|
- Will we be allowed to do that?
- Onu yapmamıza izin verilecek mi?
- I was told that I wouldn't be allowed to do that.
- Bunu yapmama izin verilmeyeceği söylendi.
- That can't be allowed.
- Buna izin verilemez.
- Tom said he knew that he might not be allowed to do that.
- Tom, bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- Tom won't be allowed to leave.
- Tom'un gitmesine izin verilmeyecek.
- I didn't know I would be allowed to do that.
- Bunu yapmama izin verileceğini bilmiyordum.
- Sami was allowed to leave.
- Sami'ye gitmesi için izin verildi.
- This won't be allowed to continue.
- Bunun sürmesine izin verilmeyecek.
- I was allowed to go there on condition that I came back by five o'clock.
- Saat beşe kadar dönmem şartıyla oraya gitmeme izin verildi.
- None of you are allowed in my room.
- Hiçbirinize odamda izin verilmiyor.
- Tom said he knew Mary might be allowed to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- No one is allowed to go there.
- Hiç kimsenin oraya gitmesine izin verilmiyor.
- Tom said he thought I might not be allowed to do that this week.
- Tom, bu hafta bunu yapmama izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- I think it's highly unlikely that Tom was not aware that he wouldn't be allowed to enter the museum without his parents.
- Bence Tom'un ailesi olmadan müzeye girmesine izin verilmeyeceğinin farkında olmaması pek olası değil.
- I've already told Tom that he won't be allowed to do that.
- Tom'a daha önce bunu yapmasına izin verilmeyeceğini söyledim.
- He was allowed to walk around the hospital while he was convalescing from his illness.
- Nekahet dönemindeyken hastanede dolaşmasına izin verilmişti.
- Tom knew he wouldn't be allowed to stay.
- Tom kalmasına izin verilmeyeceğini biliyordu.
- Rosie was allowed to stay up till eleven o'clock.
- Rosie'ye saat on bire kadar yatmaması için izin verildi.
- No one who owns a pet is allowed to live in this apartment building.
- Bu apartmanda evcil hayvanı olan hiç kimsenin yaşamasına izin verilmiyor.
- I think we should be allowed to go anywhere we want.
- Bence istediğimiz yere gitmemize izin verilmeli.
- Bilingual dictionaries are allowed.
- İki dilli sözlüklere izin verilir.
- You are allowed to use the hotel's swimming pool.
- Otelin yüzme havuzunu kullanmanıza izin verilmektedir.
- No alcohol is allowed on campus.
- Kampüste alkole izin verilmez.
- Tom said that he wouldn't be allowed to do that until he's eighteen years old.
- Tom, on sekiz yaşına kadar bunu yapmasına izin verilmeyeceğini söyledi.
- Tom won't be allowed to do that here.
- Tom'un bunu burada yapmasına izin verilmeyecek.
- No inequality should be allowed to exist between men and women.
- Kadınlar ve erkekler arasında hiçbir eşitsizliğin var olmasına izin verilmemesi gerekir.
- Tom was allowed to help Mary.
- Tom'un Mary'ye yardım etmesine izin verildi.
- Tom won't be allowed to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin verilmeyecek.
- I don't know how much longer I'll be allowed to stay.
- Ne kadar daha kalmama izin verileceğini bilmiyorum.
- He was allowed to walk around the hospital while he was convalescing from his illness.
- Hastalığından iyileşirken hastanede dolaşmasına izin verildi.
- I had a valid visa, so I was allowed to enter the country.
- Geçerli bir vizem vardı, bu yüzden ülkeye girmeme izin verildi.
- Tom didn't know what he'd be allowed to do.
- Tom ne yapmasına izin verileceğini bilmiyordu.
- Nobody was allowed to go out of the room.
- Kimsenin odadan çıkmasına izin verilmedi.
- Pets are allowed.
- Evcil hayvanlara izin verilir.
- Tom ought to be allowed to talk.
- Tom'un konuşmasına izin verilmeli.
- Will Tom be allowed to do that?
- Tom'un bunu yapmasına izin verilecek mi?
- They shouldn't be allowed out.
- Dışarı çıkmalarına izin verilmemeli.
- That shouldn't have been allowed.
- Buna izin verilmemeliydi.
- Tom shouldn't be allowed to do that.
- Tom'un onu yapmasına izin verilmemeli.
- Tom said he thought I might not be allowed to do that by myself.
- Tom, bunu tek başıma yapmama izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom said he wouldn't be allowed to do that.
- Tom, bunu yapmak için kendisine izin verilmeyeceğini söyledi.
- Tom is allowed to do that, but Mary isn't.
- Tom'a bunu yapması için izin veriliyor ama Mary'ye verilmiyor.
