|
- Parents need to be given more information on how these work and how trustworthy they are.
- Bunların nasıl çalıştığı ve ne kadar güvenilir oldukları konusunda ebeveynlere daha fazla bilgi verilmesi gerekiyor.
- It is parents themselves, indeed women themselves, who give their girls less pocket money than their boys.
- Kız çocuklarına erkek çocuklarından daha az cep harçlığı verenler ebeveynlerin, hatta kadınların kendileridir.
- I am happy to leave it to children's parents to decide about this issue.
- Bu konudaki kararı çocukların ebeveynlerine bırakmaktan mutluluk duyuyorum.
- Parents need to be given more information on how these work and how trustworthy they are.
- Ebeveynlere bunların nasıl çalıştığı ve ne kadar güvenilir oldukları konusunda daha fazla bilgi verilmelidir.
- And, thirdly, media education is needed not only for children but also for their parents.
- Üçüncü olarak, medya eğitimi sadece çocuklar için değil ebeveynleri için de gereklidir.
- This includes incest, attacks by children on their parents and vice versa.
- Buna ensest, çocukların ebeveynlerine saldırması ve bunun tersi de dâhildir.
- The educational choices which have to be made on this subject are the responsibility of parents and the family.
- Bu konuda yapılması gereken eğitim tercihleri ebeveynlerin ve ailenin sorumluluğundadır.
- Two hundred and fifty million children are regarded by their parents as an investment in their whole family's survival.
- İki yüz elli milyon çocuk, ebeveynleri tarafından tüm ailenin hayatta kalması için bir yatırım olarak görülüyor.
- Many of these parents have now decided to petition this Parliament.
- Bu ebeveynlerin çoğu şimdi Parlamento'ya dilekçe vermeye karar verdi.
- It is no wonder that most parents are opposed to the legalisation of cannabis.
- Ebeveynlerin çoğunun esrarın yasallaşmasına karşı çıkması şaşırtıcı değildir.
- Whatever his nationality, he has the right to live with his parents.
- Uyruğu ne olursa olsun, ebeveynleriyle birlikte yaşama hakkına sahiptir.
- Just as new parents in other types of work are entitled to leave, so too should Members of the European Parliament be.
- Nasıl ki diğer çalışma türlerinde yeni ebeveynlerin izin hakkı olduğu gibi, Avrupa Parlamentosu Üyelerinin de olmalıdır.
- The Rugmark Foundation is helping children whose parents work in carpet factories to obtain educational qualifications.
- Rugmark Vakfı, ebeveynleri halı fabrikalarında çalışan çocukların eğitim vasıfları kazanmalarına yardımcı oluyor.
- Many of these parents have now decided to petition this Parliament.
- Bu ebeveynlerin çoğu şimdi Parlamentoya dilekçe vermeye karar verdi.
- We also need to recognise that carers who are in work need leave provision, not just parents.
- Ayrıca, sadece ebeveynlerin değil, çalışan bakıcıların da izin hizmetine ihtiyacı olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
- The night before you put very pertinent questions to the parents.
- Bir gece önce ebeveynlere çok yerinde sorular yönelttiniz.
- What did those of our parents who lived in occupied countries 60 years ago do?
- Bundan 60 yıl önce işgal altındaki ülkelerde yaşayan ebeveynlerimiz ne yaptı?
- We also need to recognise that carers who are in work need leave provision, not just parents.
- Ayrıca sadece ebeveynlerin değil, çalışan bakıcıların da izne ihtiyacı olduğunu kabul etmeliyiz.
- Does 'family' mean father, mother, children, along with parents and grandparents?
- 'Aile' demek, baba, anne, çocuklar, ebeveynler ve büyük ebeveynler mi demek?
- Does 'family' mean father, mother, children, along with parents and grandparents?
- Aile', baba, anne, çocuklar, ebeveynler ve büyükanne ve büyükbabalar anlamına mı geliyor?
- Hearing the voices of bereaved parents in the public will help break down taboos.
- Yaslı ebeveynlerin seslerinin toplum içinde duyulması tabuların yıkılmasına yardımcı olacaktır.
- That can be hard for parents with more than one child.
- Birden fazla çocuğu olan ebeveynler için bu durum zor olabilir.
- Parents fight, the kid thinks that it is because of him.
- Ebeveynler kavga ediyor, çocuk bunun onun yüzünden olduğunu sanıyor.
- My parents are constantly arguing.
- Ebeveynlerim sürekli tartışıyor.
- I don't know if my parents are alive.
- Ebeveynlerimin hayatta olup olmadığını bilmiyorum.
- How long have your parents been married?
- Ebeveynlerin ne kadar süredir evli?
- I hope your parents are well.
- Umarım ebeveynlerin iyidir.
- Both of my parents were born in Boston.
- Ebeveynlerimin ikisi de Boston'da doğdu.
- My parents are out of town.
- Ebeveynlerim şehir dışında.
- Tom lives with his parents in a small house.
- Tom ebeveynleriyle birlikte küçük bir evde yaşıyor.
- Emily is going to visit her parents.
- Emily ebeveynlerini ziyarete gidiyor.
- My parents are divorced.
- Ebeveynlerim boşandı.
- Can either of your parents speak French?
- Ebeveynlerinden biri Fransızca konuşabiliyor mu?
- Parents who beat their children really make my blood boil.
- Çocuklarını döven ebeveynler gerçekten beni çok kızdırıyor.
- I would like you to meet my parents.
- Ebeveynlerimle tanışmanı isterim.
- I think my parents are hiding something from me.
- Bence ebeveynlerim benden bir şey saklıyor.
- Tom's parents were baffled.
- Tom'un ebeveynleri şaşırmıştı.
- My parents are quarreling.
- Ebeveynlerim tartışıyor.
- I take care of Tom when his parents are at work.
- Ebevenleri işteyken Tom'a ben bakarım.
- Apart from his parents, no one knows him very well.
- Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.
- Where are my parents?
- Ebeveynlerim nerede?
- He hates her parents.
- Ebeveynlerinden nefret eder.
- I wish my parents would let me do that.
- Keşke ebeveynlerim bunu yapmama izin verse.
- My parents hate her.
- Ebeveynlerim ondan nefret ediyor.
- The secret of longevity is to choose your parents carefully.
- Uzun ömürlü olmanın sırrı ebeveynlerini dikkatli seçmektir.
- Both my parents are musicians.
- Her iki ebeveynim de müzisyen.
- I wish more parents allowed their children to do things like this.
- Keşke daha fazla ebeveyn çocuklarının böyle şeyler yapmasına izin verse.
- My parents have gone out.
- Ebeveynlerim dışarı çıktı.
- How are your parents doing?
- Ebeveynlerin nasıl?
- He writes to his parents once a month.
- O ayda bir kez ebeveynlerine yazar.
- Have you told your parents about me?
- Ebeveynlerine benden bahsettin mi?
- You are fortunate to have such loving parents.
- Böyle sevgi dolu ebeveynlere sahip olduğunuz için şanslısınız.
- Parents need to encourage their children to read.
- Ebeveynler çocuklarını okumaya teşvik etmeli.
- The parents are playing a game with their children.
- Ebeveynler çocuklarıyla oyun oynuyorlar.
- Tom stole some alcohol from his parents and thought that they wouldn't notice.
- Tom ebeveynlerinden biraz alkol çaldı ve onların fark etmeyeceklerini düşündü.
- The parents, rather than the children, are to blame.
- Çocuklardan ziyade ebeveynler suçlu.
- If only I had listened to my parents!
- Keşke ebeveynlerimi dinleseydim.
- Tom is with his parents now.
- Tom şimdi ebeveynlerinin yanında.
- I promised my parents I wouldn't drink.
- Ebeveynlerime içmeyeceğime söz verdim.
- Her parents insisted that she spend the summer in prep school.
- Onun ebeveynleri onun yaz mevsimini hazırlık okulunda geçirmesini ısrar etti.
- The parents expected too much of their son.
- Ebeveynler oğullarından çok şey bekledi.
- She lives with her parents.
- O ebeveynleri ile birlikte yaşıyor.
- Tom's parents are missing.
- Tom'un ebeveynleri kayıp.
- Tom and Mary are good parents.
- Tom ve Mary iyi ebeveynler.
- The parents are criminals!
- Ebeveynler suçludur!
- Paul respects his parents.
- Paul ebeveynlerine saygı duyar.
- I want to introduce you to my parents next Saturday.
- Gelecek cumartesi seni ebeveynlerimle tanıştırmak istiyorum.
- The boy was accompanied by his parents.
- Çocuğa ebeveynleri tarafından eşlik edildi.
- Tom and Mary aren't my parents.
- Tom ve Mary benim ebeveynlerim değiller.
- Does Tom still rely on his parents?
- Tom, hala ebeveynlerinin eline mi bakıyor?
- He doesn't listen to his parents.
- O ebeveynlerini dinlemez.
- Parents are invited to attend.
- Ebeveynler katılmaya davet edildi.
- Tom doesn't get along with Mary's parents.
- Tom Mary'nin ebeveynleri ile iyi geçinmiyor.
- My parents were furious.
- Ebeveynlerim öfkeliydi.
- Parents work hard to develop, or instill, positive beliefs and values in their children.
- Ebeveynler çocuklarına olumlu inançlar ve değerler aşılamak veya geliştirmek için çok çalışırlar.
- Tom's parents were born outside Canada.
- Tom'un ebeveynleri Kanada'nın dışında doğdular.
- Parents aren't rational because love isn't rational.
- Ebeveynler mantıklı değiller, çünkü aşk mantıklı değil.
- I want to make more money than my parents.
- Ben ebeveynlerimden daha fazla para kazanmak istiyorum.
- I want to clean the house before my parents return.
- Ebeveynlerim dönmeden önce evi temizlemek istiyorum.
- Fadil told his parents he converted to Islam.
- Fadıl ebeveynlerine İslam'ı seçtiğini söyledi.
- Do you think parents should punish their children when they lie?
- Ebeveynlerin çocuklarını yalan söylediklerinde cezalandırmaları gerektiğini düşünüyor musun?
- Sami's parents were there.
- Sami'nin ebeveynleri oradaydı.
- We've gotten some complaints from some parents.
- Bazı ebeveynlerden bazı şikâyetler aldık.
- How old are your parents?
- Senin ebeveynlerin kaç yaşında?
- My parents cook for me.
- Ebeveynlerim benim için yemek pişirir.
- We have to take care of our parents.
- Ebeveynlerimizle ilgilenmek zorundayız.
- Introduce me to your parents when you feel ready.
- Kendini hazır hissettiğinde beni ebeveynlerinle tanıştır.
- Children often imitate their parents.
- Çocuklar genellikle ebeveynlerini taklit ederler.
- You must make your parents happy.
- Ebeveynlerini mutlu etmelisin.
- They aren't my parents.
- Onlar benim ebeveynlerim değiller.
- Tom's parents were both teachers.
- Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de öğretmendir.
- My parents don't approve of my girlfriend.
- Ebeveynlerim kız arkadaşımı onaylamıyorlar.
- Tom's parents adopted John a few months before they died.
- Tom'un ebeveynleri ölmeden birkaç ay önce John'u evlat edindiler.
- Our parents should be taken care of.
- Ebeveynlerimize göz kulak olunmalı.
- Now, he depends on his parents very much.
- Şu an ebeveynlerine çok bağımlı.
- My parents did not baptize me.
- Ebeveynlerim beni vaftiz etmedi.
- She lost both her parents.
- O, ebeveynlerinin her ikisini de kaybetti.
- He writes home to his parents at least once a month, no matter how busy he is.
- Ne kadar meşgul olursa olsun, ayda en az bir kez ebeveynlerine yazar.
