1 |
violent |
şiddetli |
adj. |
|
- Violent military operations are under way, and people are being displaced, killed and raped.
- Şiddetli askeri operasyonlar devam ediyor ve insanlar yerlerinden ediliyor, öldürülüyor ve tecavüze uğruyor.
- The rapport between them is as threatening as a violent storm cloud.
- Aralarındaki ilişki şiddetli bir fırtına bulutu kadar tehditkârdır.
- It is the generation which suffered under the most violent ideologies of the twentieth century.
- Yirminci yüzyılın en şiddetli ideolojileri altında acı çeken nesildir.
- We must not wait to be rocked by violent explosions in the world.
- Dünyadaki şiddetli patlamalarla sarsılmayı beklememeliyiz.
- It is two years now since the violent Israeli-Palestinian conflict broke out again.
- İsrail-Filistin arasındaki şiddetli çatışmanın yeniden patlak vermesinin üzerinden iki yıl geçti.
- It is the generation which suffered under the most violent ideologies of the twentieth century.
- Bu nesil, yirminci yüzyılın en şiddetli ideolojileri altında acı çeken nesildir.
- It is a rather violent segue between earth and space.
- Bu, gökler ile uzay arasında oldukça şiddetli bir geçiş.
- It is a rather violent segue between earth and space.
- Gök ve uzay arasında oldukça şiddetli bir geçiş.
- Let us pray that this violent crisis would soon be over.
- Bu şiddetli krizin yakında sona ermesi için dua edelim.
- There was a violent clash of opinions between the two leaders.
- İki lider arasında şiddetli bir fikir çatışması yaşandı.
- Tom was trying to control his own violent temper.
- Tom kendi şiddetli öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.
- Comedians base their jokes on tragic situations like violent death or serious accidents.
- Komedyenler şakalarını şiddetli ölüm ya da ciddi kazalar gibi trajik durumlara dayandırırlar.
- Tom has a violent temper.
- Tom'un şiddetli bir öfkesi var.
- Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society.
- Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunlarının hepsi zaman zaman modern toplumu etkilemiştir.
- The crime was unspeakably violent.
- Suç tarif edilemez biçimde şiddetliydi.
- There was a violent clash of opinions between the two leaders.
- İki lider arasında şiddetli bir fikir çatışması vardı.
- They heard a violent thunderclap.
- Şiddetli bir gök gürültüsü duydular.
- John had a violent quarrel with his wife.
- John karısıyla şiddetli bir tartışma yaşadı.
- We are facing a violent crisis.
- Şiddetli bir krizle karşı karşıyayız.
- John had a violent quarrel with his wife.
- John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.
- Augusto Pinochet's dictatorship was one of the most violent of the century.
- Augusto Pinochet'nin diktatörlüğü yüzyılın en şiddetli diktatörlüklerinden biriydi.
- There was a violent storm at sea.
- Denizde şiddetli bir fırtına vardı.
- Tom was violent.
- Tom şiddetliydi.
- Fadil died a very violent death.
- Fadıl çok şiddetli bir şekilde öldü.
Show More (21)
|
2 |
violent |
şiddet içeren |
adj. |
|
- The violent offensive and the killing can never lead to peace.
- Şiddet içeren saldırılar ve ölümler asla barışa ön ayak olamaz.
- The violent offensive and the killing can never lead to peace.
- Şiddet içeren saldırılar ve öldürmeler asla barışa yol açamaz.
- We should not forget that violent crime can take place anywhere, in any country.
- Şiddet içeren suçların her yerde ve her ülkede işlenebileceğini unutmamalıyız.
- Sami's violent sexual urges were excited by porn websites.
- Sami'nin şiddet içeren cinsel istekleri porno siteleri tarafından harekete geçirildi.
- Sami had violent fantasies.
- Sami'nin şiddet içeren fantezileri vardı.
- Tom likes to break into the homes of teenagers to steal and destroy their violent video games.
- Tom şiddet içeren video oyunlarını çalıp yok etmek için gençlerin evlerine girmeyi sever.
- Tom likes to break into the homes of teenagers to steal and destroy their violent video games.
- Tom, şiddet içeren video oyunlarını çalıp yok etmek için gençlerin evlerine girmeyi seviyor.
- Have you ever been the victim of a violent crime?
- Hiç şiddet içeren bir suçun kurbanı oldunuz mu?
- Football is a violent sport.
- Futbol şiddet içeren bir spor.
- Sami's violent sexual urges were excited by porn websites.
- Sami'nin şiddet içeren cinsel dürtüleri porno siteleri tarafından tahrik ediliyordu.
- Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated.
- İftira veya karalama amaçlı, müstehcen, ahlaksız, açık saçık, pornografik, şiddet içeren, küfürlü, aşağılayıcı, tehdit ve taciz içeren yorumlara müsamaha gösterilmez.
- It was a violent crime.
- Şiddet içeren bir suçtu.
Show More (9)
|
3 |
violent |
vahşiyane |
adj. |
|
- The violent trade in human organs focuses on the poor.
- İnsan organlarının vahşi ticareti yoksullara odaklanıyor.
- This is the most violent murder I've ever seen in my career.
- Bu, kariyerim boyunca gördüğüm en vahşi cinayet.
- Tom is violent and dangerous.
- Tom vahşi ve tehlikeli biri.
- Fadil died a very violent death.
- Fadıl çok vahşi bir şekilde öldü.
- Dan was an extremely violent man.
- Dan son derece vahşi bir adamdı.
- When his wife heard of his violent death, she was beside herself with grief.
- Karısı onun vahşi ölümünü duyduğunda, kederden kendini kaybetmişti.
- Sami wanted violent sex.
- Sami vahşi seks istiyordu.
Show More (4)
|
4 |
violent |
sert |
adj. |
|
- Dan was an extremely violent man.
- Dan son derece sert bir adamdı.
- Tom is quick tempered and violent.
- Tom asabi ve sert.
- They're not all violent.
- Onların hepsi sert değil.
- Tom has a violent temper.
- Tom'un sert bir öfkesi vardır.
- Sami wanted violent sex.
- Sami sert seks yapmak istiyordu.
- Tom is violent and dangerous.
- Tom sert ve tehlikelidir.
Show More (3)
|
5 |
violent |
şiddet eğilimli |
adj. |
|
- They're violent criminals.
- Onlar şiddete eğilimli suçlular.
Show More (-2)
|
6 |
violent |
şiddete başvuran |
adj. |
|
- Tom wasn't violent.
- Tom şiddete başvurmadı.
Show More (-2)
|