1 |
barely |
zar zor |
adv. |
|
- Tom could barely hear what Mary was trying to say.
- Tom, Mary'nin ne söylemeye çalıştığını zar zor duyabiliyordu.
- I can barely use chopsticks.
- Yemek çubuklarını zar zor kullanabiliyorum.
- I can barely read his writing.
- Yazısını zar zor okuyabiliyorum.
- I can barely stand her.
- Ona zar zor katlanabiliyorum.
- I can barely stand her.
- Ona zar zor katlanıyorum.
- Layla and Sami barely knew each other.
- Layla ve Sami birbirlerini zar zor tanıyorlardı.
- Tom is barely able to walk anymore.
- Tom artık zar zor yürüyebiliyor.
- Tom was barely able to get out of bed.
- Tom yataktan zar zor kalkabiliyordu.
- Tom barely had time to do that.
- Tom bunu yapmaya zar zor vakit bulmuştu.
- Tom barely managed to keep his head above water.
- Tom başını suyun üstünde tutmayı zar zor başardı.
- I had too much to drink and I can barely walk.
- Çok fazla içtim ve zar zor yürüyebiliyorum.
- Tom realized he barely had enough money to buy everything he needed to buy.
- Tom, alması gereken her şeyi almaya zar zor yetecek parası olduğunu fark etti.
- I can barely walk.
- Zar zor yürüyebiliyorum.
- I can barely keep up with the rest of the class.
- Sınıfın geri kalanına zar zor ayak uydurabiliyorum.
- I can barely stand.
- Zar zor ayakta durabiliyorum.
- We barely started.
- Biz zar zor başladık.
- I barely caught the train.
- Treni zar zor yakaladım.
- She barely was able to get out of bed.
- O zar zor yataktan kalkabildi.
- She barely was able to get out of bed.
- Yataktan zar zor kalkabildi.
- In the stifling atmosphere, I can barely breath.
- Boğucu atmosferde zar zor nefes alabiliyorum.
- You speak so quietly I can barely hear you.
- O kadar sessiz konuşuyorsun ki seni zar zor duyabiliyorum.
- I can barely stand up.
- Zar zor ayağa kalkabiliyorum.
- I barely recognized Tom.
- Tom'u zar zor tanıdım.
- Because of the heavy fog, we could barely see the road in front of us.
- Yoğun sis yüzünden önümüzde uzanan yolu zar zor görebiliyorduk.
- Tom could barely breathe.
- Tom zar zor nefes alabiliyordu.
- Tom barely survived the attack.
- Tom saldırıdan zar zor kurtuldu.
- Tom barely speaks French.
- Tom zar zor Fransızca konuşur.
- Tom always speaks in such a low voice that I can barely understand what he says.
- Tom her zaman o kadar alçak sesle konuşur ki ne dediğini zar zor anlayabilirim.
- Tom can barely breathe.
- Tom zar zor nefes alıyor.
- Tom is barely able to make ends meet.
- Tom iki yakasını zar zor bir araya getirebiliyor.
- Tom can barely walk.
- Tom zar zor yürüyebiliyor.
- I barely escaped getting caught.
- Yakalanmaktan zar zor kaçtım.
- I barely had time for lunch.
- Öğle yemeği için zar zor vaktim oldu.
- Sami was alive but barely breathing.
- Sami hayattaydı ama zar zor nefes alıyordu.
- Tom could barely keep up with Mary.
- Tom, Mary'ye zar zor ayak uydurabiliyordu.
- I can barely stand him.
- Ona zar zor katlanabiliyorum.
- Many women could barely spell their names.
- Birçok kadın zar zor isimlerini heceleyebildi.
- I can barely use chopsticks.
- Yemek çubuğunu zar zor kullanabiliyorum.
- Tom's voice was so soft it was barely audible to those sitting at the back of the lecture theatre.
