|
- We need no longer place the main focus of policy on China.
- Artık politikamızın ana odağını Çin'e çevirmemize gerek yok.
- It is, then, no longer specifically protected, as it ought to be according to American legislation.
- O halde, Amerikan mevzuatına göre olması gerektiği gibi, artık özel olarak korunmamaktadır.
- Unfortunately, he is no longer here, but could someone please tell him that exactly the same rules apply.
- Maalesef artık burada değil ama lütfen birisi ona aynı kuralların geçerli olduğunu söylesin.
- Today, Saddam Hussein is no longer in power, but the Iraqi people are not yet living in peace.
- Bugün Saddam Hüseyin artık iktidarda değil ancak Irak halkı henüz barış içinde yaşamıyor.
- They can no longer afford to keep livestock on their farms.
- Artık çiftliklerinde hayvan beslemeye güçleri yetmeyebilir.
- Mind you, the size of the fish is no longer an issue; all the fauna on the seabed are being wiped out.
- Dikkatinizi çekerim, balıkların büyüklüğü artık bir sorun değil; deniz dibindeki tüm fauna yok oluyor.
- Today, humanity no longer tolerates lies or inaccurate accounts when it comes to the horrific events of history.
- Bugün insanlık, tarihin korkunç olayları söz konusu olduğunda artık yalanlara veya yanlış anlatımlara tahammül edemiyor.
- They are not really turning against Europe, but they no longer feel involved.
- Aslında Avrupa'ya karşı değiller ama artık kendilerini işin içinde hissetmiyorlar.
- Abortion is the easy solution, creating a society that is dying because it no longer respects life.
- Kürtaj kolay bir çözümdür ve artık yaşama saygı duymadığı için ölmekte olan bir toplum yaratır.
- Clearly, that would totally paralyse southern Europe because, quite simply, we no longer have a choice today.
- Açıkçası bu Güney Avrupa'yı tamamen felce uğratacaktır çünkü bugün artık başka bir seçeneğimiz yok.
- Has the Commission decided no longer to consider it a priority to resolve this issue?
- Komisyon artık bu sorunu çözmeyi bir öncelik olarak görmemeye mi karar verdi?
- No longer does the antagonist stand behind a fixed border; now he is within our own frontiers.
- Düşman artık sabit bir sınırın ardında durmuyor; artık kendi sınırlarımızın içinde.
- This is no longer a coincidence.
- Bu artık bir tesadüf değil.
- Ageing is, however, no longer essentially a problem peculiar to developing countries.
- Ancak yaşlanma artık esasen gelişmekte olan ülkelere özgü bir sorun değildir.
- This is no longer religion, but fundamentalism.
- Bu artık din değil, köktenciliktir.
- Nor do we want to change its successful brand name, even if the focus is no longer principally reconstruction.
- Odak noktası artık yeniden yapılanma olmasa bile, başarılı marka ismini değiştirmek de istemiyoruz.
- If the free market strikes, cheese, wine, mustard, vinegar and cake will soon no longer come from the region of origin.
- Eğer serbest piyasa başlarsa, peynir, şarap, hardal, sirke ve kek artık menşe bölgesinden gelmeyecek.
- The proposed general scope is no longer related to combating terrorism.
- Önerilen genel kapsam artık terörizmle mücadele ile ilgili değildir.
- They have become outdated and no longer reflect the realities of the financial services sector.
- Artık modası geçmiş ve finansal hizmetler sektörünün gerçeklerini yansıtmaz hale gelmişlerdir.
- This document still includes the term data protection, although it no longer relates to data protection.
- Bu belge artık veri koruma ile ilgili olmasa da hala veri koruma terimini içermektedir.
- It will now no longer be possible, however, to deceive farmers when they feed their animals.
- Ancak artık çiftçileri hayvanlarını beslerken kandırmak mümkün olmayacaktır.
- To this end, the European citizenship we create must no longer be based on nationality but on residence.
- Bu amaçla yarattığımız Avrupa vatandaşlığı artık uyruğa değil ikamete dayalı olmalıdır.
- Three hours later, the shop no longer existed.
- Üç saat sonra dükkan artık mevcut değildi.
- The EU is no longer just a form of West European cooperation, but not far from being pan-European.
- AB artık sadece bir Batı Avrupa işbirliği biçimi değil, pan-Avrupa olmaktan da uzak değil.
- We can no longer afford to work at cross purposes as separate states.
- Artık ayrı devletler olarak birbirimizden kopuk çalışmayı göze alamayız.
- The public pension system can simply no longer be financed and is also becoming a burden on the younger generation.
- Kamu emeklilik sistemi artık finanse edilememekte ve aynı zamanda genç nesil üzerinde bir yük haline gelmektedir.
- But Annex K will no longer exist.
- Ama Ek K artık var olmayacak.
- At present there are organisations on our list which in fact no longer even exist.
- Şu anda listemizde aslında artık var olmayan kuruluşlar var.
- Policy is no longer determined by what men think is important.
- Politika artık erkeklerin neyin önemli olduğunu düşündüklerine göre belirlenmiyor.
- Once it has been proven that the product is safe, a warning is no longer relevant.
- Ürünün güvenli olduğu kanıtlandıktan sonra bir uyarı artık geçerli değildir.
- Today the republicans are no longer represented in most local parliaments.
- Bugün cumhuriyetçiler artık çoğu yerel parlamentoda temsil edilmemektedir.
- European taxpayers will no longer accept their taxes being fraudulently used.
- Avrupalı vergi mükellefleri artık vergilerinin hileli bir şekilde kullanılmasını kabul etmeyecektir.
- Now this no longer holds true.
- Şimdi bu artık geçerli değil.
- Anyone who has ever lived there will recognise very little and will no longer feel at home there.
- Orada daha önce yaşamış olan herkes çok az şey tanıyacak ve artık orada kendini evinde hissetmeyecektir.
- The first is to no longer guarantee the safety of products placed on the market.
- Birincisi, piyasaya sürülen ürünlerin güvenliğini artık garanti etmemektir.
- I believe that the large-scale slaughter of animals will no longer be acceptable to public opinion in the long run.
- Hayvanların büyük ölçekte katledilmesinin artık uzun vadede kamuoyu tarafından kabul edilemeyeceğine inanıyorum.
- Yet, we can no longer defer the enforcement of these rights.
- Ancak, artık bu hakların uygulanmasını erteleyemeyiz.
- We must no longer allow citizens' lives to be endangered by irresponsible, self-interested or reprehensible behaviour.
- Vatandaşların hayatlarının sorumsuz, çıkarcı ya da kınanacak davranışlarla tehlikeye atılmasına artık izin vermemeliyiz.
- The European Union can no longer be content just to express good intentions faced with such a situation.
- Avrupa Birliği böyle bir durum karşısında artık sadece iyi niyetlerini ifade etmekle yetinemez.
- Once the Council has taken a decision, real time closure would no longer be efficient.
- Konsey bir karar aldıktan sonra, gerçek zamanlı kapanış artık verimli olmayacaktır.
- We are told that it will no longer be possible to vote when there are 25 Members.
- Bize 25 Üye olduğunda artık oy kullanmanın mümkün olmayacağı söylendi.
- The new enterprise law must ensure that employees are no longer outsiders, but members of the enterprise.
- Yeni işletme yasası, çalışanların artık dışarıdan biri değil, işletmenin bir üyesi olmasını sağlamalıdır.
- It is no longer enough to react after the employee has complained.
- Çalışan şikayet ettikten sonra tepki vermek artık yeterli değildir.
- Has Community funding perhaps become so complicated that it no longer holds any attraction for investors?
- Toplum finansmanı artık yatırımcılar için cazibesini yitirecek kadar karmaşık hale gelmiş olabilir mi?
- We want unrestricted participation, no longer to be cared for outside society in the way we once were.
- Sınırsız katılım istiyoruz artık bir zamanlar olduğu gibi toplumun dışında bakılmak istemiyoruz.
- If these criteria are applied in future, some of the deportations from EU countries will no longer be permitted.
- Bu kriterlerin gelecekte de uygulanması halinde AB ülkelerinden bazı sınır dışı işlemlerine artık izin verilmeyecektir.
- That will no longer be the case in the near future.
- Yakın gelecekte durum artık böyle olmayacak.
- Increased large-scale irrigation is no longer possible.
- Artırılmış büyük ölçekli sulama artık mümkün değildir.
- That is no longer the case today.
- Bugün artık böyle bir durum söz konusu değil.
- Is the monetary reserve now no longer necessary, and what are the reasons for this?
- Parasal rezerv artık gerekli değil mi ve bunun nedenleri nelerdir?
- It can no longer be ascertained where the waste has gone and what has happened to it.
- Artık atığın nereye gittiği ve ona ne olduğu tespit edilemiyor.
- However, we must be vigilant in the face of global operators against whom nation-states can no longer impose limits.
- Bununla birlikte ulus devletlerin artık sınır koyamadığı küresel operatörler karşısında uyanık olmalıyız.
- No longer does the antagonist stand behind a fixed border; now he is within our own frontiers.
- Düşman artık sabit bir sınırın arkasında durmuyor; artık kendi sınırlarımızın içinde.
- This is then no longer a discussion about the purpose of all these efforts, namely membership.
- Bu durumda artık tüm bu çabaların amacı, yani üyelik hakkında bir tartışma söz konusu değildir.
- I, at least, can no longer get enthusiastic about ordering merely amusing images for my cell phone.
- En azından ben, cep telefonum için sadece eğlenceli görüntüler sipariş etme konusunda artık hevesli olamayacağım.
- If it does so, we no longer have any grounds on which to institute proceedings.
- Eğer böyle bir durum söz konusu olursa, artık dava açmak için herhangi bir dayanağımız kalmayacaktır.
- We must not take refuge behind the reports published last year, because the linearity is no longer what it was.
- Geçen yıl yayınlanan raporların arkasına sığınmamalıyız çünkü doğrusallık artık eskisi gibi değil.
- There is demonstrably no longer any genetic modification in the product.
- Üründe artık herhangi bir genetik modifikasyon olmadığı açıktır.
- We must not conceal that aspect or pretend the problem no longer exists in certain Arab countries.
- Bu yönü gizlememeli veya bazı Arap ülkelerinde sorun artık yokmuş gibi davranmamalıyız.
- Eliminating them is no longer a military problem but a humanitarian issue.
- Bunların ortadan kaldırılması artık askeri bir sorun değil, insani bir meseledir.
- There is no longer any reason for fishing to continue as a predatory activity.
- Balıkçılığın yağmacı bir faaliyet olarak devam etmesi için artık hiçbir neden kalmamıştır.
- Because we were sitting in the evening, that was no longer possible.
- Akşam oturduğumuz için bu artık mümkün değildi.
- In the end, those shreds will no longer fit together properly.
- Sonunda, bu parçalar artık düzgün bir şekilde birbirine uymayacaktır.
- These firms are no longer strictly national; nor are their shareholders.
- Bu firmalar artık kesinlikle ulusal değildir; hissedarları da öyle.
- Once the Council has taken a decision, real time closure would no longer be efficient.
- Konsey bir karar verdiğinde, gerçek zamanlı kapatma yöntemi artık verimli olmayacaktır.
- The programmes are no longer so rigid.
- Programlar artık o kadar katı değil.
- This means we are no longer in the pre-accession phase.
- Bu da artık katılım öncesi aşamada olmadığımız anlamına gelmektedir.
- We should no longer rely on national statistics which tell us that accidents only happen to full-time employees.
- Kazaların sadece tam zamanlı çalışanların başına geldiğini söyleyen ulusal istatistiklere artık güvenmemeliyiz.