- Are your parents alive?
- Ebeveynleriniz hayatta mı?
- Tom looked after Mary while her parents were out shopping.
- Tom ebeveynleri dışarıda alışveriş yapıyorken Mary ile ilgilendi.
- Parents teach children to speak, children teach parents to be silent.
- Ebeveynler çocuklara konuşmayı öğretir, çocuklar ebeveynlere sessiz olmayı öğretir.
- Where are your parents now?
- Ebeveynlerin şimdi nerede?
- My boyfriend still doesn't know my parents.
- Erkek arkadaşım hala ebeveynlerimi tanımıyor.
- I don't want to be a burden to my parents.
- Ebeveynlerime bir yük olmak istemiyorum.
- Tom lost his parents when he was young.
- Tom küçükken ebeveynlerini kaybetti.
- It's always the parents' fault.
- Her zaman ebeveynlerin hatasıdır.
- Some parents complained about the nude pictures in their children's textbooks.
- Bazı ebeveynler çocuklarının ders kitaplarındaki çıplak resimlerden şikayetçi.
- Tom doesn't have his parents' permission to do that.
- Tom'un onu yapması için ebeveynlerinin izni yok.
- The parents are criminals!
- Ebeveynleri suçlu!
- She is estranged from her parents.
- O, ebeveynlerinden uzaklaştı.
- Tom and Mary are both very devoted parents.
- Tom ve Mary çok özverili ebeveynlerdir.
- My parents got divorced when I was young.
- Ben gençken ebeveynlerim boşandı.
- Many parents take pride in their children.
- Birçok ebeveyn çocuklarıyla gurur duyar.
- Aren't you still living with your parents?
- Hala ebeveynlerinle yaşamıyor musun?
- Tom and Mary are very devoted parents.
- Tom ve Mary çok sadık ebeveynler.
- How tall are your parents?
- Ebeveynlerin ne kadar uzun?
- Until the age of 21, children love their parents; at 25 they judge them, afterwards they forgive them.
- 21 yaşına kadar, çocuklar ebeveynlerini severler; 25 yaşında onları yargılarlar, daha sonra onları bağışlarlar.
- Good parents are the best teachers.
- İyi ebeveynler en iyi öğretmenlerdir.
- Parents need a lot of patience.
- Ebeveynlerin çok sabırlı olması gerekir.
- I think that my parents like my sister more than me.
- Bence ebeveynlerim kardeşimi benden daha çok seviyor.
- Parents teach children to speak, children teach parents to be silent.
- Ebeveynler çocuklara konuşmayı, çocuklar da ebeveynlere susmayı öğretir.
- Do you still live with your parents?
- Hala ebeveynlerinle birlikte mi yaşıyorsun?
- He never goes against his parents.
- O asla ebeveynlerine karşı gelmez.
- My parents died in a traffic accident when I was thirteen years old.
- Ben on üç yaşındayken ebeveynlerimi bir trafik kazasında öldüler.
- He lives apart from his parents.
- Ebeveynlerinden ayrı yaşıyor.
- Teenagers are often embarrassed to be seen in public with their parents.
- Gençler genellikle ebeveynleriyle toplum içinde görünmekten utanırlar.
- Tom's parents wanted him to study harder.
- Tom'un ebeveynleri onun daha çok çalışmasını istedi.
- Tom is still living at home with his parents.
- Tom hâlâ ebeveynleriyle birlikte evde yaşıyor.
- Tom and Mary were bad parents.
- Tom ve Mary kötü ebeveynlerdi.
- John writes a letter to his parents once a month.
- John ebeveynlerine ayda bir mektup yazıyor.
- I think Tom has the right to get to know his birth parents.
- Tom'un doğum ebeveynlerini tanıma hakkı olduğunu düşünüyorum.
- If parents are fools, children will become thieves.
- Eğer ebeveynler aptalsa, çocuklar hırsız olur.
- I contacted my parents.
- Ebeveynlerimle temas kurdum.
- He is writing a letter to his parents now.
- O şimdi ebeveynlerine bir mektup yazıyor.
- Until the age of 21, children love their parents; at 25 they judge them, afterwards they forgive them.
- Çocuklar 21 yaşına kadar ebeveynlerini severler; 25 yaşında onları yargılarlar, sonra affederler.
- My parents aren't home right now.
- Ebeveynlerim şu an evde değil.
- Obey your parents.
- Ebeveynlerinize itaat edin.
- Do your parents speak English?
- Ebeveynlerin İngilizce konuşur mu?
- I have never known my real parents.
- Gerçek ebeveynlerimi hiç tanımadım.
- Your parents must be so proud of you.
- Ebeveynlerin seninle çok gurur duyuyor olmalı.
- How do parents do it?
- Ebeveynler bunu nasıl yapar?
- The boy made his parents happy.
- Çocuk, ebeveynlerini mutlu etti.
- She loves her parents a lot.
- O, ebeveynlerini çok seviyor.
- Parents are always worried about the future of their children.
- Ebeveynler her zaman çocuklarının geleceği hakkında endişeli.
- He answered his parents.
- O ebeveynlerine cevap verdi.
- Which of your parents do you take after in character?
- Karakter olarak hangi ebeveynine benziyorsun?
- I called Tom's parents.
- Tom'un ebeveynlerini aradım.
- Before you make a decision about your marriage, you should have a consultation with your parents.
- Evlilik ile ilgili bir karar vermeden önce, ebeveynlerine danışmalısın.
- Both of my parents are dead.
- Ebeveynlerimin her ikisi de öldü.
- Tom and I are Mary's parents.
- Tom ve ben Mary'nin ebeveynleriyiz.
- You should be more considerate of your parents.
- Ebeveynlerine karşı daha saygılı olmalısın.
- Tom's parents were born in Australia.
- Tom'un ebeveynleri Avustralya'da doğdu.
- Tom said his parents allow him to do whatever he wants.
- Tom, ebeveynlerinin istediği her şeyi yapmasına izin verdiğini söyledi.
- Tom and Mary are John's parents.
- Tom ve Mary, John'un ebeveynleri.
- Tom's parents weren't pleased.
- Tom'un ebeveynleri memnun değildi.
- When I woke up this morning, both of my parents had gone to work.
- Bu sabah uyandığımda, ebeveynlerimin her ikisi de işe gitmişti.
- Were either of your parents born in Australia?
- Ebeveynlerinizden biri Avustralya'da mı doğdu?
- I only speak French at home with my parents.
- Ebeveynlerimle evde sadece Fransızca konuşurum.
- You shouldn't talk to your parents like that.
- Ebeveynlerinle böyle konuşmamalısın.
- Mary made me swear not to tell her parents.
- Mary bana ebeveynlerine söylememem için yemin ettirdi.
- Parents were hopeful about the future.
- Ebeveynler gelecekten umutluydu.
- He often writes to his parents in Japan.
- O sık sık Japonya'daki ebeveynlerine yazar.
- Tom visits his parents every weekend.
- Tom her hafta sonu ebeveynlerini ziyaret eder.
- Tom spent the day with his parents.
- Tom günü ebeveynleri ile geçirdi.
- Some parents don't punish their children when they lie.
- Bazı ebeveynler yalan söylediklerinde çocuklarını cezalandırmazlar.
- It is important, in any age, to adore God and to respect one's parents.
- Allah'a tapmak ve ebeveynlere saygılı olmak her yaşta önemlidir.
- My parents don't know.
- Ebeveynlerim bilmiyor.
- You have to work for a living, unless your parents are rich.
- Ebeveynleriniz zengin değilse, geçiminizi sağlamak için çalışmak zorundasınız.
- Most parents see their own children as the best in the world.
- Çoğu ebeveyn kendi çocuklarını dünyanın en iyisi olarak görür.
- How are your parents getting along?
- Ebeveynleriniz nasıl geçiniyor?
- My parents don't let me do that.
- Ebeveynlerim bunu yapmama izin vermiyor.
- Your parents are back together.
- Ebeveynlerin tekrar bir aradalar.
- Tom told his parents that he had no homework.
- Tom ebeveynlerine ev ödevinin olmadığını söyledi.
- My parents are Spanish.
- Ebeveynlerim İspanyol.
- Why don't you ask your parents to buy you a car?
- Neden ebeveynlerinden sana bir araba almasını istemiyorsun?
- My parents are both doctors.
- Ebeveynlerimin her ikisi de doktor.
- Both of her parents are doctors.
- Her iki ebeveyni de doktor.
- The parents are responsible for the education of the children.
- Ebeveynler çocukların eğitiminden sorumludur.
- How old are her parents?
- Ebeveynleri kaç yaşında?
- Parents love their children.
- Ebeveynler çocuklarını severler.
- Both of Tom's parents died when he was very young.
- Tom'un iki ebeveyni de o çok küçükken öldü.
- My parents live in a big house.
- Ebeveynlerim büyük bir evde yaşıyor.
- I know who killed my parents.
- Ebeveynlerimi kimin öldürdüğünü biliyorum.
- His parents are saving for his college education.
- Onun ebeveynleri onun üniversite eğitimi için para biriktiriyor.
- My parents don’t like the way I dress.
- Ebeveynlerim giyinme tarzımı sevmiyor.
- Parents are usually concerned about their children's future.
- Ebeveynler genellikle kendi çocuklarının geleceği hakkında endişelidirler.
- Do you really think your parents will let you go to Boston by yourself?
- Ebeveynlerinin Boston'a tek başına gitmene izin vereceklerini gerçekten düşünüyor musun?
- Who are your parents?
- Senin ebeveynlerin kim?
- Both Tom's parents are deaf.
- Tom'un ebeveyninin ikisi de sağır.
- Most, if not all, parents want their children to be good.
- Hepsi olmasa da çoğu ebeveyn çocuklarının iyi olmasını ister.
- Don't you care what your parents think?
- Ebeveynlerinin ne düşündüğü umurunda değil mi?
- Tom is living on an allowance from his parents.
- Tom ebeveynlerinden aldığı harçlıkla yaşıyor.
- Tom couldn't forgive Mary for killing his parents.
- Tom, ebeveynlerini öldürdüğü için Mary'yi affedemedi.
- Neither of my parents went to college.
- Ebeveynlerimden hiçbiri üniversiteye gitmedi.
- I hope to see my parents tomorrow.
- Yarın ebeveynlerimi görmeyi umuyorum.
- Tom didn't marry the girl his parents wanted him to.
- Tom ebeveynlerinin evlenmesini istediği kızla evlenmedi.
- Tom only speaks French with his parents.
- Tom ebeveynleriyle sadece Fransızca konuşur.
- Tom's parents are Mary and John.
- Tom'un ebeveynleri Mary ve John'dur.
- My parents would never allow me to go to Boston with you.
- Ebeveynlerim seninle Boston'a gitmeme asla izin vermezdi.
- Children often blame themselves when their parents divorce.
- Çocuklar, ebeveynleri boşandığında genellikle kendilerini suçlarlar.
- I'll clean up the house before my parents come.
- Ebeveynlerim gelmeden önce evi temizleyeceğim.
- My parents told me to honor my elders.
- Ebeveynlerim büyüklerime saygı göstermemi söyledi.
- Tom moved home to be with his parents.
- Tom ebeveynleriyle birlikte olmak için eve taşındı.
- My parents wouldn't allow me to do that when I was your age.
- Ebeveynlerim senin yaşındayken onu yapmama izin vermezdi.
- His parents loved me.
- Onun ebeveynleri beni sevdi.
- This is a film all parents should watch.
- Bu tüm ebeveynlerin izlemesi gereken bir film.
- My parents have been married since before I was born.
- Ebeveynlerim ben doğmadan önce evlendiler.
