1 |
overseas |
yurtdışı |
adj. |
|
- Steps should be taken immediately to freeze their overseas assets and to impose a travel ban.
- Yurtdışındaki mal varlıklarının dondurulması ve seyahat yasağı getirilmesi için derhal adım atılmalıdır.
- There must be an intensification of the hunt for looted assets held overseas by Mugabe and his cronies.
- Mugabe ve yandaşları tarafından yurtdışında tutulan yağmalanmış varlıkların aranması yoğunlaştırılmalıdır.
- The increase in overseas development aid to an EU average of 0.39% of gross national income is a positive step.
- Yurtdışı kalkınma yardımlarının AB ortalaması olan gayri safi milli gelirin %0,39'una yükseltilmesi olumlu bir adımdır.
- On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill.
- Cuma akşamları, eşleri yurtdışında çalışan bir grup arkadaşımız Chuck's Bar and Grill'de buluşuyoruz.
- When you travel overseas, you usually need a passport.
- Yurtdışına seyahat ettiğinizde, genellikle bir pasaporta ihtiyacınız olur.
- His music has attained great popularity overseas.
- Müziği yurtdışında büyük popülerlik kazandı.
- Do you plan to go overseas?
- Yurtdışına gitmeyi düşünüyor musunuz?
- Japanese cars sell well overseas.
- Japon arabaları yurtdışında iyi satıyor.
- I heard that he was very experienced in overseas investments.
- Yurtdışı yatırımları konusunda çok deneyimli olduğunu duydum.
- They buy these goods cheaply overseas and then mark them up to resell at home.
- Bu malları yurtdışından ucuza alıyorlar ve sonra kendi ülkelerinde satmak için fiyatlarını yükseltiyorlar.
- That's why he did not go overseas to study.
- O yüzden okumak için yurtdışına gitmedi.
- A passport is usually necessary when you travel overseas.
- Yurtdışına seyahat ederken genellikle bir pasaport gereklidir.
- His colleague was transferred to an overseas branch.
- Meslektaşı yurtdışındaki birime tayin edildi.
- You can't travel overseas without a passport.
- Pasaport olmadan yurtdışına seyahat edemezsiniz.
- When you travel overseas, you usually need a passport.
- Yurtdışına seyahat ederseniz, genellikle bir pasaporta ihtiyacınız vardır.
- As far as I know, he has never been overseas.
- Bildiğim kadarıyla, hiç yurtdışına çıkmadı.
- My father plans to go overseas next week.
- Babam gelecek hafta yurtdışına gitmeyi planlıyor.
- Do you plan to go overseas?
- Yurtdışına gitmeyi mi planlıyorsun?
Show More (15)
|
2 |
overseas |
yurt dışı |
adj. |
|
- My father has never been overseas until now.
- Babam şimdiye kadar hiç yurt dışına çıkmadı.
- The cost of flying overseas has risen with the cost of fuel.
- Yurt dışına uçmanın maliyeti yakıt maliyetiyle birlikte arttı.
- Japanese cars sell well overseas.
- Japon arabaları yurt dışında iyi satılır.
- I want to go overseas.
- Yurt dışına gitmek istiyorum.
- My parents are travelling overseas for a week.
- Annemler bir haftalığına yurt dışına çıkıyorlar.
- Overseas subsidiaries are putting out top-of the-line products.
- Yurt dışındaki bayiler birinci sınıf ürünleri piyasaya sürüyor.
- Many young Japanese travel overseas these days.
- Birçok genç Japon bugünlerde yurt dışına seyahat ediyor.
- I lived overseas for ten years.
- On yıl boyunca yurt dışında yaşadım.
- The number of Japanese going overseas has been increasing year by year.
- Yurt dışına çıkan Japon sayısı yıldan yıla artmaktadır.
- She never dreamed she'd meet him overseas.
- Onunla yurt dışında tanışacağı hiç aklına gelmezdi.
