|
- This will benefit consumers all over the world, as well as industry.
- Bu, tüm dünyadaki tüketicilerin yanı sıra endüstriye de fayda sağlayacaktır.
- They contribute to the depletion of stocks, which is harmful for both local fishermen and fishermen all over the world.
- Hem yerel balıkçılar hem de tüm dünyadaki balıkçılar için zararlı olan rezerv tükenmesine katkıda bulunuyorlar.
- Weapons of mass destruction must be destroyed and banned in Iraq, throughout the region, and all over the world.
- Kitle imha silahları Irak'ta, bölgede ve tüm dünyada imha edilmeli ve yasaklanmalıdır.
- This House condemns it everywhere, all over the world.
- Bu Meclis bunu her yerde, tüm dünyada kınamaktadır.
- The Roadmap is essentially a method which the European Union applies all over the world.
- Yol Haritası esasen Avrupa Birliği'nin tüm dünyada uyguladığı bir yöntemdir.
- They contribute to the depletion of stocks, which is harmful for both local fishermen and fishermen all over the world.
- Hem yerel balıkçılar hem de tüm dünyadaki balıkçılar için zararlı olan rezerv tükenmesine neden olurlar.
- Punjabi has about 88 million mother tongue speakers all over the world.
- Pencapçanın tüm dünyada yaklaşık 88 milyon anadil konuşucusu vardır.
- He was travelling all over the country for this cause.
- Bu dava için tüm ülkeyi dolaşıyordu.
- He became famous all over the world.
- Tüm Dünyada ünlü oldu.
- The news spread all over the town.
- Haber tüm kasabaya yayıldı.
- Tom has traveled all over the world.
- Tom tüm dünyayı dolaştı.
- There are millions of people all over the world who are watching the World Cup right now.
- Şu anda tüm dünyada Dünya Kupası'nı izleyen milyonlarca insan var.
- People all over the world are anxious for peace.
- Tüm dünyada insanlar barış için endişeli.
- We traveled all over the country.
- Tüm ülkeyi gezdik.
- Tom has traveled all over the world.
- Tom tüm dünyayı gezdi.
- His influence extends all over the country.
- Etkisi tüm ülkeye yayılmış durumda.
- She traveled all over the world.
- O, tüm dünyayı gezdi.
- He traveled all over the world.
- O, tüm dünyayı gezdi.
- He traveled all over the world.
- Tüm dünyayı dolaştı.
- His name is known all over the world.
- Adı tüm dünyada biliniyor.
- Cat cafés have started opening up all over the world.
- Kedi kafeler tüm dünyada açılmaya başladı.
- His name is known all over the country.
- Onun adı tüm ülke çapında bilinir.
- Her name is known all over the world.
- İsmi tüm dünyada biliniyor.
- The interview was recorded on video and shared all over the Internet.
- Röportaj videoya kaydedildi ve tüm internette paylaşıldı.
- We went all over the country.
- Tüm ülkeyi dolaştık.
- I would like to become a top model and travel all over the world.
- Bir top model olmayı ve tüm dünyayı dolaşmayı isterim.
- We travelled all over the country.
- Tüm ülkeyi gezdik.
- Online, businesses can export all over the world.
- Çevrimiçi olarak, işletmeler tüm dünyaya ihracat yapabilirler.
- English is spoken all over the world.
- İngilizce tüm dünyada konuşulmaktadır.
- She traveled all over the world.
- Tüm dünyayı dolaştı.
- The news report spread all over the country.
- Haber tüm ülkeye yayıldı.
- This book is translated into 36 languages and has been published in more than a 100 countries all over the world.
- Bu kitap 36 dile çevrildi ve tüm dünyada 100'den fazla ülkede yayımlandı.
- Tom's book was translated into 33 languages and has been published in more than 99 countries all over the world.
- Tom'un kitabı 33 dile çevrilmiş ve tüm dünyada 99'dan fazla ülkede basılmıştır.