- It is also wrong to say that we no longer care about the safety of fishermen and the safety of boats.
- Balıkçıların ve teknelerin güvenliğini artık önemsemediğimizi söylemek de yanlıştır.
- If block 1 is adopted, block 2 will no longer apply.
- 1. blok kabul edilirse, 2. blok artık geçerli olmayacaktır.
- It is no longer the time for a fool’s bargain for the South.
- Artık Güney için aptalca bir pazarlık yapmanın zamanı değil.
- These facts no longer hold true.
- Bu gerçekler artık geçerli değil.
- Refugees cannot return, because the area is no longer inhabitable.
- Mülteciler geri dönemez, çünkü bölge artık yaşanabilir değil.
- It is a product of the Cold War, and no longer meets today's needs.
- Bu politika Soğuk Savaş döneminin bir ürünüdür ve artık günümüzün ihtiyaçlarını karşılamamaktadır.
- Excesses are no longer the exception; they have unfortunately become the rule.
- Aşırılıklar artık istisna değildir; ne yazık ki kural haline gelmiştir.
- Those are questions which are no longer addressed here.
- Bunlar artık burada ele alınmayan sorulardır.
- Reference has already been made to the fact that it is no longer a live issue.
- Bunun artık gündemdeki bir konu olmadığına daha önce değinilmişti.
- After 30 years of the CFP, Britain's waters no longer teem with fish.
- 30 yıllık OBP'nin ardından Britanya suları artık balıkla dolup taşmıyor.
- The status quo is no longer an option.
- Statüko artık bir seçenek değil.
- We welcome the fact that the proposal no longer includes a ban on temporary defence mechanisms.
- Teklifin artık geçici savunma mekanizmalarına yönelik bir yasak içermemesini memnuniyetle karşılıyoruz.
- This cannot continue; the European Union can no longer afford this.
- Bu böyle devam edemez; Avrupa Birliği artık bunu kaldıramaz.
- Security is no longer guaranteed.
- Güvenlik artık güvence altında değildir.
- This has repeatedly revealed that some consumer goods on the market no longer complied with current safety criteria.
- Piyasadaki bazı tüketim mallarının artık mevcut güvenlik kriterlerine uymadığı defalarca ortaya çıkmıştır.
- The Internet, as we have heard, is no longer a new phenomenon.
- İnternet, daha önce de duyduğumuz gibi, artık yeni bir olgu değil.
- It is no longer the locomotive it once was, it is now the last coach in the train.
- Artık bir zamanlar olduğu gibi lokomotif değil, artık trendeki son vagon.
- If it does so, we no longer have any grounds on which to institute proceedings.
- Eğer bunu yaparsa, artık dava açmak için elimizde hiçbir gerekçe kalmayacaktır.
- There have been many examples where local fishermen in some of the world's poorest areas can no longer fish.
- Dünyanın en yoksul bölgelerinden bazılarında yerel balıkçıların artık balık tutamadığına dair pek çok örnek var.
- We are no longer in a position to introduce 40 new directives, not even 10.
- Artık 40 yeni direktif çıkaracak durumda değiliz, 10 bile değil.
- It is no longer pursuing a military solution but a political one.
- Rusya artık askeri değil siyasi bir çözüm peşinde.
- To this end, the European citizenship we create must no longer be based on nationality but on residence.
- Bu amaçla, yarattığımız Avrupa vatandaşlığı artık uyruğa değil ikamete dayalı olmalıdır.
- Some countries that have been doubting this over the years, including my own, clearly no longer doubt this.
- Benim ülkem de dahil olmak üzere yıllardır bu konuda şüphe duyan bazı ülkelerin artık bu konuda şüpheleri kalmamıştır.
- Good will on the part of Europe is no longer enough.
- Avrupa'nın iyi niyeti artık yeterli değildir.
- It is no longer the appropriate way of carrying Europe substantially forward.
- Avrupa'yı büyük ölçüde ileriye taşımak için artık uygun bir yol değildir.
- If you carry on like this, we will, in future, no longer be able to support you.
- Bu şekilde devam ederseniz, gelecekte artık sizi destekleyemeyeceğiz.
- It looks as if the States no longer respect us on the world stage.
- Görünüşe göre Amerika artık dünya sahnesinde bize saygı duymuyor.
- Now in particular, I think it is important that we no longer engage in lengthy speech-making but take action.
- Özellikle şimdi artık uzun nutuklar atmak yerine harekete geçmemizin önemli olduğunu düşünüyorum.
- In principle, if they are aged, these fractures are no longer open, and are therefore healed.
- Prensip olarak, eğer yaşlandılarsa, bu kırıklar artık açık değildir ve bu nedenle iyileşirler.
- Civilisation is no longer present in the Middle East.
- Medeniyet artık Orta Doğu'da mevcut değildir.
- They are no longer there, having been swept away in the torrents.
- Artık orada değiller, selde sürüklenip gittiler.
- It can no longer be delayed.
- Artık ertelenemez.
- It can no longer pray in aid of the misdemeanours of its predecessors.
- Artık kendinden öncekilerin kabahatleri için dua edemez.
- Nor do we want to change its successful brand name, even if the focus is no longer principally reconstruction.
- Odak noktası artık esas olarak yeniden yapılandırma olmasa bile, başarılı marka ismini değiştirmek de istemiyoruz.
- The proposal is therefore no longer the result of the right of initiative that is reserved for the Commission.
- Dolayısıyla bu teklif artık Komisyon'a tanınan inisiyatif hakkının bir sonucu değildir.
- This, I thought, is no longer permissible, certainly not at the moment.
- Buna artık izin verilemeyeceğini düşündüm, hele de şu anda.
- No longer is autonomy even mentioned.
- Artık özerklikten bahsedilmiyor bile.
- This was the case in the seventies and eighties but it is no longer with our screening and sterilisation process.
- Yetmişli ve seksenli yıllarda durum böyleydi ancak tarama ve sterilizasyon sürecimizle artık böyle değil.
- If there are hundreds of officials no longer needed, that shows just what a bad state EU staff policy is in.
- Artık ihtiyaç duyulmayan yüzlerce memur varsa bu AB personel politikasının ne kadar kötü durumda olduğunu gösterir.
- The first is to no longer guarantee the safety of products placed on the market.
- Bunlardan ilki, piyasaya sürülen ürünlerin güvenliğinin artık garanti edilmemesidir.
- They must therefore no longer be subject to competition.
- Bu nedenle artık rekabete tabi olmamalıdırlar.
- No longer will we stand by and watch payment arrears being built up.
- Artık ödeme borçlarının birikmesine seyirci kalmayacağız.
- Bombing civilian populations should no longer be allowed in this century.
- Bu yüzyılda sivil nüfusun bombalanmasına artık izin verilmemelidir.
- NATO inevitably is changing, no longer is it a defensive organisation against a country which no longer exists.
- NATO kaçınılmaz olarak değişiyor, artık var olmayan bir ülkeye karşı savunma amaçlı bir örgüt durumunda değil.
- Cows became cannibals and the animals' nature was no longer taken into consideration.
- İnekler yamyama dönüştü ve hayvanların doğası artık dikkate alınmıyor.
- This leads to all sorts of injustices that are no longer tenable.
- Bu durum, artık savunulamayacak her türlü adaletsizliğe yol açmaktadır.
- I think that we can no longer afford this kind of behaviour.
- Artık bu tür davranışları kaldıramayacağımızı düşünüyorum.
- This is no longer acceptable.
- Bu artık kabul edilemez.
- If we can achieve this harmonisation, a European tax on pesticides will no longer be necessary.
- Bu uyumu sağlayabilirsek, pestisitlere yönelik bir Avrupa vergisi artık gerekli olmayacaktır.
- Consumers must play an active part through their consumption, which should no longer be uninformed.
- Tüketiciler, hakkında artık bilgisiz olmamaları gereken tüketim faaliyetleri aracılığıyla aktif bir rol oynamalıdır.
- It can no longer pray in aid of the misdemeanours of its predecessors.
- Artık seleflerinin kabahatleri için dua edemez.
- They are so safe because they no longer work.
- Çok güvenlidirler çünkü artık işe yaramamaktadırlar.
- It will no longer be a matter of high foreign policy just about the relationship with Russia.
- Artık sadece Rusya ile ilişkiler yüksek dış politika konusu olmayacaktır.
- Children want to belong 100%, the age aspect is no longer an issue.
- Çocuklar %100 ait olmak isterler, yaş faktörü artık bir sorun değildir.
- The constitution would create good jobs for outgoing prime ministers when they could no longer be elected.
- Anayasa, artık seçilemeyecek olan başbakanlar için iyi işler yaratacaktır.
- Manufacturers say that if this amendment goes through, they will no longer be able to manufacture these goods.
- Üreticiler, bu değişikliğin geçmesi halinde artık bu malları üretemeyeceklerini söylüyorlar.
- That is no longer acceptable, however.
- Ancak bu artık kabul edilebilir değil.
- Freedom of the press is no longer 'guaranteed', only 'respected'.
- Basın özgürlüğü artık 'güvence altında' değil, sadece 'saygı duyuluyor'.
- Pakistan can no longer cope with the number of refugees and is sending them back to Afghanistan.
- Pakistan artık mülteci sayısıyla baş edemiyor ve onları Afganistan'a geri gönderiyor.
- If we no longer want this reservoir, we will need to tackle the problem at source.
- Eğer bu rezervuarı artık istemiyorsak, sorunu kaynağında ele almamız gerekecektir.
- We should no longer be thinking mainly about messages arriving at a PC on our desk.
- Artık esas olarak masamızdaki bilgisayara gelen mesajları düşünmemeliyiz.
- This is no longer a true reflection, however, of the situation in the Member States.
- Ancak bu artık Üye Devletlerdeki durumun gerçek bir yansıması değildir.
- We can no longer receive asylum seekers with dignity.
- Artık sığınmacıları onurlu bir şekilde kabul edemiyoruz.
- The priority is no longer additional money, but rather fundamental reform.
- Öncelik artık ilave para değil, daha ziyade köklü reformdur.
- This cannot continue; the European Union can no longer afford this.
- Bu böyle devam edemez; Avrupa Birliği artık bunu karşılayamaz.
- You are no longer the result of a deal.
- Artık bir anlaşmanın sonucu değilsiniz.
- However, if Turkey met all the EU requirements, then Turkey would no longer be Turkey.
- Ancak Türkiye AB'nin tüm gerekliliklerini yerine getirseydi, o zaman Türkiye artık Türkiye olmazdı.
- The failure of the Morocco Agreement means that will no longer be possible.
- Fas Anlaşması'nın başarısızlığı bunun artık mümkün olmayacağı anlamına geliyor.
- The public finances of a State in the euro area are no longer the private affairs of that State.
- Avro bölgesindeki bir Devletin kamu maliyesi artık o Devletin özel işleri değildir.
- It must be realised that the Stability and Growth Pact no longer works, but must be altered.
- İstikrar ve Büyüme Paktı'nın artık işe yaramadığının ve değiştirilmesi gerektiğinin farkına varılmalıdır.
- Today's totalitarian system is no longer behind any iron curtain.
- Günümüzün totaliter sistemi artık herhangi bir demir perdenin arkasında değildir.
- They can no longer communicate in confidence.
- Artık güven içinde iletişim kuramazlar.
- Can we draw from this the conclusion that the Member States no longer need the money?
- Buradan Üye Devletlerin artık paraya ihtiyacı olmadığı sonucunu çıkarabilir miyiz?
- We all will regret it, because that reality is no longer the internal affair of one Member State.
