| 1 |
suit |
takım elbise (erkek için) |
n. |
|
- Check out that guy in the navy blue suit.
- Şu lacivert takım elbiseli adama baksana.
- I didn't know I could afford a lawyer with such a nice suit.
- Bu kadar şık bir takım elbisesi olan bir avukata paramın yeteceğini bilmiyordum.
- I didn't know I could afford a lawyer with such a nice suit.
- Böyle şık takım elbiseli bir avukata paramın yetebileceğini bilmiyordum.
- I didn't know I could afford a lawyer with such a nice suit.
- Bu kadar güzel bir takım elbiseli bir avukata paramın yeteceğini bilmiyordum.
- I don't often wear a suit.
- Sık sık takım elbise giymem.
- Men usually wear black suits and black ties to funerals.
- Erkekler cenazeler için genellikle siyah takım elbise ve siyah kravat giyerler.
- Why are you wearing a suit?
- Neden takım elbise giyiyorsun?
- Tom accidentally walked into a room full of people wearing suits.
- Tom yanlışlıkla takım elbise giyen insanlarla dolu bir odaya girdi.
- The cuffs of his suit jacket are badly frayed.
- Takım elbise ceketinin manşetleri fena halde yıpranmış.
- Tom doesn't wear suits.
- Tom takım elbise giymez.
- Tom is wearing a new suit.
- Tom yeni bir takım elbise giyiyor.
- Tom bought a new suit.
- Tom yeni bir takım elbise aldı.
- The boss told Tom that he had to wear a suit and tie to work.
- Patron Tom'a işe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerektiğini söyledi.
- This tie doesn't go with my suit.
- Bu kravat takım elbiseme uymuyor.
- Tom wore his best suit to his job interview.
- Tom iş görüşmesine giderken en iyi takım elbisesini giydi.
- Tom isn't wearing a suit.
- Tom takım elbise giymiyor.
- Where's your black suit?
- Siyah takım elbisen nerede?
- Tom wasn't wearing a suit.
- Tom takım elbise giymiyordu.
- Tom bought himself a new suit.
- Tom kendine yeni bir takım elbise aldı.
- I never wear suits.
- Asla takım elbise giymem.
- He's required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerekiyor.
- Tom doesn't often wear a suit.
- Tom sık sık takım elbise giymez.
- I bought a new suit of clothes.
- Yeni bir takım elbise aldım.
- I love that suit.
- O takım elbiseyi seviyorum.
- I had a suit tailored for me.
- Benim için bir takım elbise diktirdim.
- It looks like you could use a new suit.
- Yeni bir takım elbiseye ihtiyacın var gibi görünüyor.
- Tom didn't wear a suit today.
- Tom bugün takım elbise giymedi.
- The tie doesn't fit with my suit.
- Kravat takım elbiseme uymuyor.
- I will make a new suit for you.
- Senin için yeni bir takım elbise yapacağım.
- I bought a suit last week.
- Geçen hafta bir takım elbise aldım.
- The short woman wears a gray suit.
- Kısa kadın gri bir takım elbise giyiyor.
- Tom is required to wear a suit and tie to work.
- Tom'un işe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerekiyor.
- I bought a suit last week.
- Geçen hafta bir takım elbise satın aldım.
- Tom wore a black suit and tie.
- Tom siyah bir takım elbise ve kravat giymişti.
- Tom had a nice suit on.
- Tom güzel bir takım elbise giymişti.
- Tom didn't wear a suit.
- Tom bir takım elbise giymedi.
- Tom is the only one wearing a suit.
- Takım elbise giyen tek kişi Tom.
- Tom is wearing a suit.
- Tom bir takım elbise giyiyor.
- Will you help me pick out a tie to go with this suit?
- Bu takım elbise ile gidecek bir kravat seçmeme yardımcı olur musun?
- This suit isn't black.
- Bu takım elbise siyah değil.
- When I opened the door, Tom was standing there wearing a suit.
- Kapıyı açtığımda, Tom takım elbisesiyle orada duruyordu.
- He stood out because he was wearing a suit.
- Takım elbise giydiği için göze çarpıyordu.
- I bought myself a new suit for the wedding.
- Düğün için kendime yeni bir takım elbise aldım.
- He selected a pair of socks to match his suit.
- Takım elbisesine uygun bir çift çorap seçti.
- I want a suit made of this material.
- Bu kumaştan yapılmış bir takım elbise istiyorum.
- This tie matches your suit.
- Bu kravat takım elbisene uyuyor.
- She made him a new suit.
- Ona yeni bir takım elbise yaptı.
- The tall man wears a black suit.
- Uzun adam siyah bir takım elbise giyiyor.
- Sami was wearing a suit.
- Sami bir takım elbise giyiyordu.
- I like seeing Tom in a suit.
- Tom'u bir takım elbiseyle görmek hoşuma gidiyor.
