overseas - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
overseas yurtdışı adj.
  • The increase in overseas development aid to an EU average of 0.39% of gross national income is a positive step.
  • Yurtdışı kalkınma yardımlarının AB ortalaması olan gayri safi milli gelirin %0,39'una yükseltilmesi olumlu bir adımdır.
  • Steps should be taken immediately to freeze their overseas assets and to impose a travel ban.
  • Yurtdışındaki mal varlıklarının dondurulması ve seyahat yasağı getirilmesi için derhal adım atılmalıdır.
  • There must be an intensification of the hunt for looted assets held overseas by Mugabe and his cronies.
  • Mugabe ve yandaşları tarafından yurtdışında tutulan yağmalanmış varlıkların aranması yoğunlaştırılmalıdır.
Show More (15)
overseas yurt dışı adj.
  • Overseas subsidiaries are putting out top-of the-line products.
  • Yurt dışındaki bayiler birinci sınıf ürünleri piyasaya sürüyor.
  • Many young Japanese travel overseas these days.
  • Birçok genç Japon bugünlerde yurt dışına seyahat ediyor.
  • I lived overseas for ten years.
  • On yıl boyunca yurt dışında yaşadım.
Show More (15)
overseas denizaşırı adj.
  • Overseas investment is highly popular among young investors.
  • Denizaşırı ülkelere olan yatırımlar, genç yatırımcılar arasında oldukça popüler.
  • The cane-sugar rum sector provides almost 40 000 jobs in three of the four French overseas departments.
  • Şeker kamışı sektörü Fransa'nın dört denizaşırı bölgesinden üçünde yaklaşık 40.000 kişiye istihdam sağlamaktadır.
  • The Commission is also proposing, as overseas aid, to make a further contribution to the Global Health Fund.
  • Komisyon ayrıca denizaşırı yardım olarak Küresel Sağlık Fonuna daha fazla katkıda bulunmayı önermektedir.
Show More (7)
overseas denizaşırı ülkelerde adv.
  • He worked for 30 years overseas as an ambassador.
  • 30 yıl boyunca denizaşırı ülkelerde büyükelçi olarak çalıştı.
  • That concept germinated here and thrived overseas.
  • Bu kavram burada filizlendi ve denizaşırı ülkelerde gelişti.
  • Generally speaking, Japanese cars are popular overseas.
  • Genel olarak konuşursak, Japon arabaları denizaşırı ülkelerde popülerdir.
Show More (3)
overseas denizaşırı adv.
  • His large income makes it possible for him to travel overseas every year.
  • Yüksek geliri her yıl denizaşırı seyahat etmesini mümkün kılıyor.
  • A few years ago it would have been inconceivable for Japan to send troops overseas.
  • Birkaç yıl önce, Japonya'nın denizaşırı birlikler göndermesi akıl almazdı.
  • She never dreamed she'd meet him overseas.
  • Onunla denizaşırı bir yerde karşılaşacağını hiç hayal etmemişti.
Show More (0)
overseas denizaşırı ülkelerde bulunan adj.
  • My father has never been overseas until now.
  • Babam şimdiye kadar denizaşırı ülkelerde bulunmadı.
Show More (-2)