effected.
- Et ve kemik etinin istiflenmesi ve testlerin nerede ve nasıl yapıldığı konusunda şüphelerimiz var.
- Modern methods of preservation make the export of meat even to distant areas thoroughly feasible.
- Modern muhafaza yöntemleri, uzak bölgelere bile et ihracatını tamamen mümkün kılmaktadır.
- I believe that, one day, we might even decide to stop eating animal meat.
- Bir gün hayvan eti yemeyi bırakmaya bile karar verebileceğimize inanıyorum.
- The Netherlands produces far more meat than the Dutch themselves can consume.
- Hollanda, Hollandalıların tüketebileceğinden çok daha fazla et üretmektedir.
- The rich American market does not want meat from animals that have been sick.
- Zengin Amerikan pazarı hasta hayvanların etini istemiyor.
- According to the National Farmers' Union the UK earns just GBP 630 million a year from meat and dairy exports.
- Ulusal Çiftçiler Birliği'ne göre Birleşik Krallık et ve süt ürünleri ihracatından yılda sadece 630 milyon GBP kazanıyor.
- Ultimately that would put at risk humans eating the meat.
- Aslında bu, eti yiyen insanları riske atacaktır.
- However, when meat preparations are imported from a country outside the EU, the Swedish guarantee applies.
- Bununla birlikte, et müstahzarları AB dışındaki bir ülkeden ithal edildiğinde, İsveç garantisi geçerlidir.
- On the contrary, there is a deficit in sheep meat in Austria and in many other countries of Europe.
- Aksine Avusturya'da ve Avrupa'nın diğer birçok ülkesinde koyun eti açığı bulunmaktadır.
- Meat should remain traceable, whether at the production or sales stage.
- Et, ister üretim ister satış aşamasında olsun izlenebilir olmalıdır.
- You propose that the Commission should extend the additional salmonella guarantees to meat preparations.
- Komisyon'un salmonella ile ilgili ek güvenceleri et preparatlarını da kapsayacak şekilde genişletmesini öneriyorsunuz.
- It would be better to transport the meat afterwards.
- Eti daha sonra nakletmek daha iyi olacaktır.
- There is also a proposal to force supermarkets to sell vaccinated meat in future.
- Ayrıca süpermarketlerin gelecekte aşılanmış et satmaya zorlanmasına yönelik bir öneri de bulunmaktadır.
- Research has shown that transgenic DNA from GM animal feed is not found in milk, meat and eggs.
- Araştırmalar, GD hayvan yemlerinden elde edilen transgenik DNA'nın süt, et ve yumurtada bulunmadığını göstermiştir.
- Therefore, we need independent inspectors; we do not need to remove them from the meat and veal sector.
- Dolayısıyla bağımsız müfettişlere ihtiyacımız var; onları et ve dana eti sektöründen çıkarmamıza gerek yok.
- I would also thank him for banning personal imports of meat and dairy products into the EU.
- AB'ye kişisel et ve süt ürünleri ithalatını yasakladığı için de kendisine teşekkür ederim.
- The legal basis for doing so already exists in the framework of the common market organisation for pig meat.
- Bunun yasal dayanağı, domuz eti için ortak pazar organizasyonu çerçevesinde zaten mevcuttur.
- The big problem is that meat is marketed anonymously and no one actually understands how.
- En büyük sorun etin anonim olarak pazarlanması ve kimsenin bunun nasıl yapıldığını anlamamasıdır.
- I believe that, one day, we might even decide to stop eating animal meat.
- İnanıyorum ki bir gün hayvan eti yemeyi bırakmaya bile karar verebiliriz.
- We all know that meat from vaccinated animals is completely safe and therefore capable of being marketed.
- Hepimiz aşılanmış hayvanlardan elde edilen etin tamamen güvenli olduğunu ve dolayısıyla pazarlanabileceğini biliyoruz.
- The only way to do so would be to amend the Community legislation on meat preparations.
- Bunu yapmanın tek yolu da et preparatlarına ilişkin Topluluk mevzuatının değiştirilmesidir.
- This report is even more significant, though, because meat, milk and fish are basic foodstuffs.
- Bu rapor daha da önemli çünkü et, süt ve balık temel gıda maddeleridir.
- Anyone labelling meat must have explicit approval from competent public authorities.
- Et etiketleyen herkesin yetkili kamu makamlarından açık onay alması gerekmektedir.
- We all know that meat from vaccinated animals is completely safe and therefore capable of being marketed.
- Hepimiz aşılanmış hayvanlardan elde edilen etin tamamen güvenli olduğunu ve bu nedenle pazarlanabileceğini biliyoruz.
- The report covers animal products other than meat, including aquaculture.
- Rapor, su ürünleri yetiştiriciliği de dahil olmak üzere et dışındaki hayvansal ürünleri de kapsamaktadır.
- This does not only apply to cotton and sugar, but also to cereal and meat.
- Bu sadece pamuk ve şeker için değil, tahıl ve et için de geçerlidir.
- We cannot halt meat production overnight, because the calves are already gestating.
- Et üretimini bir gecede durduramayız, çünkü buzağılar zaten gebelik döneminde.