- My parents are in Australia.
- Ebeveynlerim Avustralya'da.
- My girlfriend hasn't met my parents yet.
- Kız arkadaşım henüz ebeveynlerimle tanışmadı.
- My parents are no longer living.
- Ebeveynlerim artık yaşamıyor.
- Tom pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room.
- Tom, bitişik odadaki ebeveynlerinin ne konuştuğunu duyup duyamayacağını anlamak için kulağını duvara dayadı.
- I can't believe your parents let you come here by yourself.
- Ebeveynlerinin tek başına buraya gelmene izin verdiklerine inanamıyorum.
- Tom's parents are much stricter than Mary's parents.
- Tom'un ebeveynleri Mary'nin ebeveynlerinden çok daha otoriter.
- Both my parents are teachers.
- Her iki ebeveynim de öğretmen.
- Do you think your parents spent enough time with you when you were in your teens?
- Siz ergenlik çağındayken ebeveynlerinizin sizinle yeterince zaman geçirdiğini düşünüyor musunuz?
- I'm living with my parents.
- Ebeveynlerimle birlikte yaşıyorum.
- Your parents are older than mine.
- Ebeveynlerin benimkilerden daha yaşlı.
- Mary said that her parents would kill her if they found out that she was going out with Tom.
- Mary ebeveynlerinin onun Tom'la çıktığını öğrenirlerse onu öldüreceklerini söyledi.
- Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
- The boy was taken away from school by his parents.
- Oğlan, ebeveynleri tarafından okuldan alındı.
- Tom and John are Mary's parents.
- Tom ve John, Mary'nin ebeveynleridir.
- I hope your parents like me.
- Umarım ebeveynlerin beni severler.
- The truth is that the parents were to blame.
- Gerçek şu ki, ebeveynler suçluydu.
- Tomorrow, God willing, we'll be with your parents.
- İnşallah, yarın ebeveynlerinle birlikte olacağız.
- I didn't learn how to do that from my parents.
- Ebeveynlerimden bunu nasıl yapacağımı öğrenmedim.
- Parents must accompany their children.
- Ebeveynler çocuklarına eşlik etmeliler.
- I wanted my parents to be at my wedding, but they refused to come.
- Ebeveynlerimin düğünümde olmasını istedim ama onlar gelmeyi reddetti.
- My parents discouraged me from traveling.
- Ebeveynlerim beni seyahat etmekten vazgeçirdi.
- Where are your parents?
- Ebeveynlerin nerede?
- The child sits in the back of the car while the parents sit in front.
- Ebeveynleri önde otururken çocuk arabanın arkasında oturur.
- Are your parents coming to pick you up?
- Ebeveynlerin seni almak için geliyorlar mı?
- When are you going to meet Tom's parents?
- Tom'un ebeveynleriyle ne zaman tanışacaksın?
- Tom seldom writes to his parents.
- Tom nadiren ebeveynlerine yazar.
- We're parents.
- Biz ebeveyniz.
- Tom hated his parents.
- Tom ebeveynlerinden nefret ediyordu.
- My parents call me up every day.
- Ebeveynlerim beni her gün arar.
- Both of Tom's parents went to college.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de üniversiteye gitti.
- Do your parents speak French?
- Ebeveynlerin Fransızca konuşur mu?
- Fadil and Layla were both very devoted parents.
- Fadıl da Layla da çok özverili ebeveynlerdi.
- When parents are far away from their children, there is nothing they can do about their safety or welfare.
- Ebeveynler çocuklarından uzakta olduklarında, onların güvenliği veya refahı için yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.
- The boy told a lie, probably to cheer up his parents.
- Çocuk muhtemelen ebeveynlerini neşelendirmek için yalan söyledi.
- He lost both his parents at an early age.
- O erken yaşta ebeveynlerinin her ikisini de kaybetti.
- Marika wanted me to live with her in her parents' village, but it was very cold out there.
- Marika ebeveynlerinin köyünde onunla yaşamamı istedi ama orada hava çok soğuktu.
- Please don't tell your parents this.
- Lütfen bunu ebeveynlerine söyleme.
- My parents expect me to become a doctor.
- Ebeveynlerim bir doktor olmamı bekliyor.
- Tom threw a big party at his house while his parents were on vacation.
- Tom ebeveynleri tatildeyken evinde büyük bir parti verdi.
- Parents need to cooperate with each other.
- Ebeveynler birbirleriyle işbirliği yapmalı.
- Why do parents do that?
- Ebeveynler bunu neden yapar?
- His parents were dirt-poor and could not afford to send their son to college.
- Ebeveynleri çok fakirdi ve oğullarını üniversiteye göndermeyi göze alamadılar.
- Tom didn't know who Mary's parents were.
- Tom Mary'nin ebeveynlerinin kim olduklarını bilmiyordu.
- Tom is on holiday with his parents.
- Tom, ebeveynleriyle tatilde.
- Many parents think it's important for their children to learn how to swim.
- Birçok ebeveyn çocuklarının yüzmeyi öğrenmesinin önemli olduğunu düşünüyor.
- He refused to go on holiday with his parents.
- O, ebeveynleriyle tatile çıkmayı reddetti.
- His parents expect too much of him.
- Ebeveynleri ondan çok şey bekliyorlar.
- She's with her parents.
- O, ebeveynleriyle birlikte.
- First of all, you should talk it over with your parents.
- Her şeyden önce, bunu ebeveynlerinle konuşmalısın.
- She writes to her parents once a week.
- O, haftada bir kez ebeveynlerine yazar.
- He wrote to his parents.
- O, ebeveynlerine yazdı.
- Sami's parents decided to get divorced.
- Sami'nin ebeveynleri boşanma kararı aldılar.
- Layla took refuge at her parents' house.
- Layla ebeveynlerinin evine sığındı.
- Parents must accompany their children.
- Ebeveynler çocuklarına eşlik etmeli.
- I wish more parents allowed their children to do things like this.
- Keşke daha fazla ebeveyn çocuklarının böyle şeyler yapmalarına izin verse.
- Parents provide protection for their children.
- Ebeveynler çocukları için koruma sağlar.
- I'm still living with my parents.
- Ben hâlâ ebeveynlerimle yaşıyorum.
- Tom said his parents allow him to do what he wants.
- Tom, ebeveynlerinin istediğini yapmasına izin verdiğini söyledi.
- Those children always get into trouble with their parents.
- Bu çocukların her zaman ebeveynleri ile başı derde girer.
- My parents are familiar with her friend.
- Ebeveynlerim onun arkadaşını tanıyorlar.
- My parents love each other.
- Ebeveynlerim birbirini seviyor.
- Tom and Mary were horrible parents.
- Tom ve Mary korkunç ebeveynlerdi.
- Tom should have discussed it with his parents.
- Tom onu ebeveynleriyle tartışmalıydı.
- You must think of your old parents at home.
- Evdeki yaşlı ebeveynlerinizi düşünmelisiniz.
- If I can't trust my parents, who can I trust?
- Ebeveynlerime güvenemezsem, kime güvenebilirim?
- His parents were glad at his success in the examination.
- Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.
- In the Aymara culture, respecting one's parents is fundamental.
- Aymara kültüründe birinin ebeveynlerine saygı göstermek esastır.
- Tom was abandoned by his parents.
- Tom ebeveynleri tarafından terk edildi.
- Where were your parents?
- Ebeveynlerin neredeydi?
- Some parents refuse to have their children vaccinated.
- Bazı ebeveynler çocuklarına aşı yapılmasına karşı çıkıyor.
- Tom didn't obey his parents.
- Tom ebeveynlerine itaat etmedi.
- Tom's parents worked hard to send him to private school.
- Tom'un ebeveynleri onu özel okula göndermek için çok çalıştı.
- You should obey your parents.
- Ebeveynlerine itaat etmelisin.
- Tom respects his parents.
- Tom ebeveynlerine saygı duyuyor.
- Tom's parents were asleep when he got home.
- O, eve vardığında Tom'un ebeveynleri uyuyordu.
- Tom said that he thought Mary was still living with her parents.
- Tom Mary'nin hâlâ ebeveynleriyle birlikte yaşadığını sandığını söyledi.
- Parents are proud of their children when they do well in school.
- Ebeveynler, okulda başarılı olduklarında çocuklarıyla gurur duyuyorlar.
- Parents are proud of their children when they do well in school.
- Ebeveynler çocukları okulda başarılı olduğunda onlarla gurur duyarlar.
- Mary's parents disapproved of her decision to get tattooed.
- Mary'nin ebeveynleri onun dövme yaptırma kararını onaylamadılar.
- His parents came from Germany.
- Ebeveynleri Alman.
- This is a film all parents should watch.
- Bu, bütün ebeveynlerin seyretmesi gereken bir film.
- His parents told him to get into a university.
- Ebeveynleri ona bir üniversiteye girmesini söyledi.
- He greeted his parents.
- O ebeveynlerini selamladı.
- I had incredible parents.
- İnanılmaz ebeveynlerim vardı.
- I want my parents to be proud of me.
- Ebeveynlerimin benimle gurur duymasını istiyorum.
- Both of my parents can't swim.
- Her iki ebeveynim de yüzemez.
- My parents are opposed to my sister marrying a foreigner.
- Ebeveynlerim kız kardeşimin bir yabancıyla evlenmesine karşı.
- I want to think that parents are more important than their children.
- Ebeveynlerin çocuklarından daha önemli olduğunu düşünmek istiyorum.
- Both of my parents can speak French.
- Ebeveynlerimin her ikisi de Fransızca konuşabilir.
- Tom's parents sent him to Boston because he kept getting into trouble in Chicago.
- Ebeveynleri Tom'u Şikago'da devamlı başını derde soktuğu için Boston'a gönderdi.
- My parents died when I was a kid.
- Ebeveynlerim ben çocukken öldü.
- Adolescents often quarrel with their parents.
- Ergenler genellikle ebeveynleriyle tartışır.
- Do you love your parents?
- Ebeveynlerinizi seviyor musunuz?
- His parents bought him something nice.
- Ebeveynleri ona hoş bir şey aldılar.
- Are we bad parents?
- Biz kötü ebeveynler miyiz?
- Her parents disowned her and kicked her out of the house.
- Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.
- Tom's parents aren't living anymore.
- Tom'un ebeveynleri artık yaşamıyor.
- I can't tell my parents anything.
- Ebeveynlerime hiçbir şeyi anlatamam.
- The boy is totally dependent on his parents.
- Çocuk, tamamen ebeveynlerine bağımlı.
- He lives with his parents.
- Ebeveynleriyle birlikte yaşıyor.
- Tom's parents are both from Boston.
- Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de Bostonlu.
- Both of Tom's parents have passed away.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de öldü.
- Have your parents ever been to this school?
- Ebeveynlerin hiç bu okula gitti mi?
- Do you know Tom's parents?
- Tom'un ebeveynini tanıyor musunuz?
- Elizabeth is independent of her parents.
- Elizabeth ebeveynlerinden bağımsız.
- You're not my real parents.
- Siz gerçek ebeveynlerim değilsiniz.
- Where are the parents?
- Ebeveynlerin nerede?
- If you want freedom, you'll have to face your parents.
- Eğer özgürlük istiyorsan, ebeveynlerinle yüzleşmek zorunda kalacaksın.
- They don't always obey their parents.
- Onlar her zaman ebeveynlerine itaat etmiyorlar.
- My brother still depends on our parents for his living expenses.
- Erkek kardeşim, geçim harcamaları için hâlâ ebeveynlerimize bağlıdır.
- What is your parents' nationality?
- Ebeveynlerinin milliyeti nedir?
- Tom's parents let him stay out late at night.
