| 1 |
satisfy |
tatmin etmek |
v. |
|
- In my opinion this has not been satisfied either.
- Bence bu da tatmin edici değil.
- It is the intention of the Commission to do its utmost to achieve a result which satisfies everyone.
- Komisyon'un niyeti herkesi tatmin edecek bir sonuca ulaşmak için elinden geleni yapmaktır.
- Physical activity in the afternoon enables children to satisfy their natural need and desire for exercise.
- Öğleden sonra yapılan fiziksel aktivite, çocukların doğal egzersiz ihtiyaçlarını ve arzularını tatmin etmelerini sağlar.
- They might satisfy us intellectually, but they do not solve anything.
- Bizi entelektüel olarak tatmin edebilirler, ancak hiçbir şeyi çözmezler.
- I hope that satisfies the honourable Member and that we now find ourselves supping from the same bowl.
- Umarım bu Sayın Üyeyi tatmin eder ve artık aynı kaptan yemek yediğimizi görürüz.
- They might satisfy us intellectually, but they do not solve anything.
- Bizi entelektüel olarak tatmin edebilirler ama hiçbir şeyi çözmezler.
- No, I am not at all satisfied with this reply.
- Hayır, bu cevap beni hiç tatmin etmedi.
- Surely we can satisfy everybody with this text.
- Elbette bu metinle herkesi tatmin edebiliriz.
- The terrorists want their crimes to be publicised and the media must refuse to satisfy them.
- Teröristler işledikleri suçların kamuoyuna duyurulmasını isterler ve medya onları tatmin etmeyi reddetmelidir.
- I think this amendment should satisfy the Socialist Party.
- Bu değişikliğin Sosyalist Parti'yi tatmin etmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Conciliation has brought a result which, in the end, satisfies no one.
- Uzlaşma, sonunda hiç kimseyi tatmin etmeyen bir sonuç getirmiştir.
- The Laeken declaration is couched in words which satisfy one and all, weighty words.
- Laeken deklarasyonu, herkesi tatmin eden, ağır kelimelerle ifade edilmiştir.
- Is it not important for the Italian Presidency to find a solution that satisfies everyone?
- İtalya Dönem Başkanlığı'nın herkesi tatmin edecek bir çözüm bulması önemli değil mi?
- The fact is that those sectors have been satisfied by what could have been a far more difficult directive.
- Gerçek şu ki, bu sektörler çok daha zor bir direktifle tatmin edilmiş olabilirler.
- To satisfy the greed of large companies in Europe, this place turns a blind eye to a humanitarian disaster.
- Avrupa'daki büyük şirketlerin açgözlülüğünü tatmin etmek için burası insani bir felaketi görmezden geliyor.
- I was not entirely satisfied with the reply.
- Yanıt beni tam olarak tatmin etmedi.
- Subsequently, changes were introduced to satisfy DG I.
- Daha sonra DG I'i tatmin edecek değişiklikler yapıldı.
- You forget, madame, that I must satisfy you if I am to be a justice of the peace in Paris.
- Eğer Paris'te barışın hakimi olacaksam sizi tatmin etmem gerektiğini unutuyorsunuz hanımefendi.
- You forget, madame, that I must satisfy you if I am to be a justice of the peace in Paris.
- Paris'te sulh hakimi olabilmem için sizi tatmin etmem gerektiğini unutuyorsunuz, hanımefendi.
- Finally, a man who can satisfy two women at once.
- Sonunda, aynı anda iki kadını tatmin edebilen bir erkek.
- I know that if we discuss it, we can find a solution that will satisfy both of us.
- Bu konuyu tartışırsak ikimizi de tatmin edecek bir çözüm bulabileceğimizi biliyorum.
- His salary doesn't satisfy him.
- Onun maaşı onu tatmin etmez.
- His explanation that a solution would take time didn't satisfy anyone.
- Çözümün zaman alacağını söylemesi kimseyi tatmin etmedi.
- He's impossible to satisfy.
- Onu tatmin etmek imkansız.
- The result will satisfy him.
- Sonuç onu tatmin edecek.
- We can't satisfy everyone.
- Biz herkesi tatmin edemeyiz.
- Sami's greed was satisfied.
- Sami'nin açgözlülüğü tatmin edildi.
- I was chosen to satisfy you.
- Seni tatmin etmek için seçildim.
- His explanation that a solution would take time didn't satisfy anyone.