- Hepimiz bundan pişmanlık duyacağız, çünkü bu gerçeklik artık tek bir Üye Devletin iç meselesi değildir.
- The virtually systematic conditions of detention and the criminalisation of asylum-seekers are no longer acceptable.
- Neredeyse sistematik hale gelen gözaltı koşulları ve sığınmacıların kriminalize edilmesi artık kabul edilemez.
- That is therefore no longer a point of discussion.
- Bu nedenle artık bir tartışma konusu değildir.
- We know that the large banks are no longer interested in them.
- Büyük bankaların artık onlarla ilgilenmediğini biliyoruz.
- These stories no longer make sense, which makes them depressing.
- Bu hikayeler artık bir anlam ifade etmiyor, bu da onları iç karartıcı hale getiriyor.
- It is also claimed that Vietnam no longer has such a repressive regime as before.
- Vietnam'ın artık eskisi kadar baskıcı bir rejime sahip olmadığı da iddia edilmektedir.
- They are so safe because they no longer work.
- Çok güvenlidirler çünkü artık çalışmamaktadırlar.
- Women are no longer expected to leave the most important decisions to men.
- Kadınlardan artık en önemli kararları erkeklere bırakmaları beklenmiyor.
- This leads to all sorts of injustices that are no longer tenable.
- Bu da artık savunulamayacak her türlü adaletsizliğe yol açmaktadır.
- They worry me because we are heading for an economy which is no longer as strong.
- Beni endişelendiriyorlar çünkü artık eskisi kadar güçlü olmayan bir ekonomiye doğru gidiyoruz.
- We can no longer wait for administration to be simplified.
- Artık yönetimin basitleştirilmesini bekleyemeyiz.
- In this context, it can no longer be a question of discrimination.
- Bu bağlamda, artık bir ayrımcılık söz konusu olamaz.
- The present European agricultural policy is no longer appropriate to our times.
- Mevcut Avrupa tarım politikası artık çağımıza uygun değildir.
- Why should a system that has worked well and which is still working well for the North no longer be good for the South?
- Kuzey için iyi işleyen ve halen de iyi işleyen bir sistem neden artık Güney için iyi olmasın?
- The question is no longer whether exceptions should be made, but how far they go for the United States.
- Soru artık istisnaların yapılıp yapılmaması değil, ABD için ne kadar ileri gidilebileceğidir.
- Perhaps in the modern age such markets are no longer the best way of dealing with the trade in animals.
- Belki de modern çağda bu tür pazarlar artık hayvan ticaretiyle başa çıkmanın en iyi yolu değildir.
- It would ensure that the Commission was no longer viewed as the body that both investigates and judges enterprises.
- Komisyonun artık işletmeleri hem soruşturan hem de yargılayan bir organ olarak görülmemesini sağlayacaktır.
- In other words, if they do not receive this subsidy, it is no longer an issue for the Community.
- Başka bir deyişle eğer bu sübvansiyonu almazlarsa bu artık Topluluk için bir sorun olmaktan çıkacaktır.
- They can no longer say that it is just something they have read about in the newspapers.
- Artık bunun sadece gazetelerde okudukları bir şey olduğunu söyleyemezler.
- I would like to conclude by reminding you that we should at last stop blaming ourselves for things that no longer exist.
- Son olarak, artık var olmayan şeyler için kendimizi suçlamayı bırakmamız gerektiğini hatırlatmak isterim.
- No longer when you join the Church should have you have to leave your basic civil rights at the door.
- Artık Kilise'ye katıldığınızda temel vatandaşlık haklarınızı kapıda bırakmak zorunda değilsiniz.
- In future, it should no longer be confined to particular substances.
- Gelecekte, artık belirli maddelerle sınırlı kalmamalıdır.
- Consequently, things that you want will no longer be vetoed by others.
- Sonuç olarak, istediğiniz şeyler artık başkaları tarafından veto edilmeyecektir.
- The proposed general scope is no longer related to combating terrorism.
- Önerilen genel kapsam artık terörle mücadeleyle ilgili değildir.
- Seen in this light sustainable development is no longer possible without packaging.
- Bu açıdan bakıldığında sürdürülebilir kalkınma artık ambalajsız mümkün değildir.
- We can no longer ignore ICES.
- Artık ICES'i görmezden gelemeyiz.
- Yet this is no longer provided for in the Convention's draft.
- Ancak Sözleşme'nin taslağında bu artık öngörülmemektedir.
- In a year's time, you will no longer be the leader of Zimbabwe.
- Bir yıl içinde artık Zimbabve'nin lideri olmayacaksınız.
- Might the rest of the acquis communautaire no longer be untouchable?
- Topluluk müktesebatının geri kalanı artık dokunulmaz olmayabilir mi?
- It is a product of the Cold War, and no longer meets today's needs.
- Soğuk Savaş'ın bir ürünüdür ve artık günümüzün ihtiyaçlarını karşılamamaktadır.
- That is no longer necessary in this case, as nearly all the chapters have already been opened.
- Neredeyse tüm fasıllar zaten açılmış olduğundan, bu durumda artık buna gerek yoktur.
- We no longer have surplus mountains.
- Artık dağlar dolusu ihtiyaç fazlamız yok.
- Why is it, then, that it is sometimes said that we pensioners are no longer any use?
- Öyleyse neden bazen biz emeklilerin artık işe yaramadığımız söyleniyor?
- What you are proposing will no longer suffice.
- Önerdiğiniz şey artık yeterli olmayacaktır.
- There are no longer any risks in terms of food.
- Artık gıda açısından herhangi bir risk söz konusu değil.
- There is no line on a map beyond which such values no longer hold.
- Harita üzerinde bu değerlerin artık geçerli olmadığı bir çizgi yok.
- Their taste buds will no longer be deprived by Europe's chocolate police.
- Damak tatları artık Avrupa'nın çikolata polisi tarafından yoksun bırakılmayacaktır.
- The opt out that Germany was so keen to see for entire sectors is explicitly no longer possible.
- Almanya'nın tüm sektörler için görmeyi çok istediği opt-out artık açıkça mümkün değildir.
- Unfortunately that is no longer true.
- Ne yazık ki bu artık doğru değil.
- We can no longer ignore threats from climate change on coastal erosion.
- İklim değişikliğinin kıyı erozyonu üzerindeki tehditlerini artık görmezden gelemeyiz.
- In principle, if they are aged, these fractures are no longer open, and are therefore healed.
- Prensip olarak, eğer yaşlandırılmışlarsa, bu kırıklar artık açık değildir ve bu nedenle iyileşmişlerdir.
- However, if Turkey met all the EU requirements, then Turkey would no longer be Turkey.
- Bununla birlikte, eğer Türkiye AB'nin tüm gerekliliklerini yerine getirseydi, o zaman Türkiye artık Türkiye olmazdı.
- There is therefore no longer any reason to delay the ratification of this Treaty any longer.
- Dolayısıyla bu Antlaşmanın onaylanmasını daha fazla geciktirmek için artık hiçbir neden kalmamıştır.
- The situation is no longer sustainable.
- Bu durum artık sürdürülebilir değildir.
- That is no longer possible.
- Bu artık mümkün değil.
- It was clear that we can no longer take a passive approach.
- Artık pasif bir yaklaşım benimseyemeyeceğimiz açıktı.
- It is no longer pursuing a military solution but a political one.
- Artık askeri değil siyasi bir çözüm peşinde.
- Is there not already a risk when, for example, in the United Kingdom, dialysis is no longer funded after the age of 75?
- Örneğin Birleşik Krallık'ta 75 yaşından sonra diyalizin artık finanse edilmemesi zaten bir risk değil mi?
- Unfortunately, he is no longer here, but could someone please tell him that exactly the same rules apply.
- Maalesef kendisi artık burada değil ama lütfen birisi ona aynı kuralların geçerli olduğunu söyleyebilir mi?
- It will no longer be permitted to feed animals on protein derived from animals of the same species.
- Artık hayvanların aynı türden hayvanlardan elde edilen proteinle beslenmesine izin verilmeyecektir.
- People no longer want this kind of Europe.
- İnsanlar artık bu tür bir Avrupa istemiyor.
- There is now, no longer, any substantial difference between national and European interests.
- Artık ulusal ve Avrupa menfaatleri arasında önemli bir fark kalmamıştır.
- If block 1 is adopted, block 2 will no longer apply.
- Eğer 1. blok kabul edilirse, 2. blok artık geçerli olmayacaktır.
- Noble intentions and fine words on paper are no longer enough.
- Soyluca niyetler ve kağıt üzerindeki hoş sözler artık yeterli değil.
- Anyone who was present at the peace talks in Japan can no longer safely enter Indonesia.
- Japonya'daki barış görüşmelerine katılan hiç kimse artık Endonezya'ya güvenli bir şekilde giremiyor.
- There is no longer an iron curtain.
- Artık bir demir perde yok.
- These ships are owned by the United States military administration and are no longer in operation.
- Bu gemiler Birleşik Devletler askeri yönetimine aittir ve artık faaliyette değildir.
- Some countries that have been doubting this over the years, including my own, clearly no longer doubt this.
- Benim ülkem de dahil olmak üzere, yıllardır bu konuda şüphe duyan bazı ülkelerin artık bu konuda şüpheleri kalmamıştır.
- They can no longer be expelled, nor can their situation be regularised.
- Artık ne sınır dışı edilebilirler ne de durumları düzenli hale getirilebilir.
- It is now clear that he no longer does that.
- Artık bunu yapmadığı çok açık.
- We no longer have surplus mountains.
- Artık fazla dağlarımız yok.
- There will no longer be an independent ex ante control of the agencies.
- Artık ajanslar üzerinde bağımsız bir ex ante kontrol olmayacaktır.
- Increased large-scale irrigation is no longer possible.
- Büyük ölçekli sulamanın arttırılması artık mümkün değil.
- Thanks to Nice, the institutional barrier can no longer be invoked.
- Nice sayesinde kurumsal engel artık ortadan kalktı.
- But I no longer have any such fears.
- Ancak benim artık böyle bir korkum yok.
- Women must no longer solely be regarded as mothers, no matter how important their role in bringing up children may be.
- Çocukların yetiştirilmesindeki rolleri ne kadar önemli olursa olsun, kadınlar artık sadece anne olarak görülmemelidir.
- They no longer fulfil their purpose.
- Artık amaçlarını yerine getiremezler.
- The monopoly on making legislative proposals will rest with people who can no longer be elected.
- Yasa teklifinde bulunma tekeli artık seçilemeyecek olan kişilerin elinde olacaktır.
- Even algorithms in computer programs would no longer be freely available.
- Bilgisayar programlarındaki algoritmalar bile artık serbestçe kullanılamayacaktır.
- The slowest must no longer be allowed to set the pace.
- En yavaş olanın hızını belirlemesine artık izin verilmemelidir.
- We are no longer just speaking about industrial companies, which is good.
- Artık sadece sanayi şirketlerinden bahsetmiyoruz, ki bu iyi bir şey.
- It no longer spoke of minorities at all, other than religious minorities.
- Artık dini azınlıklar dışında azınlıklardan hiç bahsetmiyordu.
- The Member States can no longer hide behind the argument that we would have to wait until 2006.
- Üye Devletler artık 2006 yılına kadar beklememiz gerektiği argümanının arkasına saklanamazlar.
- If the mission is closed, this reporting will no longer be possible.
- Görev kapatılırsa, bu raporlama artık mümkün olmayacaktır.
- We want unrestricted participation, no longer to be cared for outside society in the way we once were.
- Sınırsız katılım istiyoruz, artık bir zamanlar olduğu gibi toplumun dışında bakılmak istemiyoruz.
