|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Colloquial |
|
1 |
Colloquial |
(bir şeyden) oluşmuş |
composed of (something) adj.
|
|
So what exactly does meritocracy mean in an agency that should be composed of experts in the relevant scientific fields?
Peki, ilgili bilimsel alanlardaki uzmanlardan oluşması gereken bir kurumda meritokrasi tam olarak ne anlama geliyor?
More Sentences
|
General |
|
2 |
General |
çeşitli objelerden oluşmuş koleksiyon |
motley collection n.
|
|
3 |
General |
toprakta veya kayalarda oluşmuş derin ve geniş çatlaklar |
chasm n.
|
|
4 |
General |
açık zemin üstünde koyu renk kare desenlerden oluşmuş bir çeşit kumaş |
tattersall n.
|
|
5 |
General |
iki ya da dörde katlanmış yapraklardan oluşmuş kitap |
folio n.
|
|
6 |
General |
dört sesten oluşmuş vokal grubu |
barbershop quartet n.
|
|
7 |
General |
ilk oluşmuş hali |
earliest formed n.
|
|
8 |
General |
yeniden oluşmuş olma |
regenerateness n.
|
|
9 |
General |
bir bölge üzerinden sürekli geçilmesiyle oluşmuş doğal yol |
trackway n.
|
|
10 |
General |
geometrik şekillerden oluşmuş keskin çizgili resim |
hardedge n.
|
|
11 |
General |
çamur seli şeklinde oluşmuş kaya öbeği |
mudflow n.
|
|
12 |
General |
partenogenez ile oluşmuş canlı |
parthenote n.
|
|
13 |
General |
sert malzemeden oluşmuş iğne benzeri cisim |
spicule n.
|
|
14 |
General |
-den oluşmuş |
composed of adj.
|
|
15 |
General |
-den oluşmuş |
comprised of adj.
|
|
16 |
General |
ısı etkisiyle oluşmuş |
plutonic adj.
|
|
|
17 |
General |
bölümlerden oluşmuş |
episodic adj.
|
|
18 |
General |
önceden oluşmuş |
preformed adj.
|
|
19 |
General |
borulardan oluşmuş |
tubular adj.
|
|
20 |
General |
sadece eğrilerden oluşmuş |
agonic adj.
|
|
21 |
General |
eğrilerden oluşmuş |
curvilinear adj.
|
|
22 |
General |
parçalardan oluşmuş |
integrate adj.
|
|
23 |
General |
kendiliğinden oluşmuş |
self-created adj.
|
|
24 |
General |
kendi kaynakları ile oluşmuş |
self-made adj.
|
|
25 |
General |
kendi kendine oluşmuş |
self-created adj.
|
|
26 |
General |
ateş ısısıyla oluşmuş |
igneous adj.
|
|
27 |
General |
küme veya yığınlardan oluşmuş |
clumpy adj.
|
|
28 |
General |
yeni oluşmuş |
emerging adj.
|
|
29 |
General |
geometrik şekillerden oluşmuş keskin çizgili resim ile ilgili |
hardedge adj.
|
|
30 |
General |
üzerinde yara oluşmuş |
mounded over adj.
|
|
31 |
General |
yeni oluşmuş |
oncoming adj.
|
|
32 |
General |
-den oluşmuş |
compact adj.
|
|
33 |
General |
fasiküllerden oluşmuş |
fascicular adj.
|
|
34 |
General |
fasiküllerden oluşmuş |
fasciculate adj.
|
|
35 |
General |
liflerle oluşmuş |
filamentary adj.
|
|
36 |
General |
deniz hareketleri nedeniyle oluşmuş |
sea adj.
|
|
|
37 |
General |
yarısı oluşmuş |
semiformed adj.
|
|
38 |
General |
yarılma veya bölünme sonucu oluşmuş anlamını veren bir ön ek |
schizo- pref.
|
|
39 |
General |
yarılma veya bölünme sonucu oluşmuş anlamını veren bir ön ek |
schiz- pref.
|
|
Colloquial |
|
40 |
Colloquial |
birinden/bir şeyden oluşmuş |
comprised of someone or something adj.