- Tom'un sesi o kadar yumuşaktı ki, konferans salonunun arka tarafında oturanlar tarafından zar zor duyulabiliyordu.
- I can barely see you.
- Seni zar zor görebiliyorum.
- I could barely speak.
- Zar zor konuşabildim.
- Tom can barely speak.
- Tom zar zor konuşabiliyor.
- I can barely move.
- Ben zar zor hareket edebiliyorum.
- Tom barely passed the exam.
- Tom sınavı zar zor geçti.
- Tom can barely pay his rent.
- Tom zar zor kirasını ödeyebiliyor.
- I can barely understand what he's saying.
- Onun ne söylediğini zar zor anlayabiliyorum.
- Many of the children were barely clothed.
- Çocukların çoğu zar zor giyinmişti.
- I could barely speak French three years ago.
- Ben üç yıl önce zar zor Fransızca konuşabildim.
- I could barely breathe.
- Ben zar zor nefes alabiliyordum.
- I barely have enough money for food.
- Yemek için zar zor yetecek param var.
- I could barely speak French three years ago.
- Üç yıl önce zar zor Fransızca konuşabiliyordum.
- I can barely stand his behavior.
- Davranışlarına zar zor katlanabiliyorum.
- I barely passed the exam.
- Sınavı zar zor geçtim.
- I can barely hear him.
- Onu zar zor duyabiliyorum.
- Tom was barely alive when we found him.
- Onu bulduğumuzda Tom zar zor yaşıyordu.
- I can barely pay my rent.
- Kiramı zar zor ödeyebiliyorum.
- Tom barely managed to pass the test.
- Tom sınavı zar zor geçmeyi başardı.
- Tom barely speaks French.
- Tom zar zor Fransızca konuşuyor.
- He barely spoke to me.
- Benimle zar zor konuştu.
- She's barely learning.
- Zar zor öğreniyor.
- Tom can barely feed his family.
- Tom ailesini zar zor besleyebiliyor.
- I can barely control myself.
- Kendimi zar zor kontrol edebiliyorum.
- I barely even remember him.
- Onu zar zor hatırlıyorum.
- Tom can barely see without his glasses.
- Tom gözlükleri olmadan zar zor görebiliyor.
- Tom barely ate.
- Tom zar zor yedi.
- I could barely sleep.
- Zar zor uyuyabiliyordum.
- Tom could barely speak French.
- Tom zar zor Fransızca konuşabiliyordu.
- Tom hurt his leg and can barely walk.
- Tom bacağını incitti ve zar zor yürüyebiliyor.
- I can barely walk.
- Ben zar zor yürüyebiliyorum.
- I could barely get out of bed yesterday.
- Dün yataktan zar zor çıkabildim.
- Sami was alive but barely breathing.
- Sami yaşıyordu ama zar zor nefes alıyordu.
- I barely managed to finish the letter by eleven o'clock.
- Mektubu saat 11'e kadar zar zor bitirebildim.
- I'm so tired that I can barely move.
- O kadar yorgunum ki zar zor hareket edebiliyorum.
- We barely see Tom anymore.
- Artık Tom'u zar zor görüyoruz.
- Tom is barely able to stay awake.
- Tom zar zor uyanık kalabiliyor.
- We barely had time to do everything that had to be done.
- Yapılması gereken her şeyi yapmak için zar zor zamanımız oldu.
- I barely slept last night.
- Dün gece zar zor uyudum.
- I can barely move.
- Zar zor hareket edebiliyorum.
- It's barely recognizable.
- Bu zar zor ayırt edilebilir.
- I can barely swim.
- Zar zor yüzebiliyorum.
- Tom barely escaped.
- Tom zar zor kaçtı.
- I could barely speak.
- Zar zor konuşabiliyordum.
- Tom can barely eat.
- Tom zar zor yemek yiyebiliyor.
- I barely even know who I am.
- Kim olduğumu bile zar zor biliyorum.
- I barely even remember Tom.
