| 1 |
nearly |
neredeyse |
adv., expr. |
|
- As a result, the current account deficit jumped to nearly 6% of GDP.
- Sonuçta, cari hesap açığı GSYH’nin neredeyse %6’sına sıçradı.
- As far as I know, it is nearly October and the Commission has shown no intention of launching these initiatives.
- Bildiğim kadarıyla neredeyse Ekim ayındayız ve Komisyon bu girişimleri başlatma niyeti göstermedi.
- I am pleased to say that the feasibility study you requested is nearly complete.
- Talep ettiğiniz fizibilite çalışmasının neredeyse tamamlandığını söylemekten memnuniyet duyuyorum.
- It is nearly ten years since the wheels were set in motion.
- Çarklar harekete geçeli neredeyse on yıl oldu.
- It is nearly ten years since the wheels were set in motion.
- Çarkların dönmeye başlamasının üzerinden neredeyse on yıl geçti.
- Last year, in 2001, nearly all available payment appropriations were implemented.
- Geçen yıl, 2001'de, mevcut ödeme ödeneklerinin neredeyse tamamı uygulanmıştır.
- Nearly 100% female circumcision is practised.
- Neredeyse %100 kadın sünneti uygulanmaktadır.
- Nearly 100% female circumcision is practised.
- Neredeyse %100 oranında kadın sünneti uygulanmaktadır.
- Romania nearly fails on the Copenhagen criteria with regard to children.
- Romanya, çocuklarla ilgili Kopenhag kriterlerinde neredeyse başarısız olmaktadır.
- This amount is nearly covered by existing pledges by the international community.
- Bu miktar, uluslararası toplum tarafından verilen mevcut taahhütlerle neredeyse karşılanmaktadır.
- Nearly all their editors-in-chief were dismissed at the same time.
- Neredeyse tüm genel yayın yönetmenleri aynı anda görevden alındı.
- Over four years of negotiations on this draft convention are nearly complete.
- Bu taslak sözleşme üzerinde dört yılı aşkın süredir devam eden müzakereler neredeyse tamamlanmak üzere.
- That is nearly halfway towards our Kyoto target of -8%.
- Bu, Kyoto hedefimiz olan -%8'e giden yolun neredeyse yarısıdır.
- That is no longer necessary in this case, as nearly all the chapters have already been opened.
- Neredeyse tüm fasıllar zaten açılmış olduğundan, bu durumda artık buna gerek yoktur.
- The Commission has it very nearly right.
- Komisyon bu konuda neredeyse haklı.
- The whole UK flock was nearly wiped out last year because of the discovery of BSE in sheep.
- Koyunlarda BSE'nin keşfedilmesi nedeniyle geçen yıl tüm Birleşik Krallık sürüsü neredeyse yok oldu.
- Nearly two years have passed since these proposals were adopted.
- Bu tekliflerin kabul edilmesinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti.
- These reports seem to codify nearly everything we have recently experienced in Parliament.
- Bu raporlar, son zamanlarda Parlamento'da yaşadığımız neredeyse her şeyi kodluyor gibi görünüyor.
- This project is nearly finished.
- Bu proje neredeyse tamamlandı.
- We all, or nearly all, bemoan the American unilateral attitude.
- Hepimiz ya da neredeyse hepimiz Amerika'nın tek taraflı tutumundan yakınıyoruz.
- We have finished early nearly every Thursday afternoon over recent weeks.
- Son haftalarda neredeyse her Perşembe öğleden sonra erken bitirdik.
- Before the end of this century, excessive mining will have exhausted nearly all the planet's reserves.
- Bu yüzyılın sonundan önce, aşırı madencilik yeryüzünün neredeyse tüm rezervlerini tüketmiş olacak.
- Nearly a year later he had another surgery on his feet.
- Neredeyse bir yıl sonra ayağından bir ameliyat daha geçirdi.
- Right, we're nearly done, our kid.
- Tamam, neredeyse bitti, evladım.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Onca zaman sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Neredeyse açlıktan ölüyorduk, çünkü tüm zaman boyunca sadece iki fok yakaladı.
- Right, we're nearly done, our kid.
- Evet, neredeyse işimiz bitti, çocuğum.
- Before the end of this century, excessive mining will have exhausted nearly all the planet's reserves.
- Bu yüzyıl bitmeden önce denetimsiz madencilik, yeryüzünün neredeyse tüm rezervlerini tüketmiş olacak.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Bütün bu süre boyunca sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
- Karşıdan karşıya geçerken neredeyse araba çarpıyordu.
- He was nearly run over at an intersection.
- Neredeyse kavşakta eziliyordu.
- I nearly starved.
- Neredeyse açlıktan ölüyordum.
- Tom nearly died of yellow fever a few years ago.
- Tom birkaç yıl önce neredeyse sarı hummadan ölüyordu.
- You nearly broke my jaw.
- Neredeyse çenemi kırıyordun.
- You nearly died.
- Neredeyse ölüyordun.
- You nearly killed me.
- Neredeyse beni öldürüyordun.
- I tripped and nearly fell.
- Tökezledim ve neredeyse düşüyordum.
- I tripped and nearly fell.
- Ayağım takıldı ve neredeyse düşüyordum.
- Our dog was nearly run over by a car.
- Köpeğimiz neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- You very nearly died.
- Neredeyse ölüyordun.
- Your freaking grandfather nearly ran me over!
- Lanet olası büyükbaban neredeyse beni eziyordu!
- I was kept waiting for nearly half an hour.
- Neredeyse yarım saat bekletildim.
- Overdose deaths from opioids have nearly quadrupled since 1999.
- Opioidlerden kaynaklanan aşırı doz ölümleri 1999'dan beri neredeyse dört kat arttı.
- He was nearly run over at an intersection.
- Kavşakta neredeyse eziliyordu.
- He was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından ezilecekti.
- He was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- Sales of prescription opioids in the United States have nearly quadrupled from 1999 to 2014.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde reçeteli opioid satışları 1999'dan 2014'e kadar neredeyse dört kat artmıştır.
- It used to be nearly impossible to do this.
- Bunu yapmak neredeyse imkansızdı.
- It used to be nearly impossible to do this.
- Eskiden bunu yapmak neredeyse imkansızdı.
- The house is nearly one kilometer from school.
- Ev okula nerdeyse bir kilometre uzaklıktadır.
- I'm nearly blind.
- Neredeyse kör oldum.
- I was nearly hit by a car.
- Neredeyse bir araba çarpıyordu.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
- She nearly fainted when she saw the blood.
- Kanı gördüğünde neredeyse bayılıyordu.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- Tom, Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğünde neredeyse kalp krizi geçiriyordu.
- She has nearly no close friends.
- Neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom nearly got killed.
- Tom neredeyse öldürülüyordu.
- I was nearly paralyzed.
- Neredeyse felç oluyordum.
- I was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından eziliyordum.
- Tom nearly got me killed.
- Tom neredeyse beni öldürtüyordu.
- I was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir arabanın altında kalacaktım.
- I was nearly run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından eziliyordum.
- I'm nearly blind.
- Ben neredeyse körüm.
- His limbs were nearly frozen.
- Onun uzuvları neredeyse donmuştu.
- I am nearly forty and still not married.
- Neredeyse kırk yaşındayım ve hala evlenmedim.
- Tom nearly laughed out loud.
- Tom neredeyse kahkahalarla gülüyordu.
- His limbs were nearly frozen.
- Uzuvları neredeyse donmuştu.