- Çözümün zaman alacağı konusundaki açıklaması kimseyi tatmin etmedi.
- He had done everything to satisfy his beloved's desires, but nothing worked.
- O, sevgilisinin arzuların tatmin etmek için her şeyi yaptı ama hiçbiri işe yaramadı.
- If we didn't satisfy your expectations, that's your problem.
- Beklentilerinizi tatmin etmediysek, bu sizin sorununuz.
- Will this satisfy you?
- Bu seni tatmin eder mi?
- Will this satisfy you?
- Bu seni tatmin edecek mi?
- Does that satisfy you?
- O seni tatmin ediyor mu?
- Aren't you satisfied with that?
- Bu seni tatmin etmedi mi?
- He had done everything to satisfy his beloved's desires, but nothing worked.
- Sevgilisinin arzularını tatmin etmek için her şeyi yapmıştı ama hiçbir şey işe yaramamıştı.
- Our policy is to satisfy our customers.
- Politikamız müşterilerimizi tatmin etmektir.
- The earth can satisfy our needs but not our greed.
- Dünya ihtiyaçlarımızı tatmin edebilir ancak hırsımızı değil.
- Tom is impossible to satisfy.
- Tom'u tatmin etmek imkansız.
- Does that satisfy you?
- Bu seni tatmin eder mi?
- A piece of bread was not enough to satisfy his hunger.
- Bir parça ekmek, onun açlığını tatmin edecek kadar yeterli değildi.
- I'm ready to satisfy you.
- Seni tatmin etmeye hazırım.
- The company always strives to satisfy its customers.
- Şirket, her zaman müşterilerini tatmin etmeye çalışır.
- Are you satisfied with my explanation?
- Açıklamam sizi tatmin etti mi?
- I know that if we discuss it, we can find a solution that will satisfy both of us.
- Eğer bunu tartışırsak ikimizi de tatmin edecek bir çözüm bulabileceğimizi biliyorum.
- Sami did everything to satisfy Layla.
- Sami, Leyla'yı tatmin etmek için her şeyi yaptı.
- His salary doesn't satisfy him.
- Maaşı onu tatmin etmiyor.
- Tom is hard to satisfy.
- Tom'u tatmin etmek zor.
- The result will satisfy him.
- Sonuç onu tatmin edecektir.
Show More (46)
|
| 2 |
satisfy |
karşılamak |
v. |
|
- They are looking for a manager that satisfies all the requirements for the position.
- Pozisyonun tüm gerekliliklerini karşılayan bir yönetici arıyorlar.
- The aim of political action is to satisfy the economic, social, environmental and cultural needs of our citizens.
- Siyasi eylemin amacı vatandaşlarımızın ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaktır.
- We will of course do all in our power to satisfy this demand for reports.
- Bu rapor talebini karşılamak için elbette elimizden gelen her şeyi yapacağız.
- Afternoon sports programmes help children satisfy their natural desire and need for exercise.
- Öğleden sonra spor programları çocukların doğal egzersiz arzularını ve ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olur.
- Is that the way in which it will be possible to satisfy the country’s huge needs?
- Ülkenin büyük ihtiyaçlarının karşılanması bu şekilde mi mümkün olacak?
- Only products that satisfy the same requirements as those of the EU Fifteen must be allowed on to the internal market.
- Yalnızca AB Fifteen firması ile aynı gereklilikleri karşılayan ürünlerin iç pazara girmesine izin verilmelidir.
- By these means, we will ensure that the final product satisfies high standards of quality.
- Bu sayede nihai ürünün yüksek kalite standartlarını karşılamasını sağlayacağız.
- Latvia satisfies the political criteria for membership in the European Union.
- Letonya, Avrupa Birliği üyeliği için gerekli siyasi kriterleri karşılamaktadır.
- I was satisfied that the easing of restrictions was justified.
- Kısıtlamaların hafifletilmesinin haklı olduğunu memnuniyetle karşıladım.
- Latvia satisfies the political criteria for membership of the European Union.
- Letonya, Avrupa Birliği üyeliği için gerekli siyasi kriterleri karşılamaktadır.
- All the applicant countries with whom we have been negotiating continue to satisfy the political criteria.
- Müzakere yürüttüğümüz tüm başvuru sahibi ülkeler siyasi kriterleri karşılamaya devam etmektedir.
- The earth can satisfy our needs but not our greed.
- Dünya ihtiyaçlarımızı karşılayabilir ama açgözlülüğümüzü değil.