|
|
41 |
Colloquial |
(bir şeyden) oluşmuş |
comprised of (something) adj.
|
|
42 |
Colloquial |
kendi içkini getir anlamındaki "bring your own" ifadesinin ilk harflerinden oluşmuş bir kısaltma |
byo expr.
|
|
43 |
Colloquial |
kendi içkini/şişeni getir anlamındaki "bring your own booze/bottle" ifadesinin ilk harflerinden oluşmuş bir kısaltma |
byob expr.
|
|
44 |
Colloquial |
kendi içkisini götürmek anlamındaki "bring your own" ifadesinin ilk harflerinden oluşmuş bir kısaltma |
byo expr.
|
|
Trade/Economic |
|
45 |
Trade/Economic |
bankaların kredi mekanizması ile oluşmuş bulunmayan mevduat |
primary deposit n.
|
|
Law |
|
46 |
Law |
iskoç hukukunda reform neticesinde oluşmuş dünyevi bir lordluk makamı |
titular n.
|
|
47 |
Law |
iskoç hukukunda reform neticesinde oluşmuş dünyevi bir lordluk makamı |
lord of erection n.
|
|
48 |
Law |
iskoç hukukunda reform neticesinde oluşmuş dünyevi bir lordluk makamı |
titular of erection n.
|
|
49 |
Law |
iskoç hukukunda reform neticesinde oluşmuş dünyevi bir lordluk makamı |
titular of the teinds n.
|
|
50 |
Law |
iskoç hukukunda reform neticesinde oluşmuş dünyevi bir lordluk makamı |
titular of the tithes n.
|
|
Politics |
|
51 |
Politics |
abd'de faaliyet gösteren ve hedeflerine siyasal reform yerine doğrudan eylem yoluyla ulaşmayı amaçlayan özerk eylemci gruplardan oluşmuş antifaşist bir politik aktivist hareket |
antifa n.
|
|
Technical |
|
52 |
Technical |
bir çok parçanın birbiriyle kaynamasından oluşmuş birim |
weldment n.
|
|
53 |
Technical |
iki veya daha fazla küçük dairenin birbirine geçmesiyle oluşmuş çember |
gimmal n.
|
|
54 |
Technical |
molekülsel sıkışımla oluşmuş bileşik |
clathrate compound n.
|
|
55 |
Technical |
önceden oluşmuş çatlak |
preexisting crack n.
|
|
56 |
Technical |
tek bir tip modülden oluşmuş diziler |
arrays of one type of module n.
|
|
57 |
Technical |
üst üste binmiş tahtalardan oluşmuş platform |
slicker n.
|
|
58 |
Technical |
ayrı kısımlardan oluşmuş |
discrete adj.
|
|
59 |
Technical |
iki değerlikli bakırdan oluşmuş |
cupric adj.
|
|
60 |
Technical |
kemikten oluşmuş |
osseus adj.
|
|
61 |
Technical |
ortak eksen etrafında oluşmuş |
concentrical adj.
|
|
62 |
Technical |
-den oluşmuş anlamındaki sıfat yapan son ek |
-eous suf.
|
|
Textile |
|
63 |
Textile |
iplikte çok fazla bükülme nedeniyle oluşmuş zayıf nokta |
twit n.
|
|
Construction |
|
64 |
Construction |
yerinde oluşmuş kil |
residual clay n.
|
|
65 |
Construction |
duvarda oluşmuş basamak |
scarcement n.
|
|
Mining |
|
66 |
Mining |
iki madenden oluşmuş |
bimetallic adj.
|
|
Medical |
|
67 |
Medical |
cilt üzerinde oluşmuş doğum lekesi, pigmentli leke veya ben |
naeve n.
|
|
68 |
Medical |
kaza ile oluşmuş travma |
accidental trauma n.
|
|
69 |
Medical |
strese bağlı oluşmuş kapiller geçirgenlik |
capillary permeability aggravated by stress n.
|
|
70 |
Medical |
tendonlardan oluşmuş |
tendinea n.