- Tom'un ebeveynleri gece geç saatlere kadar onun dışarıda kalmasına izin verdi.
- My parents said it's bad luck to walk on your knees.
- Ebeveynlerim dizleri üstünde yürümenin uğursuzluk getirdiğini söylerdi.
- My parents are teachers.
- Ebeveynlerim öğretmendir.
- His parents invited me to dinner.
- Onun ebeveynleri beni yemeğe davet etti.
- My parents aren't old yet.
- Ebeveynlerim henüz yaşlı değiller.
- I ate with my parents.
- Ebeveynlerimle yemek yedim.
- Tom didn't have his parents' permission to do that.
- Tom'un bunu yapmak için ebeveynlerinin iznine sahip değildi.
- Neither of my parents can speak French.
- Ebeveynlerimden hiçbiri Fransızca bilmez.
- Parents must look after the well-being of the their children.
- Ebeveynler çocuklarının refahı ile ilgilenmelidir.
- I arrived home just as my parents were leaving.
- Tam ebeveynlerim giderken eve vardım.
- Tom doesn't live with his parents anymore.
- Tom artık ebeveynleriyle yaşamıyor.
- By example, parents should teach their children kindness.
- Örnek olarak, ebeveynler çocuklarına nezaketi öğretmelidir.
- Children imitate their friends rather than their parents.
- Çocuklar ebeveynlerinden ziyade arkadaşlarını taklit ederler.
- I'm not sure that my parents know about my relationship with Tom.
- Ebeveynlerimin Tom'la ilişkimi bildiklerinden emin değilim.
- She was always quarreling with her parents.
- Her zaman ebeveynleriyle tartışıyordu.
- Parents hope their children will become independent as soon as possible.
- Ebeveynler en kısa sürede çocuklarının bağımsız olacaklarını umuyorlar.
- Tom still rides the bicycle that his parents gave him when he was thirteen years old.
- Tom hâlâ ebeveynlerinin ona on üç yaşındayken verdiği bisiklete biniyor.
- Tom's parents are getting divorced.
- Tom'un ebeveynleri boşanıyor.
- You should call on your parents at least once a month.
- Ebeveynlerinizi ayda en az bir kez aramalısınız.
- My parents don't allow me to do that.
- Ebeveynlerim bunu yapmama izin vermiyor.
- Tom no longer lives with his parents.
- Tom artık ebeveynleriyle yaşamıyor.
- Tom's parents are teachers.
- Tom'un ebeveynleri öğretmen.
- My parents told me that I was adopted when I was thirteen.
- Ebeveynlerim bana on üç yaşındayken evlat edinildiğimi söyledi.
- I'm trying to get your parents to like me.
- Ebeveynlerine kendimi sevdirmeye çalışıyorum.
- Both of Tom's parents are teachers.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de öğretmen.
- His parents approve of the engagement.
- Onun ebeveynleri nişanı onaylıyor.
- If my parents find out you came over, they could do something crazy.
- Ebeveynlerim geldiğini öğrenirlerse aptalca bir şey yapabilirler.
- In spite of the fact that he's 38, he's still dependent on his parents.
- 38 yaşında olması gerçeğine rağmen, o hâlâ ebeveynlerine bağımlı.
- Both my parents are dead.
- Ebeveynlerimin her ikisi de öldü.
- He refused to go on holiday with his parents.
- Ebeveynleriyle tatile gitmeyi reddetti.
- Tom's parents weren't happy.
- Tom'un ebeveynleri mutlu değildi.
- Tom speaks only French to his parents.
- Tom ebeveynleriyle sadece Fransızca konuşur.
- His parents were too poor to send their son to college.
- Onun ebeveynleri oğullarını üniversiteye gönderemeyecek kadar çok fakirdi.
- Tom and John are Mary's parents.
- Tom ve John, Mary'nin ebeveynleri.
- Tom's parents are waiting for him at the finish line.
- Tom'un ebeveynleri bitiş çizgisinde onu bekliyor.
- Do your parents let you do that at home?
- Ebeveynlerin evde bunu yapmana izin veriyor mu?
- Are you still living with your parents?
- Hala ebeveyninle mi yaşıyorsun?
- Children must obey their parents and parents must obey their employers.
- Çocuklar ebeveynlerine itaat etmek zorundadır ve ebeveynler patronlarına itaat etmek zorundadır.
- Which of your parents do you resemble?
- Ebeveynlerinden hangisine benziyorsun?
- Lucy made her parents happy.
- Lucy, ebeveynlerini mutlu etti.
- You should be respectful to your parents.
- Ebeveynlerinize karşı saygılı olmalısınız.
- How did your parents meet?
- Ebeveynlerin nasıl tanıştı?
- Tom's parents live in an old trailer.
- Tom'un ebeveynleri eski bir römorkta yaşıyor.
- Are your parents still living?
- Ebeveynlerin hâlâ yaşıyor mu?
- Parents are usually very wise.
- Ebeveynler genellikle çok akıllıdır.
- My parents are always dependent on him.
- Ebeveynlerim her zaman ona bağlıdır.
- Tom is at home with his parents.
- Tom evde ebeveynleri ile birlikte.
- My parents are getting divorced.
- Ebeveynlerim boşanıyor.
- People have to obey their parents.
- İnsanlar ebeveynlerine itaat etmek zorundadır.
- Tom went to his parents' house.
- Tom ebeveynlerinin evine gitti.
- What language do you use with your parents?
- Ebeveynlerinizle hangi dili kullanıyorsunuz?
- Never forget that you owe what you are to your parents.
- Bulunduğunuz durumu ebeveynlerinize borçlu olduğunuzu asla unutmayın.
- Don't talk about my parents like that!
- Ebeveynlerim hakkında öyle konuşma!
- Your parents will never allow you to go.
- Ebeveynlerin gitmene izin vermeyecek.
- My parents also have a farm.
- Ebeveynlerimin de bir çiftliği var.
- My parents really love their grandchildren.
- Ebeveynlerim torunlarını gerçekten seviyor.
- Parents should spend quality time with their children.
- Ebeveynler çocukları ile kaliteli zaman geçirmeliler.
- Parents can pass many diseases on to their offspring.
- Ebeveynler birçok hastalığı çocuklarına aktarabilirler.
- How old were you when your parents got divorced?
- Ebeveynlerin boşandığında kaç yaşındaydın?
- Parents were hopeful about the future.
- Ebeveynler gelecek hakkında umutluydu.
- Sami's parents live in Cairo.
- Sami'nin ebeveynleri Kahire'de yaşıyor.
- Tom doesn't want his parents to know he got drunk.
- Tom sarhoş olduğunu ebeveynlerinin bilmesini istemiyor.
- What do your parents do for a living?
- Ebeveynlerin geçimini sağlamak için ne iş yapıyor?
- They are better educated, healthier and wealthier than their parents' generation was at their age.
- Kendi yaşlarındaki ebeveynlerinin kuşağından daha iyi eğitimli, daha sağlıklı ve daha varlıklılar.
- The parents didn't agree.
- Ebeveynler kabul etmedi.
- We're Tom's parents.
- Biz Tom'un ebeveynleriyiz.
- Tom lost both his parents when he was very young.
- Tom çok gençken her iki ebeveynini de kaybetti.
- Tom's parents must be proud.
- Tom'un ebeveynleri gurur duyuyor olmalı.
- Best wishes to your parents.
- Ebeveynlerine iyi dileklerimi ilet.
- I hope that your parents will allow us to marry.
- İnşallah ebeveynlerin evlenmemize izin verirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Tom doesn't obey his parents.
- Tom ebeveynlerinin sözünü dinlemez.
- Parents are responsible for their children's education.
- Ebeveynler çocuklarının eğitiminden sorumludur.
- The parents are responsible for the education of their children.
- Ebeveynler çocuklarının eğitiminden sorumludur.
- Tom and Mary adopted two children whose parents had been killed by a suicide bomber.
- Tom ve Mary, ebeveynleri bir intihar bombacısı tarafından öldürülen iki çocuğu evlat edindi.
- They visited their parents yesterday.
- Dün ebeveynlerini ziyaret ettiler.
- Both of my parents are working today.
- Ebeveynlerimin ikisi de bugün çalışıyor.
- We see how children adopt the behaviours of their parents.
- Çocukların ebeveynlerinin davranışlarını nasıl benimsediğini görüyoruz.
- Tom didn't make a move without consulting his parents.
- Tom ebeveynlerine danışmadan harekete geçmedi.
- His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!
- I'm looking forward to meeting your parents.
- Ebeveynlerinle tanışmayı dört gözle bekliyorum.
- Tom is with his parents.
- Tom ebeveynleriyle birlikte.
- Do you think I should tell my parents about us?
- Ebeveynlerime bizden bahsetmemiz gerektiğini düşünüyor musun?
- The question is if my parents approve of it or not.
- Sorun ebeveynlerimin bunu onaylayıp onaylamayacağıdır.
- My parents discouraged me from traveling alone.
- Ebeveynlerim beni yalnız seyahat etmekten vazgeçirdi.
- She's still dependent on her parents.
- O, hâlâ ebeveynlerine bağımlıdır.
- Your parents must have been worried sick.
- Ebeveynlerin çok endişeli olmalı.
- Parents can pass many diseases on to their offspring.
- Ebeveynler birçok hastalığı yavrularına geçirebilir.
- I want to study abroad, even if my parents are against it.
- Ebeveynlerim karşı olsa bile, ben yurt dışında okumak istiyorum.
- This is the house of Mary, her brother and their parents.
- Bu, Mary, erkek kardeşi ve ebeveynlerinin evi.
- My parents were living in Boston when I was born.
- Ben doğduğumda ebeveynlerim Boston'da yaşıyordu.
- Because of the typhoon, my parents ended their trip one day early.
- Tayfundan dolayı ebeveynlerim seyahatlarını bir gün erken bitirdiler.
- We inherit our genes from our parents.
- Genlerimizi ebeveynlerimizden miras alırız.
- I went to see my parents.
- Ebeveynlerimi görmeye gittim.
- Parents and religious leaders criticized him.
- Ebeveynler ve dini liderler onu eleştirdi.
- I think my parents know.
- Ebeveynlerimin bildiğini düşünüyorum.
- Didn't your parents teach you anything?
- Ebeveynlerin sana bir şey öğretmedi mi?
- Do you anger your parents?
- Ebeveynlerini kızdırır mısın?
- All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water.
- Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı ve o kendini sudan çıkmış balık gibi hissetmeye başlamıştı.
- My parents died when I was three years old.
- Ebeveynlerim ben üç yaşındayken öldü.
- I'm really worried that my parents aren't going to like Tom.
- Ebeveynlerimin Tom'dan hoşlanmayacağından gerçekten endişeliyim.
- Your parents kept an eye on us.
- Ebeveynlerin bize göz kulak oldular.
- She informed her parents of her success.
- Başarısını ebeveynlerine bildirdi.
- I will move out of my parents' house.
- Ben ebeveynlerimin evinden taşınacağım.
- Her parents both died.
- Onun ebeveynlerinin her ikisi de öldüler.
- Your parents are expecting you home tonight.
- Ebeveynlerin seni bu gece eve bekliyor.
- Even my parents don't like me.
- Ebeveynlerim bile benden hoşlanmıyor.
- Layla was socially isolated by her parents, especially her mother.
- Layla ebeveynleri, özellikle de annesi tarafından sosyal olarak izole edildi.
- While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz maddi olarak ebeveynlerimizden ve büyükanne ve büyükbabalarımızdan çok daha iyi durumda olsak da, mutluluk seviyeleri bunu yansıtacak şekilde değişmedi.
- Tom lives alone with his parents.