- I'm nearly finished.
- Neredeyse bitirdim.
- She was nearly hit by a bicycle.
- Neredeyse ona bir bisiklet çarpıyordu.
- Her brother nearly died in a traffic accident nine years ago.
- Kardeşi dokuz yıl önce bir trafik kazasında neredeyse ölüyordu.
- Her father nearly caught her having sex with her boyfriend.
- Babası neredeyse onu erkek arkadaşıyla seks yaparken yakalıyordu.
- He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- En ufak bir şeye alınıyor, ona söylediğimiz neredeyse her şeye karşı çıkıyor.
- His fart was so lethal that I nearly passed out.
- Osuruğu o kadar ölümcüldü ki neredeyse bayılıyordum.
- She was nearly frozen to death in the snow.
- Karda neredeyse donarak ölüyordu.
- She was nearly frozen to death in the snow.
- Karda neredeyse donarak ölecekti.
- She was very nearly run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından eziliyordu.
- She was nearly hit by a bicycle.
- Neredeyse bir bisiklet çarpıyordu.
- She was very nearly run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından ezilecekti.
- Tom nearly killed himself a few hours ago.
- Tom birkaç saat önce neredeyse kendini öldürüyordu.
- Tom nearly killed both of them.
- Tom neredeyse ikisini de öldürüyordu.
- I nearly blacked out.
- Ben neredeyse bayılıyordum.
- It used to be nearly impossible.
- Eskiden neredeyse imkansızdı.
- It was nearly midnight.
- Neredeyse gece yarısıydı.
- It nearly cost her her life.
- Neredeyse onun hayatına mal oluyordu.
- I am nearly forty and still unmarried.
- Neredeyse kırk yaşındayım ve hala evlenmedim.
- Tom nearly lost his nerve.
- Tom neredeyse cesaretini kaybetti.
- The house is nearly one kilometer from school.
- Ev okuldan neredeyse bir kilometre uzakta.
- It was nearly noon.
- Neredeyse öğlen olmuştu.
- I nearly choked on a fishbone.
- Neredeyse bir balık kılçığıyla boğuluyordum.
- I nearly choked on a fishbone.
- Balık kılçığı neredeyse boğazıma takılıyordu.
- It nearly cost him his life.
- Neredeyse hayatına mal oluyordu.
- It nearly cost me my life.
- Neredeyse hayatıma mal oluyordu.
- It took me nearly two hours to write the essay.
- Kompozisyonu yazmak neredeyse iki saatimi aldı.
- I nearly blacked out.
- Neredeyse bayılıyordum.
- It was nearly midnight.
- Neredeyse gece yarısı olmuştu.
- Tom has been gone for nearly three years.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- It's nearly noon and he's still in bed.
- Neredeyse öğlen oldu ve o hala yatakta.
- It's nearly dawn.
- Neredeyse şafak sökecek.
- Tom can play nearly as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi çalabiliyor.
- We were nearly frozen to death.
- Neredeyse donarak ölüyorduk.
- We're nearly home.
- Neredeyse evdeyiz.
- Billy and his father have had nothing to do with each other for nearly twenty years.
- Billy ve babasının neredeyse yirmi yıldır birbirleriyle hiçbir ilgisi yok.
- I nearly forgot to give it to Tom.
- Neredeyse Tom'a vermeyi unutuyordum.
- It's nearly noon and he's still in bed.
- Neredeyse öğle oldu ve o hâlâ yatakta.
- It's nearly six o'clock.
- Saat neredeyse altı oldu.
- The food was nearly inedible.
- Yemek neredeyse yenmez haldeydi.
- It's nearly six o'clock.
- Saat neredeyse altı.
- It's nearly three o'clock.
- Saat neredeyse üç.
- It's nearly lunchtime.
- Neredeyse öğle yemeği vakti.
- I nearly fell off the cliff.
- Neredeyse uçurumdan düşüyordum.
- I nearly forgot to give it to Tom.
- Neredeyse bunu Tom'a vermeyi unutuyordum.
- The dictionary gathers nearly half a million words.
- Sözlük neredeyse yarım milyon kelimeyi bir araya getiriyor.
- It's nearly dark.
- Neredeyse karanlık.
- It's nearly dark.
- Hava neredeyse karardı.
- Are we nearly finished?
- Neredeyse bitirdik mi?
- Are we nearly there?
- Neredeyse orada mıyız?
- I nearly fainted when I heard the story.
- Hikayeyi duyduğumda neredeyse bayılacaktım.
- Nearly 80 percent of the land is mountains.
- Arazinin neredeyse yüzde 80'i dağlardan oluşuyor.
- Beavers were nearly eliminated from this area.
- Kunduzlar bu bölgeden neredeyse yok edildi.
- I nearly fell into the pool.
- Neredeyse havuza düşüyordum.
- The birth rate and death rate were nearly equal.
- Doğum ve ölüm oranları neredeyse eşitti.
- The birth rate and death rate were nearly equal.
- Doğum oranı ve ölüm oranı neredeyse eşitti.
- The boat shipped water and nearly capsized.
- Tekne su aldı ve neredeyse alabora oluyordu.
- The bus nearly ran over him.
- Otobüs neredeyse onu eziyordu.
- The bus nearly ran Tom over.
- Otobüs neredeyse Tom'u eziyordu.
- The bus nearly ran Tom over.
- Otobüs Tom'u neredeyse altına alacaktı.
- The child was nearly run over by a car.
- Çocuk neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- It's nearly impossible.
- Neredeyse imkansız.
- It's nearly lunchtime.
- Neredeyse öğle vakti.
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakıyordum.
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakacaktım.
- I nearly did that.
- Neredeyse yapıyordum.
- Tom was nearly killed himself.
- Tom neredeyse kendini öldürüyordu.
- The sea covers nearly three-fourths of the earth's surface.
- Deniz, dünya yüzeyinin neredeyse dörtte üçünü kaplar.
- I nearly fainted when I heard the story.
- Hikayeyi duyduğumda neredeyse bayılıyordum.
- The truck nearly ran me over.
- Kamyon neredeyse beni eziyordu.
- They spent nearly a decade together.
- Neredeyse on yılı birlikte geçirdiler.
- This antique clock is in nearly perfect condition.
- Bu antika saat neredeyse mükemmel durumdadır.
- This dictionary is nearly useless.
- Bu sözlük neredeyse işe yaramaz.
- Till the 18th century Yemen was the source of nearly all the world's coffee.
- 18. yüzyıla kadar Yemen neredeyse tüm dünyanın kahve kaynağıydı.
- Till the 18th century Yemen was the source of nearly all the world's coffee.
- 18. yüzyıla kadar Yemen neredeyse tüm dünya kahvesinin kaynağıydı.
- We nearly missed the train.
- Neredeyse treni kaçırıyorduk.
- Tom nearly lost his nerve.
- Tom neredeyse cesaretini kaybediyordu.
- Tom nearly missed that opportunity.
- Tom o fırsatı neredeyse kaçırdı.
- Tom nearly missed that opportunity.
- Tom neredeyse bu fırsatı kaçırıyordu.
- Tom needs help nearly as badly as we do.
- Tom'un neredeyse bizim kadar çok yardıma ihtiyacı var.
- Tom played guitar for nearly an hour.
- Tom neredeyse bir saat boyunca gitar çaldı.
- Tom sat on that park bench for nearly three hours.
- Tom o bankta neredeyse üç saat oturdu.
- Tom slept nearly the whole way.
