| Englisch | Türkisch | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | miserable adj. | sefil | ||
|
Recent tragic reports confirm the miserable situation the population is in. Son zamanlarda gelen trajik haberler, nüfusun içinde bulunduğu sefil durumu teyit etmektedir. More Sentences |
||||
| Common Usage | miserable adj. | perişan | ||
|
What happened? You look miserable. Ne oldu sana? Perişan görünüyorsun. More Sentences |
||||
| Common Usage | miserable adj. | zavallı | ||
|
The proposals we are debating this afternoon are a miserable, insufficient response to today's world. Bu öğleden sonra tartıştığımız teklifler bugünün dünyasına verilen zavallı ve yetersiz bir yanıttır. More Sentences |
||||
| Common Usage | miserable adj. | acınası | ||
| Common Usage | miserable adj. | bedbaht | ||
| General | ||||
| General | miserable adj. | acınacak halde | ||
|
Tom told me that he was miserable. Tom bana acınacak halde olduğunu söyledi. More Sentences |
||||
| General | miserable adj. | çok mutsuz | ||
|
Tom was very miserable. Tom çok mutsuzdu. More Sentences |
||||
| General | miserable adj. | mutsuz | ||
|
I don’t want to be miserable anymore. Artık mutsuz olmak istemiyorum. More Sentences |
||||
| General | miserable adj. | çok kötü | ||
|
The experiment resulted in a miserable failure. Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı. More Sentences |
||||
| General | miserable adj. | berbat | ||
|
No one expected a miserable performance from such an experienced actor. Kimse böylesine deneyimli bir oyuncudan böylesi berbat bir performans beklemiyordu. More Sentences |
||||
| General | miserable adj. | huysuz | ||
|
She's a miserable old lady; don't mess with her. O huysuz yaşlı bir kadındır; bulaşma ona. More Sentences |
||||
| General | miserable adj. | çekilmez | ||
|
He makes life miserable for his employees. Çalışanlarına hayatı çekilmez hale getiriyor. More Sentences |
||||
| General | miserable n. | sefil kimse | ||
| General | miserable n. | aşırı fakir kimse | ||
| General | miserable adj. | sefalet çeken | ||
| General | miserable adj. | alçakça (davranış) | ||
| General | miserable adj. | dertli | ||
| General | miserable adj. | aşağılık | ||
| General | miserable adj. | insanı mutsuz eden | ||
| General | miserable adj. | içler acısı | ||
| General | miserable adj. | insanın keyfini kaçıran | ||
| General | miserable adj. | acınacak | ||
| General | miserable adj. | çok az (bir miktar) | ||
| General | miserable adj. | cüzi | ||
| General | miserable adj. | sefalet kokan | ||
| General | miserable adj. | kötü | ||
| General | miserable adj. | yüz kızartıcı | ||
| General | miserable adj. | utanç verici | ||
| General | miserable adj. | küçük düşürücü | ||
| General | miserable adj. | düşük kalite | ||
| General | miserable adj. | kalitesiz | ||
| General | miserable adj. | adi | ||
| General | miserable adj. | aşağı derecede | ||
