overseas - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
overseas yurtdışı adj.
  • Steps should be taken immediately to freeze their overseas assets and to impose a travel ban.
  • Yurtdışındaki mal varlıklarının dondurulması ve seyahat yasağı getirilmesi için derhal adım atılmalıdır.
  • There must be an intensification of the hunt for looted assets held overseas by Mugabe and his cronies.
  • Mugabe ve yandaşları tarafından yurtdışında tutulan yağmalanmış varlıkların aranması yoğunlaştırılmalıdır.
  • The increase in overseas development aid to an EU average of 0.39% of gross national income is a positive step.
  • Yurtdışı kalkınma yardımlarının AB ortalaması olan gayri safi milli gelirin %0,39'una yükseltilmesi olumlu bir adımdır.
Show More (15)
overseas yurt dışı adj.
  • My father has never been overseas until now.
  • Babam şimdiye kadar hiç yurt dışına çıkmadı.
  • The cost of flying overseas has risen with the cost of fuel.
  • Yurt dışına uçmanın maliyeti yakıt maliyetiyle birlikte arttı.
  • Japanese cars sell well overseas.
  • Japon arabaları yurt dışında iyi satılır.
Show More (15)
overseas denizaşırı adj.
  • The Commission is also proposing, as overseas aid, to make a further contribution to the Global Health Fund.
  • Komisyon ayrıca denizaşırı yardım olarak Küresel Sağlık Fonuna daha fazla katkıda bulunmayı önermektedir.
  • This is where issues connected to overseas and development aid will of course be of correspondingly great importance.
  • Bu noktada denizaşırı ve kalkınma yardımlarıyla ilgili konular elbette büyük önem arz edecektir.
  • The cane-sugar rum sector provides almost 40 000 jobs in three of the four French overseas departments.
  • Şeker kamışı sektörü Fransa'nın dört denizaşırı bölgesinden üçünde yaklaşık 40.000 kişiye istihdam sağlamaktadır.
Show More (6)
overseas denizaşırı ülkelerde adv.
  • He goes overseas every year.
  • Her yıl denizaşırı ülkelere gider.
  • She didn't want him to go overseas.
  • Denizaşırı ülkelere gitmesini istemedi.
  • That concept germinated here and thrived overseas.
  • Bu kavram burada filizlendi ve denizaşırı ülkelerde gelişti.
Show More (2)
overseas denizaşırı adv.
  • She never dreamed she'd meet him overseas.
  • Onunla denizaşırı bir yerde karşılaşacağını hiç hayal etmemişti.
  • His large income makes it possible for him to travel overseas every year.
  • Yüksek geliri her yıl denizaşırı seyahat etmesini mümkün kılıyor.
  • A few years ago it would have been inconceivable for Japan to send troops overseas.
  • Birkaç yıl önce, Japonya'nın denizaşırı birlikler göndermesi akıl almazdı.
Show More (0)
overseas denizaşırı ülkelerde bulunan adj.
  • My father has never been overseas until now.
  • Babam şimdiye kadar denizaşırı ülkelerde bulunmadı.
Show More (-2)