- Tom neredeyse tüm yol boyunca uyudu.
- Tom slipped and nearly fell.
- Tom kaydı ve neredeyse düşüyordu.
- Tom spent nearly a decade in Boston.
- Tom neredeyse on yılını Boston'da geçirdi.
- She went nearly mad with grief after the child died.
- Çocuk öldükten sonra üzüntüden neredeyse çıldıracaktı.
- A 2016 Department of Defense report found that nearly three-quarters of young Americans are unfit to serve in America’s military.
- Savunma Bakanlığı'nın 2016 tarihli bir raporuna göre genç Amerikalıların neredeyse dörtte üçü Amerikan ordusunda görev yapmaya uygun değil.
- A car nearly hit Tom.
- Tom'a neredeyse bir araba çarpıyordu.
- A car nearly hit Tom.
- Bir araba neredeyse Tom'a çarpıyordu.
- Tom spent nearly a week in Boston.
- Tom Boston'da neredeyse bir hafta geçirdi.
- The place is nearly empty.
- Burası neredeyse boş.
- Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom eyaletteki toplam oyların neredeyse yüzde altmışını alarak eyaleti başarıyla yönetti.
- Teflon griddles are nearly unusable.
- Teflon ızgaralar neredeyse kullanılamaz.
- Tom was nearly hit by a car.
- Tom'a neredeyse bir araba çarpıyordu.
- Lightning is nearly instantaneous.
- Yıldırım neredeyse anlıktır.
- We nearly starved.
- Neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- That's nearly impossible to determine.
- Bunu tespit etmek neredeyse imkansız.
- A drunk went swimming and nearly drowned.
- Bir sarhoş yüzmeye gitti ve neredeyse boğuluyordu.
- A guy nearly ran into us.
- Bir adam neredeyse bize çarptı.
- A guy nearly ran into us.
- Bir adam neredeyse bize çarpıyordu.
- Tom and Mary are nearly out of time.
- Tom ve Mary'nin neredeyse zamanı kalmadı.
- It's nearly closing time.
- Neredeyse kapanış saati.
- That's nearly impossible to determine.
- Onu belirlemek neredeyse imkansızdır.
- Tom can play nearly as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi çalabilir.
- That couple gets soused nearly every night.
- O çift neredeyse her gece içer.
- That couple gets soused nearly every night.
- Bu çift neredeyse her gece sarhoş oluyor.
- Tom and Mary are nearly finished.
- Tom ve Mary neredeyse bitirdiler.
- I nearly died.
- Neredeyse ölüyordum.
- Texas is nearly twice as large as Japan.
- Teksas, neredeyse Japonya'nın iki katı kadar büyüktür.
- It was nearly pitch black.
- Neredeyse zifiri karanlıktı.
- It was terribly cold and nearly dark on the last evening of the year, and the snow was falling fast.
- Yılın son akşamında hava çok soğuktu ve neredeyse karanlıktı, kar da hızla yağıyordu.
- Are we nearly there?
- Neredeyse vardık mı?
- As finals approached, I nearly had a nervous breakdown.
- Finaller yaklaşırken neredeyse sinir krizi geçirecektim.
- It's been nearly three years since Tom left.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- As finals approached, I nearly had a nervous breakdown.
- Finaller yaklaşırken, neredeyse sinir krizi geçiriyordum.
- Texas is nearly twice as large as Japan.
- Teksas, Japonya'nın neredeyse iki katı büyüklüğünde.
- It's nearly certain that the truth will come out.
- Gerçeğin ortaya çıkacağı neredeyse kesin.
- Tom and Mary are nearly finished.
- Tom ve Mary neredeyse hazır.
- Tom nearly died after eating some raw liver.
- Tom biraz çiğ karaciğer yedikten sonra neredeyse ölüyordu.
- He was nearly drowned.
- Neredeyse boğuluyordu.
- Nearly every woman I know has experienced some instance of sexual harassment.
- Neredeyse tanıdığım her kadın bir şekilde cinsel tacize uğramıştır.
- Nearly the entire class raised their hands.
- Neredeyse tüm sınıf ellerini kaldırdı.
- Nearly three hours passed.
- Neredeyse üç saat geçti.
- Nearly three.
- Neredeyse üç.
- Now that we are at nearly the same level, we can start learning some piano duets.
- Artık neredeyse aynı seviyede olduğumuza göre, piyano düetleri öğrenmeye başlayabiliriz.
- Tom nearly broke his arm trying to do a bicycle kick.
- Tom bisiklet tekmesi atmaya çalışırken neredeyse kolunu kırıyordu.
- Tom nearly died tonight.
- Tom bu gece neredeyse ölüyordu.
- Tom nearly died after eating some raw liver.
- Tom çiğ ciğer yedikten sonra neredeyse ölüyordu.
- He nearly killed both of them!
- Neredeyse ikisini de öldürüyordu!
- He slipped and nearly fell.
- Ayağı kaydı ve neredeyse düşüyordu.
- Tom must be nearly thirty.
- Tom neredeyse otuz yaşında olmalı.
- I nearly made a mistake.
- Neredeyse bir hata yaptım.
- Nearly all Japanese have dark hair.
- Neredeyse tüm Japonlar koyu renk saçlıdır.
- Nearly all siheyuans had their main buildings and gates facing south for better lighting, so a majority of hutongs run from east to west.
- Neredeyse tüm siheyuanların ana binaları ve kapıları daha iyi aydınlatma için güneye bakıyordu, bu nedenle hutongların çoğu doğudan batıya doğru uzanıyordu.
- I nearly made a mistake.
- Neredeyse bir hata yapıyordum.
- I nearly passed out.
- Neredeyse bayılıyordum.
- I nearly spilled my coffee on the keyboard.
- Neredeyse kahvemi klavyeye döküyordum.
- Nearly all the doorknobs in this apartment were broken.
- Bu dairedeki neredeyse tüm kapı kolları kırılmış.
- He nearly died after eating mushrooms.
- Mantar yedikten sonra neredeyse ölüyordu.
- He must be nearly forty.
- Neredeyse kırk yaşında olmalı.
- He is nearly 40.
- Neredeyse 40 yaşında.
- Mary locked herself in her bedroom and cried for nearly an hour.
- Mary kendini odasına kilitledi ve neredeyse bir saat boyunca ağladı.
- My homework is nearly complete.
- Ödevim neredeyse tamamlandı.
- We're nearly finished.
- Neredeyse bitirdik.
- We're nearly finished.
- Biz neredeyse bitirdik.
- Crossing the street, I was nearly hit by a car.
- Karşıdan karşıya geçerken neredeyse bir araba bana çarpıyordu.
- Tom is nearly thirty years old.
- Tom neredeyse otuz yaşında.
- Layla was nearly always with her best friend, Salima.
- Leyla neredeyse her zaman en iyi arkadaşı Salima'yla birlikteydi.
- Tom is nearly three hours late.
- Tom neredeyse üç saat gecikti.
- The island is nearly a mile across.
- Ada neredeyse bir mil genişliğinde.
- We're nearly home.
- Neredeyse eve geldik.
- We're nearly out of time.
- Neredeyse zamanımız kalmadı.
- We're nearly there.
- Neredeyse oradayız.
- We're nearly there.
- Neredeyse geldik.
- We've been married for nearly thirty years.
- Neredeyse otuz yıldır evliyiz.
- We've now been together for nearly three years.
- Neredeyse üç yıldır birlikteyiz.
- I nearly got hit by a truck today.