- Tom said Mary has never seen him wearing a suit.
- Tom, Mary'nin onu hiç takım elbise giyerken görmediğini söyledi.
- I want you to buy a new suit to wear to your job interview.
- İş görüşmende giymek üzere yeni bir takım elbise almanı istiyorum.
- This suit is too big for me.
- Bu takım elbise benim için fazla büyük.
- At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede dul kadın, siyah takım elbisesi, şapkası ve eldivenleriyle çok asil görünüyordu.
- That suit you bought was a good choice.
- Satın aldığın o takım elbise iyi bir seçimdi.
- I don't have a suit.
- Bir takım elbisem yok.
- He selected a pair of socks to match his suit.
- Takım elbisesine uyacak bir çift çorap seçti.
- I don't usually wear a suit.
- Genelde takım elbise giymem.
- Tom had a new suit made.
- Tom yeni bir takım elbise diktirdi.
- This tie goes well with the suit, I guess.
- Sanırım bu kravat takım elbise ile iyi gider.
- I bought a new suit.
- Yeni bir takım elbise aldım.
- The short man wears a black suit.
- Kısa boylu adam siyah bir takım elbise giyiyor.
- Tom never wears a suit.
- Tom hiçbir zaman takım elbise giymez.
- Tom asked the man at the front desk where he could get his suit pressed.
- Tom ön masadaki adama takım elbisesini nerede ütületebileceğini sordu.
- Tom showed up at the party wearing a suit and tie.
- Tom bir takım elbise ve kravat giyerek partiye geldi.
- Please choose me a tie for this suit.
- Bu takım elbise için bana bir kravat seç lütfen.
- All the men were wearing dark suits and white shirts.
- Bütün erkekler koyu renk takım elbise ve beyaz gömlek giyiyordu.
- Do you really need this suit?
- Bu takım elbiseye gerçekten ihtiyacın var mı?
- Will you help me pick out a tie to go with this suit?
- Bu takım elbiseye uygun bir kravat seçmeme yardım eder misin?
- Tom is wearing a gray suit.
- Tom gri bir takım elbise giyiyor.
- Tom put on his black suit and white tie.
- Tom siyah takım elbisesini giydi ve beyaz kravatını taktı.
- Those green suits are special suits for reducing the risk of biological contamination.
- Bu yeşil takım elbiseler, biyolojik kirlenme riskini azaltmak için özel takım elbiselerdir.
- Tom was wearing a suit.
- Tom takım elbise giyiyordu.
- Tom is wearing a new suit today.
- Tom bugün yeni bir takım elbise giyiyor.
- He is required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerekiyor.
- You are required to wear a suit and tie to work, aren't you?
- İşe giderken takım elbise giyip kravat takmanız gerekiyor, değil mi?
- Your tie blends well with your suit.
- Kravatınız takım elbisenizle iyi uyum sağlamış.
- He made me a suit.
- O, bana bir takım elbise yaptı.
- Tom was wearing a suit.
- Tom bir takım elbise giyiyordu.
- Tom was wearing a nice suit.
- Tom güzel bir takım elbise giyiyordu.
- Tom bought a three hundred dollar suit.
- Tom üç yüz dolarlık bir takım elbise aldı.
- This new necktie goes well with the suit.
- Bu yeni kravat takım elbiseye çok yakıştı.
- Wearing a suit, he stood out.
- Takım elbise giydiği için göze çarpıyordu.
- Tom is the only one wearing a suit.
- Takım elbise giyen tek kişi Tom'dur.
- I don't even own a suit.
- Bir takım elbiseye bile sahip değilim.
- The black shoes matched the suit very well.
- Siyah ayakkabılar takım elbiseyle çok iyi uyum sağladı.
- Tom was wearing a black suit yesterday.
- Tom dün siyah bir takım elbise giyiyordu.
- Tom wore a suit and tie.
- Tom takım elbise giydi ve kravat taktı.
- Tom doesn't often wear a suit.
- Tom genellikle bir takım elbise giymez.
- The suit becomes him.
- Takım elbise ona yakışıyor.
- Tom spent more than $300 on that suit.
- Tom o takım elbise için 300 dolardan fazla harcadı.
- Tom didn't have to wear a suit and tie, but he did.
- Tom, bir takım elbise ve bir kravat giymek zorunda değildi fakat giydi.
- I thought you were going to wear your new suit.
- Yeni takım elbiseni giyeceğini düşündüm.
- I don't even own a suit.
- Benim bir takım elbisem bile yok.
- Mother made me a new suit.
- Annem bana yeni bir takım elbise yaptı.
- Tom put on his suit coat.
- Tom takım elbisesini giydi.
- Tom always wears a suit to work.
- Tom işe giderken hep takım elbise giyiyor.
- I never wear suits.
- Ben asla takım elbise giymem.