- Tom ebeveynleriyle tek başına yaşıyor.
- Tom's parents are divorced.
- Tom'un ebeveynleri boşanmış.
- I feel sorry for Tom's parents.
- Tom'un ebeveynleri için üzülüyorum.
- Adolescents often quarrel with their parents.
- Ergenler genellikle ebeveynleriyle tartışırlar.
- Parents need to cooperate with each other.
- Ebeveynlerin birbirleriyle işbirliği yapması gerekir.
- Children usually have faith in their parents.
- Çocuklar genellikle ebeveynlerine güvenirler.
- He seldom writes to his parents.
- O, nadiren ebeveynlerine yazar.
- My parents are crazy.
- Ebeveynlerim deli.
- John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time.
- John'un ebeveynleri, uçağının zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.
- Next week I will write an e-mail to my parents.
- Gelecek hafta ebeveynlerime bir e-posta yazacağım.
- It was kind of fun hanging out with your parents today.
- Bugün ebeveynlerinle takılmak biraz eğlenceliydi.
- She was an orphan who lost her parents in a plane crash.
- O uçak kazasında ebeveynlerini kaybeden bir yetimdi.
- I'm not sure my parents would want me to give you that.
- Ebeveynlerimin onu sana vermemi isteyeceklerinden emin değilim.
- Parents are responsible for their children's education.
- Ebeveynler çocuklarının eğitiminden sorumludurlar.
- I helped my parents with the housework.
- Ev işinde ebeveynlerime yardım ettim.
- Children imitate their peers rather than their parents.
- Çocuklar ebeveynlerinden ziyade akranlarını taklit ederler.
- The parents are responsible for the education of the children.
- Çocukların eğitiminden ebeveynler sorumludur.
- The children are talking to their parents at this moment.
- Çocuklar şu anda ebeveynleriyle konuşuyorlar.
- We have a great group of parents.
- Harika bir ebeveyn grubumuz var.
- Those young men are independent of their parents.
- O genç erkekler ebeveynlerinden bağımsızlar.
- The children sense what is happening between the parents.
- Çocuklar ebeveynler arasında neler olduğunu hissediyor.
- Tom lives with his parents.
- Tom ebeveynleri ile birlikte yaşar.
- Tom isn't dependent on his parents.
- Tom ebeveynlerine bağımlı değildir.
- What happened to Tom's parents?
- Tom'un ebeveynlerine ne olmuş?
- He is not dependent on his parents.
- O, ebeveynlerine muhtaç değil.
- My parents died when I was three.
- Ebeveynlerim ben üç yaşındayken öldü.
- One of my parents has to go to the meeting.
- Ebeveynlerimden bir toplantıya gitmek zorunda.
- My parents are against my marriage.
- Ebeveynlerim evlenmeme karşı.
- Tom and Mary are bad parents.
- Tom ve Mary kötü ebeveynler.
- He tried very hard to live up to his parents expectations.
- Ebeveynlerine göre yaşamak için çok çalıştı.
- They don't always obey their parents.
- Her zaman ebeveynlerine itaat etmezler.
- Tom makes more money than his parents.
- Tom ebeveynlerinden daha fazla para kazanır.
- She has lost both her parents.
- O her iki ebeveynini de kaybetti.
- He cannot have gone against his parents.
- O, ebeveynlerine karşı çıkmış olamaz.
- Adoption for gay and lesbian parents remains a hotly contested issue in the United States.
- Gay ve lezbiyen ebeveynler için evlat edinme Amerika'da hararetli bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
- Mr and Mrs Siqueira are Helena's parents.
- Bay ve Bayan Siqueira Helena'nın ebeveynleridir.
- Children will believe what their parents tell them.
- Çocuklar ebeveynlerinin söylediklerine inanırlar.
- I already told my parents.
- Ben zaten ebeveynlerime söyledim.
- What were your parents like?
- Ebeveynlerin nasıldı?
- Children imitate their parents.
- Çocuklar ebeveynlerini taklit ederler.
- Even their parents sometimes have trouble telling the twins apart.
- Ebeveynleri bile bazen ikizleri birbirinden ayırmakta zorlanıyor.
- Does he still rely on his parents?
- Hala ebeveynlerine bağımlı mı yaşıyor?
- When our parents aren't there, my younger brother takes on a completely different manner.
- Ebeveynlerimiz yanımızda olmadığında, küçük kardeşim tamamen farklı bir tavır takınıyor.
- When we got married, our parents had already passed away.
- Biz evlendiğimizde, ebeveynlerimiz çoktan vefat etmişti.
- Tom doesn't get along with his parents.
- Tom ebeveynleri ile anlaşamıyor.
- Young children can be under enormous stress when their parents break up, and often blame themselves for the failure of the marriage.
- Küçük çocuklar, ebeveynleri ayrıldığında büyük stres altında kalabilir ve genellikle evliliğin başarısız olmasından kendilerini sorumlu tutarlar.
- Tom doesn't usually disobey his parents.
- Tom genellikle ebeveynlerinin sözünü dinlemez.
- Tom wants his parents to buy him a pony.
- Tom ebeveynlerinin ona bir midilli almasını istiyor.
- I could not tell my parents, my family or my friends.
- Ebeveynlerime, aileme ya da arkadaşlarıma söyleyemedim.
- Both of Tom's parents died when he was very young.
- Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de o çok küçükken öldü.
- My parents have separated.
- Ebeveynlerim ayrıldı.
- The girl's parents agreed to her request.
- Kızın ebeveynleri onun ricasını kabul etti.
- Tom's parents were Canadian.
- Tom'un ebeveynleri Kanadalı.
- Tom's parents died when he was three.
- Tom'un ebeveynleri o üç yaşındayken öldü.
- Tom doesn't want his parents to find out that he was drunk.
- Tom ebeveynlerinin onun sarhoş olduğunu öğrenmesini istemiyor.
- My wife still hasn't met my parents.
- Karım hâlâ ebeveynlerimle tanışmadı.
- My parents are Muslim.
- Ebeveynim Müslümandır.
- Tom stayed in Boston and continued living with his parents.
- Tom Boston'da kaldı ve ebeveynleriyle yaşamaya devam etti.
- Tom and Mary are parents.
- Tom ve Mary ebeveyndir.
- My parents and I aren't close.
- Ebeveynlerim ve ben yakın değiliz.
- I'll be meeting Tom's parents tonight.
- Bu gece Tom'un ebeveynleriyle buluşacağım.
- You must obey your parents.
- Ebevenylerine itaat etmelisin.
- My parents left me here all by myself.
- Ebeveynlerim burada beni tek başıma bıraktı.
- My parents taught me to show respect to my elders.
- Ebeveynlerim bana büyüklerime saygı göstermeyi öğretti.
- To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
- Birinin adını sonraki nesillere duyurmak ve böylece ebeveynlerini yüceltmek, evlat sevgisinin en büyük ifadesidir.
- Tom decided to marry Mary even though his parents didn't want him to.
- Ebeveynleri istememesine rağmen Tom Mary ile evlenmeye karar verdi.
- Tom and Mary are very devoted parents.
- Tom ve Mary çok özverili ebeveynlerdir.
- My parents live in the country.
- Ebeveynlerim kırsalda yaşıyorlar.
- His parents said that he should go to the university.
- Onun ebeveynleri onun üniversiteye gitmesi gerektiğini söyledi.
- When I was a teenager, my parents would never allow me to go out with boys so I was always sad.
- Ben bir gençken, ebeveynlerim erkek çocuklarla dışarı çıkmama asla izin vermezlerdi, bu yüzden her zaman üzgün olurdum.
- I want my parents not to worry.
- Ebeveynlerimin endişelenmemesini istiyorum.
- Parents want their children to get a good education.
- Ebeveynler çocuklarının iyi bir eğitim almasını ister.
- My parents are coming back tomorrow.
- Ebeveynlerim yarın geri geliyor.
- I didn't recognize Tom's parents.
- Tom'un ebeveynlerini tanıyamamıştım.
- Your parents are worried about you.
- Ebeveynlerin senin için endişeleniyor.
- How do parents do it?
- Ebeveynler nasıl yapıyor?
- You had better get in touch with your parents at once.
- Bir an önce ebeveynlerinle temasa geçsen iyi olur.
- My parents will pay for it.
- Ebeveynlerim bunu ödeyecek.
- We should look after our parents.
- Ebeveynlerimize göz kulak olmalıyız.
- Who are my real parents?
- Gerçek ebeveynlerim kim?
- In any case you had better obey your parents.
- Her halukârda, ebeveynlerine itaat etsen iyi olur.
- My parents used to read me stories when I was a little boy.
- Ebeveynlerim ben küçük bir çocukken bana hikayeler okurdu.
- Tom had to mind his P's and Q's when he met Mary's parents for the first time.
- Tom Mary'nin ebeveynleriyle ilk kez tanıştığında terbiyesini takınmak zorundaydı.
- Be kind to your parents.
- Ebeveynlerine karşı nazik ol.
- He wants to be independent of his parents.
- Ebeveynlerinden bağımsız olmak istiyor.
- When he ran into difficulties, he asked his parents for help.
- O güçlüklerle karşılaştığında, ebeveynlerinden yardım istedi.
- Tom is no longer covered by his parents' health insurance.
- Tom artık ebeveynlerinin sağlık sigortası kapsamında değil.
- The parents were worried that their child might be autistic.
- Ebeveynler çocuklarının otistik olabileceğinden endişeliydi.
- They wanted to die because they didn't manage to please their parents.
- Onlar ebeveynlerini memnun etmeyi başaramadıkları için ölmek istediler.
- My parents are visiting.
- Ebeveynlerim ziyaret ediyor.
- Which of your parents do you think you look like?
- Ebeveynlerinden hangisine benzediğini düşünüyorsun?
- The most important people in my life are my wife, my son, and my parents in that order.
- Hayatımdaki en önemli insanlar sırasıyla eşim, oğlum ve ebeveynlerimdir.
- Tom and Mary are both single parents.
- Tom ve Mary'nin ikisi de bekar ebeveynler.
- I met your parents yesterday.
- Dün ebeveynlerine rastladım.
- What do your parents do?
- Ebeveynlerin ne iş yapar?
- Even though Tom's in his forties, he still lives at home with his parents.
- Tom kırklı yaşlarında olmasına rağmen hâlâ ebeveynleriyle birlikte yaşıyor.
- The children sense what's going on between the parents.
- Çocuklar ebeveynler arasında neler olduğunu hisseder.
- Tom didn't know his parents.
- Tom ebeveynlerini tanımıyordu.
- Do you look up to your parents?
- Ebeveynlerine saygı duyuyor musun?
- Tom wrote to his parents.
- Tom ebeveynlerine mektup yazmış.
- Tom was sitting between his parents.
- Tom ebeveynlerinin arasında oturuyordu.
- His parents were horrified.
- Onun ebeveynleri dehşete kapılmıştı.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış olduğunu öğretir.
- His parents are saving for his college education.
- Ebeveynleri onun kolej eğitimi için birikim yapıyorlar.
- Mary spread false rumors about Kate's parents.
- Mary Kate'in ebeveynleri hakkında yanlış söylentiler yaydı.
- Ken always stands up for his mom when his parents quarrel.
- Ken ebeveynleri tartıştığında her zaman annesini destekler.
- Which of your parents do you take after?
- Ebeveynlerinden hangisine benziyorsun?
- He said that neither one of his parents had ever been here.
- Ebeveynlerinden hiçbirinin buraya hiç gelmediğini söyledi.
- I live with my parents.
- Ebeveynlerimle birlikte yaşıyorum.
- Tom and Mary still live with their parents.
- Tom ve Mary hâlâ ebeveynleri ile birlikte yaşıyorlar.