- Items like bread, milk, and meat were unavailable or could only be obtained on the black market.
- Ekmek, süt ve et gibi ürünler bulunamıyor ya da sadece karaborsadan temin edilebiliyordu.
- To use meat would defeat the whole purpose of using that word.
- Et kullanılması, o kelimeyi kullanmanın tüm amacını bozar.
- To use meat would defeat the whole purpose of using that word.
- Et kullanmak, bu kelimenin kullanılmasının tüm amacını ortadan kaldırır.
- However, as meat is heated, the proteins break down and shrink in size.
- Ancak et ısıtıldıkça proteinler parçalanır ve boyutları küçülür.
- What's wrong with eating dog meat?
- Köpek eti yemenin nesi yanlış?
- The meat was giving off a terrible smell.
- Et, korkunç bir koku yayıyordu.
- Pass the meat please.
- Eti uzatır mısınız lütfen?
- He cut the meat with a knife.
- Eti bıçakla kesti.
- Put some salt on your meat.
- Etine biraz tuz koy.
- The meat is not well enough cooked.
- Et yeterince iyi pişirilmemiş.
- The meat cuts tough.
- Et zor kesiliyor.
- The meat is cooked.
- Et pişiyor.
- How many kilos of meat did you buy?
- Kaç kilo et satın aldın?
- A butcher deals in meat.
- Bir kasap et satar.
- The lion eats the meat.
- Aslan et yiyor.
- She cooked the meat.
- Etleri pişirdi.
- What's your favorite kind of meat?
- Senin en sevdiğin et türü nedir?
- Tom cut off a piece of meat and put it on his plate.
- Tom bir parça et kesti ve onu tabağının üzerine koydu.
- How many slices of meat would you like?
- Kaç dilim et istersin?
- I fed some meat to my dog.
- Köpeğime biraz et yedirdim.
- Would you like meat or fish?
- Et ya da balık ister misiniz?
- You sure do eat a lot of meat.
- Kesinlikle çok fazla et yiyorsun.
- He cut off a piece of meat.
- Bir parça et kesti.
- The meat tastes bad.
- Etin tadı kötü.
- Is eating whale meat wrong?
- Balina eti yemek yanlış mı?
- He threw a piece of meat to a dog.
- Bir köpeğe bir parça et attı.
- We want meat.
- Et istiyoruz.
- He cut off a slice of meat.
- O, bir dilim et kesti.
- I ate the meat.
- Eti yedim.
- He bit off the meat.
- Eti ısırdı.
- Meat won't keep long in this heat.
- Bu sıcakta et fazla dayanmaz.
- Meat shouldn't be eaten raw.
- Eti çiğ yememek lazım.
- She tried to cut the meat with a dull knife.
- Eti kör bir bıçakla kesmeye çalıştı.
- I'm a vegetarian, so I'd rather not have meat, if that's okay.
- Ben bir vejetaryenim, eğer uygunsa et yemeği tercih etmem.
- Are you sure there isn't rat meat in that burger?
- O hamburgerin içinde fare eti olmadığına emin misin?
- Does the meat look under-cooked?
- Et az pişmiş mi görünüyor?
- I don't eat a lot of meat.
- Çok fazla et yemem.
- Tom doesn't eat a lot of meat.
- Tom çok fazla et yemez.
- I usually eat meat once a day.
- Genellikle günde bir kez et yerim.
- Have you ever eaten whale meat?
- Hiç balina eti yedin mi?
- A butcher deals in meat.
- Bir kasap et ticareti yapar.
- I only eat meat about three or four times a month.
- Ben sadece bir ayda yaklaşık üç ya da dört kez et yerim.
- I put the meat we just bought in the freezer.
- Az önce aldığımız eti dondurucuya koydum.
- Can you cook this meat a little more?
- Bu eti biraz daha pişirebilir misin?
- Tom threw a piece of meat to the watchdog.
- Tom bekçi köpeğine bir parça et attı.
- This meat is roasted well.
- Bu et iyi kızarmış.
- We ate the meat.
- Biz eti yedik.
- What kind of meat do you eat most often?
- En sık ne tür et yersiniz?
- I've reduced the amount of meat I eat.
- Yediğim etin miktarını azalttım.
- At that store, they deal in fish and meat.
- O mağazada balık ve et satıyorlar.
- It's monkey meat.
- Bu maymun eti.
- Do you eat meat or are you a vegetarian?
- Et yer misin ya da bir vejetaryen misin?
- Should I eat more meat?
- Daha mı fazla et yemeliyim?
- I don't eat meat or eggs.
- Et ya da yumurta yemiyorum.
- The meat smells terrible.
- Et çok kötü kokuyor.
- I'd prefer meat to fish.
- Eti balığa tercih ederim.
- The dog caught the meat.
- Köpek, eti yakaladı.
- He tried to cut the meat with a dull knife.
- Eti kör bir bıçakla kesmeye çalıştı.
- Should you always freeze fresh meat?
- Taze eti her zaman dondurmalı mısınız?
- Meat decays quickly in warm weather.
- Et sıcak havada çabuk çürür.
- There's fruit and meat in this market.
- Bu markette meyve ve et var.
- He ate bread and meat.
- Ekmek ve et yedi.