|
|
71 |
Medical |
yeni oluşmuş büyüme |
neoplastic growth n.
|
|
72 |
Medical |
küçük hücrelerden oluşmuş |
celluliferous adj.
|
|
73 |
Medical |
bez yapısından oluşmuş |
glandulous adj.
|
|
74 |
Medical |
glandül yapısından oluşmuş |
glandulous adj.
|
|
75 |
Medical |
ekimoz oluşmuş |
ecchymotic adj.
|
|
Anatomy |
|
76 |
Anatomy |
kıkırdaktan oluşmuş kemik |
cartilage bone n.
|
|
|
77 |
Anatomy |
farklı bir kemikleşme ile oluşmuş çıkıntı |
epicleidium n.
|
|
78 |
Anatomy |
çok sayıda kol veya organdan oluşmuş |
common adj.
|
|
79 |
Anatomy |
kıkırdak içi kemikleşme ile oluşmuş |
endochondral adj.
|
|
80 |
Anatomy |
özellikle buzul aşındırması sonucu oluşmuş tepelere sahip |
mamillated adj.
|
|
Pathology |
|
81 |
Pathology |
deri altında oluşmuş tümör |
phyma n.
|
|
82 |
Pathology |
mesanede oluşmuş (taş) |
cystolithic adj.
|
|
Dermatology |
|
83 |
Dermatology |
epidermal dokudan oluşmuş |
epidermoid adj.
|
|
Optics |
|
84 |
Optics |
yansıyan ışınların tek noktada toplanmasıyla oluşmuş olan (eğri, yüzey vb.) |
catacaustic adj.
|
|
85 |
Optics |
yansımayla oluşmuş |
catoptric adj.
|
|
86 |
Optics |
yansımayla oluşmuş |
catoptrical adj.
|
|
Gastronomy |
|
87 |
Gastronomy |
şerit/çubuk şeklinde kesilmiş çeşitli çiğ sebzelerden oluşmuş aperitif yiyecek |
crudites n.
|
|
Physics |
|
88 |
Physics |
farklı elementlerin atomlarından oluşmuş eksimer |
exciplex n.
|
|
89 |
Physics |
zincir reaksiyonda bir önceki setten doğrudan oluşmuş çekirdek dizisi |
generation n.
|
|
90 |
Physics |
katot ışınlı tüpün izinde bulunan, rastgele girişim sebebiyle oluşmuş birbirine yakın yer alan belirgin süreksizlikler |
grass n.
|
|
Chemistry |
|
91 |
Chemistry |
katyonu protonun nötr bir bileşiğe eklenmesi ile oluşmuş olan tuz |
onium compound n.
|
|
92 |
Chemistry |
sodyum hidroksit çözeltisinden oluşmuş sodalı su |
soda lye n.
|
|
93 |
Chemistry |
aynı molekülün farklı bölümleri arasındaki reaksiyon sonucu oluşmuş |
intramolecular adj.
|
|
94 |
Chemistry |
tribazik asitteki bir hidrojen atomunun metal atomu veya elektropozitif grupla değiştirilmesiyle oluşmuş (tuz) |
primary adj.
|
|
95 |
Chemistry |
aldozun oksitlenmesi ile oluşmuş karboksil içeren anlamını veren bir son ek |
-onic suf.
|
|
Biology |
|
96 |
Biology |
bireyin, üreme hücresinde bulunan tam olarak oluşmuş bir organizmanın büyümesiyle geliştiğine dair teori |
theory of preformation n.
|
|
97 |
Biology |
fotosentez ile oluşmuş madde |
photosynthate n.
|
|
98 |
Biology |
kısmen kıkırdaktan oluşmuş |
semicartilaginous n.
|
|
99 |
Biology |
büyük oranda sudan oluşmuş bir kas dokusu |
hydrostat n.
|
|
100 |
Biology |
eşeysiz üremeyle oluşmuş, genetik olarak özdeş hücre veya organizma grubu |
clon n.
|
|
101 |
Biology |
partenogenez ile oluşmuş embriyo |
parthenote n.