- The European Union can no longer be content just to express good intentions faced with such a situation.
- Avrupa Birliği böyle bir durum karşısında artık sadece iyi niyetini ifade etmekle yetinemez.
- In this model, the Council no longer fulfils an independent decision-making role.
- Bu modelde Konsey artık bağımsız ve karar verici bir rol üstlenmemektedir.
- Those who were communist no longer are, and are not defending any communist dictatorships.
- Komünist olanlar artık komünist değiller ve hiçbir komünist diktatörlüğü savunmuyorlar.
- Coffee sector workers are no longer able to make a living from production.
- Kahve sektörü çalışanları artık geçimlerini üretimden sağlayamamaktadır.
- Perhaps we should no longer do that so often.
- Belki de artık bunu bu kadar sık yapmamalıyız.
- The question is no longer whether, but when, the United States will take part.
- Artık soru ABD'nin katılıp katılmayacağı değil, ne zaman katılacağıdır.
- Obviously this will no longer be necessary.
- Belli ki bu artık gerekli olmayacak.
- Public opinion would no longer accept it.
- Kamuoyu artık bunu kabul etmeyecektir.
- Mind you, the size of the fish is no longer an issue; all the fauna on the seabed are being wiped out.
- Dikkatinizi çekerim, balıkların büyüklüğü artık bir mesele değil; deniz dibindeki tüm fauna yok ediliyor.
- No longer should the public bear the burden of clean-up costs when often the polluter has walked away.
- Çoğu zaman kirleten çekip gitmişken, temizleme masraflarının yükünü artık kamu üstlenmemelidir.
- Which means that the other question no longer applies.
- Bu da diğer sorunun artık geçerli olmadığı anlamına gelmektedir.
- Cultural creation is no longer the art created either collectively by society or by gifted people.
- Kültürel yaratım artık toplum tarafından kolektif olarak ya da yetenekli kişiler tarafından yaratılan sanat değildir.
- Today, packaging is recycled all over Europe and no longer only in central and northern European countries.
- Bugün ambalajlar artık sadece orta ve kuzey Avrupa ülkelerinde değil tüm Avrupa'da geri dönüştürülmektedir.
- The traditional family is no longer the norm.
- Geleneksel aile artık norm değil.
- No longer should the public bear the burden of clean-up costs when often the polluter has walked away.
- Çoğu zaman kirleten çekip gitmişken temizleme masraflarının yükünü artık kamu üstlenmemelidir.
- Aid which is likely to enhance the fishing power of fleets is no longer acceptable.
- Filoların avlanma gücünü arttırması muhtemel yardımlar artık kabul edilemez.
- The judges are, admittedly, no longer military men, but there is a massive military presence in the courtroom.
- Kuşkusuz yargıçlar artık asker değil ancak mahkeme salonunda büyük bir askeri varlık var.
- We can no longer turn a blind eye to these acts, which threaten the democratic future of our societies.
- Toplumlarımızın demokratik geleceğini tehdit eden bu eylemleri artık görmezden gelemeyiz.
- It is clearly no longer suited to the requirements of a modern, multinational organisation.
- Artık modern, çok uluslu bir organizasyonun gerekliliklerine uygun olmadığı açıktır.
- The Belgian Finance Minister supports this demand, and even the German Finance Minister no longer rejects it outright.
- Belçika Maliye Bakanı bu talebi destekliyor ve Alman Maliye Bakanı bile artık bunu açıkça reddetmiyor.
- So that the question is no longer whether the Taliban are violating human rights, but what conclusions must be drawn.
- Böylece soru artık Taliban'ın insan haklarını ihlal edip etmediği değil, hangi sonuçlara varılması gerektiğidir.
- Today, packaging is recycled all over Europe and no longer only in central and northern European countries.
- Bugün ambalajlar artık sadece orta ve kuzey Avrupa ülkelerinde değil, tüm Avrupa'da geri dönüştürülmektedir.
- Those who are unwilling to accept this are no longer welcome here.
- Bunu kabul etmek istemeyenlerin artık burada yeri yoktur.
- It was clear that we can no longer take a passive approach.
- Artık pasif bir yaklaşım sergileyemeyeceğimiz açıktı.
- It is no longer possible to monitor or verify this in many European countries.
- Birçok Avrupa ülkesinde bunu izlemek ya da doğrulamak artık mümkün değil.
- The EU can no longer, then, hide behind the Americans.
- O halde AB artık Amerikalıların arkasına saklanamaz.
- Security is no longer guaranteed.
- Güvenlik artık garanti altında değil.
- It cannot be a body which just gives advice and is then disbanded and no longer involved.
- Sadece tavsiye veren ve daha sonra dağılan ve artık dahil olmayan bir organ olamaz.
- It is, then, no longer specifically protected, as it ought to be according to American legislation.
- O halde Amerikan mevzuatına göre olması gerektiği gibi, artık özel olarak korunmamaktadır.
- There will no longer be external, independent control of the agencies.
- Artık ajanslar üzerinde dışarıdan bağımsız bir kontrol olmayacak.
- Excessive national targets no longer distort the market.
- Aşırı ulusal hedefler artık piyasayı bozmuyor.
- The countries described as 'the axis of evil' no longer had anything to do with international terrorism.
- Şer odakları' olarak tanımlanan ülkelerin artık uluslararası terör ile hiçbir ilgisi kalmamıştır.
- Ageing is, however, no longer essentially a problem peculiar to developing countries.
- Bununla birlikte, yaşlanma artık esasen gelişmekte olan ülkelere özgü bir sorun değildir.
- It introduces a clause for the exhaustion of stocks of products no longer conforming to the directive.
- Direktife artık uygun olmayan ürünlerin stoklarının tüketilmesi için bir madde getirmektedir.
- This issue can no longer be ignored by Parliament, the Council or the Commission.
- Bu konu artık Parlamento, Konsey ya da Komisyon tarafından görmezden gelinemez.
- The suggestions are appropriate but France believes that it no longer has the strength to push them forward.
- Öneriler yerinde ancak Fransa artık bunları ileri götürecek güce sahip olmadığına inanıyor.
- In law, the Commission is no longer obliged even to listen to Parliament.
- Hukuken Komisyon artık Parlamentoyu dinlemek zorunda bile değildir.
- No longer am I blue, but now I am green.
- Artık mavi değil, yeşilim.
- Many goods no longer reach high street shelves as retailers sell merchandise directly to the black market.
- Perakendeciler malları doğrudan karaborsaya sattığı için birçok mal artık ana cadde mağaza raflarına ulaşmıyor.
- Sorry space rangers, this ride is no longer in service.
- Üzgünüm uzay korucuları, bu araç artık kullanımda değil.
- Sorry space rangers, this ride is no longer in service.
- Üzgünüm uzay bekçileri, bu araç artık hizmet vermiyor.
- It is no longer a dream for children to play under green trees.
- Artık çocuklar için yemyeşil ağaçların altında oynamak hayal değil.
- It is no longer a dream for children to play under green trees.
- Çocuklar için yemyeşil ağaçların altında oyun oynayabilmek artık bir hayal değil.
- I am no longer on the earth, but on another planet.
- Artık dünyada değilim, başka bir gezegendeyim.
- Proteins and enzymes break down outside this range and can no longer function.
- Proteinler ve enzimler bu aralığın dışında parçalanır ve artık işlevlerini yerine getiremezler.
- No longer am I blue, but now I am green.
- Artık mavi değilim ama artık yeşilim.
- Mobile marketing is no longer a fad; it is here to stay.
- Çevrimiçi pazarlama artık geçici bir furya değil; kalıcı olarak burada.
- I no longer eat breakfast, no need to.
- Artık kahvaltı yapmıyorum, gerek yok.
- The truth is now out there and you can no longer hide.
- Gerçek artık ortaya çıktı, artık saklanamazsın.
- It is no longer a dream for children to play under green trees.
- Çocukların yemyeşil ağaçların altında oynaması artık hayal değil.
- I no longer eat breakfast, no need to.
- Artık kahvaltı yapmıyorum, buna da gerek yok.
- Mobile marketing is no longer a fad; it is here to stay.
- Mobil pazarlama artık gelip geçici bir moda değil; hep bizlerle kalacak.
- The language is no longer being learned as the mother tongue by children in the home.
- Dil artık evde çocuklar tarafından anadil olarak öğrenilmiyor.
- The fearful victims run to a witch doctor, who administers yogurt and herbs and tells them they are no longer pregnant.
- Korku içindeki kurbanlar, yoğurt ve şifalı otlar veren ve artık hamile olmadıklarını söyleyen bir büyücü hekime koşuyor.
- I am no longer on the earth, but on another planet.
- Artık dünyada değil, başka bir gezegendeyim.
- Java has a good garbage collector that removes objects when they are no longer referenced.
- Java, nesnelere artık başvurulmadığında onları kaldıran iyi bir çöp toplayıcıya sahiptir.
- Mobile marketing is no longer a fad; it is here to stay.
- Mobil pazarlama artık geçici bir heves değil; kalıcı olma yolunda.
- Britain is no longer a world power.
- İngiltere artık küresel bir güç değil.
- The truth is now out there and you can no longer hide.
- Gerçek artık ortada ve artık saklanamazsınız.
- Since I'm no longer young, I can't do that anymore.
- Artık genç olmadığım için bunu yapamıyorum.
- Tom no longer goes out with Mary.
- Tom artık Mary ile çıkmıyor.
- You can never make the same mistake twice because the second time you make it, it's no longer a mistake, it's a choice.
- Aynı hatayı asla iki kez yapamazsınız çünkü ikinci kez yaptığınızda bu artık bir hata değil, bir seçimdir.
- I'm no longer needed here.
- Artık burada bana ihtiyaç yok.
- I no longer appreciate Tom.
- Ben artık Tom'u beğenmiyorum.
- Tom is no longer at home.
- Tom artık evde değil.
- Tom no longer does that.
- Tom artık bunu yapmıyor.
- There is no longer room for doubt.
- Artık şüpheye yer yok.
- I'm no longer working for Tom.
- Artık Tom için çalışmıyorum.
- He is no longer here.
- O artık burada değil.
- Tom no longer wants to go to Boston.
- Tom artık Boston'a gitmek istemiyor.
- It no longer seems to be a perfect circle.
- Artık mükemmel bir daire gibi görünmüyor.
- We're no longer working for them.
- Biz artık onlar için çalışmıyoruz.
- This word is no longer commonly used.
- Bu kelime artık yaygın olarak kullanılmamaktadır.
- He no longer works here.
- O artık burada çalışmıyor.
- Tom is no longer working with Mary.
- Tom artık Mary ile çalışmıyor.
- My grandfather no longer has a driver's license.
- Büyükbabamın artık bir ehliyeti yok.
- He's no longer interested in me.
- O artık benimle ilgilenmiyor.
- Tom no longer lives with me.
- Tom artık benimle yaşamıyor.
- Tom is no longer working for us.
- Tom artık bizim için çalışmıyor.
- You're no longer welcome in my house.
- Artık evime hoş gelmiyorsun.
- I'm no longer needed here.
- Artık burada gerekli değilim.
- I'm no longer a rookie.
- Ben artık bir çaylak değilim.
- Fortunately we are no longer young.
- Neyse ki artık genç değiliz.
- They don't use condoms because they are no longer worried about pregnancy.
- Prezervatif kullanmıyorlar çünkü artık hamilelikten endişe etmiyorlar.
- I no longer remember him.
- Artık onu hatırlamıyorum.
- Tom realized he was no longer needed.
