|
- Once upon a time, East Prussia was a threatening German enclave in the middle of the Slavonic and Baltic areas.
- Bir zamanlar Doğu Prusya, Slav ve Baltık bölgelerinin ortasında tehditkâr bir Alman yerleşim bölgesiydi.
- This is illustrated by the Us' views on arms control, or the threatening language in the direction of Iraq.
- ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin görüşleri ya da Irak'a yönelik tehditkar dili bunun bir örneğidir.
- At the same time, the United States have taken a threatening stand.
- Aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletleri tehditkâr bir tavır sergilemiştir.
- The rapport between them is as threatening as a violent storm cloud.
- Aralarındaki ilişki şiddetli bir fırtına bulutu kadar tehditkârdır.
- Also symptomatic of this are the USA's threatening gestures directed at Baghdad, which are not always credible.
- ABD'nin Bağdat'a yönelik her zaman inandırıcı olmayan tehditkâr jestleri de bunun bir göstergesidir.
- North Korea presents one of the most threatening humanitarian crises and military flashpoints on the globe.
- Kuzey Kore, dünya üzerindeki en tehditkâr insani krizlerden ve askeri parlama noktalarından birini teşkil etmektedir.
- The aftermath has seen troops mobilised on a massive scale and weapons systems massed in a threatening manner.
- Saldırı sonrasında askerler büyük çapta harekete geçirilmiş ve silah sistemleri tehditkar bir şekilde yığılmıştır.
- The Parliament in Strasbourg adopted numerous threatening resolutions demanding my release.
- Strazburg'daki Parlamento, serbest bırakılmamı talep eden çok sayıda tehditkar karar kabul etti.
- The rapport between them is as threatening as a violent storm cloud.
- Aralarındaki ilişki koyu bir fırtına bulutu kadar tehditkâr.
- The weather is threatening.
- Hava tehditkar.
- I received three threatening phone calls this morning.
- Bu sabah üç tane tehditkar telefon aldım.
- Tom thought he was surrounded at night by threatening spirits.
- Tom geceleri tehditkâr ruhlar tarafından kuşatıldığını düşünüyordu.
Show More (9)
|