- I like seeing Tom in a suit.
- Tom'u takım elbise içinde görmeyi seviyorum.
- Do I have to wear a suit?
- Bir takım elbise giymek zorunda mıyım?
- Tom and John have bought new suits, but they haven't worn them yet.
- Tom ve John yeni takım elbiseler aldılar ama henüz giymediler.
- I am required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giyip kravat takmak zorundayım.
- Tom was the only one not wearing a suit.
- Takım elbise giymeyen tek kişi Tom'du.
- Where did you get that suit?
- Bu takım elbiseyi nereden aldın?
- Tom asked the man at the front desk where he could get his suit pressed.
- Tom resepsiyondaki adama takım elbisesini nerede ütületebileceğini sordu.
- Tom only wears a suit on special occasions.
- Tom sadece özel günlerde takım elbise giyer.
- Tom is in a suit.
- Tom takım elbise giymiş.
- He was conspicuous in his suit.
- Takım elbisesiyle dikkat çekiyordu.
- I must get a new suit made.
- Yeni bir takım elbise diktirmeliyim.
- Do you like my new suit?
- Yeni takım elbisemi seviyor musun?
- Do I have to wear a suit?
- Takım elbise giymek zorunda mıyım?
- I don't own a suit.
- Takım elbisem yok.
- Tom had a new suit made.
- Tom yeni bir takım elbise yaptırdı.
- I wear a suit but wear no tie.
- Takım elbise giyerim ama kravat takmam.
- You look good in that suit.
- O takım elbiseyle iyi görünüyorsun.
- That's a beautiful suit.
- O güzel bir takım elbise.
- I don't own a black suit.
- Siyah takım elbisem yok.
- My suit is gray.
- Takım elbisem gri.
- Tom was the only one wearing a suit.
- Takım elbise giyen tek kişi Tom'du.
- He sewed a new suit for me.
- O benim için yeni bir takım elbise dikti.
- He made me a suit.
- Bana bir takım elbise yaptı.
- I must get a new suit made.
- Yeni bir takım elbise yaptırmalıyım.
- Tom wants me to buy a suit to wear to that job interview.
- Tom o iş görüşmesinde giymek için bir takım elbise almamı istiyor.
- Tom was wearing an expensive suit.
- Tom pahalı bir takım elbise giyiyordu.
- Your tie blends well with your suit.
- Kravatın takım elbisenle iyi uyum sağlamış.
- Sami was wearing a suit.
- Sami takım elbise giyiyordu.
- Tom is wearing a suit, isn't he?
- Tom takım elbise giyiyor, değil mi?
- We are required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giyip kravat takmak zorundayız.
- The suit's made of very rough material.
- Takım elbise çok kaba bir malzemeden yapılmıştır.
- He looked quite handsome in his suit and tie.
- Takım elbisesi ve kravatıyla oldukça yakışıklı görünüyordu.
- They are required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giymeleri ve kravat takmaları gerekiyor.
- Tom wore a black suit and tie.
- Tom siyah bir takım elbise giydi ve kravat taktı.
- Tom is wearing a suit.
- Tom takım elbise giyiyor.
- Tom was sitting near two men in expensive suits.
- Tom pahalı takım elbiseli iki adamın yanında oturuyordu.
- Tom is wearing a nice suit.
- Tom güzel bir takım elbise giyiyor.
- I don't own a black suit.
- Siyah bir takım elbisem yok.
- I wanted to buy a suit, but it was too expensive.
- Bir takım elbise almak istedim ama aşırı pahalıydı.
- Change into your suit.
- Takım elbisenizi giyin.
- I want a suit made of this material.
- Bu kumaştan bir takım elbise istiyorum.
- I wear a suit and tie.
- Ben bir takım elbise giyerim ve kravat takarım.
- Tom bought a three hundred dollar suit.
- Tom 300 dolarlık bir takım elbise aldı.
- I don't usually wear a suit.
- Ben genellikle bir takım elbise giymem.
- I didn't wear a suit to my graduation ceremony.
- Mezuniyet törenimde takım elbise giymedim.
- Tom was wearing a gray suit and a red tie.
- Tom gri bir takım elbise giyiyor ve kırmızı bir kravat takıyordu.
- Hang your suit in the closet.
- Takım elbisenizi dolaba asın.
- Tom wore a suit and tie.
- Tom takım elbise ve kravat giydi.
- It seems to me that one suit is sufficient for this trip.
- Bana öyle geliyor ki bu gezi için bir takım elbise yeterli.
- At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede dul kadın, siyah takım elbisesi, şapkası ve eldiveni ile çok ağırbaşlı görünüyordu.
- Tom is in a suit.
- Tom bir takım elbise giyiyor.
- I wear a suit and tie.
- Takım elbise giyerim ve kravat takarım.
- Tom didn't have to wear a suit and tie, but he did.