- I usually get up before my parents do.
- Ben genellikle ebeveynlerimden önce kalkarım.
- His parents tried to make him understand how important a good education is.
- Ebeveynleri ona iyi bir eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştılar.
- Please give my regards to your parents.
- Lütfen ebeveynlerinize saygılarımı iletin.
- Children often bother their parents.
- Çocuklar sık sık ebeveynlerini rahatsız ederler.
- You shouldn't speak to your parents that way.
- Ebeveynlerinle o şekilde konuşmamalısın.
- Children whose parents are rich do not know how to use money.
- Ebeveynleri zengin olan çocuklar parayı nasıl kullanacaklarını bilmezler.
- Some parents worry unnecessarily about their children.
- Bazı ebeveynler çocukları için gereksiz yere endişelenir.
- Tom's parents were teachers.
- Tom'un ebeveynleri öğretmendi.
- Tom's parents didn't want him to become a used car salesman.
- Tom'un ebeveynleri onun bir kullanılmış araba satıcısı olmasını istemiyordu.
- I didn't get an email from my parents today.
- Bugün ebeveynlerimden bir e-posta almadım.
- He was a burden to his parents.
- O, ebeveynlerine bir yüktü.
- Parents who beat their children really make my blood boil.
- Çocuklarını döven ebeveynler gerçekten kanıma dokunuyor.
- My parents will be proud of me.
- Ebeveynlerim benimle gurur duyacak.
- Tom's biological parents gave him up for adoption.
- Tom'un biyolojik ebeveynleri onu evlatlık verdi.
- I'm used to being ignored by my parents.
- Ebeveynlerim tarafından ihmal edilmeye alışkınım.
- My parents come from Australia.
- Ebeveynlerim Avustralya'dan geliyor.
- My parents threw me out.
- Ebeveynlerim beni attı.
- This is a film all parents should watch.
- Bu, bütün ebeveynlerin izlemesi gereken bir film.
- Tom's parents are older than mine.
- Tom'un ebeveynleri benimkilerden daha yaşlı.
- Your parents loved you very much.
- Ebeveynlerin seni çok severdi.
- Your parents must be proud.
- Ebeveynlerin gurur duyuyor olmalı.
- Tom's parents thought that Mary was too old for him.
- Tom'un ebeveynleri Mary'nin onun için çok yaşlı olduğunu düşünüyorlardı.
- Do you feel resentment towards your parents?
- Ebeveynlerine karşı kin hisseder misin?
- My parents were born in Aichi Prefecture.
- Ebeveynlerim Aichi ilinde doğdu.
- Tom didn't tell his parents that he had gotten an F on the test.
- Tom testte F aldığını ebeveynlerine söylemedi.
- Parents punish their children for misbehavior.
- Ebeveynler çocuklarını yanlış davranışları için cezalandırırlar.
- Why do parents do that?
- Neden ebeveynler bunu yapıyor?
- Do you think you're smarter than your parents?
- Ebeveynlerinden daha zeki olduğunu mu düşünüyorsun?
- I think Tom has the right to meet his birth parents.
- Tom'un doğum ebeveynleriyle tanışma hakkı olduğunu düşünüyorum.
- Tom's parents weren't home.
- Tom'un ebeveynleri evde değillerdi.
- I'd like to clean up my house before parents come back.
- Ebeveynler dönmeden önce evimi temizlemek istiyorum.
- Tom's parents were very impressed with Mary.
- Tom'un ebeveynleri Mary'den çok etkilendi.
- Tom's parents only stayed together for the sake of the children.
- Tom'un ebeveynleri sadece çocukların hatırı için birlikte kaldı.
- After Tom passed away, Mary went back to her parents' home.
- Tom öldükten sonra, Mary ebeveynlerinin evine geri döndü.
- Parents should monitor their children's whereabouts.
- Ebeveynler çocuklarının nerede olduğunu izlemelidir.
- My parents will be happy.
- Ebeveynlerim mutlu olacak.
- The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.
- Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.
- What language do you use with your parents?
- Ebeveynlerinle hangi dili kullanırsın?
- Parents are usually concerned about their children's future.
- Ebeveynler genellikle çocuklarının geleceği hakkında endişelenirler.
- You should be respectful to your parents.
- Ebeveynlerine karşı saygılı olmalısın.
- I had to lie to my parents.
- Ebeveynlerime yalan söylemek zorunda kaldım.
- My parents are afraid of me.
- Ebeveynlerim benden korkuyor.
- How are your parents?
- Ebeveynlerin nasıl?
- He introduced me to his parents.
- O, beni ebeveynlerine tanıttı.
- The children sense what's going on between the parents.
- Çocuklar ebeveynler arasında neler olduğunu hissediyor.
- Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesle gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinden koşmakla meşgul bir nesil olarak bakıyor.
- Why do American parents praise their children?
- Amerikalı ebeveynler neden çocuklarını övüyor?
- Tom and Mary are irresponsible parents.
- Tom ve Mary sorumsuz ebeveynler.
- Children depend on their parents for food and clothing.
- Çocuklar yiyecek ve giyecek için ebeveynlerine bağımlıdır.
- He refused to go on holiday with his parents.
- O, ebeveynleriyle tatile gitmeyi reddetti.
- You should call your parents more often.
- Ebeveynlerini daha sık aramalısın.
- Both of my parents are still living.
- Ebeveynlerimin her ikisi de hâlâ hayatta.
- My parents are going to love you.
- Ebeveynlerim seni sevecekler.
- Al Smith's parents came from Ireland.
- Al Smith'in ebeveynleri İrlanda'dan geldi.
- Tom's parents didn't attend his wedding.
- Tom'un ebeveynleri düğününe katılmadılar.
- Tom lived with his parents in a small house.
- Tom ebeveynleriyle birlikte küçük bir evde yaşıyordu.
- Children often bother their parents.
- Çocuklar genellikle ebeveynlerini rahatsız eder.
- Since I have no children, I have more time to spend doing volunteer work than parents do.
- Hiç çocuğum olmadığından, gönüllü iş yapmak için ebeveynlerin harcadığından daha çok harcayacak zamanım var.
- My parents are very strict.
- Ebeveynlerim çok katı.
- I spoke to my parents.
- Ben ebeveynlerimle konuştum.
- He lost his parents at the age of seven.
- Yedi yaşında ebeveynlerini kaybetti.
- Tom was afraid to tell his parents.
- Tom ebeveynlerine söylemeye korkuyordu.
- Call me after you talk to your parents.
- Ebeveynlerinle konuştuktan sonra beni ara.
- Tom moved out of his parents' house.
- Tom ebeveynlerinin evinden taşındı.
- Aren't those your parents?
- Şunlar senin ebeveynlerin değil mi?
- We inherit our genes from our parents.
- Genlerimizi ebeveynlerimizden devralırız.
- He often writes to his parents.
- O sık sık ebeveynlerine yazar.
- I don't want to disappoint my parents.
- Ebeveynlerimi hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.
- My parents were teachers.
- Ebeveynlerim öğretmendi.
- How did you convince your parents to let you stay home from school?
- Okuldan sonra evde kalman için ebeveynlerini nasıl ikna ettin?
- When parents are far away from their children, there is nothing they can do about their safety or welfare.
- Ebeveynler çocuklarından uzakta olduklarında, onların güvenliği veya refahı konusunda yapabilecekleri bir şey yoktur.
- You must not forget to write to your parents at least once a month.
- Ebeveynlerinize ayda en az bir kez yazmayı unutmamalısınız.
- He lives apart from his parents.
- O, ebeveynlerinden ayrı yaşıyor.
- The two parents are the father and the mother.
- İki ebeveyn, baba ve annedir.
- Have you ever missed your parents?
- Hiç ebeveynlerini özledin mi?
- Tom's parents don't like me.
- Tom'un ebeveynleri beni sevmiyor.
- My parents died in 2013.
- Ebeveynlerim 2013'te öldü.
- Tom lives in Boston with his parents.
- Tom ebeveynleriyle birlikte Boston'da yaşıyor.
- He writes often to his parents.
- O, ebeveynlerine sık sık yazar.
- My parents are dead.
- Ebeveynlerim öldü.
- Parents are responsible for their children's crimes.
- Ebeveynler çocuklarının suçlarından sorumludur.
- My parents are both Canadians.
- Ebeveynlerimin ikisi de Kanadalı.
- Tom's parents got married in Boston.
- Tom'un ebeveynleri Boston'da evlendi.
- Tom's parents are both still living.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de hâlâ yaşıyor.
- My parents prohibited me from seeing Tom again.
- Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmemi yasakladılar.
- Your parents hate me.
- Ebeveynlerin benden nefret ediyor.
- I don't know either of Tom's parents.
- Tom'un ebeveynlerinden birini tanımıyorum.
- My parents forbade me from seeing Tom.
- Ebeveynlerim Tom'u görmemi yasakladı.
- Our parents never punished us.
- Ebeveynlerimiz bizi asla cezalandırmadı.
- Tom and Mary aren't John's real parents.
- Tom ve Mary John'un gerçek ebeveynleri değiller.
- Both my parents are teachers.
- Ebeveynlerimin ikisi de öğretmen.
- If my parents discover that you came over, they are capable of doing something crazy.
- Eğer ebeveynlerim sizin geldiğinizi keşfederse, onlar çılgınca bir şey yapabilirler.
- Tom wants to buy a motorcycle, but his parents won't let him.
- Tom bir motosiklet almak istiyor ama ebeveynleri izin vermiyor.
- Did your parents approve of your marriage?
- Ebeveynlerin evliliğini onayladı mı?
- He is studying hard in order not to disappoint his parents.
- O, ebeveynlerini hayal kırıklığına uğratmamak için çok çalışıyor.
- My sister still lives with our parents.
- Kız kardeşim hâlâ ebeveynlerimizle yaşıyor.
- He is certainly independent of his parents.
- Kesinlikle ebeveynlerinden bağımsızdır.
- Parents love their children.
- Ebeveynler çocuklarını sever.
- Tom saw his parents arguing.
- Tom ebeveynlerinin tartıştıklarını gördü.
- He depends on his parents for his university fees.
- O, üniversite ücretleri için ebeveynlerinin eline bakıyor.
- I want to clean the house before my parents come.
- Ebeveynlerim gelmeden önce evi temizlemek istiyorum.
- Tom hates parents who don't control their bratty children.
- Tom şımarık çocuklarını kontrol edemeyen ebeveynlerden nefret eder.
- Have you quarreled with your parents this week?
- Bu hafta ebeveynlerinle tartıştın mı?
- I found a stack of old National Geographic magazines at my parents' house.
- Ebeveynlerimin evinde bir yığın National Geographic dergisi buldum.
- The child's fear worried the parents.
- Çocuğun korkusu ebeveynleri endişelendirdi.
- Tom and Mary wanted to get married, but their parents were against it.
- Tom ve Mary evlenmek istiyordu, ama ebeveynleri buna karşıydı.
- Tom's parents think Tom is still too young to have a girlfriend.
- Tom'un ebeveynleri Tom'un bir kız arkadaşının olması için hâlâ çok genç olduğunu düşünüyor.
- Why aren't you with your parents?
- Neden ebeveynlerinle birlikte değilsin?
- I despise my parents.
- Ebeveynlerimden nefret ediyorum.
- The parents want their children to study.
- Ebeveynler çocuklarının okumasını istiyor.
- Your parents were very proud of you.
- Ebeveynlerin seninle çok gurur duyuyordu.
- Tom lost his parents when he was three years old.
- Tom ebeveynlerini üç yaşındayken kaybetti.
- Are your parents in now?
- Ebeveynleriniz şu an içeride mi?