- Bugün neredeyse bir kamyon çarpıyordu.
- Tom has been gone for nearly three years.
- Tom neredeyse üç yıldır yok.
- Tom has been gone nearly three years.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- Tom is nearly blind.
- Tom neredeyse kör.
- Tom is nearly dressed.
- Tom neredeyse giyindi.
- Tom is nearly finished, isn't he?
- Tom neredeyse hazır, değil mi?
- Tom is nearly finished, isn't he?
- Tom neredeyse bitirdi, değil mi?
- By the time you get there, it will be nearly dark.
- Sen oraya vardığında, hava neredeyse kararmış olacak.
- I nearly got killed.
- Neredeyse ölüyordum.
- I've been awake nearly all the night.
- Neredeyse bütün gece uyanıktım.
- Tom is nearly home.
- Tom neredeyse evde.
- I nearly got myself killed today.
- Bugün neredeyse kendimi öldürüyordum.
- I nearly had a heart attack.
- Neredeyse bir kalp krizi geçiriyordum.
- I've been waiting here nearly three hours.
- Neredeyse üç saattir burada bekliyorum.
- Jules Verne's novels nearly gave the news from the future.
- Jules Verne'in romanları neredeyse gelecekten haberler veriyordu.
- Layla nearly died.
- Layla neredeyse ölüyormuş.
- Layla was nearly always with her best friend, Salima.
- Layla neredeyse her zaman en iyi arkadaşı Salima ile birlikteydi.
- I nearly killed myself doing that.
- Bunu yaparken neredeyse kendimi öldürüyordum.
- Tom is nearly finished.
- Tom neredeyse bitirdi.
- Tom is nearly twice your size.
- Tom neredeyse senin cüssenin iki katı.
- Crossing the street, I was nearly hit by a car.
- Caddeden karşıya geçerken neredeyse bana bir araba çarpıyordu.
- Dan nearly choked Linda to death.
- Dan, Linda'yı neredeyse boğarak öldürüyordu.
- Fingernails grow nearly four times faster than toenails.
- Tırnaklar, ayak tırnaklarından neredeyse dört kat daha hızlı uzar.
- I nearly had a heart attack.
- Neredeyse kalp krizi geçiriyordum.
- Tom nearly fell off his chair.
- Tom neredeyse sandalyesinden düşecekti.
- Tom nearly fell off his chair.
- Tom neredeyse sandalyesinden düşüyordu.
- Tom nearly fell overboard.
- Tom neredeyse denize düşüyordu.
- Tom nearly got away with it.
- Tom neredeyse paçayı kurtarıyordu.
- Tom nearly got himself killed.
- Tom neredeyse kendini öldürtüyordu.
- Happiness, I have discovered, is nearly always a rebound from hard work.
- Mutluluğun, neredeyse her zaman sıkı çalışmanın bir sonucu olduğunu keşfettim.
- He is nearly 40.
- O neredeyse kırk yaşında.
- The neighbor woman nearly died of envy.
- Komşu kadın neredeyse kıskançlıktan ölecekti.
- The old woman was nearly run over.
- Yaşlı kadın neredeyse çiğneniyordu.
- The old woman was nearly run over.
- Yaşlı kadın neredeyse eziliyordu.
- The parking lot is nearly empty.
- Otopark neredeyse boş.
- The parking lot is nearly empty.
- Park yeri neredeyse boş.
- The man who nearly drowned began to breathe.
- Neredeyse boğulmuş olan adam nefes almaya başladı.
Show More (256)
|
| 2 |
nearly |
yaklaşık |
adv. |
|
- It took nearly two months to complete the project.
- Projenin tamamlanması yaklaşık iki ay sürdü.
- After nearly four years, these rationalisation attempts have finally borne fruit.
- Yaklaşık dört yıl sonra, bu rasyonalizasyon girişimleri nihayet meyvesini verdi.
- Nearly six million people have died.
- Yaklaşık altı milyon insan öldü.
- Nearly two years have passed since these proposals were adopted.
- Bu önerilerin kabul edilmesinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti.
- Now, nearly two weeks later, 476 bodies have been recovered from the sea and 500 remain missing.
- Şimdi, yaklaşık iki hafta sonra, denizden 476 ceset çıkarıldı ve 500 kişi hala kayıp.
- Now, nearly two weeks later, 476 bodies have been recovered from the sea and 500 remain missing.
- Yaklaşık iki hafta sonra, denizden 476 ceset çıkarıldı ve 500 kişi hala kayıp.
- The EU spends nearly five billion euro each year on subsidies of exports of its own agricultural produce.
- AB her yıl kendi tarımsal ürünlerinin ihracatını sübvanse etmek için yaklaşık beş milyar Avro harcamaktadır.
- This communication is dated 25 November, but only today, nearly four weeks later, is there an early alert.
- Bu iletişim 25 Kasım tarihlidir, ancak ancak bugün, yaklaşık dört hafta sonra erken bir uyarı yapılmıştır.
- This is the core of the changes that we presented nearly two years ago to Member States.
- Bu, yaklaşık iki yıl önce Üye Devletlere sunduğumuz değişikliklerin özünü oluşturmaktadır.
- UK fishermen are outraged at discards, which continually account for nearly 50% of catches.
- Birleşik Krallık balıkçıları, avlanan balıkların yaklaşık %50'sini oluşturan ıskarta balıklara karşı öfke duymaktadır.
- It has taken nearly a year.
- Yaklaşık bir yıl sürdü.
- Discarding nearly two million tonnes of healthy fish each year is absolutely ridiculous.
- Her yıl yaklaşık iki milyon ton sağlıklı balığın çöpe atılması kesinlikle saçmalıktır.
- First of all, Iraq has been boycotting the UN's inspection of its military materiel for nearly four years.
- Her şeyden önce Irak, BM'nin askeri malzemelerini denetlemesini yaklaşık dört yıldır boykot etmektedir.
- Last year nearly 400 people died in the UK waiting for a transplant.
- Geçen yıl Birleşik Krallık'ta yaklaşık 400 kişi nakil beklerken hayatını kaybetti.
- Nearly a hundred people have died, and thousands more have been infected.
- Yaklaşık yüz kişi öldü ve binlercesi de hastalığa yakalandı.
- Nearly a million Albanian citizens lack ID cards and may be unable to vote in the June 28th general elections.
- Yaklaşık bir milyon Arnavut vatandaşının kimlik kartı yok ve 28 Haziran genel seçimlerinde oy kullanamayabilir.
- For nearly 1000 years Vietnam was a Chinese province.
- Yaklaşık 1000 yıl boyunca Vietnam bir Çin eyaletiydi.
- Delta Air Lines serves nearly 165 million customers each year.
- Delta Air Lines her yıl yaklaşık 165 milyon müşteriye hizmet vermektedir.
- The study included 20 healthy radiologists with an average age of nearly 32 years.
- Çalışmaya yaş ortalaması yaklaşık 32 olan 20 sağlıklı radyolog dahil edildi.
- Nearly 50 participants were divided into two groups.
- Yaklaşık 50 katılımcı iki gruba ayrıldı.
- The company and its games have nearly 650,000 fans across their Facebook pages.
- Şirketin ve oyunlarının Facebook sayfalarında yaklaşık 650.000 hayranı var.
- Nearly 500 species of birds have been recorded on the Serengeti.
- Serengeti'de yaklaşık 500 kuş türü kaydedilmiştir.
- The industry includes 6,000 retail bakeries and nearly 3,000 commercial bakeries.