- Tom artık kendisine ihtiyaç olmadığını fark etti.
- Fadil was convinced that Layla no longer wanted to kill him.
- Fadıl, Leyla'nın artık onu öldürmek istemediğine ikna olmuştu.
- Tom no longer trusts anyone.
- Tom artık kimseye güvenmiyor.
- He could no longer contain his anger.
- Artık öfkesini kontrol edemiyordu.
- He is no longer a child.
- O artık bir çocuk değil.
- I no longer need them.
- Artık onlara ihtiyacım yok.
- Tom is no longer my friend.
- Tom artık benim arkadaşım değil.
- With videogames, children no longer play board games.
- Video oyunları sayesinde çocuklar artık masa oyunu oynamıyor.
- She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar çok yandı ki çocukları artık onu tanıyamıyor.
- She is no longer my friend.
- O artık benim arkadaşım değil.
- My parents are no longer living.
- Ebeveynlerim artık yaşamıyor.
- Tom said that's no longer true.
- Tom bunun artık doğru olmadığını söyledi.
- Tom is no longer covered by his parents' health insurance.
- Tom artık ailesinin sağlık sigortası kapsamında değil.
- He could no longer restrain himself.
- Artık kendini tutamıyordu.
- He could no longer contain his anger.
- O artık öfkesini tutamadı.
- The battery was no longer working.
- Batarya artık çalışmıyordu.
- Tom is no longer with us.
- Tom artık bizimle değil.
- Lee no longer had a way to supply his troops in Petersburg.
- Lee'nin artık Petersburg'daki birliklerine ikmal yapmasının bir yolu yoktu.
- He no longer works here.
- Artık burada çalışmıyor.
- He is no longer a child.
- O artık çocuk değil.
- If you do that, we'll no longer be friends.
- Eğer bunu yaparsan, artık arkadaş olamayız.
- Such a ridiculous superstition no longer exists.
- Böyle saçma bir batıl inanç artık yok.
- Tom is no longer in Boston.
- Tom artık Boston'da değil.
- I'm no longer a rookie.
- Artık çaylak değilim.
- We're no longer working for Tom.
- Artık Tom için çalışmıyoruz.
- I no longer need to work.
- Artık çalışmaya ihtiyacım yok.
- Tom is no longer working.
- Tom artık çalışmıyor.
- He is no longer the shy boy he was.
- Artık eskisi gibi utangaç bir çocuk değil.
- You had better take into consideration that you are no longer young.
- Artık genç olmadığını dikkate alsan iyi olur.
- My grandfather no longer has a driver's license.
- Büyükbabamın artık ehliyeti yok.
- I no longer have any reason to do this.
- Artık bunu yapmak için hiçbir nedenim yok.
- He no longer speaks to his daughters.
- O artık kızlarıyla konuşmuyor.
- I'm no longer planning to do that.
- Artık onu yapmayı planlamıyorum.
- Tom knows Mary no longer has to do that.
- Tom, Mary'nin artık bunu yapmak zorunda olmadığını biliyor.
- I'm beginning to no longer understand you.
- Artık seni anlayamıyorum.
- Sami could stand it no longer.
- Sami artık buna dayanamadı.
- Tom and Mary are no longer together.
- Tom ve Mary artık birlikte değiller.
- Tom is no longer a member of this club.
- Tom artık bu kulübün bir üyesi değil.
- He once knew her, but they are no longer friends.
- Onu bir zamanlar tanıyordu ama artık arkadaş değiller.
- I'm no longer a teacher.
- Ben artık öğretmen değilim.
- Tom is no longer jealous.
- Tom artık kıskanç değil.
- I no longer want to offend anyone.
- Artık kimseyi kırmak istemiyorum.
- We are no longer young.
- Artık genç değiliz.
- Tom is no longer a teacher.
- Tom artık bir öğretmen değil.
- It no longer matters.
- Artık önemli değil.
- He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
- This grammatical construction is no longer in use.
- Bu dilbilgisel yapı artık kullanılmıyor.
- Their traditional life style no longer exists.
- Geleneksel yaşam tarzları artık yok.
- Tom no longer works as a cook.
- Tom artık aşçı olarak çalışmıyor.
- It no longer makes sense to do this.
- Bunu yapmak artık mantıklı değil.
- We can no longer be friends.
- Artık arkadaş olamayız.
- They closed down the ferry service since it was no longer economical.
- Artık ekonomik olmadığı için feribot seferlerini durdurdular.
- When a philosopher answers me, I no longer understand my question.
- Bir filozof bana cevap verdiğinde, ben artık sorumu anlamıyorum.
- I no longer teach French.
- Artık Fransızca öğretmiyorum.
- I can no longer trust Tom.
- Tom'a artık güvenemiyorum.
- Tom reminded Mary that they could no longer have children.
- Tom, Mary'ye artık çocuk sahibi olamayacaklarını hatırlattı.
- Tom is no longer planning to be here on Monday.
- Tom artık pazartesi günü burada olmayı planlamıyor.
- I no longer have anything to lose.
- Artık kaybedecek bir şeyim yok.
- I no longer love you; therefore, I am sad.
- Artık seni sevmiyorum; bu yüzden üzgünüm.
- Tom knew Mary was no longer in love with him.
- Tom, Mary'nin artık ona aşık olmadığını biliyordu.
- You can never make the same mistake twice because the second time you make it, it's no longer a mistake, it's a choice.
- Aynı hatayı asla iki kere yapmazsın, çünkü ikinci kez yaptığında artık o bir hata değil, seçimdir.
- The little house was no longer there.
- Küçük ev artık orada değildi.
- Tom can no longer do his job.
- Tom artık işini yapamıyor.
- He swore that he would no longer drink.
- Artık içmeyeceğine yemin etti.
- I told him his services were no longer required.
- Onun hizmetlerinin artık gerekli olmadığını söyledim.
- I no longer have a headache.
- Artık başım ağrımıyor.
- Tom is no longer jealous.
- Tom artık kıskanmıyor.
- Tom and Mary no longer see eye to eye.
- Tom ve Mary artık aynı fikirde değiller.
- This boat is no longer seaworthy.
- Bu tekne artık denize elverişli değil.
- I no longer like you.
- Artık senden hoşlanmıyorum.
- He is no longer at home.
- O artık evde değil.
- Tom could no longer hide his fear.
- Tom artık korkusunu saklayamadı.
- I can no longer remain silent.
- Artık sessiz kalamam.
- I told Tom he was no longer allowed to be here.
- Tom'a artık burada olmasına izin verilmeyeceğini söyledim.
- Tom is no longer here.
- Tom artık burada değil.
- Tom is no longer afraid.
- Tom artık korkmuyor.
- I no longer wish to be your husband.
- Artık senin kocan olmak istemiyorum.
- He's no longer my friend.
- O artık arkadaşım değil.
- London is no longer a city of fog.
- Londra artık bir sis şehri değil.
- Tom and Mary are no longer married to each other.
- Tom ve Mary artık birbirleriyle evli değiller.
- From time to time, I think about my mother who is no longer living.
- Zaman zaman, artık hayatta olmayan annemi düşünüyorum.
- Tom and Mary are no longer friends.
- Tom ve Mary artık arkadaş değiller.
- They no longer sell the product.
- Onlar artık ürünü satmıyorlar.
- That district is no longer a safe place to live in.
- O bölge artık yaşamak için güvenli bir yer değil.
- This is no longer relevant.
- Bu artık önemli değil.
- I'm sorry, but it's no longer available.
- Üzgünüm ama artık mevcut değil.
- I no longer care.
- Artık takmıyorum.
- I'm no longer listening.
- Artık dinlemiyorum.
- Your services are no longer required.
- Senin hizmetlerin artık gerekli değil.
- I no longer need a mother.
- Artık bir anneye ihtiyacım yok.
- I think this word is no longer used.
- Bence bu kelime artık kullanılmıyor.
- You're no longer part of my life.
- Artık hayatımın bir parçası değilsin.
- I can no longer trust her.
- Artık ona güvenemem.
- Greece can no longer pay off its debts.
- Yunanistan artık borçlarını ödeyemiyor.
- I'm no longer hungry.
- Artık aç değilim.
- It's sad that Tom is no longer with us.
- Tom'un artık bizimle olmaması üzücü.
- Tom is no longer planning to do that.
- Tom artık onu yapmayı planlamıyor.
- I'm no longer groggy.
- Artık sersem değilim.
- This is no longer an isolated problem.
- Bu artık münferit bir sorun değil.
- Tom no longer feels guilty.
- Tom artık kendini suçlu hissetmiyor.
- Dan was glad to hear that Linda no longer dated Matt.
- Dan Linda'nın artık Matt'le çıkmadığını duyduğuna memnun oldu.
- This is no longer relevant.
- Bu artık geçerli değil.
- I'm no longer groggy.
- Ben artık sersem değilim.
- I think this word is no longer in use.
- Bence bu kelime artık kullanılmıyor.
- My ex-husband no longer lives in this city.
- Eski kocam artık bu kentte yaşamıyor.
- He is no longer a boy.
- O artık bir çocuk değil.
- Some Westerners no longer believe that their soul exists and that they have eternal life.
- Bazı Batılılar artık ruhlarının var olduğuna ve sonsuz yaşama sahip olduklarına inanmıyor.
- Tom realized he was no longer in love with Mary.
- Tom artık Mary'ye aşık olmadığını fark etti.
- I thought Tom no longer needed to do that.
- Tom'un artık bunu yapmasına gerek yok sanıyordum.
- He can no longer wait.
- O artık bekleyemez.
- Tom no longer wished to be married.
- Tom artık evlenmek istemiyordu.
- Tom no longer studies French.
- Tom artık Fransızca okumuyor.
- I no longer love him.
- Artık onu sevmiyorum.
- Tom is no longer welcome in my house.
- Artık Tom'u evimde görmek istemiyorum.
- I told Tom he was no longer allowed to visit Mary in the hospital.
- Tom'a artık Mary'yi hastanede ziyaret edemeyeceğini söyledim.
- I'm no longer married to Tom.
- Artık Tom'la evli değilim.
- Tom is no longer living in Boston.
- Tom artık Boston'da yaşamıyor.
- From tomorrow, I will no longer smoke.
- Yarından itibaren artık sigara içmeyeceğim.
- Tom could no longer stand the pain.
- Tom artık acıya dayanamıyordu.
- That'll no longer be necessary.
- Bu artık gerekli olmayacak.
- He no longer lives here.
- O artık burada yaşamıyor.
- I no longer study French.
- Artık Fransızca çalışmıyorum.
- Sami is no longer a gang member.
- Sami artık bir çete üyesi değil.
- I'm no longer married.
- Ben artık evli değilim.
- This sewage outlet is no longer in use.
- Bu kanalizasyon çıkışı artık kullanılmıyor.
- I'm no longer tired.
- Artık yorgun değilim.
- He was no longer dependent on his parents.
- Artık ailesine bağımlı değildi.
- Tom knew Mary no longer had to do that.
- Tom, Mary'nin artık bunu yapmak zorunda olmadığını biliyordu.
- Tom is no longer living here.
- Tom artık burada yaşamıyor.
- Don't talk to me because I'm no longer talking to you.
- Benimle konuşma çünkü artık seninle konuşmuyorum.
- Why does she no longer reply to me?
- O neden artık bana cevap vermiyor?
- My computer no longer boots up.
- Bilgisayarım artık açılmıyor.
- That's no longer so.
- Artık öyle değil.
- Tom can no longer live here.
- Tom artık burada yaşayamaz.
- You are no longer a child.
- Artık çocuk değilsin.