- When I met her the other day, she asked about my parents.
- Geçen gün onunla karşılaştığımda, o benim ebeveynlerimi sordu.
- Mary's parents hate Tom.
- Mary'nin ebeveynleri Tom'dan nefret eder.
- I need to call my parents and tell them I'll be late for dinner.
- Ebeveynlerimi aramam ve onlara akşam yemeği için geç kalacağımı söylemem gerekiyor.
- Tom raised some money from his parents and his friends.
- Tom ebeveynlerinden ve arkadaşlarından biraz para topladı.
- My parents are great.
- Ebeveynlerim harika.
- Tom came out of the closet to his parents at the age of 24.
- Tom 24 yaşında ebeveynlerine eşcinsel olduğunu itiraf etti.
- Are your parents still in Boston?
- Ebeveynlerin hâlâ Boston'da mı?
- My parents should be proud of me.
- Ebeveynlerim beninle gurur duymalı.
- Tom's parents won't be there.
- Tom'un ebeveynleri orada olmayacak.
- Both of my parents have passed away.
- Ebeveynlerimin her ikisi de vefat ettiler.
- Neither of my parents is still living.
- Ebeveynlerimden ikisi de hayatta değil.
- I don't know who my real parents are.
- Gerçek ebeveynlerimin kim olduğunu bilmiyorum.
- Tom's parents own a grocery store.
- Tom'un ebeveynleri marketin sahibidir.
- I wonder if Tom's parents will allow him to go with us.
- Tom'un ebeveynlerinin onun bizimle gitmesine izin verip vermeyeceklerini merak ediyorum.
- Tom's parents returned a day early from their vacation.
- Tom'un ebeveynleri tatillerinden bir gün erken döndü.
- Tom's parents have a lot of money.
- Tom'un ebeveynlerinin çok parası var.
- Children must obey their parents and parents must obey their employers.
- Çocuklar ebeveynlerine, ebeveynler de işverenlerine itaat etmelidir.
- She is old enough to know better than to expect too much of her parents.
- Ebeveynlerinden çok fazla şey beklememesi gerektiğini bilecek yaştadır.
- My parents got divorced.
- Ebeveynlerim boşandı.
- Tom and Mary are parents.
- Tom ve Mary ebeveynler.
- My grand parents planned a boat trip with us.
- Büyük ebeveynlerim bizimle bir tekne gezisi planladı.
- My parents were surprised to hear the news.
- Ebeveynlerim haberi duyduğuna şaşırdı.
- Tom's parents are older than Mary's parents.
- Tom'un ebeveynleri Mary'nin ebeveynlerinden daha yaşlı.
- Tom said that neither one of his parents had ever been to Boston.
- Tom ebeveynlerinden hiçbirinin Boston'da bulunmadığını söyledi.
- What are your parents' names?
- Ebevynlerinin adları ne?
- His parents are well.
- Onun ebeveynleri iyi.
- Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
- Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
- I have taken care of this child ever since his parents died.
- Ebeveynleri öldüğünden beri bu çocuğa ben bakıyorum.
- Fadil's parents enrolled him in a prestigious school in Cairo.
- Fadıl'ın ebeveynleri onu Kahire'deki seçkin bir okula yazdırdı.
- She's not coming on the trip because her parents won't let her.
- O ebeveynleri ona izin vermeyeceği için geziye gelmiyor.
- John's parents seemed relieved to hear that he was safe.
- John'un ebeveynleri, onun güvende olduğunu duyunca rahatlamış görünüyordu.
- He was no longer dependent on his parents.
- O artık ebeveynlerine bağlı değil.
- Parents should monitor their children's activities.
- Ebeveynler çocuklarının faaliyetlerini izlemelidir.
- Tom's parents are immigrants.
- Tom'un ebeveynleri göçmen.
- Many parents think it's important for their children to learn how to speak French.
- Birçok ebeveyn, çocuklarının Fransızca konuşmayı öğrenmesinin önemli olduğunu düşünüyor.
- Parents should be role models for their children.
- Ebeveynler çocukları için rol model olmalı.
- He debated on the problem with his parents.
- Sorunu ebeveynleriyle tartıştı.
- Do you sometimes speak French with your parents?
- Ebeveynlerince bazen Fransızca konuşur musun?
- I was having dinner with my parents.
- Ebeveynlerimle akşam yemeği yiyordum.
- I will never know who my real parents are.
- Gerçek ebeveynlerimin kim olduğunu asla bilemeyeceğim.
- Tom has lost both of his parents.
- Tom ebeveynlerinin her ikisini de kaybetti.
- You don't have to tell that to your parents.
- Bunu ebeveynlerine söylemek zorunda değilsin.
- My parents are asleep.
- Ebeveynlerim uyuyor.
- Many parents believe that there is too much violence on TV.
- Birçok ebeveyn televizyonda çok fazla şiddet olduğuna inanıyor.
- That's the challenge for parents.
- Ebeveynler için zorluk budur.
- Parents would never abandon their children for anything in this world.
- Ebeveynler çocuklarını bu dünyada hiçbir şey için terk etmezler.
- Lincoln's parents remained poor all their lives.
- Lincoln'un ebeveynleri, tüm hayatları boyunca fakir kaldılar.
- Adoption for gay and lesbian parents remains a hotly contested issue in the United States.
- Gey ve lezbiyen ebeveynlerin evlat edinmesi Amerika Birleşik Devletleri'nde hala tartışılan bir konu.
- My parents hardly ever punished me for anything.
- Benim ebeveynlerim beni herhangi bir şey için neredeyse hiç cezalandırmadı.
- His parents helped whoever asked for their help.
- Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.
- Both of my parents died when I was five.
- Ben beş yaşındayken ebeveynlerimin her ikisi de öldü.
- Have you ever done a prank on one of your parents before?
- Daha önce hiç ebeveynlerinden birine eşek şakası yaptın mı?
- Tom's parents totally freaked out.
- Tom'un ebeveynleri tamamen çılgına döndüler.
- My parents were running a silk farm.
- Ebeveynlerim bir ipek çiftliği işletiyordu.
- The ladies are looking after the children whose parents are employed in factories during the daytime.
- Hanımlar ebeveynleri gün boyunca fabrikalarda çalışan çocuklara bakıyorlar.
- She doesn't listen to her parents.
- O, ebeveynlerini dinlemez.
- I have no idea where my parents are.
- Ebeveynlerimin nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
- Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ebeveynler, çocuklarına verilecek eğitimin türünü seçme hakkına sahiptir.
- His parents love me.
- Onun ebeveynleri beni sever.
- My parents aren't going to be there.
- Ebeveynlerim orada olmayacaklar.
- Tom accompanied Mary to her parents' house.
- Tom Mary'ye onun ebeveynlerinin evine kadar eşlik etti.
- You're Tom's parents, aren't you?
- Siz Tom'un ebeveynlerisiniz, değil mi?
- We're spending Christmas Eve at my wife's parents' house.
- Biz Noel arifesini eşimin ebeveynlerinin evinde geçiriyoruz.
- What do Tom's parents do?
- Tom'un ebeveynleri ne iş yapar?
- Both my parents are at home now.
- Ebeveynlerimin her ikisi de şu an evdeler.
- Tom's parents are out of town.
- Tom'un ebeveynleri şehir dışında.
- His parents took him for a walk.
- Onun ebeveynleri onu yürüyüşe götürdü.
- Children often blame themselves when their parents divorce.
- Çocuklar ebeveynleri boşandığı zaman çoğunlukla kendilerini suçlarlar.
- I should go home before my parents start to worry.
- Ebeveynlerim endişelenmeye başlamadan önce eve gitmeliyim.
- I'll take care of my parents when they get old.
- Ben, yaşlandıklarında ebeveynlerime bakacağım.
- Children usually think and behave like their parents.
- Çocuklar genellikle ebeveynleri gibi düşünürler ve davranırlar.
- He refused to go on holiday with his parents.
- Ebeveynleriyle tatile çıkmayı reddetti.
- She asked me how long ago my parents died.
- O bana ebeveynlerimin ne kadar süre önce öldüğünü sordu.
- A child who has lost both his parents is called an orphan.
- Her iki ebeveynini kaybetmiş bir çocuğa yetim denir.
- Mary explained to her parents that everyone at school had a tattoo, but they remained unconvinced.
- Mary ebeveynlerine okulda herkesin bir dövmesi olduğunu açıkladı fakat onlar ikna edilmemiş olarak kaldılar.
- He responded to his parents.
- O ebeveynlerine cevap verdi.
- Do you think your parents spent enough time with you when you were in your teens?
- Onlu yaşlarındayken ebeveynlerinin seninle birlikte yeterli zaman harcadıklarını düşünüyor musun?
- I was young when my parents got divorced.
- Ebeveynlerim boşandığında gençtim.
- Why didn't you tell me about my parents?
- Neden bana ebeveynlerimden bahsetmedin?
- You should not depend on your parents.
- Ebeveynlerinize bağımlı olmamalısınız.
- Children know what happens between their parents.
- Çocuklar ebeveynleri arasında ne olduğunu bilirler.
- Have you talked to Tom's parents?
- Tom'un ebeveynleriyle konuştun mu?
- He doesn't resemble either of his parents.
- Ebeveynlerinden hiçbirine benzemez.
- I don't want to be a disappointment to my parents.
- Ebeveynlerim için bir hayal kırıklığı olmak istemiyorum.
- After I graduated from college, I moved back home and lived with my parents for three years.
- Üniversiteden mezun olduktan sonra, eve geri taşındım ve ebeveynlerimle birlikte üç yıl yaşadım.
- Tom dined with his parents.
- Tom ebeveynleriyle birlikte yemek yedi.
- Some parents refuse to have their children vaccinated.
- Bazı ebeveynler çocuklarına aşı yaptırmayı reddediyor.
- If my parents discover that you came over, they might do something crazy.
- Eğer ebeveynlerim geldiğini öğrenirse onlar çılgınca bir şey yapabilir.
- They don't always obey their parents.
- Ebeveynlerine her zaman itaat etmezler.
- Tom's parents won't let him go out with Mary on school nights.
- Tom'un ebeveynleri onun okul gecelerinde Mary ile dışarı çıkmasına izin vermeyecek.
- Tom's parents are John and Mary.
- Tom'un ebeveynleri John ve Mary'dir.
- My parents went to church, but I did not go.
- Ebeveynlerim kiliseye gitti ama ben gitmedim.
- Parents should encourage their children to read.
- Ebeveynler çocuklarını okumaya teşvik etmeli.
- Tom's parents are both killers.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de katil.
- My parents are both dead.
- Ebeveynlerimin her ikisi de öldü.
- Mary was afraid to tell her parents.
- Mary ebeveynlerine söylemeye korkuyordu.
- Yesterday I did not visit my parents, but I will visit them today.
- Dün ebeveynlerimi ziyaret etmedim ama onları bugün ziyaret edeceğim.
- Because I do not have children, I can spend more time volunteering than parents can.
- Benim çocuğum olmadığı için gönüllü olarak ebeveynlerden daha fazla zaman geçirebiliyorum.
- How old were your parents when they got married?
- Ebeveynlerin evlendiklerinde kaç yaşındaydılar?
- She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
- Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
- We can't choose who our parents are.
- Ebeveynlerimizin kim olduklarını seçemeyiz.
- I wish I could have met my real parents before they passed away.
- Keşke ölmeden önce gerçek ebeveynlerimle tanışabilseydim.
- We can't choose who our parents are.
- Ebeveynlerimizin kim olduğunu seçemeyiz.
- When was the last time you ate dinner with your parents?
- Son kez ne zaman ebeveynlerinle akşam yemeği yedin?