- Sektörde 6.000 perakende fırın ve yaklaşık 3.000 ticari fırın bulunmaktadır.
- The largest galaxies contain nearly 400 billion stars.
- En büyük galaksiler yaklaşık 400 milyar yıldız içerir.
- The project is expected to cost nearly $12 billion and carve six runways across a swath of land as big as Manhattan.
- Projenin yaklaşık 12 milyar dolara mal olması ve Manhattan kadar büyük bir arazide altı pist açması bekleniyor.
- Claremont Graduate University (CGU) has been awarding master’s and doctoral degrees for nearly 100 years.
- Claremont Graduate University (CGU) yaklaşık 100 yıldır yüksek lisans ve doktora dereceleri vermektedir.
- The Seige of Sarajevo lasted nearly 4 years.
- Saraybosna Kuşatması yaklaşık 4 yıl sürdü.
- China is the largest trading partner of nearly 130 countries and regions.
- Çin, yaklaşık 130 ülke ve bölgenin en büyük ticaret ortağıdır.
- Nearly 500 species of bird have been recorded on the Serengeti.
- Serengeti'de yaklaşık 500 kuş türü kaydedilmiştir.
- Nearly 162,000 flights were delayed, and around 15,000 flights were canceled.
- Yaklaşık 162.000 uçuş ertelendi ve yaklaşık 15.000 uçuş iptal edildi.
- Nearly 40 per cent of the country's population is involved in this sector.
- Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ı bu sektörde yer alıyor.
- Most people are capable of discerning nearly 1,000,000 different colors.
- Çoğu insan yaklaşık 1.000.000 farklı rengi ayırt etme yeteneğine sahiptir.
- Nearly 15 million Americans are jobless today.
- Bugün yaklaşık 15 milyon Amerikalı işsiz.
- Nearly 4 million Scrabble sets were sold in 1954 alone.
- Yalnızca 1954 yılında yaklaşık 4 milyon Scrabble seti satıldı.
- Nearly 40 million voters went to the polls.
- Yaklaşık 40 milyon seçmen sandık başına gitti.
- The Central European country of Austria hosts nearly 9 million people.
- Orta Avrupa ülkesi Avusturya yaklaşık 9 milyon kişiye ev sahipliği yapıyor.
- By consuming 5 apples per day, you can gain nearly 52 pounds in a year!
- Günde 5 elma tüketerek yılda yaklaşık 52 kilo kazanabilirsiniz!
- CBOE Volatility Index falls nearly 5% on Friday.
- CBOE Volatilite Endeksi Cuma günü yaklaşık %5 düştü.
- Land was seized from nearly 4,000 white farmers and redistributed.
- Yaklaşık 4.000 beyaz çiftçinin arazisine el konuldu ve yeniden dağıtıldı.
- The bridge carries nearly 23,000 cars each day.
- Köprü her gün yaklaşık 23.000 araba taşıyor.
- The Atlantic Ocean provides a natural buffer zone of nearly 4 km.
- Atlantik Okyanusu yaklaşık 4 km'lik doğal bir tampon bölge sağlar.
- The bridge carries nearly 23,000 cars every day.
- Köprü her gün yaklaşık 23.000 araba taşıyor.
- Before 1999 there were nearly 100 million Falun Gong practitioners.
- 1999'dan önce yaklaşık 100 milyon Falun Gong uygulayıcısı vardı.
- Bob and Sue had been married for nearly 10 years.
- Bob ve Sue yaklaşık 10 yıldır evliydi.
- Nearly 800 people came out for the walk.
- Yürüyüşe yaklaşık 800 kişi katıldı.
- New York Life Insurance Company has been in business for nearly 170 years.
- New York Hayat Sigortası Şirketi yaklaşık 170 yıldır faaliyet göstermektedir.
- Nearly two-thirds of the participants were found to have experienced at least one traumatizing childhood event.
- Katılımcıların yaklaşık üçte ikisinin en az bir travmatik çocukluk olayı yaşadığı tespit edildi.
- The writing process took nearly two years.
- Yazma süreci yaklaşık iki yıl sürdü.
- The white doughnut-shaped object stayed in the sky for nearly an hour before fading away.
- Beyaz çörek şeklindeki nesne, kaybolmadan önce yaklaşık bir saat boyunca gökyüzünde kaldı.
- They were nearly 150 miles from the nearest human settlement.
- En yakın insan yerleşiminden yaklaşık 150 mil uzaktaydılar.
- The tree itself is in several sections and is reported to weigh nearly 80 tons.
- Ağacın kendisi birkaç bölümden oluşuyor ve yaklaşık 80 ton ağırlığında olduğu bildiriliyor.
- The total length of the country's road and highway network is nearly 21,000 kilometres.
- Ülkenin karayolu ve otoyol ağının toplam uzunluğu yaklaşık 21.000 kilometredir.
- He studied Greek for nearly nine years.
- Yaklaşık dokuz yıl boyunca Yunanca okudu.
- The average belly button is home to nearly 70 different types of bacteria.
- Ortalama göbek deliği yaklaşık 70 farklı bakteri türüne ev sahipliği yapar.
- I've been a mom for nearly 5 years.
- Yaklaşık 5 yıldır anneyim.
- Syria has been embroiled in a bloody conflict for nearly five years.
- Suriye yaklaşık beş yıldır kanlı bir çatışmanın içinde.
- The album remained on Billboard's charts for nearly a year.
- Albüm yaklaşık bir yıl boyunca Billboard listelerinde kaldı.
- The photo was from nearly 40 years ago.
- Fotoğraf yaklaşık 40 yıl öncesine ait.
- It’s responsible for nearly 30 percent of cases.
- Vakaların yaklaşık yüzde 30'undan sorumludur.
- After nearly a week, I’m back to the blog.
- Yaklaşık bir hafta sonra bloga geri döndüm.
- We waited for an ambulance for nearly 45 minutes.
- Yaklaşık 45 dakika ambulans bekledik.
- Annual investment in this area is expected to reach nearly $900 billion by 2023.
- Bu alandaki yıllık yatırımın 2023 yılına kadar yaklaşık 900 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
- Sharon has worked as a professional astrologer for nearly 30 years.
- Sharon yaklaşık 30 yıldır profesyonel astrolog olarak çalışmaktadır.
- We have been supplying electronic point-of-sale (EPOS) systems to businesses for nearly 30 years now.
- Yaklaşık 30 yıldır işletmelere elektronik satış noktası (EPOS) sistemleri sağlıyoruz.
- Turkey has been a member of NATO for nearly 65 years.
- Türkiye yaklaşık 65 yıldır NATO üyesidir.
- Pearson owned FT for nearly 60 years.
- Pearson yaklaşık 60 yıldır FT'nin sahibiydi.
- It contains nearly 15,000 data points from more than 200 countries and territories.
- 200'den fazla ülke ve bölgeden yaklaşık 15.000 veri noktası içerir.
- According to Sensor Tower, its app has been downloaded nearly 13 million times.
- Sensor Tower'a göre, uygulaması yaklaşık 13 milyon kez indirildi.
- Nearly a year later he had another surgery on his feet.
- Yaklaşık bir yıl sonra ayağından bir ameliyat daha geçirdi.
- Nearly a year later he had another surgery on his feet.
- Yaklaşık bir yıl sonra ayağından diğer bir ameliyat geçirdi.
- Tom spent nearly a decade in Boston.
- Tom, Boston'da yaklaşık on yıl geçirdi.
- Tom spent nearly a week in Boston.
