Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | trade n. | ticaret | ||
Her job is to promote trade between the two countries. Görevi iki ülke arasındaki ticareti teşvik etmek. More Sentences |
||||
General | ||||
General | trade n. | alışveriş | ||
I suppose in their minds, it's a simple trade. Sanırım onların aklınca bu basit bir alışveriş. More Sentences |
||||
General | trade n. | takas | ||
The two groups agreed to trade prisoners. İki grup esir takası konusunda anlaştı. More Sentences |
||||
General | trade n. | iş | ||
No, I'm in a desirable trade. Hayır, ben cazip bir işin içindeyim. More Sentences |
||||
General | trade n. | meslek | ||
His father was a butcher by trade. Babasının mesleği kasaplıktı. More Sentences |
||||
General | trade n. | ticaret | ||
The European Parliament is responsible for monitoring the common trade policy. Avrupa Parlamentosu ortak ticaret politikasının izlenmesinden sorumludur. More Sentences |
||||
General | trade n. | değiş tokuş | ||
Tell the General one of us will be there to trade tomorrow. Generale içimizden birinin değiş tokuş için yarın orada olacağını söyle. More Sentences |
||||
General | trade n. | müşteri | ||
They put up a sign saying "on sale" to attract passing trade. Gelip geçen müşterileri çekmek için "indirimde" yazan bir tabela astılar. More Sentences |
||||
General | trade v. | takas etmek | ||
I'm just trying to trade a kitchen range for some drugs. Bir mutfak ocağını bazı ilaçlarla takas etmeye çalışıyorum işte. More Sentences |
||||
General | trade v. | alışveriş yapmak | ||
I travel, I trade, I meet people, I hear things. Çok gezer, alışveriş yapar, yeni insanlarla tanışırım ve bir sürü şey duyarım. More Sentences |
||||
General | trade v. | ticaret yapmak | ||
We must therefore ask how we trade. Bu nedenle nasıl ticaret yaptığımızı sormalıyız. More Sentences |
||||
General | trade v. | satmak | ||
I think you trade in black-market fables. Bence sen kara borsa hikayeler satıyorsun. More Sentences |
||||
General | trade v. | değiş tokuş etmek | ||
The two children traded bikes for the day. İki çocuk bir günlüğüne bisikletlerini değiş tokuş ettiler. More Sentences |
||||
General | trade v. | ticari faaliyet | ||
The company was forced to cease trade. Şirket ticareti faaliyetini durdurmak zorunda kaldı. More Sentences |
||||
General | trade v. | işlem görmek | ||
The benefits of the currency plunged down and started to trade in the red. Para biriminin faydaları azaldı ve kırmızı renkte işlem görmeye başladı. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | trade n. | alışveriş | ||
Every stage of the real estate trade transaction process can be followed through the system. Gayrimenkul alışverişindeki işlem sürecinin her aşaması sistem üzerinden izlenebilir. More Sentences |
||||
Trade/Economic | trade v. | alıp satmak | ||
He has accumulated a large fortune from trading shares. Hisse senedi alıp satarak büyük bir servet biriktirdi. More Sentences |
||||
Trade/Economic | trade v. | değiştirmek | ||
He recently traded in his jeep for a new Mercedes. Yakın zamanda cipini yeni bir Mercedes ile değiştirdi. More Sentences |
||||
Trade/Economic | trade adj. | ticari | ||
The agreement will only act as a substitute for the trade provisions of existing bilateral maritime agreements. Anlaşma sadece mevcut ikili denizcilik anlaşmalarının ticari hükümlerinin yerine geçecektir. More Sentences |
||||
Trade/Economic | trade | ticaret | ||
Import growth is very strong, which has led to a rapid deterioration of the trade and current account balances. İthalat artışı çok güçlü olup dış ticaret ve cari hesap dengelerinde hızlı bir bozulmaya yol açmıştır. More Sentences |
||||
Trade/Economic | trade | iş | ||
I don't know the trade and what's involved. Bu mesleği ve işin içinde nelerin olduğunu bilmiyorum. More Sentences |
||||
Trade/Economic | trade | takas etmek | ||
Elka, you can't trade me for lipstick. Elka, beni bir rujla takas edemezsin. More Sentences |
||||
Trade/Economic | trade | meslek | ||
For me, the dance is not a trade. Benim gözümde dans bir meslek değil. More Sentences |
||||
General | ||||
General | trade n. | tecim | ||
General | trade n. | aksata | ||
General | trade n. | meşguliyet | ||
General | trade n. | zanaatçılık | ||
General | trade n. | tüccarlık | ||
General | trade n. | zanaat | ||
General | trade n. | alım satım | ||
General | trade n. | sanat | ||
General | trade n. | paylaşım | ||
General | trade n. | esnaf | ||
General | trade v. | iş yapmak | ||
General | trade v. | alım satım yapmak | ||
General | trade v. | almak | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | trade n. | ticari müşteriler | ||
Trade/Economic | trade n. | işçi hareketi | ||
Trade/Economic | trade n. | pazar | ||
Trade/Economic | trade n. | piyasa | ||
Trade/Economic | trade v. | satışa sunmak | ||
Trade/Economic | trade v. | satışa çıkarmak | ||
Trade/Economic | trade v. | bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak | ||
Trade/Economic | trade v. | (hisse) düzenli olarak alıp satmak | ||
Trade/Economic | trade v. | (menkul kıymet) belirli bir fiyatı olmak | ||
Trade/Economic | trade adj. | ticaretle ilgili | ||
Trade/Economic | trade adj. | ticarette kullanılan | ||
Trade/Economic | trade adj. | yerli halklarla takasta kullanılan | ||
Trade/Economic | trade adj. | ticaret odalarını temsil eden | ||
Trade/Economic | trade | ticaret yapma | ||
Trade/Economic | trade | sanayi | ||
Media | ||||
Media | trade n. | eğlence sektöründeki kişilere yönelik yayın | ||
Technical | ||||
Technical | trade | tecim | ||
Meteorology | ||||
Meteorology | trade n. | ticaret rüzgarları | ||
Meteorology | trade n. | alize rüzgarları | ||
Meteorology | trade adj. | alize rüzgarıyla ilgili | ||
Meteorology | trade adj. | alize rüzgarına ait | ||
Librarianship | ||||
Librarianship | trade adj. | ticari amaçlarla satılmak üzere yayınlanan kitaplara ait | ||
Librarianship | trade adj. | ticari amaçlarla satılmak üzere yayınlanan kitaplarla ilgili | ||
Librarianship | trade adj. | ciltsiz kağıttan büyük ve yumuşak kapağı olup sadece kitapçılarda satılan (kitap) | ||
Archaic | ||||
Archaic | trade n. | gelenek | ||
Archaic | trade n. | alışkanlık | ||
Archaic | trade n. | gidip gelme | ||
Archaic | trade n. | seyahat | ||
Archaic | trade n. | ticaret gezisi | ||
Archaic | trade n. | (bir insan veya hayvan tarafından bırakılan) iz | ||
Archaic | trade v. | meşgul olmak | ||
Archaic | trade v. | iştigal etmek | ||
Archaic | trade adv. | düzenli olarak | ||
Archaic | trade adv. | hep aynı yönde | ||
Archaic | trade adv. | alize rüzgarı yönünde | ||
Slang | ||||
Slang | trade n. | (eşcinseller arasında) partner | ||
British Slang | ||||
British Slang | trade | fahişenin müşterisi | ||
British Slang | trade | fahişelerin müşterilerine taktığı lakap |