- One advantage of being old is that you no longer desire all the things that you couldn't afford to buy when you were young.
- Yaşlı olmanın bir avantajı, gençken satın almaya gücünüzün yetmediği şeyleri artık istememenizdir.
- Tom can no longer walk without a cane.
- Tom artık baston olmadan yürüyemiyor.
- A talking dictionary is no longer a fantasy.
- Konuşan bir sözlük artık hayal değil.
- I told Tom he was no longer allowed to be here.
- Tom'a artık burada bulunmasına izin verilmediğini söyledim.
- We're no longer living in the stone age.
- Artık taş devrinde yaşamıyoruz.
- Tom and Mary are no longer on speaking terms.
- Tom ve Mary artık konuşmuyorlar.
- He's no longer interested in me.
- Artık benimle ilgilenmiyor.
- Tom and Mary are no longer friends.
- Tom ve Mary artık arkadaşlar değiller.
- We're sorry but this video is no longer available.
- Üzgünüz ama bu videoya artık ulaşılamıyor.
- That store no longer sells cosmetics.
- O mağaza artık kozmetik satmıyor.
- I'm no longer starving.
- Ben artık açlıktan ölmüyorum.
- I'm afraid that's no longer possible.
- Korkarım bu artık mümkün değil.
- Breast self-examinations are no longer recommended by doctors.
- Kendi kendine meme muayenesi artık doktorlar tarafından tavsiye edilmemektedir.
- That's no longer possible.
- Bu artık mümkün değil.
- I no longer live here.
- Artık burada yaşamıyorum.
- She used to keep a diary, but she no longer does.
- O, bir günlük tutardı, ama artık tutmuyor.
- Once we are dead, we are no longer dying.
- Bir defa öldüğümüzde artık ölmüyoruz.
- It's no longer pitch black outside.
- Dışarısı artık zifiri karanlık değil.
- Tom could no longer stand the pain.
- Tom artık acıya dayanamadı.
- I no longer need your help.
- Artık yardımınıza ihtiyacım yok.
- I no longer need them.
- Onlara artık ihtiyacım yok.
- His arrogance is no longer tolerable.
- Onun kibri artık katlanılır değil.
- Germany no longer had to fight an enemy on two fronts.
- Almanya artık iki cephede birden düşmanla savaşmak zorunda değildi.
- I think this word is no longer in use.
- Sanırım bu kelime artık kullanılmıyor.
- Are you no longer in pain?
- Artık acı çekmiyor musun?
- Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirkette değil.
- The law is no longer in force.
- Kanun artık yürürlükte değil.
- I can no longer take care of myself.
- Artık kendime bakamam.
- I'm no longer a man, but a monster!
- Ben artık bir insan değilim, bir canavarım!
- Tom no longer has to do that.
- Tom artık bunu yapmak zorunda değil.
- We no longer sell that here.
- Artık burada satmıyoruz.
- That's no longer necessary.
- Bu artık gerekli değil.
- Sixty percent of Europeans can no longer see the Milky Way.
- Avrupalıların yüzde altmışı artık Samanyolu'nu göremiyor.
- Tom is no longer our prime suspect.
- Tom artık baş şüphelimiz değil.
- Tom knew he no longer needed to do that.
- Tom artık onun bunu yapmasına gerek olmadığını biliyordu.
- I can no longer trust them.
- Artık onlara güvenemem.
- I can no longer stand the cold.
- Artık soğuğa dayanamıyorum.
- I'm no longer afraid of him.
- Artık ondan korkmuyorum.
- Tom and Mary no longer see eye to eye.
- Tom ve Mary artık görüşmüyorlar.
- Tom no longer lives with his parents.
- Tom artık ailesiyle yaşamıyor.
- Dan felt like his mother no longer wanted him.
- Dan annesinin artık onu istemediğini düşünüyordu.
- I'm no longer afraid of snakes.
- Artık yılanlardan korkmuyorum.
- The river is no longer as clean as it used to be.
- Nehir artık eskisi kadar temiz değil.
- I am no longer able to handle the chest pain.
- Artık göğüs ağrısı ile başa çıkamıyorum.
- Tom and Mary are no longer together.
- Tom ve Mary artık birlikte değil.
- You can no longer hurt me.
- Artık bana zarar veremezsin.
- Tom is no longer a patient here.
- Tom artık burada hasta değil.
- That'll no longer be necessary.
- O artık gerekli olmayacak.
- When I reached the classroom, she was no longer there.
- Sınıfa vardığımda o artık orada değildi.
- If you do that, we'll no longer be friends.
- Eğer onu yaparsan artık arkadaş olmayacağız.
- I no longer remember the song's melody.
- Şarkının melodisini artık hatırlamıyorum.
- He's no longer my friend.
- O artık benim arkadaşım değil.
- This is no longer true.
- Bu artık doğru değil.
- The ban is no longer taken seriously by anyone.
- Yasak hiç kimse tarafından kale alınmıyor artık.
- Fortunately we are no longer young.
- Çok şükür artık genç değiliz.
- I no longer care.
- Artık umurumda değil.
- I'm no longer your assistant.
- Artık senin asistanın değilim.
- I no longer wish to be a part of this project.
- Artık bu projenin bir parçası olmak istemiyorum.
- I no longer want that.
- Artık onu istemiyorum.
- He no longer speaks to his daughters.
- Artık kızlarıyla konuşmuyor.
- You are no longer a child.
- Artık bir çocuk değilsin.
- You're no longer allowed to speak.
- Artık konuşmaya izinli değilsin.
- It's no longer necessary.
- Artık gerekli değil.
- I no longer love you.
- Artık seni sevmiyorum.
- The law is no longer in force.
- Yasa artık yürürlükte değil.
- Tom is no longer a student here.
- Tom artık burada öğrenci değil.
- The ban is no longer taken seriously by anyone.
- Yasak artık hiç kimse tarafından ciddiye alınmıyor.
- I no longer believe that.
- Artık buna inanmıyorum.
- He is no longer in business.
- O, artık çalışmıyor.
- That no longer matters.
- Bunun artık bir önemi yok.
- They no longer felt a need to protest.
- Onlar artık bir protesto yapma ihtiyacı duymadı.
- Tom didn't know he no longer needed to do that.
- Tom artık bunu yapması gerekmediğini bilmiyordu.
- Tom is no longer a kid.
- Tom artık bir çocuk değil.
- I'm no longer in Boston.
- Artık Boston'da değilim.
- Tom no longer works as a teacher.
- Tom öğretmen olarak çalışmıyor artık.
- Tom can no longer walk without a cane.
- Tom artık bastonsuz yürüyemiyor.
- Tom is no longer a child.
- Tom artık bir çocuk değil.
- We no longer go to eat at the Indian restaurant.
- Biz artık Hint restoranında yemek yemeye gitmiyoruz.
- My grandfather no longer drives.
- Büyükbabam artık araba sürmüyor.
- You're no longer invited to my party.
- Artık partime davetli değilsin.
- Tom is no longer alive.
- Tom artık hayatta değil.
- They no longer sell the product.
- Artık ürünü satmıyorlar.
- I no longer need a loan.
- Artık krediye ihtiyacım yok.
- The threat no longer exists.
- Tehdit artık yok.
- My ex-husband no longer lives in this city.
- Eski kocam artık bu şehirde yaşamıyor.
- I'm no longer afraid.
- Artık korkmuyorum.
- Many rivers have been so polluted that they can no longer be used for drinking water.
- Birçok nehir o kadar çok kirlenmiş ki artık içme suyu için kullanılamıyorlar.
- I no longer believe anything you say.
- Artık söylediğin hiçbir şeye inanmıyorum.
- In the near future, space travel will no longer be just a dream.
- Yakın gelecekte uzay yolculuğu artık sadece bir hayal olmayacak.
- After he was injured in an accident, he could no longer walk.
- Bir kazada yaralandıktan sonra artık yürüyemiyordu.
- That which is no longer visible is easily forgotten.
- Artık görünmeyen şey kolayca unutulur.
- It's no longer safe here.
- Burası artık güvenli değil.
- My bank statement no longer comes in the mail, but it can be accessed online.
- Banka ekstrem artık postayla gelmiyor ama internetten ulaşılabiliyor.
- Tom is no longer a gang member.
- Tom artık çete üyesi değil.
- That's no longer true.
- Bu artık doğru değil.
- This no longer matters.
- Bu artık önemli değil.
- It's no longer possible to do that.
- Onu yapmak artık mümkün değil.
- The threat no longer exists.
- Tehlike artık mevcut değil.
- I know that he can no longer work.
- Artık çalışamayacağını biliyorum.
- Tom can no longer do the things he used to be able to do.
- Tom eskiden yapabildiği şeyleri artık yapamıyor.
- This grammatical construction is no longer in use.
- Bu gramer yapısı artık kullanılmıyor.
- They don't use condoms because they are no longer worried about pregnancy.
- Onlar prezervatif kullanmıyorlar çünkü artık hamilelik konusunda endişeli değiller.
- He can no longer wait.
- Artık bekleyemez.
- This can no longer be used.
- Bu artık kullanılamaz.
- About 80% of North Americans can no longer see the Milky Way because of light pollution.
- Kuzey Amerikalıların yaklaşık % 80'i ışık kirliliği nedeniyle artık Samanyolunu göremiyor.
- It's no longer pitch black outside.
- Artık dışarısı zifiri karanlık değil.
- Tom and Mary are no longer on speaking terms.
- Tom ve Mary artık konuşmuyor.
- Tom no longer despises Mary.
- Tom artık Mary'yi hor görmüyor.
- A voyage to the moon in a spaceship is no longer a dream.
- Bir uzay gemisinde aya yolculuk artık bir rüya değil.
- I think this word is no longer in use.
- Bence bu sözcük artık kullanımda değil.
- Tom thought he was no longer needed.
- Tom artık gerekli olmadığını düşündü.
- Tom knows Mary no longer wants to do that.
- Tom, Mary'nin artık bunu yapmak istemediğini biliyor.
- It's no longer necessary.
- Bu artık gerekli değil.
- The cut is no longer weeping and is starting to heal.
- Kesik artık iltihap akıtmıyor ve iyileşmeye başlıyor.
- I'm no longer afraid of dogs.
- Artık köpeklerden korkmuyorum.
- I'm no longer homeless.
- Ben artık evsiz değilim.
- I told him his services were no longer required.
- Ona artık hizmetlerine gerek olmadığını söyledim.
- It no longer seems to be a perfect circle.
- O, artık mükemmel bir daire gibi görünmüyor.
- I no longer need to work.
- Artık çalışmama gerek yok.
- I no longer need a loan.
- Artık bir krediye ihtiyacım yok.
- Tom no longer needs help.
- Tom'un artık yardıma ihtiyacı yok.
- Their traditional life style no longer exists.
- Onların geleneksel yaşam tarzı artık yok.
- He is no longer welcome here.
- O artık burada hoş karşılanmıyor.
- Tom no longer trusts Mary.
- Tom artık Mary'ye güvenmiyor.
- They no longer felt a need to protest.
- Artık protesto etme ihtiyacı hissetmiyorlardı.
- We no longer sell that here.
- Biz artık burada onu satmıyoruz.
- The figurative meaning is no longer in current use.
- Mecazi anlam artık güncel kullanımda değildir.
- Tom no longer works at the clinic.
- Tom artık klinikte çalışmıyor.
- Tom is no longer working here.
- Tom artık burada çalışmıyor.
- Tom is no longer married.
- Tom artık evli değil.
- Petrol is no longer a cheap fuel.
- Petrol artık ucuz bir yakıt değil.
- I can no longer trust him.
- Artık ona güvenemem.