- Her parents decided that she would play the cello.
- Onun ebeveynleri onun viyolonsel çalacağına karar verdi.
- When parents get old in Japan, they are customarily looked after by their children.
- Japonya'da ebeveynler yaşlandığında, onlara geleneksel olarak çocukları bakar.
- Ten years ago, our parents died in a car crash.
- On yıl önce, ebeveynlerim bir araba kazasında öldü.
- Tom's parents thought that he was too young to live by himself.
- Tom'un ebeveynleri onun tek başına yaşamak için çok küçük olduğunu düşünüyordu.
- Why do children lie to their parents?
- Çocuklar ebeveynlerine niçin yalan söylerler?
- He is trusted by his parents.
- Ebeveynleri ona güveniyor.
- Tom speaks only French with his parents.
- Tom ebeveynleriyle sadece Fransızca konuşur.
- You should not depend on your parents.
- Ebeveynlerine bağımlı olmamalısın.
- I wrote a letter to my parents back home.
- Memleketteki ebeveynlerime bir mektup yazdım.
- Who are my parents?
- Benim ebeveynlerim kim?
- Both of his parents are coming to Tokyo.
- Onun ebeveynlerinin her ikisi Tokyo'ya geliyorlar.
- Children imitate their parents.
- Çocuklar ebeveynlerini taklit eder.
- Tom lied to his parents.
- Tom ebeveynlerine yalan söyledi.
- I haven't met Tom's parents yet.
- Tom'un ebeveynleriyle henüz tanışmadım.
- Tom's parents are both murderers.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de katil.
- Don't depend on your parents too much.
- Ebeveynlerine çok fazla bel bağlama.
- My parents didn't allow me to see Tom again.
- Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmem için bana izin vermedi.
- Her parents were out of town.
- Onun ebeveynleri şehir dışındaydı.
- Would you like to come to my parents' house?
- Ebeveynlerimin evine gelmek ister misin?
- They didn't obey their parents.
- Onlar ebeveynlerine itaat etmediler.
- The girl talked to her parents about her college life in Tokyo.
- Kız, ebeveynlerine Tokyo'daki üniversite hayatından bahsetti.
- She talks about everything with her parents.
- Ebeveynleriyle her şeyi konuşuyor.
- Did you show it to your parents?
- Onu ebeveynlerine gösterdin mi?
- Give my regards to your parents.
- Ebeveynlerinize hürmetlerimi iletin.
- When our parents aren't there, my younger brother takes on a completely different manner.
- Ebeveynlerimiz orada değilken küçük erkek kardeşim tamamen farklı bir tavır alır.
- Have you told your parents about him?
- Ebeveynlerine ondan bahsettin mi?
- You don't like living with your parents, do you?
- Ebeveynlerinle birlikte yaşamayı sevmiyorsun, değil mi?
- My parents are quarrelling.
- Ebeveynlerim kavga ediyor.
- Both of Tom's parents were teachers.
- Tom'un ebeveynlerin ikisi de öğretmendi.
- Since I have no children, I have more time to spend doing volunteer work than parents do.
- Çocuğum olmadığı için gönüllü işlere ebeveynlerden daha fazla zaman ayırabiliyorum.
- Tom doesn't obey his parents.
- Tom ebeveynlerine itaat etmiyor.
- Children seek approval from their parents.
- Çocuklar ebeveynlerinden onay ister.
- Tom's parents have separated.
- Tom'un ebeveynleri ayrıldı.
- Tom's parents got divorced three years ago.
- Tom'un ebeveynleri üç yıl önce boşandılar.
- She's probably just gone to visit her parents.
- O muhtemelen ebeveynlerini ziyaret etmek için gitti.
- What language do you use when you talk with your parents?
- Ebeveynlerinle konuşurken hangi dili kullanırsın?
- Both of Tom's parents are from Australia.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de Avustralyalı.
- Didn't your parents give you anything?
- Ebeveynleriniz size bir şey vermedi mi?
- I don't believe I know your parents.
- Senin ebeveynlerini tanıdığıma inanmıyorum.
- Both of Tom's parents went to college.
- Tom'un ebeveynlerinin ikisi de üniversiteye gitmiş.
- Tom had to mind his P's and Q's when he met Mary's parents for the first time.
- Tom Mary'nin ebeveynleriyle ilk kez tanıştığında söz ve hareketlerine dikkat etmek zorundaydı.
- Today is my parents' wedding anniversary.
- Bugün ebeveynlerimin evlilik yıl dönümü.
- I've always lived with my parents.
- Her zaman ebeveynlerimle birlikte yaşadım.
- Not only she but also her parents were invited to the party.
- Sadece o değil aynı zamanda ebeveynleri de partiye davet edildi.
- Have you told your parents about her?
- Ebeveynlerine ondan bahsettin mi?
- We need to contact Tom's parents.
- Tom'un ebeveynleri ile görüşmeliyiz.
- I hate Tom's parents.
- Tom'un ebeveynlerinden nefret ediyorum.
- Tom sure impressed my parents.
- Tom kesinlikle ebeveynlerimi etkiledi.
- He grew up with his parents.
- Ebeveynleriyle birlikte büyüdü.
- We should respect our parents.
- Ebeveynlerimize saygı göstermeliyiz.
- Parents try to impress upon their children the importance of honesty and hard work.
- Ebeveynler çocuklarına dürüstlüğün ve sıkı çalışmanın önemini aşılamaya çalışırlar.
- I think we should notify Tom's parents.
- Bence Tom'un ebeveynlerine haber vermeliyiz.
- Tom's parents were disappointed when they saw his test score.
- Tom'un ebeveynleri onun test puanını gördüklerinde hayal kırıklığına uğradılar.
- My parents don't approve of my boyfriend.
- Ebeveynlerim erkek arkadaşımı onaylamıyorlar.
- I don't want to tell my parents.
- Ebeveynlerime söylemek istemiyorum.
- His parents hate him.
- Onun ebeveynleri ondan nefret eder.
- Her parents love me.
- Onun ebeveynleri beni sever.
- We should obey our parents.
- Ebeveynlerimize itaat etmeliyiz.
- Pack and get dressed before your parents hear us.
- Ebeveynleriniz bizi duymadan önce hazırlanın ve giyinin.
- You must think of your old parents.
- Yaşlı ebeveynlerini düşünmelisin.
- Don't forget to call your parents.
- Ebeveynlerini aramayı unutma.
- Your parents were right.
- Ebeveynlerin haklıydı.
- The children sense what is happening between the parents.
- Çocuklar ebeveynler arasında ne olduğunu hisseder.
- Tom can't remember exactly when he first met Mary's parents.
- Tom Mary'nin ebeveynleri ile ilk kez ne zaman karşılaştığını hatırlayamıyor.
- Tom and Mary are devoted parents.
- Tom ve Mary sadık ebeveynlerdir.
- The ladies are looking after the children whose parents are employed in factories during the daytime.
- Bayanlar, ebeveynleri gündüzleri fabrikalarda çalışan çocuklara bakıyorlar.
- Parents aren't rational because love isn't rational.
- Ebeveynler rasyonel değildir çünkü sevgi rasyonel değildir.
- Tom's parents are dead.
- Tom'un ebeveynleri öldü.
- The child's fear worried the parents.
- Çocuğun korkusu ebeveynlerini endişelendirdi.
- My parents' house is really big.
- Ebeveynlerimin evi gerçekten büyük.
- His parents congratulated him on his engagement.
- Ebeveynleri nişanında onu tebrik etti.
- Are we bad parents?
- Biz kötü ebeveyn miyiz?
- Parents warn their children not to eat food given to them by strangers.
- Ebeveynler çocuklarını yabancılar tarafından verilen yiyecekleri yememeleri konusunda uyarır.
- I owe it to my parents that I was able to finish college.
- Üniversiteyi bitirebilmeyi ebeveynlerime borçluyum.
- You must not look down upon parents' advice.
- Ebeveynlerin tavsiyelerini hafife almamalısınız.
- During my early teens, I was not always on the best of terms with my parents.
- Ergenlik yıllarımın başlangıcında her zaman ebeveynlerimle aram iyi değildi.
- Tom found Christmas presents hidden under his parents' bed.
- Tom ebeveynlerinin yatağının altında saklanmış Noel hediyelerini buldu.
- Are your parents easy to talk to?
- Ebeveynleriniz konuşması kolay kişiler mi?
- Have you told your parents about us?
- Ebeveynlerine bizden bahsettin mi?
- Many parents think there's too much violence on television.
- Birçok ebeveyn televizyonda çok fazla şiddet olduğunu düşünüyor.
- I'm not sure my parents know about my relationship with Tom.
- Ebeveynlerimin Tom'la ilişkimi bildiklerinden emin değilim.
- My parents were proud of me.
- Ebeveynlerim benimle gurur duyardı.
- Tom said his parents are getting divorced.
- Tom ebeveynlerinin boşanacağını söyledi.
- Are your parents with you?
- Ebeveynlerin seninle birlikte mi?
- Who were my parents?
- Benim ebeveynlerim kimdi?
- He tried very hard to live up to his parents expectations.
- Ebeveynlerinin beklentilerini karşılamak için çok çabaladı.
- Are your parents home?
- Ebeveynlerin evde mi?
- He is studying hard in order not to disappoint his parents.
- Ebeveynlerini hayal kırıklığına uğratmamak için çok çalışıyor.
- Have you ever done a prank on one of your parents before?
- Daha önce hiç ebeveynlerinden birine şaka yaptın mı?
- When parents get old in Japan, they are customarily looked after by their children.
- Japonya'da ebeveynler yaşlandıklarında geleneklere göre çocukları tarafından bakılırlar.
- Have you ever argued with your parents?
- Hiç ebeveynlerinle tartıştın mı?
- These are my parents.
- Bunlar benim ebeveynlerim.
- Tom used to lie to his parents a lot.
- Tom ebeveynlerine çok fazla yalan söylerdi.
- My parents made me practice the piano every day.
- Ebeveynim bana her gün piyano uygulama yaptırdı.
- Tom's parents own a grocery store.
- Tom'un ebeveynlerinin bir bakkal dükkanı var.
- He lost his parents in a plane accident.
- O bir uçak kazasında ebeveynlerini kaybetti.
- He is economically independent of his parents.
- O ekonomik yönden ebeveynlerinden bağımsız.
- My parents treat me unfairly compared to my brother.
- Erkek kardeşimle karşılaştırıldığında ebeveynlerim bana insafsızca davranıyor.
- We don't know if her parents will come tomorrow or not.
- Onun ebeveynlerinin yarın gelip gelmeyeceklerini bilmiyorum.
- You shouldn't talk back to your parents like that.
- Ebeveynlerine bu şekilde karşılık vermemelisin.
- All of my kids went to Boston to visit my parents.
- Çocuklarımın hepsi ebeveynlerimi ziyaret etmek için Boston'a gitti.
- Parents should spend quality time with their children.
- Ebeveynler çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmelidir.
- Roy needn't have hurried to the airport to meet his parents.
- Roy'un, ebeveynlerini karşılamak için havaalanına acele gitmesi gerekmezdi.
- Their parents tried to keep them apart.
- Ebeveynleri onları birbirinden ayrı tutmaya çalıştı.
- I don't enjoy teaching children to swim when their parents are around.
- Ebeveynleri etraftayken çocuklara yüzme öğretmekten zevk almıyorum.
- You aren't going to tell my parents, are you?
- Ebeveynlerime söylemeyeceksin, değil mi?
- Does he often call his parents at home?
- Memleketteki ebeveynlerini sık sık arar mı?
- Children seek approval from their parents.
- Çocuklar ebeveynlerinden onay bekler.
Show More (859)
|