- The meat was overfried.
- Et aşırı kızarmıştı.
- He gives meat to the dog.
- Köpeğe et veriyor.
- The meat was overfried.
- Et fazla kızarmış.
- Do you know how to cook meat?
- Eti nasıl pişireceğinizi biliyor musunuz?
- Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
- Balık ve etin her ikisi de besleyicidir, ancak ikincisi birincisinden daha pahalıdır.
- Tom didn't eat any meat.
- Tom hiç et yemedi.
- If you want pudding, you must eat your meat.
- Puding istiyorsan, etini yemelisin.
- They say red wine is better with meat than white.
- Etle kırmızı şarabın, beyazdan daha iyi gittiğini söylerler.
- Meat and eggs have a lot of protein.
- Et ve yumurtada çok fazla protein var.
- That store sells meat and fish.
- O mağaza et ve balık satar.
- Please freeze the fish and meat.
- Lütfen, balık ve eti dondurunuz.
- The meat smells terrible.
- Et berbat kokuyor.
- I gave the dog two pieces of meat.
- Köpeğe iki parça et verdim.
- I think Tom eats too much meat.
- Sanırım Tom çok fazla et yiyor.
- What's wrong with eating dog meat?
- Köpek etini yemenin nesi yanlış?
- I'm a vegetarian, so I'd rather not have meat, if that's okay.
- Ben bir vejetaryenim, bu yüzden, eğer sorun olmazsa, et yememeyi tercih ederim.
- Meat, please.
- Et, lütfen.
- The dog wants meat.
- Köpek et istiyor.
- This meat is good.
- Bu et güzel.
- This is good meat.
- Bu et iyi.
- Do you prefer meat or fish?
- Et mi balık mı tercih edersin?
- If you want to keep meat for a long time, freeze it.
- Eti uzun süre saklamak istiyorsanız, dondurun.
- Tom eats only white meat.
- Tom sadece beyaz et yer.
- Mary hasn't grilled the meat yet.
- Mary henüz eti kızartmadı.
- Please freeze the fish and meat.
- Lütfen balığı ve eti dondurun.
- The meat, although cooked, isn't completely free of microorganisms.
- Et, pişmiş olmasına rağmen, mikroorganizmalardan tamamen arınmış değil.
- The lion eats the meat.
- Aslan eti yer.
- Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it.
- Arkadaşım vejetaryen olmasına rağmen ona çorbanın içinde et olduğunu söylemedim.
- Give me a half-kilo of meat.
- Bana yarım kilo et ver.
- That meat is chicken.
- O et tavuktur.
- Cut the meat with a knife.
- Eti bıçakla kes.
- Where is the chopped meat for the cat?
- Kedi için doğranmış et nerede?
- In the year 2008 the world meat production increased to 300 million tons.
- 2008 yılında dünya et üretimi 300 milyon tona yükseldi.
- Tom and Mary raise rabbits for meat.
- Tom ve Mary et için tavşan yetiştiriyorlar.
- Tom doesn't eat much meat.
- Tom fazla et yemez.
- I've stopped buying meat there.
- Oradan et almayı bıraktım.
- We imported meat from Argentina.
- Arjantin'den et ithal ettik.
- Until that day, I had never eaten dog meat.
- O güne kadar hiç köpek eti yememiştim.
- I raise rabbits for meat.
- Eti için tavşan yetiştiriyorum.
- But, I don't eat even a little bit of meat.
- Ama ben azıcık bile et yemem.
- I eat a lot of meat.
- Çok et yerim.
- This meat is kosher.
- Bu et helal.
- Do you eat meat?
- Et yer misiniz?
- The meat is cooked.
- Et pişmiş.
- You need to eat more meat.
- Daha fazla et yemelisin.
- Mary restricts the amount of meat in her diet.
- Mary diyetindeki et miktarını kısıtlıyor.
- You salted the meat.
- Sen eti tuzladın.
- This meat is raw.
- Bu et çiğ.
- I haven't eaten any meat since I was fifteen years old.
- On beş yaşımdan beri hiç et yemedim.
- Her daughter fried the meat.
- Eti kızı kızarttı.
- That smell could be rotting meat.
- O koku çürüyen et olabilir.
- Tom says that he's never tasted whale meat.
- Tom asla balina etinin tadına bakmadığını söylüyor.
- A single person produces more meat than I expected.
- Tek bir kişi beklediğimden daha fazla et üretiyor.
- Which did you eat, fish or meat?
- Hangisini yedin, balık mı yoksa et mi?
- I rarely eat meat.
- Ben nadiren et yerim.
- I want neither meat nor fish.
- Ne et ne de balık istiyorum.
- You need to eat more meat.
- Daha fazla et yemen gerekiyor.
- Do you prefer white meat or red meat?
- Beyaz et mi yoksa kırmızı et mi tercih ediyorsun?
- He cut off a slice of meat.
- Bir dilim et kesti.
- I'd like to have this meat dish with your best white wine.
- Ben bu et yemeğini senin en iyi beyaz şarabınla yemek isterim.
- He ate bread and meat.
- O, ekmek ve et yedi.
- Should I eat more meat?
- Ben daha fazla et yemeli miyim?
