| 1 |
authentic |
otantik |
adj. |
|
- Her laughter is an authentic expression of the joy of living.
- Onun kahkahası yaşamanın keyfinin otantik bir ifadesi.
- This is an authentic Suzhou embroidery.
- Bu otantik bir Suzhou işlemesi.
- Where can I find an authentic food restaurant?
- Otantik bir yemek restoranını nerede bulabilirim?
- It isn't authentic, Tom.
- Bu otantik değil, Tom.
- This restaurant serves authentic Neapolitan pizza.
- Bu restoran otantik Napoliten pizza sunuyor.
- This restaurant serves authentic French cuisine.
- Bu restoran otantik Fransız yemeklerini servis ediyor.
- This restaurant serves authentic French cuisine.
- Bu restoran otantik Fransız mutfağı sunuyor.
- This restaurant serves authentic Neapolitan pizza.
- Bu restoran otantik Napoliten pizza servis ediyor.
- This is an authentic Suzhou embroidery.
- Bu, otantik Suzhou nakışıdır.
Show More (6)
|
| 2 |
authentic |
gerçek |
adj. |
|
- The detective obtained authentic details of the event.
- Dedektif olaya ilişkin gerçek detaylara ulaştı.
- It's not authentic, Tom.
- Bu gerçek değil, Tom.
- Her laughter is an authentic expression of the joy of living.
- Gülüşü, yaşama sevincinin gerçek bir ifadesidir.
- It isn't authentic, Tom.
- Bu gerçek değil, Tom.
Show More (1)
|
| 3 |
authentic |
orijinal |
adj. |
|
- The photos were proven to be authentic.
- Fotoğrafların orijinal olduğu kanıtlandı.
- Are you sure this Monet is authentic?
- Bu Monet'nin orijinal olduğuna emin misin?
Show More (-1)
|
| 4 |
authentic |
hakiki |
adj. |
|
- I've always wanted to try authentic Ottoman cuisine.
- Her zaman hakiki Osmanlı mutfağını denemek istemişimdir.
Show More (-2)
|