- Tom thought Mary might not be allowed to do that again.
- Tom, Mary'nin bunu bir daha yapmasına izin verilmeyebileceğini düşünüyordu.
- Tom said he thought Mary might be allowed to do that in the near future.
- Tom, Mary'nin yakın gelecekte bunu yapmasına izin verilebileceğini düşündüğünü söyledi.
- What isn't forbidden is allowed.
- Yasak olmayan şeylere izin verilir.
- Will I be allowed to do that?
- Bunu yapmama izin verilecek mi?
- Will Tom be allowed to go camping with the other children?
- Tom'un diğer çocuklarla kampa gitmesine izin verilecek mi?
- Tom won't be allowed to drive for a while.
- Tom'a bir süreliğine araba kullanma izini verilmeyecek.
- Tom doesn't think he'll be allowed to do that.
- Tom bunu yapmasına izin verileceğini sanmıyor.
- Will I be allowed to tell my story?
- Hikayemi anlatmama izin verilecek mi?
- The children were allowed to stay up till 10 p.m.
- Çocukların akşam 10'a kadar ayakta kalmalarına izin verildi.
- Children should be allowed to be children.
- Çocukların çocuk olmasına izin verilmelidir.
- I didn't know I would be allowed to do that.
- Onu yapmak için bana izin verileceğini bilmiyordum.
- I was allowed to go with them.
- Onlarla gitmeme izin verildi.
- Will he be allowed to go camping with the other children?
- Diğer çocuklarla kampa gitmesine izin verilecek mi?
- That should never ever be allowed to happen again.
- Bunun bir daha olmasına asla izin verilmemeli.
- I think it's highly unlikely that Tom was not aware that he wouldn't be allowed to enter the museum without his parents.
- Tom'un ebeveynleri olmadan müzeye girmesine izin verilmeyeceğinin farkında olmamasının pek mümkün olmadığını düşünüyorum.
- Tom said he wouldn't be allowed to do that.
- Tom bunu yapmasına izin verilmeyeceğini söyledi.
- I've already told Tom that he won't be allowed to do that.
- Tom'a bunu yapmasına izin verilmeyeceğini söyledim.
- Some people shouldn't be allowed to drive.
- Bazı insanların araba kullanmasına izin verilmemeli.
- No inequality should be allowed to exist between men and women.
- Erkekler ve kadınlar arasında hiçbir eşitsizliğin var olmasına izin verilmemelidir.
- Tom said he thought I might not be allowed to do that this week.
- Tom, bunu bu hafta yapmama izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- She was allowed to go to the disco on condition that she was back by ten.
- Saat ona kadar geri dönmesi şartıyla onun diskoya gitmesine izin verildi.
- No outsiders are allowed to enter.
- Yabancıların girmesine izin verilmiyor.
- We were allowed to speak either in English or in Japanese.
- Ya İngilizce ya da Japonca konuşmamıza izin verildi.
- I think people should be allowed to govern themselves.
- Bence insanların kendi kendilerini yönetmelerine izin verilmeli.
- Tom thought Mary might be allowed to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verilebileceğini düşünüyordu.
- People shouldn't be allowed to invade countries whose names they can't pronounce correctly.
- İnsanların isimlerini doğru telaffuz edemedikleri ülkeleri işgal etmelerine izin verilmemeli.
- Chancellor Merkel said that all Syrian migrants would be allowed to come to Germany and apply for asylum.
- Şansölye Merkel, tüm Suriyeli göçmenlerin Almanya'ya gelip sığınma başvurusunda bulunmalarına izin verileceğini söyledi.
- That should never ever be allowed to happen again.
- Onun tekrar olmasına asla izin verilmemeli.
- This won't be allowed to continue.
- Bunun devam etmesine izin verilmeyecek.
- Tom told Mary she wouldn't be allowed to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmasına izin verilmeyeceğini söyledi.
- Tom won't be allowed to go there alone.
- Tom'un oraya yalnız gitmesine izin verilmeyecek.
- I don't know how much longer I'll be allowed to stay.
- Daha ne kadar kalmama izin verileceğini bilmiyorum.
- Tom knew he might be allowed to do that by himself.
- Tom bunu kendi başına yapmasına izin verilebileceğini biliyordu.
- Tom was allowed to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin verildi.
- Did you know that in Japan, if you have a tattoo, you won't be allowed to bathe in many of the hot spring resorts?
- Dövmeniz varsa Japonya'da kaplıca merkezlerinin çoğunda yıkanmanıza izin verilmediğini biliyor muydunuz?
- He will soon be allowed to swim.
- Yakında yüzmesine izin verilecek.