- Tom takım elbise giymek ve kravat takmak zorunda değildi ama yaptı.
- I wear a suit but wear no tie.
- Ben bir takım elbise giyerim ama hiç kravat takmam.
- Tom wore a dark blue suit.
- Tom koyu mavi bir takım elbise giydi.
- Tom wasn't the only one wearing a suit.
- Takım elbise giyen tek kişi Tom değildi.
- Both girls are wearing white suits.
- Her iki kız da beyaz renkli takım elbise giyiyorlar.
- Tom had all of his suits made to order.
- Tom tüm takım elbiselerini sipariş üzerine diktirirdi.
- Tom's shoes don't match his suit.
- Tom'un ayakkabıları takım elbisesine uymuyor.
- He made me a new suit.
- O bana yeni bir takım elbise yaptı.
- I don't have a suit.
- Takım elbisem yok.
- Tom was caught in the rain and his new suit got ruined.
- Tom yağmura yakalandı ve yeni takım elbisesi mahvoldu.
- He looked quite handsome in his suit and tie.
- Takım elbisesi ve kravatı ile oldukça yakışıklı görünüyordu.
- Tom showed up at the party wearing a suit and tie.
- Tom partiye takım elbise giyip kravat takarak geldi.
- How can you afford another suit?
- Diğer takım elbiseye gücün nasıl yetebilir?
- Those shoes do not go with the suit.
- Bu ayakkabılar takım elbiseye uymuyor.
- Wearing a suit, he stood out.
- Takım elbise giydiği için göze battı.
- Jason was caught in the rain and ruined his new suit.
- Jason yağmura yakalandı ve yeni takım elbisesini mahvetti.
- He made me a new suit.
- Bana yeni bir takım elbise yaptı.
- Dan didn't even wear a suit.
- Dan takım elbise bile giymedi.
- The actor used to have the tailor make his suits.
- Aktör takım elbiselerini terziye diktirirdi.
- This old suit is just about done for; I shall have to get a new one.
- Bu eski takım elbise neredeyse mahvolmuş; yeni bir tane almak zorunda kalacağım.
- Tom wasn't wearing a suit.
- Tom bir takım elbise giymiyordu.
- My suit is grey.
- Takım elbisem gri.
- Tom wore his best suit to his job interview.
- Tom iş görüşmesi için en iyi takım elbisesini giydi.
- He was wearing a threadbare suit.
- O çok eskimiş bir takım elbise giyiyordu.
- Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
- I wanted Tom to see me in this suit.
- Tom'un beni bu takım elbiseyle görmesini istedim.
- A blue suit, white shirt and red tie are essential for all male workers.
- Tüm erkek çalışanlar için mavi takım elbise, beyaz gömlek ve kırmızı kravat şarttır.
- Tom grabbed his suit jacket from a hanger in his closet.
- Tom dolabındaki askıdan takım elbise ceketini aldı.
- This tie goes well with the suit, I guess.
- Bu kravat takım elbiseyle iyi gider, sanırım.
- I must buy a new suit for my son.
- Oğlum için yeni bir takım elbise almalıyım.
- Tom is wearing a suit today.
- Tom bugün takım elbise giyiyor.
- Tom was wearing a gray suit and a red tie.
- Tom gri bir takım elbise giymiş ve kırmızı bir kravat takmıştı.
- The tall man wears a black suit.
- O uzun boylu adam siyah bir takım elbise giyiyor.
- Tom tried his father's suit on.
- Tom babasının takım elbisesini denedi.
- Tom had a couple of new suits made.
- Tom birkaç yeni takım elbise yaptırdı.
- Where did you have your new suit made?
- Yeni takım elbiseni nerede yaptırdın?
- Tom isn't wearing a suit.
- Tom bir takım elbise giymiyor.
- Tom wants me to buy a suit to wear to that job interview.
- Tom iş görüşmesine giderken giymek için bir takım elbise almamı istiyor.
- I'd like to be measured for a new suit.
- Yeni bir takım elbise için ölçümün alınmasını istiyorum.
- The tall woman wears a gray suit.
- Uzun boylu kadın gri bir takım elbise giyiyor.
- I'm too poor to buy a new suit.
- Yeni bir takım elbise alamayacak kadar fakirim.
- Tom didn't need to wear a suit and tie, but he did.
- Tom'un takım elbise giymesi ve kravat takması gerekmiyordu ama taktı.
- Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom'un üzerinde gri bir takım elbise ve kırmızı bir kravat vardı.
- Help me pick out a tie to go with this suit.
- Bu takım elbise ile gidecek bir kravat seçmeme yardım et.
- Please tell Tom to wear a suit.
- Lütfen Tom'a bir takım elbise giymesini söyle.
- Tom has bought a new suit, but he hasn't worn it yet.
- Tom yeni bir takım elbise aldı ama henüz giymedi.