- The meat was very tough.
- Et çok sertti.
- Do you eat meat?
- Sen et yer misin?
- I very rarely eat meat.
- Çok nadir et yerim.
- I don't like meat.
- Ben et sevmem.
- All the meat was bad.
- Bütün et kokmuştu.
- I feed my dog meat at least once a week.
- Köpeğimi haftada en az bir kez etle besliyorum.
- When was the last time you grilled meat?
- En son ne zaman et ızgara yaptın?
- We imported meat from Argentina.
- Biz Arjantin'den et ithal ettik.
- To my surprise, they ate the meat raw.
- Şaşırtıcı bir şekilde eti çiğ yediler.
- This meat is kosher.
- Bu et helaldir.
- Tom used to eat a lot of meat.
- Tom eskiden çok et yerdi.
- The dog snapped up the meat.
- Köpek eti havada kaptı.
- Tom doesn't eat dark meat.
- Tom koyu et yemez.
- Do you prefer white meat or red meat?
- Beyaz et mi yoksa kırmızı et mi tercih edersin?
- Chicken meat is white, whereas that of an ox is red.
- Dana eti kırmızıyken tavuğunki beyazdır.
- That meat is chicken.
- Bu et tavuk.
- What we really want is some meat.
- Asıl istediğimiz biraz et.
- I lowered my meat consumption.
- Ben et tüketimimi azalttım.
- Some animals, such as tigers, eat meat.
- Kaplanlar gibi bazı hayvanlar et yer.
- Would you like meat or fish?
- Et mi balık mı istersiniz?
- At that store, they deal in fish and meat.
- O dükkanda, balık ve et satıyorlar.
- Tofu can be used as a substitute for meat.
- Tofu, et yerine kullanılabilir.
- Do you eat meat?
- Et yer misin?
- This meat cuts easily.
- Bu et kolay kesiliyor.
- This meat kind of tastes like chicken.
- Bu etin tadı tavuğa benziyor.
- Tom doesn't eat any meat.
- Tom hiç et yemez.
- The meat is only half cooked.
- Et yarı pişmiş.
- Tom says he has never tried eating whale meat.
- Tom balina eti yemeyi hiç denemediğini söylüyor.
- The butcher is weighing the meat.
- Kasap eti tartıyor.
- They sell fish and meat.
- Onlar balık ve et satarlar.
- Tom eats a lot of meat.
- Tom çok et tüketiyor.
- You should cut up your meat before you eat it.
- Yemeden önce eti doğramalısın.
- I only eat meat.
- Ben sadece et yerim.
- Tom used to eat a lot of meat.
- Tom çok et yerdi.
- What kind of meat do you eat most often?
- En sık ne tür et yersin?
- Mary hasn't cut the meat yet.
- Mary henüz eti kesmedi.
- I love you as fresh meat loves salt.
- Seni, taze etin tuzu sevdiği gibi seviyorum.
- I think Tom eats too much meat.
- Bence Tom çok fazla et yiyor.
- I eat meat almost every day.
- Neredeyse her gün et yerim.
- I haven't eaten any meat in a long time.
- Uzun zamandır et yememiştim.
- Meat is expensive.
- Et pahalı.
- Meat often gets discounted just before closing time.
- Et genellikle kapanış saatinden hemen önce indirime girer.
- Meat won't keep long in this heat.
- Et bu sıcakta uzun süre dayanmaz.
- At that time, white bread and meat were considered a luxury.
- O zamanlar beyaz ekmek ve et, lüks olarak kabul edilirdi.
- Tom eats a lot of meat.
- Tom çok et yer.
- The meat is expensive.
- Et pahalı.
- The dog didn't eat the meat.
- Köpek, eti yemedi.
- The spoiled meat had a nasty smell.
- Çürümüş etin iğrenç bir kokusu vardı.
- The meat is tough.
- Et serttir.
- Does Tom eat meat?
- Tom et yer mi?
- Defrost the meat before cooking it.
- Eti pişirmeden önce buzunu çöz.
- I put the meat we just bought in the freezer.
- Yeni aldığımız eti dondurucuya koydum.
- Tom eats a lot of meat.
- Tom çok et yiyor.
- Put the meat in the refrigerator or it will spoil.
- Eti buzdolabına koy yoksa bozulur.
- The dog eats a lot of meat every day.
- Köpek her gün çok fazla et yiyor.
- I eat a lot of meat.
- Ben çok et yerim.
- The meat was burnt.
- Et yanmıştı.
- How do you like the meat?
- Eti nasıl buldun?
- Are you sure there's no meat in this soup?
- Bu çorbada et olmadığına emin misin?
- I will eat the meat.
- Eti yiyeceğim.
- Meat or fish?
- Et mi yoksa balık mı?
- Lots of animals, like for example tigers eat meat.
- Birçok hayvan, örneğin kaplanlar et yer.
- Mary restricts the amount of meat in her diet.
- Mary, diyetinde et miktarını kısıtlıyor.
- Meat decays quickly in warm weather.
- Et sıcak havalarda hızla çürür.
- The meat's not ready yet.
- Et henüz hazır değil.
- I want to eat meat and vegetables.
- Et ve sebze yemek istiyorum.
