| 1 |
tan |
bronzlaşma (ciltte) |
n. |
|
- The book is tan.
- Kitap bronz.
- Judging by that great tan, it looks like you spent most of your vacation on the beach.
- Harika bronzluğa bakarsak, tatilinizin çoğunu sahilde geçirmişsiniz gibi görünüyor.
- Tom has a beautiful tan.
- Tom'un güzel bir bronzluğu var.
- I am going to try to get a good tan.
- İyi bir bronzluk elde etmeye çalışacağım.
- She has a fake tan.
- Onun sahte bir bronzluğu var.
- He has a beautiful tan.
- Çok güzel bir bronzluğu var.
- Tom has an orange tan.
- Tom'un turuncu bir bronzluğu var.
- He has a fake tan.
- Onun sahte bir bronzluğu vardır.
- She has a fake tan.
- Sahte bir bronzluğu var.
- He has a fake tan.
- Sahte bronzluğu var.
- The tans will fade, but the memories will last forever.
- Bronzluk solacak, ama anılar sonsuza dek kalacaktır.
- Judging by that great tan, it looks like you spent most of your vacation on the beach.
- Bu harika bronzluğa bakılırsa, tatilinizin çoğunu plajda geçirmişsiniz.
- Where did Tom get that tan?
- Tom bu bronzluğu nereden aldı?
Show More (10)
|
| 2 |
tan |
bronzlaşmak (cilt güneşte) |
v. |
|
- Perhaps they are in lovely villas by lovely beaches, getting a nice tan.
- Belki de güzel sahillerde güzel villalarda güzelce bronzlaşıyorlardır.
- I went to the seaside and got a nice tan.
- Deniz kenarına gittim ve güzelce bronzlaştım.
- She has a beautiful tan.
- Çok güzel bronzlaşmış.
- He doesn't tan.
- Bronzlaşmıyor.
- He doesn't tan.
- O bronzlaşmaz.
- Tanning can cause skin cancer.
- Bronzlaşmak cilt kanserine neden olabilir.
- Where did Tom get that tan?
- Tom nerede bronzlaştı?
- I tanned myself on the beach.
- Sahilde bronzlaştım.
- I have extremely light skin and never tan.
- Son derece açık tenliyim ve hiç bronzlaşmam.
Show More (6)
|
| 3 |
tan |
bronzlaşmış |
adj. |
|
- That man is very tanned.
- Şu adam çok bronzlaşmış.
- That man is very tanned.
- Bu adam çok bronzlaşmış.
- Mary has a slightly tanned skin.
- Mary'nin hafifçe bronzlaşmış bir cildi var.
Show More (0)
|
| 4 |
tan |
taba rengi |
n. |
|
- The book is tan.
- Kitap taba rengidir.
Show More (-2)
|
| 5 |
tan |
yanık ten |
n. |
|
- I cannot believe you used to be blonde and tanned.
- Eskiden sarışın ve yanık tenli olduğuna inanamıyorum.
Show More (-2)
|
| 6 |
tan |
ten rengi |
n. |
|
- Tom was wearing baggy tan pants.
- Tom bol, ten rengi bir pantolon giyiyordu.
Show More (-2)
|