- Tom always wears a suit to work.
- Tom işe her zaman takım elbiseyle gider.
- If you'll keep an eye on the kids, I'll take your suit to be cleaned.
- Çocuklara göz kulak olursan, takım elbiseni temizletmeye götüreceğim.
- He was conspicuous in his suit.
- O, takım elbisesinin içinde dikkat çekiciydi.
- Tom was the only one not wearing a suit.
- Tom takım elbise giymeyen tek kişiydi.
- She made a new suit for him.
- Onun için yeni bir takım elbise yaptı.
- I didn't wear a suit to my graduation ceremony.
- Mezuniyet törenim için bir takım elbise giymedim.
- Where did you have your suit made?
- Takım elbiseni nerede yaptırdın?
- It seems to me that one suit is sufficient for this trip.
- Bana bu gezi için bir takım elbise yeterli görünüyor.
- Tom said Mary has never seen him wearing a suit.
- Tom, Mary'nin onu hiç takım elbise giydiğini görmediğini söyledi.
- Change into your suit.
- Takım elbiseni giy.
- Tom is wearing a dark blue suit.
- Tom koyu mavi bir takım elbise giyiyor.
- Please tell Tom to wear a suit.
- Lütfen Tom'a takım elbise giymesini söyle.
- He's required to wear a suit and tie to work.
- İşe takım elbise ve kravatla gitmesi gerekiyor.
- He only wears a suit on special occasions.
- Sadece özel günlerde takım elbise giyiyor.
- The tie doesn't go with my suit.
- Kravat takım elbiseme uymuyor.
- This new necktie goes well with the suit.
- Bu yeni kravat takım elbise ile iyi gider.
- Get yourself a decent suit.
- Kendine düzgün bir takım elbise al.
- He bought himself a new suit for the wedding.
- Düğün için kendine yeni bir takım elbise aldı.
- Doesn't Tom ever wear a suit?
- Tom hiç takım elbise giymez mi?
- I'd like to be measured for a new suit.
- Yeni bir takım elbise için ölçü aldırmak istiyorum.
- Tom put on his suit jacket.
- Tom takım elbise ceketini giydi.
- I don't own a suit.
- Bir takım elbisem yok.
- Tom never wears a suit.
- Tom asla takım elbise giymez.
- I had the tailor make a suit for me.
- Terziye benim için bir takım elbise diktirdim.
- Tom tried his father's suit on.
- Tom babasının takım elbisesini üzerinde denedi.
- Why are you wearing a suit?
- Neden bir takım elbise giyiyorsun?
- He had a new suit made.
- Yeni bir takım elbise diktirdi.
- Tom got his suit altered.
- Tom takım elbisesini değiştirdi.
- The short man wears a black suit.
- Kısa adam siyah bir takım elbise giyiyor.
- Tom was wearing a gray suit.
- Tom gri bir takım elbise giyiyordu.
- I wanted to buy a suit, but it was too expensive.
- Bir takım elbise satın almak istedim ama çok pahalıydı.
- I don't often wear a suit.
- Ben sık sık takım elbise giymem.
- Men usually wear black suits and black ties to funerals.
- Erkekler cenazelerde genellikle siyah takım elbise giyer ve siyah kravat takarlar.
- She's wearing a light blue suit.
- O açık mavi bir takım elbise giyiyor.
- He only wears a suit on special occasions.
- Sadece özel günlerde takım elbise giyer.
- I must buy a new suit for my son.
- Oğluma yeni bir takım elbise almalıyım.
- Tom grabbed his suit jacket from a hanger in his closet.
- Tom takım elbise ceketini dolabındaki bir askıdan aldı.
- I made my son a new suit.
- Oğluma yeni bir takım elbise yaptım.
- Hang your suit in the closet.
- Takım elbiseni dolaba as.
- Get yourself a decent suit.
- Kendinize uygun bir takım elbise alın.
- How can you afford another suit?
- Başka bir takım elbiseyi nasıl karşılayabilirsin?
- Tom didn't wear a suit today.
- Tom bugün bir takım elbise giymedi.
- All the men were wearing dark suits and white shirts.
- Bütün erkekler koyu renk takım elbise ve beyaz gömlek giyiyorlardı.
- Tom doesn't have to wear a suit and tie to work.
- Tom'un işe giderken takım elbise giyip kravat takması gerekmiyor.
- Tom didn't wear a suit.
- Tom takım elbise giymedi.
- Tom doesn't even own a suit.
- Tom'un takım elbisesi bile yok.
Show More (239)
|
| 2 |
suit |
takım |
n. |
|
- I'll just prepare your suit for the opera tonight.
- Bu akşamki opera için takımını hazırlayacağım.
- I'll make you a new suit.
- Ben sana yeni bir takım yapacağım.
- That's a nice suit.
