Tureng - audience - English Turkish Sentences

History

	English	Turkish
1	audience	seyirci	n.
	The audience gasped. Seyircilerin nefesi kesildi. How large is the audience? Seyirci ne kadar büyük? The audience burst out laughing. Seyirciler kahkahalara boğuldu. The audience laughed hysterically. Seyirciler histerik bir biçimde güldüler. As she sang with all her heart, the audience was deeply moved. O bütün kalbiyle şarkı söylerken seyirci derinden etkilendi. The audience seems to feel bored. Seyirciler sıkılıyorlarmış gibi görünüyor. The speaker aroused the anger of the audience. Konuşmacı seyircileri öfkelendirdi. The audience consisted mainly of students. Seyirciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu. I think the audience thought I was funny. Sanırım seyirciler komik olduğumu düşündü. Tom apologized to the audience. Tom seyircilerden özür diledi. I was in the audience. Seyirciler arasındaydım. The audience was very quiet. Seyirci çok sessizdi. The magician asked for a volunteer from the audience. Sihirbaz, seyircilerden bir gönüllü istedi. The design of the theatre enabled the audience to get up close and personal with the performers. Tiyatronun tasarımı, seyircilerin oyuncularla yakın ve kişisel ilişki kurmasını sağladı. He walked onto stage while the audience were applauding. Seyirciler alkışlarken sahneye çıktı. Mary is a charismatic performer, and really knows how to captivate her audience. Mary karizmatik bir sanatçı ve seyircisini nasıl büyüleyeceğini gerçekten biliyor. The audience gave Tom a standing ovation. Seyirciler Tom'u ayakta alkışladı. The movie was so dull that the audience left one by one. Film o kadar sıkıcıydı ki seyirciler teker teker salonu terk etti. The audience sang along with Tom. Seyirciler Tom'la birlikte şarkı söyledi. You're such a lovely audience. Siz çok hoş bir seyircisiniz. There was a roar of laughter from the audience. Seyircilerden bir kahkaha tufanı koptu. What do you think the audience wants? Sence seyirciler ne istiyor? The audience was largely made up of very young children. Seyirciler çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu. The audience applauded the actress. Seyirci aktristi alkışladı. The audience slowly started to applaud. Seyirci yavaş yavaş alkışlamaya başladı. The audience began to laugh. Seyirciler gülmeye başladı. Last time I went to a Lady Gaga concert, although she finished all her songs, many members of the audience were not satisfied. En son Lady Gaga konserine gittiğimde, tüm şarkılarını bitirmesine rağmen, seyircilerin çoğu memnun kalmadı. A cheer went up from the audience. Seyirciler arasından bir tezahürat yükseldi. There was a roar of laughter from the audience. Seyirciler arasında kahkaha tufanı koptu. The mass of the audience supported him. Seyircilerin büyük bir kısmı onu destekledi. The play pleased the audience. Oyun seyirciyi memnun etti. The speaker requested that the audience remain silent. Spiker seyircilerin sessiz kalmasını rica etti. Before we wrap up, let's take some questions from the audience. Son vermeden önce, seyircilerden bazı sorular alalım. The audience applauded the actors for their performance. Seyirci performansları için aktörleri alkışladı. The audience could hardly wait for the concert to begin. Seyirci konserin başlamasını güçlükle bekleyebildi. The audience was cheerful. Seyirci neşeli idi. Whether or not we play an encore depends on the audience. Tekrar çalıp çalmayacağımız seyirciye bağlı. The audience sang along with Tom. Seyirci Tom'la birlikte şarkı söyledi. Mary is a charismatic performer, and really knows how to captivate her audience. Mary karizmatik bir sanatçıdır ve seyircisini nasıl cezbedeceğini gerçekten biliyor. Laughter rippled through the audience. Seyirciler arasında kahkahalar yükseldi. The audience began to laugh. Seyirci gülmeye başladı. Tom took questions from the audience. Tom seyircilerden sorular aldı. All the audience was excited. Tüm seyirciler heyecanlıydı. Tom and Mary were in the audience. Tom ve Mary seyirciler arasındaydı. Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head. Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı. The audience clapped when the concert was over. Konser bittiğinde seyirciler alkışladı. The audience clapped when the concert was over. Konser bittiğinde seyirci alkışladı. The whole audience got up and started to applaud. Tüm seyirci ayağa kalktı ve alkışlamaya başladı. His lecture had a large audience. Konferansı büyük bir seyirci kitlesine sahipti. The audience went wild. Seyirci çıldırdı. Yesterday was the first time Tom had ever played in front of an audience. Dün Tom ilk kez bir seyircinin önünde çalıyordu. Have you ever sung before an audience? Hiç seyirci önünde şarkı söyledin mi? The audience applauded approvingly. Seyirciler onaylayarak alkışladı. The performance got get terrific applause from the audience. Performans, seyirciden müthiş bir alkış aldı. Both Tom and Mary were in the audience. Hem Tom hem de Mary seyirciler arasındaydı. The audience acclaimed the actors for their performance. Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı. Tom was in the audience. Tom seyircilerin içindeydi. Many people in the audience didn't understand your joke. Seyircilerin çoğu şakanı anlamadı. The audience were all foreigners. Seyircilerin hepsi yabancıydı. Tom knew almost everyone in the audience. Tom seyirciler arasındaki neredeyse herkesi tanıyordu. I was in the audience. Ben seyircinin içindeydim. The audience was largely made up of very young children. Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu. There was a large audience in the theater. Tiyatroda büyük bir seyirci topluluğu vardı. The audience gave him an ovation for ten minutes. Seyirci on dakika boyunca onu alkışladı. There was a roar of laughter from the audience. Seyircilerden kahkaha sesleri yükseldi. He walked onto stage while the audience were applauding. Seyirci alkışlarken o, sahneye doğru yürüdü. There was a small audience in the hall. Salonda az sayıda seyirci vardı. The audience was excited at the game. Seyirciler maçta heyecanlıydılar. The magician asked for a volunteer from the audience. Sihirbaz seyircilerden bir gönüllü istedi. The speaker aroused the anger of the audience. Konuşmacı seyircinin sinirini ayağa kaldırdı. Tom smiled at the audience. Tom seyircilere gülümsedi. The audience is booing and hissing. Seyirciler yuhalıyor ve ıslıklıyor. The whole audience got up and started to applaud. Bütün seyirciler ayağa kalktı ve alkışlamaya başladı. Never underestimate your audience. Asla seyircini küçümseme. The audience was predominantly female. Seyirci ağırlıklı olarak kadındı. The audience laughed before they even heard the translation in French. Seyirciler daha Fransızca çeviriyi bile duymadan güldüler. How many people do you think are in the audience? Sence seyirciler arasında kaç kişi vardır? The audience looked confused. Seyircilerin kafası karışmış görünüyordu. The audience was deeply affected. Seyirciler derinden etkilendi. The audience applauded the performer. Seyirci oyuncuyu alkışladı. I'll take questions from the audience. Seyircilerden soru alacağım. The audience went crazy. Seyirciler çıldırdı. The audience applauded. Seyirci alkışladı. Giggles rippled through the audience. Seyirciler arasında kıkırdamalar yayıldı. The audience gave him an ovation for ten minutes. Seyirciler onu on dakika boyunca alkışladı. Tom was in the audience. Tom seyirciler arasındaydı. There was a large audience in the theater. Tiyatroda çok fazla seyirci vardı. The audience was excited at the game. Seyirciler oyunda heyecanlıydı. When the rock singer appeared on the stage, the audience