- Tom'u zar zor hatırlıyorum.
- I can barely keep my eyes open.
- Gözlerimi zar zor açık tutabiliyorum.
- He barely passed the examination.
- Sınavı zar zor geçti.
- I can barely see you.
- Ben seni zar zor görebiliyorum.
- Mario is so sick that he can barely move.
- Mario o kadar hasta ki zar zor hareket edebiliyor.
- I barely even remember them.
- Onları zar zor hatırlıyorum.
- I can barely stand her.
- Ona zar zor dayanabiliyorum.
- I can barely hear you.
- Seni zar zor duyabiliyorum.
- I can barely stand him.
- Ona zar zor dayanabiliyorum.
- I can barely remember what my grandfather looked like.
- Büyükbabamın neye benzediğini zar zor hatırlıyorum.
- We barely spoke.
- Zar zor konuştuk.
- Tom could barely talk.
- Tom zar zor konuşabiliyordu.
- Tom can barely keep it together.
- Tom kendini zar zor toparlayabiliyor.
- I barely remember Tom.
- Tom'u zar zor hatırlıyorum.
- I can barely see it.
- Zar zor görebiliyorum.
- I barely had time to finish this report before the meeting.
- Toplantıdan önce bu raporu bitirmek için zar zor zamanım oldu.
- Tom can barely read.
- Tom zar zor okuyabiliyor.
- Tom can barely eat.
- Tom zar zor yiyebiliyor.
- My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich.
- Yazdığım saçma kitap beni zengin yaparken iyi kitaplarım zar zor bir şeyler sattı.
- Fadil barely recognized Dania.
- Fadıl Dania'yı zar zor tanıdı.
- I barely missed being struck.
- Çarpılmaktan zar zor kurtuldum.
- They could barely make ends meet.
- Geçimlerini zar zor sağlayabiliyorlardı.
- He could barely speak.
- Zar zor konuşabiliyordu.
- I can barely hear without my earphone.
- Kulaklığım olmadan zar zor duyabiliyorum.
- I barely made the train.
- Trene zar zor yetiştim.
- Tom's barely coping with his workload at the moment.
- Tom şu anda iş yüküyle zar zor başa çıkıyor.
- We barely started.
- Zar zor başladık.
- Last night, I barely made the last train.
- Dün gece, son trene zar zor yetiştim.
- Tom can barely pay his rent.
- Tom kirasını zar zor ödeyebiliyor.
- I can barely breathe.
- Zar zor nefes alabiliyorum.
- I was barely able to work.
- Zar zor çalışabildim.
- His car has barely been distinguishable anymore since the accident.
- Kazadan beri arabası zar zor ayırt edilebiliyor.
- I could barely sleep.
- Zar zor uyuyabildim.
- I can barely stand him.
- Ona zar zor katlanıyorum.
- Tom is barely breathing.
- Tom zar zor nefes alıyor.
- Tom could barely make ends meet when he was in his early twenties.
- Tom yirmili yaşlarının başındayken iki yakasını zar zor bir araya getirebiliyordu.
- Her handwriting was so tiny it was barely legible.
- El yazısı o kadar küçüktü ki zar zor okunabiliyordu.
- I could barely walk at that time.
- O zamanlar zar zor yürüyebiliyordum.
- Tom could barely speak.
- Tom zar zor konuşabiliyordu.
- We barely survived.
- Zar zor hayatta kaldık.
- I barely managed to catch the train.
- Treni zar zor yakaladım.
- Tom can barely speak French.
- Tom zar zor Fransızca konuşabiliyor.
- I barely made it on time.
- Ben zar zor zamanında yetiştim.
- Tom was barely able to keep the canoe from overturning.
- Tom kanonun devrilmesini zar zor önleyebildi.
- I could barely breathe.
- Zar zor nefes alabiliyordum.
- Tom was barely able to get out of bed.
- Tom zar zor yataktan çıkabildi.
- Tom could barely talk.