- O güzel bir takım.
- The suit's made of very rough material.
- Takım çok kaba bir malzemeden yapılmış.
- Where's your black suit?
- Siyah takımın nerede?
- This suit is too good for me.
- Bu takım benim için çok iyi.
- I just got this suit.
- Bu takımı yeni aldım.
- Do you really need this suit?
- Gerçekten bu takıma ihtiyacın var mı?
- That's a beautiful suit.
- Güzel bir takım.
- I needn't have bought that suit for the wedding, because Tom's got a spare one in my size.
- Düğün için o takımı getirmeme gerek yoktu. Çünkü Tom'un benim ölçümde bir yedeği var.
- Tom bought himself a new suit.
- Tom kendisine yeni bir takım aldı.
- The short woman wears a gray suit.
- Kısa boylu kadın gri bir takım giyiyor.
- You look good in that suit.
- O takımın içinde iyi görünüyorsun.
- Tom was wearing the same suit as I was.
- Tom da benimle aynı takımı giyiyordu.
- He sewed a new suit for me.
- Benim için yeni bir takım dikti.
- I just got this suit.
- Az önce bu takımı aldım.
- Tom wore a dark blue suit.
- Tom lacivert bir takım giydi.
- Tom was wearing a black suit yesterday.
- Tom dün siyah bir takım giyiyordu.
- I just had this suit cleaned.
- Bu takımı yeni temizlettim.
- I can't wear this old suit to that party.
- O partide bu eski takımı giyemem.
- That suit looks expensive.
- O takım pahalı görünüyor.
- I want a tie to go with this suit.
- Bu takımla uyumlu bir kravat istiyorum.
- He had a new suit made.
- O, yeni bir takım yaptırdı.
- Tom was caught in the rain and his new suit got ruined.
- Tom yağmura yakalandı ve yeni takımı mahvoldu.
- This old suit is just about done for; I shall have to get a new one.
- Bu eski takımın işi bitmek üzere; yeni bir tane almam gerekecek.
- I needn't have bought that suit for the wedding, because Tom's got a spare one in my size.
- Düğün için o takımı almama gerek yoktu, çünkü Tom'da benim bedenimde yedek bir tane var.
- She's wearing a light blue suit.
- Açık mavi bir takım giyiyor.
- That suit you bought was a good choice.
- Aldığın takım iyi bir seçimdi.
- Tom was wearing a nice suit.
- Tom güzel bir takım giyiyordu.
- I love that suit.
- Bu takımı seviyorum.
- Where did you get that suit?
- Bu takımı nereden aldın?
- Tom put on his suit coat.
- Tom takım ceketini giydi.
- This suit was on sale.
- Bu takım indirimdeydi.
- Where did you have the suit made?
- Takımını nerede yaptırdın?
- Try on this new suit to see if it fits well.
- Olup olmadığını görmek için, bu yeni takım elbiseyi dene.
- Tom's shoes don't match his suit.
- Tom'un ayakkabıları onun takımına uymuyor.
- Tom bought a new suit.
- Tom yeni bir takım aldı.
- This tie matches your suit.
- Bu kravat takımına uyar.
- That suit looks expensive.
- Bu takım pahalı görünüyor.
- I bought a suit with two pairs of pants.
- İki pantolonlu bir takım aldım.
- That's a nice suit.
- Güzel bir takım.
- That's a very nice suit.
- Bu çok güzel bir takım.
- Do you like my new suit?
- Yeni takımımı beğendin mi?
- I want you to buy a new suit to wear to your job interview.
- İş görüşmende giymek için yeni bir takım satın almanı istiyorum.
- I can't wear this old suit to that party.
- Bu eski takımı o partide giyemem.
- Help me pick out a tie to go with this suit.
- Bu takımla uyumlu bir kravat seçmeme yardım et.
- How do you like my new suit?
- Yeni takımım hakkında ne düşünüyorsun?
- Tom was wearing a gray suit.
- Tom gri bir takım giyiyordu.
- The tall woman wears a gray suit.
- Uzun boylu kadın gri bir takım giyiyor.
- I'd never wear a shell suit.
- Asla kabuklu bir takım giymezdim.
- Tom had a nice suit on.
- Tom'un üzerinde güzel bir takım vardı.
- Tom put on his new suit.
- Tom yeni takımını giydi.
- That's a very nice suit.
- Çok güzel bir takım.
- How do you like my new suit?
- Yeni takımımı beğendin mi?
- Jason was caught in the rain and ruined his new suit.
- Jason yağmura yakalanmış ve yeni takımını mahvetmişti.
- I bought a new suit.
- Yeni bir takım aldım.
- A blue suit, white shirt and red tie are essential for all male workers.
- Mavi takım, beyaz gömlek ve kırmızı kravat tüm erkek işçiler için gereklidir.
- I thought you were going to wear your new suit.
