| Englisch | Türkisch | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | reassure n. | yatıştırmak | ||
|
Tom tried to reassure his wife. Tom karısını yatıştırmaya çalıştı. More Sentences |
||||
| General | reassure v. | güvence vermek | ||
|
The doctor reassured the old patient that everything was okay. Doktor yaşlı hastaya her şeyin yolunda olduğu konusunda güvence verdi. More Sentences |
||||
| General | reassure v. | rahatlatmak | ||
|
I am reassured by the Presidency remarks this morning on the need for equi-distance. Başkanlığın bu sabah eşit mesafeye duyulan ihtiyaca ilişkin yaptığı açıklamalar beni rahatlattı. More Sentences |
||||
| General | reassure v. | güven vermek | ||
|
Our role should be to accompany, reassure and assist those who are fleeing dictatorships. Bizim rolümüz diktatörlüklerden kaçanlara eşlik etmek, onlara güven vermek ve yardımcı olmak olmalıdır. More Sentences |
||||
| General | reassure v. | temin etmek | ||
|
First of all, I would like to reassure you that I will not need the full ten minutes that have been allocated to me. Öncelikle, bana ayrılan on dakikanın tamamına ihtiyacım olmayacağı konusunda sizi temin etmek isterim. More Sentences |
||||
| Common Usage | ||||
| Common Usage | reassure v. | yeniden güven vermek | ||
| General | ||||
| General | reassure v. | tekrar sigortalamak | ||
| General | reassure v. | moral vermek | ||
| General | reassure v. | şüphelerini ve endişelerini tekrar gidermeye çalışmak | ||
| General | reassure v. | tekrar güven vermek | ||
| General | reassure v. | şüphelerini ve endişelerini tekrar gidermek | ||
| General | reassure v. | güvenini tazelemek | ||
| General | reassure v. | (şüphe/korku) gidermek | ||
| Trade/Economic | ||||
| Trade/Economic | reassure v. | reasüre etmek | ||
| Insurance | ||||
| Insurance | reassure v. | mükerrer sigorta yapmak | ||
| Englisch | Türkisch | |||
|---|---|---|---|---|
| Phrasals | ||||
| Phrasals | reassure someone of something v. | birine bir şeyi söz vermek/garanti etmek/taahhüt etmek | ||
| Phrasals | reassure someone of something v. | birine bir şeyi yapacağına dair güvence vermek | ||
| Phrasals | reassure someone about something v. | ile ilgili güven/güvence vermek | ||
| Phrasals | reassure about v. | ile ilgili güven/güvence vermek | ||
| Phrasals | reassure of v. | yapacağına dair güvence vermek | ||
| Phrasals | reassure of v. | -i söz vermek/garanti etmek/taahhüt etmek | ||