- Tom zar zor konuşabildi.
- I can barely understand what he's saying.
- Ne dediğini zar zor anlayabiliyorum.
- Tom can barely move.
- Tom zar zor hareket edebiliyor.
- The thunder was so loud that we could barely hear each other.
- Gök gürültüsü o kadar şiddetliydi ki birbirimizi zar zor duyabiliyorduk.
- Tom is barely able to walk anymore.
- Tom artık zar zor yürüyebilir.
- He barely speaks English.
- O zar zor İngilizce konuşur.
- I can barely read.
- Zar zor okuyabiliyorum.
- Tom barely survived the attack.
- Tom zar zor saldırıyı atlattı.
- Because of the heavy fog, we could barely see the road in front of us.
- Yoğun sisten dolayı önümüzdeki yolu zar zor görebildik.
- Tom barely managed to keep his head above water.
- Tom kafasını suyun üstünde tutmayı zar zor başarabildi.
- Many women could barely spell their names.
- Birçok kadın isimlerini zar zor heceleyebiliyordu.
- I saw Tom and could barely recognize him.
- Tom'u gördüm ve onu zar zor tanıyabildim.
- That child could barely manage to tie his shoes.
- O çocuk ayakkabılarını bağlamayı zar zor başardı.
- Tom was barely able to breathe.
- Tom zar zor nefes alabiliyordu.
- It's barely recognizable.
- Zar zor tanınıyor.
- They barely spoke.
- Zar zor konuştular.
- I barely managed to catch the train.
- Treni zar zor yakalayabildim.
- Tom barely ate his lunch.
- Tom öğle yemeğini zar zor yedi.
- Tom could barely walk.
- Tom zar zor yürüyebiliyordu.
- Tom realized he barely had enough money to buy everything he had to buy.
- Tom, alması gereken her şeyi almaya zar zor yetecek parası olduğunu fark etti.
- We've barely begun.
- Zar zor başladık.
- Tom can barely see.
- Tom zar zor görebiliyor.
- I barely passed the exam.
- Ben zar zor sınavı geçtim.
- I could barely get out of bed yesterday.
- Dün yataktan zar zor kalkabildim.
- Tom barely said anything.
- Tom zar zor bir şey söyledi.
- I can barely move my arms.
- Ben kollarımı zar zor oynatabiliyorum.
- I can barely move my arms.
- Kollarımı zar zor hareket ettirebiliyorum.
- I can barely hear Tom.
- Tom'u zar zor duyabiliyorum.
- He had barely enough to eat.
- Zar zor karnını doyurdu.
- I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
- Tom's voice was so soft it was barely audible to those sitting at the back of the lecture theatre.
- Tom'un sesi o kadar hafifti ki amfinin arkasında oturanlara zar zor duyulabiliyordu.
- During droughts, farmers are barely able to eke out a living.
- Kuraklık sırasında çiftçiler geçimlerini zar zor sağlayabiliyor.
- After practicing for a year, she is barely able to play the piano.
- Bir yıllık uygulamadan sonra zar zor piyano çalabiliyor.
- The radiators were barely warm; that's why the flat was cold.
- Radyatörler zar zor ısınıyordu; bu yüzden daire soğuktu.
- After practicing for a year, she is barely able to play the piano.
- Bir yıl boyunca çalıştıktan sonra, zar zor piyano çalabiliyor.
- He can barely read.
- Zar zor okuyabiliyor.
- Tom barely recognized Mary.
- Tom Mary'yi zar zor tanıdı.
- I can barely bend my left arm.
- Sol kolumu zar zor bükebiliyorum.
- I could barely open my eyes.
- Gözlerimi zar zor açabildim.
- Tom barely escaped death.
- Tom zar zor ölümden kurtuldu.
- Tom can barely stand.
- Tom zar zor ayakta durabiliyor.
Show More (168)
|
2 |
barely |
çok az |
adv. |
|
- Tom barely spoke to Mary last summer.