- Dan's lawyer demanded to be allowed into the room where Dan was being questioned.
- Dan'ın avukatı Dan'ın sorgulandığı odaya girmek için izin verilmesini talep etti.
- Only those with IDs are allowed to enter.
- Sadece kimlikleri olanlara girmek için izin verilir.
- I wasn't the only one who was allowed to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
- Tom shouldn't be allowed to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin verilmemeli.
- Tom said that he thought he might be allowed to do that today.
- Tom, bugün bunu yapmasına izin verilebileceğini düşündüğünü söyledi.
- I was allowed to go there on condition that I came back by five o'clock.
- Beşe kadar geri gelmem şartıyla oraya gitmeme izin verildi.
- Tom won't be allowed to do that here.
- Tom'un burada bunu yapmasına izin verilmeyecek.
- Tom has been allowed to drive.
- Tom'un araba kullanmasına izin verildi.
- People over 18 are allowed to drive cars.
- 18 yaşın üzerindeki insanların araba sürmelerine izin verilir.
- You will be allowed to use this room tomorrow.
- Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
- We were allowed to speak either in English or in Japanese.
- İngilizce ya da Japonca konuşmamıza izin veriliyordu.
- Tom said that he knew he might be allowed to do that today.
- Tom bugün onu yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- No one is allowed to leave this building.
- Kimsenin bu binadan çıkmasına izin verilmiyor.
- Tom knew he might be allowed to do that by himself.
- Tom, bunu kendi başına yapmasına izin verilebileceğini biliyordu.
- Should this be allowed?
- Buna izin verilmeli mi?
- He will soon be allowed to swim.
- Yakında onun yüzmesine izin verilecek.
- You will be allowed to go out soon.
- Yakında dışarı çıkmana izin verilecektir.
- Only teenagers are allowed to do that.
- Bunu sadece gençlerin yapmasına izin verilir.
- She was allowed to go to the disco on condition that she was back by ten.
- On yaşına kadar dönmesi şartıyla diskoya gitmesine izin verildi.
- Tom was allowed to sleep.
- Tom'un uyumasına izin verildi.
- Tom said he knew he might not be allowed to do that.
- Tom, bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- In 1603, when King James I came into power, football was allowed again.
- 1603'te, Kral James iktidara geldiğinde, futbola tekrar izin verildi.
- Tom doesn't think I'll be allowed to do that.
- Tom bunu yapmama izin verileceğini sanmıyor.
- Tom said he hoped Mary would be allowed to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verileceğini umduğunu söyledi.
- Nobody is allowed to leave the classroom until the bell rings.
- Zil çalana kadar kimsenin sınıftan çıkmasına izin verilmiyor.
- No passengers are allowed on the bridge.
- Hiçbir yolcunun köprüye girmesine izin verilmiyor.
- Tom ought to be allowed to go to Mary's party.
- Tom'un Mary'nin partisine gitmesine izin verilmeli.
- That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
- Tom doesn't think he'll be allowed to do that.
- Tom bunu yapmasına izin verileceğini düşünmüyor.
- Tom ought to be allowed to talk.
- Konuşmak için Tom'a izin verilmeli.
- Tom was allowed to do that.
- Tom'un onu yapmasına izin verildi.
- Tom is allowed to do whatever he wants to do.
- Tom'a, yapmak istediği her şeyi yapmasına izin verilir.
- You're the only one who'll be allowed to do that, aren't you?
- Bunu yapmasına izin verilebilecek tek kişi sensin, değil mi?
- Nobody is allowed to leave the classroom until the bell rings.
- Zil çalıncaya kadar hiç kimsenin sınıfı terk etmesine izin verilmez.
- Tom thought Mary might be allowed to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verilebileceğini düşündü.
- That can't be allowed.
- Ona izin verilemez.
- Tom said he thought I might not be allowed to do that by myself.
- Tom, bunu tek başıma yapmam için bana izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom thought Mary might not be allowed to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini düşündü.
- This should not be allowed.
- Buna izin verilmemeli.
- It is important that no one is allowed to slack off on their assigned work.
- Kimsenin verilen işi savsaklamasına izin verilmemesi önemlidir.
- Sami was allowed to leave.
- Sami'nin gitmesine izin verildi.
- Am I going to be allowed to leave?
- Gitmeme izin verilecek mi?
- Only teenagers are allowed to do that.
- Sadece gençlerin bunu yapmasına izin verilmektedir.
- No passengers are allowed on the bridge.
- Yolcuların köprüye çıkmasına izin verilmedi.
- They shouldn't be allowed out.
- İzin verilmemeleri gerek.
- People over 18 are allowed to drive cars.
- 18 yaşından büyüklerin araba kullanmasına izin verilir.