- Tom Boston'da yaklaşık bir hafta geçirdi.
- Tom talked with Mary for nearly an hour.
- Tom yaklaşık bir saat Mary ile konuştu.
- Tom talked with Mary for nearly an hour.
- Tom, Mary ile yaklaşık bir saat konuştu.
- Tom was a teacher for nearly thirty years.
- Tom yaklaşık otuz yıldır öğretmendi.
- Tom was a teacher for nearly thirty years.
- Tom yaklaşık otuz yıl öğretmenlik yaptı.
- Mary locked herself in the bathroom and cried for nearly an hour.
- Mary banyoda kendisini kilitledi ve yaklaşık bir saat ağladı.
- A 2016 Department of Defense report found that nearly three-quarters of young Americans are unfit to serve in America’s military.
- 2016 tarihli bir Savunma Bakanlığı raporunda, genç Amerikalıların yaklaşık dörtte üçünün Amerika’nın ordusunda hizmet etmeye uygun olmadığı tespit edildi.
- Tuition will be raised by nearly ten percent as of April 1, 2001.
- Öğrenim ücretleri 1 Nisan 2001'den itibaren yaklaşık yüzde on oranında artırılacak.
- Mary was a nurse for nearly thirty years.
- Mary yaklaşık otuz yıldır bir hemşireydi.
- Mary was a nurse for nearly thirty years.
- Mary yaklaşık otuz yıldır hemşireydi.
- Mary was wrongly imprisoned for nearly 10 years.
- Mary haksız yere yaklaşık 10 yıl hapis yattı.
- We've now been together for nearly three years.
- Şimdi yaklaşık üç yıldır birlikteyiz.
- Michelle endured nearly two dozen surgeries and extensive therapy and convalescence.
- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyat, yoğun terapi ve nekahet dönemi geçirdi.
- Nearly 10,000 athletes live in the Olympic village.
- Olimpiyat köyünde yaklaşık 10.000 atlet yaşıyor.
- Michelle endured nearly two dozen surgeries and extensive therapy and convalescence.
- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyat, kapsamlı tedavi ve iyileşme sürecinden geçmişti.
- Nearly 80 percent of the land is mountains.
- Arazinin yaklaşık %80'i dağlıktır.
- Nearly a thousand people participated in the demonstration.
- Gösteriye yaklaşık bin kişi katıldı.
- Nearly one billion people around the globe lack access to clean, safe water.
- Dünya çapında yaklaşık bir milyar insan temiz ve güvenli suya erişimden yoksun.
- Sami and Layla started dating nearly 16 years ago.
- Sami ve Layla yaklaşık 16 yıl önce çıkmaya başladılar.
- The island is nearly a mile across.
- Ada yaklaşık bir mil genişliğindedir.
- Nearly three.
- Yaklaşık üç.
- Tom played guitar for nearly an hour.
- Tom yaklaşık bir saat boyunca gitar çaldı.
- According to scientific estimates, the universe is nearly 14 billion years old.
- Bilimsel tahminlere göre, evren yaklaşık 14 milyar yaşında.
- Alzheimer's disease affects nearly 50 million people around the world.
- Alzheimer hastalığı tüm dünyada yaklaşık 50 milyon insanı etkilemektedir.
- Alzheimer's disease affects nearly 50 million people around the world.
- Alzheimer hastalığı dünya çapında yaklaşık 50 milyon insanı etkiliyor.
- At this very moment, nearly 10,000 Tweets are being sent.
- Şu anda yaklaşık 10.000 tweet gönderiliyor.
- For nearly a month, Tom hovered between life and death.
- Tom yaklaşık bir ay boyunca ölümle yaşam arasında gidip geldi.
- He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.
- Sami was executed nearly six years later.
- Sami yaklaşık altı yıl sonra idam edildi.
- Mary locked herself in her bedroom and cried for nearly an hour.
- Mary kendini yatak odasına kilitledi ve yaklaşık bir saat boyunca ağladı.
- Last year, poverty in this country fell at the fastest rate in nearly 50 years.
- Geçen yıl, bu ülkede yoksulluk yaklaşık 50 yılın en hızlı düşüşünü gösterdi.
- Mary locked herself in the bathroom and cried for nearly an hour.
- Mary kendini banyoya kilitledi ve yaklaşık bir saat boyunca ağladı.
- This machine weighs nearly thirty tons.
- Bu makine yaklaşık otuz ton ağırlığında.
- The war lasted nearly ten years.
- Savaş yaklaşık on yıl sürdü.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
- Dünya nüfusu yılda yaklaşık 90 milyon kişi artıyor.
- I was kept waiting for nearly half an hour.
- Yaklaşık yarım saat bekletildim.
- It took me nearly two hours to write the essay.
- Denemeyi yazmak yaklaşık iki saatimi aldı.
- It's been nearly three years since Tom left.
- Tom gittikten bu yana yaklaşık üç yıl oldu.
- I've been waiting here nearly three hours.
- Burada yaklaşık üç saattir bekliyorum.
- The race was watched by a crowd of nearly a quarter of a million people.
- Yarış yaklaşık çeyrek milyonluk bir kalabalık tarafından izlendi.
- The town is nearly fifteen kilometres from the village.
- Kasaba köyden yaklaşık on beş kilometre uzaklıktadır.
- The town is nearly fifteen kilometres from the village.
- Kasaba, köyden yaklaşık on beş kilometre uzaklıkta.
- The two nations agreed to restore diplomatic relations after a break of nearly three decades.
- İki ülke yaklaşık otuz yıllık bir aradan sonra diplomatik ilişkileri yeniden tesis etme konusunda anlaştı.
- The two nations have had no diplomatic relations for nearly three decades.
- İki ülkenin yaklaşık otuz yıldır diplomatik ilişkileri yoktu.
- The two nations have had no diplomatic relations for nearly three decades.
- İki ülke arasında yaklaşık otuz yıldır diplomatik ilişki bulunmuyordu.
Show More (113)
|
| 3 |
nearly |
neredeyse |
adv. |
|
- Nearly all cellular metabolic processes require an enzyme to occur at a rate rapid enough to sustain life.
- Neredeyse tüm hücresel metabolik süreçler, yaşamı sürdürebilecek kadar hızlı bir hızda bir enzimin oluşmasını gerektirir.
- The Taliban, which in recent years has taken nearly half of Afghanistan, claimed responsibility for the attack.
- Son yıllarda Afganistan'ın neredeyse yarısını ele geçiren Taliban, saldırının sorumluluğunu üstlendi.
- Nearly all modern Linux distribution’s app stores can be found within the desktop menu.
- Neredeyse tüm modern Linux dağıtımlarının uygulama mağazaları masaüstü menüsünde bulunabilir.
- Nearly all other digital currencies are centrally controlled.
- Neredeyse tüm diğer dijital para birimleri merkezi olarak kontrol edilir.
- Nearly all other digital currencies are centrally controlled.
- Neredeyse tüm diğer dijital para birimleri merkezi olarak kontrol edilmektedir.
- Nearly all host plans can be turned into modular homes, which means you can create your dream home.
- Neredeyse tüm ev sahibi planları modüler evlere dönüştürülebilir, bu da hayalinizdeki evi yaratabileceğiniz anlamına gelir.
- Effective communication can make nearly every phase of your life better.
- Etkili iletişim hayatınızın neredeyse her aşamasını daha iyi hale getirebilir.
- Eventually, there was a Hoover vacuum cleaner in nearly every home.