- I eat little meat.
- Ben az et yerim.
- Put some salt on your meat.
- Etinin üzerine biraz tuz koy.
- I don't eat a lot of meat.
- Çok fazla et yemiyorum.
- I'd like to have this meat dish with your best white wine.
- Bu et yemeğini en iyi beyaz şarabınızla yemek istiyorum.
- This meat kind of tastes like chicken.
- Bu et biraz tavuk gibi tad veriyor.
- Does the meat look under-cooked?
- Et az pişmiş görünüyor mu?
- I haven't eaten any meat in a long time.
- Uzun zamandır hiç et yemedim.
- He threw a piece of meat to a dog.
- Köpeğe bir parça et fırlattı.
- Textured vegetable protein is a common meat substitute.
- Dokulu bitkisel protein yaygın bir et ikamesidir.
- Which do you like better, meat or fish?
- Hangisini daha çok seversin, et mi yoksa balık mı?
- The cook broiled the meat.
- Aşçı eti ızgarada pişirdi.
- Cut the meat into thin slices.
- Eti ince dilimler halinde kesin.
- The government rationed meat during the war.
- Hükümet savaş sırasında eti karneye bağladı.
- I'm eating the meat.
- Ben eti yiyorum.
- Do you eat meat every day?
- Her gün et yer misin?
- One man's meat is another man's poison.
- Bir adamın eti başka bir adamın zehiridir.
- He knows how to cook meat.
- O nasıl et pişireceğini biliyor.
- The price of meat dropped.
- Etin fiyatı düştü.
- That store sells meat and fish.
- Bu dükkân et ve balık satıyor.
- How many slices of meat would you like?
- Kaç dilim et istersiniz?
- She eats but white meat.
- O sadece beyaz et yer.
- Tom and Mary raise rabbits for meat.
- Tom ve Mary et için tavşan yetiştirmektedir.
- Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
- Hem balık hem de et besleyicidir fakat, et balıktan daha pahalıdır.
- The price of meat will soon come down.
- Etin fiyatı yakında düşecektir.
- The meat spoiled because of the heat.
- Et sıcaktan bozuldu.
- We eat little meat and lots of vegetables.
- Az et ve bir sürü sebze yiyoruz.
- Tom says that he's never tasted whale meat.
- Tom hiç balina eti yemediğini söyler.
- Tom took the meat off the grill.
- Tom eti ızgaradan aldı.
- Tom only eats white meat.
- Tom sadece beyaz et yer.
- I'll put some salt on the meat.
- Etin üzerine biraz tuz koyacağım.
- I would like 500 grams of meat please.
- 500 gram et istiyorum lütfen.
- Is eating less meat a good idea?
- Daha az et yemek iyi bir fikir mi?
- Please freeze the fish and meat.
- Lütfen balıkları ve etleri dondurun.
- Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom daha çok sebze yemeli ve daha az et yemeliydi.
- I raise rabbits for meat.
- Ben et için tavşan yetiştiriyorum.
- Maria salted the meat.
- Maria eti tuzladı.
- The butcher shop sells assorted cuts of meat.
- Kasap etin çeşitli kesimlerini satar.
- Meat or fish?
- Et mi balık mı?
- The meat is tough.
- Et sert.
- Give some meat to the dog.
- Köpeğe biraz et ver.
- Have you ever eaten whale meat?
- Hiç balina eti yediniz mi?
- Tom has probably never eaten dog meat.
- Tom muhtemelen hiç köpek eti yememiştir.
- I usually eat meat once a day.
- Genelde günde bir kez et yerim.
- The meat they fed us tasted a little like chicken.
- Bize yedirdikleri etin tadı biraz tavuk gibiydi.
- The butcher is cutting the meat.
- Kasap eti kesiyor.
- I don't like meat.
- Et sevmiyorum.
- We ate some fried meat.
- Biraz kızarmış et yedik.
- I think you need to cook this meat a little longer.
- Bence bu eti biraz daha pişirmelisin.
- Have you ever eaten dog meat?
- Hiç köpek eti yedin mi?
- The meat spoiled.
- Et bozuldu.
- I eat meat.
- Ben et yerim.
- Could you cook this meat a little more?
- Bu eti biraz daha pişirebilir misin?
- He gives some meat to the dog.
- Köpeğe biraz et verir.
- He gives the dog some meat.
- Köpeğe biraz et veriyor.
- I feed my dog meat at least once a week.
- Haftada en az bir kez köpeğimi etle beslerim.
- Should you always freeze fresh meat?
- Taze eti her zaman dondurmalı mısın?
- We ate the meat.
- Eti yedik.
- That knife wasn't sharp and I couldn't cut the meat with it, so I resorted to using my pocket knife.
- Bıçak keskin değildi ve eti onunla kesemedim, bu yüzden son çare olarak çakımı kullandım.
- They are selling fish and meat.
- Balık ve et satıyorlar.
- Barbecuing is one way to cook meat.
- Barbekü yapmak et pişirmenin bir yoludur.
- The meat is frozen.
- Et dondurulmuş.
- This meat smells bad.
- Bu et kötü kokuyor.
- I want some salt for my meat.
- Etim için biraz tuz istiyorum.