- People shouldn't be allowed to invade countries whose names they can't pronounce correctly.
- İnsanların isimlerini düzgün telaffuz edemedikleri ülkeleri istila etmesine izin verilmemelidir.
- You're the only one who'll be allowed to do that, aren't you?
- Bunu yapmasına izin verilecek tek kişi sensin, değil mi?
- That won't be allowed to happen.
- Bunun olmasına izin verilmeyecek.
- Tom said that he knew he might be allowed to do that today.
- Tom, bugün bunu yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- Children should be allowed to be children.
- Çocukların çocuk olmalarına izin verilmeli.
- Will Tom be allowed to do that?
- Tom'un onu yapmasına izin verilecek mi?
- Tom thought Mary might not be allowed to do that again.
- Tom, Mary'nin bunu tekrar yapmasına izin verilmeyeceğini düşündü.
- Tom won't be allowed to drive for a while.
- Tom'un bir süre araba kullanmasına izin verilmeyecek.
- Tom was allowed to stay.
- Tom'un kalmasına izin verildi.
- No student is allowed to enter the room.
- Hiçbir öğrencinin odaya girmesine izin verilmiyor.
- No outsiders are allowed to enter.
- Yabancıların girmesine izin verilmez.
- Tom is allowed to do that.
- Tom'un onu yapmasına izin verildi.
- Do you know if Tom is allowed to do that?
- Tom'un onu yapmasına izin verilip verilmediğini biliyor musun?
- Tom said Mary knew she might not be allowed to do that unless John does it with her.
- Tom, Mary'nin John onunla birlikte yapmadığı sürece bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- Tom thought Mary might be allowed to do that by herself.
- Tom, Mary'nin bunu tek başına yapmasına izin verilebileceğini düşündü.
- What I don't understand is why the children aren't being allowed to play outside on such a nice day.
- Anlamadığım şey, böyle güzel bir günde çocukların dışarıda oynamasına neden izin verilmediği.
- Tom thought there should be a limit on how much money his wife should be allowed to spend.
- Tom, karısının ne kadar para harcamasına izin verileceği konusunda bir sınır olması gerektiğini düşündü.
- Will he be allowed to go camping with the other children?
- Diğer çocuklarla birlikte kampa gitmesine izin verilecek mi?
- This shouldn't be allowed.
- Buna izin verilmemeli.
- In 1603, when King James I came into power, football was allowed again.
- 1603 yılında Kral I. James iktidara gelince, futbola tekrar izin verildi.
- Tom should be allowed to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin verilmeli.
- You won't be allowed to leave.
- Gitmene izin verilmeyecek.
- I should never have been allowed to do that.
- Bunu yapmama asla izin verilmemeliydi.
- It doesn't make much sense to me that Tom would be allowed to go, but Mary wouldn't be.
- Tom'un gitmesine izin verilip Mary'nin verilmemesi bana pek mantıklı gelmiyor.
- No ambiguities are allowed in a contract.
- Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.
- I'm sure I won't be allowed to do that again.
- Bunu tekrar yapmama izin verilmeyeceğinden eminim.
- You won't be allowed to leave.
- Gitmenize izin verilmeyecek.
- Tom was allowed to sleep.
- Tom'a uyumak için izin verildi.
- I'm sure I won't be allowed to do that again.
- Bunu bir daha yapmama izin verilmeyeceğinden eminim.
- That shouldn't have been allowed.
- Ona izin verilmemeliydi.
- Will I be allowed to do that?
- Onu yapmama izin verilecek mi?
- No ambiguities are allowed in a contract.
- Bir sözleşmede hiçbir belirsizliğe izin verilmemektedir.
- You will be allowed to go out soon.
- Yakında dışarı çıkmana izin verilecek.
- Tom said that he wouldn't be allowed to do that again.
- Tom bunu tekrar yapmasına izin verilmeyeceğini söyledi.
- Did you know that in Japan, if you have a tattoo, you won't be allowed to bathe in many of the hot spring resorts?
- Japonya'da, eğer bir dövmen varsa, kaplıcaların birçoğunda yıkanmana izin verilmeyeceğini biliyor muydun?
- I think people should be allowed to govern themselves.
- İnsanlara kendilerini yönetmek için izin verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
- That won't be allowed to happen.
- Onun olmasına izin verilmeyecek.
- Tom won't be allowed to do that.
- Tom'un onu yapmasına izin verilmeyecek.
- We were allowed to speak either in English or in Japanese.
- İngilizce ya da Japonca konuşmamıza izin verilirdi.
- Some people shouldn't be allowed to drive.
- Bazı insanların araba sürmesine izin verilmemeli.
Show More (161)
|