- Yeni takımını giyeceğini sanıyordum.
- I wore my new suit on Monday.
- Pazartesi günü yeni takımımı giydim.
- Tom is wearing a nice suit.
- Tom güzel bir takım giyiyor.
- Tom put on his black suit and white tie.
- Tom siyah takımını giydi ve beyaz kravatını taktı.
- He is dressed in an old tweed suit.
- Eski bir tüvit takım giymiştir.
- He was wearing a threadbare suit.
- Yırtık pırtık bir takım giyiyordu.
- Could I borrow your gray suit?
- Gri takımını ödünç alabilir miyim?
- That suit has an expensive look.
- Bu takım pahalı bir görünüme sahip.
- This suit is too big for me.
- Bu takım benim için çok büyük.
- Tom had a new suit made.
- Tom yeni bir takım diktirmiş.
- I want this suit cleaned.
- Bu takımın temizlenmesini istiyorum.
- This suit seems really expensive.
- Bu takım gerçekten pahalı görünüyor.
- This tie doesn't go with my suit.
- Bu kravat benim takım ile gitmez.
- Tom is wearing a gray suit.
- Tom gri bir takım giyiyor.
- Please choose me a tie for this suit.
- Lütfen bu takım için bana bir kravat seç.
- Are you wearing a brand-new suit?
- Yepyeni bir takım mı giyiyorsun?
- This suit isn't black.
- Bu takım siyah değil.
- Tom is wearing an expensive Italian suit.
- Tom pahalı bir İtalyan takımı giyiyor.
Show More (72)
|
| 3 |
suit |
yakışmak |
v. |
|
- This dress really suits you.
- Bu elbise sana gerçekten yakışmış.
- That tie suits you.
- Bu kravat sana yakışmış.
- This hat will suit her.
- Bu şapka ona yakışacak.
- It suits me.
- Bana yakışıyor.
- Short hair really suits her.
- Kısa saç ona gerçekten yakışıyor.
- This situation would suit Tom.
- Bu durum Tom'a yakışırdı.
- Do you think that dress suits her?
- Sence bu elbise ona yakışmış mı?
- I don't think that this shirt suits a red tie.
- Bu gömleğin kırmızı kravata yakıştığını sanmıyorum.
- Does that suit you?
- Bu sana yakışıyor mu?
- Because she has a good figure, whatever she wears suits her.
- Güzel bir vücudu olduğu için ne giyse yakışıyor.
- Black suits you.
- Siyah sana yakışıyor.
- Those glasses suit you.
- Bu gözlük sana yakışmış.
- This coat suits him.
- Bu palto ona yakışıyor.
- That would've suited Tom.
- Bu Tom'a yakışırdı.
- Ties suit you.
- Kravat sana yakışıyor.
- Green suits you.
- Yeşil sana yakışır.
- These clothes suit you.
- Bu kıyafetler sana yakışmış.
- Red clothes suit her.
- Kırmızı kıyafetler ona yakışıyor.
- Green suits Alice.
- Yeşil Alice'e yakışır.
- A mustache suits Tom.
- Bıyık Tom'a yakışıyor.
- Don't you think this suits me?
- Sence bu bana yakışmıyor mu?
- Green suits you.
- Yeşil sana yakışıyor.
- This hat suits me nicely.
- Bu şapka bana yakışıyor.
- This dress suits you well.
- Bu elbise size yakışıyor.
- Green suits Alice.
- Yeşil Alice'e yakışıyor.
- Green suits Alice.
- Alice'e yeşil yakışır.
- The red dress suited her.
- Kırmızı elbise ona yakışmış.
- Bright colors don't suit Tom.
- Parlak renkler Tom'a yakışmıyor.
- This color doesn't suit you.
- Bu renk sana yakışmamış.
- Does this skirt suit me?
- Bu etek bana yakışıyor mu?
- That red dress suited her.
- Kırmızı elbise ona yakışmış.
Show More (28)
|
| 4 |
suit |
uymak |
v. |
|
- We came up with a solution that suits everyone.
- Herkese uyacak bir çözüm bulduk.
- The problem with the recycling target is that it can never absolutely suit all countries.
- Geri dönüşüm hedefiyle ilgili sorun, bunun hiçbir zaman tüm ülkelere tam olarak uymamasıdır.
- They were then abolished to suit the interests of the feed industry.
- Daha sonra yem endüstrisinin çıkarlarına uyacak şekilde ortadan kaldırıldılar.
- The problem with the recycling target is that it can never absolutely suit all countries.
- Geri dönüşüm hedefiyle ilgili sorun ise bunun hiçbir zaman tüm ülkelere tam olarak uymamasıdır.
- One rigid solution in this sector will not suit everyone.
- Bu sektörde katı bir çözüm herkese uymayacaktır.
- Is it just to suit two DGs which could not come up with a cooperative proposal?