|
|
102 |
Biology |
spermin embriyonun önceden oluşmuş ilk halini içerdiği şeklindeki eski bir teori |
spermism n.
|
|
103 |
Biology |
bir dizi halka veya zincir şeklinde oluşmuş |
catenate adj.
|
|
104 |
Biology |
bir dizi halka veya zincir şeklinde oluşmuş |
catenulate adj.
|
|
105 |
Biology |
konak hücrede oluşmuş |
endobiotic adj.
|
|
106 |
Biology |
farklı türden oluşmuş |
heterologous adj.
|
|
107 |
Biology |
basil gibi oluşmuş |
rod-shaped adj.
|
|
108 |
Biology |
basil gibi oluşmuş |
baculiform adj.
|
|
109 |
Biology |
partenogenez ile oluşmuş |
parthenote adj.
|
|
110 |
Biology |
partenogenez ile oluşmuş embriyodan elde edilen |
parthenote adj.
|
|
Astronomy |
|
111 |
Astronomy |
yeni oluşmuş yıldız |
newborn star n.
|
|
112 |
Astronomy |
evrenin ilk zamanlarında oluşmuş gezegen |
primordial planet n.
|
|
113 |
Astronomy |
evrenin ilk zamanlarında oluşmuş yıldız |
primordial star n.
|
|
114 |
Astronomy |
evrenin ilk zamanlarında oluşmuş |
primordial n.
|
|
115 |
Astronomy |
evrenin ilk zamanlarında oluşmuş galaksi |
ancient galaxy n.
|
|
116 |
Astronomy |
evrenin başlangıcında oluşmuş gaz bulutları |
primordial gas cloud n.
|
|
Botanic |
|
117 |
Botanic |
ağaç gövdesinin yüzeyinde yangın, hastalık vs. nedeniyle oluşmuş deformasyon |
catface n.
|
|
118 |
Botanic |
yeni oluşmuş ahşap |
xylogen n.
|
|
119 |
Botanic |
çeşitli kara yosunlarının arkegonunu saran, gövde ucundan veya ana gövdeden oluşmuş tüp |
marsupium n.
|
|
120 |
Botanic |
çeşitli kara yosunlarının arkegonunu saran, gövde ucundan veya ana gövdeden oluşmuş bir tüp |
perigynium n.
|
|
121 |
Botanic |
birkaç karpelin birleşmesiyle oluşmuş pistil |
compound pistil n.
|
|
122 |
Botanic |
(yangın, hastalık nedeniyle) ağaç gövdesi yüzeyinde oluşmuş deformasyon |
scar n.
|
|
123 |
Botanic |
tek tohumluktan oluşmuş meyve (üzüm, kiraz) |
simple fruit n.
|
|
Apiculture |
|
124 |
Apiculture |
eklembacaklılarda kireçten oluşmuş sert kabuk parçası |
sclerite n.
|
|
Social Sciences |
|
125 |
Social Sciences |
akrabalık temelinde oluşmuş |
kin-based adj.
|
|
Linguistics |
|
126 |
Linguistics |
gerçek adın tersten yazılmasıyla oluşmuş mahlas |
ananym n.
|
|
History |
|
127 |
History |
paralı askerlerden oluşmuş birliğin komutanı |
condottiere n.
|
|
Archaeology |
|
128 |
Archaeology |
genellikle kemik, çömlek parçası ve deniz kabuğu gibi kalıntılar içeren ve bir tarihöncesi yerleşimin varlığına işaret eden evsel atıklardan oluşmuş büyük höyük |
kitchen midden n.
|
|
129 |
Archaeology |
(paleontolojide) neredeyse tümüyle denizlalelerinin iskelet katmanlarından oluşmuş bir tortul kayaç |
rhodocrinite n.
|
|
Environment |
|
130 |
Environment |
nehir ağzında oluşmuş birikintilere ait veya ilişkili |
fluviomarine adj.
|
|
131 |
Environment |
nehir ve deniz hareketlerinin sonucunda özellikle nehir ağzında oluşmuş (birikintiler) |
fluviomarine adj.
|
|
132 |
Environment |
nehir ağzında oluşmuş birikintilere ait veya ilişkili |
fluvio-marine adj.