- We aim to satisfy our customers' wants and needs.
- Müşterilerimizin istek ve ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyoruz.
- We aim to satisfy our customers' wants and needs.
- Müşterilerimizin istek ve gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyoruz.
- If we didn't satisfy your expectations, that's your problem.
- Beklentilerini karşılayamadıysak, bu senin sorunun.
Show More (12)
|
| 3 |
satisfy |
gidermek |
v. |
|
- She tried to satisfy her hunger by eating a salad.
- Açlığını salata yiyerek gidermeye çalıştı.
- There are so many practical ways of satisfying Russia's justified concerns.
- Rusya'nın haklı endişelerini gidermenin pek çok pratik yolu var.
- He satisfied his hunger with a sandwich and milk.
- Açlığını bir sandviç ve sütle giderdi.
- He satisfied his thirst with a large glass of beer.
- Susuzluğunu büyük bir bardak birayla giderdi.
- The meal satisfied his hunger.
- Yemek onun açlığını giderdi.
- He satisfied his hunger with a sandwich and milk.
- Bir sandviç ve sütle açlığını giderdi.
- Tom satisfied his hunger by eating some sandwiches.
- Tom açlığını, sandviç yiyerek giderdi.
- He satisfied his hunger by eating some sandwiches.
- Açlığını biraz sandviç yiyerek giderdi.
- They satisfied their thirst at the spring.
- Susuzluklarını pınarda giderdiler.
- I ate a large dinner and my hunger was satisfied.
- Büyük bir akşam yemeği yedim ve açlığım giderildi.
- A piece of bread was not enough to satisfy his hunger.
- Bir parça ekmek, açlığını gidermeye yetmiyordu.
- I ate a large dinner and my hunger was satisfied.
- Ben büyük bir akşam yemeği yedim ve açlığım giderildi.
- He satisfied his thirst with a large glass of beer.
- O büyük bir bardak bira ile susuzluğunu giderdi.
Show More (10)
|
| 4 |
satisfy |
memnun etmek |
v. |
|
- Her parents made every effort to satisfy their daughter.
- Ailesi kızlarını memnun etmek için her türlü çabayı gösteriyordu.
- He's impossible to satisfy.
- Onu memnun etmek imkansızdır.
- Sami did everything to satisfy Layla.
- Sami, Leyla'yı memnun etmek için her şeyi yaptı.
- I'll do whatever it takes to keep our customers satisfied.
- Müşterilerimizi memnun etmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- Tom is impossible to satisfy.
- Tom'u memnun etmek imkansız.
- We must keep the customers satisfied.
- Müşterileri memnun etmeliyiz.
- Some doctors will say anything to satisfy their patients.
- Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için her şeyi söylerler.
- The company always strives to satisfy its customers.
- Şirket ,her zaman müşterilerini memnun etmek için çabalıyor.
- Our policy is to satisfy our customers.
- Politikamız müşterilerimizi memnun etmektir.
- Tom is hard to satisfy.
- Tom'u memnun etmek zordur.
Show More (7)
|
| 5 |
satisfy |
inandırmak |
v. |
|
- He satisfied himself that no one was following him.
- Onu kimsenin takip etmediğine kendini inandırdı.
Show More (-2)
|
| 6 |
satisfy |
şartlarını karşılamak |
v. |
|
- Traditional medicines from outside the EU, such as Chinese medicines, will be able to satisfy the 50 year requirement.
- Çin ilaçları gibi AB dışından gelen geleneksel ilaçlar 50 yıl şartını karşılayabilecektir.
Show More (-2)
|
| 7 |
satisfy |
yerine getirmek |
v. |
|
- Anybody who wants to obtain that contract will have to satisfy that condition.
- Bu anlaşmayı elde etmek isteyen herkes bu koşulu yerine getirmek zorunda kalacaktır.
Show More (-2)
|
| 8 |
satisfy |
ikna etmek |
v. |
|
- The fact is that those sectors have been satisfied by what could have been a far more difficult directive.
- Gerçek şu ki, bu sektörler çok daha zor olabilecek bir direktifle ikna edilmişlerdir.
Show More (-2)
|
| 9 |
satisfy |
hoşnut etmek |
v. |
|
- You forget, madame, that I must satisfy you if I am to be a justice of the peace in Paris.
- Paris'te sulh yargıcı olabilmem için sizi hoşnut etmek zorunda olduğumu unutuyorsunuz, hanımefendi.
Show More (-2)
|
