1 |
stake |
kazık |
n. |
|
- We got glow-in-the-dark tent stakes for our next camping trip.
- Bir sonraki kamp gezimiz için karanlıkta parlayan çadır kazıkları aldık.
- She was burned at the stake.
- Kazıkta yakıldı.
- He was burned at the stake.
- Kazığa oturtularak yakıldı.
- They were burned at the stake.
- Kazıkta yakıldılar.
- He was burned at the stake.
- O, kazıkta yakıldı.
- She was burned at the stake.
- Kazığa oturtularak yakıldı.
Show More (3)
|
2 |
stake |
çıkar |
n. |
|
- When the poor have an economic stake, then civil society and democracy will take root.
- Yoksulların ekonomik bir çıkarı olduğunda sivil toplum ve demokrasi kök salacaktır.
- The personal stake in the competitive nature can negatively effect relationships.
- Rekabetçi doğası olan kişisel çıkarlar, ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilir.
- The personal stake in the competitive nature can negatively effect relationships.
- Rekabetçi nitelikteki kişisel çıkarlar ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilir.
- The personal stake in the competitive nature can negatively effect relationships.
- Rekabetçi tabiatı olan kişisel çıkarlar, ilişkileri olumsuz etkileyebilir.
Show More (1)
|
3 |
stake |
hisse |
n. |
|
- Each family member has a stake in the company.
- Her aile üyesinin şirkette bir hissesi vardır.
- There are huge interests at stake.
- Hissede büyük kârlar var.
Show More (-1)
|
4 |
stake |
pay |
n. |
|
- We need to invest in helping the rural population to have a stake in their local economies.
- Kırsal nüfusun kendi yerel ekonomilerinde pay sahibi olmalarına yardımcı olmak için yatırım yapmalıyız.
- They have no stake in their village, regional or national economies.
- Köylerinde, bölgesel ya da ulusal ekonomide hiçbir payları yok.
Show More (-1)
|
5 |
stake |
kazıklarla çevirmek |
v. |
|
- The officers staked off the sinkhole.
- Memurlar obruğun etrafını kazıklarla çevirdi.
Show More (-2)
|
6 |
stake |
bahis |
n. |
|
- One can win up to several million for a five-dollar stake.
- Beş dolarlık bir bahis karşılığında birkaç milyona kadar para kazanmak mümkün.
Show More (-2)
|
7 |
stake |
(sopayla, kazıkla) desteklemek |
v. |
|
- He staked the bean vines with wooden sticks.
- Fasulye asmalarını tahta sopalarla desteklemişti.
Show More (-2)
|
8 |
stake |
tüm parasını yatırmak |
v. |
|
- He staked all his cash on a single horse race.
- Bütün parasını tek bir at yarışına yatırmış.
Show More (-2)
|
9 |
stake |
kazığa bağlamak |
v. |
|
- Tom staked his tomatoes with Mary's old stockings.
- Tom Mary'nin eski çoraplarıyla domateslerini kazığa bağladı.
Show More (-2)
|