- Tom geçen yaz Mary ile çok az konuştu.
- I barely know the city.
- Şehri çok az biliyorum.
- He barely speaks English.
- Çok az İngilizce konuşuyor.
- Layla and Sami barely knew each other.
- Layla ve Sami birbirlerini çok az tanıyorlardı.
- Tom and Mary barely know each other.
- Tom ve Mary birbirlerini çok az tanırlar.
- I barely knew Tom.
- Tom'u çok az tanıyordum.
- Sami and Layla barely knew each other.
- Sami ve Layla birbirlerini çok az tanıyorlardı.
- Tom and I barely know each other.
- Tom ve ben birbirimizi çok az tanıyoruz.
- I barely knew my father.
- Babamı çok az tanırdım.
- She barely knew him.
- Onu çok az tanıyordu.
- Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle çok az konuşuyor.
- I barely know him.
- Onu çok az tanıyorum.
- Mary weeded for an hour and a half yesterday and barely made a dent.
- Mary dün bir buçuk saat yabani otları temizlemekle uğraştı, ama henüz çok az bir aşama kaydedebildi.
- We've been waiting for an hour and the line has barely moved.
- Bir saattir bekliyoruz ve sıra çok az ilerledi.
- Tom could barely speak French.
- Tom çok az Fransızca konuşabildi.
- Tom barely speaks to us anymore.
- Tom artık bizimle çok az konuşuyor.
- I barely know you.
- Seni çok az tanıyorum.
- I barely feel the pain anymore.
- Artık acıyı çok az hissediyorum.
- I barely know her.
- Onu çok az tanıyorum.
- We've been standing here for more than an hour and the line has barely moved.
- Bir saatten daha fazla bir süredir burada bekliyoruz ve sıra çok az hareket etti.
- I barely had time for lunch.
- Öğle yemeği için çok az vaktim vardı.
- We barely talked about work.
- İş hakkında çok az konuştuk.
- I barely know Tom.
- Tom'u çok az tanıyorum.
- I barely know anything about you.
- Ben de senin hakkında çok az şey biliyorum.
Show More (21)
|
3 |
barely |
güçbela |
adv. |
|
- Tom and I barely know each other.
- Tom ve ben güçlükle birbirimizi tanıyoruz.
- I barely caught the train.
- Güçlükle trene yetiştim.
- Tom had a second-hand car which was barely roadworthy.
- Tom'un güçlükle trafiğe çıkabilecek ikici el bir arabası vardı.
- He can barely read.
- O güçlükle okuyabiliyor.
- I can barely see it.
- Onu güçlükle görüyorum.
- I can barely walk.
- Güçlükle yürüyebiliyorum.
- That child could barely manage to tie his shoes.
- O çocuk, ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.
- I saw Tom and could barely recognize him.
- Tom'u gördüm ve onu güçlükle tanıyabildim.
- Tom barely recognized Mary.
- Tom, Mary'yi güçlükle tanıdı.
- Tom could barely walk.
- Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
- I barely passed the exam.
- Ben sınavı güçlükle geçtim.
- I can barely hear without my earphone.
- Kulaklığım olmadan güçlükle duyabiliyorum.
- I can barely stand his behavior.
- Onun davranışına güçlükle katlanıyorum.
- I can barely stand up.
- Güçlükle ayağa kalkabilirim.
- Tom could barely hear what Mary was trying to say.
- Tom Mary'nin ne söylemeye çalıştığını güçlükle işitebiliyordu.
- Tom can barely see without his glasses.
- Tom gözlükleri olmadan güçlükle görebilir.
- Tom barely passed the exam.
- Tom güçlükle sınavı geçti.
- I barely managed to catch the train.
- Trene güçlükle yetişebildim.
- Tom could barely keep up with Mary.
- Tom güçlükle Mary'ye ayak uydurabildi.
- Last night, I barely made the last train.
