senior - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
senior son sınıf öğrencisi n.
  • He will be a senior in the fall.
  • Sonbaharda son sınıf öğrencisi olacak.
  • Tom is a senior at Harvard.
  • Tom Harvard'da bir son sınıf öğrencisi.
  • He is now a senior at Harvard.
  • O, Harvard'da son sınıf öğrencisi.
Show More (14)
senior kıdemli n., adj.
  • Nor should we be surprised if the words of Bush senior come true.
  • Kıdemli Bush'un sözleri gerçekleşirse de şaşırmamalıyız.
  • Sami wasn't a senior.
  • Sami kıdemli değildi.
  • She is senior to me by three years.
  • O, bana göre üç yıl kıdemli.
Show More (11)
senior üst düzey n.
  • Debriefing meetings were held on a daily basis by senior Commission officials.
  • Komisyonun üst düzey yetkilileri tarafından günlük olarak bilgilendirme toplantıları düzenlenmiştir.
  • This involves the appointment of senior officers, something to which you referred.
  • Bu, sizin de değindiğiniz gibi, üst düzey memurların atanmasını içermektedir.
  • We had conversations with Foreign Minister Peres and Chairman Arafat and other very senior people there.
  • Dışişleri Bakanı Peres, Başkan Arafat ve diğer çok üst düzey kişilerle görüşmeler yaptık.
Show More (9)
senior yaşlı adj.
  • This makes the introduction of a European senior citizens' card useful and worthwhile.
  • Bu da Avrupa yaşlılar kartının uygulamaya konulmasını faydalı ve değerli kılmaktadır.
  • Does the Commission feel it is possible or necessary to introduce an EU-wide senior citizens' card?
  • Komisyon AB çapında bir yaşlılar kartı uygulamasının mümkün ya da gerekli olduğunu düşünüyor mu?
  • Tickets are $30 for general admission and $20 for students and seniors.
  • Biletler genel giriş için 30 dolar ve öğrencilerle yaşlılar için 20 dolardır.
Show More (9)
senior büyük adj.
  • Tom is two years senior to me.
  • Tom benden iki yaş büyük.
  • The actor is two years senior to me.
  • Aktör benden iki yaş büyük.
  • She is senior to me by two years.
  • Benden iki yaş büyük.
Show More (3)
senior kıdemli vatandaş n.
  • Seniors can use the bus for free.
  • Kıdemli vatandaşlar otobüsü ücretsiz kullanabilirler.
Show More (-2)
senior emektar n.
  • The juniors played against the seniors in last night's game.
  • Dün geceki maçta gençler emektarlara karşı oynadı.
Show More (-2)
senior üst düzey adj.
  • The project was approved by senior management.
  • Proje üst düzey yönetim kadrosu tarafından onaylanmıştır.
Show More (-2)
senior yaşça büyük adj.
  • They are also holding senior sports competitions.
  • Ayrıca yaşça büyükler düzeyinde spor müsabakaları da düzenliyorlar.
Show More (-2)
senior baba n.
  • Nor should we be surprised if the words of Bush senior come true.
  • Baba Bush'un sözleri gerçekleşirse de şaşırmamalıyız.
Show More (-2)
senior üst adj.
  • We look up to him as a good senior.
  • Onu iyi bir üstümüz olarak örnek alıyoruz.
Show More (-2)
senior emektar adj.
  • We look up to him as a good senior.
  • Ona iyi bir emektar olarak saygı duyuyoruz.
Show More (-2)