- Sonunda neredeyse her evde bir Hoover elektrikli süpürge vardı.
- Every carbohydrate you digest and nearly all the fats are converted to carbon dioxide and water.
- Sindirdiğiniz her karbonhidrat ve neredeyse tüm yağlar karbondioksit ve suya dönüşür.
- Every operating system offers a variety of weather apps to suit nearly anyone's needs.
- Her işletim sistemi, neredeyse herkesin ihtiyaçlarına uygun çeşitli hava durumu uygulamaları sunar.
- For example, enrollment numbers nearly doubled from 2000 to 2012.
- Örneğin, kayıt sayıları 2000'den 2012'ye neredeyse iki katına çıktı.
- Nearly all fruits and vegetables contain bioflavonoids, as well as chocolate, tea, and some dried beans and seeds.
- Neredeyse tüm meyve ve sebzeler biyoflavonoidlerin yanı sıra çikolata, çay ve bazı kuru fasulye ve tohumlar içerir.
- Children haven’t been to school in nearly three years.
- Çocuklar neredeyse üç yıldır okula gitmiyor.
- The fields presented in each section are nearly identical.
- Her bölümde sunulan alanlar neredeyse aynıdır.
- The coin has lost nearly half of its value since that time.
- Madeni para o zamandan bu yana değerinin neredeyse yarısını kaybetti.
- The likelihood of a child dying before age five has been nearly cut in half over the last two decades.
- Bir çocuğun beş yaşından önce ölme olasılığı son yirmi yılda neredeyse yarı yarıya azaldı.
- The product is nearly impossible to use.
- Ürünü kullanmak neredeyse imkansız.
- Chocolate has been used as a drink for nearly all of its history.
- Çikolata neredeyse tüm tarihi boyunca içecek olarak kullanılmıştır.
- The robe reached nearly to the floor.
- Elbise neredeyse yere kadar uzanıyordu.
- Multiply that by five color options, and the number climbs to nearly 150.
- Bunu beş renk seçeneğiyle çarptığınızda sayı neredeyse 150'ye çıkıyor.
- Avoiding cats is nearly impossible and is not a good solution.
- Kedilerden kaçınmak neredeyse imkansızdır ve iyi bir çözüm değildir.
- Careful thinking and hard work will solve nearly all your problems.
- Dikkatli düşünme ve sıkı çalışma neredeyse tüm sorunlarınızı çözecektir.
- Matthew is my only son, and he nearly died.
- Matthew benim tek oğlum ve neredeyse ölüyordu.
- Most German universities are State-owned and are very nearly free of charge.
- Alman üniversitelerinin çoğu devlete aittir ve neredeyse ücretsizdir.
- With a key like that, you would nearly be a superhero!
- Böyle bir anahtarla neredeyse bir süper kahraman olursunuz!
- You can access all your photos on nearly any device and share them with family and friends.
- Tüm fotoğraflarınıza neredeyse her cihazdan erişebilir ve bunları aileniz ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
- B12 is an essential nutrient needed for nearly every bodily function and energy production.
- B12, neredeyse her vücut fonksiyonu ve enerji üretimi için gerekli olan temel bir besindir.
- Bacteria are nearly as ancient as archaea.
- Bakteriler neredeyse arkeler kadar eskidir.
- Biotechnology is nearly as old as humanity itself.
- Biyoteknoloji neredeyse insanlığın kendisi kadar eskidir.
- But we talk on the phone nearly every day.
- Ama neredeyse her gün telefonda konuşuyoruz.
- Logistics should be nearly invisible to the eyes of the participants.
- Lojistik, katılımcıların gözüne neredeyse görünmez olmalıdır.
- LH and FSH share nearly identical alpha chains, while the beta chain provides specificity for receptor interactions.
- LH ve FSH neredeyse aynı alfa zincirlerini paylaşırken, beta zinciri reseptör etkileşimleri için spesifiklik sağlar.
- Nearly everything on the internet starts with DNS.
- İnternetteki neredeyse her şey DNS ile başlar.
- In nearly every study, CBD has demonstrated a very positive safety profile.
- Neredeyse her çalışmada, CBD çok olumlu bir güvenlik profili göstermiştir.
- It brings nearly all the DSLR manual photography controls to Android.
- Neredeyse tüm DSLR manuel fotoğrafçılık kontrollerini Android'e getiriyor.
- I played in nearly all the matches.
- Neredeyse tüm maçlarda oynadım.
- It can be used for nearly everything.
- Neredeyse her şey için kullanılabilir.
- Patriarch Reliance had been missing for nearly 400 years.
- Patrik Reliance neredeyse 400 yıldır kayıptı.
- Nearly everyone is sensitive to mosquito bites.
- Neredeyse herkes sivrisinek ısırıklarına karşı hassastır.
- I heard this time you earned nearly a hundred million.
- Bu sefer neredeyse yüz milyon kazandığını duydum.
- I laughed, I cried, I nearly died.
- Güldüm, ağladım, neredeyse ölüyordum.
- I use them both nearly every day.
- İkisini de neredeyse her gün kullanıyorum.
- In some countries, such as Greece and Turkey, nearly half the men smoke.
- Yunanistan ve Türkiye gibi bazı ülkelerde erkeklerin neredeyse yarısı sigara içiyor.
- Second, feeding bans are nearly impossible to enforce.
- İkincisi, beslenme yasaklarının uygulanması neredeyse imkansızdır.
- Shevek realized that he was nearly blind.
- Shevek neredeyse kör olduğunu fark etti.
- I'm very nearly ready to kill her.
- Onu öldürmeye neredeyse hazırım.
- Nearly half its population was born outside Canada.
- Nüfusunun neredeyse yarısı Kanada dışında doğmuştur.
- Nearly in an instant, it destroyed his body.
- Neredeyse bir anda vücudunu yok etti.
- Nearly the entire village was already there.
- Köyün neredeyse tamamı oradaydı.
- Neil Patrick Harris & David Burkta were nearly in the first season.
- Neil Patrick Harris ve David Burkta neredeyse ilk sezondaydı.
- Nearly everyone is born with two kidneys.
- Neredeyse herkes iki böbrekle doğar.
- This is a hormone that affects nearly all cells within the human body.
- Bu, insan vücudundaki neredeyse tüm hücreleri etkileyen bir hormondur.
- I finished the book in nearly one sitting.
- Kitabı neredeyse bir oturuşta bitirdim.
- Nearly everyone has an occasional sleepless night.
- Neredeyse herkes ara sıra uykusuz bir gece geçirir.
- The Type-C Bullets have nearly the exact same design as the Bullets V2.
- Type-C Bullets, Bullets V2 ile neredeyse aynı tasarıma sahiptir.
- The Venezuelan currency has become nearly worthless.
- Venezuela para birimi neredeyse değersiz hale geldi.
- The weather in Istanbul is nearly always wonderful.
- İstanbul'da hava neredeyse her zaman harikadır.
- Nearly any sort of option is open with your new and valuable skills.
- Yeni ve değerli becerilerinizle neredeyse her türlü seçenek açıktır.
- Nearly every child has an interest in exploring the stars.
- Neredeyse her çocuğun yıldızları keşfetmeye ilgisi vardır.
- The trip took nearly the entire day.
- Yolculuk neredeyse tüm gün sürdü.
- Their interaction will be disruptive, or they will nearly cancel each other.
- Etkileşimleri yıkıcı olacak veya neredeyse birbirlerini iptal edecekler.
- He was nearly ready to kill infant Edgar when Gilliam offered his own arm instead.