at the concert clapped loudly. Rock şarkıcısı sahneye çıktığında, konserdeki seyirciler yüksek sesle alkışladı. The audience applauded the actors for their performance. Seyirciler oyuncuları performansları için alkışladılar. The audience is young. Seyirciler genç. The audience looked bored. Seyirciler sıkılmış görünüyordu. Tom and Mary are in the audience. Tom ve Mary seyircilerin içinde. Among the audience, there were teachers, lawyers, engineers, and so on. Seyirciler arasında öğretmenler, avukatlar, mühendisler ve benzerleri vardı. The audience was excited at the game. Seyirciler oyunda heyecanlıydılar. The audience were mostly adolescents. Seyircilerin çoğu gençlerden oluşuyordu. The audience groaned at some of Tom's puns. Seyirciler Tom'un bazı kelime oyunlarını yadırgadı. Is the audience listening? Seyirci dinliyor mu? The audience applauded for a full five minutes. Seyirci tam beş dakika alkışladı. Yesterday was the first time that Tom had ever played in front of an audience. Dün Tom ilk kez bir seyircinin önünde çaldı. The audience applauded. Seyirciler alkışladı. The audience applauded and whistled. Seyirciler alkışladı ve ıslık çaldı. Giggles rippled through the audience. Kıkırdamalar seyirciler arasında dalgalandı. Tom is in the audience. Tom seyircilerin arasında. We have an audience. Seyircimiz var. Tom is in the audience, isn't he? Tom seyircilerin içinde, değil mi? Tom saw Mary in the audience. Tom, Mary'yi seyircilerin arasında gördü. The audience was mostly businessmen. Seyircilerin çoğu işadamıydı. You've been a great audience. Harika bir seyirciydin. The dancer's graceful action charmed the audience. Dansçının zarif hareketi, seyirciyi hayran bıraktı. The audience was very large. Seyirciler çok kalabalıktı. After patiently listening to the audience's complaints, the judges changed the results. Seyircilerin şikayetlerini sabırla dinledikten sonra jüri sonuçları değiştirdi. The audience applauded the performer. Seyirciler sanatçıyı alkışladı. The audience could hardly wait for the concert to begin. Seyirciler konserin başlamasını sabırsızlıkla bekliyordu. The audience applauded the actress. Seyirciler aktrisi alkışladı. The audience was predominantly female. Seyircilerin çoğunluğu kadındı. The audience roared with laughter. Seyirciler kahkahalara boğuldu. When the bell rang, the audience took their seats. Zil çaldığında, seyirciler koltuklarına oturdular. A cheer went up from the audience. Seyircilerden bir tezahürat yükseldi. The audience was very quiet. Seyirciler çok sessizdi. The audience applauded for a full five minutes. Seyirciler tam beş dakika boyunca alkışladı. The audience applauded appreciatively. Seyirciler takdirle alkışladı. Tom's speech was so boring that several people in the audience fell asleep. Tom'un konuşması öyle sıkıcıydı ki seyircilerden birkaç kişi uyuyakaldı. The audience went crazy. Seyirci çıldırdı. The audience appeared bored. Seyirci sıkılmış görünüyordu. The audience slowly started to applaud. Seyirciler yavaş yavaş alkışlamaya başladı. The audience went wild. Seyirciler çılgına döndü. In Soviet Russia, television watches the audience! Sovyet Rusya'da televizyon seyirciyi izler! The evening performance at the Royal Theater had ended, and the audience had gone home. Kraliyet Tiyatrosu'nda akşam performansı sona ermişti, ve seyirci eve gitmişti. The audience applauded and whistled. Seyirci alkışladı ve ıslık çaldı. Tom is in the audience, isn't he? Tom seyirciler arasında, değil mi? The audience were fascinated by his speech. Seyirciler onun konuşmasından çok etkilendi. The audience was very large. Seyirci çok kalabalıktı. I'll answer questions from the audience. Seyircilerin sorularını cevaplayacağım. Is the audience listening? Seyirciler dinliyor mu? The audience reacted in different ways to her performance. Seyirci onun