- I very rarely eat meat.
- Ben çok nadiren et yerim.
- Please give me a pound of meat.
- Lütfen bana bir kilo et verin.
- I eat little meat.
- Ben az et yiyorum.
- Tom cut off a piece of meat and put it on his plate.
- Tom bir parça et kesti ve tabağına koydu.
- There is meat, cheese and tomatoes in my sandwich.
- Sandviçimde et, peynir ve domates var.
- He cut up the meat and weighed it.
- Eti kesti ve tarttı.
- The dog had a piece of meat in its mouth.
- Köpeğin ağzında bir parça et vardı.
- The price of meat will soon come down.
- Etin fiyatı yakında düşecek.
- The dog snapped up the meat.
- Köpek eti zıplayarak kapıverdi.
- Which do you prefer, meat or fish?
- Hangisini tercih edersin, et mi yoksa balık mı?
- The spoiled meat had a nasty smell.
- Bozulmuş et çok kötü kokuyordu.
- I don't eat meat, shellfish, poultry or gravy.
- Ben et, kabuklu deniz ürünleri, kümes hayvanları ya da et suyu yemem.
- That knife wasn't sharp and I couldn't cut the meat with it, so I resorted to using my pocket knife.
- Bıçak keskin değildi ve eti onunla kesemedim, bu yüzden çakımı kullanmaya başvurdum.
- Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
- Hem balık hem de et besleyici fakat sonraki öncekinden daha pahalı.
- The meat is not well enough cooked.
- Et yeterince iyi pişmemiş.
- Americans eat a lot of meat.
- Amerikalılar çok et yerler.
- The government rationed meat during the war.
- Savaş sırasında hükümet eti karne ile verdi.
- He is as honest as a cat when the meat is out of reach.
- Et ulaşılmaz olduğunda bir kedi kadar dürüsttür.
- The meat has gone bad.
- Et bozulmuş.
- There is not enough meat.
- Yeterli et yok.
- The second combination plate contains meat.
- İkinci kombinasyon tabağı et içeriyor.
- The cook chopped the meat.
- Aşçı eti doğradı.
- He cut the meat with a knife.
- O, eti bir bıçakla kesti.
- I eat a lot of meat.
- Çok et yiyorum.
- When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.
- Give the cat some meat.
- Kediye biraz et ver.
- What's your favorite cut of meat?
- En sevdiğin et türü nedir?
- None of the meat was fit to eat.
- Etlerin hiçbiri yemeye uygun değildi.
- The meat is roasting.
- Et kızarıyor.
- Meat or fish?
- Et veya balık?
- He gives some meat to the dog.
- Köpeğe biraz et veriyor.
- The knife was so blunt that I could not cut the meat with it and I resorted to my pocket knife.
- Bıçak o kadar kördü ki onunla eti kesemedim ve çakımdan faydalandım.
- Meat is very expensive nowadays.
- Et bugünlerde çok pahalı.
- Mary hasn't fried the meat yet.
- Mary henüz eti kızartmadı.
- Put the meat in the refrigerator or it will spoil.
- Eti buzdolabına koy yoksa bozulacak.
- Put the meat in the refrigerator, or it will rot.
- Eti buzdolabına koyun, yoksa çürür.
- I don't eat meat, shellfish, poultry or gravy.
- Et, kabuklu deniz ürünleri, kümes hayvanları ve sos yemem.
- She wasn't wealthy enough to feed her dog meat every day.
- Köpeğini her gün etle besleyecek kadar varlıklı değildi.
- You have meat.
- Senin etin var.
- I will go to buy the meat for the stew.
- Güveç için et almaya gideceğim.
- Defrost the meat before cooking it.
- Pişirmeden önce etin buzunu çöz.
- Which did you eat, fish or meat?
- Hangisini yedin, balık mı et mi?
- Tom gave his dog a piece of meat.
- Tom köpeğine bir parça et verdi.
- Tom is grilling meat.
- Tom eti ızgara yapıyor.
- If you want to keep meat for a long time, freeze it.
- Eti uzun süre korumak istiyorsanız onu dondurun.
- How do you like the meat?
- Eti nasıl buldunuz?
- This meat has gone bad.
- Bu et kokmuş.
- What's your favorite kind of meat?
- En sevdiğin et türü nedir?
- He gives meat to the dog.
- O, köpeğe et verir.
- The price of meat dropped.
- Et fiyatı düştü.
- She doesn't find meat tasty.
- Eti lezzetli bulmuyor.
- Are you sure there's no meat in this soup?
- Bu çorbada et olmadığından emin misin?
- It's a child that is eating the meat.
- Eti yiyen bir çocuk.
- This meat has gone bad.
- Bu et bozulmuş.
- Where's the best place to buy meat?
- Et almak için en iyi yer neresi?
- He wants meat.
- O et istiyor.
- The meat is smooth and soft.
- Et pürüzsüz ve yumuşak.
- He gives the dog some meat.
- O köpeğe biraz et verir.
- Do you prefer meat or fish?
- Et mi yoksa balık mı tercih ediyorsunuz?
- It's monkey meat.
- O maymun eti.
- Does this food contain any meat?
- Bu yemekte hiç et var mı?