- I'm no longer bored.
- Artık bıkkın değilim.
- I think this word is no longer in use.
- Bence bu sözcük artık kullanılmıyor.
- The battery was no longer working.
- Pil artık çalışmıyordu.
- I'm no longer afraid of spiders.
- Artık örümceklerden korkmuyorum.
- From time to time, I think about my mother who is no longer living.
- Arada sırada artık yaşamayan annemi düşünüyorum.
- The ban is no longer taken seriously by anyone.
- Yasak artık kimse tarafından ciddiye alınmıyor.
- That'll no longer work.
- Bu artık işe yaramayacak.
- Tom is no longer my student.
- Tom artık benim öğrencim değil.
- Dan no longer felt safe in his own house.
- Dan artık kendi evinde güvende hissetmiyordu.
- I'm no longer surprised by anything.
- Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.
- We are no longer living in the stone age.
- Artık taş devrinde yaşamıyoruz.
- Space travel is no longer a dream.
- Uzay yolculuğu artık bir hayal değil.
- Tom no longer seems to care.
- Tom artık umursuyor gibi görünmüyor.
- This store will no longer give plastic bags to its customers.
- Bu mağaza artık müşterilerine plastik poşet vermeyecek.
- I'm no longer homeless.
- Artık evsiz değilim.
- Tom no longer works as a cook.
- Tom artık bir aşçı olarak çalışmıyor.
- Tom is no longer your responsibility.
- Tom artık sizin sorumluluğunuzda değil.
- Tom no longer despises Mary.
- Tom artık Mary'yi küçümsemiyor.
- Tom knew he no longer needed to do that.
- Tom artık bunu yapmasına gerek olmadığını biliyordu.
- My bank statement no longer comes in the mail, but it can be accessed online.
- Benim banka ekstresi artık posta ile gelmiyor, ona ancak çevrim içi ulaşılabilir.
- Tom is no longer a boy.
- Tom artık bir çocuk değil.
- Tom and Mary are no longer in Boston.
- Tom ve Mary artık Boston'da değiller.
- I no longer love Tom.
- Tom'u artık sevmiyorum.
- Many rivers have been so polluted that they can no longer be used for drinking water.
- Birçok nehir o kadar kirlendi ki artık içme suyu olarak kullanılamıyor.
- After he was injured in an accident, he could no longer walk.
- O bir kazada yaralandıktan sonra, artık yürüyemiyordu.
- This boat is no longer seaworthy.
- Bu tekne artık denize dayanıklı değil.
- You're no longer children.
- Artık çocuk değilsiniz.
- It's sad that Tom is no longer with us.
- Tom'un artık aramızda olmaması üzücü.
- Why does she no longer reply to me?
- Neden artık bana yanıt vermiyor?
- I am no longer hungry.
- Artık aç değilim.
- Tom is no longer a suspect.
- Tom artık bir şüpheli değil.
- I no longer need it.
- Artık buna ihtiyacım yok.
- I can wait no longer.
- Artık bekleyemem.
- I no longer feel that way about you.
- Artık senin hakkında o şekilde hissetmiyorum.
- Great Britain is no longer in control of world politics.
- Büyük Britanya artık dünya siyasetini kontrol etmiyor.
- Layla could no longer breathe.
- Leyla artık nefes alamıyordu.
- His arrogance is no longer tolerable.
- Kibrine artık tahammül edilemiyor.
- I'm no longer afraid of Tom.
- Artık Tom'dan korkmuyorum.
- It apparently no longer exists.
- Görünüşe göre artık yok.
- I no longer want to hurt anyone.
- Artık kimseyi incitmek istemiyorum.
- I'm no longer working for them.
- Artık onlar için çalışmıyorum.
- Germany no longer had to fight an enemy on two fronts.
- Almanya artık bir düşmanla iki cephede savaşmak zorunda kaldı.
- I no longer wish to be your husband.
- Ben artık kocan olmak istemiyorum.
- We no longer go to eat at the Indian restaurant.
- Artık Hint restoranına yemeğe gitmiyoruz.
- I no longer want to offend anyone.
- Artık kimseyi gücendirmek istemiyorum.
- I'm no longer afraid of them.
- Artık onlardan korkmuyorum.
- I am no longer a child.
- Artık çocuk değilim.
- I no longer live in Boston.
- Artık Boston'da yaşamıyorum.
- This river is so polluted that fish can no longer live in it.
- Bu nehir o kadar kirli ki balıklar artık içinde yaşayamıyor.
- Tom no longer wants to go to Boston.
- Tom artık Boston'a gitmek istiyor.
- I can no longer take care of myself.
- Artık kendime bakamıyorum.
- Tom no longer works here.
- Tom artık burada çalışmıyor.
- He is no longer the shy boy he was.
- O artık eski utangaç çocuk değil.
- That no longer matters.
- O, artık önemli değil.
- Tom is no longer angry.
- Tom artık kızgın değil.
- I no longer want to visit Boston.
- Artık Boston'u ziyaret etmek istemiyorum.
- This summer resort is no longer as popular as it used to be.
- Bu sayfiye artık eskisi kadar popüler değil.
- Tom no longer works as a teacher.
- Tom artık öğretmenlik yapmıyor.
- I'm no longer working for him.
- Artık onun için çalışmıyorum.
- Don't talk to me because I'm no longer talking to you.
- Benimle konuşmayın çünkü artık sizinle konuşmuyorum.
- Dan will no longer bully me.
- Dan artık bana zorbalık yapmayacak.
- Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
- Tom'un artık alıştığı tarzda yaşamaya parası yetmez.
- He is no longer in business.
- Artık iş yapmıyor.
- I no longer have any reason to lie.
- Artık yalan söylemek için bir nedenim yok.
- Dan no longer felt safe in his own house.
- Dan artık kendi evinde kendini güvende hissetmiyordu.
- I know that he can no longer work.
- Artık onun çalışamayacağını biliyorum.
- We are no longer young.
- Biz artık genç değiliz.
- We're sorry but this video is no longer available.
- Maalesef bu video artık mevcut değil.
- He is no longer living here.
- Artık burada yaşamıyor.
- Tom says he's no longer interested in working as a professional musician.
- Tom artık profesyonel bir müzisyen olarak çalışmakla ilgilenmediğini söylüyor.
- I no longer believe it.
- Artık inanmıyorum.
- It no longer matters.
- Artık bir önemi yok.
- The cut is no longer weeping and is starting to heal.
- Kesik artık ağlamıyor ve iyileşmeye başlıyor.
- Tom is no longer working for Mary.
- Tom artık Mary için çalışmıyor.
- She is no longer what she used to be.
- O artık eskisi gibi değil.
- Dan will no longer bully me.
- Dan bana artık zorbalık etmeyecek.
- These days, kids no longer play in the street.
- Bugünlerde çocuklar artık sokakta oynamıyorlar.
- I no longer feel angry, just resigned.
- Artık kızgın hissetmiyorum, sadece boyun eğmiş hissediyorum.
- Dan was glad to hear that Linda no longer dated Matt.
- Dan, Linda'nın artık Matt'le çıkmadığını duyduğuna sevindi.
- I no longer work here.
- Artık burada çalışmıyorum.
- Once we are dead, we are no longer dying.
- Bir kez öldük mü, artık ölmeyiz.
- That's no longer allowed.
- Buna artık izin verilmiyor.
- He no longer lives here.
- Artık burada yaşamıyor.
- I can no longer find the Vivendi file.
- Vivendi dosyasını artık bulamıyorum.
- That's no longer a problem.
- Bu artık bir sorun değil.
- I'm no longer surprised by anything.
- Artık hiçbir şey beni şaşırtmıyor.
- Tom is no longer a student here.
- Tom artık burada bir öğrenci değil.
- When a philosopher answers me, I no longer understand my question.
- Bir filozof bana cevap verdiğinde, artık sorumu anlamıyorum.
- Tom no longer teaches French.
- Tom artık Fransızca öğretmiyor.
- I no longer feel that way about you.
- Artık sana karşı öyle hissetmiyorum.
- Tom realized he no longer needed to do that.
- Tom artık bunu yapmasına gerek olmadığını fark etti.
- Tom was convinced that Mary no longer loved him.
- Tom, Mary'nin artık onu sevmediğine ikna olmuştu.
- I can no longer fulfill my obligations.
- Artık yükümlülüklerimi yerine getiremiyorum.
- He is no longer a member of our club.
- Artık kulübümüzün bir üyesi değil.
- You're no longer my son.
- Artık benim oğlum değilsin.
- Tom didn't know he no longer needed to do that.
- Tom artık bunu yapması gerektiğini bilmiyordu.
- My grandfather no longer drives.
- Büyükbabam artık araba kullanmıyor.
- Tom is no longer planning to do that.
- Tom artık bunu yapmayı planlamıyor.
- I no longer have a home.
- Artık bir evim yok.
- It's good to know that Dan no longer dates Linda.
- Dan'ın artık Linda ile çıkmadığını bilmek iyi.
- This word is no longer commonly used.
- Bu kelime artık yaygın olarak kullanılmıyor.
- You're no longer a spring chicken.
- Artık toy bir piliç değilsin.
- Tom and Mary are no longer children.
- Tom ve Mary artık çocuk değiller.
- The battery was no longer working.
- Akü artık çalışmıyordu.
- Breast self-examinations are no longer recommended by doctors.
- Kendi kendine meme muayenesi artık doktorlar tarafından önerilmiyor.
- I can no longer trust Tom.
- Artık Tom'a güvenemiyorum.
- Tom is no longer interested in buying your car.
- Tom artık senin arabanı almakla ilgilenmiyor.
- Since he was injured in an accident, he could no longer walk.
- Bir kazada yaralandığı için artık yürüyemiyordu.
- I'm no longer your assistant.
- Ben artık asistanın değilim.
- I am no longer sleepy.
- Artık uykum yok.
- This is no longer for sale.
- Bu artık satılık değil.
- A voyage to the moon in a spaceship is no longer a dream.
- Uzay gemisiyle Ay'a yolculuk artık bir hayal değil.
- Tom became convinced that Mary no longer loved him.
- Tom, Mary'nin artık onu sevmediğine ikna oldu.
- I can no longer stand this noise.
- Artık bu gürültüye dayanamam.
- Tom is no longer a suspect.
- Tom artık şüpheli değil.
- Starting tomorrow, this e-mail address will no longer be valid.
- Yarından itibaren, bu e-posta adresi artık geçerli olmayacak.
- I'm no longer sleepy.
- Artık uykum yok.
- It's no longer available.
- O artık mevcut değil.
- You're no longer welcome in my house.
- Artık evimde istenmiyorsun.
- People no longer consider it strange for men to let their hair grow long.
- İnsanlar artık erkeklerin saçlarını uzatmasını garip karşılamıyor.
- You are no longer a mere child.
- Artık sadece bir çocuk değilsin.
- This is no longer funny.
- Bu artık komik değil.
- Your services are no longer required.
- Artık hizmetinize gerek yok.
- Tom is no longer a lazy child.
- Tom artık tembel bir çocuk değil.
- We're no longer children.
- Artık çocuk değiliz.
- The threat no longer exists.
- Tehdit artık mevcut değil.
- From now on, I will no longer smoke.
- Şu andan itibaren, artık sigara içmeyeceğim.
- I no longer need your help.
- Artık senin yardımına ihtiyacım yok.
- I no longer have any reason to lie.
- Artık yalan söylemek için herhangi bir nedenim yok.
- I can no longer continue to pretend that I love you.
- Artık seni seviyormuş gibi davranmaya devam edemem.
- I'm no longer angry at you.