|
|
133 |
Environment |
nehir ve deniz hareketlerinin sonucunda özellikle nehir ağzında oluşmuş (birikintiler) |
fluvio-marine adj.
|
|
Geography |
|
134 |
Geography |
kumdan oluşmuş yükselti veya tepe |
dune n.
|
|
135 |
Geography |
orta derinlikte genellikle yerkürenin kabuğundaki çatlakları dolduran mağmanın soğuması ile oluşmuş kayalar |
hypabyssal rocks n.
|
|
136 |
Geography |
su erozyonu sonucu oluşmuş yer altı kanalı |
katabothron n.
|
|
137 |
Geography |
su erozyonu sonucu oluşmuş yer altı kanalı |
katavothron n.
|
|
138 |
Geography |
yüzey erozyonu sonucu oluşmuş tepeler |
hills of circumdenudation n.
|
|
139 |
Geography |
yeni oluşmuş kısa kanal |
cutoff n.
|
|
140 |
Geography |
sürekli don bölgesinde yer alan ve hidrostatik basınç ile oluşmuş toprakla kaplı buz tepesi |
pingo n.
|
|
141 |
Geography |
bir alandaki kayaların parçalanması ile oluşmuş toprak gibi gevşek malzeme |
geest n.
|
|
142 |
Geography |
yamaçta doğal yollarla oluşmuş küçük seki |
sheeptrack n.
|
|
143 |
Geography |
özellikle buzul aşındırması sonucu oluşmuş tepelere sahip |
mamillate adj.
|
|
144 |
Geography |
özellikle buzul aşındırması sonucu oluşmuş tepelere sahip |
mamillated adj.
|
|
145 |
Geography |
özellikle buzul aşındırması sonucu oluşmuş tepelere sahip |
mammillate adj.
|
|
146 |
Geography |
özellikle buzul aşındırması sonucu oluşmuş tepelere sahip |
mammillated adj.
|
|
Geology |
|
147 |
Geology |
çoğunluğu demirden oluşmuş meteor |
aerosiderite n.
|
|
148 |
Geology |
los angeles'ta bulunan, 40 bin ila 8 bin yıl öncesini kapsayan dönemde içlerine hapsolmuş tarih öncesi hayvan ve bitkilerden fosil oluşmuş asfalt havuzları |
la brea tar pits n.
|
|
149 |
Geology |
metamorfik kayaçta çevresindeki kayadan daha yakın zamanda oluşmuş kristalimsi yapı |
neoblast n.
|
|
150 |
Geology |
buz kristallerinden oluşmuş kar |
firn n.
|
|
151 |
Geology |
buz kristallerinden oluşmuş kar |
névé n.
|
|
152 |
Geology |
yeni oluşmuş karada oluşan vadi |
consequent valley n.
|
|
153 |
Geology |
yük kalkması ile oluşmuş eklem |
release joint n.
|
|
154 |
Geology |
neredeyse tamamen deniz zambaklarının iskelet katmanlarından oluşmuş tortul kayaçlara verilen ad |
encrinite n.
|
|
155 |
Geology |
kuvars ve epidottan oluşmuş bir taş |
epidosite n.
|
|
156 |
Geology |
buz kütlesinin erimesi sonucu oluşmuş genellikle göl haline gelen çukur |
kettle hole n.
|
|
157 |
Geology |
dağ zincirinden oluşmuş erozyon materyali |
molasse n.
|
|
158 |
Geology |
hareket eden buzulun aşındırıcı etkileri ile oluşmuş, yalçın yamaçları bulunan u şekilli vadi |
glacial valley n.
|
|
159 |
Geology |
britanya ve kuzeybatı avrupa'da devoniyen dönemde oluşmuş kalın bir tortul kayaç tabakası |
old red sandstone n.
|
|
160 |
Geology |
kum, cüruf gibi malzemelerin kaynaşmasıyla oluşmuş volkanik kayaç |
peperine n.
|
|
161 |
Geology |
bir jeolojik dönemde oluşmuş kayaçlar |
stage n.