- Do you eat meat or are you a vegetarian?
- Et yer misin yoksa vejetaryen misin?
- Tom wouldn't mind eating meat and potatoes every day of the week.
- Tom haftanın her günü et ve patates yemekten rahatsız olmaz.
- She cooked the meat.
- O, eti pişirdi.
- The meat might be contaminated.
- Et kirlenmiş olabilir.
- I lowered my meat consumption.
- Et tüketimimi azalttım.
- The meat's gone bad.
- Et çürüdü.
- The meat is frozen.
- Et donmuş.
- I'll roast him some meat.
- Ona biraz et kızartacağım.
- I've reduced the amount of meat I eat.
- Yediğim et miktarını azalttım.
- I've never eaten alligator meat.
- Hiç timsah eti yemedim.
- Buy two kilos of meat.
- İki kilo et al.
- Could you cook this meat a little more?
- Bu eti biraz daha pişirir misin?
- You salted the meat.
- Eti tuzlamışsın.
- I'm buying meat and vegetables.
- Ben et ve sebze satın alıyorum.
- The meat has begun to rot.
- Et çürümeye başladı.
- Eat not only fish, but also meat.
- Sadece balık değil aynı zamanda et de ye.
- I'm going to buy meat, cheese, and tomatoes.
- Et, peynir ve domates almaya gidiyorum.
- Meat is expensive nowadays.
- Bugünlerde et pahalı.
- Where is the chopped meat for the cat?
- Kedi için kıyılmış et nerede?
- Meat is expensive.
- Et pahalıdır.
- Where's the best place to buy meat?
- Et almak için en iyi yer nerededir?
- He gave the dog a piece of meat.
- Köpeğe bir parça et verdi.
- I don't want meat.
- Et istemiyorum.
- I'm eating the meat.
- Eti yiyorum.
- This is good meat.
- Bu iyi et.
- Meat shouldn't be eaten raw.
- Et çiğ yenmemeli.
- He knows how to cook meat.
- Et pişirmeyi biliyor.
- They sell fish and meat.
- Onlar balık ve et satıyorlar.
- That smell could be rotting meat.
- Bu koku çürüyen et olabilir.
- The dog eats a lot of meat every day.
- Köpek her gün bir sürü et yiyor.
- I don't eat much meat anymore.
- Artık fazla et yemiyorum.
- I don't eat as much meat as I used to.
- Eskisi kadar et yemiyorum.
- He tried to cut the meat with a dull knife.
- Eti körelmiş bir bıçakla kesmeyi denedi.
- We eat little meat and lots of vegetables.
- Az et ve çok sebze yiyoruz.
- The butcher ground the meat.
- Kasap eti öğüttü.
- I don't eat much meat.
- Ben fazla et yemem.
- I have no appetite for fish nor for meat.
- Balık için de et için de iştahım yok.
- He bit off the meat.
- O, eti ısırdı.
- Cooked meat is still meat.
- Pişmiş et hala ettir.
- They also raised animals for meat and milk.
- Onlar ayrıca eti ve sütü için hayvanlar besledi.
- The meat is really tender.
- Et gerçekten yumuşak.
- Only a monster would eat dog meat.
- Sadece bir canavar köpek eti yer.
- The lion eats the meat.
- Aslan et yer.
- We eat a lot of meat.
- Biz çok et yeriz.
- Pass the meat please.
- Eti ver lütfen.
- Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it.
- Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.
- Pass your plate and I'll give you some more meat.
- Bana tabağını uzat ve sana biraz daha et vereceğim.
- I think you need to cook this meat a little longer.
- Bence bu eti biraz daha fazla pişirmen gerekiyor.
- Meat decays quickly in warm weather.
- Et sıcak havalarda çabuk bozulur.
- I ate the meat.
- Ben eti yedim.
- Tom only eats white meat.
- Tom sadece beyaz et yiyor.
- Some meat remained.
- Geriye biraz et kaldı.
- I'm going to buy meat, cheese, and tomatoes.
- Ben et, peynir ve domates satın alacağım.
- He wants meat.
- Et istiyor.
- Please give me a pound of meat.
- Lütfen bana bir kilo et ver.
- You should cut up your meat before you eat it.
- Etinizi yemeden önce kesmelisiniz.
- I will eat the meat.
- Ben eti yiyeceğim.
- I'm going to cut down on meat.
- Eti azaltacağım.
- The meat was giving off a terrible smell.
- Etler berbat bir koku yayıyordu.
- She ate just as much meat as her father.
- Babası kadar fazla et yiyordu.
- He wouldn't mind eating meat and potatoes every day of the week.
- Haftanın her günü et ve patates yemekten rahatsız olmaz.
- She took some meat from the plate.
- Tabaktan biraz et aldı.
- Did you buy any meat in the supermarket?
- Süpermarketten hiç et aldınız mı?
- What we really want is some meat.
- Gerçekte istediğimiz şey biraz et.
- Tom doesn't eat meat or eggs.
- Tom et ya da yumurta yemez.
- I only eat meat about three times a week.
- Haftada sadece üç kez et yerim.
- Tom doesn't eat much meat.
- Tom çok et yemez.