- Dün gece, son trene güçlükle yetiştim.
Show More (17)
|
4 |
barely |
ancak |
adv. |
|
- The imagination is barely capable of understanding the consequences of another 60 years of a galloping HIV epidemic.
- Hayal gücü, 60 yıl daha dörtnala giden bir HIV salgınının sonuçlarını anlamaya ancak yetiyor.
- It's barely been two months since the accident.
- Kazanın üzerinden ancak iki ay geçti.
- Tom knew he barely had enough time to do what he had to do.
- Tom yapması gerekenleri yapmak için ancak yeterli zamanı olduğunu biliyordu.
- I can barely afford to buy enough food to feed my family.
- Aileme yetecek kadar yiyecek almaya ancak gücüm yetiyor.
- We have barely enough bread for breakfast.
- Ancak sabah kahvaltısı için yeterli ekmeğimiz var.
- Tom can barely pay his rent.
- Tom ancak kirasını ödeyebiliyor.
- I slept barely two or three hours.
- İki ya da üç saat ancak uyuyabildim.
- Barely a third of the population in this country have access to the Internet.
- Bu ülkedeki nüfusun ancak üçte birinin internete erişimi var.
- Muslim Americans are barely one percent of the US population.
- Müslüman Amerikalılar ABD nüfusunun ancak yüzde biridir.
- Tom realized he barely had enough time to do what he wanted to do.
- Tom, yapmak istediği şeyi yapmak için ancak yeterli zamanı olduğunu fark etti.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
- Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- The radiators were barely warm; that's why the flat was cold.
- Kalorifer petekleri ancak kendilerini ısıtıyordu. Ev bu yüzden soğuktu.
- Mary weeded for an hour and a half yesterday and barely made a dent.
- Mary dün bir buçuk saat boyunca otları ayıkladı ve ancak bir çentik açabildi.
- There were barely fifty people there.
- Orada ancak elli kişi vardı.
- I had barely gotten home when the storm broke out.
- Fırtına patladığında ben ancak eve varmıştım.
- Barely a third of the population in this country have access to the Internet.
- Ancak bu ülkedeki nüfusun üçte biri Internet'e erişiyor.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
- Ancak ekmek ve süt almaya yetecek kadar parası vardı.
- I had barely enough potable water for a week.
- Ancak bir hafta yeterli içme suyumuz vardı.
- Muslim Americans are barely one percent of the US population.
- Müslüman Amerikalılar ABD nüfusunun ancak yüzde birini oluşturuyor.
Show More (16)
|
5 |
barely |
zor |
adv. |
|
- I barely escaped being hit by the truck.
- Kamyonun çarpmasından zor kurtuldum.
- Tom had barely enough to eat.
- Tom'un elindekiler karnını zor doyuruyordu.
- I barely escaped getting caught.
- Yakalanmaktan zor kurtuldum.
- He's so exhausted he can barely breathe.
- O kadar yorgun ki zor nefes alıyor.
- He barely escaped being hit and killed by a car.
- Bir arabanın çarpıp öldürmesinden zor kurtuldu.
- Tom is barely able to make ends meet.
- Tom ay sonunu zor getiriyor.
- I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zor tuttum.
- I can barely stand her.
- Ona zor dayanıyorum.
- Tom barely escaped being killed by a tiger.
- Tom bir kaplan tarafından öldürülmekten zor kurtuldu.
- Tom barely escaped death.
- Tom ölümden zor kurtuldu.
- I can barely stand him.
- Ona zor dayanıyorum.
Show More (8)
|
6 |
barely |
hemen hemen hiç |
adv. |
|
- Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- He barely speaks to me anymore.
- O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- She barely knew him.
- Onu hemen hemen hiç tanımıyordu.
Show More (0)
|
7 |
barely |
anca |
adv. |
|
- It's barely been two months since the accident.
- Kazanın üzerinden iki ay anca geçmiştir.
Show More (-2)
|