performansına farklı şekillerde tepki gösterdi. The audience burst into applause. Seyirciler alkışa boğuldu. The audience was cheerful. Seyirciler neşeliydi. The audience stopped clapping. Seyirci alkışlamayı bıraktı. The joke amused the audience. Şaka seyirciyi eğlendirdi. Tom told a few jokes to warm up the audience. Tom seyircileri ısıtmak için birkaç fıkra anlattı. Everybody in the audience sang along. Seyircilerdeki herkes şarkıya eşlik etti. He addressed the audience in a soft tone. O seyircilere yumuşak bir sesle hitap etti. He began to address the audience slowly. Seyirciye yavaşça hitap etmeye başladı. There was a large audience in the room. Odada büyük bir seyirci vardı. The audience reacted in different ways to her performance. Seyirciler onun performansına farklı şekillerde tepki verdi. The audience clapped loudly after his speech. Konuşmasından sonra seyirciler yükse sesle alkışladı. The evening performance at the Royal Theater had ended, and the audience had gone home. Kraliyet Tiyatrosu'ndaki akşam gösterisi sona ermiş ve seyirciler evlerine gitmişti. The movie thrilled the entire audience. Film bütün seyircileri etkiledi. The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert. Salondaki zayıf akustik, seyircinin konserden aldığı keyfi ciddi şekilde etkiledi. The joke amused the audience. Espri seyirciyi eğlendirdi. Tom and Mary were in the audience. Tom ve Mary seyircilerin arasındaydı. The audience applauded for a full five minutes. Seyirciler beş dakika boyunca alkışladı. What do you think the audience wants? Seyircinin ne istediğini düşünüyorsun? I'll take questions from the audience. Ben seyirciden sorular alacağım. The audience was mostly businessmen. Seyirci çoğunlukla iş adamlarıydı. It is a must for an actor to know his audience. Bir aktör için seyircisini tanımak şarttır. Tom took questions from the audience. Tom seyirciden soru aldı. Both Tom and Mary were in the audience. Tom da Mary de seyirciler arasındaydı. As she sang with all her heart, the audience was deeply moved. O tüm kalbiyle şarkı söylerken, seyirciler derinden etkilendi. The mass of the audience supported him. Seyirci kitlesi onu destekledi. The performance got get terrific applause from the audience. Performans, seyircilerden büyük alkış aldı. The audience laughed hysterically. Seyirciler histerik bir şekilde güldü. Have you ever sung for an audience? Hiç seyirciler için şarkı söyledin mi? The movie thrilled the entire audience. Film tüm seyircileri heyecanlandırdı. We had a large audience. Büyük bir seyirci kitlemiz bulunuyordu. Tom noticed Mary sitting in the audience. Tom, Mary'nin seyirciler arasında oturduğunu fark etti. The production has visual appeal for the audience. Yapımın, seyirciler için görsel bir çekiciliği var. When the bell rang, the audience took their seats. Zil çaldığında, seyirciler yerlerine oturdu. Tom wanted an audience. Tom seyirci istedi. The large audience applauded when the song finished. Şarkı bittiğinde büyük seyirci alkışladı. The audience were mostly adolescents. Seyirciler genellikle gençti. He knows how to captivate his audience. Seyircisini nasıl çekeceğini bilir. The audience stopped clapping. Seyirciler alkışlamayı bıraktı. He addressed the audience in a soft voice. O seyirciye yumuşak bir sesle hitap etti. The audience appeared bored. Seyirciler sıkılmış görünüyordu. Around half of the audience were female. Seyircilerin yaklaşık yarısı kadındı. The audience clapped loudly after his speech. Seyirciler konuşmasından sonra yüksek sesle alkışladılar. Tom knew almost everyone in the audience. Tom seyircilerde neredeyse herkesi tanıyordu. Tom certainly didn't disappoint the audience. Tom kesinlikle seyircileri hayal kırıklığına uğratmadı. There was a large audience at the concert. Konserde çok seyirci vardı. Show More (178)
2	audience	izleyici	n.