- Artık sana kızgın değilim.
- My parents are no longer living.
- Ailem artık yaşamıyor.
- I'm no longer planning to do that.
- Artık bunu yapmayı planlamıyorum.
- Tom is no longer interested in buying your car.
- Tom artık arabanı almakla ilgilenmiyor.
- Tom no longer wished to be married.
- Tom artık evli olmak istemiyordu.
- I am no longer able to handle the chest pain.
- Artık göğüs ağrısıyla baş edemiyorum.
- It's no longer available.
- Artık mevcut değil.
- London is no longer a city of fog.
- Londra artık sisli bir şehir değil.
- There is no longer any room for doubt.
- Artık şüpheye yer yok.
- Tom is no longer covered by his parents' health insurance.
- Tom artık ebeveynlerinin sağlık sigortası kapsamında değil.
- I'm beginning to no longer understand you.
- Artık seni anlamamaya başlıyorum.
- Tom is no longer welcome in my house.
- Tom artık evimde hoş karşılanmıyor.
- Tom is no longer a student.
- Tom artık bir öğrenci değil.
- He was no longer dependent on his parents.
- O artık ebeveynlerine bağlı değil.
- About 80% of North Americans can no longer see the Milky Way because of light pollution.
- Kuzey Amerikalıların yaklaşık %80'i ışık kirliliği nedeniyle artık Samanyolu'nu göremiyor.
- It's no longer possible to do that.
- Bunu yapmak artık mümkün değil.
- That's no longer so.
- Bu artık öyle değil.
- I can wait for him no longer.
- Artık onu bekleyemem.
- Tom is no longer alone.
- Tom artık yalnız değil.
- He is no longer living here.
- O artık burada yaşamıyor.
- I told him his services were no longer required.
- Hizmetlerine artık gerek olmadığını ona söyledim.
- I told him his services were no longer required.
- Sunduğu hizmete artık ihtiyaç kalmadığını söyledim ona.
- Since I'm no longer young, I can't do that anymore.
- Artık genç olmadığım için, onu artık yapamam.
- I can no longer trust you.
- Artık sana güvenemem.
- He swore that he would no longer drink.
- O artık içmeyeceğine yemin etti.
- I'm no longer afraid of her.
- Artık ondan korkmuyorum.
- Yellow fever and smallpox were no longer a threat.
- Sarı humma ve çiçek hastalığı artık bir tehdit değildi.
- Tom no longer lives in Boston.
- Tom artık Boston'da yaşamıyor.
- I'm afraid that's no longer possible.
- Korkarım ki bu artık mümkün değil.
- That district is no longer a safe place to live in.
- O semt, yaşamak için artık güvenli bir yer değil.
- I no longer want to live in Boston.
- Artık Boston'da yaşamak istemiyorum.
- I'm no longer afraid of dogs.
- Ben artık köpeklerden korkmuyorum.
- Mary no longer wants to visit me.
- Mary artık beni ziyaret etmek istemiyor.
- She is no longer what she used to be.
- Artık eskisi gibi değil.
- You'll no longer remember such minor details after a month or two.
- Bir ya da iki ay sonra böyle küçük ayrıntıları artık hatırlamayacaksınız.
- Some Westerners no longer believe that their soul exists and that they have eternal life.
- Bazı Batılılar ruhlarının var olduğuna ve sonsuz yaşama sahip olduklarına artık inanmıyorlar.
- You're no longer allowed to speak.
- Artık konuşmana izin verilmiyor.
- Tom is no longer in pain.
- Tom artık acı çekmiyor.
- Tom is no longer amused.
- Tom artık eğlenmiyor.
- Tom no longer loves Mary.
- Tom artık Mary'yi sevmiyor.
- Tom is no longer the shy boy he once was.
- Tom artık eskiden olduğu o utangaç çocuk değil.
- Tom knows Mary and John are no longer together.
- Tom, Mary ve John'un artık birlikte olmadıklarını biliyor.
- To tell the truth, she no longer loves him.
- Doğruyu söylemek gerekirse, artık onu sevmiyor.
- He is no longer a member of our club.
- Artık bizim kulübün bir üyesi değil.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
- Artık kıt kanaat geçinmek zorunda kalmayacakları bir zamanı iple çekiyorlardı.
- Dan felt like his mother no longer wanted him.
- Dan annesi artık onu istemiyor gibi hissetti.
- These days, kids no longer play in the street.
- Bugünlerde çocuklar artık sokakta oynamıyor.
- I no longer believe it.
- Artık buna inanmıyorum.
- Tom can no longer help us.
- Tom artık bize yardım edemez.
- Tom is no longer studying French.
- Tom artık Fransızca çalışmıyor.
- Tom can no longer be a member of our committee.
- Tom artık komitemizin bir üyesi olamaz.
- I'm no longer married.
- Artık evli değilim.
- Tom reminded Mary that they could no longer have children.
- Tom Mary'ye artık çocukları olamayacağını hatırlattı.
- Layla could no longer breathe.
- Layla artık nefes alamıyordu.
- The word is no longer in use.
- Kelime artık kullanılmıyor.
- I no longer need someone.
- Artık birine ihtiyacım yok.
- I no longer want that.
- Artık istemiyorum.
- A trip to the Moon is no longer a dream.
- Ay'a yolculuk artık bir hayal değil.
- Tom is no longer afraid of the dark.
- Tom artık karanlıktan korkmuyor.
- I'm no longer starving.
- Artık açlıktan ölmüyorum.
- I no longer appreciate Tom.
- Tom'u artık takdir etmiyorum.
- This is no longer funny.
- Bu artık eğlenceli değil.
- The foxes that have been exposed to radiation in Chernobyl for twenty-nine years no longer fear humans and are willing to eat from their hands.
- Çernobil'de yirmi dokuz yıl boyunca radyasyona maruz kalan tilkiler artık insanlardan korkmuyor ve onların elinden yemek yemeye istekli.
- You're no longer my daughter.
- Artık benim kızım değilsin.
- We no longer need you.
- Artık sana ihtiyacımız yok.
- I'm no longer depressed.
- Artık depresyonda değilim.
- I thought Tom no longer needed to do that.
- Tom'un artık bunu yapması gerekmediğini sanıyordum.
- I no longer have the energy to talk.
- Artık konuşacak enerjim kalmadı.
- I no longer believe anyone.
- Artık kimseye inanmıyorum.
- We're no longer working for them.
- Artık onlar için çalışmıyoruz.
- I'm no longer bored.
- Artık sıkılmıyorum.
- That's no longer a problem.
- Artık bir sorun değil.
- Tom is no longer our prime suspect.
- Tom artık bizim birinci dereceden şüphelimiz değil.
- This summer resort is no longer as popular as it used to be.
- Bu yazlık tatil yeri artık eskisi kadar popüler değil.
- Sami could no longer hide his dirty little secret.
- Sami artık küçük kirli sırrını saklayamıyordu.
- Tom is no longer your responsibility.
- Tom artık senin sorumluluğunda değil.
- Tom no longer works as a teacher.
- Tom artık öğretmen olarak çalışmıyor.
- Tom and Mary are no longer here.
- Tom ve Mary artık burada değil.
- I no longer have any reason to do this.
- Artık bunu yapmak için bir nedenim yok.
- Tom and Mary are no longer in Boston.
- Tom ve Mary artık Boston'da değil.
- He is no longer welcome here.
- Artık burada istenmiyor.
- Mary is no longer my girlfriend.
- Mary artık benim kız arkadaşım değil.
- We're no longer in danger.
- Artık tehlikede değiliz.
- She used to keep a diary, but she no longer does.
- Eskiden günlük tutardı ama artık tutmuyor.
- The word is no longer in use.
- Bu kelime artık kullanılmıyor.
- A talking dictionary is no longer a fantasy.
- Konuşan sözlük artık bir fantezi değil.
- Tom no longer teaches here.
- Tom artık burada öğretmenlik yapmıyor.
- The king will no longer be able to catch us.
- Kral artık bizi yakalayamayacak.
- He has changed a lot, and he is no longer what he used to be.
- Çok değişti ve artık eskisi gibi değil.
- She is no longer my girlfriend.
- O artık benim kız arkadaşım değil.
- I no longer feel angry, just resigned.
- Artık kızgın hissetmiyorum, sadece yılgınım.
- Tom no longer lives with his parents.
- Tom artık ebeveynleriyle yaşamıyor.
- They closed down the ferry service since it was no longer economical.
- Artık ekonomik olmadığı için feribot servisini kapattılar.
- I no longer have the energy to talk.
- Artık konuşacak enerjim yok.
- I'm no longer afraid of you.
- Artık senden korkmuyorum.
- He once knew her, but they are no longer friends.
- O bir zamanlar onu tanıyordu ama onlar artık arkadaş değiller.
- He has changed a lot, and he is no longer what he used to be.
- O çok değişti ve o artık eskisi gibi değil.
- Dan no longer trusts Linda.
- Dan artık Linda'ya güvenmiyor.
- The liver is no longer functioning.
- Karaciğer artık çalışmıyor.
- I think this word is no longer used.
- Sanırım bu kelime artık kullanılmıyor.
- I'm no longer working for her.
- Artık onun için çalışmıyorum.
- You can no longer hurt me.
- Artık beni incitemezsin.
- Tom no longer has the energy to compete.
- Tom'un artık yarışacak enerjisi kalmadı.
- Mary is no longer the shy girl she once was.
- Mary artık eskisi gibi utangaç bir kız değil.
- Tom is no longer a gang member.
- Tom artık bir çete üyesi değil.
- The police no longer believe that Tom murdered Mary.
- Polis artık Tom'un Mary'yi öldürdüğüne inanmıyor.
- Tom and Mary are no longer here.
- Tom ve Mary artık burada değiller.
- I'm no longer a man, but a monster!
- Ben artık bir insan değilim ama bir canavarım.
- Tom became convinced that Mary no longer loved him.
- Tom Mary'nin artık onu sevmediğine ikna oldu.
- Starting tomorrow, this e-mail address will no longer be valid.
- Yarından itibaren bu e-posta adresi artık geçerli olmayacaktır.
- Mary is no longer the shy girl she once was.
- Mary artık bir zamanlar olduğu gibi utangaç kız değil.
- I no longer want to offend anyone.
- Kimseyi rencide etmek istemiyorum artık.
- I no longer remember Mary's smile.
- Mary'nin gülümsemesini artık hatırlamıyorum.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
- Artık kıt kanaat geçinmek zorunda olmayacakları zamanı dört gözle bekliyorlardı.
- He is no longer at home.
- Artık evde değil.
- I am no longer sleepy.
- Artık uykulu değilim.
- Just to remove any doubt, I no longer live with my parents.
- Şüphe kalmasın diye söylüyorum, artık ailemle yaşamıyorum.
- It's good to know that Dan no longer dates Linda.
- Dan'in artık Linda'yla çıkmadığını bilmek güzel.
- Tom thought he was no longer needed.
- Tom artık kendisine ihtiyaç olmadığını düşünüyordu.
- Tom no longer lives here.
- Tom artık burada yaşamıyor.
- When I reached the classroom, she was no longer there.
- Sınıfa ulaştığımda artık orada değildi.
- Tom no longer has to do that.
- Tom artık onu yapmak zorunda değil.
- Tom could no longer hide his fear.
- Tom artık korkusunu gizleyemiyordu.
- I can no longer remember the last time I met with my mother.
- Annemle en son ne zaman görüştüğümü artık hatırlamıyorum.
- He is no longer young.
- O artık genç değil.
- You are no longer a baby.
- Artık bir bebek değilsin.
Show More (821)
|