- English has spread all over the country.
- İngilizce tüm ülkeye yayıldı.
- His influence extends all over the country.
- Onun etkisi tüm ülkeye yayılır.
- English is a universal language and is used all over the world.
- İngilizce evrensel bir dildir ve tüm dünyada kullanılmaktadır.
- Yesterday our village became famous all over the country.
- Dün köyümüz tüm ülkede meşhur oldu.
- The life of Lincoln is read by children all over the world.
- Lincoln'ün hayatı, tüm dünyada çocuklar tarafından okunuyor.
- His name is known all over the country.
- İsmi tüm ülkede biliniyor.
- We scattered seeds all over the field.
- Tohumları tüm tarlaya serptik.
- Tom's book was translated into 33 languages and has been published in more than 99 countries all over the world.
- Tom'un kitabı 33 dile çevrildi ve tüm dünyada 99'dan fazla ülkede yayımlandı.
- They spread the Gospel all over the world.
- Onlar İncil'i tüm dünyaya yaydılar.
- Forest conservation is an important issue all over the world.
- Ormanların korunması tüm dünyada önemli bir konudur.
- Cars made in Japan are used all over the world.
- Japonya'da yapılan arabalar tüm dünyada kullanılmaktadır.
- Esperanto is spoken all over the world.
- Esperanto tüm dünyada konuşuluyor.
- Churches were erected all over the island.
- Kiliseler tüm ada üzerine inşa edilmiştir.
- The United States exports wheat all over the world.
- Birleşik Devletler tüm dünyaya buğday ihraç eder.
- He is a physicist famous not only in Japan but all over the world.
- O sadece Japonya'da değil, tüm dünyada ünlü bir fizikçidir.
- The news report spread all over the country.
- Haber metni tüm ülkeye yayıldı.
- Yesterday we interviewed some tourists from all over the world.
- Dün tüm dünyadan gelen bazı turistlerle röportaj yaptık.
- She spread the gossip all over the town.
- Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.
- Our branches extend all over the country.
- Şubelerimiz tüm ülkeye yayılmış durumda.
- The inventor is known all over the world.
- Mucit tüm dünyada tanınıyor.
- He is a physicist famous not only in Japan but all over the world.
- O sadece Japonya'da değil, tüm dünyada ünlü bir fizikçi.
- It is known all over the world that, in Japan, students have to take difficult entrance examinations to enter universities.
- Japonya'da öğrencilerin üniversitelere girmek için zorlu giriş sınavlarına girmek zorunda oldukları tüm dünyada bilinmektedir.
- The interview was recorded on video and shared all over the Internet.
- Görüşme videoya kaydedilip tüm internette paylaşılmıştı.
- It is known all over the world that, in Japan, students have to take difficult entrance examinations to enter universities.
- Japonya'da öğrencilerin üniversitelere girmek için zor sınavlara girmeleri gerektiği tüm dünyada bilinmektedir.
- The rumor spread all over the town.
- Söylenti tüm kasabaya yayıldı.
- Our branches extend all over the country.
- Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.
- He is a physicist famous not only in Japan but all over the world.
- O yalnızca Japonya'da değil, tüm dünyada meşhur bir fizikçi.
- He's known all over the world.
- Tüm dünyada tanınıyor.
- This soundbite was repeated all over the news.
- Bu ses kaydı tüm haberlerde tekrarlandı.
- It was easy for them to be famous all over the world.
- Tüm dünyada ünlü olmak onlar için kolaydı.
- There are billions of people all over the world who are not watching the World Cup right now.
- Tüm dünyada şu anda Dünya Kupasını izlemeyen milyarlarca insan var.
- Online, businesses can export all over the world.
- İnternet üzerinden işletmeler tüm dünyaya ihracat yapabiliyor.
- There are billions of people all over the world who are not watching the World Cup right now.
- Şu anda tüm dünyada Dünya Kupası'nı izlemeyen milyarlarca insan var.
Show More (63)
|
