minor - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
minor küçük adj.
  • The contribution that Europe can make, that we can make, is only minor on the political front, I am sorry to say.
  • Avrupa'nın yapabileceği, bizim yapabileceğimiz katkı, üzülerek söylemeliyim ki, sadece siyasi cephede küçüktür.
  • This might appear to be a minor issue, almost a routine matter.
  • Bu küçük bir mesele, neredeyse rutin bir konu gibi görünebilir.
  • There are four paragraphs in the report which require minor changes because of errors or difficulty in implementation.
  • Raporda hatalar veya uygulama zorlukları nedeniyle küçük değişiklikler gerektiren dört paragraf bulunmaktadır.
Show More (97)
minor reşit olmayan n.
  • Similarly, we feel that minors must not be included in the common rules.
  • Benzer şekilde reşit olmayanların ortak kurallara dahil edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
  • This does not alter the fact that there is a real need for a special effort for victims who are minors.
  • Bu durum, reşit olmayan mağdurlar için özel bir çabaya ihtiyaç duyulduğu gerçeğini değiştirmez.
  • Lastly, the Commission has also launched various anti-doping measures, with particular reference to minors.
  • Son olarak Komisyon, özellikle reşit olmayanlara yönelik olmak üzere çeşitli dopingle mücadele tedbirleri de almıştır.
Show More (21)
minor küçük n.
  • The PSE Group has taken a strong line to protect minors against harmful promotions relating to alcohol and tobacco.
  • PSE Grubu, küçükleri alkol ve tütünle ilgili zararlı promosyonlara karşı korumak için güçlü bir çizgi izlemiştir.
  • Lastly, the Commission has also launched various anti-doping measures, with particular reference to minors.
  • Son olarak Komisyon, özellikle küçüklere yönelik olmak üzere çeşitli dopingle mücadele tedbirleri de başlatmıştır.
  • The protection of minors and human dignity is an issue that is close to the hearts of us all.
  • Küçüklerin ve insan onurunun korunması hepimizin kalbine yakın bir konudur.
Show More (14)
minor ufak adj.
  • The has been a minor error in the report.
  • Raporda ufak bir hata meydana gelmiştir.
  • Tom was involved in a minor accident.
  • Tom ufak bir kazaya karıştı.
  • Tom received minor injuries.
  • Tom ufak yaralar aldı.
Show More (5)
minor önemsiz adj.
  • The situation of the world coffee market, therefore, is not a secondary, minor issue.
  • Dolayısıyla dünya kahve piyasasının durumu ikincil, önemsiz bir mesele değildir.
  • Kozak, dry mouth is a minor side effect.
  • Kozak, ağız kuruluğu önemsiz bir yan etkidir.
  • Don't worry about the minor details.
  • Önemsiz detaylar için üzülme.
Show More (5)
minor çocuk n.
  • The husband, as head of the family, is then the one that holds the right to legal custody of minors.
  • Böylece koca, aile reisi olarak, çocukların kanuni velayetine sahip olan taraftır.
  • Tom isn't a minor.
  • Tom çocuk değil.
  • I assume this is due to the fact that Tom is a minor.
  • Sanırım bu Tom'un bir çocuk olması gerçeği yüzünden.
Show More (0)
minor minör n.
  • Even in music, minor and major don't get along without one another.
  • Müzikte bile, minör ve majör birbiri olmadan devam etmez.
  • Can you play the key of C minor?
  • Do minör anahtarını çalabilir misin?
  • Can you play the key of C minor?
  • C minor anahtarını çalabilir misin?
Show More (0)
minor ufak tefek adj.
  • We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
  • Zamanımızı ufak tefek dekoratif ayrıntılar için endişelenerek harcamak yerine web sitemiz için içerik oluşturmaya harcamalıyız.
  • Your essay was not bad but I have a few minor niggles.
  • Makalen fena değildi ama birkaç ufak tefek itirazım var.
  • He always troubles himself about minor things.
  • Her zaman ufak tefek şeyleri kendine dert eder.
Show More (0)
minor minör adj.
  • He performed Mozart's Piano Concerto No. 20 in D minor.
  • Mozart'ın 20 numaralı Re minör Piyano Konçertosu'nu seslendirdi.
Show More (-2)
minor yan dal n.
  • She complemented her major in marketing with a minor in psychology.
  • Pazarlama alanındaki ana dalını psikoloji yan dalıyla tamamladı.
Show More (-2)
minor yan dal yapmak v.
  • He minored in business administration.
  • İşletme alanında yan dal yapmıştır.
Show More (-2)
minor reşit olmayan kişi n.
  • It's illegal to sell alcohol to minors.
  • Reşit olmayan kişilere alkol satmak yasa dışıdır.
Show More (-2)
minor yetişkin olmayan n.
  • No minors allowed.
  • Yetişkin olmayanlar giremez.
Show More (-2)