- İş birliğine dayalı bir teklifle gelemeyen iki Genel Müdürlüğe uymak için mi?
- This design doesn't suit my taste.
- Bu tasarım benim zevkime uymuyor.
- This design doesn't suit my taste.
- Bu dizayn benim zevkime uymaz.
- The meals don't suit my taste.
- Yemekler benim zevkime uymuyor.
- This may not suit your taste.
- Bu zevkinize uymayabilir.
- These pants don't suit me.
- Bu pantolon bana uymuyor.
- That doesn't suit me because I have to leave at 5 P.M.
- Bu bana uymuyor çünkü akşam 5'te çıkmam gerekiyor.
- The meals don't suit my taste.
- Yemekler damak tadıma uymuyor.
- This author's books don't suit me because the erotic descriptions are too perverted.
- Bu yazarın kitapları bana uymuyor çünkü erotik betimlemeler çok sapkın.
- I'll see you whenever it suits you.
- Sana ne zaman uyarsa görüşürüz.
- That would not suit us.
- Bu bize uymaz.
Show More (13)
|
| 5 |
suit |
uygun olmak |
v. |
|
- This is a European value which, I believe, is appropriate and which suits us very well.
- Bu, bence uygun olan ve bize çok yakışan bir Avrupa değeridir.
- Therefore some people want to accept the advice of ICES only when it suits.
- Bu nedenle bazı insanlar ICES'in tavsiyelerini sadece uygun olduğunda kabul etmek istiyor.
- I don't think John is suited for the job.
- John'un iş için uygun olduğunu düşünmüyorum.
- I don't think John is suited for the job.
- John'un bu iş için uygun olduğunu sanmıyorum.
- That would've suited Tom.
- O, Tom'a uygun olurdu.
- That would not suit us.
- O bize uygun olmaz.
Show More (3)
|
| 6 |
suit |
elbise |
n. |
|
- That suit has an expensive look.
- O elbise pahalı bir görünüme sahip.
- I had a suit tailored for me.
- Benim için bir elbise diktirdim.
- This suit is fire-resistant.
- Bu elbise ateşe dayanıklı.
- Tom got his suit altered.
- Tom elbisesini değiştirtti.
- I had the tailor make a suit for me.
- Terziye benim için bir elbise diktirdim.
- Where did you have the suit made?
- Elbiseyi nerede yaptırdın?
Show More (3)
|
| 7 |
suit |
gelmek |
v. |
|
- We started off with Article 95 as legal base and we have moved on to Article 308 because it suited certain people.
- Yasal dayanak olarak 95. Madde ile başladık ve bazı kişilerin işine geldiği için 308. Maddeye geçtik.
- In other words, we cannot comply with the resolutions which suit us and ignore the ones that do not.
- Başka bir deyişle işimize gelen kararlara uyup işimize gelmeyenleri görmezden gelemeyiz.
- We are hypocrites, we are in favour of something when it suits us, and against it when it does not.
- İkiyüzlüyüz, işimize geldiğinde bir şeyin lehinde, gelmediğinde ise aleyhinde oluruz.
- Recommendations are just something that they comply with if it suits them, but not if they do not.
- Tavsiyeler sadece işlerine gelirse uyacakları, gelmezse uymayacakları bir şeydir.
Show More (1)
|
| 8 |
suit |
çok yakışmak |
v. |
|
- Short hair really suits her.
- Kısa saç ona çok yakışıyor.
- This tie suits him well.
- Bu kravat ona çok yakışıyor.
- This hat suits me nicely.
- Bu şapka bana çok yakışıyor.
- Those clothes suit you well.
- Bu kıyafetler sana çok yakışıyor.
Show More (1)
|
| 9 |
suit |
kostüm |
n. |
|
- I'll just prepare your suit for the opera tonight.
- Ben bu geceki opera için kostümünüzü hazırlayayım.
- I'll just prepare your suit for the opera tonight.
- Bu geceki opera için kostümünü hazırlayacağım.
Show More (-1)
|
| 10 |
suit |
dava |
n. |
|
- We filed a separate civil suit against the company.
- Şirkete karşı ayrı bir hukuk davası başlattık.
Show More (-2)
|
| 11 |
suit |
takım elbiseli tip |
n. |
|
- The restaurant was swarmed with suits on lunch break.
- Restoran öğle tatilinde takım elbiselilerle doluydu.
Show More (-2)
|
| 12 |
suit |
(iskambilde) sembol |
n. |
|
- The four suits in playing cards are clubs, diamonds, hearts, and spades.
- Oyun kartlarındaki dört sembol sinek, karo, kupa ve maçadır.
Show More (-2)
|
| 13 |
suit |
iyi gitmek |
v. |
|
- This shirt suits you well.
- Bu gömlek sana iyi gidiyor.
Show More (-2)
|
