threatening - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
threatening tehditkar adj.
  • Once upon a time, East Prussia was a threatening German enclave in the middle of the Slavonic and Baltic areas.
  • Bir zamanlar Doğu Prusya, Slav ve Baltık bölgelerinin ortasında tehditkâr bir Alman yerleşim bölgesiydi.
  • This is illustrated by the Us' views on arms control, or the threatening language in the direction of Iraq.
  • ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin görüşleri ya da Irak'a yönelik tehditkar dili bunun bir örneğidir.
  • At the same time, the United States have taken a threatening stand.
  • Aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletleri tehditkâr bir tavır sergilemiştir.
Show More (9)
threatening tehditkâr adj.
  • The boy had a threatening attitude on the subway.
  • Metrodaki çocuğun tehditkâr bir tavrı vardı.
Show More (-2)
threatening fırtına habercisi olan adj.
  • The clouds looked too threatening to sail that day.
  • Bulutlar kötü havanın habercisi olduğu için o gün yelken açılamazdı.
Show More (-2)