	Digital broadcasting can reach those with sensory deprivation just as well as it can reach the mass audience. Dijital yayıncılık, duyusal yoksunluk yaşayanlara olduğu kadar kitlesel izleyicilere de ulaşabilir. It is no good being in the audience. İzleyici konumunda olmak iyi bir şey değildir. That way we would get the audience we will not reach otherwise. Bu şekilde başka türlü ulaşamayacağımız izleyici kitlesine ulaşabiliriz. Why is it that European film attracts such a small audience, while the cinema-viewing public is on the increase? Sinema izleyicisi artarken Avrupa filmleri neden bu kadar az izleyici çekiyor? The movie should bring in big audiences. Film büyük izleyici çekecektir. Laughter rippled through the audience. Kahkaha izleyiciler arasında yayıldı. I think the audience thought I was funny. Bence izleyiciler komik olduğumu düşündüler. You've been a good audience. Sen iyi bir izleyiciydin. The audience was deeply affected. İzleyici derinden etkilendi. It is a must for an actor to know his audience. Bir aktörün izleyicisini tanıması bir zorunluluktur. His lecture had a large audience. Konferansının büyük bir izleyicisi vardı. Tom certainly didn't disappoint the audience. Tom kesinlikle izleyiciyi hayal kırıklığına uğratmadı. There is only a small audience today. Bugün yalnızca küçük bir izleyici kitlesi var. It was the type of presentation which appeals to the audience. İzleyicilerin ilgisini çekecek türden bir sunumdu. This film moved audiences around the world. Bu film tüm dünyada izleyicilere taşındı. The play pleased the audience. Oyun izleyiciyi memnun etti. Have you ever spoken to an English speaking audience? Hiç İngilizce konuşan bir izleyici ile konuştun mu? Her speech moved the audience. Konuşması izleyicileri etkiledi. The excited audience ran into the concert hall. Heyecanlı izleyici konser salonuna koştu. There was a large audience at the theater. Tiyatroda büyük bir izleyici kitlesi vardı. He began to address the audience slowly. İzleyiciye yavaş yavaş hitap etmeye başladı. There was a roar of laughter from the audience. İzleyiciler kahkahaya boğulmuştu. There was a large audience at yesterday's concert. Dünkü konserde büyük bir izleyici kitlesi vardı. The audience gave Tom a standing ovation. İzleyiciler Tom'u ayakta alkışladılar. There must have been a large audience at the concert. Konserde büyük bir izleyici kitlesi olmalı. Tom apologized to the audience. Tom izleyicilerden özür diledi. I guarantee a huge audience for tonight's premiere. Bu geceki gala için büyük bir izleyici kitlesi garanti ediyorum. It was the type of presentation which appeals to the audience. O, izleyiciye cazip gelen sunum türüydü. The audience filled the hall. İzleyici salonu doldurdu. Her speech moved the audience. Onun konuşması izleyiciyi tahrik etti. The movie Titanic moved audiences around the world. Titanik filmi dünyanın dört bir yanındaki izleyicileri etkiledi. Tom noticed Mary sitting in the audience. Tom Mary'nin izleyiciler arasında oturduğunu fark etti. When the rock singer appeared on the stage, the audience at the concert clapped loudly. Rock şarkıcısı sahneye çıktığında, konserindeki izleyici yüksek sesle alkışladı. This film moved audiences around the world. Bu film dünya çapında izleyicileri etkiledi. The audience roared with laughter. İzleyici kahkaha ile güldü. The movie thrilled the entire audience. Film tüm izleyicileri heyecanlandırdı. You've been a good audience. İyi bir izleyici oldun. Around half of the audience were female. İzleyicilerin yaklaşık yarısı kadındı. There was a large audience at the concert. Konserde büyük bir izleyici kitlesi vardı. Madonna's concert drew a large audience. Madonna'nın konseri büyük bir izleyici kitlesi çekti. The production has visual appeal for the audience. Prodüksiyon, izleyiciler için görsel bir çekiciliğe sahip. English is quite often the language of choice when speaking to an international audience. İngilizce uluslararası bir izleyici kitlesiyle konuşurken, oldukça sık tercih edilen bir dildir. There was a small audience in the hall. Salonda küçük bir izleyici kitlesi vardı. You've been a great audience. Harika bir izleyici oldun. Show More (41)
3	audience	(okuyucu/dinleyici) kitle	n.
