nearly - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
nearly neredeyse adv., expr.
  • Nearly all their editors-in-chief were dismissed at the same time.
  • Neredeyse tüm genel yayın yönetmenleri aynı anda görevden alındı.
  • The Commission has it very nearly right.
  • Komisyon bu konuda neredeyse haklı.
  • This project is nearly finished.
  • Bu proje neredeyse tamamlandı.
Show More (273)
nearly yaklaşık adv.
  • It took nearly two months to complete the project.
  • Projenin tamamlanması yaklaşık iki ay sürdü.
  • Discarding nearly two million tonnes of healthy fish each year is absolutely ridiculous.
  • Her yıl yaklaşık iki milyon ton sağlıklı balığın çöpe atılması kesinlikle saçmalıktır.
  • Last year nearly 400 people died in the UK waiting for a transplant.
  • Geçen yıl Birleşik Krallık'ta yaklaşık 400 kişi nakil beklerken hayatını kaybetti.
Show More (70)
nearly hemen hemen adv.
  • She has nearly no close friends.
  • Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
  • If you understand this one, then the others are nearly the same.
  • Eğer bunu anlarsanız, diğerleri de hemen hemen aynıdır.
  • In America, my schedule is different and unique nearly every day.
  • Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
Show More (1)
nearly yaklaşık olarak adv.
  • Turkey has occupied northern Cyprus since 1974, maintaining an army nearly 35 000 strong there.
  • Türkiye, 1974'ten beri Kuzey Kıbrıs'ı işgal altında tutmakta ve yaklaşık olarak 35000 kişilik bir ordu bulundurmaktadır.
  • The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
  • Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
  • Are we nearly there?
  • Biz yaklaşık olarak orada mıyız?
Show More (0)
nearly az kaldı adv.
  • He was nearly hit by the car while crossing the street.
  • Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
  • Layla nearly died.
  • Layla az kalsın ölüyordu.
  • We nearly had an accident when the car brakes jammed.
  • Arabanın frenleri tutmayınca az kalsın kaza yapıyorduk.
Show More (0)
nearly az daha adv.
  • Tom nearly broke his arm trying to do a bicycle kick.
  • Tom röveşata denemesi yaparken az daha kolunu kırıyordu.
  • A car nearly hit Tom.
  • Tom'a az daha araba çarpıyordu.
Show More (-1)
nearly adeta adv.
  • Jules Verne's novels nearly gave the news from the future.
  • Jules Verne'in romanları adeta gelecekten haberler vermiştir.
Show More (-2)