- Gilliam onun yerine kendi kolunu teklif ettiğinde bebek Edgar'ı öldürmeye neredeyse hazırdı.
- His left eye was nearly fully closed.
- Sol gözü neredeyse tamamen kapanmıştı.
- I agree with nearly everything in this post!
- Bu yazıdaki neredeyse her şeye katılıyorum!
- The Taliban, who in recent years have taken over nearly half of Afghanistan, claimed responsibility for the attack.
- Son yıllarda Afganistan'ın neredeyse yarısını ele geçiren Taliban, saldırının sorumluluğunu üstlendi.
- Nearly everyone experiences some of these changes.
- Neredeyse herkes bu değişikliklerin bazılarını yaşar.
- He held press conferences nearly every day.
- Neredeyse her gün basın toplantısı düzenledi.
- Nearly every person has experienced a superficial burn.
- Neredeyse her insan yüzeysel bir yanık yaşamıştır.
- For many people with disabilities, meeting the requirements of a traditional job can be nearly impossible.
- Birçok engelli insan için geleneksel bir işin gerekliliklerini karşılamak neredeyse imkansız olabilir.
- Nearly everyone has accidentally deleted a file before.
- Neredeyse herkes daha önce yanlışlıkla bir dosyayı silmiştir.
- He saw the woman nearly every day.
- Kadını neredeyse her gün görüyordu.
- It's a cruel reality that PMS and the early signs of pregnancy are nearly identical.
- PMS ve hamileliğin erken belirtilerinin neredeyse aynı olduğu acımasız bir gerçektir.
- It's nearly impossible to see all of it in a day.
- Hepsini bir günde görmek neredeyse imkansız.
- Kansas and Texas haven’t been investing nearly to the same extent.
- Kansas ve Teksas neredeyse aynı ölçüde yatırım yapmıyor.
- Kansas and Texas haven't been investing nearly to the same extent.
- Kansas ve Teksas neredeyse aynı ölçüde yatırım yapmıyor.
- Some drugs, like Celexa, can cause a man’s sperm count to drop to nearly zero.
- Celexa gibi bazı ilaçlar, bir erkeğin sperm sayısının neredeyse sıfıra düşmesine neden olabilir.
- Stocks are the foundation of nearly every portfolio.
- Hisse senetleri neredeyse her portföyün temelidir.
- It is nearly impossible to write an effective Ad Copy for 2 different themes.
- 2 farklı tema için etkili bir Reklam Metni yazmak neredeyse imkansızdır.
- It was nearly impossible to move through the crowd.
- Kalabalığın içinden geçmek neredeyse imkansızdı.
- The Armenian population in Ukraine has nearly doubled since the end of the Soviet Union.
- Ukrayna'daki Ermeni nüfusu Sovyetler Birliği'nin sona ermesinden bu yana neredeyse iki katına çıktı.
- It would be nearly impossible to not have fun here.
- Burada eğlenmemek neredeyse imkansız.
- It’s a cruel reality that PMS and the early signs of pregnancy are nearly identical.
- PMS ve hamileliğin erken belirtilerinin neredeyse aynı olduğu acımasız bir gerçektir.
- It’s nearly impossible to get them to do anything.
- Onlara bir şey yaptırmak neredeyse imkansızdır.
- It is nearly impossible to improve on a substance considered the final frontier in lightweight materials.
- Hafif malzemelerde son sınır olarak kabul edilen bir maddeyi geliştirmek neredeyse imkansızdır.
- As for the type of content you should post, the possibilities are nearly endless.
- Göndermeniz gereken içerik türüne gelince, olasılıklar neredeyse sonsuzdur.
- As you can see, the code is nearly identical.
- Gördüğünüz gibi, kod neredeyse aynı.
- Weight loss was identical or nearly identical between the two groups.
- Kilo kaybı iki grup arasında aynı veya neredeyse aynıydı.
- What you can make is nearly limitless.
- Yapabilecekleriniz neredeyse sınırsız.
- She has an opinion on nearly everything.
- Neredeyse her konuda bir fikri var.
- User authentication and authorization are mandatory components of nearly every web application.
- Kullanıcı kimlik doğrulaması ve yetkilendirme neredeyse her web uygulamasının zorunlu bileşenleridir.
- It is nearly impossible to get to her.
- Ona ulaşmak neredeyse imkansızdır.
- We can say that this target has been nearly reached.
- Bu hedefe neredeyse ulaşıldığını söyleyebiliriz.
- And there seems to be a gap of nearly star-less space between the two.
- Ve ikisi arasında neredeyse yıldızsız bir boşluk var gibi görünüyor.
- It is a nearly invisible fiber that improves the characteristics of fabrics.
- Kumaşların özelliklerini geliştiren neredeyse görünmez bir elyaftır.
- This seemed nearly impossible to the geologists.
- Bu jeologlara neredeyse imkansız görünüyordu.
- Treatment of eating disorders nearly always includes cognitive-behavioral or group psychotherapy.
- Yeme bozukluklarının tedavisi neredeyse her zaman bilişsel-davranışsal veya grup psikoterapisini içerir.
- This is shown by nearly all of the polls.
- Bunu neredeyse tüm anketler gösteriyor.
- This is nearly always a bad idea.
- Bu neredeyse her zaman kötü bir fikirdir.
- This is nearly universal in the budget range.
- Bu, bütçe aralığında neredeyse evrenseldir.
Show More (96)
|
| 4 |
nearly |
hemen hemen |
adv. |
|
- Thiamine is a water-soluble vitamin and is used in nearly every cell in the body.
- Tiamin suda çözünen bir vitamindir ve vücudun hemen hemen her hücresinde kullanılır.
- Sodium is generally present in very small quantities in nearly every natural food.
- Sodyum genellikle hemen hemen her doğal gıdada çok küçük miktarlarda bulunur.
- We were both nearly the same age.
- İkimiz de hemen hemen aynı yaştaydık.
- Our graduates are serving in nearly every vocational context.
- Mezunlarımız hemen hemen her mesleki bağlamda hizmet vermektedir.
- If you understand this one, then the others are nearly the same.
- Eğer bunu anlarsanız, diğerleri de hemen hemen aynıdır.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
- Nearly everybody got here on time.
- Hemen hemen herkes buraya zamanında geldi.
- She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
Show More (5)
|
| 5 |
nearly |
az kaldı |
adv. |
|
- Layla nearly died.
- Layla az kalsın ölüyordu.
- We nearly had an accident when the car brakes jammed.
- Arabanın frenleri tutmayınca az kalsın kaza yapıyorduk.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
- Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
Show More (0)
|
| 6 |
nearly |
az daha |
adv. |
|
- Tom nearly broke his arm trying to do a bicycle kick.
- Tom röveşata denemesi yaparken az daha kolunu kırıyordu.
- A car nearly hit Tom.
- Tom'a az daha araba çarpıyordu.
Show More (-1)
|
| 7 |
nearly |
hemen |
adv. |
|
- You can order various products and services from nearly anywhere in the world.
- Dünyanın hemen her yerinden çeşitli ürün ve hizmetler sipariş edebilirsiniz.
Show More (-2)
|
| 8 |
nearly |
yaklaşık olarak |
adv. |
|
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
- Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
Show More (-2)
|
| 9 |
nearly |
adeta |
adv. |
|
- Jules Verne's novels nearly gave the news from the future.
- Jules Verne'in romanları adeta gelecekten haberler vermiştir.
Show More (-2)
|