	One of the most effective ways of communicating with such a vast audience is via the Internet. Böylesine geniş bir kitleyle iletişim kurmanın en etkili yollarından biri de internettir. That way we would get the audience we will not reach otherwise. Bu şekilde başka türlü ulaşamayacağımız kitlelere ulaşabiliriz. First of all, it addresses many different audiences. Her şeyden önce, çok farklı kitlelere hitap ediyor. The proposal and its implications have been extensively discussed with a very wide audience of stakeholders. Teklif ve sonuçları çok geniş bir paydaş kitlesiyle kapsamlı bir şekilde tartışılmıştır. The large audience clapped at the end of the song. Büyük dinleyici kitlesi şarkının sonunda alkışladı. The Mayor addressed a large audience. Belediye Başkanı geniş bir kitleye hitap etti. The Mayor addressed a large audience. Belediye başkanı büyük bir kitleye hitap etti. The president addressed a large audience. Cumhurbaşkanı büyük bir kitleye hitap etti. There was a large audience at the piano recital last night. Dün gece, piyano resitalinde, büyük bir dinleyici kitlesi vardı. She had to speak before a large audience. Büyük bir dinleyici kitlesi önünde konuşmak zorunda kaldı. Tom really does detest giving speeches in front of large audiences. Tom büyük kitleler önünde konuşma yapmaktan gerçekten nefret ediyor. He wants to reach a wider audience. Daha geniş bir kitleye ulaşmak istiyor. Tom wanted an audience. Tom bir kitle istedi. He really does detest giving speeches in front of large audiences. Büyük kitleler önünde konuşma yapmaktan gerçekten nefret ediyor. We want to reach a wider audience. Daha geniş bir kitleye ulaşmak istiyoruz. We had a large audience. Büyük bir dinleyici kitlemiz vardı. There was a large audience in the room. Odada büyük bir dinleyici kitlesi vardı. We have a big audience tonight. Bu gece büyük bir dinleyici kitlemiz var. The novelist talked to a large audience. Romancı geniş bir kitleye seslenmiştir. When speaking to an international audience, it is perhaps best to speak English a little slower than usual. Uluslararası bir dinleyici kitlesiyle konuşurken, İngilizceyi normalden biraz daha yavaş konuşmak belki de en iyisidir. English is quite often the language of choice when speaking to an international audience. Uluslararası bir dinleyici kitlesiyle konuşurken genellikle tercih edilen dil İngilizcedir. Tom might not want to sing in front of such a large audience. Tom bu kadar büyük bir kitlenin önünde şarkı söylemek istemeyebilir. He addressed a large audience. Büyük bir kitleye hitap etti. Tom had a large audience at his concert last night. Tom'un dün geceki konserinde büyük bir dinleyici kitlesi vardı. Show More (21)
4	audience	dinleyiciler	n.
	My audience was, and this is striking in this day and age, attentive, interested, and also unperturbed. Dinleyicilerim dikkatli, ilgili ve aynı zamanda sakindiler, ve bu durum günümüzde ve çağımızda çok çarpıcı. I would like to turn to our audience today and welcome them to this debate in the European Parliament. Bugün dinleyicilerimize dönmek ve Avrupa Parlamentosu'ndaki bu tartışmaya hoş geldiniz demek istiyorum. My audience was, and this is striking in this day and age, attentive, interested, and also unperturbed. Dinleyicilerim, bugün ve bu çağda dikkat çekici bir şekilde, dikkatli, ilgili ve aynı zamanda tedirgin değildi. To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. Konuşmacı, dinleyicilerini kazanmak için iletişim derslerinde öğrendiği retorik tekniklerini kullanmaya başvurdu. Never underestimate your audience. Dinleyicilerini asla küçümseme. The president addressed a large audience. Başkan büyük bir dinleyiciye hitap etti. He knows how to captivate his audience. Dinleyicilerini nasıl büyüleyeceğini biliyor. Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head. Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu ve çoğu dinleyicilerin kafasından geçti. Have you ever spoken to an English speaking audience? Hiç İngilizce konuşan bir dinleyiciyle konuştun mu? You're such a lovely audience. Çok hoş bir dinleyicisiniz. He addressed a large audience. O büyük bir dinleyiciye hitap etti. Show More (8)
5	audience	izleyiciler	n.
	The following program is intended only for mature audiences. Aşağıdaki program sadece yetişkin izleyiciler için hazırlanmıştır. To have great poets, there must be great audiences. Harika şairlere sahip olmak için büyük izleyiciler olmalıdır. Show More (-1)
6	audience	okuyucu kitlesi	n.
	The novelist talked to a large audience. Romancı büyük bir okuyucu kitlesiyle konuştu. Show More (-2)