kısıtlayan - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

kısıtlayan



Bedeutungen von dem Begriff "kısıtlayan" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 12 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
kısıtlayan withholder n.
kısıtlayan limiting adj.
kısıtlayan constraining adj.
kısıtlayan restrictive adj.
kısıtlayan constrictive adj.
kısıtlayan confining adj.
kısıtlayan restricting adj.
kısıtlayan claudent adj.
kısıtlayan imperative adj.
kısıtlayan stricken adj.
Archaic
kısıtlayan imperatory adj.
kısıtlayan constraintive adj.

Bedeutungen, die der Begriff "kısıtlayan" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 36 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
kısıtlayan şey trammeler n.
kısıtlayan şey limitation n.
kısıtlayan bağ hold n.
kısıtlayan ve yöneten kimse bridler n.
tutan veya kısıtlayan cihaz holdback n.
kısıtlayan şey holdback n.
kısıtlayan kimse constrainer n.
iletişimi kısıtlayan etken curtain n.
kendini kısıtlayan self-limiting adj.
kendi kendini kısıtlayan self-limiting adj.
büyümeyi kısıtlayan antigrowth adj.
hareketi kısıtlayan impeding adj.
Colloquial
seçimlerini/kararlarını kısıtlayan bir şey değil no object expr.
Trade/Economic
kısıtlayan şart restrictive condition n.
uluslararası ticareti kısıtlayan önlemler non-tariff measures n.
Law
alt mahkemenin bir davayla ilgili işlem yapmasını kısıtlayan veya durduran üst mahkeme kararı writ of prohibition n.
hürriyeti kısıtlayan cezalar penalties restricting liberty n.
geçmişin şimdiki zamanı kontrol eden veya kısıtlayan etkisi mortmain n.
basın özgürlüğünü kısıtlayan mevzuat gag law n.
silah satışını kısıtlayan düzenleme gun control n.
yayın yasağı hususunda yasağın kendisinden bahsedilmesini dahi kısıtlayan talimat super-injunction n.
Politics
basın özgürlüğünü kısıtlayan kanunlar gag laws n.
dolaşım özgürlüğünü kısıtlayan engellerin kaldırılması abolition of obstacles to freedom of movement n.
konuşma özgürlüğünü kısıtlayan kanunlar gag laws n.
Insurance
sigortalanmış geminin belirli bir yük tipine, hizmete ve bazen de tasarlandığı mevsime göre kullanımını kısıtlayan sigorta poliçesi trade warranty n.
sigortalanmış geminin belirli bir yük tipine, hizmete ve bazen de tasarlandığı mevsime göre kullanımını kısıtlayan sigorta poliçesi trading warranty n.
Automotive
aracın genel işleyişini kısıtlayan durum defeat device n.
Physiology
bağlı merkezleri yönetip gerektiğinde kısıtlayan sinir merkezleri inhibitory-motor adj.
Optics
merceğin veya optik sistemin açıklığını kısıtlayan cihaz diaphragm n.
Veterinary
hayvan hareketlerini kısıtlayan alet veya makine restrainer n.
Chemistry
bağırsak hareketini kısıtlayan ve ishal tedavisinde kullanılan bir ilaç loperamide n.
Biochemistry
anjiyotensin II'nin etkisini geciktiren veya kısıtlayan bir madde angiotensin II inhibitor n.
Social Sciences
bireyin herhangi bir konuda seçim yapmasını kısıtlayan antichoice adj.
Literature
otoriter rejimlerde insanların düşüncelerini kısıtlayan bir grup insan thought police n.
Military
silahlı kuvvetlerde bulunan kişiler arasında iletişimi kısıtlayan askeri sansür armed forces censorship n.
Archaic
kısıtlayan şey continent n.