- That's why he did not go overseas to study.
- Eğitim için yurt dışına gitmeme nedeni odur.
- Their colleague was transferred to an overseas branch.
- Onların meslektaşları bir yurt dışı şubesine transfer edildi.
- Overseas subsidiaries are putting out top-of the-line products.
- Yurt dışı şubeleri seçkin ürünler çıkarıyor.
- By studying overseas, students can come into contact with other manners and customs.
- Yurt dışında eğitim görerek, öğrenciler diğer davranış ve gelenekleri deneyimleyebilirlerbilirler.
- I was overseas at the time.
- O sırada yurt dışındaydım.
- His music has attained great popularity overseas.
- Onun müziği yurt dışında büyük bir popülerliğe ulaşmıştır.
- Our products sell well overseas.
- Ürünlerimiz yurt dışında iyi satılıyor.
- I lived overseas for ten years.
- Ben on yıl yurt dışında yaşadım.
Show More (15)
|
3 |
overseas |
denizaşırı |
adj. |
|
- The Commission is also proposing, as overseas aid, to make a further contribution to the Global Health Fund.
- Komisyon ayrıca denizaşırı yardım olarak Küresel Sağlık Fonuna daha fazla katkıda bulunmayı önermektedir.
- This is where issues connected to overseas and development aid will of course be of correspondingly great importance.
- Bu noktada denizaşırı ve kalkınma yardımlarıyla ilgili konular elbette büyük önem arz edecektir.
- The cane-sugar rum sector provides almost 40 000 jobs in three of the four French overseas departments.
- Şeker kamışı sektörü Fransa'nın dört denizaşırı bölgesinden üçünde yaklaşık 40.000 kişiye istihdam sağlamaktadır.
- His son-in-law was transferred to an overseas branch.
- Damadı denizaşırı bir şubeye transfer oldu.
- His colleague was transferred to an overseas branch.
- İş arkadaşı denizaşırı bir şubeye transfer edildi.
- Their colleague was transferred to an overseas branch.
- Meslektaşları denizaşırı bir şubeye transfer oldu.
- Overseas food exports are one of the mainstays of agribusiness.
- Denizaşırı gıda ihracatı, tarım ticaretinin temel dayanaklarından biridir.
- I'd like to make an overseas call.
- Denizaşırı bir telefon görüşmesi yapmak istiyorum.
- Overseas service here.
- Denizaşırı hizmet burada.
Show More (6)
|
4 |
overseas |
denizaşırı ülkelerde |
adv. |
|
- He goes overseas every year.
- Her yıl denizaşırı ülkelere gider.
- She didn't want him to go overseas.
- Denizaşırı ülkelere gitmesini istemedi.
- That concept germinated here and thrived overseas.
- Bu kavram burada filizlendi ve denizaşırı ülkelerde gelişti.
- Generally speaking, Japanese cars are popular overseas.
- Genel olarak konuşursak, Japon arabaları denizaşırı ülkelerde popülerdir.
- A few years ago it would have been inconceivable for Japan to send troops overseas.
- Birkaç yıl önce Japonya'nın denizaşırı ülkelere asker göndermesi düşünülemezdi.
Show More (2)
|
5 |
overseas |
denizaşırı |
adv. |
|
- She never dreamed she'd meet him overseas.
- Onunla denizaşırı bir yerde karşılaşacağını hiç hayal etmemişti.
- His large income makes it possible for him to travel overseas every year.
- Yüksek geliri her yıl denizaşırı seyahat etmesini mümkün kılıyor.
- A few years ago it would have been inconceivable for Japan to send troops overseas.
- Birkaç yıl önce, Japonya'nın denizaşırı birlikler göndermesi akıl almazdı.
Show More (0)
|
6 |
overseas |
denizaşırı ülkelerde bulunan |
adj. |
|
- My father has never been overseas until now.
- Babam şimdiye kadar denizaşırı ülkelerde bulunmadı.
Show More (-2)
|