|
|
162 |
Geology |
göl kıyısında veya dibinde oluşmuş |
lacustrine adj.
|
|
163 |
Geology |
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketlerinden |
algoman adj.
|
|
164 |
Geology |
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketleriyle ilgili |
algoman adj.
|
|
165 |
Geology |
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketlerinden |
algomian adj.
|
|
166 |
Geology |
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketleriyle ilgili |
algomian adj.
|
|
167 |
Geology |
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketlerinden |
algomic adj.
|
|
168 |
Geology |
proterozoik dönemde oluşmuş dağları meydana getiren yer hareketleriyle ilgili |
algomic adj.
|
|
169 |
Geology |
başka yerde oluşmuş |
allothigenous adj.
|
|
170 |
Geology |
başka yerde oluşmuş |
allothogenic adj.
|
|
171 |
Geology |
ateşle oluşmuş |
pyrogenous adj.
|
|
172 |
Geology |
ateşle oluşmuş |
pyrogenetic adj.
|
|
173 |
Geology |
ateşle oluşmuş |
pyrogenic adj.
|
|
174 |
Geology |
suda biriken maddelerden oluşmuş (tortul kayaçlar) |
aqueous adj.
|
|
175 |
Geology |
erken prekambriyen dönemde oluşmuş metamorfik kayaçlara ait veya ilgili |
archaean adj.
|
|
176 |
Geology |
erken prekambriyen dönemde oluşmuş metamorfik kayaçlara ait veya ilgili |
archean adj.
|
|
177 |
Geology |
erken prekambriyen dönemde oluşmuş metamorfik kayaçlara ait veya ilgili |
archaeozoic adj.
|
|
178 |
Geology |
erken prekambriyen dönemde oluşmuş metamorfik kayaçlara ait veya ilgili |
archeozoic adj.
|
|
179 |
Geology |
bulunduğu yerde oluşmuş |
authigenic adj.
|
|
180 |
Geology |
bulunduğu yerde oluşmuş (kaya, mineral) |
autochthonal adj.
|
|
181 |
Geology |
bulunduğu yerde oluşmuş (kaya, mineral) |
autochthonic adj.
|
|
182 |
Geology |
paleojende oluşmuş |
eogene adj.
|
|
183 |
Geology |
paleojende oluşmuş |
palaeogene adj.
|
|
184 |
Geology |
içinde bulunduğu kayaçlardan sonra oluşmuş |
epigenetic adj.
|
|
185 |
Geology |
sıcak ve sığ sularda oluşmuş mineraller ile ilgili |
epithermal adj.
|
|
186 |
Geology |
yeryüzünün altındaki derinliklerde oluşmuş |
hypogene adj.
|
|
187 |
Geology |
tahribat ile oluşmuş (peyzaj veya jeolojik oluşum) |
destructional adj.
|
|
188 |
Geology |
(volkanik kayaç) iç püskürük yoluyla oluşmuş |
intrusive adj.
|
|
189 |
Geology |
daha eski kayaçlardan mekanik etkilerle türeyerek oluşmuş (kayaç) |
deuterogenic adj.
|
|
190 |
Geology |
canlı organizmalardan oluşmuş (kaya, kayaç) |
organogenic adj.
|
|
191 |
Geology |
geç prekambriyen dönemde oluşmuş |
proterozoic adj.
|
|
Art |
|
192 |
Art |
1900'lü yıllarda oluşmuş bir sanat grubu |
fauve n.
|
|
193 |
Art |
geometrik şekillerden oluşmuş keskin çizgili resim ile ilgili |
hard-edge adj.
|
|
Printery |
|
194 |
Printery |
kağıdın uzun elekte oluşmuş hali |
web n.
|
|
Slang |
|
195 |
Slang |
alakasız parçalardan oluşmuş bir sistem |
kludge n.
|
|
196 |
Slang |
alakasız parçalardan oluşmuş bir sistem |
kluge n.
|
|
British Slang |
|
197 |
British Slang |
(aşırı bira içilmesinden oluşmuş) meme çevresindeki yağlar |
beer tits n.
|
|