- At that time, white bread and meat were considered a luxury.
- O zamanlar beyaz ekmek ve et lüks sayılırdı.
- They also raised animals for meat and milk.
- Ayrıca et ve süt için hayvan yetiştiriyorlardı.
- Pass your plate and I'll give you some more meat.
- Tabağını uzat da sana biraz daha et vereyim.
- But, I don't eat even a little bit of meat.
- Fakat ben bir parça et bile yemiyorum.
- Some meat remained.
- Biraz et kaldı.
- Before eating it, cook the meat well.
- Yemeden önce eti iyice pişirin.
- When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda etin bozulduğunu fark ettim.
- I'm buying meat and vegetables.
- Et ve sebze alacağım.
- Tom gave the dog a piece of meat.
- Tom köpeğe bir parça et verdi.
- Lots of animals, like for example tigers eat meat.
- Çok sayıda hayvan, örneğin kaplanlar gibi, et yer.
- I used to eat a lot of meat.
- Eskiden çok et yerdim.
- I seldom eat meat.
- Ben nadiren et yerim.
- I eat meat three times a week.
- Haftada üç kez et yerim.
- The kitchen knife wasn't sharp enough to cut the meat, so I used my pocket knife.
- Mutfak bıçağı eti kesecek kadar keskin değildi, ben de çakımı kullandım.
- Her daughter fried the meat.
- Kızı eti kızarttı.
- All the meat was bad.
- Bütün etler bozuktu.
- Tom tried to cut the delicious-looking meat with a dull knife.
- Tom lezzetli görünen eti kör bir bıçakla kesmeye çalıştı.
- Try to slice the meat with a different knife.
- Eti farklı bir bıçakla dilimlemeye çalış.
- I am cutting the meat.
- Ben eti kesiyorum.
- I don't eat much meat anymore.
- Artık çok fazla et yemiyorum.
- This meat cuts easily.
- Bu et kolayca kesiliyor.
- I have no appetite for fish nor for meat.
- Balık ya da et için iştahım yok.
- It's a child that is eating the meat.
- O et yiyen bir çocuktur.
- This meat can be preserved long.
- Bu et uzun süre saklanabilir.
- There is not enough meat.
- Yeterince et yok.
- Tom only eats meat.
- Tom sadece et yer.
- The knife was so dull that I couldn't cut the meat with it and I had to use my pocketknife.
- Bıçak o kadar kördü ki eti onunla kesemedim ve çakımı kullanmak zorunda kaldım.
- I love you as fresh meat loves salt.
- Seni taze etin tuzu sevdiği gibi seviyorum.
- The meat cuts tough.
- Etler zor kesiliyor.
- Is eating less meat a good idea?
- Daha az et yemek iyi bir fikir midir?
- He cut off a piece of meat.
- O bir parça et kesti.
- I like my meat well done.
- Etimi iyi pişmiş severim.
- We have eaten no meat for several days.
- Birkaç gündür hiç et yemedik.
- I like meat better than fish.
- Eti balıktan daha çok severim.
- In summer meat easily goes bad; you must keep it in the refrigerator.
- Yazın et kolayca bozulur; onu buzdolabında saklamalısınız.
- He eats neither meat nor fish.
- Ne et ne de balık yiyor.
- Americans eat a lot of meat.
- Amerikalılar çok et yer.
- If you want pudding, you must eat your meat.
- Eğer puding istiyorsan, kendi etini yemelisin.
- The meat's gone bad.
- Etler bozulmuş.
- This meat is chicken.
- Bu et tavuk.
- I like meat, cheese and tomato sandwiches.
- Etli, peynirli ve domatesli sandviçleri severim.
- Which do you prefer, meat or fish?
- Hangisini tercih edersin, et mi balık mı?
- Tom has probably never eaten dog meat.
- Tom muhtemelen hiç köpek eti yemedi.
- I don't eat much meat.
- Çok fazla et yemem.
- Mary hasn't grilled the meat yet.
- Mary henüz eti ızgara yapmadı.
- Tom doesn't eat any dark meat.
- Tom hiç koyu et yemez.
- This meat has a bad smell.
- Bu etin kötü bir kokusu var.
- Tom eats a lot of meat.
- Tom bol bol et yiyor.
- I asked the butcher to trim all the fat off of the meat.
- Kasaptan etin tüm yağlarını kesmesini istedim.
- Which do you like better, meat or fish?
- Hangisini daha çok seviyorsun, et mi balık mı?
- That's the meat of a hen.
- Bu bir tavuğun eti.
- You can't make good soup with cheap meat.
- Ucuz etle iyi çorba yapamazsın.
- He wouldn't mind eating meat and potatoes every day of the week.
- Etli patatesi haftanın her günü severek yiyebilir.
- Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
- Balığın ve etin besin değerleri yüksek ama ikincisi öncekine göre daha pahalıdır.
- Meat contains proteins.
- Et protein içerir.
- The kitchen knife wasn't sharp enough to cut the meat, so I used my pocket knife.
- Mutfak bıçağı eti kesmek için yeterince keskin değildi, bu yüzden çakımı kullandım.
- How many kilos of meat did you buy?
- Kaç kilo et aldın?
Show More (507)
|
